Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
felix, gouattari, kimdir

Felix Gouattari Kimdir? (1930-1992)

Eski 04-24-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Felix Gouattari Kimdir? (1930-1992)



Felix Gouattari Kimdir? (1930-1992)



Düşüncelerinde ruhsağaltımı ve siyaset konuları üzerinde etkin bir biçimde duran, özellikle Gilles Deleuze ile birlikte yaptığı ortak çalışmalarıyla tanınan Fransız ruhsağaltımcı ve felsefecisidir

Guattari'nin Deleuze'den bağımsız yaptığı felsefe çalışmaları hem sayıca yok denecek kadar azdır hem de Deleuze ile birlikte verdikleri özgün düşüncelerin yanında felsefeye çok önemli bir katkıları olduğu söylenemez Bu nedenle Guattari'nin hemen bütün önemli düşünceleri Deleuze ile girdikleri üretken işbirliği sonucunda ortaya konmuş düşünceler olarak değerlendirmek olanaklıdır

Burada Guattari'nin kendi düşünceleri olarak anılan her düşüncenin en az onun kadar Deleuze'ün de olduğunu anımsatmakta yarar vardır Deleuze ile Guattari yeni düşünme, yazma, öznellik ve siyaset biçimleri yaratmak amacıyla birlikte post-modern düşünce serüvenleri yaşamışlardır Her ne kadar post-modern söylemi, bir tür bilinemezcilik ve tutuculuk konumu olarak gördüklerinden benimsememişlerse de kendi düşünme yordamları çoğunlukla post-modern söylemin ilk örneklerinden biri olarak gösterilmektedir

Felsefe açısından bakıldığında, Deleuze ile Guattari geleneksel felsefenin karşısında "gündelik yaşam felsefesi" diye adlandırılan felsefe konumunun önünü açmaları bakımından da son derece değerli düşünceler vermişlerdir 1972 yılında yayımladıkları en çok ses getiren kitapları Anti-Oedipe (Karşı Oedipus), modernliğin egemen söylemlerinin, arzuyu bastırmak yoluyla ortaya faşist öznellik biçimleri çıkararak devrimci hareketlerin önünü kesen kapitalist kuramların ve tasarımların kışkırtıcı bir eleştirisidir Bu yerleşik kapitalist duruma karşı Deleuze ile Guattari, bireylerin baskıcı modern kimliklerin üstesinden gelebilecek "arzulayan göçebeler" olarak konumlanacakları post-modern bir var oluş biçimini savunmaktadırlar

Deleuze ile Guattari kapitalizmin salt birey ile ilgilendiği için, buna bağlı olarak da kilise, aile, okul ve düşünülebilecek her türden toprağa bağlı grubun toplumsal düzenleme yoluyla dağıtılması ya da "yurtsuzlaştırılması" amacı güttüğünden, özü gereği şizofrenik bir dizge olduğunu ileri sürmüşlerdir Ancak bununla beraber kapitalizm işleyebilmek, kendi varlığını sürdürebilmek için birtakım toplumsal gruplaşmalara gereksinim duymaktadır Bu nedenle yeni aile, devlet gibi gruplaşma biçimlerine, yani birtakım yeni toplumsallaşmaların yeniden gövdelenmesine, yer yurt edinmesine belli ölçülerde izin vermektedir

Bütün bu olaylar Deleuze ile Guattari'ye göre hepsi aynı anda ve hep birlikte olmaktadırlar Bu anlamda bütün kültürlerin yaşamı bir yandan çökertilirken öbür yandan yeniden kapitalist bir biçimde yapılandırılmaktadır Bu aynı anda olmaktalıkla kendisini açığa vuran ayrım, Deleuze ile Guattari'ye diyalektiğin tarihsel bakımdan kaçınılmazlığını kabul etmeksizin toplumsal ve maddeci olabilecek Marxçılık sonrası bir çözümleme olanağı sunmaktadır Deleuze ile Guattari'ye göre, toplumsal yaşamı köklü bir biçimde yurtsuzlaştıran kapitalizm, daha doğrusu "uygar kapitalist makine", bütün öğeleriyle tarihin sonuna gelindiğinin en temel göstergesidir Kendi bedeninin, emeğinin, özel yaşamının tek sahibi olduğunu düşünerek yaşayan kapitalist bir birey icat edilmiştir Söz konusu yurtsuzlaştırma işleminin tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi için, kutsal olan ne varsa -kuttörenler, gelenekler, görenekler vb- hepsi de yok edilmelidir

