Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
idare, mekanizması, ruhsal

Ruhsal İdare Mekanizması

Eski 09-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ruhsal İdare Mekanizması



En temiz, en yüce isimlerle anılarak günü­müze kadar gelen Ruhsal İdare Mekaniz­ması'nın "İlahi Kudret"i, tasarruf gücü, biz­leri dehşete düşürecek kadar büyük ve kap­samlıdır
RİM, her şeyi bütün inceliği ile bilir ve bizzat her şeyden haberdar olur Kendisi, Rahman olan Alemlerin Rab'bi'ne bağlı olan bir kul­dur Onun kulluğu, O'nun gölgesi gibidir Buna Kur'an diliyle; "Zillul Rab'bül Alemin" denmiştir Onun yüceliğinin ve kapsamının kelimelerle ifadesi mümkün değildir Ne var ki; karınca kararınca bilebildiklerimizi birbi­rimize anlatmakla sorumluyuz
Kitap ve Kitapla gelen Peygamberler, RİM’e ait kudretin nitelik ve isimlerine tercüman olmuşlardır Yoksa, Mutlak Yaradan'ın Ken­disine değil Haşa! Bütün olanlar mahluk işidir ve yaratılmış olanlar arasında cere­yan eder Peygamberlerin gelmesi, Cebrail' in haberciliği ve benzerleri hepsi yaratıklar küresi içinde olur Bunların Kadiri Mutlak ile alakası yoktur
Peygamberler de RİM'e tercüman olmuş­lardır Hiçbir Peygamber, söylemiş olduğu­nu önce,anlamış değildir Anlamak mecbu­riyetinde de değildir O sadece "risalet"le (elçilik yapmak) görevlidir Yani; geleni nak­leder Daha sonra yaşamı içinde her bir bil­ginin kendisinde meydana getirdiği anla­yışlar vardır Bunlar, HzMusa'da Hzİsa'da ve Hz Muhammed'de, olduğu gibi hadisler tarzında ortaya çıkar Özetle; onların konuş­maları, almış oldukları bilginin kazanılması ve bir yorumudur Ya da çevresinde bulu­nanların etkisiyle, onların sorularıyla ve ih­tiyaçlarıyla taşmaya, ortaya çıkmaya baş­lar Örneğin bir olay yaşanır, o olayı açık­larken, bilginin de yorumunu yapar Demek ki Peygamberlerin aldıkları bilgiler, hazme­dildikten sonra, olaylar ve sorularla ortaya çıkar Peygamberler Ruhsal idare Mekanizması'nın isim ve sıfatlarına tercüman ol­muşlardır Bu tercümanlığın Yaradan'a ol­ması söz konusu edilemez
"Mutlak" olanın 'Zatı"da mutlaktır
O hiç bilinmez! Dini metinlerde geçen isim ve sıfatlar, bizim anlamamız içindir
O'nun isim ve sıfata ihtiyacı yoktur "Görür, işitir, bilir" dendiği zaman, göz, kulak, ağız gibi bedene ait organların niteliklerini Yaradan'a yakıştırmış oluyoruz Bu büyük bir mantıksızlıktır Bütün bunları yaratmış olana; "görür, işitir, bilir" demek gariptir Bü­tün eksik duygular, varlıklar içindir Gör­menin ve işitmenin belli titreşim sınırları içinde olduğu bilinmektedir Bu eksik sıfat­ları Yaradan'a bağla­mak manasızlıktır Bu­radaki bütün sıfatlardan "Kadir'i Mutlak" tenzih edilmelidir
Buradaki tenzih etmek; Allah'ın her türlü eksik ve noksandan uzak ol­duğuna inanmak, anltamında kullanılmıştır Yaradan gibi "kendiliğin­den" mevcut olan isim ve sıfat yoktur O'nun dı­şında her şey yaratılmıştır Bütün sıfat ve benzetmeler, rölatiftir Yani, ancak ortada bir şey varsa, vardır Mevcut olmayanın sıfa­tı olur mu? O halde, Allah'ın doksan dokuz isminden söz etmek, yanılgıdır Yaratılmış olanın, Yaradan'ı hakkında hiçbir bilgisi ol­maz
