Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
cografya, fiziki

Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Fiziki Cografya



Yunanca jeo yer, morphe şekil ve logos bilim kelimelerinden oluşan Jeomorfoloji; karalar üzerinde ve denizler tabanında görülen, iç ve dış etmen ve süreçlerle meydana gelen şekilleri inceleyen, oluşum ve evrimlerini açıklayan, bunları sınıflandıran, coğrafi yayılışlarını araştıran bilim dalıdır

Belirli bir iklim koşulları altında belirli aşındırma etmen ve süreçlerinin etkisi egemen durumundadır ve o iklimde belirli yer şekilleri oluşur Bu yer şekilleri başka bir iklim altında oluşan yer şekillerinden farklıdır Böylece belirli iklim altında meydana gelen yer şekillerini içeren bir bölge, diğer iklim bölgelerinden farklı bir görünüm kazanır Bu bölgelerin her birine Morfojenik Bölge veya Morfoklimatik Bölge denir

Jeomorfoloji konusu gereği başta Jeoloji, Klimatoloji, Jeofizik, Jeokimya, Pedoloji, Oseanografya, İstatistik ve Kartografya gibi bilimlerle sıkı ilişkiler içerisindedir Bu genel çerçeve içerisinde Jeomorfoloji konusu gereği coğrafik ve jeolojik bilimlerin girişim alanını kapsar Bu nedenle de Jeomorfoloji Avrupa'da ve ülkemizde Fiziki Coğrafya'nın bir alt dalı iken, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bazı ülkelerde kurucuları jeologlar olduğu için Jeolojinin bir alt dalıdır

İnsanların yer şekilleri ile ilgilenmeleri, onların oluşum ve gelişimlerine ait bir takım gözlemlerde bulunmaları antik çağa kadar inerse de, Jeomorfoloji alanındaki bilimsel çalışmalar 19 yy'lın son yarısında başlamıştır Jeomorfoloji esas gelişimini 1950'li yıllardan sonra göstermiştir

KURAK BÖLGELER TOPOGRAFYASI


Kurak ve yarı kurak bölgeler, kendilerine has iklim özellikleri ve yer şekillerine sahip olan morfojenetik bölgelerden biridir Bu bölgelerde günümüz iklim koşulları altında oluşan yer şekilleri görülebileceği gibi geçmişte yaşanmış farklı iklim koşulları altında oluşan yer şekillerine de rastlanılır

Kurak ve yarıkurak bölgeler yeryüzünde geniş alanlar kaplamaktadır Asıl yayılış alan suptropikal kuşak olmakla birlikte Orta Kuşağın karasal iklim bölgelerinde de etkili olmaktadırlar Kurak ve yarı kurak alanlar Afrika'nın kuzey yarısı, Arabistan yarımadası ve Orta Asya'ya kadar olan çok geniş bir kuşakta, Afrika'nın güneybatı ucunda, Kuzey ve Güney Amerika'nın suptropikal kuşağında ve Avustralya'nın batı ve iç kısımlarında etki alanına sahiptir

Kurak ve yarı kurak bölgeleri ayıran sınırlar kesin olarak çizilememekle birlikte her iki bölge de kendine has özelliklere sahiptir Bu bölgelerde yılık yağış miktarı yetersizdir Yetersiz olan bu yağış miktarı da, özellikle sıcaklık ve buna bağlı buharlaşma fazlalığı nedeniyle, büyük ölçüde kayba uğramaktadır

Asıl kurak bölgelerde veya çöllerde yıllık yağış tutarı, genel olarak, 250 mm nin altındadır Belirli bir yağış rejimi yoktur Günlük sıcaklık değişmeleri önemlidir Komşu bölgelerden doğup beslenerek gelen akarsuların (allojen akarsular) dışında sürekli akarsular bulunmaz Akarsu aşındırması çok seyrek meydana gelen sağanak yağışların oluşturduğu seller sonucunda meydana gelmektedir Kütle hareketleri sınırlıdır Yer şekillerin oluşumunda esas rol rüzgara ve fiziksel parçalanmaya aittir Bu sahaların şekillenmesi genel taban seviyesi olan okyanus ve denizlerden bağımsız olarak gerçekleşmektedir Bitki örtüsü yoktur veya son derece cılızdır Egemen toprak tiplerini serozyom’lar oluşturur Toprak yüzeyi kalkerden oluşan bir kabukla kaplı olabilir Kum örtülerinden oluşan sahalarda geniş alanlar kaplayabilir

Yarı kurak alanlarda ise yağış miktarı biraz daha fazladır Yağış miktarı 250-500 mm arasında değişebilir Buna bağlı olarak akarsu aşındırması ve kütle hareketleri önem kazanmaktadır Rüzgarın etkisi çöllere göre azalsa da yinede önemlidir Buralardaki akarsulardan bazıları genel taban seviyesi olan denizlere ve okyanuslara ulaşmaktadır Akarsuların bir kısmı kapalı havzalarda da son bulmaktadır Bitki örtüsünü stepler ve savanlar oluşturmaktadır Egemen toprak tipini çernozyomlar, kahverengi step ve kestane renkli step toprakları oluşturmaktadır Toprakta kabuk oluşumunun görüldüğü B horizonu çöllere göre daha derinde yer almaktadır Yarı kurak sahalar çöller ile nemli bölgeler arasındaki geçiş sahasını oluşturmaktadır

Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda çeşitli nedenler rol oynar Bunlardan birincisi atmosferin genel dolaşımı ile ilgilidir Sürekli olarak yüksek basınç altında bulunan yerler kurak sahalardır Çünkü bu gibi yüksek basınç sahalarında hava hareketi sürekli olarak yukarıdan yeryüzüne doğrudur Alçalan hava adyabatik olarak ısınır Böylece havada bağıl nemlilik azalır Havada bağıl nemin azalması da yağış oluşumunu azaltmaktadır Bundan dolayı subtropikal yüksek basınç alanlarında Dünya'nın en büyük çölleri oluşmuştur İkincisi ise deniz ve okyanus etkisinden uzakta oluşudur Orta Asya gibi çevresi nemli rüzgarların sokulmasını engelleyecek yüksek dağlık alanlar ile çevrili olan sahalarda yağış miktarı azaldığı için çöller oluşmaktadır Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda ki üçüncü neden ise, soğuk su akıntılarıdır Güney Amerika'da yer alan Atakama ve Afrika'nın güneybatısında yer alan Namib çöllerinin oluşumunda kıyılarında yer alan soğuk okyanus akıntıları rol oynamıştır

Kurak bölgelerde jeomorfolojik gelişim genel taban seviyesinden bağımsız olarak cereyan eder Çünkü, bu bölgelerde, allojen akarsuların dışında, okyanus veya denizlere kadar ulaşabilen akarsular yoktur; akarsu ağları gelişmemiştir Yarı kurak bölgelerin gelişimi ise, yer yer, genel taban seviyesine ulaşan akarsuların varlığı nedeniyle, kısmen taban seviyesine bağlı bulunur

Kurak bölgelerde zaman zaman meydana gelen şiddetli sağanaklar sonucu oluşan sel ve seyelan sularının aşındırma ve biriktirme faaliyetleri her bir kapalı havzada ayrı ayrı cereyan eder Böylece her bir kapalı havzanın tabanı kendisini çevreleyen yüksek sahalardan sel suları için bir taban seviyesi rolü oynar Böylece komşu yüksek sahaların aşındırılması bu taban seviyesine göre ayarlanmış olur

Kapalı havzaların sularının bir kısmı fazla miktarda yatak yükü taşıdığı için havza tabanına ulaşamadan taşıdıkları alüvyonlar içerisinde kaybolurlar Bu akarsuların bir kısmı şiddetli bularlaşmadan ötürü kurumaktadır Havza tabanına ulaşan akarsular ve taşıdıkları alüvyonlar burada sığ ve tuzlu göller ile bataklıklar oluştururlar Zamanla seller çevredeki yüksek sahaları aşındırarak alçaltırken buradan taşınan malzemeler ise havza tabanında birikerek yükselmeye neden olur Böylece arazideki engebeler azaltılmış olur Böylece enkaz örtüsünce zengin ve engebesiz sahaların varlığı rüzgarın etkinliğini arttırmaktadır Buralarda rüzgar aşındırması ve biriktirmesi sonucunda yer şekilleri meydana gelir Bu arada deflasyon sonucu havza tabanlarında depolanmış unsurların büyük bir kısmı bölge dışına nakledilir Rüzgarın taşıyamadığı iri unsurlar fiziksel parçalanma ve kimyasal ayrışma sonucu sürekli ufalanır ve taşınmaya elverişli hale gelirler

KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE ETKİLİ OLAN ETMEN VE SÜREÇLER

1
Fiziksel Parçalanma ve Kimyasal ayrışma:


Kurak ve yarı kurak bölgelerde fiziksel parçalanma egemendir Bu bölgelerde günlük sıcaklık değişimi çok fazladır Bitki örtüsünün çok zayıf olduğu bu sahalar gündüz çok ısınır Bunda atmosferdeki bağıl nemin düşük olması ve güneş ışınlarının fazla tutulmadan yeryüzüne ulaşması etkili olmaktadır Ancak güneşten gelen enerji gece hızla uzaya yansıdığı için sıcaklık hızla düşer Böylece gündüz ısınıp genleşen kayaçlar, gece soğuyunca büzülür Olayın tekrar tekrar meydana gelmesi sonucunda kayalarda çatlaklar gerçekleşir Böylece kayaçlar köşeli parçalar halinde ufalanır Kimyasal ayrışma, suyun yetersiz olması nedeniyle fiziksel parçalanma kadar önemli değildir ve daha çok fiziksel parçalanmayı hazırlayıcı veya kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir

2 Rüzgar:



Rüzgar kurak ve yarı kurak bölgelerde önemli bir şekillendirici etmendir Yer şekillerinin meydana gelmesinde iki yoldan etkili olur Bunlarda birincisi aşındırma (korrazyon) diğeri ise taşıma (deflasyon)'dır

Rüzgarın etkisiyle daha çok küçük şekiller meydana gelir Rüzgar aşındırması zeminde veya zeminden 1-2 m yükseltide meydana gelir Bu şekilde kayaçların yüzeyi çizilir, cilalanır; yamaçların alt kısmı oyulur; mantar kaya veya yardanglar oluşmaktadır

Rüzgarın deflasyon etkisi daha büyüktür Deflasyonun oluşumu ve şiddeti üzerinde rüzgarın hızı, taşınan malzemenin boyutu ve şekli, bitki örtüsü, toprak özelliği, zeminin nem içeriği ve arazinin kullanım şekli etkili olmaktadır Rüzgar hızı ne kadar fazla ise deflasyon o kadar şiddetli olurken, malzemede daha uzağa taşınır Unsur boyutu ne kadar küçük olursa o kadar kolay taşınır Ayrıca yuvarlak unsurlar köşeli unsurlardan daha kolay taşınır Bitki örtüsünün varlığı ve yoğunluğu deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir Zemini kaplayan kalker kabuklar da deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir Zeminin nemli oluşu deflasyonu azaltmaktadır Toprakta bulunan nem zemini oluşturan gevşek unsurları birbirine bağlayarak rüzgarın etkisini azaltır Rüzgar şiddetinin fazla olduğu sahalarda arazinin yanlış kullanılması deflasyona sebep olur örneğin herhangi bir sebeple bitki örtüsünün ortadan kaldırılması deflasyona neden olmaktadır

3 Akarsular ve Seyelan:



Kurak bölgeler akışsız (areik) ve içe akışlı (andoreik) sahaları meydana getirir Yarı kurak bölgelerin bir kısmında da içe akışlı özellik görülür Kurak bölgelerdeki yağış yetersizliği sürekli akarsuların oluşmalarına imkan vermez Bu bölgelerdeki akarsu aşındırması, allojen (yabancı) akarsuların dışında zaman zaman meydana gelen sel ve seyelan sularıyla gerçekleşir Aşındırmanın süresi kısa olmakla birlikte etkinlik derecesi büyüktürBitki örtüsünden yoksunluk aşındırma şiddetini arttırır

KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE OLUŞAN YER ŞEKİLLERİ


a Deflasyon Çukurları: Deflasyon (taşıma) sonucu meydan gelmiş, derinlikleri bazen birkaç metreyi bulabilen, çapları ise birkaç metre ile 15- 2 km ler arasında değişen sığ çukurlardır

b Yardang: Bunlar hakim rüzgar yönünde paralel olarak uzanan, birbirlerinden keskin sırtlarla ayrılmış ve ana çizgileriyle U profili gösteren oluklardır Kil, silt gibi gevşek tortul kayaçların rüzgar tarafından aşındırılmaları sonucu meydana gelirler Olukların tabanı ile sırtlar arasındaki yükselti farkı birkaç cm ile birkaç metre arasında değişir

c Tanık (Şahit) Tepeler:
Genellikle yumuşak ve sert tabakaların üst üste yer aldıkları yatay yapılı sahalarda görülürler Oluşumlarında, rüzgarın yanı sıra, fiziksel parçalanma, kimyasal ayrışma ve akarsu aşındırmasının rolü vardır Tepelerin üst kısımları genellikle sert tabaka ile kaplıdır Yükseklikleri 30 metreyi bulabilir

d Mantar Kaya: Rüzgarın taşıdığı malzemeler kayaların alt kısımları aşındırması sonucu, iyice inceltilmiş ve birer mantar görünümü kazanmışlardır

e Hamada ve Reg: Hamadalar,
çöllerin, üzerleri taş parçaları ve çakıllarla kaplı kayadan müteşekkil olan kısımlarını meydana getirirler Genellikle düzdürler ve yatay yapılı sahalarda görülürler Yerli kaya üzerinde depolanmış kum, kil, çakıl ve bloklardan oluşan gevşek unsurların deflasyona maruz kalmaları sonucu oluşurlar Burada rüzgar ince malzemeleri taşırken iri unsurlar zemin üzerinde kalır Bunlar köşeli unsurlardan oluşur

Reg’ler ise yüzey kısımları deflasyona uğramış alüvyal dolgulardır Burada da, rüzgar ince unsurları taşıyıp uzaklaştırdığından, bu dolguların yüzeyi ve dolayısıyla zemin çakıl ve taş parçaları gibi iri unsurlarla kaplı bulunur Aynı özelliği gösteren taşlı çöllere Büyük Sahra'da serir adı verilir Hamada ve reglerde zemin, iri kaya parçaları, blok ve çakıllar ile kaplı oldukları için görünümü kaldırıma benzer ve bundan dolayı çöl kaldırımı ismi verilir

f Façetalı Çakıl: Kurak bölgelerde görülen ve belirgin kenarlarla birbirinden ayrılmış bir kaç façetaya (yüzeye) sahip olan çakıllara façetalı çakıl denir Kurak bölgelerde bir çakılın rüzgarın sürekli geldiği taraf aşınarak bir yüzey (façeta) meydana gelir Herhangi bir nedenle kayacın duruşu değişir ve başka bir tarafı hakim rüzgar yönüne döner ve bu kesimde aşınarak bir yüzey haline gelir Olayın tekrarlanması halinde façeta sayısı artar Bununla birlikte façetalı çakıllar genellikle üç yüzeye sahiptir

g Bolson:
Çevreleri dağ, palto gibi nispeten yüksek sahalarla çevrili bulunan kapalı havzalardır Düz olan taban kısımlarına playa denir Playa ile çevredeki yüksek sahalar arasında pediment ve bahada gibi geçiş sahaları da bulunur

h Playa: Bolsonların az derin, tuzlu ve geçici göl veya bataklıklarla kaplı bulunan taban kısımlarıdır Düz bir ova özelliği gösteren ve göl yada bataklığın kuruduğu devrelerde playalar tuz depoları haline gelir

i Pediment:
Bolsonların taban düzlükleriyle (playa) onları çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi sağlayan yamaçlardır Bunlar yerli kaya üzerinde gelişmiş az eğimli aşınım düzlükleri şeklindedir Pedimentlerin playaya doğru olan eğimleri 2-3° kadardır Gerilerinde yer alan dağ yamaçları ile aralarında keskin bir dirsek bulunur ve bir

j Bahada: Bunlarda pedimentler gibi, bolsonların taban düzlükleriyle onların çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi temin eden yamaçlardır Fakat onlardan farklı olarak, yerli kayadan müteşekkil aşım düzlükleri değil değil; yamaç döküntüleri ve birikinti konilerinin birbiriyle birleşmeleri sonucu meydana gelmiş birikim şeklidir Oluşumları nemli bölgelerde görülen dağ eteği ovalarına benzer Bahadaların yüzeyleri fazla derin olmayan sel yarıntıları ile parçalanmıştır Enine profilleri dalgalı bir yapı gösterir

k İnselberg: Kurak ve yarı kurak bölgelerde bazen yerli kayadan oluşan, bazen de ince bir enkaz örtüsüyle kaplı bulunan aşınım düzlükleri üzerindeki dik yamaçlı tek tepelerdirPedimentler üzerinde yer alan onların oluşumları sırasında aşınımdan kurtularak geriye kalmış olan tanık tepelerdir

l Kanyon: Dar ve dik yamaçlı derin vadilerdir Çeşitli iklim bölgelerinde yer almakla beraber kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde daha çok bulunurlar Bu bölgelerde yağışlar yetersiz ve seyrek olduklarından yamaçların işlenmeleri ve dolayısıyla yatıklaştırılmaları güçtür Akarsu aşındırması daha çok derine doğrudur Böylece yamaçlar, nemli iklim bölgelerinde olduğu gibi, yatıklaştırılarak geriletilemez Paralel yamaç gerilemesi adı verilen bir mekanizmayla dikliklerini az çok koruyarak gerilerler Sonuçta dik yamaçlı derin vadiler olan kanyonlar oluşur

m Kumul:
Rüzgarla taşınan kum tanelerinin belirli koşullar altında birikip yığılmalarıyla meydana gelen çeşitli şekillerdeki kum yığınlarına kumul adı verilir Kumulların oluşumları için, her şeyden önce, yeterli bir kum kaynağının bulunması gerekir Bunun dışında, kumulların oluşup şekillenmelerinde esas rol rüzgara aittir Hakim rüzgar yönü ve hızları önemli rol oynar Ayrıca bitki örtüsü, kum kaynağına olan mesafe, zeminin nem içeriği, zeminde yer yer buluna bilen küçük göller ve bataklıklar, zemindeki kayalık çıkıntılar gibi çeşitli tümseklerle çalı ve otsu bitkilerden oluşan engellerinde rolleri bulunur

Kumulların yaygın olarak bulundukları sahaların başında çöller gelir Büyük Sahra, Namib, Kalahari, Atakama, Arizona, Arabistan ve Orta Asya çöllerinde kumullar geniş alan kaplar

1 Enine Kumullar:
Bunlar uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda dik olarak uzanan kumullardır Kum miktarının çok fazla olduğu sahalarda, denizlerdeki fırtına dalgaları gibi, rüzgar doğrultusuna dik ve gayri muntazam bir şekilde uzanan kumul sırtlarıyla bunlar arasındaki oluk şekilli çukurlardan oluşurlar Keskin doruklu olan kum yığınlarında rüzgarın geldiği taraf karşı yamaca göre daha az eğimlidir

Barkan: Enine kumulların en basit yapıda olanları ve en çok görülenleridir Şekilleri hilale benzer Hilalin gövdesinin hakim rüzgara bakan yamacı daha az eğimli, diğer yamacı ise daha diktir Barkanlar bir kum yığınının hakim rüzgar yönüne bakan yamacından kaldırılan kumlar yığının tepesinden aşarak kuytu yamaca sürüklenir Kuytu yamaçta biriken kumun eğimi daha fazladır Kenar kısımları ise rüzgar tarafından ileriye sürüklendiği için uzar ve kum yığını hilal görünümünü alır

Parabolik Kumullar:
U şeklindeki kumullardır Barkanlara benzerler fakat onlardan farklı olarak, içbükey yamaçları hakim rüzgara bakar Ayrıca bu yamaç barkanlarda olduğu kadar dik değildirParabolik kumulların daha uzun kollu olanlarına firkete kumulu adı verilir Parabolik kumulların oluşumlarında önce bir deflasyon çukuru meydana gelir Bu çukurdan havalanan kumulların onun çevresinde yığılmalarıyla da parobolik kumullar oluşur

2 Boyuna Kumullar:
Uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda paralel olarak uzanan kumullardır En ilginç tiplerini Seyfler meydana getirir Bunlar keskin doruklu, yüksek (100-200 m), uzun kumul sırtlarıdır Sırtlar ana çizgileriyle birbirine paralel olmakla beraber girintili çıkıntılı uzanırlar

3 Yıldız Kumulları: Bunlar yıldız şeklindeki kumul tepeleridirYıldızın kollarını, kumulun genellikle merkezi kısmında yer alan ve piramit şeklinde olan yüksek doruk noktasından itibaren çevreye doğru ışınsal olarak uzana keskin doruklu kum sırtları meydana getirir Üç veya daha fazla sayıdan oluşan kollar kumulun tepesinden çevreye doğru kıvrımlar yaparak alçalırlar Yıldız kumullar farklı yönlerden gelen hava hareketlerine bağlı olarak oluşurlar Yükseklikleri 100 metreden fazla olabilir

n Ripple- mark: Küçük yer şekilleridir Rüzgarın meydana getirdiği bu şekiller kum örtüleriyle kumulların yüzeylerinde görülürler ve bu yerlere dalgalı bir görünüm kazandırırlar Ripple-Marklar birbirlerine paralel küçük sırtlarla bunların arasında yer alan oluklardan oluşmuşturlar Uzanış doğrultuları kendilerini meydana getiren rüzgarın esiş yönüne diktir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



Karst topografyası, karbondioksitli suların başta kireçtaşı olmak üzere jips, kaya tuzu ve kalker gibi eriyebilen kayaları eritmesi ile oluşmaktadır Kalkerlerin erime özelliklerine veya suda çözünme özelliklerine bağlı olarak meydana gelen yer şekillerinin oluşturduğu topografyaya karst topografyası denir Bu topografyaya ait yer şekilleri, daha az yaygın ve daha az gelişmiş bir şekilde jips, dolomit, tebeşir ve kaya tuzu gibi suda eriyebilen kayaçlar üzerinde de meydana gelir Karstlaşmanın gelişebilmesi için bir takım koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekir Karstlaşma üzerinde etkili olan elementler şunlardır; Kayaç cinsi, iklim tabakalanma özellikleri, jeomorfolojik özellikler ve zamandır

a Kayaç cinsi:
Karstlaşmanın oluşum ve gelişim için, her şeyden önce suda eriyebilen kayaçların bulunması gerekir Kayaçlar suda ne kadar kolay eriyebilen cinsten ise karst topografyasının gelişimi o kadar hızlı olur Bu hususta onların saflık dereceleri, gözeneklilikleri, geçirimlilikleri gibi fiziksel ve kimyasal özellikleri rol oynar Suda eriyebilen kayaçlar evaporitler (jips, anhidrit, kaya tuzu), karbonatlı kayaçlar (kireçtaşı ve dolomit) ve mermerdir

Bu kayaçlar içerisinde karstlaşmaya en uygun olan kalkerdir Kalker nispeten dirençli bir kayaç olduğu için üzerinde oluşan karstik şekiller daha uzun süre dayanabilmektedir Ayrıca kalkerin saflık derecesi de karstlaşma üzerinde etkili olmaktadır Bileşiminde kil ve silis bulunan kayaçlar üzerinde karstik şekillerin oluşması daha zordur

Jipsler kalkere göre daha kolay çözündükleri için üzerinde gelişen karstik şekiller çok çabuk tahrip olmaktadır Ayrıca jipsler üzerinde daha çok küçük karstik şekiller gelişmektedir Kaya tuzu ise karstik kayaçlar içerisinde en hızlı çözünenidir Bu nedenle kaya tuzu sahalarında karstik şekiller çok hızlı oluşup, yine çok hızlı bir şekilde tahrip olmaktadır

b İklim: İklim her şeyden önce, yağış unsuruyla, çözünme olayı için gerekli olan suyu sağlar Çözünme miktarı ve hızı üzerinde sıcaklığında etkisi vardır Su çözünme için temel koşul iken, sıcaklık çözünme hızı üzerinde etkili olur İklim çözünme olayında dolaylı yoldan da etkilidir Bu etki, onun bitki örtüsüyle ile toprak özelliklerini tayin etmesi yoluyla gerçekleşir

Yeryüzünde farklı iklim tiplerinin varlığı, karstlaşma süreciyle buna bağlı olarak meydana gelen karstik şekiller bakımından farklı bölgeler meydana gelmesine neden olmuştur Nemli Tropikal Bölgeler, Akdeniz Bölgesi, Çöl Bölgeleri ve Buzul çevresi bölgeler buna örnek olarak gösterilebilir

Dönenceler arasında kalan saha ile Musonlar bölgesi Nemli Tropikal Bölgeler arasında yer alır Bütün yıl yağışlı ve sıcak olan, aynı zamanda gür bitki örtüsüyle kaplı olan bu bölgelerde kalker çok hızlı çözünmeye uğramaktadır Kalkerin çözünmesi üzerinde biyolojik karbondioksit ve organik asitlerin büyük rolü vardır Bu sahalarda delikli karst (Cockpit karstı) ve kuleli karst geliştiği görülmektedir Bunlardan delikli karst yükseltisi az olan sahalarda yer alır Topografya yüzeyinde çok sayıda dolin yer almaktadır Yükseltinin fazla olduğu yerlerde ise hum adı verilen dik yamaçlı aşınım artığı tepelerin yer aldığı kuleli karst gelişmektedir Kuleli karstın görüldüğü başlıca alanlar; Güney Çin, Vietnam, Avustralya'nın kuzeydoğusu, Java adası, Antiller ve Orta Amerika'dır

Akdeniz Bölgesi içinde Dinar Alpleri ile Batı ve Orta Toros Dağları yer almaktadır Burada kalkerin kalın ve yaygın, yükseltinin fazla olması ve yağış koşullarının yeterli olması nedeniyle karstik şekillere yaygın olarak rastlanılır Akdeniz Bölgesinde karstik şekiller hem yüzeyde (lapya, uvala dolin, obruk vs) hem de derinlerde (mağara ve galeri) gelişme göstermiştir