Kapitalizmin şu ya da bu türden kutlu bir dizgeye, hele de inanç dizgelenişine gereksinimi yoktur çünkü Özerk birey ülküsünü bastıran her şeyin kafasını uçuran kapitalizm, bu anlamda kendisine seçenek oluşturabilecek değerde bir başka dizgenin yaşamasına izin vermeyecek denli başlı başına "yetkin" ama savaşılması gereken bir dizgedir Deleuze ile Guattari bu durum saptamasının ışığı altında, kapitalizmin gerçekliğinin tarihte bilinen en büyük "arzu bastırma hareketi" olduğunun altını özellikle çizerek, bunun böyle olmasının başlıca nedeninin kapitalizmin şizofrenik yapısında aranması gerektiğini savunmuşlardır Yurtsuzlaştırma harekâtı aralıksız süren bir yeniden yurtlulaştırma ile birlikte yürütülürken, eski yerleşik biçimlerin kodlarının acımasızca sökülmeleri söz konusudur

Buna bağlı olarak devlet, aile, vatan hep başka biçimlerle yeniden yapılandırılmakta, bütün bunlar yapılırken kapitalizmin genel bastırma taarruzu kurallarla meşru kılınmaktadır Kapitalist dizgenin "normal" saydığı kişi, bu açıdan bakıldığında, toplumsal sınırlar içindeki kafeste tutulması başarılabilen "nevrotik kişilikli" bir insan olmak zorundadır İnsanlar kendilerine çocukluklarından itibaren bir "ben", kapitalist dünyayı istenen ve izin verilen sınırlar içinde deneyimleyebilecekleri bir öznel konum edinmek zorundadırlar Kız çocukları babalarını kazanmak için anneleriyle, buna karşı erkek çocukları annelerini kazanmak için babalarıyla bir savaşım içinde olacaklardır Son çözümlemede, "Oedipus" ve "Elektra" kompleksleriyle biçimlenen çocuklar, yapıntı ama sahte bir suçluluk duygusuyla kapitalizmin enkazları olarak dizgede kendilerine çok da bulunmayı istemedikleri bir yer bulmak zorunda kalmaktadırlar

Deleuze ile Guattari kapitalist dünyaya ilişkin bu ilk belirlemelere dayanarak, Lacancı ruhçözümleme düşüncesinin sağladığı ışıktan da yardım alarak, Karşı Oedipus adlı çalışmalarında bütünüyle siyasal içerimleri gözetilerek oluşturulmuş bir arzu çözümlemesi sunmaktadırlar Bu çözümlemeye göre, arzu iki seçenek arasından ya birine ya da öbürüne yönelmiştir Ya kendini sürekli olarak olurlamaktadır ya da temele iktidarı koyarak düzenin kurulup kollanmasını kendisine amaç edinmektedir 68'lerin devrim girişimine ilişkin ayrıntılı çözümlemelerini ardalanda tutarak, işçi sınıfının Marx'ın öndeyilediğinin tersine tarihsel misyonunu yerine getiremeyişi olgusu üzerine odaklanan Deleuze ile Guattari, insanların anarşik anların sağladığı özgürlüğe yönelmek yerine, öteden beri var olan baskıcı düzeni yeniden kurmayı yeğlemiş olmaları gerçeğine parmak basarlar Söz konusu durum onlara göre bütünüyle Nietzsche'nin "efendi/köle (ahlâkı)" ilişkisi için verdiği açıklamayı doğrulamaktadır Bu bağlamda, hem Marx sonrası hem de Freud sonrası bir konum olarak baştan sona Nietzscheci düşüncede köklendirirler düşüncelerini Bu yeni bakış açısından Deleuze ile Guattari, "üretken arzu" diye yeni bir tasarım ortaya atarlar

