| DNA Nedir,Nerede Bulunur? | 
|  | #1 | 
| 
Şengül Şirin   | DNA Nedir,Nerede Bulunur?DNA DNA NEDİR, NEREDE BULUNUR?  kül grubunun kısaltılmışıdır  Çift zincirli yapıya sahip olup çok uzun bir zincirdir  Vücudumuzdaki her hücrede DNA molekülü vardır  DNA uzun bir zincir olmasına rağmen üzerindeki baz sıraları bir düzen içindedir ve bu baz gruplarına “gen” denir  Bir canlının bütün karakterleri  DNA daki genlerde saklıdır  4 farklı bazdan oluşur  Bunlar;a=adenin,g=guanin,c=sitozin ve t=timin dir  DNA daki şifrelerin deşifre olup organizmayı oluşturması aşama aşama gerçekleşir  DNA'YI OLUŞTURAN NE?  Bu bazlar, DNA molekülünün şeker-fosfat iskeletine tutunarak, molekülün bir iplikçiğini oluştururlar  iki iplikçik, karşılılı gelen baz çiftleriyle birbirine bağlanmış durumdadır  A yalnız T;C de yalnız G ile bağ oluşturur  Bu şekilde bağlanan iplikçikler, birbirinin tamamlayıcısıdırlar  Her biri kıvrımlı olan iplikçikler,birbirlerine bağlandıklarında çift sarmal yapıyı oluştururlar  Nükleotid bazlarının bir DNA iplikçiği üzerindeki sıranılışı,DNA'nın "dizilim"ini tanımlar  Genetik bilgi dediğimiz şeyse,bu baz çiftlerinin dizilimiyle ortaya çıkan şifredir  DNA RNA Nedir Kategori: Genetik DNA Deoksi Ribo Nükleik Asit isimli bir tür molekül grubunun kısaltılmış isimidir DNA'nın çift zincirli ip merdivene benzemektedir  Çift zincirli yapıdaki DNA zinciri oldukça uzun bir zincirdir  Bu zincir hücre içindeki özel enzimler ve Proteinler aracılığı ile paketlenir   •Çift nükleotid dizisinden meydana gelir(sarmal merdiven gibi) ve iki dizi birbirine zayıf hidrojen bağları ile bağlıdır  Adenin ve Timin arasında 2, Guanin ve Sitozin arasında 3 hidrojen bağı vardır   •Kendini eşler (yarı korunumlu olarak) ve kalıtımı sağlar   •Her nükleotid Fosfat, Deoksiriboz ve Azotlu organik bazdan oluşur   •Toplam pürin miktarı toplam primidin miktarına eşittir(A+G=T+C)  Adenin miktarı Timine(A=T), Guanin miktarı Sitozine(G=C) eşittir   •Adenin Timin ile Guanin Sitozin ile eş yapar  (pürin ~ primidin ile) DNA Eşlenmesi(sentezi) DNA sentezi hücre bölünmesi öncesinde yani interfazda kromozomların uzayıp gözden kaybolduğu evrede meydana gelir   DNA kendini eşleyeceği zaman ortadaki zayıf hidrojen bağları fermuar gibi açılır  Hücrede daha önce hazırlanmış serbest nükleotidler, açılan ipliklerin karşısında uygun yerlere yerleşirler  Bu nükleotidler TTP, GTP gibi yüksek enerjili nükleotidlerdir  İki yüksek enerjili fosfat bağı çözülür  Bırakılan enerji ile monofosfatlı nükleotidler uygun yerlere yerleştirilirler  DNA sentezi enerji harcamayı gerektiren bir olaydır   DNA ya ait bir ipliğin yeni oluşan ipliğe kalıp teşkil etmesi Yarı Korumalı Eşleme olarak isimlendirilir   RİBONÜKLEİK ASİT (RNA) RNA'lar ribonukleotitlerinbirbirlerine bağlanması ile meydana gelen tek zincirli nukleik asitlerdir  DNA molekülleri ile kıyaslandığı zaman boyları daha kısadır  Hemen hemen bütün hücrelerde bol olarak bulunmaktadırlar  Gerek prokaryotik gerek ökaryotik hücrelerde genellikle üç ana sınıf RNA'ya rastlanmaktadır  Bunlar mesencır RNA (mRNA), ribozomal RNA (rRNA) ve transfer RNA (tRNA) dır  Bütün RNA'lar tek zincirli özel bir baz dizisine, karakteristik bir molekül ağırlığına sahip ve belirli bir biyolojik fonksiyonu yerine getirmektedir  MESENCIR RNA (mRNA) DNA'da saklı bulunan genetik bilginin, protein yapısına aktarılmasında kalıplık görevi yapan aracı bir moleküldür  mRNA