Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfleri, vız

V-Y-Z Harfleri

Eski 09-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

V-Y-Z Harfleri



V
vaad: söz verme
vaaz: dini konuşma
vâbeste: bağlı
vâcib: mecburi, farza yakın hüküm
Vâcibülvücûd: varlığı zaruri olan Allah
vâcid: zaruri varlık
vâd: vaad, söz verme
vâde: belirli süre
vâdî: iki dağ arası uzun çukur
vâesefa: esefler olsun, yazık!
vâfi: tam, yeter
Vâfî: vefalı, kendini seveni unutmayan, ilgisini kesmeyen
vaftiz: Hıristiyanların dine gireni kutsal suya sokma merasimi
vâha: çöl ortasında yeşillik
vahamet: güçlük, tehlike
vâhasretâ: ah özledim!
vahdânî: "bir" olmakla ilgili
vahdâniyet: Allahın "bir" olması
vahdet: birlik, teklik
vahdetişuhûd: görüşte birlik
vahdetivücûd: varlıkta birlik
Vahhabîlik: dinin bazı konularında aşırılıkları olan bir anlayış
vâhî: mânâsız, saçma
vâhib: bağış yapan, veren
vâhid: yalnız, tek
vâhidikıyâsî: birim, "metre" gibi
vâhidiyet: birlik, teklik
vahîm: korkutucu, tehlikeli
vahîme: kuruntu veren his
vahiy: Alah tarafından peygambere bildirilen kesin bilgi
vahşet: ürkütücü yabanilik
vahşetâbâd: korku veren yabani yer
vahşetengiz: vahşet veren
vahşetgâh: korkutucu yer
vahşetzâr: vahşet yeri
vahşî: yabanî, ürkek, merhametsiz
vahşîyane: vahşice
vahy: vahiy, ilâhî makamdan peygambere inen yüce mânâlar
vaîd: cezalandıracağını söyleme
vâiz: vaaz eden, öğüt veren
vakâ: olup biten, hâdise
vakâhat: arsızlık, utanmazlık
vakahet: ibadet
vakânüv


resmî tarih yazarı
vakar: ağırbaşlılık, ciddiyet
vakayi: olaylar, vakalar
vakf: alıkoyma, bağış
vakfe: durak
vakfetmek: Allah için vermek
vakıa: olmuş, var olan
vakıat: olanlar, olmuşlar
vakıf: hayır kurumu, malı
vâkıf: bilen, Allah için veren
vâkıfane: derinlemesine bilerek
vâki: olan, var olan
vakit: zaman
vakt: vakit, zaman
vaktaki: ne zaman ki
vakûr: ağırbaşlı
vâlid: baba
vâlide: ana, doğuran
vâlideyn: ana ile baba
vallâhi: Allah için
varak: yaprak
varaka: yaprak, kâğıt parçası
vâreste: affedilmiş, kurtulmuş
vârî: "gibi, benzer" mânâsında son ek
vârid: erişen, gelen, gelir
vâridât: gelirler
vâr


