![]() |
Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#1 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Risale-i Nur KülliyatıEy kardeş! Benden birkaç nasihat istedin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci Söz Bismillah her hayrın başıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himeyesine girsin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte ey mağrur nefsim! Sen o seyyahsın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki: Senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabtedip Kadîr-i Rahîm'in dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçı yapar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başta demiştik: Bütün mevcûdât, lisan-ı hal ile Bismillah der ![]() Evet, nasılki görsen: Bir tek adam geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mâdem her şey mânen Bismillah der ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sual: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiat veriyoruz ![]() Elcevab: Evet o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar ni'metlere, mallara bedel istediği fiat ise; üç şeydir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey nefis! böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah nâmına başla, Allah nâmına işle ![]() ![]() Bedîüzzaman Said Nursî (R ![]() ![]() *** |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#2 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur Külliyatıİkinci Söz بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ اَلَّذِينَيُؤْمِنُونَبِالْغَيْبِ Îmanda ne kadar büyük bir saadet ve ni'met ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle: Bir vakit iki adam, hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler ![]() ![]() Hodbîn adam, hem hodgâm, hem hodendiş, hem bedbin olduğundan bedbinlik cezası olarak nazarında pek fena bir memlekete düşer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tâ, şu musibetli perde senin nazarından kalksın, hakikatı görebilesin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey nefsim! Bil ki: Evvelki adam kâfirdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demek îman, bir mânevî Tûba-yi Cennet çekirdeğini taşıyor ![]() ![]() ![]() اَلْحَمْدُ ِللّهِ عَلَى دِينِ اْلاِسْلاَمِ وَ كَمَالِ اْلاِيمَانِ demeliyiz ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#3 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur KülliyatıÜçüncü Söz بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ يَآ اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا İbadet, ne büyük bir ticaret ve saadet ![]() ![]() ![]() ![]() Bir vakit iki asker, uzak bir şehire gitmek için emir alıyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O iki asker, o muarrif adamın sözünü dinledikten sonra şu bahtiyar nefer, sağa gider ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Askerlik nizâmını seven, çanta ve silâhını muhafaza eden ve sağa giden nefer ise, kimseden minnet almayarak, kimseden havf etmeyerek rahat-ı kalb ve vicdan ile gider ![]() ![]() ![]() İşte ey nefs-i serkeş! Bil ki: O iki yolcu, biri mutî-i kanun-u İlâhî, birisi de; âsi ve hevâya tâbi insanlardır ![]() ![]() ![]() ![]() mânâsında öyle bir rahatlık ve hafiflik var ki, târif edilmez ![]() Evet insan, nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde; sermayesi hiç hükmünde ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() diyyet yolu, zararsız olmakla beraber ondan dokuz ihtimal ile bir saadet-i ebediyye hazinesi vardır ![]() ![]() ![]() Elhasıl: Âhiret gibi, dünya saadeti dahi, ibâdette ve ALLAH'a asker olmaktadır ![]() ![]() ![]() * * * اَشْهَدُ اَنْ لآَ اِلَهَ اِلاَّ اللّهُ Yâni: "Hâlık ve Rezzak, ondan başka yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#4 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur KülliyatıÜçüncü Söz يَآ اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا İbadet, ne büyük bir ticaret ve saadet ![]() ![]() ![]() ![]() Bir vakit iki asker, uzak bir şehire gitmek için emir alıyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O iki asker, o muarrif adamın sözünü dinledikten sonra şu bahtiyar nefer, sağa gider ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Askerlik nizâmını seven, çanta ve silâhını muhafaza eden ve (Orjinal Sayfa:19) sağa giden nefer ise, kimseden minnet almayarak, kimseden havf etmeyerek rahat-ı kalb ve vicdan ile gider ![]() ![]() ![]() İşte ey nefs-i serkeş! Bil ki: O iki yolcu, biri mutî-i kanun-i İlâhî, birisi de; âsi ve hevâya tâbi insanlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() mânâsında öyle bir rahatlık ve hafiflik var ki, târif edilmez ![]() Evet insan, nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde; sermayesi hiç hükmünde ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa:20) diyyet yolu, zararsız olmakla beraber ondan dokuz ihtimal ile bir saadet-i ebediye hazinesi vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() * * * بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ اَشْهَدُ اَنْ لآَ اِلَهَ اِلاَّ اللّهُ Yâni: "Hâlık ve Rezzak, ondan başka yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#5 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur KülliyatıDördüncü Söz اَلصَّلاَةُعِمَادُالدِّينِ Namaz, ne kadar kıymetdar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar dîvâne ve zararlı olduğunu, iki kerre iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, gör: Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, -herbirisine yirmidört altın verip- iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (OrjinalSayfa:22) lezzet için sefahete sarfetse; gâyet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı? İşte ey namazsız adam ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim! O hâkim ise; Rabbimiz,Hâlıkımızdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Halbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() * * * بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#6 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur Külliyatı Beşinci Söz sözler 5 ![]() اِنَّ اللّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُوَن Namaz kılmak ve büyük günahları işlememek, ne derece hakikî bir vazife-i insâniye ve ne kadar fıtrî, münasib bir netice-i hilkat-i beşeriye olduğunu görmek istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle: Seferberlikte bir taburda biri muallem, vazifeperver; diğeri acemi, nefisperver iki asker beraber bulunuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() -Devletin angaryasını çekiyorum, der ![]() ![]() Diğer şikem-perver ve acemi nefer ise, tâlime ve harbe dikkat etmezdi ![]() ![]() ![]() ![]() -Birader, asıl vazifen, tâlim ve muharebedir ![]() (Orjinal Sayfa: 24) buraya getirilmişsin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte ey tenbel nefsim! O dalgalı meydan-ı harb , bu dağdağalı dünya hayatıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evet en parlak bir mu'cize-i san'at-ı samedaniye ve bir harika-yi hikmet-i Rabbaniyye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise; rızıkla o hayatı besleyen ve idâme eden de odur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evet vasıta-yi rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyar ile olmadığını; belki, acz ve za'f ile olduğunu anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları muvazene etmek kâfidir ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 25) lâzım olan amel ve iktidar cihetinde en ednâ bir serçe kuşuna yetişmez ![]() ![]() Demek ey nefsim! Eğer hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i maksad yapsan ve ona daim çalışsan, en edna bir serçe kuşunun bir neferi hükmünde olursun ![]() ![]() İşte sana iki yol, istediğini İntihap edilirsin ![]() ![]() ![]() ![]() * * * بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#7 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur Külliyatı Altıncı Söz sözler 6 ![]() اِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ اْلمُؤْمِنِينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ Nefis ve malını Cenâb-ı Hakk'a satmak ve ona abd olmak ve asker olmak; ne kadar kârlı bir ticaret, ne kadar şerefli bir rütbe olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciği dinle: Bir zaman bir pâdişah, raiyetinden iki adama, her birisine emaneten birer çiftlik verir ki; içinde fabrika, makine, at, silâh gibi her şey var ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 27) içinde kâr ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hem de bana satmak ise, bana asker olup benim namımla tasarruf etmek demektir ![]() ![]() Onlar, şu iltifâtı ve fermanı dinledikten sonra, o iki adamdan aklı başında olanı dedi: -Baş üstüne, ben mal-iftihar satarım ![]() ![]() Diğeri mağrur, nefsi firavunlaşmış, hodbîn, ayyaş, güya ebedî o çiftlikte kalacak gibi, dünya zelzelelerinden dağdağalarından haberi yok ![]() -Yok! Pâdişah kimdir? Ben mülkümü satmam, keyfimi bozmam ![]() ![]() ![]() Biraz zaman sonra birinci adam öyle bir mertebeye çıktı ki, herkes haline gıbta ederdi ![]() ![]() ![]() ![]() İşte ey nefs-i pürheves! Şu misâlin dürbünü ile hakikatın yüzüne bak ![]() ![]() ![]() ![]() Ve o dalgalı muharebe meydanı ise, şu fırtınalı dünya yüzüdür ki; (Orjinal Sayfa: 28) durmuyor, dönüyor, bozuluyor ve her insanın aklına şu fikri veriyor: "Mâdem herşey elimizden çıkacak, fâni olup kaybolacak ![]() ![]() ![]() ![]() Sual: Nedir? Elcevab: Emaneti, sahib-i hakikîsine satmak ![]() ![]() ![]() Birinci kâr: Fâni mal, bekâ bulur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci kâr: Cennet gibi bir fiat veriliyor ![]() Üçüncü kâr: Her â'zâ ve hasselerin kıymeti, birden bine çıkar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 29) kasına bir kapıcı derekesine iner, sukut eder ![]() ![]() İşte ey akıl, dikkat et! Meş'um bir âlet nerede ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ve daha bunlar gibi başka âletleri ve âzaları kıyas etsen anlarsın ki: Hakikaten mü'min Cennet'e lâyık ve kâfir Cehennem'e muvafık bir mâhiyet kesbeder ![]() ![]() ![]() Dördüncü Kâr: İnsan zaîftir, belaları çok ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beşinci kâr: Bütün o âza ve âletlerin ibâdeti ve tesbihâtı ve o yüksek ücretleri, en muhtaç olduğun bir zamanda, Cennet yemişleri Sûretinde sana verileceğine; ehl-i zevk ve keşif ve ehl-i ihtisas ve müşahede ittifak etmişler ![]() İşte bu beş mertebe kârlı ticareti yapmazsan, şu kârlardan mahrumiyetten başka, beş derece hasâret içinde hasârete düşeceksin ![]() Birinci hasâret : O kadar sevdiğin mal ve evlâd ve perestiş ettiğin nefis ve hevâ ve meftun olduğun gençlik ve hayat zayi olup kaybolacak, senin elinden çıkacaklar ![]() ![]() İkinci hasâret: Emanette hıyânet cezasını çekeceksin ![]() ![]() Üçüncü hasâret: Bütün o kıymetdar cihâzât-ı insâniyeyi, (Orjinal Sayfa: 30) hayvanlıktan çok aşağı bir derekeye düşürüp hikmet-i ilâhiyeye iftira ve zulmettin ![]() Dördüncü hasâret: Acz ve fakrın ile beraber, o pek ağır hayat yükünü, zaîf beline yükleyip zevâl ve firak sillesi altında daim vâveylâ edeceksin ![]() Beşinci hasâret: Hayat-ı ebediyye esâsâtını ve Saadet-i uhreviye levazımatını tedârik etmek için verilen akıl, kalb, göz ve dil gibi güzel Hediye-i Rahmaniyeyi, Cehennem kapılarını sana açacak çirkin bir Sûrete çevirmektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() * * * بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ اِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ اْلمُؤْمِنِينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#8 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur Külliyatı Yedinci Söz sözler 7 ![]() Şu kâinatın tılsım-ı muğlakını açan آمَنْتُبِاللّهِوَبِالْيَوْمِاْلآخِرِ rûh-i beşer için saadet kapısını fetheden ne kadar kıymetdar iki tılsım-ı müşkil-küşâ olduğunu ve sabır ile Hâlıkına tevekkül ve iltica ve şükür ile Rezzâkk'ından suâl ve dua; ne kadar nâfi ve tiryak gibi iki ilâç olduğunu; ve Kur'an'ı dinlemek, hükmüne inkıyad etmek, namazı kılmak,kebâiri terk etmek; ebedü'l âbâd yolculuğunda ne kadar mühim, değerli revnakdâr bir bilet, bir zâd-ı âhiret, bir nur-i kabir olduğunu anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle: Bir zaman bir asker,meydan-ı harb ve imtihanda, kâr ve