ribozomlara tutunur ve DNA'dan aldığı genetik şifreye göre sentezlenecek proteinin amino asit sırasını tayin etmektedir  Her mRNA molekülü, DNA üzerinde bulunan ve gen adı verilen belirli bir bölge ile komplementerlik göstermektedir  Tek bir ökaryotik hücre yaklaşık 10  000 farklı mRNA molekülü ihtiva etmekte ve bunların her birinden bir veya daha fazla polipeptid zinciri sentezlemektedir  TRANSFER RNA (tRNA) tRNA'lar da ribonukleotidlerin polimeRize olması ile meydana gelmiş, çok kıvrımlar gösteren ve tek zincirli yapıya sahip bir RNA çeşididir  tRNA'lar yonca yaprağına benzeyen üç boyutlu yapılarında yer yer çift sarmallı bir durum göstermektedir  Zincirde yer alan ribonukleotid sayısı 70 ile 99 arasında, molekül ağırlığı ise 23  000 ile30  000 dalton arasında değişmektedir  Doğada yer alan 20 aminoasitin her biri için en az bir tRNA molekülü bulunmaktadır  tRNA'lar adaptörlük görevi yaparak bir uçlarına bağladıkları amino asiti, ribozoma tutunmuş mRNA'nın taşıdığı kodono göre polipeptid zincirine dizerler  tRNA'lar üç bazdan meydana gelen antikodon adı verilen uçları ile yine mRNA üzerinde bulunan ve kodon adı verilen bölgeye geçici bağlanarak amino asitlerin mRNA üzerindeki şifreye göre doğru bir şekilde dizilmelerini temin etmektedir  RİBOZOMAL RNA (rRNA) RNA'lar ribozomların ana yapısal elementi olup yaklaşık olarak ribozom ağırlığının % 65'ini teşkil ederler  Prokaryotik hücrelerde 3 çeşit, ökaryotik hücrelerde ise 4 çeşit rRNA bulunmaktadır  Ribozomal RNA'lar ribozomların yapı ve fonksiyonlarında önemli rpller oynamaktadır  Bunlara ilave olarak ökaryotik hücrelerde iki çeşit RNA daha bulunmaktadır  Bunlardan birincisi heterojen nuklear RNA (hnRNA)'lardır  Bunlar ökaryotik hücrede sentezlenen ve prosese uğramamış öncül mRNA molekülleridir  İkincisi ise küçük nuklear (snRNA)'dır ve yine öncül mRNA moleküllerinin prosese uğraması esnasında ortaya çıkmaktadırlar  DEOKSİRİBONÜKLEİK ASİT (DNA) Genetik olayların hücrede moleküler düzeydeki temeli genetik materyal görevini üstlenen nükleik asitlerin yapı ve özelliklerine dayanır  Nükleik asitlerin iki türü olan deoksiribonükleik asit DNA ve ribonükleik asit RNA temelde aynı yapısal özelliklere sahiptir  Genler DNA daki bazı kimyasal dizilimler olan nükleotidlerden meydana gelmiştir  Çoğunluk kromozomların içersinde bulunurlar  Ayrıca DNA molekülü prokaryotlarda (Bakteriler) kromozom dışı genetik sistem, olan plazmidlerde, Ökaryotik hücrelerde genetik materyalin kromozomlar (Nukleus) dışında temel olarak (hayvan ve bitkilerde) mitokondri ve (sadece bitkilerde ve alglerde) kloroplastlarda bulunduğu bilinmektedir  1953 yılında Watson ve Crick DNA molekülünün kendine has özelliklere sahip bir çift sarmal yapı halinde bulunduğunu ileri sürdüler  Bu araştırıcıların önerdikleri DNA yapısı o tarihlerde başka araştırıcılar tarafından ortaya konulan DNA ya ilişkin önemli bulgulara dayanmaktadır  Bunlardan biri, Wilkins ve Franklin tarafından, izole edilmiş DNA fibrillerinin X-ray ışınlarını kırma özelliklerinin açıklanmasıdır  Elde edilen X ışını fotoğrafları, DNA nın zincirlerindeki bazların diziliş sırasına bağlı olmaksızın, çok düzenli biçimde dönümler yapan bir molekül olduğunu göstermektedir  Ayrıca TMV (tütün Mozaik Virusu) üzerinde yapılan çalışmalar da DNA ile ilgili çalışmalarda ışık tutmuştur   Bir başka önemli bulguda Chargaff tarafından saptanmıştır  Herhangi bir türe ait DNA nın