Prof. Dr. Sinsi
|
Ruhsal İdare Mekanizması
En temiz, en yüce isimlerle anılarak günümüze kadar gelen Ruhsal İdare Mekanizması'nın "İlahi Kudret"i, tasarruf gücü, bizleri dehşete düşürecek kadar büyük ve kapsamlıdır
RİM, her şeyi bütün inceliği ile bilir ve bizzat her şeyden haberdar olur Kendisi, Rahman olan Alemlerin Rab'bi'ne bağlı olan bir kuldur Onun kulluğu, O'nun gölgesi gibidir Buna Kur'an diliyle; "Zillul Rab'bül Alemin" denmiştir Onun yüceliğinin ve kapsamının kelimelerle ifadesi mümkün değildir Ne var ki; karınca kararınca bilebildiklerimizi birbirimize anlatmakla sorumluyuz
Kitap ve Kitapla gelen Peygamberler, RİM’e ait kudretin nitelik ve isimlerine tercüman olmuşlardır Yoksa, Mutlak Yaradan'ın Kendisine değil Haşa! Bütün olanlar mahluk işidir ve yaratılmış olanlar arasında cereyan eder Peygamberlerin gelmesi, Cebrail' in haberciliği ve benzerleri hepsi yaratıklar küresi içinde olur Bunların Kadiri Mutlak ile alakası yoktur
Peygamberler de RİM'e tercüman olmuşlardır  Hiçbir Peygamber, söylemiş olduğunu önce,anlamış değildir Anlamak mecburiyetinde de değildir O sadece "risalet"le (elçilik yapmak) görevlidir Yani; geleni nakleder Daha sonra yaşamı içinde her bir bilginin kendisinde meydana getirdiği anlayışlar vardır Bunlar, Hz Musa'da Hz İsa'da ve Hz Muhammed'de, olduğu gibi hadisler tarzında ortaya çıkar Özetle; onların konuşmaları, almış oldukları bilginin kazanılması ve bir yorumudur Ya da çevresinde bulunanların etkisiyle, onların sorularıyla ve ihtiyaçlarıyla taşmaya, ortaya çıkmaya başlar Örneğin bir olay yaşanır, o olayı açıklarken, bilginin de yorumunu yapar Demek ki Peygamberlerin aldıkları bilgiler, hazmedildikten sonra, olaylar ve sorularla ortaya çıkar Peygamberler Ruhsal idare Mekanizması'nın isim ve sıfatlarına tercüman olmuşlardır Bu tercümanlığın Yaradan'a olması söz konusu edilemez
"Mutlak" olanın 'Zatı"da mutlaktır  
O hiç bilinmez! Dini metinlerde geçen isim ve sıfatlar, bizim anlamamız içindir
O'nun isim ve sıfata ihtiyacı yoktur  "Görür, işitir, bilir" dendiği zaman, göz, kulak, ağız gibi bedene ait organların niteliklerini Yaradan'a yakıştırmış oluyoruz Bu büyük bir mantıksızlıktır Bütün bunları yaratmış olana; "görür, işitir, bilir" demek gariptir Bütün eksik duygular, varlıklar içindir Görmenin ve işitmenin belli titreşim sınırları içinde olduğu bilinmektedir Bu eksik sıfatları Yaradan'a bağlamak manasızlıktır  Buradaki bütün sıfatlardan "Kadir'i Mutlak" tenzih edilmelidir
Buradaki tenzih etmek; Allah'ın her türlü eksik ve noksandan uzak olduğuna inanmak, anltamında kullanılmıştır Yaradan gibi "kendiliğinden" mevcut olan isim ve sıfat yoktur O'nun dışında her şey yaratılmıştır Bütün sıfat ve benzetmeler, rölatiftir Yani, ancak ortada bir şey varsa, vardır Mevcut olmayanın sıfatı olur mu? O halde, Allah'ın doksan dokuz isminden söz etmek, yanılgıdır Yaratılmış olanın, Yaradan'ı hakkında hiçbir bilgisi olmaz