zarar deverânında pek müthiş bir vaziyete düşer ![]() Sağ ve sol iki tarafından dehşetli derin iki yara ile yaralı ve arkasında cesîm bir arslan, ona saldırmak için bekliyor gibi duruyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 32) -Hey arkadaş! Gel gel, beraber işret edip keyfedelim ![]() ![]() ![]() ![]() Sual: Hâ hâ, nedir ağzında gizli okuyorsun? Cevap: Bir tılsım ![]() -Bırak şu anlaşılmaz işi ![]() ![]() S- Hâ, şu ellerindeki nedir? C- Bir ilâç ![]() - At şunu ![]() ![]() ![]() ![]() S- Hâ, şu beş nişanlı kâğıt nedir? C- Bir bilet ![]() ![]() - Yırt bunları ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birden sağ cihetinden ra'd gibi bir ses gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte ey gençliğinde gülmüş, şimdi güldüğüne ağlayan nefsim! Bil: O bîçare asker ise, sensin ve insandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evet şu kudsî tılsım ile ölüm; insan-ı mü'mini, zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna, huzur-i Rahman'a götüren bir müsahhar at ve burak Sûretini alır ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 33) tazelenmesi ve sinema perdelerinin değişmesi, daha hoş, daha güzel manzaralar teşkil eder ![]() ![]() ![]() Öyle mi? Evet emr-i كُنْفَيَكُونُ e mâlik bir Sultan-ı Cihân'a acz tezkeresiyle istinad eden bir adamın ne pervası olabilir? Zira en müdhiş bir musibet karşısında اِنَّا لِلّهِ وَاِنَّآ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ deyip İtmi'nan-ı kalb ile Rabb-i Rahîm'ine îtimad eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer ilâç ise, şükür ve kanaat ile taleb ve dua ve Rezzâk-ı Rahîm'in rahmetine îtimaddır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte ey tenbel nefsim! Beş vakit namazı kılmak, yedi kebâiri terketmek; ne kadar az ve rahat ve hafiftir ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 34) Ve fısk ve sefahete seni teşvik eden şeytana ve o adama dersin: Eğer ölümü öldürüp, zevâli dünyadan izâle etmek ve aczi ve fakrı, beşerden kaldırıp kabir kapısını kapamak çaresi varsa, söyle, dinleyelim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() اَللّهُمَّ نَوِّرْ قُلُوبَنَا بِنُورِ اْلاِيمَانِ وَ الْقُرْآنِ اَللّهُمَّ اَغْنِنَا بِاْلاِفْتِقَارِ اِلَيْكَ وَ لاَ تَفْقُرْنَا بِاْلاِسْتِغْنَآءِ عَنْكَ تَبَرَّاْنَا اِلَيْكَ مِنْ حَوْلِنَا وَ قُوَّتِنَا وَ الْتَجَئْنَآ اِلَى حَوْلِكَ وَ قُوَّتِكَ فَاجْعَلْنَا مِنَ الْمُتَوَكِّلِينَ عَلَيْكَ وَ لاَتَكِلْنَآ اِلَى اَنْفُسِنَا وَاحْفَظْنَا بِحِفْظِكَ وَارْحَمْنَا وَ ارْحَمِ الْمُؤْمِنِينَ وَ الْمُؤْمِنَاتِ وَ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمّدٍ عَبْدِكَ وَ نَبِيِّكَ وَ صَفِيِّكَ وَ خَلِيلِكَ وَ جَمَالِ مُلْكِكَ وَ مَلِيكِ صُنْعِكَ وَ عَيْنِ عِنَايَتِكَ وَ شَمْسِ هِدَايَتِكَ وَ لِسَانِ حُجَّتِكَ وَ مِثَالِ رَحْمَتِكَ وَ نُورِ خَلْقِكَ وَ شَرَفِ مَوْجُودَاتِكَ وَ سِرَاجِ وَحْدَتِكَ فِى كَثْرَةِ مَخْلُوقَاتِكَ وَ كَاشِفِ طِلْسِمِ كَآئِنَاتِكَ وَ دَلاََّلِ سَلْطَنَةِ رُبُوبِيَّتِكَ وَ مُبَلِّغِ مَرْضِيَّاتِكَ وَ مُعَرِّفِ كُنُوزِ اَسْمَآئِكَ وَ مُعَلِّمِ عِبَادِكَ وَ تَرْجُمَانِ آيَاتِكَ وَمِرْآتِ جَمَالِ رُبُوبِيّتِكَ وَ مَدَارِ شُهُودِكَ وَ اِشْهَادِكَ وَ حَبِيبِكَ وَ رَسُولِكَ الَّذِى اَرْسَلْتَهُ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ وَ عَلَى اَلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ وَ عَلَى اِخْوَانِهِ مِنَ النَّبِيِّنَ وَ الْمُرْسَلِينَ وَ عَلَى مَلئِكَتِكَ الْمُقَرَّبِينَ وَ عَلَى عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ آمِين |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#9 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur Külliyatı Sekizinci Söz sözler 8 ![]() اَلَلّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ اْلحَىُّ الْقَيُّومُ اِنَّ الدِينَ عِنْدَ اللّهِ اْلاِسْلاَمُ Şu dünya ve dünya içindeki ruh-i insanî ve insanda dinin mahiyet ve kıymetlerini ve eğer Din-i Hak olmazsa, dünya bir zindan olması ve dinsiz insan, en bedbaht mahlûk olduğunu ve şu âlemin tılsımını açan, Ruh-i beşerîyî zulümattan kurtaran يَآاَللّه ve لآَاِلهَاِلاَّاللّهُ olduğunu anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle: Eski zamanda iki kardeş, uzun bir seyahate beraber gidiyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunu dinledikten sonra güzel huylu kardeş sağ yola تَوَكَّلْتُعَلَىاللّهِ deyip gitti ve nizâm ve intizâma tebaiyeti kabûl etti ![]() (Orjinal Sayfa: 36) lik için sol yolu tercih etti ![]() İşte bu adam, dereden tepeden aşıp, git gide tâ hâli bir sahraya girdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu bedbaht adam, sû'-i zan ile ve akılsızlığı ile, gördüğünü, âdi ve ayn-ı hakikat telâkki etti ve öyle de muamele gördü ve görüyor ve görecek! Ne ölüyor ki kurtulsun, ne de yaşıyor, böylece azab çekiyor ![]() ![]() ![]() İşte şu mübarek akıllı zât gidiyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 37) bakılmadığı için murdar şeyler de bulunuyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 38) ra, birden kuyunun duvarı yarılıp, şâhâne, nezih ve güzel bir bahçeye bir kapı açıldı ![]() ![]() ![]() İşte ey tenbel nefsim! Ve ey hayâlî arkadaşım! Geliniz! Bu iki kardeşin vaziyetlerini muvazene edelim ![]() ![]() Bakınız, sol yolun bedbaht yolcusu, her vakit ejderhanın ağzına girmeye muntazırdır; titriyor ve şu bahtiyar ise, meyvedâr ve revnakdar bir bahçeye dâvet edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meselâ: Bir adam, güzel bir bahçede, ahbablarının ortasında, yaz mevsiminde hoş bir ziyafetteki keyfe kanaat etmeyip kendini pis müskirlerle sarhoş edip; kendisini kış ortasında, canavarlar içinde aç, çıplak tahayyül edip bağırmaya ve ağlamaya başlasa, nasıl şefkate lâyık değil, kendi kendine zulmediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 39) hükm-i kur'anînin sırrı zahir oluyor ![]() ![]() ![]() Ey nefsim ve ey nefsimle beraber bu hikâyeyi dinleyen adam! Eğer bedbaht kardeş olmak istemezsen ve bahtiyar kardeş olmak istersen, Kur'an'ı dinle ve hükmüne muti ol ve ona yapış ve ahkâmıyla amel et ![]() Şu hikâye-i temsiliyyede olan hakikatları eğer fehmettin ise; hakikat-i din ve dünyayı ve insanı ve imanı ona tatbik edebilirsin ![]() ![]() ![]() İşte bak! O