Varlık, kendisine ne verilmişse, o kadardır Yani, ne kadar şuur'u varsa, o kadar anlar ve varlığın şuuru sonsuz değildir Bütün bu isim ve sıfatlar, "İlahi Kudret" 'in aaaahür şekli demektir ilahi Kudret'le Yaradan ara­sında bir bağlantı yoktur Yani O, "İlahi Kud­ret" değildir O isimler, aramızda bir anlayışa varabilmemiz için kullanılmıştır Bir şeye isim verebilmek için, o şeyi görüp bilmemiz gerekir
Tüm dinlerin en büyük sebebi, insanda "Allah" şuurunu yaratmaktan ibarettir Tek formül, budur Tek kapsamlı "İlahi Murat" budur çoğumuz bunu, dilimizde söylüyoruz Çünkü o şuur, bizde henüz gelişmemiştir Çünkü, beyinle kalp; psişik varlıkla, fizik varlık arasında irtibat henüz kurulamamıştır ve bu, büyük bir cehit (Uğ­raş ) ister
"Sadıklar Planı" Tebliğ­lerinde "Üç bilgi" den söz edilir Bu üç bilgi manzumesi içerisinde iyice irdelenmesi gere­ken anlatımlar vardır
1- "Yaradan'ını bilecek­sin" Birinci maksat bu­dur
2- "Kendini bileceksin" "İlahi Murat"
3- "Tekamül edeceksin" Şeklinde geçer
Özetle: İnsanda bu iki bilişten doğan bir olgunluk, yetkinlik meydana gelecek ve yukarıya, tesirin geldiği yöne doğru bir çe­kilme olacaktır "Tekamül edeceksin"in an­lamı budur
Dünyada, devre sonlarına doğru veya bir devre içerisinde, herhangi bir yetiştiricilik devresinden sonra, muhakkak ki; bir sınan­ma devresi vardır Bir çok kimse bilir ki; Dünya bir sınanma yeridir ama, bu sadece, başımıza bizi sıkan olaylar geldiği zaman hatırlanır ve duygusal bir sabrın verdiği dirençle olay atlatılır
Evet, Dünya bir imtihan yeridir ama, bunu ancak ıstırap çektiğimiz zaman veya çıkar­larımızın zıddına olan birtakım olaylarla yüzleştiğimiz zaman değil; aaaifli ve mutlu olduğumuz zaman da hatırlamamız gerekir Dünya okuluna kayıt olmuş insanlar, yüz­lerce defa bu okulun sıralarından geçmiş oldukları için, dünyada sürekli imtihanlar yaşamışlardır
Ruh varlığı "Reenkarnasyon" a (Tekrar­doğuş) bağlı olmak üzere pek çok bilgi almış ve onların sınavını vermiştir Bu imti­han hali hiç bitmez, çünkü bilgi bitmez İnsanın imtihan edilmesi için önce ona, bazı bilgilerin öğretilmiş olması gerekir Yani, önce bir şey verilmiş olsun ki; karşılığı istenebilsin Çünkü vermeden alınmaz Oysa zamanımızdaki bencil insanın ken­dine özgü bir sloganı var "Almadan vermek olmaz"
Bu son derece cathilce ve egoistçe bir dü­şüncedir Halbuki, konu tamamen tersinedir Burada aldatıcı plan, yani Lüsifer'in yanıl­tıcı, değiştirici rolü; bencil çıkar ve arzu şeklinde gayet güzel ortaya çıkmıştır "Vermeden alınmaz" yasası ters çevrilip; "Almadan verilmez" haline sokulmuştur Gerçi bu da insanlığın bir gereksinimidir ama, belli bir bilgi düzeyinden sonra "Ver­meden almak olmaz" sözlerinin anlamına vakıf olmak gerekir Bu iki anlama gelir:
1-Bilgi bize gelmelidir İnsanın bilgiyi alabilmesi için, birisinin onu vermesi gerekir Aksi halde insan, o bilgiyi yarata­cak, icat edecek kudrette değildir Bu yüz­den insan haddini bilmelidir Ve insan, Kainat bilgisi ile, mana ile, doğrudan doğru­ya karşılaşabilme gücüne sahip olmalıdır
Vermeden almak olmaz, yani bana bir şey verilmiyorsa, ben neyi, nasıl alacağım?