Çöl Bölgeleri yağışın az olması bitki örtüsü ve toprak tabakasının ince olması veya bulunmaması nedeniyle karstik şekillerin rastlanmadığı yerler arasındadır Buralarda kalın ve saf kireç taşları bulunsa bile yağış yetersizliği karstik süreçleri engellemektedir Çöl bölgelerinde rastlanacak karstik şekiller eski iklim şartları altında oluşmuş paleokarstik şekillerdir

Buzul Çevresi Bölgeler de ise sıcaklık değerlerinin düşük olması karstik süreçleri yavaşlatmaktadır Bu bölgeler atmosferik karbondioksit bakımından zengindir Toprakta tundra adı verilen soğuk steplere bağlı olarak biyolojik karbondioksit ve organik asitlerce zengin olmasına rağmen zeminin yılın büyük bir kısmında donmuş halde bulunması karstik süreççler önünde engel oluşturmaktadır Buralarda daha çok lapyalara rastlanmaktadır

c Tabakalanma Özellikleri: Çözünebilen kayaçların masif veya tabakalı bir yapı göstermeleri; tabakaların yatay, monoklinal, kıvrımlı veya faylı gibi çeşitli yapıda olmaları da karstlaşma üzerinde etkili olur Örneğin monoklinal yapıya sahip olan kalkerler, eğimli tabaka yüzeyleri boyunca derin kısımlara sokulan suların etkisine daha fazla maruz kalırlar Kırıklı veya faylı yapı da benzer etkiye yol açar Kırık ve fay düzlemleri boyunca sular, kolaylıkla kayaçların derin kısımlarına sokulurlar ve bu kısımlarda eritme faaliyetinde bulunurlar Buna bağlı olarak lapya, dolin ve kanyon vadi gibi karstik yer şekilleri, suların kolayca sokulabildiği ve eritme yoluyla aşındırma faaliyetinde bulunduğu bu gibi süreksizlikler boyunca yer alırlar

Yatay yapılı sahalarda, diğer etkili faktörler aynı kalmak koşuluyla, sızma miktarı nispeten azdır Bu durum erime şiddeti üzerinde etkili olur Ayrıca, bu gibi sahalarda, kalker tabakalarının geçirimsiz kayaçlara ait tabakalarla ardışık olarak bulunmaları karstlaşmanın derin kısımlara sokulmasını güçleştirir Çünkü geçirimsiz tabakalar, üst kısımlarından sızarak kendilerine ulaşan suların, altlarında yer alan kalker tabakalarına sokulmalarını engellerler Böylece karstik yer şekilleri esas olarak yüzeydeki kalker tabakasında meydana gelir Eğer bu kalker tabakası yeterince kalın değilse karstlaşma süreci derine doğru gelişemez Bunun sonucu yüzeysel ve nispeten az sayıda karstik şekil meydana gelebilir


d Jeomorfolojik Özellikler: Jeomorfolojik özelliklerin karstlaşma üzerindeki etkileri yükselti, eğim ve yarılma derecesi yollarıyla gerçekleşir Karstlaşmanın tam olarak gerçekleşmesi için kalkerlerden oluşan yerin taban seviyesinden yeterince yüksekte olması gerekir Çünkü ancak bu durumda karstlaşma süreci, diğer koşullar da elverişli ise, derine doğru gelişebilir ve karst topografyasının yeraltı drenajını ve yer şekillerini meydana getirebilir Yükselti ayrıca iklime etki yapmak suretiyle karstlaşma üzerinde rol oynar

Eğim derecesinin fazla olduğu yereyler, karstlaşma bakımından, düz veya düze yakın eğime sahip yereylerden daha elverişsiz şartlar içerirler Topografya yüzeyinin eğiminin fazla olduğu sahalarda yağışlarla yeryüzüne düşen sular yerüstü akışı halinde ve hızla oradan uzaklaşırlar Bu durumda hem yüzeysel erime hem de sızma miktarı azalır Buna karşılık, düz veya az eğimli zeminler üzerinde su daha uzun bir süre oyalanır, bir takım göllenmeler meydana gelir ve dolayısıyla da, hem yüzeysel erime hem de sızma miktarı artar

Topografya yüzeyinin yer yer sürekli akışa sahip derin vadilerle yarılmış bulunması, yeraltı sularının eritme yoluyla bünyelerine aldıkları maddelerin kolaylıkla sahadan uzaklaştırılmalarına yardımcı olur Gerçekten, yeraltı sularının, bu tür vadilerin yamaç ve tabanlarında kaynaklar şeklinde yüzeye çıkmaları ve akarsulara katılmaları erimiş maddelerin uzak yerlere taşınmalarına sebep olur Böylece erimiş maddelerin tekrar çökelerek kalkerin içindeki gözenek veya boşlukları tıkamaları kısmen önlenir

Karstik sahalarda, yerüstü sularının, kalkerlerdeki çeşitli gözenek veya boşluklardan yer altına sızmaları nedeniyle yüzeysel akış son derece fakirdir Bu sahalarda akarsu aşındırması sonucu meydana gelen vadiler bulunmakla beraber, bunlar, birbirleriyle birleşerek muntazam vadi ağları meydana getirmezler Yamaçların sel ve seyelân sularıyla işlenmeleri önemsiz olduğundan, vadiler genellikle dar ve derin; boğaz veya kanyon şeklindedirler Karstik sahalardaki akarsuların taşıdıkları detritik madde (katı yük) miktarı nispeten az, buna karşılık, erimiş yük miktarı nispeten fazladır

Karstik sahalarda yerüstü akışının cılız olmasına, hatta yer yer bulunmamasına karşılık yeraltı drenajı çok önemlidir Karstik sahalar yer altına inen suların oluşturdukları yeraltı akarsuları, yeraltı gölleri ve bol akımlı (debili) karstik kaynaklar bakımından zengindir Karst topografyasını meydana getiren yer şekilleri hem yer yüzeyinde hem de yer altında oluşurlar Bu özellik karst topografyasını diğer topografyalardan ayıran bir özelliktir

Dünyada ve Türkiye'de Karstik Alanların Yayılımı


Karstik alanlar, kabaca, dünyanın kara bölgelerinin (buzullar dışında) %12'sini kaplamaktadır Karbonat kayaçları Kuzey Yarımküre'de daha yaygın olarak bulunmaktadır Dünya nüfusunun bir kısmı karbonat kayaçlarının kapladığı önemli alanlarda yaşamaktadır Dünya nüfusunun %25'inin ise su ihtiyacının büyük oranda karst sularından karşılandığı tahmin edilmektedir

Akdeniz havzasında yer alan ülkelerde ileri derecede gelişmiş karst yoğun olarak gözlenir Öte yandan güney Amerika ve İskandinavya ülkelerinde karst ancak yerel öneme sahiptir

Avrupa kıtasında bulunan önemli karst alanları Yugoslavya (Dinar dağ kuşağı), Yunanistan (Helen dağ kuşağı), Türkiye (Toros dağ kuşağı), İtalya (Apenin dağ kuşağı), ispanya (Pirene dağ kuşağı) ve Alplerde, Karpatlarda, Balkanlarda yer almaktadır Bunun yanında, İsrail, Tunus ve Libya'da da karst oluşumları görülmektedir Asya kıtasında Rusya ve özellikle Çin, karstın ileri derecede gelişmiş olduğu iki ülke durumundadır Amerika kıtasında, Birleşik devletler ve Meksika körfezi bölgesinde yaygın karst bulunmaktadır Okyanusya'da Yeni Zelanda ve Avustralya'da karst geniş alanlar kaplar

Türkiye yüzölçümünün yaklaşık üçte biri karbonat kayaçları ile kaplıdır Karstlaşmalı kayaçlar karbonat kayaçlarıdır Güneyde Toros karst kuşağı, Güneydoğu'da Güneydoğu Anadolu Karst kuşağı, Marmara ve Trakya'da Kuzeybatı Anadolu Karst Kuşağı ve İç Anadolu'da ise Konya Kapalı Havzası Karst Kuşağı bulunmaktadır

Karstik Aşınım Şekilleri:

1 Lapya: Bunlar karstik bölgelerde görülen en küçük şekillerdir Lapya kalker sahalar üzerinde, derinliği birkaç santimetreden birkaç metreye kadar değişebilen keskin veya düz sırtlarla ayrılan kanallardan meydan gelen şekilleri içeren taşlık yerleri ifade etmek üzere kullanılan bir terimdir Oluk ve kanal şekilli lapyaların boyları bazen 15 - 20 metreyi bulabilir Topografya yüzeyinin yatay veya az eğimli olduğu yerlerde genellikle delikli lapyalar gelişme göstermektedir Lapyaların fazla geliştiği sahalarda topografya yüzeyi yürünmesi güç çok arızalı bir özellik kazanabilir

2 Dolin: Genellikle küçük çapta meydana gelmiş tencere şeklindeki karstik çukurlara dolin adı verilir Kabaca daire veya elips şeklindedirler ve genellikle genişlikleri, derinliklerinden daha fazladır Genişlikleri 10-1,000 m, derinlikleri ise 2-100 m arasında değişir Zamanla kalker içerisinde bulunan terra-rossalar dolinlerin tabanında bir toprak tabakası meydana getirirler Ayrıca dolinlerin içinde göller de meydana gelebilir Dolinler, üzerinde oluştukları kaycın yapısal özellikleri ve iklim koşullarına bağlı olarak çeşitli şekillerde olurlar

a Erime Dolinleri:
Genellikle yatay ve yataya yakın kalker tabakları içerisinde, bazen de kıvrımlı formasyonlardan gerçekleşebilirler Bunlar ilk etapta, dikine veya verevine oluşmuş çatlakların genişlemeleri sonucunda oluşmuş harabe şekillerinin birleşmesi ile ortaya çıkarlar

b Çökme Dolinleri:
Çökme dolinlerini, erime dolinlerinden, şekil olarak ayıran en önemli unsur çökme dolinlerindeki yamaç eğimlerinin çok fazla oluşudur Çünkü çökme dolinleri, yeryüzüne çok yakın mağara veya galerilerin tavanlarının çökmesi sonucu oluşurlar

3 Uvala: Birbirine komşu olan birkaç dolinin gelişmeleri sonucu, onları birbirinden ayıran eşik sahaları zamanla daralır ve ortadan kalkarlar Böylece komşu dolinler birleşerek daha büyük karstik depresyonları oluştururlar Bunların dipleri düz, kenarları da diktir Bunlara Uvala adı verilmektedir

4 Polye
: Çapları 1-2 km'yi geçen geniş kalker kayalar üzerindeki büyük erime çukurlarıdır Büyük polyelerin oluşumlarında tektonizmanın da rolü vardır İçlerinde geniş tarımsal arazilerin bulunduğu polyeler dahilinde ve kenarlarında kırsal yerleşmeler, kasabalar ve hatta şehirler yer almaktadır Batı Toroslar'daki Elmalı,Tefenni polyeleri ile Bursa'da Kestel polyesi en güzel örneklerdir

5 Obruklar:
Düşey doğrultuda gelişmiş, dik kenarlı, derin, baca veya silindir şeklindeki doğal karstik şekillerdir Derinlikleri 100-300 m'ye ulaşabilir Alt kısımlarından genellikle yer altı mağara ve galerileriyle yer altı akarsu yataklarına açılırlar Oluşumlarında erime veya çökme olayları rol oynamaktadır Yüzeydeki erime ve yeraltı mağaralarının tavanlarının çökmesi ile oluşurlar Akdeniz bölgesinde Silifke yakınlarındaki Cennet ve Cehennem obrukları ile İç Anadolu'nun güneyindeki Kızılören obruğu en önemlileridir


6 Düdenler: Bunlar genellikle karstik çatlakların genişlemeleri ve alttaki yer altı mağara ve galerileriyle birleşmeleri sonucunda oluşmuşlardır Obruklardan farkı ağızları geniş ve derine doğru çapları daralır Böylece bir huniye benzerler Düdenler genellikle ya mağaraların yada yer altı mecralarının ağızlarıdır Yani karstik sahalardaki fazla suyu yeraltına taşıyan ya da yer altındaki suyun yeryüzüne çıktığı yerlerdir Yani bir nevi karstik kanalizasyon sistemidir Bunlara su batan ve su çıkan adı da verilmektedir Akdeniz Bölgesi'nde düdenlere yaygın olarak rastlanır


7 Mağara:
Kalkerli sahalarda suların eritmesi sonucu meydana gelen yeraltı boşluklarına denir Genellikle kalkerler içerisinde, daha küçükleri ise jipsli arazilerde oluşmuş ve gelişmişlerdir Bunlardan büyük salonlar işgal edenlerine Mağara, tünel şeklinde , uzunluğuna şekillenmiş olanlarına ise Galeri adı verilir Ülkemizde özellikle Akdeniz bölgesinde turistik değeri fazla olan mağaralar bulunmaktadır Örneğin; Burdur İnsuyu, Alanya Damlataş ve Antalya Karain mağaralarıdır Akdeniz bölgesinde karstik arazinin geniş yer tutması bu tip mağaraların yaygın olarak görülmesini sağlamaktadır

8 Kör Vadi:
Akarsu vadilerinin tabanlarında, karstlaşma olayına bağlı olarak, düden gibi suları yeraltına nakledecek delikler meydana gelir ve sular karstik yeraltı sistemine taşınır Böylece akarsuların

9 Karstik Tüneller ve Köprüler:
Bilindiği gibi karstik bölgeler, yer altı akarsularına sahiptirler Bu doğal tüneller ve köprüler de yer altı akarsu mecralarında sonradan meydana gelen değişiklikler ile oluşurlar

10 Tekno-Karstik Şekiller:
Tekno-karstik şekiller, adından da anlaşılacağı gibi hem tektonik hem de karstik proseslerin ortak işleyişi sonucunda meydana gelmişlerdir Şekillerin oluşumunda esas rolü tektonik oynamıştır Fakat daha sonraki karstlaşma, şekillerin gelişiminde etkili olmuştur

11 Kalanklar: Karstlaşmaya elverişli kıyı bölgelerinde görülen bir karstik şekildir Denizin karstik alçak gediklerden içeriye doğru sokulması ile meydana gelirler

Karstik Birikim Şekilleri;


Kireçli sular içindeki CO2 gazının çeşitli nedenlerle uçmasıyla,suyun içindeki kireç çökelir Böylece karstik birikim şekilleri meydana gelir

1 Sarkıt: Mağara ve galeri gibi büyük doğal yer altı boşluklarının tavanlarından damlayan sulardaki kirecin çökelmesi sonucunda oluşan kama veya çubuk şeklindeki birikimlerdir

2 Dikit:
Mağara ve galerilerin tabanlarında yer alan çubuk veya kubbe şeklindeki çıkıntılarıdır

3 Sütun:
Sarkıt ve dikitlerin bir kısmı zamanla karşılıklı gelişip büyüyerek birbirleriyle birleşirler ve birer sütun oluştururlar

4 Traverten:
Travertenler kalsiyum karbonat bileşimindeki kimyasal tortul kayaçlarıdır Kalsiyum karbonatlı yer altı sularının içlerindeki kalsiyum karbonatın belirli koşullar altında çökmesi sonucu meydana gelirler Çökelmede rol oynayan koşullar; buharlaşma, yer altı suyunun içerdiği karbondioksit miktarının azalması, yer altı suyu üzerindeki basıncın azalması ve bitkilerin etkisi gibi koşullardır Nispeten hafif, yumuşak, ve gözenekli yapıda olan beyaz renkli travertenlere kalker tüfü adı da verilir

5Traverten Taraçaları:
Bunlar kalsiyum karbonatlı yer altı sularının yer yüzüne çıktıkları yerlerde içlerindeki kalsiyum karbonatın çökelmesiyle oluşturdukları taraçalar veya kademelere karşılık gelirler

6 Traverten Konileri:
Bunlar yatay veya yataya yakın eğime sahip topografya yüzeylerinde, kalsiyum karbonat içeren kaynakların meydana getirdikleri travertenlerin , suların çıkış noktalarının etrafında yığılıp yükselerek oluşturdukları konik tepelerdir

7 Traverten Setleri ve Traverten Seti Gölleri: Travertenler veya kalker tüfleri bazen akarsu vadilerini enine kesen setler meydana getirirler Yamaçların alt kısımlarında veya vadi tabanlarından çıkan kaynakların içindeki kalsiyum karbonatın, bitkilerin de etkisiyle, çökelmesi sonucu oluşan bu setlerin arkalarında suların toplanmasıyla traverten seti gölleri meydana gelir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



BUZUL TOPOĞRAFYASI





Günümüz karalarının %10’a yakın bir kısmı (15 milyon km²) buzullarla örtülü bulunmaktadır Ancak bu kadar geniş etki alanına sahip olmasına rağmen buzul sahaları genellikle ıssız alanları kapsamaktadır Bu sahalarda buzul aşındırma ve biriktirme faaliyetleri sonucunda meydana gelen yer şekilleri görülmektedir Buzullar belirli iklim koşullarına bağlı olarak oluştuklarından, kendine has iklim özellikleri ve dolayısıyla yer şekilleri olan Morfojenik bölgelerden birini meydana getirir

Günümüzde buzulların yer aldıkları başlıca sahalar şunlardır Antartika; Arktik adalar (Grönland Adası, İzlanda, Jan Mayen Adası, Spitsberg Adaları, Franz Josef Adaları, Novaya Zemlya Adaları, Severneya Zemlya Adaları ve Kanada'nın kuzeyindeki Baffin, Bylot, Ellesmere gibi adalar); Kuzey Amerika kıtasında, Chugach, Steller, Miller, Augusto, Logan, StElias gibi Alaska Dağları, Kayalık Dağlar, Kaskad Dağları; Güney Amerika kıtasında And Dağları; Avrupa'da İskandinavya Dağları, Alp Dağları, Pirene Dağları; Asya'da Kafkas Dağları, Elbruz Dağları, Zagros Dağları, Himalayalar ve Sibirya'nın kuzeydoğusundaki Anadır, Çerski ve Koryak dağları; Afrika'da Klimanjaro, Kenya ve Ruwenzori dağları

Türkiye'de ise, buzulların yer aldığı başlıca sahalar, yani güncel buzul sahaları şunlardır: Büyük Ağrı Dağı, Güneydoğu Toros Dağlarının güney ucunda yer alan Buzul Dağı (Cilo Dağı), Orta Toroslar üzerindeki Aladağlar ve Bolkar Dağları, Doğu Karadeniz Dağlarının doğu yarısını meydana getiren Rize Dağları üzerindeki Kaçkar Dağı ve Üçdoruk Dağı (Verçenik Dağı), yine Doğu Karadeniz Dağları'nın batı ucunda yer alan Karagöl Dağı, İç Anadolu Bölgesi'ndeki Erciyes Dağı ve Van Gölü'nün kuzeyindeki Süphan Dağı

Yeryüzünde var olan buzulların en büyüklerini Antarktik İnlandsisi ile Grönland İnlandsisi meydana getirir Bunlardan Antarktik İnlandsisi 12600000 km² lik bir alan kaplayan tek parça halinde bir buzul örtüşüdür Antarktik kıtasının bütününe yakın bir kısmını kaplar Yüzeyi, üzerinde yer aldığı topografyanın engebelerini aksettirecek şekilde, girintili çıkıntılıdır Buzulun ortalama kalınlığı 1400 metre civarındadır En yüksek yeri olan Vinson Dağında yükseltisi 5146 metreyi bulur

Grönland İnlandsisi ise, 1726000 km² lik bir alan kaplar ve aynı adı taşıyan adanın % 80' ine yakın bir kısmını örter Şekli, büyük ekseni kuzey-güney doğrultusunda uzanan bir elipse benzeyen inlandsisin maksimum kalınlığı 3000 m civarındadır

BUZUL TİPLERİ;


Buzullar yeniden kristalleşmiş kardan oluşurlar Kendi ağırlığı altında ezilen buzul harekete geçmektedir ancak bu hareket günde birkaç cm ile birkaç m arasında bir hıza sahiptir Özellikle sıcaklığın arttığı dönemlerde buzullarda hareket hızı yükselmektedir

Buzullar şu şekilde oluşurlar Kar yağışlarının çok olduğu, kar örtülerinin sıcak devrelerde dahi tamamen eriyip ortadan kalmadığı soğuk iklim bölgelerinde, üst üste biriken karlar kalın bir örtü meydana getirmesiyle oluşurlar Sıcaklığın arttığı devrede eriyen karlar yada yağmur şeklinde düşen yağışlar bu kar örtüsünün içine sızarak donar ve kardan daha yoğun olan neve (firn) buzulunu oluştururlar Neve buzulunun yoğunluğu kardan daha fazla olmasına rağmen içerisinde yinede boşluklar vardır Tabakalı bir yapı gösteren neve buzulunun içindeki boşlukların oranı % 50 civarındadır Neve buzulu oluştuktan sonra devam eden kar yağışları ve sızan suların daha derinlerde donması ile yoğunluk artar ve buzul buzu meydana gelir Buzul buzları belirli bir kalınlığa eriştikten sonra kendi ağırlığı altında ezilerek harekete geçmektedir

Buzulların çeşitli tipleri vardır
Bunlar;

1
Sirk Buzulu: Sürekli kar sınırının üzerinde, sirk adı verilen kenarları sarp çukurlarda biriken karların değişikliğe uğramaları sonucu meydan gelen buzullardır



2
Vadi Buzulu: Akarsular gibi bir vadi içinde gelişmiş bulunan buzullardır Sirk buzulların uygun koşullar altında sirkten taşması ve eğimi takiben doğal bir yatağa bağlı olarak hareket etmesi sonucu meydana gelirler Vadi buzulları iki kısımdan oluşurlar Sürekli kar sınırının üzerinde bulunan sirkin bulunduğu ve neve adı verilen yer beslenme sahasıdır Sirkten çıkıp vadi boyunca hareket eden kısma ise buzul dili denir Kar sınırının altında yer aldığı için burada buzul sürekli eriyerek kütle kaybeder Vadi buzulları çeşitli uzunluklara sahip olabilir Küçük olanları 3-5 km kadarken büyüklerinin uzunluğu 100 km'yi aşmaktadır

3
Piedmont Tipi Buzulu: Bir dağ yamacında yer alan vadi buzullarının, o dağın eteklerinde birbirleriyle birleşmeleri sonucu oluşmuş örtü şeklindeki buzullardır Bu tipteki buzullara örnek olarak Bering Buzulu, Guyot buzulu ve Malaspina Buzulu verilebilir

4
Doruk (Takke) Buzulu: Dağların sürekli kar sınırının üstünde kalan doruk kısımlarını bir külah şeklinde kaplayan örtü şeklindeki buzullardır Büyük Ağrı Dağının üzerinde bir takke buzulu yer almaktadır

5
Plato Buzulu: Sürekli kar sınırından daha yukarıda bulunan platoların üzerini örten örtü şeklindeki buzullardır

6
İnlandsis (Örtü Buzulu): Çok geniş bir alan kaplayan, kalın buzul örtüleridir Şekilleri kubbeye benzer Buzulun kalınlığı merkezi kısımda fazlayken, çevreye doğru bu kalınlık azalır Merkezi kısımlarında kalınlıkları 2,000 m'yi geçer Kenarlarından çok sayıda buzul dilleri çıkan inlandsisler merkezden çevreye doğru olan bir harekete sahiptir Antarktika ve Grönlan buzulları bu gurup içerisinde yer alır

BUZUL AŞINIM ŞEKİLLERİ


1 Çizik, Oluk ve Çentikler: Küçük aşınım şekilleridir Bunlardan çizikler buzulun zemine sürtünmesi sonucu meydana gelirler İyi bir şekilde gelişmeleri kayaç özelliklerine de bağlıdır Bunlar özellikle ince unsurlu kayaçlar üzerinde iyi gelişirler Çiziklerin doğrultuları buzulun hareket yönü doğrultusundadır Bazı çizikler gelişerek oluk şeklini alabilirler Buzul hareketi sırasında kayadan bir parça koparırsa burada bir çentik oluşur

2
Hörgüç Kaya: Buzul aşındırmasına maruz kalmış sahalardaki, hörgüce benzeyen ve yerli kayadan meydana gelmiş tepelerdir Yükseklikleri birkaç metre ile 30-40 metre arasında değişir Bu kayalarda buzulun geldiği tarafta yamaç eğimi az ve fazlaca çizilmiştir

2 Sürgü: Bir buzul vadisinde, nispeten çukur olan kısımları birbirinden ayıran yerli kayadan oluşmuş çıkıntılardır Buzulun sürtünmesi nedeniyle cilalanmış ve çizilmiş olarak bulunurlar

4 Buzul Vadisi: Buzul vadilerin çoğu eski akarsu vadilerine karşılık gelirler Bunlar sonradan, içlerine yerleşen buzullar tarafından işlenerek şekil değişiklerine uğramışlardır Buzul vadilerinin boyuna profilleri fazla oyulmuş çukur kısımlar ile bunları birbirinden ayıran sürgülerden oluşmaktadır Onlara basamaklı bir yapı veren bu durum aynı zamanda akarsu vadilerinden ayıran bir özelliktirAkarsu vadilerinde kaynaktan ağıza kadar bir eğim varken buzul vadilerinde bu söz konusu değildir Buzul vadilerinin enine profili "U" şeklindedir Bu buzulun hem tabanının hem de yamaçlarının aynı anda aşınması ile ilgilidir Böylece buzul vadisi tekne görünümünü alır

5 Asılı Vadi: Ana buzul vadisinin taban kısmı, bu buzulun kollarına ait vadilerin taban kısımlarından daha derindir Bu durum ana buzulun kollarına oranla daha büyük bir aşındırma gücüne sahip bulunması ve yatağını daha fazla derinleştirmesinden ileri gelir