nükleotidlerine parçalandığında serbest kalan nukleotidlerde adenin miktarının timine, guanin miktarının da sitozine daima eşit olduğunun saptanmasıdır   Yani Chargaff kuralı‘na göre doğal DNA moleküllerinde adeninin timine veya guaninin sitozine oranı daima 1’e eşittir  (A/T=1 ve G/C=1)  İşte Watson ve Crick bu bulguları değerlendirerek böyle özelliklere sahip DNA makro molekülünün sekonder yapısına ait bir model geliştirdiler  Bu modele göre, bir çok sorunun açıklanması yapılabildiğinden dolayı 1962 yılında bu iki bilim adamına Nobel Ödülü verildi  Bu modele göre DNA molekülü, heliks (=sarmal) şeklinde kıvrılmış, iki kollu merdiven şeklindedir  Kollarını, yani merdivenin kenarlarını, şeker (deoksiriboz) ve fosfat molekülleri meydana getirir  Deoksiriboz ile fosfat grupları ester bağlarıyla birbirlerine bağlanmıştır  İki kolun arasındaki merdiven basamaklarında gelişigüzel bir sıralanma yoktur; her zaman Guanin (G), Sitozin’in (C ya da S); Adenin (A), Timin’in (T) karşısına gelir Hem pürin (yani adenin ve guanin) ile pirimidin (yani sitozin ile timin) arasındaki hidrojen bağları, hemde diğer bağlar, meydana gelen heliksin düzgün olmasını sağlar  Pürin ve pirimidin bazları, yandaki şekerlere (Riboz), glikozidik bağlarla bağlanmıştır  Baz, şeker ve fosfat kombinasyonu, çekirdek asitlerinin temel birimleri olan nükleotidleri meydana getirmiştir  Dört çeşit nükleotid vardır  Bunlar taşıdıkları bazlara göre isimlendirilirler (Adenin, Guanin, Sitozin,Timin)  DNA molekülü kendini oluşturan nukleotidlerin sayısına bağlı olarak, büyüklüğü türden türe değişen, uzun zincir şeklinde bir yapı gösterir  İnsanda bu zincirin uzunluğu açıldığında 2 metreye kadar varabilir  Bütün halinde eldesi zincirin hassas ve kırılgan yapısından ötürü çok güçtür  İki polinükleotid zincirin şeker fosfat omurgaları, ortak bir eksen çevresinde eşit çaplı ve sağ yöne doğru dönümler meydana getirir  Nükleotidlerin bazları molekülün omurgasının iç kısmında bulunur  Bazların konumları sarmalın eksenine 90 derece açı yapacak şekilde konumlanmıştır  Birbirine komşu baz çiftlerinin dönümleri arasındaki uzaklık 3,4A dür  Ayrıca her baz çifti komşusuna 36 derecelik açı yapacak şekilde yerleşmiştir  Buna göre, yaklaşık 10 baz çifti 360 derecelik tam bir dönümü tamamlayacağından, her dönümün boyu 34A dür  İki polinükleotid zincirdeki nukleotidler karşılıklı olarak birbirlerine hidrojen bagları ile bağlanmıştır  Bu bağ fosfor bağları kadar kuvvetli olmadığı için pH değişikliği, sıcaklık basınç gibi faktörlerde kolaylıkla birbirlerinden ayrılabilmektedir  DNA nın kendi kopyasını yapması ve gen anlatımı, nukleotidler arasındaki hidrojen bağlarının ayrılması ile gerçekleşmektedir  Nükleotidler birbirlerine fosfat bağlarıyla bağlanarak, şeker ve fosfat kısımlarının birbirlerini izlediği serilerden oluşan bir omurgaya sahip uzun ve dallanmış polinükleotid zincirlerini meydana getirmiştir  Kovalent ester bağları veya fosfodiester bağları olarak da bilinen bu bağlar son derece kuvvetlidir  Fosfodiester bağlarının varlığı DNA molekülünün tek zincirli yapı halinde iken bile dayanıklı ve stabil yapıda olmasını sağlar  Genetik mühendisliğinin hedeflerinden biri olan klonlama çalışmaları, doğal yolla gerçekleşmesi mümkün olmayan kovalent bağ kırılmalarını gerçekleştirerek yeni türler oluşturma çabalarını içerir  Nukleotidlerin yapısı bazik olmasına karşın oımurgadaki PO4(fosforik