Varlık, kendisine ne verilmişse, o kadardır Yani, ne kadar şuur'u varsa, o kadar anlar ve varlığın şuuru sonsuz değildir Bütün bu isim ve sıfatlar, "İlahi Kudret" 'in aaaahür şekli demektir ilahi Kudret'le Yaradan arasında bir bağlantı yoktur Yani O, "İlahi Kudret" değildir O isimler, aramızda bir anlayışa varabilmemiz için kullanılmıştır Bir şeye isim verebilmek için, o şeyi görüp bilmemiz gerekir
Tüm dinlerin en büyük sebebi, insanda "Allah" şuurunu yaratmaktan ibarettir Tek formül, budur Tek kapsamlı "İlahi Murat" budur çoğumuz bunu, dilimizde söylüyoruz Çünkü o şuur, bizde henüz gelişmemiştir Çünkü, beyinle kalp; psişik varlıkla, fizik varlık arasında irtibat henüz kurulamamıştır ve bu, büyük bir cehit (Uğraş ) ister
"Sadıklar Planı" Tebliğlerinde "Üç bilgi" den söz edilir Bu üç bilgi manzumesi içerisinde iyice irdelenmesi gereken anlatımlar vardır
1- "Yaradan'ını bileceksin " Birinci maksat budur
2- "Kendini bileceksin " "İlahi Murat"
3- "Tekamül edeceksin " Şeklinde geçer  
Özetle: İnsanda bu iki bilişten doğan bir olgunluk, yetkinlik meydana gelecek ve yukarıya, tesirin geldiği yöne doğru bir çekilme olacaktır "Tekamül edeceksin"in anlamı budur  
Dünyada, devre sonlarına doğru veya bir devre içerisinde, herhangi bir yetiştiricilik devresinden sonra, muhakkak ki; bir sınanma devresi vardır Bir çok kimse bilir ki; Dünya bir sınanma yeridir ama, bu sadece, başımıza bizi sıkan olaylar geldiği zaman hatırlanır ve duygusal bir sabrın verdiği dirençle olay atlatılır
Evet, Dünya bir imtihan yeridir ama, bunu ancak ıstırap çektiğimiz zaman veya çıkarlarımızın zıddına olan birtakım olaylarla yüzleştiğimiz zaman değil; aaaifli ve mutlu olduğumuz zaman da hatırlamamız gerekir Dünya okuluna kayıt olmuş insanlar, yüzlerce defa bu okulun sıralarından geçmiş oldukları için, dünyada sürekli imtihanlar yaşamışlardır
Ruh varlığı "Reenkarnasyon" a (Tekrardoğuş) bağlı olmak üzere pek çok bilgi almış ve onların sınavını vermiştir Bu imtihan hali hiç bitmez, çünkü bilgi bitmez  İnsanın imtihan edilmesi için önce ona, bazı bilgilerin öğretilmiş olması gerekir Yani, önce bir şey verilmiş olsun ki; karşılığı istenebilsin Çünkü vermeden alınmaz Oysa zamanımızdaki bencil insanın kendine özgü bir sloganı var "Almadan vermek olmaz"
Bu son derece cathilce ve egoistçe bir düşüncedir Halbuki, konu tamamen tersinedir Burada aldatıcı plan, yani Lüsifer'in yanıltıcı, değiştirici rolü; bencil çıkar ve arzu şeklinde gayet güzel ortaya çıkmıştır "Vermeden alınmaz" yasası ters çevrilip; "Almadan verilmez" haline sokulmuştur Gerçi bu da insanlığın bir gereksinimidir ama, belli bir bilgi düzeyinden sonra "Vermeden almak olmaz" sözlerinin anlamına vakıf olmak gerekir Bu iki anlama gelir:
1-Bilgi bize gelmelidir İnsanın bilgiyi alabilmesi için, birisinin onu vermesi gerekir Aksi halde insan, o bilgiyi yaratacak, icat edecek kudrette değildir Bu yüzden insan haddini bilmelidir Ve insan, Kainat bilgisi ile, mana ile, doğrudan doğruya karşılaşabilme gücüne sahip olmalıdır
Vermeden almak olmaz, yani bana bir şey verilmiyorsa, ben neyi, nasıl alacağım?