6 Fiyort: Bunlar deniz tarafından işgal edilmiş buzul vadileridir Böylece dik kenarlı, dar, derin ve dallı budaklı körfezler şeklinde karaların iç kısımlarına doğru sokulurlar Bazıları birkaç yüz kilometre uzunluğunda olabilen fiyortların yamaçlarında yer yer çağlayanlar, yer yer de boğazlar meydana getiren asılı vadiler bulunur İskandinavya, Alaska ve Kanada kıyılarında fiyortlara yaygın olarak rastlanır

7 Sirk: Kenarları sarp, yarım daire veya buna benzer şekildeki çanaklardır Çeşitli büyüklükte olurlar buzul buzunun aşındırması sonucu oluşmuşlardır Oluşumlarının başlangıcında kar aşındırmasının da rolü vardır Yüksek dağlık kütlelerde, yamaçların üst kısmındaki bir çukurlukta biriken kar yamacın eğimi doğrultusunda hareket ederek burayı oyar ve çukurluğu genişletir Meydana gelen bu çukurluğa nivasyon sirki denir Burada biriken karlar zamanla buzula dönüşür Buzulun aşındırma gücü de daha fazla olduğundan içinde yer aldığı çanağı daha da derinleştirerek sirk haline getirir

BUZUL BİRİKİM ŞEKİLLERİ;

1 Morenler: Biriktirme şekilleri genellikle morenlerden oluşmuşlardır Morenler, esas olarak buzulları gerek vadilerinin tabanlarından gerekse yamaçlarından koparıp taşıdıkları, genellikle köşeli olan çeşitli boyuttaki unsurlardan oluşan, buzul depolarıdır Morenleri oluşturan unsurlar kil ve silt boyutundan blok (200 mm'den büyük) boyutuna kadar değişir Yeryer kaya parçalarına ve erratik (yabancı) bloklara da rastlanır Morenler çeşitli tipte bulunurlar Bunlar;

a Taban Morenleri: Buzulların altlarında sürükledikleri morenlerdir Buzulların zeminden kopardığı unsurlarla, onların yarık ve çatlaklardan tabanlarına düşen yüzeye ait unsurlardan meydana gelirler Bu unsurlar içerisinde yer alan çakıl ve bloklar oldukça yuvarlaklaşmıştır Yüzeylerinde çizikler bulunur Taban morenleri tabakalanma göstermezler

b
Yan Morenleri: Bunlar buzulların tabanları boyunca yer alan morenlerdir Bir kısmını buzul vadilerinin yamaçlarından yuvarlanan veya çığlarla inen unsurlar meydana getirir

c Orta Morenleri: İki buzul kolunun birleşerek tek bir buzul haline gelmeleriyle oluşan morenlerdir Birleşen iki buzul kolunun yan morenlerine karşılık gelirler ve dolayısıyla buzulun ortasında yer alırlar

d
Cephe Morenleri: Buzul dillerinin cephelerinde veya ön kısımlarında yer alan morenlerdir Buzulların önünde genellikle yay şeklinde setler oluştururlar Cephe morenleri alttan taban morenleri kenarlardan ise yan morenleri ile birleşirler

e
Ablasyon Morenleri: Buzulların eriyip ortadan kalkmalarıyla, onların üzerinde ve içlerinde taşının unsurların bulundukları yere çökelip yığılmalarıyla meydana gelmiş morenlerdir

2
Cephe Moreni Sırtları: Cephe morenlerinden oluşmuş, genellikle yay şeklindeki disimetrik sırtlardır İçbükey tarafları buzula bakar ve daha diktir İç kısımlarında yer yer göllerde oluşmaktadır Eski buzul dillerinin yayılış sahası hakkında bilgi verirler

3
Drumlin: Taban morenlerinden meydana gelmiş yemek kaşığının tersine benzeyen disimetrik tepelerdir Genellikle örtü buzullarına ait taban morenlerinde gelişmişlerdir Uzun eksenleri buzulların hareket doğrultularına paralel bulunur Buzulun geldiği taraf daha dik yamaçlı iken diğer tarafta yamaç eğimi daha azdır Boyları enlerine oranla 3-4 kez daha büyükken, yükseltileri 40 metreyi bulmaktadır Durumlinler genellikle guruplar halinde bulunmaktadır İrlanda, Almanya, İsveç ve ABD'de tipik örnekleri bulunur

4
Kame: Tabakalanmış depolardan oluşmuş alçak, dik kenarlı, kısa sırt veya masa şeklindeki tepelerdir Bunların bir kısmı, buzulların üzerinde veya içlerindeki yarık veya çatlaklarda birikmiş depolara karşılık gelirler Buzullar eriyince tepeler şeklinde ortaya çıkmaktadırlar Kamelerin bir kısmı ise buzul vadilerinin yamaçlarında yer aldığı için kame taraçası olarak adlandırılırlar

5
Esker (Oser): Zikzaklı bir şekilde uzanan birkaç kilometre uzunluğundaki sırtlardır Bu sırtlar 10 - 20 m yükseltiye sahip olabilirler Uzanış doğrultuları buzulun hareket doğrultusuna paraleldir Bunlar iyi bir şekilde tabakalanmış depolardan meydana gelmişlerdir Bu depoları oluşturan unsurlar yuvarlaktır ve ağız tarafına doğru boyutları küçülür Buzul kütleleri altındaki oluklarda akan akarsular tarafından biriktirilmişlerdir

6
Kettle (Söl): Bunlar tabalaşmış depolar içinde yer alan kapalı çanaklardır Genellikle daire şeklinde ve 40-50 metre çapında olan bu çanakların derinlikleri 5-10 metreler arasında değişirKettle buzulların erime devresinde morenler arasında kalan ölü buzul parçalarının erimesi ile oluşmaktadır Bazen içlerinde küçük göller bulunabilir

7 Sander: Cephe morenlerinin ve dolayısıyla buzulların önlerinde yer alan ve onlardan çıkan akarsuların depoladıkları çakıl, kum gibi unsurlardan oluşmuş birikinti konileridir Sanderler yan kısımlarından birleşmeleri sonucunda hafif dalgalı bir moren düzlüğü meydana gelir ki buna sander ovası denir Bu tip ovalar genellikle örtü buzullarının önlerinde gelişmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



KIYI TOPOĞRAFYASI




Kıyı şekillerinin meydana gelişi ve gelişmelerini açılayabilmek için çok çeşitli etken ve süreçleri göz önünde bulundurmak gerekir Kıyıların şekillenmesi ve kıyı tiplerinin meydana gelişi üzerinde rol oynayan etkenleri şu şekilde özetlemek mümkündür:

1 Yapı ve litoloji: Kıyıyı oluşturan tabakaların durumu veya yapı ile bu tabakaların litolojik özellikleri kıyı şekli üzerinde etkiler oluştururÖrneğin kıyı çizgisine paralel kıvrımlar halinde kıvrılmalar oluşturdukları sahada kıyı genellikle düz bir uzanış gösterirBöyle bir sahada aynı dirençteki tabakalar denizle uzun bir mesafe boyunca ilişki kuracağından bu durum dalgalar tarafından çeşitli tabakalar arasında var olan direnç farklarını belirtmeye gerek yoktur Oysa kıvrım doğrultusu kıyıya dik açı oluşturduğunda dalgalar farklı dirençteki tabakalar ile ilişki kurarlar ve kısa zamanda bir kıyı, bazı kısımların daha fazla aşınması sonucunda girintili çıkıntılı bir şekil kazanır

2 İç etken ve süreçler: İç etkenlerin kıyı şekillenmesi üzerindeki etkileri iki şekilde olur
a Bunlar kıyının asıl şeklini ve kıyı bölgesinin yapısını belirleyerek etki ederler Kıyının volkanik maddelerden meydana gelmiş olması, kıvrımlı, yatay , faylı veya diskordant örtülü olması, şekillenmesi ve gelişimi üzerinde önemli rol oynar
b Taban seviyesinde değişikliklere neden olarak kıyı şekillenmesinde kesintilere ve polisiklik kıyı şekillerinin meydana gelmesine yol açmak şeklinde olur

3 Dış ve süreçler:Karaların şekillenmesinde rol oynayan dış etkenler arasında dalgalar, akıntılar, gel-git hareketleri ve organizmaların aktivitesi üzerinde durulurBu etkenlerden başka aynı zamanda çözülme, kütle hareketleri, sellenme, akarsular,, rüzgarlar gibi diğer dış etken ve süreçlere sıkı bir şekilde bağlıdır

4 Zaman unsurunun etkisi: Zaman unsurunun doğrudan doğruya etkisi, şekillenmenin süresine bağlı olarak kıyının geçirdiği gelişim devrelerinde kendini gösterirDolaylı etkisi ise; bu gelişimde çeşitli özellikte kesintilerin ve karışıklıkların ortaya çıkması ve polisiklik kıyı şekillerinin oluşmasına yol açması şeklinde kendini gösterir

5 Kıyı bölgesinin jeomorfolojik özellikleri:Kıyı çizgisinden başlayarak belli bir uzaklık boyunca geriye doğru uzanan kıyı bölgesinden topografya özellikleri, bir taraftan asıl kıyı şeklini belirlemek , diğer taraftan kıyının işlenmesi ve gelişimi üzerinde rol oynayarak çok önemli etki yaparBurada üç önemli olayı açıklamak gerekirse; birincisi, kıyıların çeşitli etken ve süreçlerin etkisi altında şekillenmiş ve şekillenmekte olmaları olayıdırİkincisi , asıl kıyı tiplerinin meydana gelişidirHalan yeryüzünde gözlenen kıyı tipleri iki etkene bağlı olarak oluşmuşturBunlardan biri taban seviyesinin son pozitif hareketi, diğeri ise trangresyon sonucunda denizle ilişki haline geçerek kıyı haline dönüşen bölgenin jeomorfolojik özellikleridirÜçüncüsü ise ; kıyı çizgisinin sürekli aynı yerde kalmamış aksine zamanın akışı sırasında bazen karaya bazen de denize doğru ilerlemiş olduğudur

KIYILARIN ŞEKİLLENMESİ

Kıyı ile ilgili tanımlar

Kıyı Bölgesi: Falezlerin gerisinden itibaren karanın içerisine doğru uzanan ve genişliği belli olmayan bir zona karşılık gelirDenizin bugünkü seviyesine göre dalgalar bu kısma erişemezlerBununla birlikte jeolojik geçmişte deniz bu kısmı kaplamış olabilir

Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alandır Jeomorfolojide kıyı tanımı ise; deniz veya göl sularının en alçak oldukları zaman çekildikleri sınır ile falezlerin tabanı arasında kalan şeride denir

Kıyı çizgisi: Taşkın durumları dışında ve meteorolojik olaylara göre değişebilen herhangi bir anda kara ile denizi ayıran sınıra kıyı çizgisi denir Kıyı çizgisi sabit değildirAksine gel-git hareketlerine, devamlı rüzgarların etkisine bağlı olarak kıyı şeridi üzerinde ileri geri yer değiştirir

Kıyı kenar çizgisi: Doğal ve yapay göl, akarsu ve denizlerde, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketinin oluşturduğu kumlu, çakıllık, kayalık,taşlık gibi alanların gerideki doğal sınırıdır

Açık kıyı: Ön kıyının dış sınırından yani suların en fazla çekildiği sıradaki kıyı çizgisinden açıklara doğru uzanan sığ, fakat belirsiz genişlikteki zondur

Kıyı şekillenmesinde rol oynayan etken ve süreçler:

1 Dalgalar: Dış etkenlerden biri olarak denizin kıyıda yaptığı aşındırıcı etkiler dört süreçten meydana gelir

a) Hidrolik etki: Denizaltı suyunun özellikle kıyıya hücum eden dalgaların karaya çarpması şeklinde oluşturduğu aşındırma etkisidir

b) Korrazyon: Kum, çakıl, blok gibi döküntü ile yüklü dalgaların kıyıda ve deniz dibinde meydana getirdikleri oyma ve aşındırma aktivitesidir

c) Atrisyon: Taşınan döküntünün zemine veya birbirine sürünmek veya karaya çarpma şeklinde karşı karşıya kaldıkları parçalanma ve ufalanmalardır

d) Korozyon: Deniz suyunun kimyasal olmayan yoldan yani kayaları eritme şeklinde meydana getirdiği aşınmadır

e) Abrazyon: adı altında toplanır Dalgaların bütün aşındırma etkileri genelde Abrazyonun meydana gelebilmesi için su kütlesinin yatay doğrultuda hareket etmesi gerekirYatay doğrultuda yer değiştirme ise bir salınım hareketinden oluşan serbest dalgalarda değil fakat çatlayan dalgalarda gözlenir Bu nedenden dolayıdır ki dalga çatlaması kıyı morfolojisi açısından çok önemlidir
Dalga çatlaması; kıyı çizgisi yakınında sığ sularda oluşan ve dalga hareketinin düzenini kaybetmesi sonucunda oluşan çatlamalardır

Çatlama Zonu: Dalga hareketlerinin bozularak yatay yer değiştirme hareketine dönüştüğü alandır

Dalga hareketi derine doğru inildikçe hızla hafifler ve sonunda hissedilemez olur Bu derinliğe de dalga tabanı adı verilir

Dalga tabanı aynı zamanda dalgaların aşındırma, taşıma ve biriktirme aktiviteleri bakımından bir alt sınırdırDalgaların aşınım etkeni olarak çok önemli rol oynadıkları yerler, kıyılara yakın sığ sular ve kıyı çizgisidir

Sığ sularda dalgalar çatladıkları zaman oluşan ileri- geri hareket büyük çakılların kıyıya çarparak oluşturdukları şiddetli hidrolik etkide kıyıyı oluşturan kayalardan parçaların koparılmasına yol açarDalgaların hidrolik aşındırma gücünü artıran nedenlerden biri ; dalga ile kaplanan bir kayanın çatlakları arsına giren suyun ve bu çatlaklarda kapalı kalan havanın kaya üzerine binen su kütlesinin ağırlığı altında sıkışarak çatlakların kenarına büyük ölçüde basınçlar yapması böylece onların genişlemesine ve zamanla kayanın ufalanmasına yardım etmesidir

Dalgaların kıyı üzerinde oluşturdukları bu aşındırıcı etkiler dalga ile birlikte kıyıya taşınan çakılların, blokların kayalara çarpılması ile geniş ölçüde artarBu katı maddelerin kökeni dalgaların kıyıdan kopardığı kaya parçaları,çakıllar bloklardır
Bu sert maddeler ileri geri hareket ederek zemini yuvarlaklaştırır ve çarptıkları kayaları aşındırırlarBu şekilde bir süre sonra kıyıyı oluşturan yamaçların altı dalgalar tarafından oyulur ve bu oyuğun genişlemesi sonucunda oluşan çökmelere falez adı verilir

2- Akıntılar: Kıyıların şekillenmesinde dalgalardan sonra en fazla etkiyi yapar4 grupta toplanabilir

1)Kıyı akıntısı

2) Alt akıntı

3) Rip akıntısı

4) Gel-git akıntısı


1) Kıyı Akıntısı Kıyı çizgisinin oldukça düz olduğu ve kıyıda bol miktarda döküntü bulunduğunda bu akıntılar önemli oranda döküntü taşıyarak bir takım şekiller oluşturur

2) Alt akıntı: Dalga sırtlarının kıyıya paralel olarak akıntılara alt akıntı denir

3) Rip akıntı: Yüzeyde oluşan ve açığa doğru ilerleyen akıntılara rip akıntısı denir

4) Gel-git akıntısı: Kıyıların şekillenmesi üzerinde büyük ölçüde rol oynar

3- Canlılar: Kıyıların şekillenmesine rol oynayan canlılar

a) Mercanlar: En önemli resifleri oluştururlarÇok küçük hayvanlardırBelli koşullar altında koloniler kurarak yaşadıklarından kıyılar üzerinde şekillendirici rol oynarlarDeniz suyunun kalsiyumkarbonat bakımından zengin olması mercan kolonilerinin gelişmesine yardımcı olurMercan kolonilerinimn üst üste yığılmaları sonucunda meydana gelişen oluşuma resif adı verilir

b) Algler: Mercanlarla birlikte kıyı topografyasında rol oynarlar

c)Mangrov ve yosun formasyonları:

d) İnsanlar: Kıyıların şekillenmesinde olumlu ve olumsuz rol oynayan canlılardır

4- Buz basıncı: Donma çözülme sonucunda kıyıların şekillenmesinde rol oynar Buz basıncının etkisi soğuk-ılıman ve yarı kutupsal bölgedeki deniz ve göl kıyılarında gözlenirDonma-çözülme süreçleri sırasında oluşan genişlemeler sonucunda buz örtüsü içinde ve bu örtü vasıtasıyla kıyı üzerinde de büyük basınçlar oluşurBu sonucunda kıyıda çökmeler üst üste yığılmalar ve düzgün olmayan şekiller oluşur

KIYI TİPLERİ

Çok çeşitli olan kıyı tiplerini bir sınıflama çerçevesine sokmak güç bir problemdirBu sınıflandırma çalışmalarından biri hinterlendın yapısı ile kıyı çizgisi arasındaki ilişkilere dayanır Suess tarafından belirtilmiş bu kurala göre biri boyuna diğeri enine olmak üzere iki kıyı tipi ayrılabilir Boyuna kıyılarda kıyı çizgisinin genel uzanışı yapı hatlarına paraleldirÖrneğin;DKaradeniz ve Dalmaçya kıyılarında gözlenen bu tip kıyılara Pasifik kıyı tipi denirBuna karşılık yapı doğrultusunun kıyının genel uzanışına dik olduğu kıyılara da enine kıyılar veya Atlantik tipi kıyı adı verilir Örneğin; Ege kıyılarında rastlanır

Fakat böyle bir ayrım basit ve çok çeşitli olan kıyı tiplerini jenetik olrak açıklamak ve gruplandırmak bakımından uygun değildirKıyı sınıflandırmaya başka bir örnek olarak DWJohnson’un dikkat çektiği noktaya değinilebilir

Johnson kıyıları 4 gruba ayırmıştır

1- Boğulmuş Kıyılar: Karaların alçalması veya denizin yükselmesi sonucunda oluşmuşlardır

2- Sulardan Çıkmış Kıyılar: Eski deniz diplerine karşılık gelir Karaların yükselmesi veya deniz seviyesinin alçalması sonucunda meydana gelmiştir

3- Tarafsız Kıyılar: Bunların özellikleri seviye değişiklikleri ile ilgili değildir Lavların veya alüvyonların yığılması sonucu oluşmuş kıyılardır

4- Birleşik Kıyılar: Karışık bir gelişimin eseridirler ve özelliklerini yukarıdaki tiplerden en az ikisinin ortak etkisi sonucunda kazanmışlardır

Johnson’un sınıflama prensipleri yeryüzünde gerçekten varolan kıyı tiplerini sistematik bir şekilde ayırmaya uygun değildir Buna karşılık De Martonne coğrafi olayları dikkate alarak kıyı tiplerini önce alçak ve yüksek kıyı tipleri olmak üzere iki esas tipe ayırmak ve bundan sonra kıyı haline geçen sahanın morfolojik özelliklerine göre çeşitli tiplere(lidolu, limanlı, rialı,boyuna fiyordlu gibi) ayırmak suretiyle morfolojinin prensiplerine uygun bir yol seçmiştir

Dikkate değer bir kıyı sınıflaması da Shepard tarafından önerilmiştirBuna göre kıyılar:

I- Başlangıç veya Genç Kıyılar: Şekil özellikleri denizel etken ve süreçlerle ilgili olmayan kıyılarBunlar şu alt kısımlara ayrılır

A- Özelliklerini, karalar üzerinde oluşan aşınım şekillerinin ostatik veya tektonik hareketler sonucunda boğulma şeklinde kazanmış kıyılar

1- Boğulmuş akarsu vadileri(Rialar)
2- Glasiyasyona uğramış sahaların kıyıları

B- Özelliklerini, karalar üzerinde biriktirme süreçlerinden alan kıyılar

1- Nehir depolarından oluşmuş kıyılar

a) Delta kıyıları

b) Boğulmuş alüvyal vadiler

2- Glasiyal depolardan oluşmuş kıyılar

a) Kısmen boğulmuş morenler
b) Kısmen boğulmuş drumlinler

3- Rüzgar depolarından oluşmuş kıyılar

4- Bitkilerin yerleşmesi ile ilerlemiş kıyılar

C- Volkanik aktivitelerle şekillenmiş kıyılar:
1- Yeni lav akıntılarından oluşmuş kıyılar
2- Volkanik püskürme veya çökmelrle ilgili kıyılar
D- Kabuk hareketleri ile şekillenmiş kıyılar:
1- Fay dikliği kıyıları

2- Kıvrımlı tabakalardan oluşmuş kıyılar

II- İkincil (Tali )veya olgun kıyılar: Özelliklerini denizel etken ve süreçlerin etkisi altında kazanmış kıyılar bu gruba girer Bunlar da şu alt kısımlara ayrılır:

A- Dalga aşındırması ile şekillenmiş kıyılar:
1- Düzenlenmiş kıyılar
2- Aşınımla düzensiz hale getirilmiş kıyılar
B- Denizel birikim süreçleri ile şekillenmiş kıyılar:
1- Birikim sonucunda düzenlenmiş kıyılar
2- İlerleniş kıyılar
3- Önkıyı setli ve oklu kıyılar
4- Resifli kıyılar

Shepard’ın prensipleri bazı bakımdan uygundurGerçekten bu sınıflama bağımsız kıyı tipleri ile devresel süreçlerin etkisi altında daha sonra oluşan ve daha çok gelişim evresi tipleri olarak ele alınması gereken kıyı tipleri bir diğerinden temelden ayrılmıştır

Gerçekte jenetik bir kıyı sınıflamasının, kıyı tiplerinin meydana gelişi üzerinde rol oynayan 4 etkeni birden dikkate alması gerekir Bunlar; zaman unsuru, yapı seviye değişikliğinin yönü ve sonuçta kıyı haline geçen sahanın morfolojik karakteridir

Başlıca kıyı tiplerinin meydana gelişinde en önemli rolü, seviye değişikliğinin yönü ve bu değişimin sonuçta kıyı haline geçen sahaların morfolojik karakteri oynar Fakat büyük ölçüdeki son seviye değişikliklerinin yönü hemen bütün kıyılarda aynı olduğuna göre kıyı tipleri arasındaki fark da aslında kıyı haline geçen sahanın morfolojik karakterine bağlıdır

A- GLASİYELERLE İŞLENMİŞ SAHALARIN KIYILARI

1- Fiyordlu Kıyılar: Derin glasiye vadilerinin deniz tarafından işgali sonucunda meydana gelmişlerdir Fiyordlu kıyıların özellikleri dik ve çıplak kayalardan oluşan yamaçları, U şeklindeki enine profilleri, sular altında kalmış eşikleri ve sürgüleri, kapalı havzalar oluşturan aşırı oyma çanakları, yani inişli çıkışlı boyuna profilleri ile glasiye vadilerinin özelliklerine uyar

2- Fyerdli Kıyılar: Oldukça alçak bir plato üzerinde oyulmuş ve derinliği fazla olmayan glasiye vadilerinin sular altında kalması ile oluşmuşlardırBu tipin görüldüğü kıyı İsveç platolarının kıyıları

3- Föhrdeler: Glasiye altında meydana gelen akarsuların kazmış olduğu özel şekilli vadilerin sular altında kalması ile oluşan bir kıyı tipidirFöhrdeler genelde karaya doğru gittikçe daralarak boynuz şekilli haliç görünümü verirler

4- Skyer Kıyılar: indlansisk-lerin marjinal ve submarjinal kısımlarında meydana gelen aşınım ve birikim şekillerinin (hörgüçkaya ve drumlin kümeleri) sular altında kalması ile oluşan kıyı tipine denirBu gibi sahaların deniz basmasına uğraması sonucunda binlerce adacıktan ve bunlar arasında karmakarışık geçitlerden oluşan bir kıyı görünümü ortaya çıkar İsveç ve Finlandiya kıyıları

B- AKARSULARLA İŞLENMİŞ SAHALARIN KIYILARI

1- Rialı kıyılar: Akarsularla derin bir şekilde yarılmış olan oldukça yüksek bir sahada vadilerin aşağı çığırlarının sular altında kalması sonucunda oluşan tıpkı vadiler gibi büklünmeler göstererek uzanan koylar meydana gelir Bunlar derindir, iç kısımlara doğru fazla sokulur ve aynen bir vadi şebekesi gibi bir takım kollara ayrılırTürkiye’de rialı kıyıların çok güzel örnekleri vardırHaliç ve özellikle İstanbul Boğazı da bir riadır

2- Haliçli ve Limanlı Kıyılar: Bunlar az yüksek ve akarsularla hafifçe yarılmış bir platonun veya hafifçe tepelik bir sahanın üzerindeki vadi şebekesinin aşağı kesimlerindeki yatakların sular altında kalması sonucu oluşmuş kıyı tipleridirOluşum mekanizması olarak rialarla aynı olmalarına rağmen morfolojik özellikler bakımından ayrılırlarBir sahanın kısmen sular altında kalması sonucunda rialar gibi dallı, fakat onlardan farklı olarak yamaçları daha basık olan bir takım koylar ve haliçler meydana gelir Bu karakteri sunan kıyılara haliçli kıyı denirBazı bölgelerde haliçler ağızlarının zamanla kıyı okları ve koy setleri ile kapanması sonucunda birer lagüne dönüşürler Bu çeşit lagünlere liman adı verilir Bu isim aynı özelliği gösteren kıyılar içinde kullanılmıştır Buna göre limanlı kıyılar, koy setleri ile denizden ayrılarak lagünlere dönüşmüş olan esli haliçli kıyılara karşılık gelir

3- Kalank’lı Kıyılar: Karstik sahalardaki kanyon şekilli gömük ve kuru vadilerin deniz tarafından işgal edilmesi halinde görünüm olarak rialara benzer çok derin koylar meydana gelir Bu koylara kalank denir Bunlar doğal liman özelliğinde kullanıma sahiptir