asit) grubunun varlığı polinükleotid zincirlerin asit özellikte olmalarına yol açar ve nükleik asit terimi de bu özellikten kaynaklanır  Hidrojen bağları daima bir pürin(A,G) ile bir pirimidin (T,C) bazı arasından meydana gelir  A-T baz çiftinde 2 hidrojen bağı, G-C baz çiftleri arasında ise 3 hidrojen bağı bulunmaktadır  Hidrojen bağlarının özelleşmesi; anahtar kilit modelinini andıran, uygun nukleotid moleküllerinin karşılıklı gelerek birbirlerine yine uygun sayıda hidrojen bağları ile bağlanmasını sağlar  Böylece zincirin bir kolunda bulunan nukleotidlerin dizilişi,karşı kolda bulunan nukleotidlerin dizilişini bir çeşit dikte ve kontrol eder  Tesadüfe bırakmayan bir titizlikle molekül yapısı oluşturulur ve kontrol edilir  DNA molekülünün en önemli özellik iki polinükleotid zincirin birbirinin tamamlayıcısı olmasıdır  Pozitif (+) ve negatif (–) iki polinukleotid zincirlerinin tamamlayıcılık özelliği,genetik materyalin işlevlerini doğru biçimde nasıl yapabildiğinin açıklanması açısından DNA’nın en önemli temel özelliklerinin başında gelir  DNA çift sarmalının dikkate değer ve önemli bir özelliği, molekülü oluşturan zincirlerin birbirlerinden kolaylıkla ayrılabilmesi ve yeniden birleşebilmesidir  Protein sentezi ve Dna replikasyonu (kendi kopyasını oluşturması) bu özellik sayesinde meydana gelebilir  DNA’nın iki zinciri, birbirine sadece H bağları ve hidrofobik etkileşimlerle bağlı olmaları nedeni ile, nükleotidleri arasındaki kovalent bağlardaki herhangi bir kopma olmaksızın çözülebilir (denatürasyon)  Aynı şekilde çözülmüş molekülün zincirleri tamamlayıcı bazları arasında H bağlarının oluşumu ile birleşip sarmal yapıyı yeniden oluşturabilir (renatürasyon)  Nükleotidler arasındaki fosfor bağlarının kopması nedeniyle nükleotidlerin yerine başka nukleotid veya nukleotid dizisinin geçmesi mutasyonlara yol açar  Bu mutasyonların tek zincirli RNA molekülünde oluşma olasılığı çift zincirli DNA molekülüne göre daha fazladır  Mutasyonların neticeleri ölümcül olabilir  Evrimsel gelişim içinde mutasyonların menfi yada müspet etkileri gözardı edilemeyecek noktadadır  Günümüzde viral hastalıkların başında gelen AIDS’in önüne geçilememesinin en geçerli nedeni genomu tek zincirli RNA olan virusun sürekli mutasyonlar geçirerek kendini sürekli yenilemesi gösterilebilir   Deoksiribonükleik asit DNA Dünya üzerindeki bütün canlı organizmaların özelliklerini belirleyen olağanüstü bir kimyasal Maddedir  Bir ağacın yapraklarının rengini, bir kurdun azı dişlerininin büyüklüğünü, bir zürafanın boyunu veya ayak parmaklarımızın şeklini DNA belirler  DNA hücre çekirdeklerinin hepsinde bulunan kromozomları oluşturur  Her bir kromozonda, tek,uzun bir DNA molekülü vardır  Bir DNA molekülü insanın tek bir saç telinden binlerce kere daha ince olduğu halde yüzlerce ciltlik ansiklopedinin bilgilerini içerirmektedir   Bir DNA molekülünün belirli bir genetik özellik İçeren kesitine GEN adı verilir   DNA bir organzimanın oluşuma ilişkin bilgileri taşır DNA molekülleri, hücre çekirdeğinde bulunurlar ve vucudumuzda bulunan tüm proteinleri oluşumu sırasındaki kodlamış bilgileri içerir DNA’nın protein yapma işlemi ,inanılmayacak derecede kusursuzdur   DNA molekülü bükülmüş bir merdivene benzer  Her bir hücrenin DNA merdiveni hem anneden hem babadan gelen genleri içerir  Merdivenin basamakları,timin (T), adenin (A), sitozin (C), ve guanin ( G),adı verilen bazların kusursuz