Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Atatürk Köşesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anılarla, atatürk

Anılarla Atatürk

Eski 04-01-2009   #1
yesimciwciw

Anılarla Atatürk



Biliyorum Çocuğum

Hatay sorununda Fransızların zorluk çıkardığı günlerdeydi Atatürk, sofrasına çağırdığı Fransız Fevkalade Komiserine içini döküyordu
-Hatay işi, benim kişisel davamdır Beni üzüyorsunuz Korkarım ki, beni meseleyi başka türlü halletmek zorunda bırakacaksınız
Atatürk bu sözleri Türkçe olarak yüksek sesle söylüyor ve herkes dinliyordu Hazır bulunanlardan Kazım Paşa da onun sözlerini Fransızca’ya çeviriyordu Atatürk’ün “Beni Üzüyorsunuz” sözü salona yansır yansımaz arka sıralarda bulunan bir genç ayağa kalkarak:
-Atatürk! Üzülme arkanda biz varız, diye bağırdı
Atatürk birden başını sesin geldiği yöne doğru çevirdi Kaşları kalkmış, ürkünç bir çehre almıştı Salon birden derin bir sessizliğe gömüldü Herkes Atatürk’ün gence sinirlendiğini sanıyordu Oysa tam bu sırada gözlerini gence diken Atatürk, onun bu sözüne karşılık olarak:
-Biliyorum çocuğum, onu bildiğim için böyle konuşuyorum, diye karşılık verdi __________________
Dağların dorukları dumanlı olur
Geriye dönmez savaşçılar
Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri
Bu yüzden asla vedalaşmaz
Ve kılıçlarında taşırlar şiiri
Bu yüzden sevdaları mahzundur
Yürekleri Kallavi
Alınları İhanet vurgunudur
Gözleri intihar mavi


ATATÜRK, Antalya'ya giderken yolda verdiği bir mola esnasında bir çocuğun söylediği türkü sesi duyarTürkü ilgisini çekince türküyü söyleyen kişinin yanına getirilmesini emrederAtatürk'ün yanındakiler türküyü söyleyen kişiyi bulurlarGenç bir çoban çocuk türküyü söylemektedir

ATATÜRK

- Türküyü sen mi söylüyorsun? diye sorduktan sonra

- Burada da söyle de dinleyelim der

Genç çoban türküyü bitirince Atatürk çocuğu alkışlar ve

- Biis biis, diye bağırır

Genç çoban ve yanındakiler anlamayınca ATATÜRK biis' in ne olduğunu izah eder

- Biis demek, beğendim, tekrar söyle demektir

Çoban bunun üzerine türküyü tekrarlar ATATÜRK'te, cebinden elli lira çıkararak çobana verir Çoban paraya bakar ve

- Biis biis diye bağırır

ATATÜRK, bu zeki cevaptan o kadar memnun olur ki, bir elli liralık daha çıkarıp verir ve yanındakilere dönerek o dönemde sürekli Türkiye'ye sataşan İtalyan diktatörü Mussoloni için
- İmkân olsaydı da, Musolini şu sahneyi görseydi ve cevabı işitseydi, hangi millete nutuk söylediğini anlardı der


Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü Çağırdı ve güler yüzle sordu:
- Sen güreş bilir misin?

Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi Genç asker her zaman üstün geliyordu Çok neşelendi, ayağa fırladı

Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
- Haydi, bir de benimle güreş!

Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
- "Atam," dedi "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi Bir Mehmet mi bu işi başarır?"

Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı


__________________


ANILARLA ATATÜRK
HAPI YUTARDI



Atatürk Galatasaray Lisesi'nde öğrencilerden birine sordu:
-Nil olmasaydı, Mısır ne olurdu?
Öğrenci,çabuk yanıt vermek için boş bulunup:
-Hapı yutardıdedi
Bu yanıt Atatürk'ün hoşuna gittiÖğrenciye on numara verdi