iki kardeş ise, biri ruh-i mü'min ve kalb-i salihtir ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 40) hâtemine ve saltanat-ı ulûhiyetin turrasına işarettir ![]() ![]() ![]() Elhâsıl: Her kim hayat-ı faniyeyi esâs maksad yapsa, zâhiren bir Cennet içinde olsa da mânen cehennemdedir ve her kim hayat-ı bâkiyeye (Orjinal Sayfa: 41) ciddî müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır ![]() ![]() ![]() ![]() بِعَدَدِ جَمِيعِ الْحُرُوفَاتِ الْمُتَشَكِّلَةِ فِى جَمِيعِ الْكَلِمَاتِ الْمُتَمَثِّلَةِ بِاِذْنِ الرَّحْمنِ فِى مَرَايَا تَمَوُّجَاتِ الْهَوَآءِ عِنْدَ قِرَآئَةِ كُلِّ كَلِمَةٍ مِنَ الْقُرْاَنِ مِنْ كُلِّ قَارِءٍ مِنْ اَوَّلِ النُّزُولِ اِلَى اَخِرِ الزَّمَانِ وَ ارْحَمْنَا وَ وَالِدَيْنَا وَارْحَمِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِعَدَدِهَا بِرَحْمَتِكَ يَآ اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ آمِينَ وَالْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ بِسْمِ الَلّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ خُذْمَاصَفَادَعْمَاكَدَرْ kaidesiyle amel eder, selâmet-i kalb ile gider ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#10 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur Külliyatı Dokuzuncu Söz sözler 9 ![]() فَسُبْحَانَ اللّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ وَلَهُ اْلحَمْدُ فِى السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ Ey birader! Benden, namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsisini soruyorsun ![]() ![]() Evet, herbir namazın vakti, mühim bir inkılâb başı olduğu gibi, azîm bir tasarruf-u ilâhînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsanat-ı külliye-i ilâhiyenin birer ma'kesi olduğundan, Kadir-i Zülcelâl'e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve tâzim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekûnuna karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() BİRİNCİ NÜKTE: Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 43) İKİNCİ NÜKTE: İbâdetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı ilâhîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp Kemal-i rububiyetin ve Kudret-i Samedaniyyenin ve Rahmet-i ilâhiyyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir ![]() ![]() Hem de rubûbiyetin Kemal-i kudreti dahi ister ki: Abd, kendi za'fını ve mahlûkatın aczini görmekle Kudret-i Samedâniyyenin âzamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahü Ekber deyip huzû ile rükûa gidip ona iltica ve tevekkül etsin ![]() Hem rubûbiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki: Abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkatın fakr ve ihtiyacatını sual ve dua lisanıyla izhar ve Rabbının ihsan ve in'âmâtını, şükür ve sena ile ve Elhamdülillah ile ilân etsin ![]() ![]() ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Nasılki insan, şu âlem-i kebirin bir misal-i Musaggarıdır ve Fâtiha-i Şerîfe, şu Kur'an-ı Azîmüşşân'ın bir timsal-i münevveridir ![]() ![]() DöRDÜNCÜ NÜKTE: Nasılki haftalık bir saatin sâniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri birbirine bakarlar, birbirinin misâlidirler ve birbirinin hükmünü alırlar ![]() ![]() Fecir zamanı, tulûa kadar, evvel-i bahar zamanına, hem insanın rahım-ı madere düştüğü âvânına, hem semavat ve arzın altı (Orjinal Sayfa: 44) gün hilkatinden birinci gününe benzer ve hatırlatır ve onlardaki şuûnât-ı ilâhiyeyi ihtar eder ![]() Zuhr zamanı ise, yaz mevsiminin ortasına, hem gençlik kemâline, hem Ömr-i dünyadaki hilkat-ı insan devrine benzer ve işaret eder ve onlardaki tecelliyat-ı rahmeti ve füyuzat-ı nimeti hatırlatır ![]() Asr zamanı ise, güz mevsimine, hem ihtiyarlık vaktine, hem âhirzaman Peygamberinin (Aleyhissalâtü Vesselâm) asr-ı saadetine benzer ve onlardaki şuûnât-ı İlahiyeyi ve in'amat-ı Rahmaniyeyi ihtar eder ![]() Mağrib zamanı ise, güz mevsiminin âhirinde pekçok mahlukatın gurubunu, hem insanın vefatını, hem dünyanın kıyamet ibtidasındaki harâbiyetini ihtar ile, tecelliyat-ı celâliyeyi ifham ve beşeri gaflet uykusundan uyandırır, ikaz eder ![]() İşâ' vakti ise, alem-i zulümat, nehâr âleminin bütün âsârını siyah kefeni ile setretmesini, hem kışın beyaz kefeni ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiş insanın bakiye-i âsârı dahi vefat edip nisyan perdesi altına girmesini, hem bu dâr-ı imtihan olan dünyanın bütün bütün kapanmasını ihtar ile Kahhâr-ı Zülcelâl'in celâlli tasarrufatını ilân eder ![]() Gece vakti ise, hem kışı, hem kabri, hem âlem-i Berzahı ifham ile, ruh-i beşer rahmet-i Rahmân'a ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır ![]() ![]() İkinci sabah ise, sabah-ı haşri ihtar eder ![]() ![]() Demek bu beş vaktin herbiri, bir mühim inkılâb başında olduğu ve büyük inkılâbları ihtar ettiği gibi; Kudret-i Samedâniyyenin tasarrufat-ı azime-i yevmiyesinin işaretiyle; hem senevi, hem asrî, hem dehrî, kudretin mu'cizatını ve rahmetin hedâyâsını hatırlatır ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 45) BEŞİNCI NÜKTE: İnsan fıtraten gâyet zaîftir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu vaziyette bir ruh, fecir zamanında bir Kadir-i Zülcelâl'in, bir Rahîm-i Zülcemal'in dergâhına niyaz ile namaz ile müracaat edip arz-ı hâl etmek, tevfik ve meded istemek ne kadar elzem ve peşindeki gündüz âleminde başına gelecek, beline yüklenecek işleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-yi istinad olduğu bedâheten anlaşılır ![]() Ve zuhr zamanında ki, o zaman, gündüzün kemâli ve zevale meyli ve yevmi işlerin Âvân-ı tekemmüllü ve meşâğilin tazyikkindan muvakkat bir istirahat zamanı ve fâni dünyanın bekasız ve ağır işlerin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve İn'amat -ı ilâhiyyenin tezahür ettiği bir andır ![]() ![]() ![]() ![]() Asr vaktinde, ki o vakit, hem güz mevsim-i hazînanesini ve ihtiyarlık hâlet-i mahzunanesini ve âhirzaman mevsim-i elîmanesini andırır ve hatırlattırır ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 46) asr vaktinde ikindi namazını kılmak için Kadîm i Bâki ve Kayyûm u Sermedi'nin Dergâh-ı Samedaniyesini arz-ı münacat ederek, zevalsiz ve nihayetsiz rahmetinin iltifatına iltica edip, hesabsız