Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
din, dinler, felsefesinde, kurtarıcı, kurtuluş, tarihi

Dinler Tarihi Ve Din Felsefesinde Kurtarıcı Ve Kurtuluş

Eski 09-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dinler Tarihi Ve Din Felsefesinde Kurtarıcı Ve Kurtuluş



DİNLER TARİHİ VE DİN FELSEFESİNDE KURTARICI VE KURTULUŞ

Joachim WACH

TR; YrdDoçDrAli Coşkun

DİNLER TARİHİNDE KURTARICI

KURTARICI KAVRAMI

Bir kurtarıcının bulunması dinî kurtuluş öğretilerini felsefî olanlardan ayırt eden temel özelliktir Felsefî doktrinler insanların kendi özel çabaları sonucu kurtarıldıklarını öğretirken dinî öğretiler başka biri tarafından kurtarılma ilkesini öne sürerler: “İnsanoğlunun sınır-çizgisi-durumlarında (Grenzsituationen)” kendini hissettiren sonluluk sınırlılık ve hiçlik tecrübesi dinî tecrübeden uzak düşünülemez Bu ise bizi doğrudan şu ya da bu şekilde bütün yüksek dinlerde açıkça formüle edilen kurtuluş ihtiyacına götürür Bu ihtiyaca benzer bir biçimde kurtarıcı şahsiyetler aracılar ve ilâhî tecessüdlerde kendini gösteren yardım isteme olgusu gündeme gelmektedir Biz zaten daha önce böyle bir anlayışın meselâ Algonkinler örneğinde Amerikan yerlilerinde rastladığımız kültür kahramanlarının çeşitli şekillerinde (Kultur-und Heilbringer) olduğu gibi ilkel insanların dinî inançlarında başlangıçlarını görebilmekteyiz Şüphesiz yüksek dinlerin kurtarıcıları çok değişik kökenlerden gelme özelliklere sahiptir Sözü edilen ilkel Heilbringer’den Gnostik Budist ya da Hıristiyan kurtarıcılara kadar uzanan kesintisiz bir zincirleme halkayı yeniden inşa etmek asla mümkün değildir Bir kurtarıcının her yerde ve sürekli bulunuşunu yukardaki gerekçelerden ziyade bu figürün insanların evrensel kurtuluş düşüncesinde oynadığı ve tecessüm eden bir inayetin yardımına can atmaktan doğan zorunlu bir role bağlı olarak anlamak daha yerinde olur Böyle bir açıklama maamafih bizim ferdî bir olay olarak kurtarıcı şahsiyetin tarihî ve genetik ilişkiler ışığındaki durumuyla birlikte hususi aaaahürlerini ve karakteristiklerini araştırma görevini bırakmamıza mazeret oluşturamaz

Aynı zamanda kurtarıcılara inancın çokbiçimli tabiatı bizi şüpheci bir izafiyetçiliğe götürmemelidir; zira dogmatikler kurtarıcının husûsî ehemmiyetini imanla özdeşleştirirken dinlerin tarihî araştırması neye inanılması gerektiğini değil yalnızca neye inanıldığı neye inanılmakta olduğu ve neye inanılabileceği konularını belirler Dinlerin tarihî araştırması değişik halkların inançlarındaki kurtarıcıların çokluğunu tarihî bir olgu olarak önümüze sermektedir

KURTARICI ŞAHSİYETLER

Dinlerin tarihî araştırması ilkel dinlerde çeşitli ama yine de hatırı sayılır ölçüde benzerlikler taşıyan kurtarıcı anlayışlarının varlığını ortaya koymaktadır Kurtarıcı orada yoksunluktan ve talihsizlikten kurtaran (liberator) biri olduğu gibi ferahlatıcı ve yardım edici biri olarak ya da ölümsüzlük getiren biri olarak da karşımıza çıkabilmektedir Genellikle o bir hayvan bir insan ya da bir tanrı olarak görünebilmektedir Meselâ Tlingit Yerlilerinin Yelch’i Algonkin’lerin Michabozho’su Iroquois’in Yokesha’sı Yoruba’nın Edshu’su Polinezya’nın Maui’si ve Peruluların Viracocha’sı gibi Temel vurgu bu şahsiyetin teçhizatına yeteneklerine ve (mesela; ateş âletler veya kültür gibi) hediyelerine yapılmıştır O mitolojide merkezî sîmâlardan biridir

Yine tamamen mitolojik özellikte başka kurtarıcı şahsiyetler Yakın Doğu dinlerinde de bulunmaktadır Mısırlıların Oziris’i Bâbillilerin Marduk ve Temmuz’u Suriyelilerin Esmun ve Adonis’i ve Mandelilerin (Mandaens Sâbiîler) Manda d’Hajje ve Hibil-Ziwa’sı gibi Aynı şey Hindistan dinleri için de söz konusudur Meselâ Vişnu-Krişna-Vasudeva ve Şiva figürleri gibi Bu son kurtarıcı bir ilâh çeşidi olup genellikle bitki ilâhı olarak tabiattaki hayatla yakından bağlantısı bulunmaktadır O rızık bahşedip ölümsüzlük güvencesi vermekte ve mü’min onun acı çekişlerine ve zaferlerine iştirak etmektedir Böylece Yakın Doğulu Kurtarıcı'nın genel olarak “kurtarılmış bir kurtarıcı” olduğu anlaşılmaktadır

Üçüncü bir kurtarıcı tipi daha ortaya çımıştır ki o da bir kurtuluş mesajıyla gelen yahut hemen hemen arzusu hilafına veya öldükten sonra taraftarlarınca kurtarıcı olarak paye verilen tarihî şahsiyetlerdir Bu kurtarıcı grubuna geç antikite döneminde; Pitagoras Tyana’lı Apollonius Abonoteichos’lu Alexander Simon Magus vb birçok mistik ve kurtuluş öğreticisi ile kendi cemaatları tarafından peygamberlikten kurtarıcılığa dönüştürülen Mani Zerdüşt ve (Hz) Muhammed [(sav)] girmektedir Yardımlarıyla kurtuluş ve özgürlüğe kavuşan kimseler için Buda ve Jina en derin anlamıyla kurtarıcıdırlar Değişik Budist grupları ve okullarının dogma tarihi bir kurtarıcıya olan inancın nasıl oluşup geliştiğini güzel bir şekilde ortaya koymaktadır Budist inanışlar Guatama’yı sadece bir öğretmen olarak düşünmekten başlar onu tabiatüstü ve ilâhî bir kurtarıcı olarak düşünmeye kadar uzanır Aslında takipçileri tarafından bir kurtarıcı olarak kabul edilen (Hz) İsa da tarihî bir şahsiyettir St Paul ve özellikle Luka gibi evangelistler onu tarihî terimlerle tasvir ettiler Hıristiyan teolojisi yüzyıllar boyunca onun şahsiyetini ve faaliyetlerini oldukça engin bir şekilde tarihî şahsiyete sahip kimselerdenmiş gibi algılamaya çalıştı