Marxçılığa göre hiçbir insan söylemi tek başına söylenecek son sözü söyleyemez, bu nedenle üretim ile ideoloji arasında her zaman için bir karşıtlık bulunduğundan, arzu konusunun da son çözümlemede üretim ilişkileri bağlamına yerleştirilmesi gerekmektedir Öte yanda Freudculuğa göre bilincin her zaman dışardan, yani bilinçdışından üretildiği için asla güvenilir olmayışı arzu için de aynen geçerlidir Deleuze ile Guattari'nin "üretken arzu" tasarımları bu anlamda hem arzunun ilkece ideolojiye ait olduğunu ileri süren Marxçı anlayışı, hem de arzunun bilinçdışı kaynaklı olduğunu vurgulayan Freudcu yaklaşımı bütünüyle reddetmektedir, Söz konusu üretken arzu tasarımına en genel anlamda Nietzsche'nin "erk istenci " anlayışının bir uzanası olarak bakılabilir Buna göre üretken arzunun erk isrenci "tepkici" bastırma arzusuyla, yani köle zihniyetiyle dengede tutulur Papazlardan ahlâkçılara, gizemcilerden çilecilere değin bütün denetçiler üretken arzunun etkin güçlerini kendisine karşı yöneltmenin peşindedirler Arzuyu arzunun kendisini denetlemek amacıyla kullanan denetçiler, bunu yaparlarken her türden etkin arzunun dışavurumunun "suçluluk duygusu" olarak yaşanacağı bir ruh hastalığı yaratmaktadırlar Burada önemle vurgulanması gereken, şizofreninin insanın üretken arzusunu dışavurabilmesi için bir model olarak görülüyor olmasıdır Dolayısıyla Deleuze ile Guattari'nin şizofreniden anladıkları tedavi gerektiren bir ruh hastalığı olmaktan çok arzunun üretkenliğini sürekli olurlayan etkin bir şizofrenik var oluştur

Buna göre Marxçılığın öngördüğü gibi sınıf savaşımı diye bir şey söz konusu değildir toplumda, çünkü yalnızca er ya da geç herkesin bir köle olduğu tek bir sınıf vardır; o da kapitalizmin kölelerinden bazılarının öteki kölelere hükmettiği kölelik sınıfıdır Böyle bir toplumsal durum içinde Deleuze ile Guattari'ye göre arzulayan hiçbir bireyin kendi başına arzusunu doyuma kavuşturmak gibi bir yetisi yoktur Her birey iki kutup arasında bir yerlerde ama öyle ama böyle kendi bulunduğu yerin tutsaklığını yaşamaktadırBu iki kutuptan ilki devrimci ama toplum karşı olan "şizoid arzu'yken, ötekiyse toplumsal olarak kodlanmış, üstelik de kendi bastırılışına gönül rızası gösteren "paranoid arzu" dur Açıkça görüleceği üzere Deleuze ile Guattari bu açıklamalarıyla Marxçıliğın ya da Freudculuğun açıklama yapılarında içerimlenen sınırlamalara düşmeden, gerek kapitalist toplum gerekse ruhçözüınleme üstüne konuşabilmeye olanak tanıyan yepyeni bir sözdağarı doğrultusunda açılimları bir hayli fazla olan bir dil oluşturmuşlardır Bu sözdağarının en önemli terimleri kısa tanımlarıyla şu biçimde ortaya konabilir: [Makiııeler] Lacancı özne tasarımından kaçınmak amacıyla tasarlanmış, fiziksel, düşünsel ya da duygusal akışın herhangi bir noktasında belli bir yapıyı terk eden ya da bu yapının içine giren şeyler

Sözgelimi bebeğin ağzı ağız makinesi iken annenin memesi meme makinesidir Bu iki makine atasında hep bir akış söz konusudur (Organları olmayan beden] Artaud'dan alınma bir deyiş Hükümet ya da üniversite gibi her türden örgütlü yapıya verilen ad Organları olmayan bedenler ile arzulama makineleri aynı şeyin iki farklı durumuna karşılık gelirler; her ikisi de akışı denetleyen örgütlü üretim dizgesinin parçalarıdır Organları olmayan bedenler, arzunun özgür dışavurumuna ket vuran güçlerdir Arzulama Makineleri Organları olmayan bedenlerle bağlantılı, kendisini üretken arzulara adamış olan makineler [Paranoyak makine] Organları olmayan bedenler tarafından tanınmayan arzulama makinelerine verilen ad [Kaydedici makine] Organları olmayan bedenlerin etkisindeki arzulama makinelerine verilen ad [Sociur] Bir toplumu oluşturan organları olmayan beden: yabanıl toplumlardaki yeryüzünün bedeni, barbar toplumlardaki despotun bedeni, kapitalist toplumlardaki sermayenin bedeni gibi