4- Setli Kıyılar: Bu tip kıyılar, önkıyı setlerinin geniş ölçüde genişlemesi ve kıyının en göze çarpan özelliklerini meydana getirmeleri ile belirirlerLidolu kıyılar adı da verilen bu kıyı tipi genelde deniz dibinin bir regresyon sonucunda ortaya çıkması ile ilgili olarak ele alınır Setli kıyı tipinin meydana gelişi başlangıç kıyı profilinin denge profilinden daha az eğimli olmasına bağlıdır

5- Dalmaçya Tipi Kıyılar: Kıyıya paralel adalar, koylar ve körfezlerin varlığı ile belirirBöyle bir kıyı tipinin oluşumu için yalnız yapının kıyı çizgisinin genel uzanışına paralel olması yeterli değildirAynı zamanda kıyı haline geçen ve deniz basmasına uğrayan sahanın, yapının genel yönünde gelişmiş boyuna ve sübsekant vadiler ve depresyonla yarılmış ve bu çukur sahaların bazı enine boğazlar ve aksiyal alçalma sahaları ile birbirine bağlanmış olması gerekir Çünkü ancak bu şartların gerçekleşmesi durumunda deniz birbirine ve kıyıya paralel vadilere ve depresyonlara sokulmak olanağını bularak kıyıya paralel koylar, kanallar ve ada sıraları meydana gelebilirBuna karşılık bu şartın var olmadığı sahalarda yapının genel uzanışına paralel olmasına ve pozitif bir seviye değişiminin olmasına rağmen Dalmaçya kıyı tipi oluşamaz Dalmaçya kıyı tiplerine Akdeniz kıyılarında Kaş-Kekova arasında rastlanır

6- Sürempoze Kıyılar: Fosil bir topografya yüzeyini örten az dirençli depolardan oluşan bir örtünün var olduğu kıyılarda görülür Başlangıç anında kıyı süreçleri örtü tabakaları üzerinde gerçekleşir Fakat bir süre sonra bu örtü tabakaları dalga aşındırması tarafından tamamen veya sınırlı ölçüde ortadan kaldırılırlarBunun sonucunda fosil topografya yüzeye çıkar Bu durumda kıyının görünümü fosil yüzeyin özelliklerine bağlı olur Çeşitli tipler sunması mümkün olan bu yeni görünüm, bir sıyrılma sonucunda meydana çıktığı için bu tip kıyılara da sürempoze kıyılar denir

C- DÜZENLENMİŞ (KONSTRÜKTİF ) KIYILAR

1- Volkanik Kıyılar: Deniz seviyesinin son yükselmesini takiben oluşan volkanik aktivitelerin eseri olan aşınım veya birikim şekillerinin denizle temas etmesi halinde meydana gelirlerÖrneğin sular yüzeyinde yükselen yeni bir volkan yapısının geniş lav birikiminin, bir kraterin denizle ilişkisi halinde meydana gelen kıyı şekilleri bu gruba dahil edilebilir Ege Denizi’ndeki Santorin adaları

2- Tektonik Kıyılar: Bunlar asıl özelliklerini deniz seviyesinin son yükselişini takiben oluşan tektonik deformasyonlar sonucunda oluşmuş olan kıyılardırEksenleri kıyı çizgisine paralel olarak uzanan faylar tarafından oluşturulmuş falezlerde bulunurGenelde sarp bir görünüşleri olan falezler gerçekte fay yüzeyleridirÜlkemizde Karadeniz’de Cide ve Akçakoca, Marmara’da İzmit Körfezi ve Gemlik Körfezi kıyıları

3- Mercan Kıyıları: Mercanların yayılış sahasında görülür Fakat bu da başlangıç bir kıyı tipi olmayıp özelliklerini mercanların hayati işlevleri sonucunda kazanmış ikincil bir kıyı şeklidirMercan kolonilerinin farklı durumlarına göre bu kıyılar çeşitli şekiller gösterir(Saçak resifli, set resifli, atol şekilli mercan kıyıları) Kuzeydoğu Avustralya’da Mercan Denizi kıyıları

4- Alüvyal Birikim Kıyıları: Alüvyal birikimin büyük ölçülere eriştiği sahalarda, özellikle deltalarda kıyını görüntüsü bu birikim süreçlerine bağlıdır Bu tip kıyılarda artkıyı setleri ve önkıyı setleri görülürBu nedenle alüvyal kıyılar setli kıyı tipine yakınlık gösterirler

KIYININ GELİŞİMİ

Kıyı haline geçen bir sahanın geçireceği gelişimin özellikleri genel bir kural olarak, başlangıç anındaki morfolojik karakteri yani asıl kıyı şekli tarafından belirlenirBaşlangıç kıyı şekillerini geçirecekleri kıyı özelliklerine dayanarak iki büyük grupta toplamak mümkündür: 1) Dik profilli derin kıyıların gelişimi
2) Yatık profilli sığ kıyılar

1- Dik Profilli Derin Kıyıların Gelişimi: Dik profilli derin kıyıların gelişimi şu devrelere ayrılabilir:

a)Gelişimin ilk devreleri: (Gençlik) Bu devrenin başlarında kıyı çizgisi başlangıç durumundan daha düzensiz bir şekil alır, direnç farkları bütün ayrıntısıyla belirir ve kıyı çizgisi çentikli kıyı karakterinin kazanır Altı oyulmuş bir falez, bunun önünde aşınım artığı olan adacıklar ve sütunlar, düzenlenmemiş bir abrazyon platformu, falez dibinde oluşmuş bazı artkıyı setleri be devrenin başlıca şekilleridirBuna karşlık devrenin sonlarına doğru abrazyon platformu genişlemiş, burunlar büyük ölçüde gerilemiş, artkıyı setleri gelişmiş , çeşitli kıyı okları, kancalı oklar ve tombololar meydana gelmiş bulunurKıyı oklarının ve tombololarının gerisinde lagünler görülür

b) Gelişimin ilerlemiş devresi: (Olgunluk) Bu devrede kıyı çizgisi ile kıyıyı şekillendiren etken vesüreçler arasında bir denge durumu kurulmuşturKyı profili, denge profilini kazanmıştır Küçük adala oklar, bağlama setleri dalgalar tarafından ortadan kaldırıkmıştırBurunlar çok gerilemiş ve hemen hemen koyların geri kısımları ile aynı çizgiye gelmiştirFalezlerin yüksekliği ve eğimleri çok azalmıştır

c) Gelişimin son devresi:(Yaşlılık) Bu devreye erişildiği sırada kıyının gerisinde bulunan saha normal aşınım etkenleri tarafından hemen hemen deniz seviyesine kadar aşındırılmış, yani peneplen haline getirilmiş bulunurBu sırada kıyı çizgisi önünde çok geniş ve az eğimli bir abrazyon ovası meydana gelmiştir

2- Yatık profilli Sığ Kıyıların Gelişimi:Yatık profilli sığ kıyıların gelişimi bakımından birbirinden farklı üç devreye ayırmak mümkündür

a) Gelişimin ilk devresi: (Gençlik) Bu devrenin başlıca özellikleri şunlardır: Önkıyı setinin oluşumu, bunun yavaş yavaş karaya doğru yer değiştirmesi, lagünlerin meydana gelişi, kıyıda alçak bir falezin oluşumu ve lagünlerin dolmaya başlaması

b) Gelişimin ilerlemiş devresi : (Olgunluk) Bu devrede abrazyon platformu zamanla Karaya doğru ilerlerBuna bağlı olarak önkıyı seti ile bunun arkasındaki marşlar ve kıyıda meydana gelmiş olan alçak falez ortadan kaldırılırBaşlangıç profilinin yerini denge profili alırbu profil kıyıya yakın kısımların aşındırılşarak daha fazla bir eğim kazanması ile belirirKıyıya yakın sahada derinliğin abrazyon ile artmış olması sonucunda dalgalar kıyı çizgisi üzerinde ilk devrede olduğundan daha fazla hücum ederBunun sonucunda kıyı çizgisinde yeniden falezler meydana gelir

c) Gelişimin son devresi: (Yaşlılık) Bu devre olgunluk devresinden çok büyük fark göstermezaslında kıyı çizgisinin gerilemesi sonucunda abrazyon platformunun karaya doğru büyük ölçüde genişlemiş olması ile belirir

Bu devrelerin erişilmesi yalnız ardan geçen zamanın uzunluğuna değil aynı zamanda kıyı bölgesini meydana getiren kayaların direnç derecelerine ve kıyının şekillenmesinde rol oynayan etken ve süreçlerin şiddet derecelerine bağlıdırBu nedenden dolayı gelişim bakımından aynı devreye ait karakteristik şekilleri sunan biri dirençli diğeri dirençsiz kayalardan oluşmuş olan iki kıyı , şekillenmesinin süresi için aradan geçen zaman bakımından aynı yaşta değildirler

Kıyıların büyük geneli halen gençlik devresinin özelliklerini sunarlarOlgunluk devresine erişmiş kıyılara ait örnekler azdır Yaşlılık devresine erişmiş kıyılara ait hemen hemen hiç örnek yokturBu durumun başlıca nedeni; bugünkü kıyı çizgisinin nispeten çok yakın bir geçmişte meydana gelmiş olmasından kaynaklanmaktadır

KIYILARDA AŞINIM VE BİRİKİM ŞEKİLLERİ

Kıyılarda Aşınım Şekilleri:

1) Kıyı profilinin gelişimi: Kıyının başlangıç profilinin özellikleri, şekillenmenin nedenleri, ve yönünü belirleyen çok önemli bir unsurdurGerçekten şekillenmede aşınım ve biriktirmenin daha büyük rol oynaması ve bunların aktivite sahaları, kıyı haline geçen bir sahanın başlangıç profiline bağlı olarak ortaya çıkar

2)Yüksek ve derin kıyılarda profilin gelişimi: Dalgaların aşındırma aktiviteleri yüksek kıyılarda, dik kıyının eteğinde yani dalgalarla temas ettikleri noktada dalgaların sürükledikleri katı maddelerin kıyıya çarptıkları yerde bir çentik meydana gelirBunun gelişip büyümesi ile üst kısımdaki kayalar çökerAltı oyulan kayaların çökmeleri, kaymaları ile ilgili olarak kıyı çizgisinin hemen gerisinde bir diklik meydana gelirBuna falez(yalıyar) denirYatay ve karaya doğru eğimli tabakaların yayılış sahalarında falezler dik, tabaların denize doğru eğimli olduğu durumda ise falez profili genelde daha az dik olurFalezi oluşturan kayaların dirençli olması halinde falezin gerilemesi daha yavaş olurBuna karşılık az dirençli kayaların yayılış sahasında falezin oluşumu ve gerilemesi çok daha hızlıdır

Falez dikliğinin oluşarak gerilemesine paralel olarak kıyı çizgisi önünde dalgaları aşındırma aktivitelerinin bir eseri olarak bir platform ortaya çıkar Buna abrazyon platformu denirAbzaryon platformunu sadece falezlerin dalgalar tarafından geriletilmesi sonucunda meydana gelmiş bir aşınım yüzeyi olarak düşünmek doğru değildirBunun meydana gelişi üzerinde kıyı şeridinde bulunan blok, çakıl, kum gibi katı maddelerin de rolü vardır

Aşınım olayları sırasında oluşan ve zamanla bir diğerine ve deniz dibine sürtünerek gittikçe ufalanan döküntü, dalga hareketleri ve çeşitli akıntılarla açığa doğru taşınırVe orada boyutlarına göre elenerek abrazyon platformunun dışında bir birikim platformu meydana gelmiş olur
Kıyı bölgesinin profili yani falezin üst kenarından başlayarak abrazyon birikim platformlarıyla devam eden profil denge profiline erişmiş bir akarsuyun boyuna profiline benzetilebilirBu nedenden dolayı bu profile de denge profili denir
Çok geniş sahalar kaplayan ve abrazyonun eseri olarak bir düzlük meydana gelirBuna da abrazyon ovası denir

3) Alçak Kıyılarda Profilin Gelişimi

a)Başlangıç profili denge profiline yakın olan kıyılar:Böyle bir kıyıda dalgalar büyük ölçüde aşındırma aktivitesinde bulunmazlarKıyı sığ olduğundan denge enerjisi sınırlıdırAşındırılan maddelerden büyük bir kısmı bu nedenlerden dolayı sahile fırlatılırYani karaya geri döndürülürdalgalar tarafından karaya fırlatılan bu maddeler orada yığılarak birikirlerVe dalga aşındırmasına karşı koruyucu bir set oluştururlarBöyle bir kıyıya ulaşan akarsuları sürükleyip getirdikleri kaba unsurlardan aynı şekilde dalgalar tarafından kıyı çizgisi üzerinde yığılır ve burada artkıyı setleri oluşur

b)Başlangıç profili denge profilinden yatık olan kıyılar:Bu kıyıda meydana gelecek olan değişiklikler başlangıç eğiminin biraz daha arttırılması şeklinde ortaya çıkarBunun içinde başlangıçtaki profilin ön kıyıya rastlayan kısmı biraz derinleştirilirBuna karşılık art kıyıya rastlayan kısım ise ön kıyıdaki aşınım sırasında oluşan herhangi bir şekilde kıyıya ulaşan döküntünün biriktirilmesi şeklinde yükselirlerBu birikim süreci zamanla art kıyı ile ön kıyı arasındaki sınır sahasında bir su altı tümseğinin yani topuğun meydana gelmesine neden olurBu topuk sular üstünde yükselerek bir ön kıyı seti haline geçerBu şekilde kıyı çizgisi ile ön kıyı seti arasında bir lagün meydana gelmiş olurLagünlerin zamanla dolmasından oluşan sahalara da marş adı verilir

Kıyılarda birikim şekilleri

1-Artkıyı setleri: Bunlar özellikle koyların gerilerinde veya gerilemesi tamamen veya geçici olarak sona ermiş olan falezlerin eteklerinde dalgalar tarafından biriktirilmiş olan kum ve çakıllardan oluşan depolardır

Artkıyı seti depoları denize doğru aşınım platform üzerinde ince bir örtü halinde yayılırlarBuna karşılık kıyı çizgisinin gerisinde çok az belirgin bir sırt oluşurSetin sırt şeklindeki bu kısmına fırtına seti denirBuna karşılık artkıyı setinin abrazyon platformu üzerinde uzanan kısmına örtü veya gövde adı verilir

2-Önkıyı setleri: Bu sahalarda dalgalar kıyı çizgisinden uzakta çatlar ve zemin üzerinde büyük bir aşındırma etkisi yaparAşındırma sonucu meydana gelen döküntünün bir kısmı çatlama sırasında oluşan alt akıntılar tarafından açığa taşınırBir kısmı da dalgalar tarafından kıyıya doğru sürüklenirBu maddelerin bir kısmı kıyı çizgisine kadar ulaşır ve orada artkıyı seti depolarını meydana getirirBuna karşılık bir kısmı kıyıya kadar ulaşamaz kıyıdan uzakta çökelirÇökelen maddelerin belirli bir yerde birikmesi sonucunda deniz altında topuk meydana gelirBu topuk çökelmeye devam eden maddelerin eklenmesiyle yükselirVe set halini alırBunlara da önkıyı seti adı verilir

3-Kıyı okları: Bir ucu buruna bağlı diğer ucu serbest olan birikim şekillerine kıyı ok adı verilirKıyı okları akıntıların ve dalgaların sürükledikleri malzemenin eklenmesi sayesinde zamanla kalınlaşır ve uzarlarKıyı oklarının normal şekli denize doğru hafifçe dış bükeydir

4-Bağlama setleri: a) Kıyı kordonları (koy setleri,kıyı dilleri): Bir burundan başlamak üzere bir koyun ağzını kapatan kıyı oklarına kıyı kordonu denirÖrneğin; K Çekmece ağzındaki kıyı oku

b) Tombololar: Bir adayı karaya veya adaları birbirine bağlayan setlere tombolo adı verilirÖrneğin;Kapıdağ Yarımadasının Belkıs tombolosu

5-Deltalar:Bunlar akarsuların ağızlarında asıl flüvyal kökenli maddelerin birikimi sonucunda meydana gelirAkarsular tarafından getirilen döküntünün, dalgalar ve çeşitli akıntılarla akarsu ağızlarında uzaklaştırılan malzemeden daha fazla olması bir deltanın oluşumu için gerekli olan ilk koşuldurBu koşulun yerine getirildiği akarsu ağızlarında önce denize doğru dik bir şekilde uzanan iki doğal set meydana gelir ve sular üstüne çıkarFakat akarsuların yığdığı maddelerin bir kısmı dalgalar tarafından yerinden oynatılırBunlar kıyı akıntıları ve dalgalar tarafından nehrin doğal setleri ile kıyı arasındaki sakin sulara sürüklenerek oralarda biriktirilirBöylece doğal setin iki tarafında oluşan bu birikim süreçleri sonucunda nehrin ağzında üçgene benzeyen birikinti şekli meydana gelirBuna delta denir

6-Resifler: Deniz yüzeyinin bir kısmında polip adı verilen canlılar kıyıların şekillenmesinde aktif rol oynamaktadırBu küçük canlılar koloniler halinde yaşarlar ve mercan resifi adı verilen yapıları meydana getirirlerBununla birlikte bir resifin mercan kolonisinden meydana gelmediği de bilinir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #5
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



VOLKAN TOPOĞRAFYASI





Yer’in derinliklerinde bulunan mağmanın, yerkabuğunun zayıf kısımlarından yeryüzüne doğru yükselmesine volkanizma denir
Katı, sıvı ya da gaz halindeki maddelerin yeryüzüne çıktığı yere volkan ya da yanardağ, bu maddelerin çıkışına da püskürme denir Püskürdüğü bilinen volkanlar etkin volkanlar, püskürdüğü bilinmeyen volkanlar da sönmüş volkanlar olarak adlandırılır




Volkanlardan çıkan akışkan maddelere lav, katı maddelere de volkan tüfü (proklastik maddeler) denir Lavların ve tüflerin yeryüzüne çıkmak için izledikleri yola volkan bacası adı verilir Yüzeye çıkan lav ve tüfün oluşturduğu yer şekline volkan konisi, koninin tepe kısmındaki çukur kısmına da volkan ağzı (krater) denilmektedir
Kraterlerin patlamalar ya da çökmelerle genişlemiş şekillerine kaldera denir Kalderalar kraterlere göre daha dik yamaçlıdırlar ve genişlikleri derinliklerine oranla daha fazladır

Volkanların şekli ve püskürme özellikleri çıkardıkları maddelere göre değişir Volkanik etkinlikler bazen yalnızca gaz patlaması şeklindedir Bu durumda patlama çukurları oluşur İç Anadolu’da Karapınar ve Nevşehir dolaylarında bu tür patlama çukurları yaygındır
Bu patlama çukurları maar olarak adlandırılır Maarlar, volkanik faaliyetlerin yeni başladığı veya sona erdiği yerlerde daha çok görülürler


TÜRKİYE DE VOLKANİK ALANLAR
  • Doğu Anadolu Bölgesi’nde; Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Süphan, Tendürek ve Nemrut dağları
  • İç Anadolu Bölgesi’nde; Erciyes, Hasandağı, Melendiz, Karadağ, Karacadağ ve Karapınar çevresi
  • Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde; Karacadağ
  • Kuzeybatı Anadolu’da; Köroğlu Dağları
  • Akdeniz Bölgesi’nde; Hatay yakınında Hassa çevresi
  • Ege Bölgesi’nde; Kula (Manisa) çevresi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #6
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



KLİMATOLOJİ (İklim Bilgisi)



ATMOSFER




Yeryüzünü saran hava tabakasına atmosfer denir Atmosferin kalınlığı yerden itibaren 560 kmye kadar uzanır Atmosferin tabakalarını belirleyen en önemli faktör sıcaklıktır Yerçekimi dolayısıyla havanın yeryüzüne yaptığı ağırlık “hava basıncı” olarak tanımlanır Atmosferi olusturan hava kütlesinin %99'u 32km nin altındadır



Atmosferi Oluşturan Gazlar


Atmosfer sabit ve değişken gazlardan oluşur Azot ve oksijen atmosferdeki gazların %99'unu oluşturur Her ikiside insan yaşamı için gereklidir Ancak bu gazların hava ve hava olaylarına etkisi çok azdır

Atmosferdeki Sabit Gazlar ve Oranları


Sembol OranKuru Havada (%)NitrojenN27808OksijenO22095 ArgonAr093 NeonNe00018 HelyumHe00005 HidrojenH2000006 XenonXe0000009

Atmosferdeki Değişebilir Gazlar ve Oranları


SembolOran Kuru Havada (%)SubuharıH2O0 - 4KarbondioksitCO20037MetanCH4000017Nitrus OksitN2O000003Ozon0000004Partiküller (Duman, kurum vb)O30000001KloroflorokarbonCFCs000000002
Atmosferi oluşturan gazların; (su buharı, ozon ve önemsiz değişebilir bileşenler hariç) yerden 80 km ye kadar temel özellikleri değişmez Bu bölge homosfer olarak adlandırılır 80 km nin üzerinde ise atmosferik gazlar molekül agırlıklarına göre ayrışır, bu tabakaya da heterosfer denir


Atmosferin Dikey Yapısı


Yerküre üzerindeki atmosferde, fiziksel şartlar yüksekliğe bağlı olarak değişir Atmosfer içerisindeki dikey sıcaklık değişimleri, atmosferin yere yakın 10-12 kilometresinde önemli meteorolojik olaylara sebep olur Ozon tabakası ise yaklaşık yerden 25 km yüksekte bulunmakta ve orta atmosferde hızlı sıcaklık değişimlerine neden olmaktadır


Atmosferin Tabakaları


TROPOSFER(10 ila -60 derece)


Yeryüzeyinden 11-12 km yüksekliğe kadar sıcaklık yükseklikle azalır Hava olaylarının büyük bölümü bu tabaka içerisinde görülür Kalınlığı (troposferin bittiği seviye “tropopoz”) kutuplarda 8, ekvatorda 16 km civarındadır ve mevsimlere göre değişiklik gösterir Kuvvetli hava akımları yani jet stream rüzgarları bu seviyeler civarındadır


Atmosferi oluşturan gazların % 75-80'i bu tabaka içerisinde yer alır Yapısı tamamen yer radrasyonuna bağlı olarak değişir Subuharının %99'u troposfer tabakasında yer alır Subuharı konsantrasyonu enlemlere göre değişiklik gösterir ve büyük bölümü tropik enlemlerde yer alır Subuharı solar enerjiyi ve yerden gelen termal radrasyonu absorbe ederek sıcaklığın ayarlanmasında önemli rol oynar
Sıcak hava yükselme, soğuk hava çökme eğiliminde ise bu toposferde bir noktadaki daha fazla hava hareketi demektir ve bu da türbülans anlamına gelir Bundan dolayı meteorolojistler troposferi mükemmel karışım olarak tanımlarlar Eğer troposfere kirlilik ilave edilirse, atmosfere karışan bu kirleticiler birkaç gün ya da birkaç hafta sonra asit yağmurları vb olarak yere geri dönecektir Bu troposferin kendi kendini temizleme mekanizmasıdır


STATOSFER (0 ila -60 derece)


Stratosfer; atmosferde 11-12 km den 50 km'ye kadar sıcaklık enverziyonunun bulunduğu seviyedir Bu seviyede sıcak hava soğuk hava üzerinde uzanır, burada biraz hava akımı vardır, dolayısıyla stratosfer, az karışımlı bir bölge olarak tanımlanır Troposferden stratosfere geçen partiküller uzun süre yeryüzüne dönmeden birkaç yıl orada kalabilir Örnegin büyük volkanik patlamalardan oluşan küller, stratosferde korunur ve global soğuma işlemine neden olur


Stratosfer seviyesinin başlangıcı, büyük konvektif fırtınaların bulunduğu alanlarda kolayca görülebir Atmosferin %199'u bu tabaka içerisinde yer alır
Bu fırtınaların tepesi, en alçak statosfer sevisesinin içine kadar uzanır Sıcaklık enverziyonundan dolayı oraj içindeki hava yükselmesi durur ve sonuç olarak soğuma çevreden daha fazla olur ve statosferde havanın yükselmesi son bulur Yükseklikle sıcaklık artışı stratosferde içinde devam eder Çünkü ozon tabakası bu seviyede bulunmaktadır Ozon güneşten gelen UV radrasyonlarını absorbe ettiğinden, bu durum ozon moleküllerinin hareketini yükseltmektedir Ozon moleküllerinin hava içerisindeki çarpışmaları statosferdeki sıcaklığı yükseltmektedir
Ozon tabakasının iki önemli işlevi vardır: Birincisi yeryüzündeki temel ısı dengesine yardımcı olmak, ikincisi zararlı UV radrasyonunun yeryüzüne ulaşmasına engel olmak


Ozon her iki işlemi de stratosfer tabakasında gerçekleştirir Ozonun yok olması ya doğal (UV radrasyon veya moleküllerin çarpışması) ya da insan kaynaklıdır (kloraflorakarbonlar, vs)

MEZOSFER


Mezosfer atmosferde 50 ila 80-90 km arasında yer almaktadır Sıcaklık yükseklikle azalır


Mezosferdeki hava basıncı ve yoğunluğu en düşük seviyededir (1/1000 yere göre) N2 ve O2 gazları bulunur ancak O3 oldukça azdır Atmosferin en soğuk bölgesidir, sıcaklık -100 dereceye kadar düşer Mezosfer tabakası yeryüzününü uzaydan gelen meteorlardan korur, meteorlar bu tabakaya girdiklerinde yanarlar Bu seviyede nefes alacak oksijen yoktur Oksijenin atmosferdeki yüzdesi hava ile aynıdır Mezosferin en alt seviyesini stratosfer ısıtır, ısı yavaş dönüşümle mezosfere geçmektedir


TERMOSFER


Termosfer 80- 90 km'nin üzerinde uzanır Hava çok incedir Sıcaklık yükseklikle artar, sıcaklık çok yüksektir, burada ultraviyole radrasyonu ısıya dönüşmektedir Bu tabakada sıcaklık 2000 dereceye kadar ulaşmaktadır 100-200 km'lerde atmosferdeki temel bileşenlerden nitrojen ve oksijen bulunmaktadır Oksijen UV radrasyonunu absorbe etmektedir ve büyük miktarda kinetik enerji ortaya çıkmaktadır