YURDUMUN TOPRAĞI TEMİZDİR



Kral Edvard İstanbul'a geldiği zaman,yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı
Atatürk rıhtımda onu bekliyorduDeniz dalgalıydıKralın bindiği motor,inip çıkıyordu
İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada,eli yere değerek tozlandı
O sırada Atatürk elini uzatmış bulunuyordu
Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği zaman Atatürk:
-Yurdumun toprağı temizdir,o elinizi kirletmez,diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı

DEVRİM BİR ANDA OLUR YA DA OLMAZ



Atatürk yazı devrimini gerçekleştirmişti
Yaşlı,genç,kadın,erkek tüm yurttaşlar yeni harfleri öğrenmek için gece gündüz kurslara gidiyorlardı
Devrimi izleyen iki yıl içinde bir buçuk milyon vatandaş okur yazar olmuştu
yazı devriminin en dikkate değer yanı,Atatürk'ün bu devrimin yerleşmesinde en ufak bir ihmali bile kabul etmemiş olmasıdır
Örneğin bazı kimseler kendisine:
-Paşam,ilkokulların ilk sınıflarından itibaren yeni harflerle öğretime başlayalım
O kuşakla birlikte ortaokulu,liseyi ve üniversiteyi izletelim,diyorlardı
Atatürk bu görüş ve düşüncelerin hiçbirisine yanaşmadı -Devrim ya bir anda olur,yada hiç olmaz,dedi

YAPACAKLARIMDAN SÖZ EDİN



Bir soruşturma dolayısıyla,Atatürk'ün başardığı işlerden Vasıf Çınar söz açmıştı
Kendisine Sordu:
-Sizin en büyük eseriniz hangisidir?
Atatürk'ün kısa cevabı şu olmuştu:
-Benim yaptığım işler,biri ötekine bağlı gerekli olan işlerdirFakat,bana yaptıklarımdan değil,
Yapacaklarımdan söz edin

BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK



Yazı devriminden sonra(1928),Atatürk'ün kara tahta başındaki resmi görülünce,O'na "başöğretmen" denilmeye başlanmıştı
Aslında,adlandırmada geç kalınmıştı
Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra,bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti:
-Yurdu kurtardınızŞimdi ne yapmak istrerdiniz?
Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti:
-Milli Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye çalışmak,en büyük amacımdır
Ondan sonra Atatürk nerede görünse,mutlaka orada bir okula girer,öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu
Birgün Atatürk'ün yolu köy okuluna düştüTek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu
Atatürk sınıfa girince,öğretmen kürsüsünü terk etti
Atatürk:
-Hayır,yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz,dediEğer izin verirseniz,bizde sizden faydalanmak isterizSınıfa girdiği zaman,Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir


HAYIR KARINI BOŞAYAMAZSIN

Atatürk, özel hayatının bütün tesadüflerinde kadına cemiyet içinde layık olduğu önemin verilmesini istemişti Bunun bir çok örnekleri vardır
Anlatacağımız olayın kahramanlarından bazıları yaşamakta olduklarından ve Atatürk’ün özel hayatına dair yazılarda isimlerden çok, olayların ehemmiyeti olduğundan, biz isimleri rumuz olarak kaybetmeyi münasip görüyoruz
Atatürk’ün, kocasını tanıdığı bir bayan (ı) bir gün:
- Paşam, dedi, kocam beni boşuyor Bu yaştan sonra, yetişmiş çocukların anası olarak ben ne yapabilirim ve bu ızdıraba nasıl tahammül edebilirim?
Kadın haklıydı ve hayatını uzun uzun anlamasına lüzum yoktu Zira Ata, (K) Bey’i, bütün hususiyetleriyle biliyordu Çünkü, maiyetinde bulunuyordu ve parlak da bir mevkii vardı
Atatürk, bayanı teselli etti, teessür duymamasını bildirdi
Bay (K), Ata’nın huzuruna çıktığı vakit, Ata, kendisine özgü ve anlamlı bir hitapla:
- (K), dedi, sen karını boşuyormuşsun, doğru mu?
Ata’nın hadiseden haberdar oluşu, Bay (K)’yi bir anda şaşırttı Fakat, kendini çabuk topladı ve pek tabii inkar edemedi
- Evet, dedi, doğru
- Buna neden lüzum gördün?
-
Bay (K) bu suale ne cevap verse, haksızdı Zira, gördüğü lüzum manasızdı ve cemiyet hayatımızı bozan geçici ve fazla servetin verdiği bir şımarıklığın sonucuydu
- Cevap versene, nede lüzum gördün? Karının bir kabahati mi vardı?
- Hayır paşam, hiçbir kabahati yok
- Peki, o halde?
Ata’nın meseleyi, ciddi olarak ele almış olduğunu hisseden Bay (K), Ata’nın şahsından o zamana kadar gördüğü iyi muameleden cesaret alarak:
- Paşam, dedi, siz de Latife Hanım’ı boşadınız dedi
Bay (K)’nın bu sözü büyük bir buluş telakki etmişti İleri süreceği bütün nedenleri Ata çürütebilirdi, fakat bu dediği, Ata’yı , meseleyi fazla kurcalamaktan alıkoyabilirdi Bay (K), bu sözü ile ne derece gaflete düşmüş olduğunu biraz sonra dehşetle öğreniyordu
Ata, karşısındakinin gösterdiği bu cesarete, dudaklarında hasıl olan şimşek gibi bir gülümsemeyle mukabele etti ve sordu:
- Sen ne kadar yıl önce evlenmiştin?
- Yıl önce
- O zaman neydin?
-
- Mebus muydun?
- Hayır
- Bugünkü kadar şöhretin?
- Hayır
- Ve tabii o zaman yırtık çoraplarını yamatıyordun Kirli gömleklerini yıkatıyordun Fakat ben, evlendiğimiz zaman neysem, ayrıldığımız zaman da oydum Beyimize gelince, şöhret, servet ve sonra yıllar yılı kahrını çeken çocuklarının anasını defedecek, daha başka, genç ve güzel bir kızla evlenerek yaşayacak?! Hayır işte bu olmaz!
Ama oldu, (K), eşini boşadı, genç bir kadınla evlendi


ANKARA’YI NEDEN BAŞKENT YAPTIM?
Sıcak bir günün akşamında yanında bazı ileri gelenler ile Köşkü’nün bahçesinde dolaşıyordu Ben de o sıralar eski Köşk’ün tavan dekorlarıyla meşguldüm Tozlu ve sisli bir akşam Ankara’nın üzerine çökmüştü Yer yer toz hortumları semaya doğru yükseliyor ve manzaraya daha boğucu bir hava ekliyordu Bize:
- Ankara’yı hükümet merkezi yapmakla iyi mi ettim? diye sordu
Tabii herkes müspet cevap verdi Arkasından:
- Neden? suali gelince, kimi stratejiden, kimi siyasetten bahsetti Hatta birimiz “kayalık güzeldir” gibi bir estetik nazariye de ortaya attı Atatürk :
-“Şimdi dalkavukluğu bırakın” diye münakaşayı kapattı Ankara’nın hükümet merkezi olmak için saydığınız meziyetleri beni ikna etmeye yetmez Ben Ankara’yı hükümet merkezi yapmakla büsbütün başka bir hedef güttüm Türk’ün imkansızı imkan haline getiren kudretini dünyaya bir kere daha tekrar etmek istedim Bir gün gelecek şu çorak tarlalar, yeşil ağaçların çevirdiği villaların arasından uzanan yeşil sahalar asfaltlarla bezenecek Hem bunu hepimiz göreceğiz O kadar yakında olacak”

__________________


MİLLETİNE GÜVEN
Toplantıda kendisinden evvel söz söyleyenlerden biri ona: “nereden ilham ve kuvvet” aldığını sormuştu; büyük adam bu soruya millet hizmetinde bulunan insanların ilham kaynakları hakkında, uzunca bir tahlil yaparak cevap verdi Sonunda kısaca demişti ki :
“Efendiler İlham ve kuvvet kaynağı milletin kendisidir; milletin müşterek arzusu, gerçek temayülüdür Varlığımızı, istiklalimizi kurtaran bütün teşebbüs ve hareketler; milletin müşterek fikrinin, arzusunun azminin yüksek tecellisinden başka bir şey değildir