düzenlenmesiyle oluşur  Her bir aşamanın tamamlanması için bir baz çifti, belirli bir kombinasyonla eşleşir  T her zaman A ile, A da her zaman G ile eşleşir  Buna karşılık, C herzaman G ile ve G de her zaman C ile eşleşir  BU eşleşme, DNA’nın kendini kopyala işleminde önemli rol oynar   Kopyalama işlemi başladığında DNA dizeleri çözülür ve baz çiftleri birbirinden ayrılır  Bu aşamada molekül, açılmakta olan bir fermuara benzer  Daha sonra serbest halde bulunan timin (T), adenin ( A), guanin (G), ve sitozin ( C),içeren nükleotidler, dizideki eşeleşmemiş bazlara katılırlar  Serbest halde bulunan A’lar T’lerle, serbest halde bulunan T’lerle A’ lar eşleşir  Aynı şekilde serbast halde bulunan G’ler C’lerle,ve C’ler G’lerle eşleşir   Dizideki eşleşmemiş moleküllerin her biri, yalnızca belirli bazlarla eşleşeceği için DNA kendisinin mükemmel bir kopyasını üretebilir  Böylece eskiden tek bir DNA molekülün bulunduğu yerde kısa bir süre içinde iki özdeş DNA molekülü ortaya çıkar   DNA’nın içerdiği bilgiler bu şekilde kopya edilirken, bir hücre bölününebilir ve bir organizmanın nasıl oluşacağı hakkındaki bilgilerde nesilden nesile geçmiş olur  DNA MOLEKÜLÜ MİLYONLARCA YIL BOZULMUYOR  Arjantinli bir grup bilim adamı, fosilleşmiş dinozor iliği üzerinde yaptıkları araştırma sonucu DNA molekülünün bozulmadan kalabildiğini saptadı  Buenos Aires Üniversitesi`nden biyokimya uzmanı Victor Grignaschi,`yaşı 4 bin yılı geçmeyen birkaç mumyada DNA molekülü bulunmuştu, ama şimdi biliyoruz ki DNA milyonlarca yıl durabiliyor` dedi   Arjantin Doğabilimleri Müzesinden bir grup araştırmacıyla ortaklaşa çalışan biyokimyacı, DNA `nın bu denli uzun süre bozulmadan kalabildiğinin ilk kez saptandığını belirtti  Arjantini araştırmacı, dinozor iliğini özel kimyasal işlemlerden geçirerek DNA molekülünün varlığını belirlediklerini anlattı ve bu keşfin, çok eski yaşam biçimlerinin bugünkü yaşamla ilintilerinin ortaya çıkarılması yolunda yeni araştırmalara kapı açacağını bildirdi  İNSAN KOPYALAMA  "İnsanın varlığını meydana getiren en küçük temel birim olan hücre, çekirdeğinde bulunan DNA ve RNA, çoğalmayı, genetik özelliklerin nesilden nesile aktarımını sağlamaktadır  Klonlama DNA parçalarından çok sayıda özdeş kopyalama işlemidir  Bunun için, kopyalanmak istenen DNA dizini tespit edilip enzimler vasıtasıyla ana dizinden ayrılarak, aktarılmak istenen parçaya "DNA bağlayıcı enzim" aracılığıyla birleştirilip yeni DNA oluşturulacaktır  Bugün, bu sistem tıpta doğuştan metabolik ve kalıtsal hastalıklar ile AIDS gibi tedavisi olmayan hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılmaktadır  Genetik defekte (bozukluk) yol açan DNA dizilimindeki bozukluk tespit edilerek, bu bölüm enzimlerle ana dizinden koparılarak, taşıyıcı DNA sarmalları yoluyla, taşınmak istenen doğru şifre içeren dizin, bağlayıcı enzim ile bozuk alana bağlanmakta böylece eksik materyal, yerine konmuş olmaktadır  Bu işlemin en son formu, koyun cinsi bir havyanın hücre DNA'sının tekrar kendi hücrelerine aktarımı ile aynı hayvanın tekrar oluşturulma işlemidir  Bunun insan ırkı için olup olmayacağını bize zaman gösterecektir  " Acaba insanda kopyalama nasıl olacaktı? Yine basında yer alan bir habere göre, Ukrayna Ulusal Bilimler Akademisi ve Moleküler Biyoloji Genetik Enstitüsü'nün yetkili bir kişisi, "Her türlü varyasyonu deneyerek, insan genlerini anlamaya çalışıyoruz  Mesela, yarısı adam yarısı at olan