nimetlerine karşı şükür ve hamd ederek, İzzet-i Rububiyetine karşı zelilâne rükûa gidip, Sermediyet-i Ulûhiyetine karşı mahviyetkârane secde ederek, hakikî bir teselli-i kalb, bir rahat-ı ruh bulup huzur-i Kibriyasında kemerbeste-i ubudiyet olmak olmak demek olan asr namazını kılmak, ne kadar ulvî bir vazife, ne kadar münâsib bir hizmet, ne kadar yerinde bir borc-i fıtrat edâ etmek, belki gâyet hoş bir saadet elde etmek olduğunu; insan olan anlar ![]() Mağrib vaktinde, ki o zaman, hem kışın başlamasından yaz ve güz âleminin nazenin ve güzel mahlûkatının veda-yi hazînanesi içinde gurub etmesinin zamanını andırır ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 47) bütün fânilere bedel bir Cemil-i Bâki, bir Rahîm -i Sermedi bulup, سُبْحَانَرَبِّىَاْلاَعْلَى demekle zevalden münezzeh, kusurdan müberra Rabb-i A'lasını takdis etmek; sonra teşehhüd edip, oturup bütün mahlukatın tahiyyat-ı mübarekelerini ve salavat-ı tayyibelerini kendi hesabına o Cemil-i Lemyezel ve Celil-i Lâyezâle hediye edip ve Resul-i Ekrem'ine selâm etmekle biatını tecdid ve evamirine itaatını izhar edip ve îmânını tecdid ile tenvir etmek için şu Kasr-ı kâinatın intizam-ı hakîmanesini müşahede edip Sâni'-i Zülcelâl'in Vahdaniyetine şehadet etmek; hem saltanat-ı rububiyetin dellâlı ve mübelliğ-i marziyatı ve kitab-ı kâinatın tercüman-ı âyâtı olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ın risaletine şehadet etmek demek olan mağrib namazını kılmak ne kadar latif, nazif bir vazife, ne kadar aziz, leziz bir hizmet, ne kadar hoş ve güzel bir ubûdiyet, ne kadar ciddî bir hakikat ve bu fâni misafirhanede bâkıyâne bir sohbet ve daimâne bir saadet olduğunu anlamayan adam, nasıl adam olabilir! İşâ' vaktinde ki o vakit, gündüzün ufukta kalan bakiye-i âsârı dahi kaybolup, gece âlemi kâinatı kaplar ![]() (Orjinal Sayfa: 48) eden bir vaziyettir ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 49) Güneşler, hüşyar yıldızlar, birer nefer misillü emre musahhar ve bu misafirhane-i âlemde birer lâmbası ve hizmetkârı olan Zât-ı Zülcelâl'in kibriyâ sını düşünüp "Allahü Ekber" deyip rükûa varmak; hem bütün mahlukatın secde-i kübrasına düşünüp, yâni şu gecede yatmış mahlukat gibi her senede, her asırdaki envâ-ı mevcudat, hattâ Arz, hattâ Dünya, birer muntâzam ordu, belki birer mutî nefer gibi vazife-i ubudiyet-i dünyeviyesinden emr-i كُنْفَيَكُونُ ile terhis edildiği zaman, yâni Alem-i gayba gönderildiği vakit, nihayet intizâm ile zevalde gurub seccadesinde "Allahü Ekber" deyip secde ettikleri; hem emr-i كُنْفَيَكُونُ den gelen bir sayha-yi ihya ve ikaz ile yine baharda kısmen aynen, kısmen mislen haşrolup, kıyam edip, kemerbeste-i hizmet-i mevlâ oldukları gibi, şu insancık onlara iktidâen o Rahman-ı ZülKemâl'in, o Rahîm-i Zülcemâl'in bâr-gâh-ı huzurunda hayret-âlûd bir muhabbet, beka-âlûd bir mahviyet, izzet-âlûd bir tezellül içinde "Allahü Ekber" deyip sücûda gitmek, yâni bir nevi mi'raca çıkmak demek olan işâ namazını kılmak, ne kadar hoş, ne kadar güzel, ne kadar şirin, ne kadar yüksek, ne kadar aziz ve leziz, ne kadar makul ve münasib bir vazife, bir hizmet, bir ubûdiyet, bir ciddî hakikat olduğunu elbette anladın ![]() Demek şu beş vakit, herbiri birer inkılab-ı azîmin işârâtı ve icraat-ı cesîme-i rabbaniyenin emarat ve in'âmât-ı külliye-i ilâhiyenin alâmâtı olduklarından; borç ve zimmet olan farz namazın o zamanlara tahsisi, nihayet hikmettir ![]() ![]() ![]() اَللّهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَى مَنْ اَرْسَلْتَهُ مُعَلِّمًا لِعِبَادِكَ لِيُعَلِّمَهُمْ كَيْفِيَّةَ مَعْرِفَتِكَ وَ الْعُبُودِيَّةَ لَكَ وَ مُعَرِّفًا لِكُنُوزِ اَسْمَآئِكَ وَ تَرْجُمَانًا ِلاَيَاتِ كِتَابِ كَآئِنَاتِكَ وَ مِرْآتاً بِعُبُودِيَّتِهِ لِجَمَالِ رُبُوبِيَّتِكَ وَ عَلَى اَلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ وَ ارْحَمْنَا وَ ارْحَمِ الْمُؤْمِنِينَ وَ الْمُؤْمِنَاتِ آمِينَ بِرَحْمَتِكَ يَآ اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ * * * بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ مُقَلِّبُالَّيْلِوَالنَّهَارِ olan Kadir-i Zülcelâl'in o beyaz sahifeyi bu siyah sahifeye çevirmesindeki tasarrufat-ı rabbaniyesiyle yazın müzeyyen yeşil sahifesini, kışın bârid beyaz sahifesine çevirmesindeki مُسَخِّرُالشَّمْسِوَالْقَمَرِ olan Hakîm -i zülkemal'in icraat-ı ilâhiyesini hatırlatır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#11 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur Külliyatı Onuncu Söz sözler 10 ![]() Haşir Bahsi İHTAR: (Şu risalelerde teşbih ve temsilleri, hikâyeler Sûretinde yazdığımın sebebi; hem teshil, hem hakaik-i İslâmiye ne kadar makul, mütenasib, muhkem, mütesanid olduğunu göstermektir ![]() ![]() ![]() ![]() فَانْظُرْ اِلَى آثَارِ رَحْمَةِ اللّهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَآ اِنَّ ذَلِكَ َلمُحْيِى اْلمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ Birader, haşir ve âhireti basit ve avâm lisanıyla ve vâzıh bir tarzda Beyânını ister isen, öyle ise şu temsilî hikâyeciğe nefsimle beraber bak, dinle: Bir zaman iki adam, Cennet gibi güzel bir memlekete (şu dünyaya işarettir) gidiyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ne yapıyorsun? Ceza çekeceksin; beni de belaya sokacaksın ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 51) Onun için sana çok ilişmiyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() "Yok, mîrî malı değil, belki vakıf malıdır, sahibsizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Padişah kimdir? Tanımam ![]() Sonra arkadaşı ona cevaben: "Bir köy muhtarsız olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O sersem döndü dedi: "Haydi padişah var; fakat benim cüz'î istifadem ona ne zarar verebilir ![]() ![]() Arkadaşı ona cevaben dedi: "Yahu şu görünen memleket bir manevra meydanıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine o hain sersem, temerrüd edip: "İnanmam ![]() ![]() ![]() "Mâdem bu derece inad ve temerrüd edersin ![]() ____________________ (Haşiye): Seneye işarettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 52) bı olmayan delâil içinde Oniki Sûret ile sana göstereceğim ki: Bir mahkeme-i kübrâ var, bir dâr-ı mükâfat ve ihsan ve bir