mirasa konan
varta: uçurum, tehlike
vasat: orta hâlli, normal
vasatî: ortalama
vasf: vasıf, sıfat, nitelik
vasfetmek: özelliklerini saymak
vasıf: sıfat, nitelik
vâsıl: kavuşan, ulaşan, erişen
vâsılîn: kavuşanlar, erişenler
vâsıt: ortada bulunan
vâsıta: araç
vasî: geniş
vasîa: genişçe
vasiyet: kişinin öldükten sonra yapılmasını istediği şey
vasiyetname: vasiyet yazısı
vasl: kavuşma
vassaf: özellikleri tanıtan
vatan: yurt
vatanperver: vatansever
vâveyla: çığlık, yaygara
vaz: koyma, bırakma
vâz: vaaz, dinî öğüt
vazetme: koyma, bırakma
vazıh: açık, belli
vazıhan: açık açık
vazife: görev, yapılacak iş
vazifedâr: vazifeli, görevli
vazifedârâne: vazifeli gibi
vazifeperver: görevini seven
vazifeşinâs: görevini seve seve yapan
vazifeten: görevli olarak
vaziyet: durum, hâl, duruş
vebâ: bir salgın hastalık
vebâl: şiddet, ağırlık, günah
vecd: ilâhî aşka dalarak kendinden geçme
vech: vecih, yüz, tarz, ön, alın, sebep, ilgi
veche: yan, taraf, yüz
vecîbe: borç hükmünde vazife
vecih: güzel, hoş, uygun
vecih: yön, yüz
veciz: zengin mânâlı kısa söz
vecîze: zengin mânâlı kısa söz
vêd: kız evladı diri diri toprağa gömüp öldürme âdeti
vedâ: ayrılık
vedânâme: veda yazısı
vedîa: emanet
Vedûd: çok sevilen, Allah
Vedûdiyet: sevilir olma, kendini sevdirme
vefa: sözünde durma, kendini seveni unutmama, ilgiyi kesmeme
vefadâr: vefalı, dostluğu devamlı
vefadârâne: vefalı olarak
vefakâr: vefalı
vefakârâne: vefa göstererek
vefat: ölüm
veffakakümüllah: Allah başarılı kılsın
vefik: arkadaş, uygun
vefiyât: vefatlar, ölümler
vehâmet: güçlük, tehlike
vehbî: Allah vergisi
Vehhâb: çok ihsan eden, bağışlayan, Allah
Vehhâbî: Vehhabilik anlayışından olan
Vehhâbîlik: bazı konularda aşırılıkları olan dinî bir anlayış
Vehhâbîyet: Allahın bol bol ihsan etmesi ve bağışlaması
vehham: vehimli, kuruntulu
vehim: belirsiz korku, kuruntu
vehm: vehim, kuruntu
vehmî: vehimle ilgili
vehn: gevşeklik
vekâlet: vekillik, bakanlık
vekâleten: başkası adına
vekâletnâme: vekil etme yazısı
vekayî: vakalar, olaylar
vekezâ: ve bu da öyle
vekîl: başkası adına iş gören
velâdet: doğma, dünyaya gelme
velâyât: velîlikler
velâyet: velîlik, ermişlik
veled: oğul, yavru, çocuk
velediyet: birinin çocuğu oluş, Hıristiyanların isa aleyhisselâma hata ile "Allahın oğlu" demeleri
velehresân: şaşkınlık veren
velev: olsa da, bile
velhâsıl: sözün kısası
velî: eren, ermiş, evliya
velî: sahip, gözetici, koruyucu
velîahd: padişah adayı
velîme: düğün yemeği
velînîmet: nimet veren
velîyyullah: Allahın velî kulu
velûd: pek verimli
velvele: gürültü, patırtı, şamata
verâ: günahtan şiddetle kaçınma hâli
verâ: öte, arka, geri
verâset: mirasçılık, irsiyet
verese: varisler, mirasçılar
vesâik: belgeler
vesâil: vesileler, araçlar
vesâir: ve diğerleri
vesâit: vasıtalar, araçlar
vesâyâ: vasiyetler, tavsiyeler
vesâyet: başkası adına iş yapma
Vesenî: yıldıza tapan
vesika: belge, senet
vesile: yol, hedefe ulaştıran şey
vesm: damga, işaret, dağlama
vesselâm: işte bu kadar!
vesvas: vesvese veren
vesvese: kuruntu, gereksiz kaygı
veyl: vay hâline, yazık!
vezaif: vazifeler, görevler
vezin: ölçü, tartı
vezir: padişah yardımcısı
vezne: para alınıp verilen yer
veznedâr: vezne memuru
vicâhen: yüz yüze
vicdân: insanın iyiyi kötüden ayırma hissi
vicdânen: vicdan bakımından
vicdânî: vicdanla ilgili
vicdâniyat: vicdanla hissedilenler
vicdânsûz: vicdanı rahatsız eden
vifak: birbirine uyma
vikaye: koruma
vilâdet: doğuş
vilâyât: iller
vilâyet: il
viran: yıkık, üzgün
virâne: yıkıntı
vird: devamlı okunan şey
virdizebân: dil ile devamlı okunan
visâl: kavuşma
vizr: günah, hata, ağırlık
vuhûş: yabanilik, yabaniler
vukû: oluş, meydana gelme
vukûât: oluşlar, hâdiseler
vukuf: bilme, biliş
vukufiyet: iyice bilme ve anlama
vuslat: kavuşma
vusta: orta
vusûl: ulaşma
vuzûh: açıklık, netlik
vücûb: sınırsız gereklilik
vücûd: vücut, varlık, gövde
vücûdî: varlıkla ilgili, var olan
vücûdpezir: var olma
vücûh: vecihler, yüzler, yönler
vükelâ: vekiller, bakanlar
vürûd: geliş, gelme
vürûd: toplardamarlar
vüsât: genişlik
vüskâ: sağlam
vüsûk: sağlam inanç, güvenme
vüsûl: kavuşma, erişme, ulaşma
vüzerâ: vezirler