Demek ki; her şeyi Yukarıdan istemek, Ruhsal Alemden hayırlısı ile gelmesi, bize ulaşması için, liyakatımızın (Hak etmek) artması gerektiğini bilmemiz lazım Şayet yukarıdan bize bir şey gelmiyorsa, bir şey yapamıyorsak, bu bizim henüz layık olmayışımızdan dolayıdır Rahmet, yani bilgi ve tesir yayını her zaman vardır "Allah'ın Rahmet'i her yeri kaplamıştır" denir Bu tesir akışı her zaman vardır ama ancak liyakati olan bu bilgiyi alabilir Kapasitesi yeterli olmayan ise bilgiyi almaya uygun değildir
2-Vermeden alınamazın ikinci anlamı da, insanın dünya yaşamı içindeki durumudur Bu, "Ne ektin ki, ne biçeceksin" demektir O halde mahsulü kaldırabilmek için, emek, bilgi, zaman ve hayat vermek gerekir Kainatın düzeni budur  
Vermenin bir de sufiyane (Tasavvufi görüş) anlamı vardır Siz kendinizde bulunan fazlalıkları atmadıkça, onun yerine daha yükseği gelmez insan manevi bünyesindeki aşırılıkları yok etmedikçe, onun yerine daha yeni ve üstün olanını alamaz Birini atarsanız, yerine bir yenisi gelir Beş tane atarsanız, yerine beş adet yenisi gelir Yani iş matematikseldir Ruhsal Alem iltimas (kayırmak) yapmaz, herkes emeğinin karşılığını alır İlahi Adalet bunu gerektirir  Yukarının terazisi hiçbir zaman şaşmaz
Şu kesindir ki; insan, rezaleti yok etmedikçe, faziletin ortaya çıkması mümkün değildir Ama ne yazık ki; insanlar rezaleti maskeleyerek, fazilet sahibi olduklarını zannederler Öyle ki; rezillik yüceltilmek suretiyle, fazilet haline getirilmiştir Bütün bu oluşumlar, bir yolun sonunda, bir ayıklanma zamanında oluşur  
Yukarısı, vermeden hiçbir şey istemez  O halde yolun sonuna gelmeden önce de, insanlara “en son bilgi” verilecektir Bu son bilgi insanların şuurlarını açacak, uykudan uyandıracak, insana, bitli yorganından dışarı çıkacak gücü verecektir
Bu son devre içerisinde, bütün dünyayı kapsayan, dünya insanlığının realitesini, gerçekliğini, anlayış ve şuur düzeyini, bir basamaktan alıp, bir üst basamağa çıkaracak olan bilgi, yardım ve tesir, gelecektir İşte bundan sonra da; bizim için bir veriş devri başlayacaktır Madem ki alınıyor, karşılığı da verilecektir Bunlar, büyük devrede olduğu gibi, bir devrenin içerisinde, genel kıyamın dışında, ferdi kıyamlarla da olmuştur Dünya okulunun sarsıntılı ortamından kurtulmuş, bir çeşit ruh özgürlüğüne kavuşmuş olan bir insan, küçük kıyameti yaşamıştır Onların genel bir kıyameti beklemeleri gerekmez Çünkü onlar, genel uyanışı beklemeden, özel bir uyanışla uyanmış ve bayrağı çekmişlerdir  
Şimdi kütlesel bir uyanışın arifesindeyiz Buna layık olanların hızla yükselebilmeleri için, kendilerine özel bir bilgi verilecektir (Bilgi Kitabı) Ve herkes bunu, kendi ihtiyacına ve kendi gücüne göre anlayacak, işleyecek, uygulayacak; özetle bu şekilde geri verecektir Bu çok önemlidir
Tesir ve bilgi ancak Yukarı'dan gelir Tesir ve bilgi gelmeden, biz hiçbir şey yapamayız
Ruhsal idare Mekanizması, ancak uyanık olanlar tarafından anlaşılabilir Diğer insanlar, R İ M hakkında kendilerine ne öğretilmişse onunla yetinirler, çünkü kudretleri daha fazlası için yeterli değildir
Hz Muhammed'in "İnsanlar uykudadır" hadisi çok büyük önem taşır Bütün bu anlatılmak istenenlerden ötürü "Biz şu mertebedeyiz, bu makama yükseldik, diğerlerinin üstündeyiz" diyenlere gülmek gerekir  Çünkü onlar, içinde bulundukları uykunun çeşitli düzeylerinde gördükleri rüyaları anlatmaktadırlar Çünkü, "Uyanan, hiçbir makamın olmadığını anlar"
Eğer bir kişi, kendisini bir takım makamlardan, bazı kademeler veya planlardan ayrı bir yere oturtmuşsa, o zaten uykudadır  "Gerçek uy:-):-):-):-):-)n makamı da ortadan kalkar " O kişi için hiçbir şeyin önemi yoktur ve böyle bir ayrıma gitmez