Demek ki; her şeyi Yukarıdan istemek, Ruh­sal Alemden hayırlısı ile gelmesi, bize ulaş­ması için, liyakatımızın (Hak etmek) artması gerektiğini bilmemiz lazım Şayet yukarıdan bize bir şey gelmiyorsa, bir şey yapamıyor­sak, bu bizim henüz layık olmayışımızdan dolayıdır Rahmet, yani bilgi ve tesir yayını her zaman vardır "Allah'ın Rahmet'i her yeri kaplamıştır" denir Bu tesir akışı her zaman vardır ama ancak liyakati olan bu bilgiyi ala­bilir Kapasitesi yeterli olmayan ise bilgiyi almaya uygun değildir
2-Vermeden alınamazın ikinci anlamı da, insanın dünya yaşamı içindeki durumu­dur Bu, "Ne ektin ki, ne biçeceksin" demek­tir O halde mahsulü kaldırabilmek için, emek, bilgi, zaman ve hayat vermek gerekir Kainatın düzeni budur
Vermenin bir de sufiyane (Tasavvufi görüş) anlamı vardır Siz kendinizde bulunan faz­lalıkları atmadıkça, onun yerine daha yük­seği gelmez insan manevi bünyesindeki aşırılıkları yok etmedikçe, onun yerine da­ha yeni ve üstün olanını alamaz Birini atar­sanız, yerine bir yenisi gelir Beş tane atarsanız, yerine beş adet yenisi gelir Yani iş matematikseldir Ruhsal Alem iltimas (ka­yırmak) yapmaz, herkes emeğinin karşı­lığını alır İlahi Adalet bunu gerektirir Yukarının terazisi hiçbir zaman şaşmaz
Şu kesindir ki; insan, rezaleti yok etmedik­çe, faziletin ortaya çıkması mümkün değil­dir Ama ne yazık ki; insanlar rezaleti mas­keleyerek, fazilet sahibi olduklarını zanne­derler Öyle ki; rezillik yüceltilmek suretiyle, fazilet haline getirilmiştir Bütün bu oluşum­lar, bir yolun sonunda, bir ayıklanma zama­nında oluşur
Yukarısı, vermeden hiçbir şey istemez O halde yolun sonuna gelmeden önce de, insanlara “en son bilgi” verilecektir Bu son bilgi insanların şuurlarını açacak, uykudan uyandıracak, insana, bitli yorganından dı­şarı çıkacak gücü verecektir
Bu son devre içerisinde, bütün dünyayı kap­sayan, dünya insanlığının realitesini, ger­çekliğini, anlayış ve şuur düzeyini, bir basa­maktan alıp, bir üst basamağa çıkaracak olan bilgi, yardım ve tesir, gelecektir İşte bundan sonra da; bizim için bir veriş devri başlayacaktır Madem ki alınıyor, karşılığı da verilecektir Bunlar, büyük devrede ol­duğu gibi, bir devrenin içerisinde, genel kı­yamın dışında, ferdi kıyamlarla da olmuştur Dünya okulunun sarsıntılı ortamından kur­tulmuş, bir çeşit ruh özgürlüğüne kavuşmuş olan bir insan, küçük kıyameti yaşamıştır Onların genel bir kıyameti beklemeleri gerekmez Çünkü onlar, genel uyanışı bek­lemeden, özel bir uyanışla uyanmış ve bayrağı çekmişlerdir
Şimdi kütlesel bir uyanışın arifesindeyiz Buna layık olanların hızla yükselebilmeleri için, kendilerine özel bir bilgi verilecektir (Bilgi Kitabı) Ve herkes bunu, kendi ihti­yacına ve kendi gücüne göre anlayacak, işleyecek, uygulayacak; özetle bu şekilde geri verecektir Bu çok önemlidir
Tesir ve bilgi ancak Yukarı'dan gelir Tesir ve bilgi gelmeden, biz hiçbir şey yapamayız
Ruhsal idare Mekanizması, ancak uyanık olanlar tarafın­dan anlaşılabilir Diğer insanlar, RİM hakkında kendilerine ne öğretilmişse onunla yetinirler, çünkü kudretleri daha fazlası için yeterli değildir
HzMuhammed'in "İnsanlar uy­kudadır" hadisi çok büyük önem taşır Bütün bu anlatılmak iste­nenlerden ötürü "Biz şu merte­bedeyiz, bu makama yükseldik, diğerlerinin üstündeyiz" diyen­lere gülmek gerekir Çünkü on­lar, içinde bulundukları uykunun çeşitli düzeylerinde gördükleri rüyaları anlatmaktadırlar Çünkü, "Uyanan, hiçbir makamın ol­madığını anlar"
Eğer bir kişi, kendisini bir takım makamlar­dan, bazı kademeler veya planlardan ayrı bir yere oturtmuşsa, o zaten uykudadır "Gerçek uy:-):-):-):-):-)n makamı da ortadan kalkar" O kişi için hiçbir şeyin önemi yoktur ve böyle bir ayrıma gitmez