Y
yâ: ey, hey!
yaban: çöl, sahra
yabanî: alışmamış, yabansı
yâb


kuru
yâd: anma, hatırlama
yâdigâr: hatıra, hediye
yafta: yakıştırma, damgalama
yağız: esmer, yavuz, yaman
yahu: ey falanca
Yahudi: lânetli bir ırk
yakaza: uyanıklık
yakîn: kesin biliş
yakînen: kesinlikle
yakînî: kesin, kesin bilmekle ilgili
yakînîyet: kesin olarak bilip inanma
yaktin: bir tür bitki
yakut: kıymetli bir süs taşı
yakza: uyanıklık
yakzan: uyanık
yaldız: parlak sarı boya ile yapılan süs
yâr: dost, sevgili
yârabbenâ: ey Rabbimiz
yârân: arkadaşlar, dostlar
yâsub: arı beyi
yatır: evliya mezarı
yâve: boş söz, saçma
yâver: yardımcı, memur
Yâveriekrem: en kerim yaver, Peygamberimiz
yavuz: şiddetli, pek sert
Yêcüc-Mêcüc: Kurânda sözü edilen düzen tanımaz bir topluluk
yed: el
yedibeyzâ: beyaz el
yedikudret: kudret eli
yegâne: tek, bir
Yehûd: Yahudiler
ye