dâr-ı mücâzat ve zindan var ve bu memleket her gün bir derece boşandığı gibi, bir gün gelir ki, bütün bütün boşanıp harab edilecek ![]() BİRİNCİ SûRET: Hiç mümkün müdür ki: Bir saltanat, bâhusus böyle muhteşem bir saltanat, hüsn-ü hizmet eden mutilere mükâfatı ve isyan edenlere mücâzatı bulunmasın ![]() ![]() ![]() İKİNCİ SûRET: Bu gidişata, icraata bak! Nasıl en fakir, en zaîften tut, tâ herkese mükemmel, mükellef erzak veriliyor; kimsesiz hastalara çok güzel bakılıyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor ![]() ÜÇÜNCÜ SûRET: Bak ne kadar âlî bir hikmet, bir intizâmla işler dönüyor ![]() ![]() ![]() ![]() Halbuki şu yerlerde o hikmete, o adâlet e lâyık binden biri icra edilmiyor ![]() ![]() Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor ![]() ![]() ![]() DöRDÜNCÜ SûRET: Bak hadd ü hesaba gelmeyen şu sergilerde olan misilsiz mücevherat, şu sofralarda olan emsalsiz mat'umat gösteriyorlar ki: Bu yerlerin pâdişahının hadsiz bir sehaveti, hesabsız dolu hazineleri vardır ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 53) da devam etsinler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demek bir seyrangâh-ı daimîye gidiliyor ![]() ![]() ![]() BEŞNCI SûRET: Bak bu işler içinde görünüyor ki, o misilsiz zâtın pek büyük bir şefkati vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gel gidelim, şu adada büyük bir içtima var ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız! Bize gösterdiğin nümunelerin ve gölgelerin asıllarını, menba'larını göster ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 54) diyor ve pek çok yalvarıyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demek bu meydan-ı imtihanda olanlar, başı boş değiller; saadet sarayları ve zindanlar onları bekliyorlar ![]() ![]() ![]() ALTINCI SûRET: İşte gel bak, bu muhteşem şimendiferler, tayyareler, techizatlar, depolar, sergiler, icraatlar gösteriyorlar ki, perde arkasında pek muhteşem bir saltanat vardır, (Haşiye) hük ________________________ (Haşiye): Meselâ: Nasıl şu zamanda manevra meydanında harb usûlünde, "Silâh al, süngü tak" emriyle koca bir ordu baştan başa dikenli bir meşegâha benzediği gibi; her bir bayram gününde resm-i geçit için: "Formalarınızı takıp, nişanlarınızı asınız" emrine karşı ordugâh, serâser rengârenk çiçek açmış müzeyyen bir bahçeyi temsil ettiği misillü; öyle de rûy-i zemin meydanında, Sultân-ı Ezelî'nin nihayetsiz envâ'-ı cünudundan melek ve cinn ve ins ve hayvanlar gibi şuursuz nebâtat taifesi dahi, hıfz-ı hayat cihadında Emr-i كُنْفَيَكُونُ ile: "Müdafaa için silâhlarınızı ve cihazatınızı takınız" emr-i İlahîyi aldıkları vakit, zemin baştan aşağıya bütün ondaki dikenli ağaçlar ve nebatlar süngücüklerini taktıkları zaman, aynen süngülerini takmış muhteşem bir ordugâha benziyor ![]() Hem baharın herbir günü, herbir haftası, birer taife-i nebatâtın birer bayramı hükmünde olduğu için, herbir taifesi dahi kendi Sultanının o taifeye ihsan ettiği güzel hediyeleri teşhir için ona taktığı murassa nişanları birer resm-i geçit tarzında o Sultan-ı Ezelî'nin nazar-ı şuhud ve işhâdına arzettiğinden ve öyle bir vaziyet gösterdiğinden, bütün nebatât ve eşcar gûya "San'at-ı Rabbâniye murassaatını ve çiçek ve meyve denilen fıtrat-ı İlahiyenin nişanlarını takınız, çiçekler açınız" emr-i Rabbâniyeyi dinliyorlar ki, rûy-i zemin dahi gâyet muhteşem bir bayram gününde, şahane resm-i geçitte, sürmeli formaları ve murassa nişanları parlayan bir ordugâhı temsil ediyor ![]() İşte şu derece hikmetli ve intizâmlı teçhizat ve tezyinât; elbette nihayetsiz kadîr bir sultanın, nihayet derecede hakîm bir hâkimin emriyle olduğunu kör olmayanlara gösterir ![]() (Orjinal Sayfa: 55) mediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demek burada çabalamak onlar içindir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YEDİNCİ SÛRET: Gel, bir parça gezelim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Haşiye): Şu Sûretin işaret ettiği mânâların bir kısmı Yedinci Hakikat'te Beyân edilmiş ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 56) mümkün müdür ki raiyetin en büyüklerinden en büyük amellerini muhafaza etmesin, muhasebe etmesin, mükâfat ve mücâzat vermesin ![]() ![]() ![]() Demek, bir Mahkeme-i Kübrâya bırakılıyor ![]() ![]() ![]() SEKİZİNCİ SÛRET: Gel, ondan gelen bu fermanları sana okuyacağım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demek bir mahkeme-i kübrâ, bir saadet-i uzmâ vardır ![]() DOKUZUNCU SûRET: Şimdi gel! Bu dâirelerin ve Cemâatlerin Bâzı rüesâlarına ki, (Haşiye) her biri bizzât Pâdişahla görüşecek husûsî birer telefonu var ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Haşiye): Şu Sûretin isbat ettiği mânâlar Sekizinci Hakikat'te görünecek ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 57) icmâ kuvvetinde bir ittifakla haber veriyorlar ki: Şu bâzı âsârı görünen saltanat-ı azîmenin medârı ve makarrı, buradan uzak bir başka memlekettedir ve şu meydan-ı imtihanda binalar muvakkattırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demek bir diyâr-ı âher var; elbette o makarra gidilecektir ![]() ![]() ![]() ONUNCU SûRET: Gel, bugün nevrûz-u sultânîdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey sersem! Sen diyorsun: "Nasıl bu koca memleket tahrib edilip, başka yere kurulacak?" İşte görüyorsun ki: Her saat, senin aklın kabûl etmediği o tebdîl-i diyar gibi çok inkılablar, tebdiller oluyor ![]() ![]() (Haşiye): Bu Sûretin remzini Dokuzuncu Hakikat'te göreceksin ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 58) Bir saatlik içtima için on sene kadar masraf yapılıyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demek bu ihtifâlât; bir saadet-i uzmâ, bir mahkeme-i kübrâ, bilmediğimiz ulvî gayeler içindir ![]() ![]() ![]() ONBİRİNCİ SûRET: Gel, ey muannid arkadaş! Bir tayyareye ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eğer faraza tevehhüm ettiğin gibi, daire-i memleketinde daimî menziller, âlî mekânlar, sâbit makamlar, bâki meskenler, mûkîm ahali, mes'ud raiyeti bulunmazsa; şu hikmet, inâyet, merhamet, adâletin hakikatlarına şu bekasız memleket mazhar olamadığı mâlûm ve onlara mazhar