KURTARICI MİTLERİ

Bu tarihî şahsiyetlerle bağlantılı olarak mitler genellikle tıpkı kendi zamanımızda bile olduğu gibi meselâ İran’daki Bab’ın misyonundakine benzer bir şekilde gelişmektedir Zaman zaman mitolojinin aşırı gelişmesi Mahayana Budizmi’nin şu kurtarıcılarında gördüğümüz gibi tarihî olan her şeyi yok eder: Amida ve Amitabha Avalokitesvara ve Manjusri Maitrea ve Vairocana Bu kurtarıcılarda eski mitik şahsiyetlerle birlikte evvela kendisinden zuhur ettikleri tarihî Buda Guetama’yı çok az bir şekilde ayırt edebilmekteyiz Sufi dindarlık başlangıçta bir kurtarıcı olmaktan uzak bir durumda olan (Hz) Muhammed’i [(sav)] başlıca duğumundaki Ay’ı ikiye bölmesindeki ve mîrâcındaki mucizelerle birlikte bir kurtarıcı kültü’nün merezî şahsiyeti haline dönüştürdü Öte yandan Şia (Hz) Ali’yi [(ra)] neredeyse bir kurtarıcı haline getirdi Aynı şeyler Gnostisizmin çok renkli kurtarıcıları için de söz konusu olacak şekilde ortaya çıkmaktadır Şöyle ki Gnostikler; Valentinus Basilides Pistis Sophia ve Mani’nin kristolojilerinde olduğu gibi tarihî (Hz) İsa’dan çok sayıda efsanevî şahsiyetler türettiler Farklı bir kurtarıcı tipi de geçmişte hiçbir zaman aktif olmayıp gelecekte olması beklenilen kurtarıcılar tarafından teşekkül ettirilmektedir Gelmekte olan bir mutluluk çağına hükmedecek ve genellikle Assurbanipal veya Augustus gibi tarihî bir şahsa dayanan bir kişi fikrinden ilâhî bir kurtarıcıya geçiş; ilkel mitolojik bir kraldan tıpkı Yahudilerin Mesihi ve Şiîlerin İmamı gibi “başlangıcından beri kurtarıcı olan” bir kurtarıcıya geçiş kadar hızlı ve akışkan bir geçiştir İran’lıların Saoşyant’ı Buda Maitreya Peruluların Viracocha’sı Algonkin’in Heilbringer’i ve Aztek’lerin Quetzalcoatl’ı gibi ister benzer isterse farklı biçimlerde ya da yeni bir inkarnasyon olarak olsun taraftarlar daha önce yeniden döneceği kabul edilen bir kurtarıcı bekledikleri vakit çeşitli düşünceler biraraya gelmektedir Ayrıca Kurtarıcının hem (Elijah Yusuf ve Davud soyundan gelen Mesihler gibi) seleflere hem de (Ahriman Deccal ve Sahte Mesih gibi) muhaliflere ve hasımlara sahip olması mümkündür

KURTARICININ TABİAT ve MAHİYETİ

Daha önce gördüğümüz gibi Kurtarıcı’nın tabiatına dair görüşler büyük ölçüde değişmektedir Kimi Kurtarıcılar insan kimi ise bir ilâh olarak tasavvur edilmişlerdir Her iki görüşün de birleştiği yerde -uknumsal birlik ve ilâhî irade ile beşerî iradenin karşılaşması hakkındaki sorular gibi- İlk Hıristiyanları epeyce zor durumda bırakan problemler türünden zor problemler ortaya çıkmıştır Docetizm (recat veya zâhirî ölüm) ilginç ve ortancıl bir safha oluşturmaktadır; yani Kurtarıcı veya İlâhî Şahsiyet gerçek olmayan fakat sadece zahir olan bir görünümle cismanî veya beşerî bir bedene bürünmektedir Hulûlî (docetic) anlayışlar genellikle Gnostisizmde Mani’nin öğretilerinde ve Sufi ve Şiî düşüncenin belli kollarında bulunmaktadır Klasik biçimiyle Vaişnava Hinduizminde geliştirilen avatarlar (tecellî aaaahür yahut da tenezzüller) teorisi ***** konusu duruma çok benzemektedir Şöyle ki Kurtarıcı -veya “kurtarıcı ışık (nur)” ya da “kurtarıcı cevher”- bir dizi inkarnasyona maruz kalmaktadır (krş Gnostisizm Şia ve Tibetli Mahayana) En son zikredilen öğretilerde biz bir bakıma Mahayana Budizminde çok açık bir şekilde geliştirilen ama Jainlerin bilmediği bir ilke olarak kurtarıcıların çoğulculuğuyla karşılaşmaktayız

Mit bir kurtarıcının hayatının önemli anları olan; ana rahmine düşüş doğum çocukluk çağrı ve ölüm gibi anlar üzerinde özellikle durmak suretiyle sürekli bu şahsiyetleri biçimlendirir Bu şekilde doğal biyografi kutsal kural haline getirilebilen ve bir kült için temel oluşturan tabiat-üstü bir varlık biçimine dönüştürülür Genel olarak mitler kurtarıcının tabiat ve faaliyetini belirli motifler bakımından meselâ ister kaosa isterse bir canavara karşı olsun savaş gökten iniş ve göğe çıkış yaratma ve yeni yaratmaya iştirak acı çekme ve üzüntü gibi motiflerle kavramaya çalışır Tarihî bir kurtarıcının hayatındaki en önemli olay davet ya da tebliğinin başlangıcıdır Gerçi kurban fikri de genellikle buna dahil edilmektedir fakat hiçbir yerde Hıristiyanlıktaki derinlik ve çeşitlilikte olmamak üzere