bir yaratık ürettik, ama yaşamadı  Ya da timsahla fare genlerini karıştırıp ortaya ne tür yaratıklar çıktığına bakıyoruz  Ancak, tahmin edersiniz ki, bunlar doğduktan hemen sonra ölüyorlar, insanın kopyalanmasına oldukça yakınız  Şunu açıkça ifade edeyim ki, bizim kullandığımız teknikleri batı dünyası henüz yapamıyor" şeklinde açıklamalarda bulunuyor ve şöyle devam ediyordu: "Sadece hayvan değil, insan da kopyalayabiliriz  Ama, biz yaptığımız araştırmalar sonrası, insanın klasik bir şekilde üremesinin hem daha zevkli hem de daha doğru bir yol olduğu sonucuna vardık  Bizim üzerinde durduğumuz asıl konu, halk diliyle ifade edilirse, 'siparişe göre insan yapabilmek    ' İşte bunu yapabilmek için de, insan genlerini çözmeye çalışıyoruz  Fare genlerinin içine insan genlerini rahatça katabiliyoruz  Her türlü canlının genleriyle dilediğimiz şekilde oynayabiliyoruz  Ölü hayvanlardan da Klonlama yapabiliriz  Ve insanın kopyalanması konusundaki çalışmaları başlattıklarını söyleyen Ukraynalı bilim adamı, "Bu iş üzüm salkımından koparılan tek bir üzümü, kiraz salkımın dan koparılan kirazın yerine yerleştirip büyütmek gibi bir şey  Timsahla fareyi, fareyle insanı karıştırıp ortaya çıkan yaratığa bakıyoruz  Amerika'da gen terapi ve kopyalama ile uğraşan en az yüz laboratuar var  İnsan DNA'sının sadece yüzde 3-5'i insanı insan yapan genler  Yüzde 70'i ise, anlaşılması güç genler  Biz bu anlaşılması güç genlerin yüzde 10-12'sini keşfettik  Tüm verilerle insanın yarısını yapabiliriz, tamamını da keşfedeceğiz  Bunu başardığımız zaman, siparişe göre bebek yapacağız" şeklinde beyanda bulunuyordu  İşin enteresan yönü, klonlamaya inanan ve bu işe oldu bitti gözüyle bakan bir takım şirketlerin patent edinme yarışına girip konuyu ticari sahaya çekmeleridir  Klonlama konusunda bir başka önemli haber de şu şekilde: 1970'lerin başında KGB laboratuarlarında yapılan deneyler sonucunda bir köpekten iki köpek klonlanmıştı  Rus Bilim Akademisi'nde yapılan ve çok gizli tutulan araştırmalar, tam otuz sene sonra gizliliğini kaybettiğine göre, kapalı kapılar ardındaki ülkenin o zamandan bu yana neler yaptığı meçhuldü  Ancak, doktorların ifadesine göre, klonlanan iki köpek ve aslı, yani üç köpek, birbirlerine karbon kopyası kadar benzemelerine karşın, tavırları çok farklı şekilde oluşmuştu  Bilimsel veriler er ya da geç insanın da kopyalanabileceği hususunda işaretler veriyor  Ne var ki klonlanan insan aslının aynı olmayacaktır  Zira klonlama eylemi, yumurtaya ihtiyaç olmadan gen boyutunda gerçekleşmektedir  Gen, insanın belli kalıtsal ve bedenini üretecek özelliklerini taşır  Kopyalama işlemi bir noktaya kadar uzanabilir  Bundan sonraki devrelerde, yani bebeğin ana rahminde çeşitli astrolojik etkiler istikametinde, farklı tesirleri alması, özellikle aslından farklı tavırlar, huy ve karakter yapısına sahip olabileceğini gösteriyor  Yukarıda örnek olarak gösterdiğimiz, Rusya'da klonlanan köpeklerin tavır ve hareketleri, ayrıca birbirine tıpatıp benzeyen ancak doğum sırasında 15-20 dakikalık farklılıktan ötürü değişik özelliklere sahip tek yumurta ikizleri gibi  Evet! Bu konu bize açıkça şunu gösteriyor; Popüler Bilim, gelişen teknoloji ve genetik boyutlarda yapılan inanılmaz çalışmalar bilinmeyeni bilinir hale dönüştürdükçe, her alanda olduğu gibi mitsizimde de bazı kavramların, bununla bağlantılı olarak, inanışların değişmesi de kaçınılmaz olacaktır  | 
|   | 
|  |