Troposfer ve stratosferin aksine termosferdeki sıcaklık, solar aktivite miktarına bağlı olarak yüzlerce derece olarak değişebilmektedir
Bu ekstrem yükseklikte gaz molekülleri ayrışmaktadır, burada moleküler oksijen ve nitrojenden oldukca fazla atomik oksijen vardır
Termosfer tabakası ikiye ayrılır: İyonosfer ve Eksosfer

1 İYONOSFER:


Bu tabaka termosferin alt bölümüdür, 80 ila 550 km arasında yer alır Gaz partikülleri güneşten gelen ultraviyole ve X-ray radrasyonunu absorbe eder Gaz partikülleri elektrik yüklenir (ionlar) Radyo dalgaları bu seviyeden yeryüzüne döner Elektron yoğunluğuna bağlı olarak iyonosfer tabakası üçe ayrılır: D tabakası (60-90 km), E tabakası (90-140), F tabakası (140 km nin üzerinde)


2 EKSOZFER:


Eksozfer yeryüzeyinden oldukça uzak mesafede bir bölgedir 550 km'den binlerce kilometreye kadar uzanır, genellikle uydular bu bölgede bulunur Bu bölge yeryüzü atmosferi ile gezegenler arası uzayda bir geçiş zonu olarak adlandırılır


Yükseklikle Basınç Değişimi


Basınç, genellikle yükseklikle azalır ve yere yakın seviyelerde hızla artar Eğer atmosfer içinde yukarıya doğru çıkarsak, havanın bizim üzerimizdeki ağırlığı azalır
Basınç yere yakın seviyelerde hızla artar, bunun nedeni yerçekiminin etkisi ile yere yakın sevilerdeki gazların artışıdır
Eğer daha fazla havayı aynı genişlikteki dikey kolon içerisine koyarsak, hava kolonunun ağırlığı artacaktır, böylece havanın basıncı da artacaktır


Hava basıncının yükseklikle değişim oranını belirleyen en önemli faktör kolon içerisindeki ortalama sıcaklıktır Deniz seviyesindeki basınc; 1 Atmosfer=101325 bar =101325 milibar (mb) =101326 Pascal=101325 hectopascal(hPa) =2992 inHg=760mm Hg=147 Lb/inch dir
Soğuk bölgelerdeki atmosferik basıncın yükseklikle azalması sıcak bölgelerden daha hızlıdır Bundan dolayı tropopoz seviyesi kutuplarda daha düşük, ekvatorda daha yüksektedir


Yükseklikle Sıcaklık Değişimi


Yeryüzü ve yeryüzüne yakın havanın ısınması güneş radyasyonuna bağlıdır, dolayısıyla sıcak hava yeryüzündedir Hava sıcaklığının yükseklikle değişimi “lapse rate” olarak tanımlanır Troposferde lapse rate genellikle -65 °C/km (Kuru havada lapse rate -98 °C/kmdir)


Sıcaklık alt troposferde yükseklikle artabilir Bu durum enverziyon (negatif lapse rate) olarak adlandırılır Eğer yükseklikle sıcaklık aynı kalıyorsa bu durum “izotermaldir”
Aktüel lapse rate değişimi, lokal şartlara, gün içindeki zamana, hava şartlarına ve mevsime göre farklılık gösterir


Sıcaklık daha fazla karmaşık bir yapıya sahiptir Çünkü sıcaklık radyasyondan ulaşan moleküllerin enerjilerine bağlıdır Atmosferde iki ana radyasyon kaynağı vardır: Bunlar güneş ve yeryüzü Güneş radrasyonunun yaklaşık %37'si kızılötesi, %44'ü görünür, %7'si morötesidir


Yer radrasyonu ise çoğunlukla kızılötesidir Kızılötesi genellikle hissettigimiz ısı, görünür ise gördüklerimiz, morötesi ise cildimizin absorbe ettiği bronzlaştırdığı ya da yaktığı radrasyon şeklidir Bölgeleri etkileyen, atmosferdeki sıcaklık yapısını kontrol eden bu üç radyasyon tipidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #7
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



Türkiye'nin Beşeri Coğrafyası
NÜFUS

Nüfus, belirli bir yerde yaşayan insan sayısını ifade eder

NÜFUS ARTIŞI

Doğum oranı ile ölüm oranı arasındaki fark nüfus artışını gösterir Bir ülkede doğum oranı fazla, ölüm oranı az ise nüfus artışı meydana gelir Ölüm oranı doğum oranından fazla olursa, nüfusta azalma meydana gelir Genellikle az gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı fazla, gelişmiş ülkelerde ise nüfus artış hızı azdır
Nüfus artış hızı ile kalkınma hızı arasında bir ilişki bulunmaktadır

Buna göre;
  • Nüfus artış hızı kalkınma hızından yüksek ise, ülkenin gelişimi yavaşlar veya geriler
  • Nüfus artış hızı kalkınma hızından düşük ise, ülkenin gelişimi artar
Nüfus artışının olumlu sonuçları olduğu gibi, olumsuz sonuçları da olabilmektedir
a Nüfus artışının olumlu sonuçları
  • Üretim artar
  • Vergi gelirleri artar
  • Mal ve hizmetlere talep artar
  • Yeni endüstri dalları doğar
  • İşçi ücretleri ucuzlar
  • İhracatta rekabet kolaylaşır
b Nüfus artışının olumsuz sonuçları
  • İşsizlik artar
  • Kalkınma hızı düşer
  • Kişi başına düşen milli gelir azalır
  • Tasarruflar azalır
  • Tüketim artar
  • İç ve dış göçler artar
  • İnsanların temel ihtiyaçlarının karşılanması zorlaşır
  • İhracat azalır
  • Demoğrafik (nüfusa bağlı) yatırımlar artar
  • Çevre kirlenmesi artar
  • Belediye hizmetleri zorlaşır
TÜRKİYE’DE NÜFUS SAYIMLARI VE SONUÇLARI

Nüfusla ilgili bilgiler, genellikle nüfus sayımı sonuçlarından elde edilir Bu sayımlarla nüfusun sayısı, meslek grupları, yaş durumu, eğitim, ailedeki nüfus sayısı, kadın - erkek nüfusu, nüfus artış hızı gibi bilgiler elde edilebilir Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927 yılında, en son nüfus sayımı ise, 22 Ekim 2000 tarihinde yapılmıştır
  • 1927 - 2000 yılları arasında nüfus yoğunluğu ve miktarı sürekli artmıştır
  • 1927 yılında 13,6 milyon olan nüfus, 1997 yılında 62,8 milyona yükselmiş, 2000 yılındaki son sayımda 70 milyon civarında olmuştur
  • Nüfus artış hızı en az 1940 - 1945 yılları arasında, en fazla 1955 - 1960 yılları arasında gerçekleşmiştir
TÜRKİYE’DE NÜFUSUN DAĞILIŞI

Türkiye’deki coğrafi bölgeler, bölümler ve yöreler arasında nüfus miktarı ve yoğunluğu yönünden önemli farklar bulunmaktadır Türkiye’de nüfusun farklı dağılışında etkili olan faktörler şunlardır:

1 Fiziki Faktörler

a İklim özellikleri: Ülkemizde nüfusun yoğun olduğu yerlerin, genelde kıyı bölgeler olmasında ılıman iklimin büyük etkisi vardır Kurak ve kışları aşırı soğuk geçen yerlerde nüfus fazla yoğun değildir

b Yerşekilleri: Ülkemizde yüksek ve engebeli yerlerde nüfus azdır Doğu Anadolu Bölgesi, Taşeli plâ-tosu, Menteşe yöresi gibi yerler bunlara örnek verilebilir

c Toprak özellikleri:Verimli toprakların bulunduğu alanlar (Çukurova, Gediz, B Menderes) nüfusça kalabalık iken, Tuz Gölü çevresi gibi yerlerde verimsiz topraklar bulunduğundan nüfus çok azdır

2 Beşeri Faktörler

a Sanayileşme: Bütün Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de, sanayileşmenin arttığı yerlerde nüfus yoğunluğu artmıştır İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, Adana ve İzmir buna örnektir

b Tarım: Tarımın geliştiği yerler yoğun nüfusludur Çukurova, Gediz, Bafra ve Çarşamba ovaları çevresi gibi

c Yeraltı kaynakları: Madenlerin veya enerji kaynaklarının işletilmesinde yoğun nüfusa ihtiyaç olduğundan, bu alanlarda da nüfus fazladır Zonguldak, Soma, Elbistan buna örnektir

d Turizm: Ülkemizde, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki merkezlerde turizmden dolayı nüfus yoğunlaşmıştır

e Ulaşım: Ulaşım yolları kavşağında bulunan illerimizin nüfusu artmıştır Eskişehir, Ankara, Kayseri, İstanbul gibi illerin gelişmesinde, ulaşım yolları üzerinde bulunmaları da etkili olmuştur

NÜFUS YOĞUNLUĞU
1 Aritmetik Nüfus Yoğunluğu

Bir ülke veya bölgedeki toplam nüfusun, o ülke veya bölgenin yüzölçümüne bölünmesiyle elde edilen sayıya, aritmetik nüfus yoğunluğu denir
Türkiye’nin yüzölçümü (izdüşüm alanı olarak) 779452 km2, toplam nüfusu da 62865574 (1997) dir Buna göre, Türkiye’nin aritmetik nüfus yoğunluğu, 1997 yılına göre yaklaşık olarak 81'dir Ancak, bu yoğunluk çok kaba olarak nüfusun dağılışını gösterir ve sadece ülkelerin nüfus yoğunluklarını kıyaslamak için kullanılır Oysa il ve ilçelerin nüfusları ve yüzölçümleri dikkate alınarak yapılan aritmetik yoğunluk, gerçeğe daha yakın rakamlar vermektedir

2 Tarımsal Nüfus Yoğunluğu

Bir ülkede veya herhangi bir sahada, tarım ve hayvancılıkla geçinen nüfusun, tarımsal alana bölünmesiyle elde edilen nüfus yoğunluğuna tarımsal nüfus yoğunluğu denir Bu yöntem, aritmetik nüfus yoğunluğuna göre, daha gerçekçidir

Türkiye’de tarımsal nüfus yoğunluğu bölge ve iller arasında farklılık gösterir Bunda yerşekillerinin dağlık ve ovalık olmasıyla, tarımda çalışan nüfusun miktarı etkili olmaktadır
Genel olarak, tarımsal nüfus yoğunluğu, dağlık alanlarımızda fazla, geniş tarımsal ovalarımızda ise düşüktür

3 Fizyolojik Nüfus Yoğunluğu

Toplam nüfusun, ekili - dikili alanlara bölünmesiyle ortaya çıkan yoğunluğa fizyolojik nüfus yoğunluğu denilmektedir

TÜRKİYE NÜFUSUNUN ÖZELLİKLERİ (NÜFUS YAPISI)

Bir ülke nüfusunun cinsiyet, yaş, eğitim, ekonomik durumu gibi özellikleri o ülkenin nüfus yapısını gösterir

1 Nüfusun yaş grupları ve cinsiyetlere göre dağılımı
• Nüfusun yaş durumu

Nüfus, yaş gruplarına göre, genç, olgun ve yaşlı olmak üzere 3 kısma ayrılır
0 - 14 ® Genç nüfus
15 - 64 ® Olgun nüfus
65 + … ® Yaşlı nüfus
Bu sınıflamaya göre, Türkiye nüfusunun 1990 yılında yaş gruplarına göre dağılımı şu şekildedir:
Yaş Grubu
Toplam Nüfus içinde oran%
0-14
32,2
15-64
59,7
65ve üzeri
4,1

Buna göre, ülkemizde genç nüfus fazla, yaşlı nüfus azdır Bunun en önemli nedeni olarak doğum oranının fazlalığı söylenebilir
Türkiye’de, 0 - 14 yaş grubundakilerin fazla olması beslenme, giyinme ve eğitim ihtiyaçlarının gözönüne alınması gerektirmektedir Bu alanda yapılan yatırımlara demoğrafik yatırımlar denir Gelişmiş ülkelerde genç nüfusun azlığı nedeni ile bu yatırımlar toplam yatırımların % 12,5'ini oluştururken, bu oran az gelişmiş ülkelerde % 42'ye kadar çıkmakta, bu da gelişme hızlarını azaltmaktadır
Çalışan nüfusun, bakımına muhtaç olduğu için, 0 - 14 ile 65 ve üzeri yaş grubuna aynı zamanda bağımlı nüfus denilmektedir
Bağımlı nüfus oranı, gelişmiş ülkelerde az iken, az gelişmiş ülkelerde fazladır

Türkiye’de 1935 ve 1990 yılları nüfus grafikleri

1935 yılı Türkiye nüfus grafiği: Bu grafik, Türkiye’nin gelişmekte olduğunu gösterir 0 - 4 yaş grubunun oluşturduğu tabanın çok geniş olması, doğum oranının çok yüksek olduğunu göstermektedir

1990 yılı Türkiye nüfus grafiği: Bu grafikten de, Türkiye’nin gelişmekte olduğu anlaşılmaktadır Ancak, 0 - 4 yaş grubu, 1935 yılına göre daha dardır Bu da ülkemizde doğum oranının azaldığını göstermektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #8
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



• Nüfusun cinsiyet durumu

1945 yılındaki sayıma kadar, ülkemizde kadın nüfusunun erkek nüfustan daha fazla olduğunu görüyoruz Bu durumda, Kurtuluş Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı tehlikesi etkili olmuştur Fakat, 1945'ten sonra erkek nüfusu kadın nüfusunu geçmiştir Şu anda erkek nüfus % 1,2 oranında fazlalık gösterir
Türkiye’de dışarıdan göç alan İstanbul, Ankara, İzmir gibi merkezlerde erkek nüfus fazla iken, dışarıya göç veren Trabzon, Tokat, Yozgat gibi merkezlerde kadın nüfusu daha fazladır

2 Aktif Nüfus

Aktif nüfus, çalışan nüfus veya faal nüfus olarak da adlandırılır
15 - 64 yaş arasındaki nüfusa çalışma çağındaki nüfus denilmektedir Bu nüfusun hepsi bir işte çalışmaktadır Çalışabilecek yaştaki nüfus içinde, çalışan nüfus oranı ne kadar çoksa, işsizlik oranı o kadar azdır Genellikle, sanayileşmiş ve buna bağlı olarak gelişmiş ülkelerde işsizlik az iken, az gelişmiş ülkelerde işsizlik fazladır
3 Çalışan nüfusun ekonomik faaliyet kollarına göre dağılımı
Ekonomik faaliyetler üç büyük gruba ayrılır Bunlar
  • Tarım (Tarım, hayvancılık, ormancılık, vs)
  • Sanayi (Endüstri, madencilik, vs)
  • Hizmet (İnşaat, ticaret, turizm, vs) sektörleridir
Az gelişmiş ülkelerde, toplam çalışan nüfusun % 90'a yakını tarımsal nüfus özelliği taşır Gelişmiş ülkelerde ise tarımsal nüfus % 10 civarındadır Diğer nüfus, hizmet ve sanayi sektöründe çalışmaktadır

Gelişmekte olan ülkelerde, sanayi ve hizmet sektöründe çalışan nüfus, gelişmiş ülkelere göre daha azdır

Aşağıdaki tabloya baktığımızda, Türkiye’de 1927 yılında nüfusun %90'ı tarım, %10'u sanayi ve hizmet sektöründe çalışmıştır
1950 - 1960 lı yıllarda tarım sektöründeki nüfus azalmaya başlamıştır Özellikle 1980 li yıllardan sonra, sanayileşme hızının artmasıyla tarım sektöründeki nüfus % 50'nin altına düşmüştür

Türkiye’de nüfusun 1927 - 1990 yılları arasındaki sektörel dağılımı
Türkiye’de çalışan nüfusun yaş ortalaması düşüktür Çalışan nüfusun bölgelere göre dağılımı incelendiğinde dengesizlik görülür

Sanayi ve hizmet sektöründeki nüfusun büyük bölümü, Marmara Bölgesi’ndeki Çatalca - Kocaeli ve Güney Marmara bölümlerinde yoğunlaşmıştır İzmir, Ankara, Eskişehir, Adana, Mersin, Zonguldak, Ereğli, Karabük, Gazi Antep, Kayseri, Denizli, Konya gibi illerde sanayi nüfusu yoğundur

4 Nüfusun Eğitim Durumu

6 yaşını bitiren nüfusa, tüm Dünya’da eğitim verilmeye çalışılır Eğitim okur - yazarlık, ilköğretim, lise ve üniversite olmak üzere sınıflandırılabilir
1990 yılına göre, Türkiye’deki faal nüfusun % 55'e yakınını ilkokul mezunları, % 7,4'e yakınını okur - yazar, % 5'e yakınını ortaokul ve lise mezunları, % 4'ünü de üniversite mezunları oluşturmaktadır

5 Nüfusun Kırsal - Kentsel Durumu

Türkiye’de nüfusu 10000'den az olan yerleşmelere kır nüfusu, fazla olan yerleşmelere de kent nüfusu denilmektedir

Türkiye’de 1927 - 1950 yılları arasında, kırsal ve kentsel nüfus oranlarında fazla değişiklik olmamıştır Fakat, 1950'li yıllardan sonra, ülkemizde ulaşım yollarının ve sanayi faaliyetlerinin gelişmeye başlaması bunun yanında kırsal nüfusun artmasıyla birlikte kente doğru bir göç olayı başlamıştır

Kırsal kesimden kente göç olayı, en fazla, 1980 - 1985 yılları arasında meydana gelmiş ve 1985 li yıllarda kır ve kent nüfusu az çok dengelenmiştir En son yapılan 1997 yılındaki sayımda kent nüfusu % 65'e ulaşmıştır Bu sonuç, ülkemizde sanayi ve hizmet sektöründe çalışan nüfusun arttığını göstermektedir Aşağıdaki grafikler, Türkiye’nin kentsel ve kırsal nüfus değişimlerini daha iyi ifade etmektedir Dikkatle inceleyiniz

NÜFUS HAREKETLERİ (GÖÇLER)

İnsanların, doğdukları yerden başka yerlere geçici ya da sürekli olmak üzere taşınmasına göç denir

A İÇ GÖÇLER


Ülke içerisinde, nüfusun yer değiştirmesine iç göç denir İç göçlerle bir ülkenin toplam nüfusunda değişme olmaz Sadece, bölgelerin ve illerin nüfusunda artma ya da azalma meydana gelir
İç göçler, sürekli ve mevsimlik göçler olmak üzere ikiye ayrılır
1 Sürekli İç Göçler
Ülke içerisinde yer değiştiren insanların, göç ettikleri yerlere yerleşmesiyle gerçekleşir
İç göçün nedenleri
Türkiye’de, Cumhuriyetin başlangıcından günümüze kadar, özellikle kırsal alanlardan kentlere doğru hızlı bir göç olayı görülmektedir
  • Kırsal alanlardaki hızlı nüfus artışı
  • Miras yoluyla tarım alanlarının daralması ve ailelerin geçimini karşılamaması
  • Tarım alanlarının yetersiz gelmesi ve erozyonun artmasıyla toprağın verimsiz hale gelmesi
  • Tarımda makineleşmenin artması ve buna bağlı olarak tarımsal işgücünün azalması
  • Kırsal kesimde iş imkanlarının sınırlı olması
  • Ekonomik istikrarsızlık ve sosyal problemler
  • Eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği
  • İklim ve yerşekillerinin olumsuz etkileri
  • Kentlerde sanayinin gelişmiş olmasından dolayı iş olanaklarının fazlalığı
  • Kentlerde eğitim ve sağlık hizmetlerinin yaygınlığı
İç göç, özellikle Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerindeki illerde daha fazla olmaktadır
Yüksek oranda göç alan şehirlerin başlıcaları şunlardır:
İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Şanlı Urfa, Antalya, Mersin, Konya, Samsun, Gazi Antep, Diyarbakır gibi illerdir İç göç, ülkemizde özellikle sanayileşmiş merkezlere daha fazla olmaktadır

İç göçlerin sonuçları
  • Ülke genelinde nüfusun dağılışında dengesizlik görülür
  • Yatırımlar dengesiz dağılır
  • Kırsal kesim yatırımlarında verimsizlik meydana gelir
  • Düzensiz kentleşme görülür
  • Sanayi tesisleri kent içinde kalır
  • Kentlerde konut sıkıntısı çekilir
  • Kent nüfusunda aşırı artış meydana gelir
  • Alt yapı hizmetlerinde (yol, su, elektrik) yetersizlik görülür
  • Kentlerde işsiz insanların oranı artar
İç göçü önlemek için,
  • Tarımda sulama olanaklarını artırmak
  • İntansif tarım metodunu geliştirmek,
  • Besi ve ahır hayvancılığını geliştirmek ve yaygınlaştırmak,
  • Kırsal kesimde eğitim ve sağlık hizmetlerini yaygınlaştırmak,
  • Tarım ve hayvancılığa bağlı sanayi kollarını kırsal alanlara yönlendirmek,
  • Kırsal kesimde küçük sanayi kollarını geliştirmek, vb gereklidir
2 Mevsimlik İç Göçler

Kırsal kesimdeki bazı ailelerin büyük şehirlere, tarımın yoğun olarak yapıldığı yerlere, yaz turizminin geliştiği yerlere bir müddet çalışmak üzere göç etmeleri ile gerçekleşir
Yaylaya çıkma olayı da mevsimlik göçler içerisinde yer alır Mevsimlik göçlerle Adana, Mersin, Hatay, Aydın, Muğla, Antalya gibi merkezlerde, yaz ile kış mevsimleri arasındaki nüfus miktarlarında önemli değişmeler olmaktadır

B DIŞ GÖÇLER


Bir ülkeden diğer bir ülkeye yapılan göçlere dış göç denir
Dış göçlerin başlıca nedenleri
  • Ekonomik nedenlerle çalışmaya gidilmesi
  • Tabii afetler
  • Savaşlar
  • Etnik nedenler
  • Sınırların değişmesi
  • Uluslararası anlaşmalarla sağlanan nüfus değişimi
Dış göçlerin sonuçları
  • Göç eden ülkede nüfus artar, göç veren ülkede ise azalır
  • Ülkeler arasında ekonomik ilişkiler gelişir
  • Ülkeler arası kültürel ilişkiler gelişir
Dış göçler ve Türkiye

Ülkemize 1923 - 1989 yılları arasında çoğu Balkan ülkelerinden olmak üzere 2,2 milyon göç olmuştur Bu sayı nüfusumuzun % 5'ini oluşturur
1950'den sonra, başta Almanya olmak üzere yurt dışına işçi gitmeye başlamıştır Arabistan, Kuveyt ve Orta Asya ülkelerinde işçilerimiz bulunmaktadır
Türkiye’den yurt dışına göç sonucunda;
Bugün Fransa, Belçika, Hollanda, İngiltere, İsveç, ABD, Avustralya, Libya, S
  • Ülkemize giren işçi dövizi artmıştır
  • Ülke turizminin gelişmesi sağlanmıştır
  • Türk ticaretinin yaklaşık % 20 sine kaynak sağlanmıştır
  • Artan nüfusun işsizlik sorununa kısmen çözüm bulunmuştur

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #9
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



YERLEŞME
İnsanların, çok farklı türdeki konutlarda, yaşamlarını toplu ya da dağınık şekilde sürdürmelerine yerleşme denir

Yerleşmeyi etkileyen faktörler
1 İklim


Yerleşmeyi etkileyen en önemli faktördür Dünya’da Orta kuşak karalarında iklim koşulları uygun olduğundan, nüfus fazla iken çöllerde, kutup bölgelerindede bataklıklarda ve yüksek dağlık alanlarda, iklim şartları uygun olmadığından, nüfus çok azdır Yine, Ekvatoral bölgede 0 - 1000 m yükseltiler arasında, aşırı nemli ve bunaltıcı bir iklim etkili olduğundan, Amazon ile Kongo havzalarında da nüfus azdır

2 Yeryüzü şekilleri

Dağlık, çok engebeli ve yüksek sahalar, yerleşmelerin kurulmasını ve gelişmesini önemli ölçüde engellemektedir Buna karşılık düz ovalık alanlarda tarım, ulaşım, sanayi faaliyetleri daha çok geliştiğinden nüfus fazladır Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde nüfus yoğunluğunun az, Marmara ve Ege bölgelerinde fazla olması buna örnektir

3 Toprak

Verimsiz toprakların bulunduğu yerler, nüfusça tenha iken (Tuz Gölü çevresi), verimli toprakların bulunduğu yerler nüfusça zengindir (Çukurova ve Ege ovaları gibi)

4 Ekonomik Kaynaklar

Ekonomik kaynakların fazla olduğu, sanayi, ticaret faaliyetlerinin yoğun olduğu, maden ve enerji kaynaklarının çok bulunduğu yerlerde nüfus yoğunluğu artmaktadır Ülkemizde Marmara Bölgesi ile Zonguldak, Karabük, Ereğli, Batman gibi merkezlerin nüfusça yoğun olmaları ekonomik kaynakların çok olmasındandır Ekonomik kaynakların yetersiz olduğu bölgelerde, halk geçimini temin etmek için göç etmekte ve nüfusları azalmaktadır
YERLEŞME ÇEŞİTLERİ
A KIRSAL YERLEŞME


Türkiye’de, nüfusu 10000'in altında olan yerleşmelere denmektedir Kır yerleşmeleri, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin birlikte yapıldığı ya da ön plana çıktığı yerleşmelerdir Kırsal yerleşmelerin bazılarında yerleşik hayat tarzı (köy gibi), bazılarında konar - göçerlik veya yaylacılık gibi yarı yerleşik tarz görülür

Kırsal kesimde yerleşmeler toplu ve dağınık olmak üzere ikiye ayrılır
Toplu Yerleşme:Evlerin birbirine yakın olduğu yerleşme biçimidir Suyun az olduğu yerlerde ve arazinin düz olduğu ovalık alanlarda insanlar toplu olarak yerleşmişlerdir Türkiye’de İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde su kaynakları az olduğu için toplu yerleşmeler fazladır