Hıristiyan Budist ve İranlı kurtarıcıların hayat hikayelerinde hep onların günaha teşebbüs etme öykülerine rastlamaktayız Kurtarıcı genellikle; şifa verici öğretmen çoban ve kral gibi ortak imajlarla tasavvur edilmektedir Kurtarıcı kültüne ise sık sık onun tabiatı ve çoğu kere de Vişnu’nun dişleri ve İsa’nın kalbi gibi ifadelerde yer alan bedeninin hususi bir kısmı eklenir Bundan başka kadın kurtarıcılara da rastlamaktayız: Meselâ her biri dünyevî erkek bir ilahla birleştirilen Kwan-yin Avalokitesvara’nın Çinli formu Vaişnavizmdeki Sri ve Küçük Asya’daki İştar gibi Hatta Hıristiyanlıkta (Hz) Meryem bir kurtarıcı ve corredemptrix (ortak-kurtarıcı) olarak kabul edilegelmiştir

KURTULUŞ DÜŞÜNCESİNİN GELİŞİMİ

Bir kurtarıcı etrafında odaklanan herhangi bir din gelişirken mit geri plana çekilir Kurtarıcı mitolojik niteliklerinden soyutlanır ve mü’min okur-yazarların eleştirisi ve rasyonel aydınlanma karşısında Kurtarıcıya olan inancını güvence altına almayı zorunlu görür Bu bağlamda Hıristiyan Hindistanî ve İslâmî teolojiler iki değişik yola girmişlerdir Bir kısmı Kurtarıcıyı; ampirik psikolojik ve etik bir örnek (yani örnek bir hayatı yönlendiren bir “model”) olarak biçimlendirirken diğer bir kısmı ise profan dünyanın sebeplilik kanununa tabi olduğu dinî dünyanın ise içerisinde tabiatüstü ve ilâhî gücün aaaahürleriyle birlikte şu ya da bu şekilde özerk kaldığı bir düalizm kurmaya çalışmışlardır Hıristiyanlıkta özellikle Soren Kierkegaard’dır ki söz konusu bu iki olasılığın izini sürmüş ve onların nihaî sonuçlarını tasvir etmiştir Schleiermacher ondokuzuncu yüzyıl boyunca Protestan ilâhiyatına egemen olan birinci olasılığın önde gelen savunucusu olmuştur Kierkegaard ise günümüzde öne geçmiş bulunan ikinci yaklaşımın sözcüsü durumuna gelmiştir

KURTULUŞ

DİNLER TARİHİNDE KURTULUŞ

KURTULUŞ FİKRİNİN TİPİK VE SPESİFİK FORMLARI

Kurtuluş fikri kurtuluş dinleri ya da kurtuluş-öğretici (soteriological) dinler olarak bilinen dinlerde dinî düşünce ve faaliyetin merkezinde bulunmaktadır Eğer kurtuluşu en ilkel dinlerde dahi rastlanan kavramlar olan yeniden doğuş ve ölümsüzlükle ilgili tüm anlayışları dahil edecek şekilde çok geniş bir biçimde algılayacak olursak bu takdirde ona genel olarak dinin merkezî kavramı diye bakmamız mümkündür Sonuç itibariyle dinler tarihçilerinin iki belirgin vazifeleri bulunmaktadır:
1- Kurtuluş düşüncelerinin tarihî dinlerde kazandığı husûsî formların gelişim ve tabiatlarını araştırmak ve
2- Kurtuluşun bireysel formlarının yapısal ve niteliksel bakımdan benzer tipler -yani soteriolojik düşüncelerdeki tipler- halinde gruplandırılıp gruplandırılamayacağını karşılaştırma sonucu belirlemektir

Şüphesiz dinler tarihçileri; motiflerin düşüncelerin formların ve uygulamaların tarihî göçlerine de dikkat etmeli ve acele eşitleme ve paralellikler kurmaya karşı dikkatli olmalıdırlar Çeşitli dinlerin soteriolojilerindeki yüzeyde kalan bireysel özelliklerin görünür teşhislerinde tek tek dinî sistemlerde bulunan farklı değerlerin çarpıtılmasına izin verilmemelidir Doğrusu bir kere çıkıp tüm insanların nihaî ve derunî bir şekilde kurtuluş düşüncesine bağlı ve ona gereksinim içerisinde olduklarını kabul ettikten sonra söz konusu düşüncenin hususi tarihî formlarının; fiziksel tarihsel kültürel ve etnik-psikolojik bağlamdaki yerlerini anlamaya çalışmalı ve onların eşsizliğiyle ferdî ehemmiyetini kavramaya da özen gösterilmelidir

HİNDİSTAN ve YAKIN DOĞU

Kurtuluş düşüncesi Hindistan’da özel Hindu dinlerinde oldukça farklı biçimler kazanmaktadır fakat yine de belli karakteristik özellikler sergilemektedir Tipik olarak Hintliler dünyevî ıstırabı -ya da sınır-çizgisi-durumları tecrübesini- karma ve ruh göçü (tenasüh) bakımından kavrama değerlendirme ve hatta büyük ölçüde açıklama eğilimindedirler Kurtuluş ihtiyacı içerisinde bulunan dünya ve insanlığın tasviri Vedanta ve S***hya’da Hinayana ve Mahayana Budizminde ve Vaişnaizm ve Şaivizm’de çok benzerlikler arzetmektedir Ayrıntıdaki farklılıklar esas itibariyle sonuçta acı çekmeyle başetmeyi sağlayacağı varsayılan yol ve yöntemlerle ilgisi bakımından ortaya çıkmaktadır Ama yine de amel yolu bilgi yolu ve aşk (yahut sadakat) yolunda Brahmanî dinde Hinduizmde ve Budizmde tekerrür eden tipik ve esaslı olasılıklar bulunmaktadır S***hya ve Yoga’da Budizm ve Jainizmde kurtuluşa götüren safhalar çeşitli oluşumlarıyla ilginç paralellikler arzetmektedir Bundan başka her ne kadar dünyadaki acı çekmeye ilişkin hususi teoriler ve kurtuluşun son hedefinin ne olduğuna dair hususi tanımlar birçok noktada farklılık gösterse bile geçici ve nihaî kurtuluşun (maksha vimukti) tabiatı ile kurtuluşu oluşturan şeylerin tasvirleri hatırı sayılır ölçüde birbirine benzemektedirler (kaivalyam nirvanam)