ümitsizlik
yek: bir
yekçeşm: tek gözlü
yekdiğer: bir başkası
yeknesak: tekdüze, monoton
yekpâre: tek parça
yeksan: dümdüz, yerle bir
yektâ: tek, eşsiz, yalnız
yekûn: toplam
yekvücud: tek varlık, bir kişi gibi
yeldâ: uzun
yelpez: yelpaze
yemin: and, sağ, bereket, hayır
yenabi: kaynaklar, çeşmeler
yês: ümitsizlik
yesar: sol el
Yesrib: Medine
yetim: babası ölmüş çocuk
yetimane: yetim gibi
yevm: gün
yevmî: günlük
yevmiye: gündelik
Yezdan: Cenabı Hak
yoldaş: yol arkadaşı
yörük: göçer, göçebe
Yunanî: Yunanlı
Yunusvârî: Yunus alehisselâm gibi
Yusûfiye: Yusuf aleyhisselâmın da hapis yatması ve mahpusların piri olması sebebiyle Bediüzzaman Hazretlerinin hapishaneye verdiği isim
yümn: uğur, bereket
yümün: uğur, bereket
Yürîd: her fiilini kendi iradesiyle yapan Allah
yüsr: kolaylık
yütm: yetimlik
Z
zaaf: zayıflık
zaafiyet: zayıflık
zâbıta: emniyet görevlisi
zabıtnâme: tutanak
zâbit: subay
zâbitân: subaylar
zabt: alma, tutma, bağlama
zabtiye: polis veya jandarma
zabturabt: tutma ve bağlama, disiplin
zâd: azık
zâde: oğul, çocuk
zâdegân: asil, soylu
zâf: zayıflık, kuvvetsizlik
zafer: başarma, üstün gelme
zaferyâb: zafer kazanan
zâfiyet: zayıflık
zâhib: giden, gidici
zâhid: din için dünyayı önemsemeyen
zâhidâne: din için dünyayı önemsemeyen kimse gibi
Zâhir: "bütün varlıkların dış yüzünü yaratan ve dışına da hükmeden" mânâsında ilâhî isim
zâhir: görünen, belli
zahîr: yardımcı, arka çıkan
zahîre: ambardaki tahıl, azık
zahiren: görünüşe göre
zahirî: görünüşte
zahirperest: dış görünüşe kıymet veren
zahmet: sıkıntı, zor, güç
zahr: arka, sırt
zâid: artan, fazlalık
zâif: güçsüz, zayıf
zâife: zayıf, güçsüz
zâifem: zayıfım, güçsüzüm
zâika: tadma duygusu
zâil: geçici, son bulan
zâilât: zailler, gelip geçiciler
zâkir: zikreden, Allahı anan
zakkum: bir bitki türü, cehennem ağacı
zalâm: karanlık
zâli: eğri, eğimli
zâlik: bu, şu, o, böylece
zalil: gölgeli, koyu
zâlim: zulmeden, haksız
zâlimane: zâlimce
zâlimiyet: zâlimlik
zallâm: çok zulmeden
zalûm: pek zâlim
zalûmiyet: zâlimlik, zulmetme
zam: ekleme, artırma
zamanen: zaman olarak
zamanî: zamanla ilgili
zamir: ismin yerini tutan kelime
zân: sanma, sezme
zanî: zina eden, çiftleşen
zânnıgalib: kuvvetli zan
zann: sanma, sezme
zann: sanan, zanneden
zannî: zanla ilgili
zapt: tutma, alma, yazma
zaptiye: subaylık, subay
zarâfet: incelik, kibarlık
zarardîde: zarar gören
zarf: kab, kılıf
zarfiyet: zarf olma
zâri: ağlayıp sızlama
zarif: ince, nazik, narin
zarûret: çaresizlik, yoksulluk, mecburiyet
zarûrî: mecburiyetle, ister istemez
zarûriyât: zarurî olanlar
zarûrîye: zarurî olan
zarûrîyet: mecburiyet, zorda kalma
zât: hürmete lâyık kimse, kendi, asıl, öz
zâten: esasen, aslında
zâtî: zatla ilgili, özel
zâtîye: kendisiyle ilgili
zâviye: açı, tekke, dergâh
zâyî: elden çıkan, yitik
zayîât: kayıplar, zararlar
zebân: dil, lisan
zebânî: azap melaikesi
zebed: köpük
zeberced: kıymetli bir taş
zebh: kesme, boğazlama
zebîb: üzüm
zebîha: kesilecek hayvan
zebûn: güçsüz, aciz
zebûnküş: düşkünü ezen
Zebûr: Davud aleyhisselâma inen ilahi kitap
zecirkârâne: zorlarcasına
zecr: sakındırma, zorlama
zecren: zorlayarak
zede: "vurulmuş, çarpılmış, tutulmuş" mânâsında son ek
zefir: hıçkırarak nefes verme, ağlama
zehab: gitme, bir fikre kapılma
zeheb: altın
zehirbaz: zehirci, zehir yapan
zehr: zehir
zehrâ: parlak, berrak
zehrâlûd: zehirle karışık
zekâ: çabuk anlama kabiliyeti
zekât: zenginlerin kırkta bir oranında fakirlere yaptığı yardım
zekâvet: zekilik, anlayış çabukluğu
zekî: çabuk anlayışlı, temiz
zelîl: alçak, düşük
zelîlâne: alçalarak, alçakça
zelle: sürçme, yanılma
zelzele: yer sarsıntısı, deprem
Zemahşerî: Keşşaf isimli ünlü tefsiri yazan islâm âlimi
zemân: zaman
zembil: büyük sepet
zemherir: zemheri, şiddetli soğuk devresi
zemime: kötü hâl ve hareket
zemîn: yer, yeryüzü
zemm: kötüleme
Zemzem: Kâbedeki mukaddes su
zemzeme: hoş ses, nağme
zenadıka: zındıklar, dinsizler
zenav: havuz veya göl
zenb: suç, günah
zenberek: kurulan âlet
zenberekvârî: zemberek gibi