Dağınık Yerleşme: Suyun (yağışların) bol olduğu yerlerde, arızalı ve eğimli bölgelerde, evlerin birbirinden uzak olduğu bahçeler içerisinde insanlar dağınık olarak yerleşmişlerdir Türkiye’de Karadeniz Bölgesi, dağınık yerleşmenin en yaygın olarak görüldüğü yerdir Dağınık yerleşmede su fazlalığı ve yerşekillerinin engebeliliği etkilidir
Kırsal yerleşme çeşitleri
a Köy altı yerleşmeleri: Çiftlik, mezra, kom, divan, oba, yayla gibi yerleşmelere denir Bunlar köylerden küçüktür Daha çok, hayvancılık amaçlı veya yazları serinlemek amacıyla kurulmuştur Doğu Anadolu, G Doğu Anadolu, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde yaygındır

b Köyler

c Bucak ve nahiyeler

Kırsal meskenlerin yapımında kullanılan malzemeler doğal çevre ile yakından ilişkilidir
Çevrede taş malzemeler yaygınsa konutlarda taş kullanılır Ormanlık yörelerde meskenlerde daha çok ahşap kullanılır Taş ve ahşap malzemenin bulunmadığı yarı kurak bölgelerde, meskenlerde kerpiç malzeme kullanılır

• Taş meskenler: Köylerimizde çok rastlanan mesken tiplerinden biri olup, daha çok Akdeniz, Ege ve Doğu Anadolu bölgelerinde rastlanır

• Ahşap meskenler:Ahşap köy meskenlerinin en yoğun olduğu yerler ormanlık yörelerimizdir Daha çok, Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Güney Marmara’da yaygındır
• Kerpiç meskenler: Ülkemizde İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygın olarak görülür

B KENTSEL YERLEŞME (ŞEHİRLER)


Türkiye’de, nüfusu 10000 den fazla olan yerleşmelere kentsel yerleşme denmektedir 1935'e kadar nüfusun % 80'i köylerde otururken, kent nüfusu % 20'sini oluşturuyordu 1997 yılında yapılan sayım sonuçlarına göre, ise nüfusun % 65'i kentlerde % 35'i kırsal kesimde toplanmıştır

Türkiye’de özellikle sanayinin gelişmesine paralel olarak göç olayı artmış ve yeni kentler ortaya çıkmış ya da kentlerde aşırı büyümeler meydana gelmiştir
Türkiye’de kentleşme hızı sanayileşme hızından daha yüksektir Bu durum gecekondulaşma gibi bir çok problemi beraberinde getirmiştir 1997 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre, kentleşme oranının en yüksek olduğu bölge Marmara’dır Bu durum, bölgenin çok göç aldığını ve sanayileşmede ileri gittiğini gösterir Marmara’yı, Ege, İç Anadolu, Akdeniz, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgeleri takip eder Kentleşme oranı en az Karadeniz Bölgesi’nde görülür

TÜRKİYENİN BEŞERİ COĞRAFYASI

İnsanlar, hayatlarını devam ettirebilmek için çeşitli faaliyetlerde bulunurlar Bu faaliyetlerin başında tarım, sanayi ve maden ürünleri üretimi gelir Bu işlerin tamamına ekonomik faaliyetler denir
TARIM
İnsanların toprağı işleyerek, çeşitli kültür bitkileri yetiştirmesi ve onlardan ürün elde etmesine tarım denir

TARIMDA VERİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER


1 Toprak ve Bakımı

Tarım topraklarında devamlı üretim yapılabilmesi, toprağın mineralce zengin olmasına bağlıdır Sürekli olarak üzerinde tarım faaliyeti yapılan toprağın, çeşitli şekillerde bakımının yapılması gereklidir

2 Sulama

Türkiye’de tarımsal verimi etkileyen en önemli faktör sulamadır Ülkemizin büyük bir bölümü kurak ve yarı kurak iklimin etkisindedir Çoğu yerde tarımsal faaliyetin yoğunlaştığı yaz döneminde, kuraklık hüküm sürmektedir Bu da tarımdaki su ihtiyacını artırmaktadır Ayrıca, yağışların düzensiz düşmesi, özellikle tahıl tarımının yaygın olduğu sahalarda, her yıl üretimde dalgalanmalara neden olmaktadır
Türkiye’de sulama yaygınlaştırılırsa;
  • Kuru tarım (nadas) metodu uygulaması sona erer
  • Bir yılda, birden fazla ürün alınan sahalar genişler
  • Tarım iklime bağımlılıktan kurtulur ve bilhassa tahılların üretiminde yıllara göre dalgalanmalar azalır
  • Üretimde süreklilik sağlanır
  • Ürün artışı sağlanır
  • Tahıl tarımı yerine, sebze ve meyve tarımı ile endüstri bitkileri ekimi yaygınlaşır
  • Çiftçilerin tarım ürünlerindeki verimi ve geliri artar Buna bağlı olarak, göç olayında azalma görülür
  • Tarımın milli gelir içindeki ve ihracatındaki payı artar
3 Gübreleme

Sulamadan sonra, verimi artıran en önemli faktör gübrelemedir Toprağın devamlı kullanılması minerallerin azalmasına neden olmakta ve verimi azaltmaktadır Gübreleme ile mineral takviyesi yapılarak toprağın verimi artırılmaya çalışılır

4 Tohum Islahı

Tarım ürünlerinden yüksek verim elde edilmesi, sulama ve gübrelemenin yanında kaliteli tohumun kullanılmasıyla da yakından ilişkilidir

5 Zirai Mücadele

Hastalık ve haşerelerin üretimde zaman zaman % 20 - 30 civarında verim düşüklüğüne neden olduğu görülmüştür Türkiye’de zirai mücadele ile tarlalardaki yabancı otların gelişmesi önlenmekte ve haşerelerin çoğalmasına imkân verilmemektedir Böylece verim düşüklüğünün önüne geçilmektedir

6 Toprak Analizi

Toprak analizi ile topraktaki mineral maddeler belirlenir Böylece toprağın hangi tür bitkilere elverişli, hangi tür gübreye ihtiyacı olduğu saptanarak daha bilinçli tarım yapılır

7 Makineleşme


Toprakların kısa sürede ve zamanında sürülmesi, hasadın zamanında yapılabilmesi günümüzde makineleşme ile mümkündür Türkiye’de bazı alanlarda makineli tarıma tam geçilememiştir Bu durumun sebepleri şunlardır:
  • Makine kullanımına elverişli olmayan engebeli arazilerin varlığı (Doğu Karadeniz kıyı şeridi gibi)
  • Makine fiyatlarının çiftçinin alım gücünün üstünde olması
  • Bazı bölgelerde işgücünün daha ucuz olması
  • Makine kullanımının ekonomik olmayacağı küçük işletmelerin bulunması
8 Çiftçinin Eğitimi

Günümüzde tarım, modern aletler, kaliteli tohum ve hassas ilaçlar kullanımıyla yapılmaktadır Bütün bunlar çiftçinin eğitimini gerektirmektedir Ülkemiz genelinde çiftçilerin eğitim düzeyi düşüktür

9 Tarımı Destekleyen Kuruluşlar

Tarım ürünlerinin toplanması, pazarlanması ve işlenmesi yönüyle çiftçilerin desteklenmesi gerekmektedir Türkiye’de tarıma destek sağlayan çeşitli kuruluşlar bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #10
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



TARIM İŞLETME METODLARI

a İntansif (Yoğun) Tarım: Modern tarım metodu olarak da bilinir Nüfus yoğunluğunun fazla, tarım alanlarının sınırlı olduğu ülkelerde ve bölgelerde gelişmişlik derecelerine göre uygulanır (Hollanda, Belçika, Almanya, İsrail, Japonya, vb)

Bu metodla, birim alandan en yüksek verim elde etme amaçlanır Bunun için sulama, gübreleme, tohum ıslahı ve makine kullanımı gibi verimi artıran tüm yöntemler uygulanır Üretimde yıllar arasında çok farklılıklar olmaz Elde edilen verim ve gelir fazla olur

b Ekstansif (Yaygın) Tarım:
Tarım alanlarının geniş, nüfus yoğunluğunun fazla olmadığı ülkelerde ve bölgelerde yaygın olarak kullanılan metoddur (Arjantin, Kanada, Brezilya, Hindistan vb)

Bu metod uygulanırken toprak yoğun bir şekilde işlenmez İklim şartlarına göre, verimde değişiklik olabilir Daha çok tahıl ürünleri yetiştirilir

c Nadaslı (Kuru) tarım: Buna ilkel tarım metodu da denir Yağışların yetersiz olduğu ve sulama yapılamayan sahalarda uygulanır Topraklardan iki yılda bir ürün alınır Ürün ekilemeyen yıllarda toprak sürülür, havalandırılır Böylece su depolaması ve mineral zenginleşmesi sağlanır Türkiye’de en fazla, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde uygulanır Karadeniz kıyılarında ise, yağışlı iklimden dolayı nadas tarımına ihtiyaç yoktur


TARIM ÜRÜNLERİ ve YETİŞMEKOŞULLARI

A TAHILLAR


Buğday: Orta kuşakta yarı kurak iklim bölgelerinde yetişen ve ülkemizde en yaygın üretilen tarım ürünüdür
• İlkbahar döneminde filizlenmek ve büyümek için yağış, yaz döneminde ise olgunlaşmak için kurak ve sıcak bir ortam ister
• Kışların aşırı soğuk geçmediği yerlerde sonbaharda, Doğu Anadolu’nun soğuk yerlerinde ilkbaharda ekilir
• Akdeniz ve Ege kıyılarında Haziran ayında, İç Anadolu’da Temmuz’da, Doğu Anadolu’da Ağustos’ta hasat edilir
• Türkiye’de en fazla üretim İç Anadolu Bölgesi’nde yapılır Konya, Ankara ve Adana ise il olarak ilk üç sırayı paylaşır

• Karadeniz kıyılarında yazların yağışlı geçmesinden, Doğu Anadolu’nun yüksek yerlerinde ise yazların serin geçmesinden dolayı üretilemez

Arpa: Türkiye’de buğdaydan sonra en çok üretilen tahıl ürünüdür Buğdaya göre, biraz daha soğuk ve kurak şartlarda ve nispeten mineral oranı az olan topraklarda yetişir Buğdaya göre, daha kısa sürede olgunlaşır (80 - 90 gün) Bu nedenle buğdayın yetişmediği Erzurum - Kars plâtolarında 2000 - 2200 m ye kadar yetişebilir Üretim alanları genelde buğday ile paralellik gösterir Türkiye üretiminin yarıya yakın kısmını İç Anadolu karşılar

Çavdar: Tahıllar içerisinde soğuğa en dayanıklı olanıdır Bu nedenle, buğday ve arpanın yetiştirilemediği serin ve yüksek yerlerde yetiştirilebilir Ülkemizde en çok, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde üretilir

Yulaf: Yulaf, sıcak ve kurak şartlarda üretildiği gibi, serin bölgelerde de yetişebilir Daha çok bisküvi ve yem sanayiinde kullanılır Ülkemizde daha çok İç Anadolu, Marmara ve Çukurova’da yetiştirilmektedir

Mısır: Yaz döneminde yağış alan veya sulama yapılan sahalarda yetiştirilir En uygun iklim, yaz yağışlarının olduğu Karadeniz iklimidir Bu özelliğinden dolayı arpa ve buğday tarımından farklılık arzeder

Mısır, ülkemizde Karadeniz kıyı şeridinde, Marmara’nın kuzey kesimlerinde tabii olarak yaz yağışlarıyla yetişebilirken, bunun dışındaki Akdeniz, Ege ve diğer iç bölgelerde yazın sulamayla yetiştirilir

Son yıllarda, mısırın yem ve yağ sanayiinde kullanımının artmasıyla, özellikle Çukurova’da üretimi yaygınlaşmıştır Bunun sonucunda da Akdeniz Bölgesi mısır üretiminde, Karadeniz Bölgesi’ni geçmiştir

Pirinç (Çeltik): Yetişme süresi boyunca yüksek nem ve sıcaklık isteği vardır Türkiye’de üretim, genelde akarsu boylarında ve alüvyal ovalarda yaygındır Yetişme döneminde çoğu zaman suyun içinde kalması gerektiğinden üretim zordur
En fazla, Edirne’de Meriç ve Ergene nehirlerinin kenarlarında, daha sonra Samsun, Çorum, Kastamonu, Adana, Diyarbakır gibi illerimizden geçen akarsu kenarlarında yetiştirilir

B BAKLAGİLLER

Mercimek: Yetişme döneminde yağış, olgunlaşma döneminde sıcak ve kurak iklim ister Her türlü toprak koşullarına dayanıklıdır Ülkemizde kırmızı mercimek en fazla Güneydoğu Anadolu’da (%95), yeşil mercimek ise İç Anadolu Bölgesi’nde (%75) üretilir
Nohut: Yarı kurak iklim şartlarında yetişebilen nohut, en fazla İç Anadolu, Akdeniz, İç Ege ve Güneydoğu Anadolu’da üretilir Baklagiller içerisinde en fazla üretim miktarına sahiptir

Fasulye: Yüksekliği 2000 m yi aşmayan ve yaz döneminde sulanabilen tüm sahalarda yetiştirilir En önemli yetişme alanları, kıyı bölgelerimizdeki ovalardır Özellikle Çukurova ve Antalya ovaları ile Güney Marmara Bölümü’ndeki ovalarda fasulye tarımı yaygın olarak yapılır İç bölgelerimizde ise, akarsu boylarındaki bahçelerde yetiştirilir Yıllık fasulye üretimimiz 200 bin ton civarındadır

C SANAYİ BİTKİLERİ

Tütün: Kıraç toprakları seven, yetişme döneminde nem ve yüksek sıcaklığa ihtiyacı olan bir bitkidir Türkiye’nin genelinde iklim ve toprak yapısı tütün üretimine elverişlidir Fakat, kalitesinin azalmaması için devlet ekim alanlarını belirlemekte ve kaliteye göre fiyatlandırma yapmaktadır Bu yüzden üretimde yıllara göre dalgalanmalar azalmaktadır
Tütün üretiminin % 50'den fazlası Ege Bölgesi’ndeki Manisa, İzmir, Denizli, Muğla ve Uşak gibi illerde yapılır Karadeniz Bölgesi’nde Samsun, Amasya, Tokat ve Sinop çevresinde, Güneydoğu Anadolu’da Diyarbakır, Siirt, Batman çevresinde, Marmara’da Balıkesir, Bursa çevresinde, Doğu Anadolu’da Malatya, Muş, Bitlis çevresinde de tütün üretimi yapılmaktadır

Pamuk: Yetişme döneminde yağış, olgunlaşma döneminde sıcak ve kurak iklim ister Ürün verdiği dönemlerde tabandan sulanması gerekir Bu dönemdeki yaz yağışları ürünün kalitesini düşürdüğü için Karadeniz kıyılarında yetiştirilemez
Ayrıca yüksek yaz sıcaklığı istediği için, iç bölgelerimizdeki üretimi Akdeniz ve Ege bölgeleri kadar gelişmemiştir

Pamuk, ülkemizde en fazla Kıyı Ege ovalarında, Çukurova, Hatay, KMaraş ovalarında üretilir Bir kısmı da Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki ovalarda üretilmektedir
Şekerpancarı: Ülkemizde şekerpancarı üretimi, 1926 yılında Uşak ve Alpullu şeker fabrikalarının yapılmasıyla başlamıştır Şekerpancarının fazla sıcaklık isteği yoktur Ancak, yetişme ve ürün verme döneminde tabandan sulanması gerekir Bu sebeple, üretim alanlarında mutlaka sulama imkânı gelişmiştir Üretimi en fazla, İç Anadolu Bölgesi’nde yapılır Daha sonra Orta Karadeniz, Marmara, Doğu Anadolu ve İç Ege çevresinde üretilir Fazla yağıştan hoşlanmadığı için Karadeniz kıyılarında, aşırı sıcak ve kurak olan G Doğu Anadolu’da ve yüksek gelir getiren ürünler bulunduğundan Ege ve Akdeniz kıyı ovalarında yetiştirilmemektedir

Çay: Tropikal iklim bölgelerinin tarım ürünüdür Nemli sıcak veya nemli ılıman iklim koşullarında tarımı yapılabilir
Türkiye’deki çay üretiminin tamamını Karadeniz Bölgesi karşılar Doğu Karadeniz’de Rize çevresi en önemli çay üretim merkezidir Artvin, Trabzon, Giresun ve Ordu illerinin yer yer 10 - 20 km içerilerekadar kışı şeridinde, 300 - 400m yüksekliklere kadar çay tarım alanları oluşturulmuştur Böylece çay tarım alanları genişlemiştir

Haşhaş: Uyuşturucu yapımında kullanılmasından dolayı, devletin denetimi altında, sınırlı alanlarda ve az miktarda yetiştirilen bir bitkidir Ekim döneminde 7 - 8°C, olgunlaşma döneminde 12 - 13°C sıcaklık isteği vardır Kapsüllerinin toplandığı dönemler olan yaz mevsiminde yağış istemez Ülkemizde üretim, İç Ege’deki Afyon, Kütahya, Uşak, Denizli illerinden elde edilir

Keten - Kenevir: Tropikal bölgelerin bitkisi olan keten - kenevirin liflerinden keten kumaşı ve kot bezi yapılır Ayrıca kenevir tohumundan, yağ çıkarımında faydalanılır Keten - kenevirden uyuşturucu da yapıldığından devletin kontrolü vardır Keten - kenevir üretimi daha çok, Batı Karadaniz’deki Kastamonu, Sinop ve Zonguldak çevresinde ve Marmara’da Kocaeli çevresinde yapılır

D YAĞ BİTKİLERİ

Zeytin: Akdeniz ikliminin tabii bitkilerindendir Yabani zeytinin (Delice) aşılanmasıyla kültür zeytini elde edilir Soğuğa karşı duyarlı olduğundan, kışların ılık geçtiği ve don olaylarının görülmediği Akdeniz, Ege, Güney Marmara ile Karadeniz’in bazı kıyı kesimlerinde yetiştirilir
Ülkemizde zeytin en fazla Ege Bölgesi’nde (% 60) üretilmektedir Güney Marmara kıyıları (Gemlik- Mudanya) ile Akdeniz kıyıları ve Kilis çevresinde de yoğun olarak yetiştirilir

Ayçiçeği: Yetişme döneminde yağış, olgunlaşma döneminde güneşli bir iklim ister Olgunlaşma döneminde yağış istememesinden dolayı, Karadeniz Bölgesi’nin kıyı kesimlerinde yetiştirilemez Diğer bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir
Ayçiçeği üretiminin % 70'e yakın kısmını Marmara Bölgesi’nde başta Tekirdağ ve Edirne olmak üzere Kırklareli, Balıkesir, Bursa illeri karşılar Daha sonra, İç Anadolu Bölgesi ve Orta Karadeniz Bölümü gelir

Soya Fasulyesi: Yağı insan beslenmesinde, unu ise yem olarak kullanılan soya, en çok Akdeniz Bölgesi’nde (%90) üretilir Yetişme devresi kısa olduğundan ikinci ürün olarak ekilir

Susam: Ilıman iklim bölgelerinde tarımı yapılmaktadır Türkiye’de Marmara, Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu gibi sıcak bölgelerde üretilir
Yerfıstığı: Meyveleri toprak içinde olgunlaşır Sıcak ve nemli iklim şartlarında ve gevşek topraklarda tarımı yapılır Türkiye’de yerfıstığı üretiminin % 90'ını Akdeniz Bölgesi’ndeki Adana, Hatay, ve Mersin illeri karşılar Ege ve Marmara ovalarında da üretilir

E YEM BİTKİLERİ


Yonca, yulaf, fiğ, burçak ve korunga gibi bitkilere yem bitkileri adı verilmektedir Türkiye’de ahır hayvancılığının gelişmesi ve et üretiminin artmasında yem bitkilerinin ayrı bir önemi vardır Çünkü ülkemizdeki çayır ve meralar yetersizdir Yem bitkilerinden kuru ve yaş olarak istifade edilir Daha çok Ege, Akdeniz ve Marmara bölgelerinde üretilen yem bitkileri, fabrikalarda işlenerek kullanıma hazır hale getirilir Besi hayvancılığında kullanılır

F SEBZECİLİK


Türkiye’de hemen her tür sebze yetiştirilmektedir Sebze tarımı, tahıllardan farklı olarak sulama isteyen ve yoğun emek harcanarak üretilen ürünlerdir Ayrıca kışın seracılık sayesinde üretimi devam ettirilerek kesintiye uğramaz
Sebze üretiminde ilk sırayı Akdeniz Bölgesi alır Bu bölgemizde kışlar ılık geçtiğinden seralarda kışın bile sebze üretilebilir Ayrıca tarla sebzeleri de ilk önce bu bölgemizde üretilir
Turfanda sebzecilik ise, bir mevsim başı üretim faaliyetidir Bazı sebze ve meyvelerin, açık hava koşullarında erkenden yetiştirilip pazarlanması esasına dayanır İlkbaharın erken başladığı yörelerimizde, sebze ve meyveler erken olgunlaşırlar ve 30 - 40 gün önceden pazarlara sunulurlar Bu üretim faaliyetine turfanda sebzecilik, bu sebzelere de turfanda sebze denir

G MEYVELER

Fındık: Ilıman iklim bölgelerinin bitkisidir Kış sıcaklığının 5 - 6°C, yaz sıcaklığının da 20 - 25°C olduğu ve yıllık 1000 - 1500 mm yağış alan, ılıman ve serin iklim bölgelerinde yetişir Don olayı ve yaz kuraklığı verimi düşürür

Ülkemizde fındık tarımı, Karadeniz kıyılarında yaygındır Özellikle Ordu, Giresun ve Trabzon illeri üretimin yarısından çoğunu sağlamaktadır Daha sonra, Bolu ve Zonguldak illeri gelir Karadeniz Bölgesi toplam üretimin % 80 den fazlasını karşılar Marmara Bölgesi’nde de Sakarya ve İzmit çevresinde fındık üretimi yapılır
Turunçgiller: Narenciye adı da verilen bu ürünler portakal, mandalina, limon, greyfurt ve turunçtan oluşur Anavatanı Güneydoğu Asya’dır Soğuğa karşı çok hassastırlar Kışın sıcaklığın 0°C nin altına düşmediği bölgelerde yetişebilir Ayrıca, yüksek sıcaklık ve bol su isteyen bir bitkidir

Bu özelliğinden dolayı turunçgil tarımı deniz kenarlarında yaygınlaşmıştır Akdeniz Bölgesi’nin kıyı kesimi üretimin % 85'ini verir
Geri kalanı ise Ege kıyılarındaki Muğla, İzmir, Aydın illeri sağlar Kışları ılık geçtiğinden bir miktar da Rize kıyılarında yetiştirilir

İncir: Anavatanı Doğu Akdeniz kıyılarıdır Kışların ılık, yazların sıcak geçtiği, yıllık yağışın 600 - 700 mm olduğu denizel iklimlerde rahatça yetişebilir Soğuğa karşı hassas olduğundan iç bölgelerimizde fazla yetiştirilemez

İncir, en fazla Ege Bölgesi’ndeki Aydın ve İzmir çevresinde üretilir (%90) Bundan başka, az miktarda Akdeniz ve Karadeniz kıyıları ile, Güney Marmara ve G Doğu Anadolu’da üretilir

Üzüm: Kışın -40°C sıcaklığa kadar dayanır Yazın sıcaklığa ve kuraklığa dayanıklı bir bitki olduğundan ülkemizde hemen her bölgede yetiştirilir Yazların yağışlı geçmesinden dolayı Karadeniz kıyılarında ve Doğu Anadolu’nun sıcaklığı yetersiz yüksek yerlerinde yetiştirilemez

Üretim en fazla Ege Bölgesi’nde yapılmaktadır G Doğu Anadolu, İç Anadolu, Marmara ve Akdeniz bölgelerinde de üretilir Özellikle Ege Bölgesi’nde Manisa, İzmir, Denizli yörelerinde üretilen çekirdeksiz üzüm kurutularak önemli bir kısmı ihraç edilir Üzüm, soğuğa ve kuraklığa dayanıklı olduğundan, ülkemizde elma ile birlikte en yaygın olan meyvedir

Elma: Türkiye’de üzümle birlikte en çok yetiştirilen bir meyvedir Çiçek açma döneminde düşük sıcaklıklardan etkilenir Diğer dönemlerde -35°C ye kadar dayanabilir Az kireçli ve derin topraklarda yüksek verim sağlar

Elma üretimi, İç Anadolu’daki Niğde, Nevşehir, Konya çevresinde, Orta Karadeniz’de Amasya çevresinde, Akdeniz’de Isparta, Antalya ve Burdur çevresinde yaygındır
Muz: Tropikal bölge bitkisidir Yetişmesi için yüksek sıcaklık ve bol nem gereklidir Düşük sıcaklıklarda yetişemez ve don olayına karşı en hassas bitkidir Türkiye’de, sadece Akdeniz Bölgesi’nde Antalya - Mersin arasındaki çok dar bir kıyı şeridinde tarımı yapılabilir

Antep fıstığı: Dünya’nın oldukça sınırlı bölgelerinde yetişen ve meyvesi kuru yemiş olarak kullanılan bir bitkidir Yaz kuraklığına ve sıcaklığına dayanıklı bir bitkidir Ülkemizde en fazla Gazi Antep, Şanlı Urfa ve Siirt çevresinde üretilmektedir
Kayısı: Ülkemizde karasal iklim bölgelerinin alçak yörelerinde yetiştirilmektedir Kayısı üretimi en fazla Malatya, Elazığ, Konya, Ankara ve İzmir illerinde yapılır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #11
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