[Göçebe özne] Anlık kararlara, anlara bağlı olarak yaşayan, bir arzulama makinesi olarak olanaklarını sürekli değiştirme ve yerine yenilerini koyma yetisi taşıyan özne Deleuze ile Guattari'nin oluşturdukları "göçebe düşünce"nin karşılığını, yalnızca toplum ile siyaset konularında değil, doğrudan yazın ile sanat alanlarına ilişkin düşüncelerinde de görmek olanaklıdır Nitekim sanat yapıtları başlı başına bir "arzulayan makine" olduğunu ileri süren düşünürler, ressam olsun yazar olsun bütün büyük sanatçıların, içlerindeki arzu kımıltıları ile akışlarının ne pahasına olursa olsun peşine düşmekten kendilerini alıkoyamayan özel doğada insanlar olduklarını belirtmektedirler Sanatta "biçem" diye adlandırılan da bu kımıltılar ile akışların peşinden nasıl gidildiğinden başka bir anlamı yoktur Deleuze ile Guattari'ye göre başta yazın olmak üzere bütün sanatlar bu anlamda tıpkı şizofreni gibidirler; sanat deneyimi önceden belirlenmiş belli işlevleri ve amaçları olan ussal bir izlence doğrultusunda belli anları peş peşe yaşamak değil, sonunda ne olacağı baştan kestirilemeyen serüvenlerle dolu bir süreçtir

Sanat, geleneksel düşüncelerin savunduğunun tersine, Deleuze ile Guattari'ye göre bir anlatım biçimi olmaktan çok arzunun önü alınamaz bir biçimde çoğalttığı, üretken akışına dur denilemeyen bir üretim biçimleri çokluğudur İki düşünürün "Kapitalizm ve Şizofreni" genel tasarısı altında ortaklaşa yaptıkları öteki önemli çalışmalar şunlardır: Kafka Minör Bir Yazına Doğru (Kafka: pour une litterature mineure, 1975), Köksa p (Rhizome, 1976), Bin Yayla (Mille Plateaux, 1980), Felsefe Nedir? (Qu'est-ce que la Philosophie?, 1991) Guattari'nin Deleuze'le tanışıp yola koyulmadan önceki başlica yapıtları arasında ise Prychanalyse et Transversalite (Ruhçözümleme ve Yoldan Çıkma , 1972), La Revolution moleculaique (Moleküler Devrim, 1977) L'Inconsıcient machiniqaı (Makineleşmiş Bilinçdışı, 1979) sayılabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Felix Gouattari Kimdir? (1930-1992)

Eski 05-04-2010   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Felix Gouattari Kimdir? (1930-1992)



Guattari, Felix:






Çağdaş ünlü Fransız psikanalist, Freudçu Marksist düşünür La Revolution molecu1aire [Moleküler Devrim] L’Incanscient Machinique [Makine Bilinçdışı] gibi eserlerin yazarı olan Quattari, esas Deleuze‘le birlikte yaptığı ortak araştırmalarla ve onunla beraber kaleme almış olduğu Anti -Oedipe, Rhizome [Köksap] ve Mille Plateaux [Bin Yayla] adlı eserlerle anılmaktadır


Genelde postyapısalcı ve postmodern bir gelenek içinde yer almakla birlikte, varolan yapı, halihazırdaki statüko karşısında her türden teslimiyetin ve uzlaşmacılığın paradigması olarak gördüğü bir postmodern durum düşüncesine şiddetle muhalefet eden biridir, Guattari, O modernliği her ne kadar eleştirse, belli bir ilerleme fikrinin iflas ettiği konusunda diğer postmodernistlerle hemfikir olsa da, modern politik değerleri onaylamaktan geri durmaz ve demokrasinin yeniden icade edilmesi çağrısında bulunur
Başka bir deyişle, modernite eleştirisinin merkezinde bir bilgi ve rasyonalite eleştirisinden ziyade, kapitalist toplumun eleştirisi bulunan Guattari, bu bağlamda, büyük ölçüde Marksizme ve Freud’un görüşlerine yaslanmıştır


O rasyonel, kurucu özne düşüncesini reddetmiş ve dinamik bir bilinçdışı lehine, bilinçli beni ya da benliği tahrip etme çabası içinde olmuştur Bu bağlamda, psikanaliz teorisi, psişik bastırma kavramı, ve aile ile faşizmin analizi üzerinde odaklaşan Guattari, Deleuze’le birlikte arzunun üretkenliğini vurgulayan, arzuyu güçsüzleştirerek hareketsiz kılma çabası içindeki toplumsal güçleri mahkum eden bir tarzu felsefesi geliştirmiştir


Bununla birlikte, Guattari, söz konusu arzu felsefesinden önce, psikanalizin postmodern muadili olarak düşünülen bir şizoanalizle, modern düşüncenin özne/nesne, gerçeklik/fantezi, dirimselcilik/mekanizm benzeri geleneksel ikili karşıtlıklarını yapı bozuma uğratmıştır Bu çerçeve içinde akılcı temsil ve yorum şemalarını, arzuyu sabit

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.