zencebîl: hoş kokulu bir baharat, zencefil
zencî: siyah ırktan olan
zendeka: dinsizlik
zeneb: kuyruk
zengâr: pas
zer: ekme
zerâfet: zariflik, incelik, güzellik
zerdüşt: ateşe tapan
zerk: hile, şırınga
zerrât: zerreler, atomlar
zerre: atom, molekül
zerrece: zerre kadar
zerrîn: altından yapılmış
zevâhir: çiçekler, görünüşler
zevâid: fazlalıklar
zevâl: sona erme, silinme
zevâlâlûd: zevalle karışık
zevâlî: sonu ermesi yakın
zevât: zatlar, kimseler
zevc: koca, eş
zevcât: zevceler, eşler
zevce: kadın, eş, karı
zevciyyet: karı kocalık
zevil: sahibi, sahipler
zevilervah: ruh sahipleri
zevilhayat: hayat sahibi
zevilidrâk: idrak sahibi
zevilihsas: hissedebilen
zevilukûl: aklı olanlar
zevk: tatma, tad, haz
zevkâlûd: zevkle karışık
zevken: zevk olarak
zevkî: zevkle ilgili
zevkperest: zevke düşkün
zevzek: geveze, münasebetsiz, hoppa
zeyil: zeyl, ek
zeyl: zeyil, ek, ilave, etek
zeylen: ek olarak
zeyn: süs, süsleme
zeynab: gölcük
zeyneb: gül
zeyt: zeytin yağı
zıd: zıt, aksi
zıddeyn: iki zıt
zıddiyet: zıtlık
zıhar: kocanın karısına "sen anam gibisin" demesi
zılâl: gölge
zıll: gölge
zıllî: gölgeli, gölge ile ilgili
zıllîye: gölgeli
zıllîyet: gölgelilik
zımn: iç yüz, dolaylı anlatılan
zımnen: dolayısıyle
zımnî: saklı, gizli, örtülü
zındık: dinsiz
zındıka: dinsizlik
zırh: savaş elbisesi
zıvana: küçük boru
zi: "den, dan" mânâsında ön ek
zî: "sahibi" mânâsında ön ek
zîakıl: akıl sahibi, akıllı
zîb: kurt
zibâ: güzel, süslü
zîcemâl: güzellik sahibi
zidergâh: dergahtan
zifaf: gerdek
zîfikir: fikir sahibi, düşünebilen
zîhaşmet: haşmet sahibi, görkemli
zîhayat: hayat sahibi, canlı
zîhimmet: himmet sahibi
zihin: "anlama, bilme, hatırlama, ezberleme" kabiliyeti
zihniyyet: düşünce, anlayış
zîidrâk: idrak sahibi, anlayabilen
zikir: anmak, Allahı daima hatırlamak
zikirhâne: zikir evi
zikr: zikir, anma
zikretmek: Allahı anmak
zikriye: zikirle ilgili
zikrullah: Allahı zikretmek, anmak
zîkudret: kudret sahibi, güçlü
zilâl: gölgeler
zilhicce: Arabî onikinci ay
zilkâde: Arabî onbirinci ay
zillet: aşağılık
zilliyet: bir malı elinde bulundurma hâli
zimam: tercih, seçme
zimmet: korumak zorunda kalma
zimmî: anlaşma ile islâm ülkesinde yaşayan kâfir
zinâ: nikâhsız cinsi münasebet, büyük bir günah
zindân: karanlık yer altı hapishanesi
zinde: dinç
zînet: süs, bezek
zinhar: sakın, asla
zînnûr: nurlu, ışıklı
zînnûreyn: iki nur sahibi
zînur: nurlu
zîr: alt, aşağı
zîrâ: çünkü
zirâ: kol uzunluğu, 75 santimetre kadar
ziraat: tarım
zîruh: ruh sahibi, ruhlu
zîrüzeber: altüst, darmadağın
zirve: doruk, tepe
zîşân: şanlı
zîşuûr: şuurlu, bilinci olan
zîvücûd: vücut sahibi
ziyâ: ışık, nur, aydınlık
ziyâdâr: ışıklı, parlak
ziyâde: artan, çok bol
ziyâfet: bolca yedirip içirme
ziyâfetgâh: ziyafet yeri
ziyân: zarar
ziyâret: görmeye gitme
ziyâretgâh: ziyaret yeri
ziyy: dış görünüş, kıyafet
zuafa: zayıflar
zuhr: öğle vakti
zuhûr: görünme, ortaya çıkma
zuhûrât: birden oluveren şeyler
zulm: zulüm, haksızlık
zulmânî: karanlık, sıkıntı
zulmen: zulüm ile, haksız biçimde
zulmet: karanlık
zulüm: haksızlık, eziyet, işkence
zulümât: zulmetler, karanlıklar
zulümâtâbâd: karanlıklarla dolu
zulümkâr: zulüm eden, zâlim
zûm: yanlış zan
zunûn: zanlar, sanmalar
zurafâ: zarifler, kibarlar, nazikler
zübde: öz, özet
zübeyr: yazılı şey
zücac: cam
zücace: cam, şişe
Zühal: bir gezegen
zühd: din için dünyadan el etek çekme
Zühre: Sabah Yıldızı, çiçek
zührevî: frengi gibi hastalıklar
zühûl: geciktirme, yanılma
zühûr: çiçekler
zükûr: erkekler
zükûret: erkeklik
zül: "sahibi" mânâsında ön ek
zülâl: berrak, tatlı, güzel, soğuk, su
zülcelâl: büyüklük sahibi
zülcenaheyn: iki kanatlı, iki taraflı
zülecniha: çok kanatlı, çok yönlü
zülf: zülüf, saç lülesi
Zülfikâr: Hazreti Alinin kılıcı
Zülfikârmisâl: Zülfikâr gibi
Zülkarneyn: eski bir hükümdar
Zülkarneynmisâl: Zülkarneyn gibi
züll: alçalma, horluk
zümre: bölük, gurup
zümrüt: bir süs taşı
zünnâr: papaz kuşağı
zünûb: günahlar, suçlar
zürefâ: zarif kimseler
zürriyet: soy, nesil

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.