olacak, başka yerde de bulunmazsa; o vakit gündüz ortasında güneşin ışığını gördüğümüz halde güneşi inkâr etmek deecesinde bir ahmaklıkla, şu gözümüz önündeki hikmeti inkâr etmek ve şu müşahede ettiğimiz inâyeti inkâr etmek ve şu gördüğümüz merhameti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emârâtı, işârâtı görünen adâleti inkâr etmek lâzımgelir ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 59) ittiffakıyla muhaldir, mümkün değildir ![]() ![]() Demek, bu diyardan başka bir diyar vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Onikinci Sûret: Gel şimdi döneceğiz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey arkadaş! Demek, bu muvakkat memleket bir tarla hükmündedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sakın zannetme; tebdil-i memleket delilleri bu "Oniki Sûret"e (Orjinal Sayfa: 60) münhasırdır ![]() ![]() ![]() Bâhusus, gel sana "Oniki Sûret" kuvvetinden daha kuvvetli bir bürhân daha göstereceğim ![]() İşte gel bak, şu uzaktaki görünen Cemâat-ı azîme içinde, evvel adada gördüğümüz büyük nişan sahibi Yâver-i Ekrem bir tebliğatta bulunuyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acaba o Yâver-i Ekrem o ferman-ı a'zamla beraber bütün kuvvetiyle dâva edip tebliğ ettikleri şu tebdil-i memleket mes'elesi, hiç kabil midir ki îtiraz kabûl etsin ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi ey arkadaş! ![]() ![]() - Ben ne diyeceğim, daha buna karşı bir şey denebilir mi? Gündüz ortasında güneşe karşı söz söylenir mi? Yalnız derim ki: Elhamdülillah ![]() ![]() ![]() ![]() İşte, Haşir ve âhiretten kinaye ve ibaret olan şu hikâye-i temsiliye burada tamam oldu ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 61) Mukaddime Birkaç işâretle başka yerlerde yâni Yirmiikinci, Ondokuzuncu, Yirmialtıncı Sözlerde îzah edilen birkaç mes'eleye işâret ederiz ![]() BİRİNCİ İŞARET: Hikâyedeki sersem adamın o emin arkadaşıyla,'' Üç Hakikatları'' var ![]() Birincisi: Nefs-i emmârem ile kalbimdir ![]() İkincisi: Felsefe şâkirdleriyle, Kur'an-ı Hakîm tilmizleridir ![]() Üçüncüsü: Ümmet-i İslâmiye ile millet-i küfriyedir ![]() Felsefe şâkirdleri ve millet-i küfriye ve nefs-i Emmârenin en müdhiş dâlâleti, Cenâb-ı Hakk'ı tanımamaktadır ![]() ![]() Nasılki bir kitab, bâhusus öyle bir kitab ki; her kelimesi içinde küçük kalemle bir kitab yazılmış, her harfi içinde ince kalem ile muntâzam bir kaside yazılmış ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hem nasılki bir hâne ustasız olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#12 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur Külliyatı(Orjinal Sayfa: 62) menziller teşkil edilip, kemâl-i intizâmla elbise değiştirdiği gibi değiştiriyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hem nasılki bulutsuz, gündüz ortasında, Güneşin deniz yüzünde bütün kabarcıklar üstünde ve karada bütün parlak şeylerde ve kar'ın bütün parçalarında cilvesi göründüğü ve aksi müşahede edildiği halde Güneşi inkâr etmek, ne derece acib bir divânelik hezeyanıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meselâ, toprakta herbir zerresi kabildir ki, muhtelif bütün tohumlar ve çekirdeklere medâr ve menşe olsun ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 63) san'at ve kudret vermek lâzımgelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İKİNCİ İŞARET: Hikâyede bir Yaver-i Ekremden bahsedilmiş ve denilmiş ki: Kör olmayan herkes O'nun nişanlarını görmekle anlar ki: O Zât, pâdişahın emriyle hareket eder ve O'nun has bendesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hem hiç mümkün olur mu ki, nihayet kemâlde olan bir cemâl; gösterici ve târif edici bir vasıta ile kendini göstermek istemesin? Hem mümkün olur mu ki; gâyet cemâlde bir Kemâl-i san'at, onun üzerine enzar-ı dikkati celbeden bir dellâl vasıtasıyla teşhir istemesin? Hem hiç mümkün olur mu ki; bir Rubûbiyyet-i âmmenin saltanat-ı külliyyesi, kesret ve cüz'iyyat tabakatında vahdâniyyet ve samedâniyyetini, zülcenaheyn bir meb'us vasıtasıyla ilânını istemesin! Yâni O Zât, ubûdiyyet-i külliyye cihetiyle kesret tabakatının dergâh-ı İlâhiyye elçisi olduğu gibi, kurbiyyet ve Risâlet cihetiyle dergâh-ı İlâhînin kesret tabakatına memurudur ![]() Hem hiç mümkün olur mu ki; nihayet derecede bir hüsn-ü zâtî sahibi, cemâlinin mehâsinini ve hüsnünün letâifini âyinelerde görmek ve göstermek istemesin! Yâni bir habib resûl vasıtasıyla ki; hem habibdir, ubûdiyyetiyle kendini O'na sevdirir, âyinedârlık eder ![]() ![]() Hem hiç mümkün olur mu ki; acib mu'cizelerle, garib ve kıymettar şeylerle dolu hazineler sahibi, sarraf bir târif edici ve (Orjinal Sayfa: 64) vassaf bir teşhir edici vasıtasıyla enzâr-ı halka arz ve başlarında izhar etmekle, gizli kemâlâtını Beyân etmek irade etmesin ve istemesin? Hem mümkün olur mu ki; bu kâinatı bütün esmâsının kemâlâtını ifade eden masnuatla tezyin ederek seyir için garib ve ince san'atlarla süslenilmiş bir saraya benzetsin de, rehber bir muallim tâyin etmesin? Hem hiç mümkün olur mu ki; bu kâinatın sahibi, şu kâinatın tahavvülâtındaki maksad ve gaye ne olacağını, müş'ir-i tılsım-ı muğlâkını, hem mevcûdâtın "Nereden? Nereye? Necisin?" Üç suâl-i müşkilin muammasını bir elçi vasıtasıyla açtırmasın! Hem hiç mümkün olur mu ki; bu güzel masnuât ile kendini zîşuura tanıttıran ve kıymetli nimetler ile kendini sevdiren Sâni'-i Zülcelâl; onun mukabilinde zîşuurdan marziyyatı ve arzuları ne olduğunu bir elçi vasıtasıyla bildirmesin! Hem hiç mümkün olur mu ki; nev-i insanı, şuurca kesrete mübtelâ, istidadca ubûdiyyet-i külliyyeye müheyya Sûretinde yaratıp, muallim bir rehber vasıtasıyla onları kesretten vahdete yüzlerini çevirmek istemesin! Daha bunlar gibi çok vezaif-i Nübüvvet var ki, herbiri bir bürhân-ı kat'îdir ki: Ulûhiyyet, Risâletsiz olamaz ![]() ![]() ![]() Şimdi acaba âlemde Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'dan -Beyân olunan evsaf ve vezaife- daha ehil ve daha câmi' kim zuhur etmiş? Ve rütbe-i Risâlete ve vazife-i tebliğe O'ndan daha elyak, daha evfak hiç zaman göstermiş midir? Hâyır, aslâ ve kat'â! ![]() ![]() ![]() ![]() ÜÇÜNCÜ İŞARET: Hatıra gelmesin ki: Bu küçücük insanın