Başka bir kurtuluş düşüncesi de Yakın Doğu’da bulunmaktadır Bu bölge dinlerindeki çok sayıda benzer özelliklerin tarihî bakımdan izlenebilecek ilişkiler üzerine dayanma ihtimali hem vardır hem de yoktur

Ancak şurası bir gerçektir ki —Mısır Bâbil Suriye Filistin İran Küçük Asya (Anadolu) ayrıca bir dereceye kadar da Yunanistan’da ve daha sonra Gnostikler ve Mani tarafından geliştirildiği biçimiyle— kurtuluş fikri insanların kurtuluş ihtiyacına ve dünyaya (bakışlarına) ilişkin benzer temel anlayışlar sergilemektedir Yine ayrıca biz nefsin bedenle ve ruhun maddeyle ilişkileri kurtuluşa götüren yol kurtuluş ihtiyacı içinde olanlara yapılan yardım türü mevcut çeşitli araçlar (büyü ve sakramentler gibi) ve tüm kurtuluşun hedefi (ölümsüzlük) üzerinde son derece geniş bir uzlaşma bulmaktayız

GELİŞME ve SİSTEMLEŞME

Şimdiye kadar yapılan kısa taramadan şu görülmektedir ki hemen hemen hiçbir yüksek din kurtuluş düşüncesine âşina olmaktan uzak değildir Bu düşünce en farklı halklar ve kabilelerin dindarlığında bile bulunmaktadır -zira şurası iyice kesinleşmiştir ki kurtuluş düşüncesi yukarıda zikredilen alanların çok daha ötesine yayılıp kök salmıştır- Bu düşüncenin hıristiyanî formu Doğu’nun bir kısmını fethettiği kadar Batı’ya da yayılmıştır Kurtuluş düşüncesinin ne ölçüde serpilip geliştiği; tarihî gelişmeler fizikî şartlar ve ruhanî yeteneğe bağlı olagelmiştir Birtakım yüksek dinlerde kurtuluş düşüncesi geri plana çekilmiştir Meselâ eski Yunan ve Roma dinlerinde İslâm ve Yahudilikte ve Japonların Şinto dininde durum böyle olmuştur Ama yine de Yunanlılar Orfizm’de neo-Pisagorculuk’ta ve neo-Platonik dinî fırkalarda; İslâm Tasavvufta; Yahudilik ahirzamandan haber veren vahiy metinlerinde (apocalyptic writtings) ve (Kabbala ve Hasidizm’de olduğu gibi) mistisizmde Japonlar ise Budist mekteplerde kurtuluş düşüncesini geliştirmişlerdir Her türlü şüphenin ötesinde belli temel dinî anlayışlar da kurtuluş düşüncesiyle yakından alâkalıdır Bu yakınlığın başından beri açıkça belirgin olmadığı yerlerde kurtuluşu tekrar merkeze yerleştirmeye ve ona derinlik kazandırmaya dönük özel gayretler hareketler ve doktrinler gelişmiştir Kendileri için merkezî bir konu olması sebebiyle mistik hareketler kurtuluş düşüncesini ekip-yetiştirmeyi özellikle yeğlemişlerdir

Dolayısıyla çoğu kurtuluşçu (soteriological) dinler sistematik bir kurtuluş teorisi geliştirmişlerdir Bu teori (soteriology) inananların; evreni onun menşeini ve yok oluşunu anlama yollarını belirlediği kadar mü'minlerin insanlık onun tabiatı ve mukadderatını anlayacakları yolları da belirlemiştir Yeterince tuhaf olan bir şey var ki o da (felsefî) ateistik kurtuluş teorilerinin (soteriologies) de bulunmasıdır Fakat genel olarak kurtuluş-bilimsel (soteriological) düşünceler tanrı hakkındaki düşüncelerle yakın bağlantı içerisinde bulunmaktadır İnsanlar şu ya da bu ölçüde kendilerini ya da dünyayı kurtarmada oynayacakları rollerinin bulunduğuna inanmışlardır Hatta bir kurtarıcıyla karşılaştığımızda kurtuluşta onların iştiraklerinin bir anlam ifade edeceği bir yer mutlaka ayırt edilmiştir Bir kere meselâ ilâhî lütfun tabiatı gerekliliği ve etkinliğine dair Hıristiyanlık İslâm Hinduizm ve Budizm’deki —bir bakıma ilâhî-beşerî ortak güce ilişkin (synergistic) ihtilaflardaki— tartışmaları düşünün [Bu bağlamda ilk dönem itikadî İslam mezheplerinin insan eylemleri ve güç (fiil-istitâ'at) ilişkisine dair tartışmaları hatırlanmalıdırn] Beşerî katılım genellikle belirli ibadetler pratikler veya belirli topluluklara üyelik gibi şöyle ya da böyle nesnel gereksinimlerle bağlantılıdır Ben şu ana kadar gereksinimleri zaman zaman büsbütün pratik (amele ilişkin) zaman zaman büsbütün teorik (entellektüel bilgi ya da duygusal iman ve sadakat) zaman zaman da her ikisinin birlikte bulunduğu başlıca üç kurtuluş yoluna atıf yapmış bulunuyorum Birtakım kurtuluş öğretilerinde uyuşturucular gibi sunî araçlar da yer almaktadır Bu araçların arzu edilen duruma ulaşmayı sağladığı anlaşılan bir vecd haline sebep oldukları varsayılmaktadır****