Uyanık olan, her şeyi aynı zamanda ve aynı şekilde görür En aşağıdaki ile, en yukarıdaki onun için birdir "Vahdet hali" veya "Birlik hali" diye sözü edilen özellik budur
Sufiler, "Plansızlık" ya da "Mekansızlık" durumuna, "Abidlik" ya da "Ubudiyet" demişlerdir Bu öyle bir şuur hali öyle bir uyanıklık durumudur ki; o insan her şeyden fakir durumdadır  Bütün kaba tesirlerden arınmasını sağlayan bu çekilişe engel olacak her türlü ağırlıktan kendisini kurtarmış, fakir bir varlıktır, çıplaktır, hiçbir şeyi yoktur  Burada anlatmak istediğimiz fakirlik, arınmışlık olarak anlaşılmalıdır
Sonuç olarak; uyanık olanın yapabileceği tek şey vardır: Allah'ına kulluk etmek "Ubudiyet" (Aşırı bağlılık) budur  Allah'tan başka hiçbir şeye kul olmamak  Uyanık olan, sadece O'nun yasalarıyla ve onun için yaşar Bu, çok zor bir iştir Acaba biz böyle miyiz? Değiliz  Biz çok çeşitli kulluklar yapmaktayız Peşinden koştuğumuz, O'ndan gayri olan nesnelere adeta tapıyoruz Bu yüzdendir ki; Ruhsal İdare Mekanizması'nı ancak uyanık olanlar açıkça anlayabilirler
Gölge olan sebepleri ortadan kaldırmış, tek bir gerçek sebebe bağlanmayı başarmış bir insan, uyanık insandır
Kaba bir örnek verecek olursak; o kişi, hayatını elli türlü yasayla değil, beş türlü yasayla düzenler Onun beş türlü silahı, bizim elli değişik silahımıza bedeldir Ve o kişi bunlardan hiç söz etmez; çünkü onun bu gereksinimi bitmiştir O hiçbir şekilde benliği hakkında bir yücelme, bir yüceltilme ihtiyacında değildir Böyle insanlar yeryüzünden gelip geçmiştir
Günümüzde de kim bilir nerelerde kimler vardır? Uyanık olanlar, açık bir anlayışa sahip olduklarından, sadece RİM'in kendilerine vermiş olduğu bilgiyle yetinmezler Biz ise, önümüze konan nasiple sınırlıyız,
ne verilirse onu alırız Hatta bazen önümüze konanı bile göremediğimiz için, ondan yararlanamayız Bazen yeni ve taze olan varken, eski ve bayat olana yöneliriz  
Önümüze pek çok imkanlar çıkarılıyor, bizi uyanıklığa doğru iten bir yığın yardım yapılıyor, fakat bütün bunlar bir rüzgar gibi, sağımızdan, solumuzdan esip gidiyor Ve biz hiçbir şeyin farkına varamıyoruz Ama uyanık olanların, önlerine konulanı yemek veya yememek, şurada ya da burada yemek, az veya çok yemek gibi bir bağımlılıkları yoktur Şuurlu varlıklar, o imkanlardan istedikleri yerde, istedikleri oranda yararlanabilirler
Ruhsal İdare Mekanizması'nı bilenler, yani o aydınlık şuura sahip olanlar, ya da uyanmış olup, iman edenler; o bilgiye sadakat yemini edenler demektir İman edenler, ona hizmet için vekaleten iş görürler ve yaptıkları görev, toplayıcı bir güç olarak insanları kendine çeker Bütün vazifeli varlıklar RİM'in hizmetindedir
VAZİFE NEDiR?
Genel ve özel olmak üze re iki türlü vazife vardır:
Buradakiler (Dünya dakiler ) özel vazifelidirler Yani varlıklarının sebebi, bu hizmet içindir
Bizim varlığımızın sebebi ise; dolayısıyla hizmet içindir Biz önce kendimize hizmet ederiz Bu arada, farkında olmadan, RİM'in işlerine de otomatik olarak katılırız Çünkü "insanlar uykudadır ve bilerek vazife yapmak her varlığın kaldıracağı bir enerji değildir "
O kişilerin, (otomatik katılımcıların) vazifelerinin tamamı, Ruhsal idare Mekanizması'nın saltanatına ve şanına uygun olarak, biter, ya da bitirilir Şayet bitirilirse, uyanamayanlara, farkında olmadan, Mekanik idare Sistemine bağlı olarak, otomat şekilde vazife yaptırılır  Uyanık olmayan, kendine hizmet için çalışırken, vazife kendisine yaptırılmış olur
Tekrar hatırlatalım: Bedenimiz bir elektron topluluğudur Elektronlar, şifreleri çözülmek üzere bekleyen bilgilerle doludur Tek bir elektrondaki bilginin, dünya gezegeninde öğrenilecek tüm dersleri kapsadığı unutulmamalıdır
|