Uyanık olan, her şeyi aynı zamanda ve aynı şekilde görür En aşağıdaki ile, en yukarıdaki onun için birdir "Vahdet hali" veya "Birlik hali" diye sözü edilen özellik budur
Sufiler, "Plansızlık" ya da "Mekansızlık" du­rumuna, "Abidlik" ya da "Ubudiyet" demiş­lerdir Bu öyle bir şuur hali öyle bir uyanıklık durumudur ki; o insan her şeyden fakir du­rumdadır Bütün kaba tesirlerden arın­masını sağlayan bu çekilişe engel olacak her türlü ağırlıktan kendisini kurtarmış, fakir bir varlıktır, çıplaktır, hiçbir şeyi yok­tur Burada anlatmak istediğimiz fakirlik, arınmışlık olarak anlaşılmalıdır
Sonuç olarak; uyanık olanın yapabileceği tek şey vardır: Allah'ına kulluk etmek "Ubudiyet" (Aşırı bağlılık) budur Allah'tan başka hiçbir şeye kul olmamak Uyanık olan, sadece O'nun yasalarıyla ve onun için yaşar Bu, çok zor bir iştir Acaba biz böyle miyiz? Değiliz Biz çok çeşitli kulluklar yapmaktayız Peşinden koştuğumuz, O'ndan gayri olan nesnelere adeta tapıyoruz Bu yüzdendir ki; Ruhsal İdare Mekanizması'nı ancak uyanık olanlar açıkça anlayabilirler
Gölge olan sebepleri ortadan kaldırmış, tek bir gerçek sebebe bağlanmayı başarmış bir insan, uyanık insandır
Kaba bir örnek verecek olursak; o kişi, hayatını elli türlü yasayla değil, beş türlü yasayla düzenler Onun beş türlü silahı, bizim elli değişik silahımıza bedeldir Ve o kişi bunlardan hiç söz etmez; çünkü onun bu gereksinimi bitmiştir O hiçbir şekilde benliği hakkında bir yücelme, bir yüceltilme ihtiyacında değildir Böyle insanlar yeryüzünden gelip geçmiştir
Günümüzde de kim bilir nerelerde kimler vardır? Uyanık olanlar, açık bir anlayışa sahip olduklarından, sadece RİM'in kendilerine vermiş olduğu bilgiyle yetinmezler Biz ise, önümüze konan nasiple sınırlıyız,
ne verilirse onu alırız Hatta bazen önümü­ze konanı bile göremediğimiz için, ondan yararlanamayız Bazen yeni ve taze olan varken, eski ve bayat olana yöneliriz
Önümüze pek çok imkanlar çıkarılıyor, bizi uyanıklığa doğru iten bir yığın yardım yapılıyor, fakat bütün bunlar bir rüzgar gibi, sağımızdan, solumuzdan esip gidiyor Ve biz hiçbir şeyin farkına varamıyoruz Ama uyanık olanların, önlerine konulanı yemek veya yememek, şurada ya da burada ye­mek, az veya çok yemek gibi bir bağımlılık­ları yoktur Şuurlu varlıklar, o imkanlardan istedikleri yerde, istedikleri oranda yarar­lanabilirler
Ruhsal İdare Mekanizması'nı bilenler, yani o aydınlık şuura sahip olanlar, ya da uyan­mış olup, iman edenler; o bilgiye sadakat yemini edenler demektir İman edenler, ona hizmet için vekaleten iş görürler ve yaptık­ları görev, toplayıcı bir güç olarak insan­ları kendine çeker Bütün vazifeli varlıklar RİM'in hizmetindedir
VAZİFE NEDiR?

Genel ve özel olmak üze­ re iki türlü vazife vardır:
Buradakiler (Dünya dakiler ) özel vazife­lidirler Yani varlık­larının sebebi, bu hizmet içindir
Bizim varlığımızın sebebi ise; dolayısıy­la hizmet içindir Biz ön­ce kendimize hizmet ede­riz Bu arada, farkında olma­dan, RİM'in işlerine de otomatik olarak katılırız Çünkü "insanlar uykudadır ve bi­lerek vazife yapmak her varlığın kaldıra­cağı bir enerji değildir"
O kişilerin, (otomatik katılımcıların) vazife­lerinin tamamı, Ruhsal idare Mekanizma­sı'nın saltanatına ve şanına uygun olarak, biter, ya da bitirilir Şayet bitirilirse, uyana­mayanlara, farkında olmadan, Mekanik ida­re Sistemine bağlı olarak, otomat şekilde vazife yaptırılır Uyanık olmayan, kendine hizmet için çalışırken, vazife kendisine yap­tırılmış olur
Tekrar hatırlatalım: Bedenimiz bir elektron topluluğudur Elektronlar, şifreleri çözül­mek üzere bekleyen bilgilerle doludur Tek bir elektrondaki bilginin, dünya geze­geninde öğrenilecek tüm dersleri kapsadığı unutulmamalıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.