Birçok dinde insanların dünya hayatında bir çeşit “ön kurtuluş”a erebilecekleri ve onun bilincine varabilecekleri fikriyle karşılaşmaktayız Meselâ Hindistan’da jivanmukta ve Hıristiyanlık’ta ise inayet ve tevfik durumları gibi Buna bağlı olarak nihaî kurtuluşa ancak bu dünya hayatından sonra ulaşılacağı fikri gelmektedir Çeşitli dinler ve aynı din içerisindeki farklı kollar kurtuluşun aranıp bulunduğu şartlar hakkında değişik görüşlere sahip olmuşlardır: meselâ nesnel kötülük öznel hatalar (yani zâhirî anlamda ibadete ilişkin ve ahlâka ilişkin günahlar) ya da tamamen günahkâr durumlar (habitus) gibi şartlar Söz konusu dinler ve mezhepler aynı zamanda kurtuluşun hedefini de farklı bir biçimde algılamaktadırlar Bu çerçevede ikili bir şekilde sıralanan çok sayıda ifadelere rastlamak mümkündür: —Allah’ın içinde Allah’la ve O’nun huzurunda olmakla; unio substantialis— müsbet ve —yok oluş ya da çürümeyle— menfi hedefler gibi Ölümsüzlük tecessüd (reincarnation) ve nirvana gibi mücerred görüşlerin yanısıra duygusal açıdan algılanan görüşler de bulunmaktadır Kurtuluş düşüncesinin metafizik psikolojik ve etik bakımdan vurgulanışları onun gayesinin tanımlandığı her an kendini göstermektedir Bu gerçek tüm kurtuluş öğretilerinin içinde gizlenen bir sırdır

DİN FELSEFESİNDE KURTULUŞ

KURTULUŞ FİKRİ VE GEREKLİLİĞİ

Bütün dinlerin oluşturucu ögesi olarak görülebilecek olan kurtuluş fikri din felsefesi için de büyük öneme sahiptir Bu ehemmiyet insanoğlunun esas itibariyle kurtuluş ihtiyacı içinde bulunduğu yani kaza ve talihsizlikten tutun da her şeyi kuşatan endişe (weltangst)’ye kadar birçok kaynak ve nedenleri bulunan genel bir acı çekme tecrübesinden kurtulma ihtiyacından kaynaklanmaktadır Schelling bu Angst’ı (endişe) bütün yaratıklara yayılmış olan Melancholie (hüzün ve kasvet) olarak belirledi ve onun kozmik terimlerle düşüş yabancılaşma ve (ahlâkî) çöküntü (corruption Verführung); psikolojik terimlerle ise yanılgı cehalet günah ve suç gibi muhtelif açılardan yorumlandığını belirtti Kurtuluş ihtiyacının önemi ve derinliğinin bilinci kadar ayrıntılarındaki çeşitlilik de ne olursa olsun ibtidaî halklar arasında bu duyguyla en erken dalgalanma —ki bu dalgalanmalar oldukça sık bir şekilde görülmüştür— en yüksek düzeyde gelişmiş kültürler arasında bulunan daha derinlikli ve evrensel anlayışlara doğru belli bir çizgi üzerinden kaymıştır Bu bilinçliliğin yoğunlaşması ve kurtuluş fikrinin tedricî gelişimi Ruh’un (Geist) gelişiminin en önemli alanlarından biridir Tabiî olarak bu fikrin gelişimini düzenli bir süreklilik olmaktan çok ite kaka bir ilerleme olarak algılamak gerekmektedir Eğer kurtuluş ihtiyacı derin bir şekilde kökleşmemiş ve gerçekten de evrensel bir şekilde insanî değilse insan zihninin kurtuluş düşüncesine vakfettiği —düşünceler ve görüşler ümitler ve istekler fikirler ve öğretilerden oluşan— çok kesif bir miktarı bulan dikkati kesinlikle izah edemeyiz Dinî dehâlar mütemâdiyen kendilerini bu düşünceye adamışlardır Sayısız büyük veya küçük vaiz ya da peygamberler bu düşünceyi ilan edip şekillendirmişlerdir Her nerede ki insanlar pozitif ve tarihî dinleri terketmiştir orada filozoflar homines religios (dindar insan)’un çabalarını sürdürmüştür Teorik kalkış noktaları çoğu kere kainatın menşei ve sonu ile insanlığın tabiat ve mukadderatı hakkındaki öğretileri içeren çok yoğun dinî sistemler ortaya çıkmıştır Bu sistemlerde kozmoloji antropoloji ve eskatoloji soteriolojide en yüksek noktasına ulaşmış ve pratik talimler ise tabiat ve kökenini doktrinlerin açıkladığı kötülükten kurtuluşa sevkeden yolu göstermekten ibaret olmuştur Bu dinî sistemler tapınma ve ibadete ilişkin form ve kurumlarda somut biçimlerini kazanmışlar ve onların sosyolojik gücü okullar kiliseler ve mezheplerle büyük ve küçük gruplarda aaaahür etmiştir Bütün bunlar olurken Asya’da (Hindistan ve İslam) olduğu kadar Batı’da da teorik kurtuluş problemi filozoflar yani din filozofları tarafından devralınmıştır Bu durum filozofların dinî topluluğu terkedip ortaya attıkları sorunlara dinî çözümleri kabul etmedikleri zamanlarda bile böyle olmuştur Filozofların özellikle kurtuluş düşüncesiyle ilgilenmiş olanların aynı zamanda dinî bakımdan da en duyarlı kimseler olduklarını dolayısıyla onların mütemâdiyen felsefî girişimi dinin komşuluğuna doğru çevirmiş olduklarını ilerde açıklayacağım Bir aralık pozitivizm din ve felsefenin insanlığın eninde sonunda bir kenara atacağı geçici birer fenomen olduğu yanlış görüşünü besledi Fakat kurtuluş ihtiyacının hem zaman hem de mekan açısından evrenselliği bu iddianın yanlış olduğunu göstermiştir Kurtuluş düşüncesi her bir farklı yerde derece derece gelişmiş ve her birinde kendine özgü biçimler kazanmıştır O bir yerde oldukça belirgin bir biçimde ortaya çıkabilirken başka bir yerde sadece başlangıç aşamalarına ulaşmış olabilmektedir Fakat yine tekrar ediyorum ki o hiçbir zaman bulunmamazlık etmemiştir Yaratıklar daima kurtuluş ümid etmişlerdir yani kendi tabiatlarını