HAYVANCILIK

Ekonomik değer taşıyan hayvanların üretilmesi, beslenmesi ve pazarlanması gibi işlere hayvancılık denir
Hayvancılığın gelişmesi için;
  • Hayvan soyları iyileştirilmelidir
  • Mera hayvancılığı yerine, besi ve ahır hayvancılığı yaygınlaştırılmalıdır
  • Suni ve tabii yem üretimi arttırılmalıdır
  • Modern usullerle hayvancılık yapılmalı ve hayvancılıkla ilgili eğitime önem verilmelidir
  • Otlaklar ıslah edilmelidir
  • Hayvancılık yapanlara gerekli krediler verilmelidir
  • Süt kuzu ve dana kesimi önlenmelidir
Mera Hayvancılığı

Doğal otlaklarda yapılan hayvancılıktır Et ve süt verimi ahır hayvancılğına göre düşüktür Yağışın fazla olduğu yıllarda otlakların gürleşmesine bağlı olarak et ve süt üretimi artar Ülkemizde Doğu Anadolu, İç Anadolu, Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygındır

Besi ve Ahır Hayvancılığı

Islah edilmiş veya iyi cins ithal hayvanlarla ahırlarda yapılan hayvancılıktır Modern usullerle yapıldığı için et ve süt verimi daha fazladır
Otlakların azalmasından sonra ahır hayvancılığının gerekliliği artmıştır Ülkemizde besi ve ahır hayvancılığı büyükbaş hayvanlarla yapılır Ege, Marmara, İç Anadolu bölgelerinde yaygındır Ayrıca şeker fabrikalarının etrafında da ahır hayvancılığı gelişmiştir

TÜRKİYE’DE HAYVAN VARLIĞIVE COĞRAFİ DAĞILIŞI

1 Küçükbaş Hayvancılık


Koyun:Kısa boylu otların yaygın olduğu bozkırlara uyum sağlamış bir hayyandır Ülkemizde en çok beslenen küçükbaş hayvandır İç Anadolu ile Doğu Anadolu bölgelerindeki koyun sayısı ülke genelinin yarısına yakındır

Güneydoğu Anadolu, İç Ege ve Güney Marmara çevresinde de beslenmektedir Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında çok azdır Türkiye’de, kıvırcık, dağlıç, karaman, merinos ve sakız gibi çeşitli ırklara ait koyunlar bulunur

Keçi:Koyuna göre daha dayanıklı olan, engebeli arazilerde yayılabilen ve süt üretimi iyi olan küçükbaş hayvan türüdür Kıl keçisi ve tiftik keçisi gibi türleri vardır

2 Büyükbaş Hayvancılık


Sığır:Ülkemizin genelinde doğal şartlar büyükbaş hayvancılığa çok elverişli değildir Bu yüzden, büyükbaş hayvancılık, küçükbaş hayvancılık kadar yaygın değildir Fakat, et ve süt veriminin daha fazla olmasından dolayı, son yıllarda daha çok tercih edilmeye başlamıştır Özellikle Marmara, Ege ve İç Anadolu gibi bölgelerimizde modern ahır hayvancılığı giderek artmaktadır

Türkiye’de sığır yetiştiriciliği en fazla, Erzurum - Kars Bölümü ile Doğu Karadeniz Bölümü’nde yaygındır Buralarda yazlar serin ve yağışlı geçtiğinden gür otlaklar gelişir Bunun sonucunda da sığır yetiştiriciliği kolaylaşır
Manda: Akarsu ya da bataklık kenarlarında beslenir Suyu çok seven bir hayvandır Sütü yağlı olduğundan kaymak yapımında kullanılır
Türkiye’de daha çok Karadeniz Bölgesi’nde beslenir Sayıları gittikçe azalmaktadır 1994 de 305 bine düşmüştür

3 Kümes Hayvancılığı

Küçükbaş ve büyükbaş hayvancılıktan sonra, hayvancılığımızın en önemli uğraş alanlarındandır Özellikle son yıllarda, kent nüfusunun artması ve sağlığa daha yararlı olmasından dolayı beyaz et tüketimi artmış ve kümes hayvancılığında çok büyük gelişmeler olmuştur Kümes hayvancılığı en çok Marmara Bölgesi’nde yapılır Ege ve İç Anadolu bölgelerinde de oldukça yaygındır

4 Arıcılık

Ülkemiz, iklim ve bitki çeşitliliğinin fazla olmasından dolayı arıcılığa son derece elverişlidir Ege Bölgesi’ndeki Muğla, İzmir, Manisa ve Aydın illeri, Akdeniz Bölgesi’ndeki Antalya ve Mersin illeri ile Erzurum, Kars, Hakkâri, Ordu, Rize ve Elazığ çevresinde arıcılık gelişmiştir

5 İpek Böcekçiliği


Dut yaprakları ile beslenir Salgıladığı sıvının katılaşması ile ipek telleri oluşur İpekböcekçiliği en çok Güney Marmara’da Bursa, Gemlik, Balıkesir, Bilecik çevresinde yapılır

6 Balıkçılık

Balıkçılığın Türkiye’de gelişebilmesi için;
  • Açık deniz balıkçılığı yapılmalıdır
  • Tatlı su balıkçılığı teşvik edilmelidir
  • Zararlı balık avlama yöntemleri önlenmelidir
  • Kıyı kirlenmesi önlenmelidir
  • Modern balıkçılık yöntemleri uygulanmalıdır
  • Depolama ve soğutuculu araçlarla taşıma olanakları artırılmalıdır
  • Kültür balıkçılığı geliştirilmelidir
Deniz balıkçılığı: Ülkemizdeki su ürünlerinin büyük bir kısmı (% 90) denizlerden elde edilmektedir Denizlerden sağlanan balık üretiminin % 81 ini Karadeniz, % 11'ini Marmara, % 5 ini Ege, % 3 ünü Akdeniz karşılar

Tatlı su balıkçılığı: Bu balıkçılık akarsularda tatlı su göllerinde ve barajlarda yapılır Eğirdir, Beyşehir, Ulubat, İznik, Sapanca, Çıldır göllerinde tatlı su balıkçılığı yapılırken, Tuz Gölü, Burdur, Acıgöl ve Van Gölü’nün akarsu ağızları dışında balık üretimi yapılamaz Son yıllarda Keban, Karakaya, Seyhan, Hirfanlı, Atatürk gibi baraj göllerinde balık üretim çalışmaları başlamıştır

Kültür Balıkçılığı: Son yıllarda ülkemizde temiz akarsu boylarında, özel yapılmış havuzlarda kültür balıkçılığı yapılmakta ve çoğunlukla alabalık yetiştirilmektedir

ORMANCILIK

Türkiye, sıcaklık ve yağış koşulları bakımından ormanın yetişmesine genel olarak elverişlidir İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki bazı alanlar hariç, ülkemizin % 70'lik kısmının orman olması gerekir Fakat, bugün bu oran % 26 civarındadır Bu durum ormanlarımızın büyük bir kısmının yok edildiğini göstermektedir
Ülkemizde, şu anda orman dağılışındaki en önemli faktör yağış ve nemdir Yağış miktarı ile orman dağılımı arasında çok sıkı bir ilişki vardır Örneğin, Doğu Karadeniz kıyılarında yağış fazlalığından ormanlar çok iken, Güneydoğu Anadolu’da aşırı kuraklıktan dolayı ormanlar azdır

Türkiye’de ormanların coğrafi dağılışı (%)
Karadeniz Bölgesi 25
Akdeniz Bölgesi 24
Ege Bölgesi 17
Marmara Bölgesi 13
Doğu Anadolu Bölgesi 11
İç Anadolu Bölgesi 7
G Doğu Anadolu Bölgesi 3
Ülkemizdeki ormanların % 79'u kıyı bölgelerimizde toplanırken, %21'i iç bölgelerimizde toplanmıştır İç bölgelerdeki orman azlığının nedeni, sıcaklıkların ve yağışların yetersiz olmasıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #12
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



MADENCİLİK ve ENERJİKAYNAKLARI

A MADENCİLİK
Yerkabuğunun farklı derinliklerinden çıkarılan, ekonomik değer taşıyan mineral ve elementlere maden denir Türkiye’de madencilik faaliyetleri 1935 yılında kurulan MTA ile özel sektör tarafından yürütülmektedir

Türkiye’de çıkarılan önemli madenler

En zengin demir yataklarımız, Divriği (Sivas), Hekimhan ve Hasançelebi (Malatya), Edremit (Balıkesir), Dikili ve Torbalı (İzmir) ve Simav (Kütahya) çevresinde bulunmaktadır

Ereğli, Karabük ve İskenderun’da demir - çelik fabrikaları bulunmaktadır
Bakır: Ülkemizin en zengin madenlerinden biri olan bakır yatakları, çoğu kez kurşun ve çinko ile birlikte bulunur En önemli bakır yataklarımız Karadeniz Bölgesi’nde bulunur Murgul (Artvin), Küre (Kastamonu), Çayeli (Rize) ve Köprübaşı (Giresun) bu bölgedeki başlıca yataklardandır Ayrıca Maden (Elazığ) ve Ergani (Diyarbakır)'de de bakır yatakları mevcuttur
Krom: Paslanmayan ve çok sert bir maden olduğundan, madeni eşya yapımında ve kaplamasında kullanılır

Krom yatakları altı ana bölgede toplanmıştır
  • Fethiye, Köyceğiz, Denizli
  • Alacakaya (Guleman) (Elazığ)
  • Bursa, Eskişehir
  • Adana, Kayseri, Mersin
  • İskenderun, Kahraman Maraş, İslahiye
  • Kopdağı (Doğu Anadolu)
Krom madeni Antalya ve Guleman’daki ferro-krom tesislerinde işlenmektedir
Boksit: Alüminyumun hammaddesi olan boksit çok hafif olduğundan uçak sanayiinde, otomobil, ev, elektrik malzemesi yapımında kullanılır

Boksit yatakları Seydişehir (Konya), Akseki (Antalya) İslahiye (Gazi Antep) ve Milas (Muğla) civarında bulunur Buralarda çıkarılan boksit, Seydişehir alüminyum tesislerinde işlenmektedir

Bor Mineralleri: Ülkemiz bor rezervi bakımından Dünya’nın en zengin yataklarına sahiptir Bu nedenle, bor madeninin çoğu ihraç edilmektedir Bor madeninden elde edilen boraks ve asit borik nükleer alanda, jet ve roket yakıtında katkı maddesi olarak, ayrıca sabun, tekstil, cam, kâğıt sanayii, vb alanlarda kullanılır
Bor mineralleri Balıkesir, Susurluk, Bigadiç çevresi ile Kütahya, Emet ve Eskişehir çevresinde çıkarılır Çıkarılan mineraller Bandırma’daki tesislerde işlenir
Kükürt: Kükürt gübre, kimya ve boya sanayiinde kullanılır Ayrıca kauçuğun işlenmesinde ve sülfirik asit üretiminde de kullanılır
Ülkemizde kükürt yatakları Keçiborlu (Isparta) ve Milas (Muğla) çevresinde bulunmaktadır

Zımpara Taşı:
Çeşitli kesici, torpüleyici ve silici aletlerin yapımında kullanılan zımpara taşı yönünden ülkemiz çok zengindir Tire (İzmir), Manisa, Söke (Aydın), Milas (Muğla) ve Tavas (Denizli) da çıkarılır

Barit: Suda erimeyen bir maden olduğundan boya, deri, kimya, cam ve kauçuk sanayiinde kullanılır Ülkemiz barit yatakları bakımından zengin sayılır Antalya, Muş, Gazi Antep ve Eskişehir çevresinde barit yatakları bulunmaktadır
Tuz: Türkiye tuz yatakları bakımından son derece zengindir Kaya tuzu yatakları üçüncü jeolojik zamanda, kapalı göl havzalarında suların buharlaşması ile oluşmuştur Son yıllarda tuz üretimimiz üç kat artmıştır

Türkiye’deki tuz üretiminin çoğu, Tuz Gölü ile İzmir Çamaltı tuzlasından sağlanır Kaya tuzu yatakları, Çankırı, Kars, Iğdır ve Nevşehir çevresinde bulunmaktadır
Cıva: Tek sıvı madendir Zirai ilaç yapımında, kâğıt sanayiinde, suni gübre üretiminde ve boya sanayiinde kullanılır Türkiye’de Sarayönü (Konya), Ödemiş (İzmir), Manisa ve Uşak çevresinde çıkarılmaktadır

Kurşun - Çinko: Genelde kurşun ve çinko bir arada bulunur Ülkemizde Keban (Elazığ) ve Kayseri çevresinde kurşun-çinko yatakları vardır

Lületaşı: Eskişehir çevresinde çıkarılır ve işlenir Süs eşyası yapımında kullanılır

Oltutaşı:
Erzurumun Oltu ilçesinde çıkarılır ve işlenir Süs eşyası yapımında kullanılır
Fosfat: Gübre hammaddesi olarak kullanılan fosfat ihtiyacımızı karşılamaz Fas, Tunus ve Cezayir’de yaygın olarak görülür ve daha çok bu ülkelerden ithal edilir Türkiye’deki en zengin fosfat yatakları Mazıdağı (Mardin), Adıyaman, Bingöl ve Bitlis’te bulunmaktadır
Manganez: Çeliğe sertlik kazandırmak ve direncini artırmak için kullanılır Uşak, Afyon, Muğla, Adana, Erzincan, Artvin ve Trabzon çevresinde manganez yatakları bulunur İhtiyacı karşılamaz Bu nedenle ithal edilir

Mermer:
Ülkemiz mermer bakımından zengindir Afyon, Kütahya, Marmara Adası, Kırşehir, Tokat ve İzmir çevresinde çıkarılır Yurt dışına ihracatı yapılır
Volfram (Tungsten): Çok sert olması nedeniyle özel sanayi çeliği olarak kullanılır Demiryolu, iş makineleri, uçak ve gemi yapımı yanında, ampüllerde enerjiyi ışığa çevirmede kullanılır Bursa Uludağ’da çıkarılıp işletilmektedir Fakat son yıllarda üretimi durmuştur

Asbest (Amyant): 14 bin °C sıcaklığa dayanır Isıya dayanıklı araç ve gereç yapımında kullanılır Konserojen madde bulundurması nedeniyle, kullanımı sınırlandırılmıştır Eskişehir, Bursa, Erzincan, Hatay, Kars, Ağrı, Malatya, Sivas, İskenderun, Uşak ve Konya’da çıkarılır

B ENERJİ KAYNAKLARI

Taşkömürü:
Birinci jeolojik zamanda oluşmuş organik tortul kayaçlardandır Ülkemiz ise, genelde üçüncü zamanda karalaştığından dolayı, taşkömürü yatakları bakımından fazla zengin sayılmaz Türkiye’de Zonguldak, Amasra, Ereğli arasındaki sahada çıkarılır
Demir -
çelik sanayiinde enerji kaynağı olarak tüketildiğinden, Karabük ve Ereğli demir - çelik fabrikaları buraya kurulmuştur

Linyit:Türkiye genelde üçüncü jeolojik devirde oluştuğundan linyit en zengin enerji kaynaklarımızdan biridir Bütün bölgelerde linyit rezervi bulunmaktadır Taşkömürüne göre kalorisi daha azdır Ancak yaygın olduğundan enerji ihtiyacımızın en önemli kısmını karşılamaktadır
Linyit yatakları Afşin, Elbistan (K Maraş), Tavşanlı, Seyitömer (Kütahya), Soma (Manisa), Yatağan (Muğla), Saray (Tekirdağ), Aşkale (Erzurum), Aydın, Amasya ve Yozgat çevresinde bulunmaktadır

Linyitten elektrik enerjisi elde eden termik santrallerimiz, Soma, Tunçbilek, Seyitömer, Afşin - Elbistan, Yatağan ve Orhaneli termik santralleridir
Petrol: Günümüzün en önemli enerji kaynaklarından biri petroldür Petrol ulaşım araçlarında yakıt olarak ve plastik, gübre, boya gibi çok değişik sanayilerde kullanılır Türkiye’deki petrol yatakları fazla zengin sayılmaz İhtiyacımızın % 90'nına yakınını ithal etmekteyiz

Petrol yataklarımızın % 98'i G Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunur Petrol, Raman, Garzan, Kurtalan, Adıyaman ve Mardin çevresinde çıkarılmaktadır
Ülkemizde çıkarılan ve ithal edilen petrol, Orta Anadolu (Kırıkkale), Aliağa (İzmir), Ataş (Mersin), İpraş (İzmit) ve Batman rafinerilerinde işlenmektedir
Doğal gaz:Ülkemiz, doğal gaz yatakları bakımından zengin değildir Şu anda sadece Trakya’da Hamitabat ve Güneydoğu Anadolu’da Mardin - Çamurlu sahasında üretim yapılmaktadır Hamitabat’tan çıkarılan doğal gazdan aynı yerde elektrik enerjisi üretilir Doğalgaz ihtiyacımızın önemli bir kısmı, Rusya Federasyonu ve Cezayir’den ithal edilmektedir

Su Gücü (Hidroelektrik enerjisi):Barajlardaki suyun, elektrik üreten santralleri çalıştırması ile oluşan enerjiye hidroelektrik enerjisi denir

Türkiye’de elektrik ihtiyacının % 40 lık kısmı hidroelektrik santrallerden elde edilmektedir Keban, Karakaya, Atatürk, Hirfanlı, Seyhan, Kemer ve Demirköprü gibi birçok baraj elektrik ihtiyacımızı karşılamaktadır

Dışarıya akıntısı olan bazı göllerimiz, tabii baraj özelliğindedir Bunlardan elektrik üretilir Başlıcaları, Hazar, Çıldır, Tortum ve Kovada gölleridir

Rüzgâr Gücü: Ülkemizde eskiden yel değirmenlerinde ve yelkenli gemilerde kullanılmıştır Fakat elektrik ve petrol enerjisinin devreye girmesiyle kullanım alanı çok azalmıştır

Jeotermal Enerji: Jeotermal enerji, yer altındaki sıcak sulardan ya da su buharından elde edilir Türkiye yakın bir jeolojik devirde oluştuğundan ve genç kıvrım dağları kuşağında bulunduğundan dolayı, fay hatları ve fay kaynakları oldukça yaygındır Özellikle Ege Bölgesi’ndeki Germencik (Aydın), Balçova (İzmir), Sandıklı (Afyon) ve Sarayköy (Denizli) civarında sıcak su kaynakları bulunmaktadır Şu anda sadece Sarayköy (Denizli) de elektrik enerjisi üreten jeotermal santral bulunmaktadır

Radyoaktif Mineraller:Radyoaktif mineraller, nükleer enerji üretiminde kullanılır Uranyum ve toryum gibi radyoaktif maddelerin parçalanmasıyla enerji elde edilir Ülkemizde Aydın, Uşak, Manisa, Çanakkale ve Yozgat yörelerinde uranyum, Eskişehir çevresinde toryum yatakları tespit edilmiştir Fakat, şu anda, ülkemizde radyoaktif maddelerden nükleer enerji üretimi yapılmamaktadır

Güneş Enerjisi:Türkiye ve özellikle güney bölgelerimiz, Güneş enerjisinden iyi yararlanabilecek bir konuma sahiptir Bu enerjiden, en çok su ısıtmada faydalanılır Ayrıca, sera ısıtmasında, su pompası çalıştırılmasında, bazı elektronik aletlerin çalıştırılmasında, vs Güneş enerjisi kullanılmaktadır

SANAYİ

Hammaddenin mamül ve yarı mamül duruma getirilmesi faaliyetlerine üretim, üretim tekniğine de sanayi ya da endüstri denir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #13
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



SANAYİNİN KURULMASI İÇİN
GEREKLİ KOŞULLAR


1
Hammadde

Sanayide üretim yapılabilmesi için hammaddenin olması gerekmektedir Ülkemizde hammadde kaynakları ile sanayi kuruluşları arasında son derece sıkı bir ilişki mevcuttur
Örneğin, unlu gıda sanayii İç Anadolu’da, dokuma sanayii Adana, İzmir, Denizli çevresinde, zeytin yağı sanayii Ege kıyılarında, boya, plastik ve lastik fabrikaları rafineri kenarlarında yaygınlık göstermektedir

2 Sermaye

Sanayi tesisleri büyük sermayelerle kurulmaktadır Bu nedenle, sermayenin, yani paranın biriktiği veya fazla olduğu bölgelerde sanayinin kuruluşu daha kolay olmaktadır
Sermaye birikimi fazla olduğundan Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde sanayi yatırımları daha fazladır Türkiye’de sanayinin gelişmesinde en büyük etken sermayedir Sermayemiz yeterli olmadığından, ülkemizde yabancı sermayenin girmesi için kolaylıklar sağlanmaktadır

3
Enerji

Fabrikaların çalışması için enerji gerekmektedir Bunun için, taşkömürü, petrol, linyit gibi kaynaklardan yararlanılır Ülkemizde petrol, taşkömürü, doğal gaz gibi enerji kaynaklarının çoğu dışarıdan temin edildiğinden önemli bir döviz çıktısına neden olmakta, bu durum sanayileşme hızını azaltmaktadır

4 İş Gücü ve Teknik Eleman

Sanayi tesislerinin çalışması ve üretimin artması yönünden iç gücüne ihtiyaç vardır
Ülkemizde iş gücü ihtiyacı rahatlıkla karşılanabilmekte, hatta dış ülkelere bile gönderilmektedir Fakat, ülkemizde bazı sanayi kollarında teknik eleman henüz tam olarak yeterli değildir

5 Ulaşım

Sanayinin ihtiyacı olan hammadde ve mamül maddenin taşınması faaliyetlerine ulaşım denir Hammaddenin fabrikalara taşınması ve üretildikten sonra pazarlara taşınması yaygın ulaşım ağıyla mümkündür Ülkemizde, sanayi tesisleri, genelde önemli ulaşım yolları kenarlarında ve limanlara yakın yerlere kurulmuştur İstanbul, İzmir, Mersin, Adana gibi merkezlerin çok gelişmesi ulaşımla çok yakından ilişkilidir

6 Pazar

Üretilen her türlü sanayi ürününün satılması gereklidir Bu bakımdan sanayi tesislerinin kurulmasında diğer etkenlerin yanında nüfusun kalabalık olduğu, tüketimin fazla olduğu sahalar tercih edilmektedir Örneğin, batı bölgelerinde nüfus fazla olduğundan ürünlerin pazarlanması kolay olurken doğu bölgelerinde nüfus az olduğundan ürünlerin pazarlanması zor olur Bu durum sanayi tesislerinin buralarda kurulmasını zorlaştırmaktadır
7 Yüzey Şekilleri
Sanayi tesisleri, genelde düz sahalarda daha kolay kurulabilmektedir Dağlık ve engebeli yerlerde sanayinin kurulması zordur

TÜRKİYE’DEKİ SANAYİ KOLLARI

1
Besin Sanayii

Hammaddesi tarımsal ve hayvansal ürünlerden oluşan sanayi dalıdır
Ülkemizde tarım ve hayvancılık geliştiğinden ve nüfus fazla olduğundan besin sanayii oldukça gelişmiştir Kuruluş yerleri genelde hammaddenin fazla olduğu yerlerde veya büyük şehirlerin kenarlarında toplanmıştır

Şeker fabrikaları: İlk defa 1926 yılında kurulmuştur Şekerpancarı kıyı kesimler hariç her yerde yetişir Hemen işlenmesi gerektiğinden fabrikaları üretim alanları yakınında kurulmuştur Şu anda ülkemizde 30'a yakın şeker fabrikası bulunmaktadır
Çay fabrikaları: Trabzon - Rize arasındaki bölgede bulunmaktadır
Un fabrikaları:Buğday, Doğu Karadeniz ve Batı Karadeniz kıyıları dışında her yerde yetiştirilir Aynı zamanda halkın temel besin maddesidir Bu nedenle un fabrikaları her bölgeye dağılmıştır

Makarna ve bisküvi fabrikaları daha çok İç Anadolu’da yoğunlaşmıştır
Zeytin yağı fabrikaları:Ege ve Güney Marmara’da yoğun olarak görülür Özellikle Edremit, Ayvalık, Burhaniye, Aydın, İzmir çevresinde yoğunlaşmıştırAyçiçek yağı fabrikaları: Trakya’da yoğun olmakla birlikte, İç Anadolu, Ege ve Güneydoğu Anadolu’da da görülür Soya ve mısırdan ise Akdeniz Bölgesi’nde yağ elde edilir
Tütün fabrikaları: İstanbul, İzmir, Samsun, Tokat, Malatya, Adana ve Bitlis’de bulunmaktadır

İspirtolu içki ve şarap fabrikaları: İstanbul, Yozgat, Diyarbakır, Tekirdağ, İzmir, Ankara, Kırşehir, Gazi Antep, Elazığ gibi merkezlerde rakı, bira ve şarap fabrikaları bulunmaktadır

Konserve ve salça fabrikaları:Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinin kıyı kesimlerinde yaygındır
Süt ürünleri fabrikaları: İzmir, Balıkesir, Edirne, Erzurum, Elazığ, Kars, İstanbul, Trabzon ve Bursa çevresinde yer alırlar

2
Dokuma, Tekstil ve Deri Sanayii

Dokuma ve giyim, Türkiye’de en gelişmiş ve üretimin önemli bir kısmının ihraç edildiği bir sanayi koludur Gelişmiş ülkelerle rekabet edilebilmekte ve onların pazarlarına dahi girebilmektedir Böylece ülkemize çok fazla döviz girdisi sağlanmaktadır
Pamuk ipliği ve pamuklu dokuma: Adana, Antalya, K Maraş, Tarsus, Nazilli, Denizli, Manisa ve İzmir

Yün ipliği ve yünlü kumaş: Hereke
Suni ipek ve kumaş: İstanbul ve Bursa
Tabii ipek ve kumaş: Gemlik ve Bursa
Hazır giyim sanayii: İstanbul, Bursa ve İzmir
Halıcılık: Isparta, Uşak, Gördes ve Kayseri
Deri ve kösele işleme: İstanbul, İzmir, Bolu, Gerede ve Uşak