(Atatürk’ün bu nutku, seyahatini temsilcisi ile takip eden Anadolu ajansı tarafından çıkarılan bir broşürde mevcuttur)


VATAN İÇİN
Ölümünden otuz altı gün önce, birinci komutan, sonra Başvekil Celal Bayar, hastalığı süresince yaptığı hafta sonu ziyaretinde, beraberinde hazırlığı tamamlanmış üçüncü beş yıllık plan dosyasıyla gelir Hekimler, zaman alan ciddi konularla meşgul olmasını yasaklamışlardı Başvekil, bir-iki temel konuda fikrini öğrenme ihtiyacındadır En çok beş dakika için evet derler
Bundan sonrasını Celal Bayar şöyle anlatır :

- "Sanki hasta değil, rahat bir uykudan yeni kalkmış gibiydi

Elimdeki dosyanın ne olduğunu sordu :

- "Üçüncü beş yıllık planın son şekli Atatürk" dedim

Eliyle işaret etti

- "Şöyle, yanıma otur anlat"

Şezlongunu yükseltmelerini ve arkasına bir yastık konulmasını istedi Göreceği yakınlıkta oturdum Dinledikçe alakası artıyordu Verilen beş dakika geçmişti Genel sekreteri Hasan Rıza'nın bana bunu hatırlatmak için içeri girdiğini hissetti;

- "Gel Soyak, sen de dinle, başbakan çok güzel şeyler anlatıyor" dedi

Sadece başlıkları okuyor, birkaç cümle ile o bahsi tamamlıyordum Öğrenmek istediklerimi de öğrenmiştim Yakın gelecekleri okurcasına:

- "Ufukta yeni bir dünya harbinin bulutları var Acele edin Bunların çoğu ordu ve halk ihtiyaçları için şart olan tesisler, allah muvaffak etsin acele edin" dedi

Bunları söyleyen insan birkaç gün önce komadan çıkmıştı

Sağlığı ile ilgili bir tek kelime etmedi

__________________


İNGİLİZ KRALI'NA VERİLEN ZİYAFET
İngiliz kralı VIII Edward İstanbul’a Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti Ziyafetten önce:
- “Bana İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz!” dedi

Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular Akşam kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu Atatürk'e dönerek:

- “Sizi tebrik eder ve teşekkür ederim Kendimi İngiltere’de zannettim" diyerek memnuniyetini bildirdi

Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı Yemekler de halılara dağıldı Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler Fakat Atatürk Kral'a eğilerek:

- “Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim!” dedi Bütün sofradakiler Atatürk'ün zekasına hayran oldular Atatürk garsona da “vazifene devam et” emrini verdi



NAZIR BİRAZ BEKLESİN

Atatürk Anafartalar ve Arıburnu zaferlerinden sonra İstanbul'a gelmişti Ata, Hariciye Nazırını (Dışişleri Bakanı) ziyaret ederek son durum hakkında konuşmak, mütelalarını bildirmek istiyordu Nezaret binasına gelerek nazır beye haber gönderdi

- Beklesinler Buyrulmuş

Atatürk bir hayli beklemiş Bir aralık kendisinden sonra gelenlerin de kabul edildiklerini farkedince müsteşar muavinine:

- Beyefendi hazretleri galiba beni unuttular, demiş Müsteşar muavini tekrar içeri girerek Mustafa Kemal'i hatırlatmış ve yine:

- Beklesinler, cevabını almış

Atatürk ikinci "beklesinler" üzerine dayanamamış ve muavine:

- Sizin nazırınız bütün zamanlarını hep böyle manasız ziyaretler kabul ederek mi geçirir?

Muavin tabii buna bir cevap verememiş, biraz sonra başka bir mevzu açılmış ve konuşmaya başlamışlar Mevzunun en hareketli anında salon kapısı açılarak bir hademe:

- Mustafa Kemal Bey buyursunlar deyince, Atatürk:

Nedir o? diye sormuş Nazır beyefendinin kabul edeceğini söylemiş Mustafa Kemal hademeye:

- Beklesinler Diyerek dönmüş Muavin ile olan muhaveresine devam etmiş




__________________





Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.