KURTULUŞ FELSEFESİ

Daha önce gördüğümüz gibi kurtuluş ihtiyacı dünyadaki ıstırap ve kötülük tecrübelerinden kaynaklanmaktadır Istırap birçok şekilde ortaya çıkabilir Meselâ fakirlik ve çalışma-didinme hastalık ve talihsizlik yetersizlik ve günah şeklinde olduğu gibi Beden ve nefs ile akıl ve şiddetli duygular arasındaki aaaatlarda ya da fânilik ve ölüm gerçeklerinde bunun ifadesini bulmak mümkündür Karl Jaspers’i izleyerek insanların ıstırap çekip kurtuluş ihtiyacının farkına varır hale geldikleri anlar olan insanî varoluştaki can alıcı olaylar ve anları “sınır–çizgisi-durumları (grenzstuationen)” olarak belirliyorum Istırap durumları insanların kendi tabiî varoluş durumlarını sonlu dünyayı ve oradaki ilişkileri bir kenara itip ebedî olana yönelmelerini tahrik edebilir Böyle yapmakla onlar şeyler arasında yeni bir müteal ilişkiyi keşfederler artık dünya ve insanlık yeni bir ışık altında görünür ve mânâlar ve değerler “tabiî” varoluş oluşumlarındakinden daha farklı bir biçimde vurgulanır Son olarak ıstırap deneyiminin insanın ebedî olanla (yani Tanrı ile birleşmesi [Verkehr] şeklindeki) ilişkisini ve ahlâkî davranışları için önemini vurgulayıp vurgulamamasına yahut onun ilişkilerinin teorik anlaşılışına (spekülasyon) vurgu yapıp yapmamasına bağlı olarak kurtuluş düşüncesinin daha dinî ve daha felsefî ifadelendirilişinden söz edilebilir Dinî ilişkilerin tabiatı ve diyalektiğini burada tartışmayı gereksiz görüyorum Şu kadarını söylemek yeterlidir ki; günaha teşebbüsler şüpheler ve kuşkuculukla engellenebilen ve bozulabilen Tanrı tecrübesinde bir kimsenin kendi noksanlığını ve yetersizliğini deneyimlemesiyle birlikte Kutsal’ın (the numinous numinoser unwert) karşısındaki değersizliğini de deneyimlemesi tam olarak doğrudan doğruya o kimsenin kendi öz günahkârlılık bilincine varmasına ve bu bilinçle de Tanrı ile insan arasındaki uzaklık duygusuna kapılmasına yol açar

İlâhî lütuf sayesinde gerçekliştirilen kurtuluş bir aracının tevessülü yoluyla bu uzaklığı (iyice) kapatır Bu durumda kurtuluş Tanrı’ya karşı tüm yabancılaşmaları alt eden ve yetkinsizliği ortadan kaldıran bir inâyet durumu halini (ya da biçimini) kazanır Öyle ki sonuçta kurtuluş ya kutsanmış bir yakınlık ya da Tanrı’yla birleşme haline kadar gelir Bunun tersine felsefe epistemoloji gibi uzmanlaşmış alanlara veya tam anlamıyla formel bir ansiklopedi külliyatına bölünmediği sürece zorunlu olarak kendilerini sınır-çizgisi-durumlarda gösteren büyük varoluş problemlerine (Dasein) yol açar Hem Batı’da hem de Doğu’da felsefe -genel konuşmak gerekirse- bu problemleri iki yolla çözmek istedi Birinci yolda felsefe belli değişikliklerle ve özellikle dünyanın ve insanlığın kurtuluş ihtiyacı bakımından kurtuluş dinlerinin temel varsayımlarını ele almıştır Böyle yapmakla o günah ve günahkârlık duygusundan ziyade kusurluluk hata ve cehalet üzerinde durmak istemişti Fakat bütün bunlarla birlikte felsefe beşerî açmazları yine beşerî gayret aracılığıyla (selbsterlösung) veya onun pek işe yaramadığı durumlarda ise aynı beşerî açmazları dinî aracı ya da kurtarıcıyı ampirik terimlerle yeniden yorumlamak suretiyle aşmayı denemiştir Buna göre inayet fikrinden vazgeçilmekte ve insanlar kendilerini maddî dünyadan uzaklaştırmak ya da ruhlarını kurtarmak (özgürleştirmek) suretiyle ıstırabı kendi güçleriyle ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar Doğrusu bir kimsenin kurtuluşunun felsefî yolları ve yöntemleriyle; yollarının pratik teorik ve duygusal egzersizlerin çeşitli birleşimlerini içerdiği durumlarda kurtuluş dinlerindeki kurtarılma yol ve yöntemleri arasında pek de büyük bir fark yoktur Felsefî çözümler esas itibariyle bilgi yollarındaki değişikliklerden kaynaklanmaktadır Mesela bir seçenekte kurtuluş; Schelling Schopenhauer S***hya felsefesi ve Gnostisizm’de olduğu gibi birtakım hususi sezgi ve bilgi kanallarıyla gerçekleşmektedir Genellikle bu bilgi; Yoga Budizm ve Tantrizm’de olduğu gibi kurtuluş yolunu oluşturan teknik ve maharetlerin öğretilmesiyle birlikte bulunur Bu seçenek felsefe ile din arasındaki uçurumu kaldırma eğilimindedir Bu seçeneğin başka bir şeklinde felsefe; bizatihî ve başka bir sebepten dolayı çalışma tutkuları kontrol etme ya da herkesin kendi vazifesini yapması (Kant ve Fichte) gibi belli ahlâkî buyruklar ortaya kor Bir kimsenin kendini kurtarma çabasının kurtuluş dinlerinden ödünç alınan varsayımlar üzerine bina edildiği sürece devamlı bir şekilde hiç izlenmemesi tipik bir durumdur Meselâ bir kere Vedanta felsefesinde veya Schopenhauer’ın düşüncesinde inayet fikrinin nasıl beşeri çabaya müdahale ettiğini düşünün

Büyük varoluş problemlerini çözmeye çalışmak amacıyla filozofların takip ettiği ikinci yola gelince onu burada enine boyuna tartışmamız mümkün değildir J Burchardt ve W Dilthey’in gösterdiği gibi Rönesans döneminde kendi-kendine-yeterlilik güç ve insanlığın güzelliği fikriyle nitelendirilen bir tutum olarak Avrupa’da hayata karşı yeni bir tutum (Lebensgefühl) ortaya çıktı Bu tutumla bağlantılı olarak Aydınlanma gibi daha sonraki dönemler aklın özerkliği fikrini geliştirmekle kalmadı aynı zamanda birtakım eski tutum ve düşünceleri de yeniden canlandırdı Bu gelişmede Alman klasizmi önemli bir yer tutmaktadır Aydınlanma çağı sonunda insanlığın ahlâkî bozulması günahkârlığı ve suçluluğu inancına karşı çıkmak kadar kurtuluş düşüncesine de karşı çıkmış ve peşinden (Feuerbach ve Nietzsche’de olduğu gibi) bir insanlık kültü (insanmerkezcilik) bırakan dinî değişime de yol açmıştır Bu görüş bugün çok yaygın olup Hıristiyanlık ve diğer kurtuluş dinlerinin başlıca düşmanı konumundadır