3 Maden Sanayii (Metalurji Sanayii)


Demir - çelik fabrikaları: Karabük, Ereğli, İskenderun, Kırıkkale, Sivas ve İzmir’de bulunmaktadır
Alüminyum fabrikaları: Seydişehir’de bulunmaktadır
Bakır işleme fabrikaları:Samsun ve Artvin (Murgul) de bulunmaktadır
Kurşun ve çinko fabrikaları:Elazığ ve Kayseri’de bulunmaktadır
Krom işleme fabrikaları: Menteşe Yöresi’ndeki krom madeni Antalya’da, Elazığ ve çevresindeki kromlar da Guleman’daki fabrikalarda işlenmektedir

4 Makine Sanayii

Türkiye otomotiv sanayiinde son yıllarda yabancı marka otomobillerin de fabrikalarının kurulmasıyla üretimde artış meydana getirmiştir Bursa, İstanbul, İzmir, İzmit, Adapazarı, Konya, Adana gibi merkezlerde otomobil, kamyon ve otobüs fabrikaları bulunmaktadır
Eskişehir ve Adapazarı’nda lokomotif ve vagon fabrikaları, Ankara - Mürted’de uçak fabrikası, İstanbul, Tuzla, Pendik, Gölcük ve İzmir’de gemi tersaneleri bulunmaktadır

5 Kimya Sanayii

Petrokimya:Batman, İzmit, Mersin, İzmir ve Kırıkkale’de petrol rafinerileri bulunmaktadır
İlaç fabrikaları:İstanbul, İzmir, Ankara, Adapazarı çevresinde yoğunlaşmıştır 130 civarında ilaç fabrikamız bulunmaktadır
Lâstik fabrikaları:İzmit, Adapazarı ve Kırşehir’de bulunmaktadır
Gübre fabrikaları:Mersin, Bandırma, Elazığ, Kütahya, Tekirdağ ve İskenderun’da bulunmaktadır Ülkemizdeki gübre üretimi yeterli değildir

6 Orman Ürünleri Sanayii

Ağaç malzemeden üretilen tüm malzemeler orman ürünleri endüstrisine girer Karadeniz Bölgesi’nde hammadde fazla bulunduğundan burada gelişmiştir
Başlıca kereste fabrikaları Düzce, Bartın, Ayancık, Rize, Ordu, Ardeşen, Burdur, Antalya ve Isparta’da bulunur

Mobilya Sanayii:Adapazarı, Ankara, İnegöl, İstanbul, İzmir ve Kayseri’de gelişmiştir Türkiye mobilya ürünlerini ihraç edebilmektedir
Kâğıt fabrikaları: İzmit, Balıkesir, Giresun, Zonguldak, Taşucu, Dalaman, Bolvadin, Bartın ve Denizli çevresinde bulunur

7 Çimento, Cam, Seramik Sanayii


Bu sanayi koluna taşa, toprağa bağlı sanayi kolu da denilmektedir
Çimento fabrikaları:Hammaddesi kolay temin edilir Her bölgede inşaat sanayiinde kullanılır Ayrıca ulaşım masrafları maliyeti artırır Bu nedenle çimento fabrikaları Türkiye’nin her bölgesine dağılmıştır İstanbul, İzmit, Adana, İzmir, Elazığ, Mersin, Yozgat, Denizli, Adıyaman, Ordu gibi merkezler bunlardan bazılarıdır
Cam fabrikaları: İstanbul, Denizli, Mersin, Kırklareli ve Sinop’ta cam fabrikaları bulunmaktadır Ülkemiz cam ürünleri üretiminde ve ihracatında Dünya’da sayılı ülkeler arasındadır
Seramik fabrikaları:Çanakkale, Bilecik, Kütahya, İstanbul ve İzmir’de bulunmaktadır Üretimin bir kısmı yurt dışına ihraç edilir

ULAŞIM

İnsanların ürettikleri çeşitli ham ve işlenmiş maddelerin, haberlerin bir yerden başka bir yere nakledilmesine ulaşım veya ulaştırma denilmektedir

BAŞLICA ULAŞIM YOLLARI

1 Kara Yolları


Ülkemizde en yaygın olan ulaşım türüdür Yük taşımacılığının % 70'i, yolcu taşımacılığının da %90'ı karayolu ile yapılmaktadır Özellikle 1950'li yıllardan sonra, karayolu yapımı artmış ve ulaşım araçları çoğalmıştır Ülkemizdeki en işlek karayolları, Edirne, İstanbul, Ankara, Adana arası ile İstanbul, Bursa, İzmir arası ve İzmir, Aydın, Denizli arasıdır Modern karayolu olan otoyollar ülkemizde sadece Edirne, İstanbul, Bolu ve Ankara arasında,Adana, Hatay çevresinde ve İzmir çevresinde bulunur

2 Demir Yolları

Türkiye’de İlk demiryolu hattı 1866 yılında İzmir - Aydın arasında kurulmuştur Cumhuriyetin ilk yıllarında demiryoluna önem verilmiştir
Ancak, 1950'li yıllardan sonra, karayollarına daha çok önem verildiğinden demiryolu yapımı azalmıştır Şu anda, ülkemizde 8200 km uzunluğunda demiryolu ağı vardır
Bu uzunluk yeterli değildir Sözgelimi, Almanya’da 43 bin, Fransa’da 34 bin, İtalya’da 29 bin km lik demiryolu ağı bulunmaktadır

3 Deniz Yolları

Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması ve iki önemli boğaza sahip olması, denizcilik alanında gelişmesi bakımından çok önemlidir Dünya ticaretinde en fazla kullanılan yol deniz yoludur Bu nedenle, ülkemizde deniz yolunun ve limanların geliştirilmesi gerekmektedir 8333 km kıyı şeridine sahip olan ülkemizde, bölgeler arasında düzenli ve tarifeli yolcu ve yük taşımacılığı henüz gerçekleşmemiştir
Dünya deniz ticaret filosundaki payımız %1'e dahi ulaşmamıştır Fakat, son yıllarda sanayi ve ticaretin gelişmesiyle, limanlarımızdaki indirilen - bindirilen yükte 8 - 10 katlık artışlar olmuştur


Türkiye'de Başlıca Limanlar

4 Hava Yolları


Ülkemiz ulaşımında en az payı olan ulaşım sektörüdür Çünkü, hava yolu ile ulaşım yüksek sermaye ve teknoloji gerektirmektedir
Son yıllarda, Türk hava yollarının yanında, özel hava yolu şirketlerinin kurulması hava yolu taşımacılığında önemli artışlar meydana getirmiştir
Ülkemizde en işlek olan hava limanlarımız İstanbul (Atatürk), Ankara (Esenboğa), İzmir (A Menderes) dedir Bunun yanında daha çok iç hat seferleri yapılan Adana, Antalya, Dalaman, Bodrum, Diyarbakır, Erzurum, Malatya, Elazığ, Van, Samsun, Trabzon gibi, 25 ayrı il merkezinde hava alanı bulunmaktadır

TİCARET


Üretilen mal ve hizmetlerin alınıp satılmasına ticaret denir İç ve dış ticaret olmak üzere ikiye ayrılır

1 İç Ticaret


Ülke sınırları içinde, bölge ve bölümler arasında yapılan ticarete iç ticaret denir
Türkiye’de çok canlı bir ticaret vardır Bunda etkili olan faktörler şunlardır:
  • Sanayi kuruluşlarının dengesiz dağılımı
  • Bölgeler arasında yetişen tarım ürünlerinin farklı olması
  • Nüfusun dengesiz dağılımı
  • Hayvansal maddelerin her yerde üretilememesi
Ülkemizde bazı il merkezleri ticaret şehirleri özelliği kazanmışlardır Bunlar, İstanbul, Bursa, İzmit, İzmir, Denizli, Adana, GaziAntep, Diyarbakır, Ankara, Konya, Kayseri, Samsun, Trabzon, Erzurum ve Malatya gibi illerdir Bu merkezlerde ticaretin gelişmesinde, ulaşım yolları üzerinde bulunmalarının büyük etkisi olmuştur
İhracat (Dış satım):Bir ülkenin başka ülkelere yaptığı satışlardır
İthalat (Dış alım):Bir ülkenin başka ülkelerden aldığı mallara denir

2 Dış Ticaret


Bir ülkenin başka ülkelerle yaptığı alışverişe dış ticaret denir Dış ticaretin para karşılığına dış ticaret hacmi denir Gelişmiş ülkelerde dış ticaret hacmi fazla, gelişmemiş ülkelerde düşüktür Yine, gelişmiş ülkelerde ihracat, genelde ithalattan daha fazladır Bu ülkeler dışarıdan daha çok hammadde alıp dışarıya işlenmiş sanayi ürünleri satarlar Az gelişmiş ülkeler ise dışardan daha çok işlenmiş sanayi ürünleri alıp, dışarıya tarım ürünleri veya ham maddeler satarlar

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #14
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



TÜRKİYE’DE DIŞ TİCARET

Türkiye’de, Cumhuriyetin ilk yıllarında çok az olan dış ticaret hacmi, artan nüfus ve canlanan ekonomiye bağlı olarak artış göstermiştir
1980'li yıllara kadar Türkiye’de,
  • Dış ticaret hacmi düşük, ihracatta tarım ve maden ürünleri, ithalatta ise daha çok işlenmiş sanayi ürünleri önemliydi
  • 1980'li yıllardan sonra, dış ticaret hacmi arttı İhracatta sanayi ürünlerinin payı % 90 lara çıktı İthalatta ise fabrika kuracak aletlerin, yatırım mallarının ve hammaddelerin oranı artmıştır
Başlıca İhraç Ürünlerimiz
  • Tarım ürünleri (Pamuk, fındık, tütün, baklagiller, kuru ve yaş meyveler)
  • Dokuma ve tekstil ürünleri
  • Hayvan ve hayvansal ürünler (Deri, yumurta, yün, tiftik)
  • Bitkisel yağlar
  • Bazı dayanıklı tüketim malları (Televizyon, buzdolabı, vs)
  • İpekli dokuma ve giyim eşyaları
  • Mobilya, çimento, cam ve seramik ürünleri
  • Madenler (krom, bakır, cıva, demir, bor, tuz)
Başlıca İthal Ürünlerimiz

Fabrika kurmaya yarayan aletler, ham petrol, ilaç ve kimyasal maddeler, elektronik araçlar, motorlu araçlar, silah, optik araçlar, tropikal ürünler (muz, kahve, hurma, pirinç)
Dış ticaretimizde önemli ülkeler

Almanya, İtalya, ABD, İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Japonya, İran, Suudi Arabistan ve son yıllarda Rusya Federasyonu, Gürcistan ve Orta Asya ülkeleri (Kazakistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan)
Ülkemizde son yıllarda uygulanmak istenen diğer bir ticaret şekli de serbest ticarettir Serbest ticarette ülkeler ürettikleri çeşitli malları, belli yerlerde kurulacak pazarlarda gümrük vergisi ödemeden pazarlamaktadır Ülkemizde serbest ticaret bölgesi olarak şu anda İstanbul, Mersin, İzmir, İskenderun, Antalya ve Trabzon illeri belirlenmiştir

TURİZM


İnsanların gezmek, görmek, eğlenmek ve dinlenmek amacıyla yaptığı gezilere turizm denir Bu geziyi yapan kişilere de turist adı verilmektedir
İç turizm: Vatandaşların kendi ülkeleri içinde yaptıkları gezilere denir
Dış turizm: Bir ülkeden başka ülkelere yapılan gezilere denir

Dünya’nın çeşitli ülkelerindeki doğal güzellikler ve tarihi değerler insanlara çekici gelmektedir

Turizme konu olan çekicilikler şunlardır:
  • Bazı hastalıkları tedavi edici kaplıca ve içmecelerin bulunması
  • Tabii manzaranın güzel olması
  • Spor sahalarının ve denize girmeye uygun plajların bulunması
  • Tarihi kalıntıların bulunması
  • Kaliteli malların pazarlandığı merkezler olması
  • Kutsal ibadet yerlerinin varlığı
Türkiye’de turizmi etkileyen faktörler
  • Deniz turizmine ve kış turizmine elverişli iklim koşulları
  • Doğal ve tarihi zenginlikler
  • Turizm alt yapısının (ulaşım, tanıtım, konaklama) yetersizliği
  • Folklor zenginliği
Türkiye’nin turistik değerleri
  • Yazların sıcak ve uzun geçmesi
  • Deniz suyu sıcaklığının yeterli olması (Karadeniz kıyıları hariç)
  • Zengin bitki toplulukları
  • Yeryüzü şekillerinin çeşitliliği (mağara, peribacası, traverten)
  • Tarihi değerlerin zenginliği (İlkçağ, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemi eserleri)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fiziki Cografya

Eski 04-23-2009   #15
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fiziki Cografya



» Türkiye Fiziki Coğrafyası



Alp Orojenik kuşağı içerisinde yer alan Türkiye, 1 132 m'lik ortalama yüksekliği ile oldukça yüksek bir ülkedir
Rusya Platformu ile Arabistan bloğu arasında sıkışarak yükselen Anadolu'nun kuzeyinde Karadeniz Dağları, güneyinde ise Toros Dağları uzanmaktadır İç bölgelerdeki ovalar genellikle dağlar arasındaki tektonik depresyonlar arasında sıkışmışken, kıyı bölgelerinde ise delta ve kıyı ovası şeklinde görülmektedirler İç Anadolu Bölgesi'ndeki platolar genellikle neojen kireç taşları ile kaplı iken, Doğu Anadolu'daki platolarımız ise Volkanik malzemelerden oluşmaktadır Oldukça engebeli bir yapıya sahip olan Türkiye'de ovaların kapladığı alanlar çok azdır

Neojen'de başlayan volkanik aktiviteler, Kuvaterner'de de devam etmiş ve özellikle İç Anadolu ile Doğu Anadolu bölgelerinde volkanik dağların oluşmasına yol açmıştır

Ülkemizdeki en genç volkanik püskürmeler Ege Bölgesi'nde Kula çevresi ile Akdeniz Bölgesi'nde Ceyhan ve Hassa çevresinde görülmektedir

Türkiye'de yer kabuğunu şekillendiren en önemli unsur akarsulardır Diğer şekillendirici gücü oluşturan yer altı suları, dalga ve akıntılar, rüzgarlar ve buzullar ise dar sahalarda etkili olmaktadır Yer altı sularının etkisiyle oluşmuş olan karstik şekillere çoğunlukla Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerindeki kireç taşlarının yaygın olduğu sahalarda rastlanmaktadır Dalga ve akıntılar ise kıyılarımızın şekillenmesinde rol oynamaktadırlar Rüzgarlar sınırlı olarak Konya-Karapınar çevresinde etkili olmuşlardır Buzulların aşındırma etkileri ise ülkemiz dağlarının yüksek kesimlerinde etkili olmuş ve olmaktadır

Neotektonik safhada meydana gelen büyük ölçüdeki deformasyonlar, yerkabuğunun isoztatik dengeden uzak olması ve hala daha devam eden kompresyonal kuvvetler Türkiye'nin aktif bir deprem alanı olmasının başlıca nedenidir
Ülkemiz aktif bir deprem sahası olmasına rağmen maalesef ülkemizde halen bir deprem bilinci gelişememiştir
Son örneğini 17 Ağustos 1999 yılında Marmara Depremi ile yaşadığımız gibi her depremde büyük can ve mal kaybına uğramaktayız

Ülkemizin bulunduğu sahada meydana gelen düşey ve yatay hareketler akarsu şebekesini de etkilemiştir Türkiye'nin bulunduğu sahanın kubbeleşmesi ve çevre sahaların torbalaşarak çökmesi sonucu eski drenaj kanalları birçok yerde terkedilmiş ve merkezden çevredeki çukur alanlara (Karadeniz, Ege, Akdeniz, Hazar ve Mezopotamya) yönelen akarsulardan oluşan, ana çizgileri ile ışınsal karakter gösteren bir drenaj görüntüsü ortaya çıkmış, Doğu Anadolu bu suretle çevredeki ülkelerin su deposu haline gelmiştir Kurulu veya yeni kurulan şebekenin, özellikle kenar dağlar üzerindeki kesimleri aralıklarla devam eden yükselmeler sırasında yer yer antesedant, yer yerde sürempoze olarak temele gömülmüş, bazı akarsular ise, Kuzey Anadolu fay zonu boyunca olduğu gibi ötelenmelere uğramıştır Taban seviyesi ile aradaki seviye farkının artması çevredeki akarsuların daha hızla aşındırmasına ve gerilere doğru sokulmasına yol açmış ve bunun sonucunda meydana gelen bazı kapmalarla drenaj ana çizgileri ile bugünkü görünümünü kazanmıştır

Türkiye gene olarak Akdeniz makrokliması içerisinde bulunmaktadır
Ancak yer şekillerine bağlı olarak kısa mesafede çok çeşitli iklim tipleri görülmektedir Güneyinde Eski Dünya karalarının çöl kuşağı, kuzeyinde ise Doğu Avrupa'nın yarıkurak stepleri yayılır Türkiye'nin Eski Dünya Karaları ortasında ve bu iki kurak iklim alanı arasında yer almasına rağmen, daha farklı ve daha yağışlı bir ülke olarak ayrılmasının başlıca sebebi, Akdeniz'in uzantısı olan ve Akdeniz iklim etkilerinin doğuya doğru sokulmasına imkan veren denizlerle çevrilmiş bulunması ve yüksek reliyefidir Böyle olmasaydı bütün Türkiye'nin, aynı enlemlerdeki bazı ülkeler gibi yarı-çöller ve steplerle kaplı bir kurak iklim alanı olması gerekirdi Fakat bölgelerin coğrafi özellikleri önemli değişikliklere yol açar ve Akdeniz makrokliması çerçevesi içinde bölgesel iklim tiplerinin ortaya çıkmasına neden olur Uzun süreler boyunca Türkiye genelinde ortalama sıcaklık şartlan ancak bir iki dereceyi geçmeyen dar sınırları içinde oynamıştır Buna karşılık Türkiye'de iklimin başlıca özelliklerinden biri, önemli ölçülere varan yağış oynaklığı ve zaman zaman meydana gelen şiddetli kuraklıklardır

Azonal ve intrazonaller bir yana bırakılırsa, zonal topraklar bitki örtüsü ve iklim şartlarına uygun bir yayılış gösterirler
Ülkenin kuzey ve güney kıyı bölgeleri boyunca kuvvetle yıkanarak podsollaşmaya uğramış, bazı yörelerde lateritik özellikler de gösteren topraklardan oluşan bir şerit uzanır Daha az yağışlı ve kışları daha soğuk iç kesimlere doğru hafifçe podsollaşmış, orta derecede asit kahverengi orman topraklarına geçilir
Daha içerlerde ise, artan kuraklık nedeni ile kalsifikasyon pedojenezde ön plana geçer Bunun sonucunda, İç Anadolu'nun en az yağışlı orta kesimindeki serozyom alanını kabaca konsantrik kuşaklar halinde kuşakta ve merkeze yaklaştıkça giderek daha yüksek alkalinite gösteren pedokaller (kahverengi ve kızıl kahverengi yarı-kurak bölge toprakları) yer alır

Türkiye'nin bitki örtüsünün dağılışı; iklime, özellikle yağış ve sıcaklık şartlarına bağlıdır Artan kuraklığa bağlı olarak iç kesimlere doğru ve Güneydoğu Anadolu'da doğal orman alanlarından önce ağaçlı steplere ve daha sonra da steplere geçilir Ormanın üst sınırı da, tıpkı daimi kar sınırı gibi, kontinentalitenin etkisi altında kenar bölgelerden (2 000-2 200 m) içerlere ve doğuya doğru yükselir ve Doğu Anadolu'da 2 800 metreye kadar çıkar
Karadeniz kıyıları boyunca nemcil türlerden oluşan gür ormanlar, onların güneyinde şiddetli kış soğuklarına dayanıklı kuru ormanlar, Akdeniz ve Ege kıyılarında ise Akdeniz ikliminin uzun yaz kuraklığına uymuş karakteristik formasyonları genişliği yer yer değişen birer şerit halinde uzanırlar

Türkiye toprakları, bugün olduğu gibi bütün tarih boyunca, kuzeyi ve güneyi, doğusu ve batısındaki farklı kültürlerin karşılaştığı, bunlar arasında temasın sağlandığı, birleştirici, kaynaştırıcı bir geçiş alanı, bir pota rolü oynamıştır Dünyanın belki başka hiç bir ülkesine bu ölçüde nasip olmayan bu seçkin rol, her şeyden önce coğrafi konumun bir sonucudur Bu rol, ülke reliefinin doğal ulaşım ve ticaret yollarının bütün tarih boyunca güzergahlarını belirleyen genel uzantısı nedeni ile daha çok doğu ve batı doğrultusunda etkili olmuş, doğu ve batı kültürleri burada karşılaşmış, doğu ve batı toplumlarını niteleyen terimler (Asya ve Avrupa) burada doğmuştur Türkiye'nin çoğu kez Asya ve Avrupa arasındaki köprü olarak tanımlanmasının sebebi budur Buna karşılık ülke konumu, biçimi ve arızalı reliefi nedeni ile kuzeyindeki ve güneyindeki farklı kültür alemlerinin temasını güçleştiren, meridyonal doğrultuda yayılmalarını engelleyen bir set rolü oynamıştır Bu alemler arasındaki temas ancak ülkenin kuzeybatısında, setin alçaldığı alandaki Boğazlar ve Marmara üzerinden sağlanmış ve sınırlı ölçüde kalmıştır

İlk Çağda Karadeniz'e sokulan maceraperest Yunanlı gemiciler, Karadeniz'in kuzey kıyılarından tahıl, post ve esir yükleyen Roma gemileri, Orta Çağın beli kılıçlı Venedik ve Ceneviz tacirleri hep bu yolu izleyerek kuzeye sokulabilmişlerdin, Bu yolun en önemli kesimi kuşkusuz batıdan ve doğudan gelen yolların, Karadeniz'e açılan deniz yolu ile kesiştiği İstanbul Boğazı'dır Boğazın girişinde kurulan İstanbul bu müstesna konumu sayesinde daha Roma ve Bizans devirlerinde dünyanın dört bucağından gelen malların satışa sunulduğu, işlendiği ve ihraç edildiği büyük bir ticaret, sanayi, kültür ve siyaset merkezi olmuştu, İstanbul Boğazının, Karadeniz aleminin Akdeniz alemine açıldığı yegane kapı olması, bir yandan ona sahip olan devletin gücünü ve önemini artırırken, bir yandan da tarih boyunca bu kapıya sahip olmak ihtirasını körüklemiştir

Türkiye'nin relief özelliklerinin etkileri aslında çok daha çeşitlidir
Bu etkiler bu topraklar üzerinde yerleşmiş toplumların yaşamı, politik ve sosyal özellikleri ve kültürel gelişmelerinde de kendini gösterir Örneğin kuzey ve güney kıyı bölgelerinin iç kesimlerden, iç kesimlerin ve kıyı bölgelerinin de birbirinden aşılması güç topografik engellerle ayrılmış bulunması, bunlardan her birinin yüzyıllar boyunca ayrı bölmeler halinde kalması daha antik çağda farklı isimlerle adlandırılan ve kültür bakımından da farklılık gösteren tarihi coğrafya bölgelerinin (Pontus, Likya, Karya, Kapadokya, Pamfilya, Kilikya, Paflogonya, Lidya, Frigya) oluşmasına yol açmıştır Genel olarak eğimlerin kuvvetli olması ve arazinin çoğu yerde derin vadilerle yarılmış bulunmasının da önemli sonuçları vardır Araştırmaların ortaya koyduğuna göre eğim bakımından tarıma elverişli sayılan topraklar ülke yüzölçümünün ancak 1/5 kadarını oluşturur Aynı sebeple geniş alanlar kuvvetli bir toprak erozyonuna maruzdur ve aşınan toprakların birikmesi sonucunda kıyı çizgisinde önemli değişiklikler olmuş, bazı antik çağ limanları (örneğin Efes ve Milet) ve nehir limanları (Tarsus), liman olmak fonksiyonlarını kaybetmiş, bazı körfezler kapanmış (antik Latmos körfezi, bugünkü Bafa gölü), bazı adalar karanın içerlerinde kalmıştır Kırsal ve kentsel yerleşmelerin dağılışı düzeni de, tıpkı yol güzergahları gibi, bütün tarih boyuncu ülkenin relief şartlarına bağlı kalmıştır

Fiziki ortam şartları beşeri görünümü daha birçok yollardan etkiler
Tarım ürünlerinin coğrafi dağılışı ve verimliliği, daha yüksek sıcaklık isteyen ticari ürünlerin yetiştirildiği kenar bölgeler ile, tahılın ve şiddetli kışa dayanıklı diğer ürünlerin yetiştirildiği ve hayvancılığın yer yer tarımdan daha önemli olduğu karasal iç kesimler arasındaki farklılaşma temelde bölgesel iklim ayrılıklarından ileri gelir Ülkenin birçok bölgelerinde duyulan sulama ihtiyacı şiddetli yaz kuraklığının, Doğu Anadolu'da antik çağdan beri yarı yarıya toprağa gömülü olarak yapılan evler şiddetli kış soğuklarının, geniş alanlarda yüzyıllardan beri uygulanan transhümans ve Doğu Anadolu'da hala daha yaygın olan göçebelik, bazı müelliflerin iddia ettikleri gibi etnik kaynaklı bir yaşam tarzı değil, fakat yükselti farklarına bağlı olarak iklim ve vejetasyonda meydana gelen mevsimlik değişikliklere uyumun sonucudur

Fiziki ortamın beşeri görünüm üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri aslında yukarıda sayılanlardan çok daha fazladır
Bu etkiler, teknolojinin yüksek bir düzeye eriştiği günümüzde de, Türkiye'de bölgesel ve yöresel coğrafi görünümler arasındaki farkların temelinde yatan ve bir kısım izleri maziden miras kalan esas faktör olarak hala daha büyük rol oynamaktadır

Kaynak: Prof
Dr Sırrı Erinç İÜ Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü Bülteni Sayı: 10 İstanbul - Türkiye, 1993

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.