(Toplum Felsefesinde Kurtuluş)

Kurtuluş düşüncesi hakkındaki dinî ve felsefî görüşlere ek olarak bunlarla hiç de ilgisiz olmayan diğer başka iki yaklaşımı daha zikretmeliyim ki onlar da toplumsal ve sanatsal kurtuluş düşünceleridir İnsanın kurtuluş ihtiyacı eğer nefs ve ruhun derinlikleri bakımından değil de maddî ihtiyaçlar ve bilhassa içtimâi manada anlaşılacak olursa kurtuluş düşüncesi sosyal ve ütopik bir biçim kazanır Klasik öncüllerinde olduğu gibi Godwin Fourier Engels ve Marks’ın modern sosyal teorilerinde de kurtuluşa dönük ilgi açıkça görülebilir Yine modern Alman ve Rus din filozoflarını düşünelim bir kere Onların hepsinin görüşlerinde kurtuluş maddî eşyanın dağıtımında belli “âdil” bir düzene ulaşmak olarak anlaşılmaktadır Söz konusu teorisyenler ayrıca (meselâ Sosyalizm Komünizm ve Bolşeviklik’te olduğu gibi) doğrusu daha derin bir mutluluğun ve ruhî ve manevî alanda bir hoşnutluğun ortaya çıkacağını da ummuşlardır

(San'atta Kurtuluş)

San'at yoluyla kazanılan yücelme deneyimi ve iç huzuru da genellikle “kurtuluş” olarak tasvir edilmektedir Hatta (Eflatun ve Plotinos’da olduğu gibi) antikitede bile bu böyleydi ve başta Romantikler olmak üzere en son estetikçiler de benzer teoriler geliştirmişlerdir Bu görüş doruk noktasına Schopenhauer’ın sanat teorisinde ulaştı Schopenhauer’a göre sanat bize düşüncelerin teksifi yoluyla “arzu ve isteklerden” özgür olma yolunu sağlar İnsanlara onları zaman zaman görüngüler dünyasından ve onun baskılarından kaçırıp böylece geçici bir kurtuluş temin eden de yine sanattır Müziğin “kurtarıcı” etkileri de sık sık övülegelmiştir

KURTULUŞ FELSEFESİ TARİHİ

Kurtuluş düşüncesinin felsefe tarihinde oynadığı rolden hareketle felsefenin kendini herhangi bir dinden ne kadar soyutlayabileceğine bakmaksızın köklerinin dinde yattığını çok açık bir biçimde görmek mümkündür Bu Doğu’da olduğu kadar Batı’da da böyledir ve bunu en iyi felsefenin dinî düşünceden hiç de köklü bir biçimde bağımsızlaşamadığı yalın gerekçesine bakarak görebilmekteyiz Daha eski kimi düşünürler içerisinde görüşlerinde Yunan felsefesi ve din arasındaki bağlantının epeyce açık olduğu birçok kimse bulunmaktadır Pisagor batılı ilk kurtuluş felsefecisidir Her ne kadar düşüncelerinden dolayı değil de tavırlarından dolayı olsa bile Heraklitos Eflatun’a kadar uzanmakta olan bir çizgiye dahildir ve Eflatun’un felsefesindeki dinî unsura ise yeterli bir şekilde dikkat çekilmiş bulunmaktadır Eflatun diyaloglarında ilk batılı kurtuluş metafiziğinin taslağını çizen kimse konumundadır ve bu engin metafizik onun en son takipçilerini bile etkilemiştir Eflatun’un tek tek dinlerle olan nisbeten gevşek bağlantıları Yeni-Eflatunculuk’ta daha da sıklaşmaktadır Yeni-Pisagorculara ve Ammonius’a karşılık olarak Plotin klasik (ancient) Batı’nın üretebileceği belki de en güçlü ve yaygın kurtuluş felsefesi olan koskoca bir düşünce sistemi geliştirdi Ennead’larda her şey Plotin’a göre teorik düşünceler yanısıra insan eylemleri ve estetik beğeni (zevk)yi de yönlendiren kurtuluş düşüncesine boyun eğmiştir Bununla birlikte Plotin’den önce Yahudi düşünür Filo kendi cesur din felsefesinde Tevrat’ı remizli ve kinayeli bir şekilde yorumlayarak kurtuluşu hem bir mü’minin hem de bir mütefekkirin en yüksek hedefi haline getirdi Çok sayıda izleyicilerin dinî-felsefî taslak ve sistemleri bu iki büyük kafanın işaret ettiği yönde gelişmiştir Söz konusu izleyicilerin en ünlüsü Iamblichus olup büyük sistemcisi ve mektep üstadı ise Proclus’tur Proclus Yunan ve Yakın Doğu dinlerinden çok sayıda unsuru bünyesine katmış bir felsefe olarak Yunan kurtuluş felsefesinin sonunu temsil eder

Bu arada Hıristiyanlık küçük bir dinî topluluktan bir dünya gücü haline gelmeye başlamıştır Hıristiyanlık (Hz) İsa’nın çabalarında icra edilmiş olarak gördüğü kurtuluş düşüncesini merkezine yerleştirmiştir Bu hareketten doğan her felsefe —kaldı ki Hıristiyanlar kendi hasımlarına oldukça erken bir dönemde felsefî bakımdan cevap vermişlerdir— merkezî kurtuluş düşüncesi tarafından yönlendirilmiştir: Augustine’in kapsamlı kurtuluş felsefesinden ve Anselm’in hoşnutluk felsefesinden tutun da Albert’te doruk noktaya ulaşma Thomas’ın skolastisizmi ve Meister Eckhart’ın mistisizmine kadar bir dizi düşünce akımında yerini almıştır Hıristiyan kurtuluş düşüncesi çoğu insanîci (hümanistic) Eflatuncuları ve Rönesans’ın tabiî (natural) felsefecilerini etkiledi fakat derin bir şekilde etkilediği Jacob Boehme’nin yanında bunlar solda sıfır kalır Öte yandan Descartes’tan beri modern Avrupa felsefesi epistemolojik problemleri incelemeye öncelik vermiş ve kendiliğinden insan bilincini tahlil etmeyi uğraş haline getirmiş ve sonuçta merkezî varoluşsal problemler olan hayat ve ölümden giderek uzaklaşmıştır Şüpheciliğin köklü bir biçimde yeni düşünceye yol açmadığı yerlerde geleneksel Hıristiyan çözüm genel olarak muhafaza edildi Spinoza gibi engin bir metafizikçinin baş yapıtının kurtuluş düşüncesinde son noktaya varmasından daha tabiî bir şey olamazdı Aynı şekilde sınırsız iyimserliği ve insan zihninin güçlerine olan hudutsuz güveniyle Aydınlanma’ya giden yolu açan Leibnitz’in temel tavrı Aydınlanma düşünürlerinin insanın kurtuluş ihtiyacının üzerinde fazla durmamalarına ve Hıristiyan öğretide ifadesini bulduğu biçimiyle kurtuluş olasılığından yüz çevirmelerine sebep oldu Başta Fransız olmak üzere Aydınlanma düşünürleri dinin kurtuluş öretisel yönlerine ve onunla elbirliği eden din felsefesine karşı sık sık şiddetli bir biçimde veryansın ettiler Kant kendi derinlikli din felsefesinde kurtuluş düşüncesini yeniden canlandırdı Fakat öte yandan kendisinin büyük ölçüde onayladığı pozitif Hıristiyan öğretiyi ahlâkî ya da manevî bir tekâmül ve yetkinlik haline dönüştürmek suretiyle böyle yapmış oldu Hamann Jakob ve Herder çok sıkı bir biçimde Kitab-ı Mukaddes’ten hareket etmek suretiyle kurtuluş hakkında felsefe yaptılar Hatta Fichte gibi Kant’ın büyük haleflerinin birincisi olan bir kişi Anwelsung zum seeling Leben (“Ruhanî Hayat İçin Talimler”)’de Hıristiyan mistiklerinin kurtuluş yöntemini buldu Schelling’in bıkmak usanmak bilmeyen zekası hem klasik hem de modern kurtuluş felsefesinden esinlenmek suretiyle çeşitli yollardan din felsefesinin bu merkezî problemi üzerinde odaklandı Schopenhauer’dan önce felsefeyi daha esaslı bir şekilde metafizik üzerine kurmak amacıyla yeltenen Schelling’in dışında hiç kimse çıkmamıştır Romantik dönemin başları kurtuluş düşüncesine meftun idi Yalnızca birtakım geç Hıristiyan izleyiciler ancak ona epey derin bir şekilde nüfuz etmiş ve spekülatif felsefe nokta-i nazarından hiç kimse Kierkegaard kadar çok kökten ve keskin-görüşlü bir şekilde bu düşünceye yaklaşamamıştır Yine de Kierkegaard’dan önce Hegel’in evrensel aklı spekülatif olarak kurtuluş düşüncesini yorumlamış ve din felsefesinde büyük bir okulun yolunu açmıştır Ondan sonra modern kurtuluş mitologu JJ Bachofer’un spekülatif-tarihsel felsefesi gelmiş nihayet onu ise Schopenhauer’ın kapsamlı bir metafiziksel kurtuluş öğretisini ortaya koyması izlemiştir Bir kez daha felsefenin kurtuluş-öğretisel ilgisi dine yaklaşmış ve Hindistan’ın kurtuluş dinleri Schopenhauer’ı derin bir biçimde kendisine çekmiştir Ed von Hartmann’ın dinî felsefesi Schelling Schopenhauer ve Hegel’in mirasını sürdürmüştür Hegel felsefesinin yaptığı gibi onunki de kurtuluş düşüncesinde son bulan bir ruh dini içerisinde karışıp onunla bütünleşmiştir A Drews ve L Ziegler kendi düşüncelerini bu noktadan başlatmışlardır Eğer Kantçı ve fenomenolojik okulu saymayacak olursak çağdaş felsefe Feuerbach’ın tilmizi ve Hartmann’ın eleştirmeni olan Nietzsche tarafından ağırlıklı bir biçimde etkilenen bir yaşam felsefesi haline gelmiştir Aynı zamanda bu felsefenin temel tutumu giderek kurtuluş düşüncesinden epeyce uzaklaştırılmıştır Sadece (yeni-Budizm teosofi ve antroposofi gibi felsefi çabaların) Hıristiyan ya da Doğulu düşünce dünyalarıyla çok yakın bir şekilde birleştiği durumlarda ancak çağdaş felsefeler kurtuluş düşüncesine hitap edebilmektedirler Kim bilir belki de gelecekte bu birleşme daha yaygın bir hale gelecektir***

* Wach Joachim “The Savior in the History of Religions ve Salvation” Introduction to the History of Religions ed J M Kitegava G D Alles ve K W Luckert Macmillan Press Comp NY ve Londra 1988 s 169-197 Bu yazı ilk olarak MÜİFD Sayı:13-15 1997 s 249-261’de yayınlanmıştır
** Söz konusu araçların İslam Mezhepler ve Tarikatlar Tarihinde ortaya çıkan birçok akımda yer alması yanı sıra harekete ismini verecek kadar tipik bir şekilde aaaâhürünü; -gerek Abbasî ve Selçuklu idaresine karşı giriştikleri terörist süikastları (assassination) gerekse uyuşturucu (haşhaş) kullanmalarından dolayı Haşîşîler olarak bilinen Şii-İsmailî grupta görmek mümkündürn

*** Kurtuluş düşüncesinin tarihî aaaâhürî (fenomenolojik görüngübilimsel bütün yönleriyle) ve Osmanlı Döneminde kazandığı dînî-ictimâî boyutlarıyla etraflı bir incelemesi için bak Ali Coşkun Osmanlı Dönemi Dînî "Kurtuluş" Hareketleri Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma İstanbul 1996 (Marmara Üniv Sos Bil Enst Yayınlanmamış Doktora aaai)

Kaynak: MÜ İlahiyat Fak Dergisi Sayı15 1996

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.