ne ehemmiyeti var ki, bu azîm dünya onun muhasebe-i a'mâli için kapansın, başka bir daire açılsın? Çünki Bu küçücük insan, câmiiyet-i fıtrat itibariyle şu mevcûdat içinde bir ustabaşı ve bir (Orjinal Sayfa: 65) dellâl-ı saltanat-ı İlahiyye ve bir ubudiyyet-i külliyyeye mazhar olduğundan büyük ehemmiyeti vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() DÖRDÜNCÜ İŞARET: Nasılki hikâyede Oniki Sûretle gördük ki: Hiçbir cihetle mümkün değil; öyle bir pâdişahın, öyle muvakkat misafirhane gibi bir memleketi bulunsun da, müstekar ve haşmetine mazhar ve saltanat-ı uzmâsına medâr diğer daimî bir memleketi bulunmasın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BİRİNCİ HAKİKAT: Bâb-ı Rububiyyet ve Saltanattır ki, İsm-i Rabb'in cilvesidir ![]() Hiç mümkün müdür ki: Şe'n-i Rububiyyet ve Saltanat-ı Uluhiyyet, bâhusus böyle bir kâinatı, Kemâlâtını göstermek için gâyet âlî gayeler ve yüksek maksadlar ile îcâd etsin, onun gayât ve makasıdına karşı îmân ve ubudiyyetle mukabele eden mü'minlere mükâfatı bulunmasın ![]() İKİNCİ HAKİKAT: Bâb-ı Kerem ve Rahmettir ki, Kerim ve Rahîm isminin cilvesidir ![]() Hiç mümkün müdür ki: Gösterdiği âsâr ile nihayetsiz bir kerem ve nihayetsiz bir rahmet ve nihayetsiz bir izzet ve nihayetsiz bir gayret sahibi olan şu âlemin Rabbi; kerem ve rahmetine lâyık mükâfat, izzet ve gayretine şayeste mücâzatta bulunmasın ![]() (Orjinal Sayfa: 66) (Haşiye-1) tâ en kavîye kadar her canlıya lâyık bir rızık veriliyor ![]() ![]() ![]() ![]() Meselâ, bahar mevsiminde cennet hûrileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misâl libaslar ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla süslendirip hizmetkâr ederek onların lâtif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit en tatlı, en Mûsannâ meyveleri bize takdim etmek; hem zehirli bir sineğin eliyle şifalı en tatlı balı bize yedirmek; hem en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak; ne kadar cemil bir kerem, ne kadar lâtif bir rahmet eseri olduğu bedâheten anlaşılır ![]() ![]() ![]() Bu âlemin mutasarrıfının mâdem nihayetsiz böyle bir keremi, nihayetsiz böyle bir rahmeti, nihayetsiz öyle bir celâl ve izzeti vardır ![]() ![]() _________________________ (Haşiye-1): Rızk-ı helâl, iktidar ile alınmadığına, belki iftikara binaen verildiğine delil-i kat'î: İktidarsız yavruların hüsn-ü maişeti ve muktedir canavarların dîk-ı maişeti; hem zekâvetsiz balıkların semizliği ve zekâvetli, hileli tilki ve maymunun derd-i maişetle vücudça zaîfliğidir ![]() ![]() ![]() (Haşiye-2): Evet aç bir arslan, zaîf bir yavrusunu kendi nefsine tercih ederek, elde ettiği bir eti yemeyip yavrusuna vermesi; hem korkak tavuk, yavrusunu himaye için ite, arslana saldırması; hem incir ağacı kendi çamur yiyerek yavrusu olan meyvelerine hâlis süt vermesi, bilbedâhe nihayetsiz Rahîm, Kerim, Şefîk bir Zâtın hesabıyla hareket ettiklerini kör olmayana gösteriyorlar ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 67) ihsan ister ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ÜÇÜNCÜ HAKİKAT: Bâb-ı Hikmet ve Adâlet olup, İsm-i Hakîm ve Âdil'in cilvesidir ![]() Hiç mümkün müdür ki: (Haşiye) Zerrelerden güneşlere kadar ___________________________ (Haşiye): Evet, «Hiç mümkün müdür ki» şu cümle çok tekrar ediliyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elhasıl, ehl-i felsefe istib'ad ile inkâra gider ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 68) cereyan eden hikmet ve intizâm, adâlet ve mizanla Rubûbiyyetin saltanatını gösteren Zât-ı Zülcelâl, Rubûbiyyetin cenah-ı himayesine iltica eden ve hikmet ve adâlete îmân ve ubûdiyyetle tevfîk-i hareket eden mü'minleri taltif etmesin? Ve o hikmet ve adâlete küfür ve tuğyan ile isyan eden edebsizleri tedib etmesin? Halbuki bu muvakkat dünyada o hikmet, o adâlete lâyık binden biri, insanda icra edilmiyor, te'hir ediliyor ![]() ![]() ![]() Evet görünüyor ki; şu âlemde tasarruf eden Zât, nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor ![]() ![]() ![]() ![]() Evet güzel bir çiçeğin dakik proğramını, küçücük bir tohumunda dercetmek, büyük bir ağacın sahife-i a'mâlini, tarihçe-i hayatını, fihriste-i cihâzâtını küçücük bir çekirdekte mânevî kader kalemiyle yazmak; nihayetsiz bir hikmet kalemi işlediğini gösterir ![]() Hem herşeyin hilkatinde gâyet derecede hüsn-ü san'at bulunması; nihayet derecede hakîm bir Sâniin nakşı olduğunu gösterir ![]() ![]() Hem adâlet ve mizan ile iş görüldüğüne bürhân mı istersin? Herşeye hassas mizanlarla, mahsus ölçülerle vücud vermek, Sûret giydirmek, yerli yerine koymak; nihayetsiz bir adâlet ve mizan ile iş görüldüğünü gösterir ![]() Hem her hak sahibine istidâdı nisbetinde hakkını vermek, yâni (Orjinal Sayfa: 69) vücudunun bütün levâzımâtını, bekâsının bütün cihâzâtını en münasib bir tarzda vermek; nihayetsiz bir adâlet elini gösterir ![]() Hem istidâd lisanıyla, ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla, ızdırar lisanıyla sual edilen ve istenilen herşeye daimî cevab vermek; nihayet derecede bir adl ve hikmeti gösteriyor ![]() Şimdi hiç mümkün müdür ki, böyle en küçük bir mahlûkun, en küçük bir hâcâtının imdadına koşan bir adâlet ve hikmet; insan gibi en büyük bir mahlukun beka gibi en büyük bir hâcetini mühmel bıraksın? En büyük istimdâdını ve en büyük sualini cevabsız bıraksın? Rubûbiyyetin haşmetini, ibâdının hukukunu muhafaza etmekle muhafaza etmesin? Halbuki şu fâni dünyada kısa bir hayat geçiren insan, öyle bir adâletin hakikatına mazhar olamaz ve olamıyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() DöRDÜNCÜ HAKİKAT: Bâb-ı Cûd ve Cemâldir ![]() ![]() Hiç mümkün müdür ki: Nihayetsiz cûd u sehâvet, tükenmez servet, bitmez hazineler, misilsiz sermedî cemâl, kusursuz ebedî kemâl; bir dâr-ı saadet ve mahall-i ziyafet içinde daimî bulunacak olan muhtaç şâkirleri, müştak âyinedârları, mütehayyir seyircileri istemesinler? Evet Dünya yüzünü bu kadar müzeyyen masnûâtıyla süslendirmek, Ay ile Güneşi lâmba yapmak, yeryüzünü bir sofra-i nimet ederek mat'ûmatın en güzel çeşitleriyle doldurmak, meyveli ağaçları birer kab yapmak, her mevsimde birçok defalar tecdid etmek; hadsiz bir cûd u sehâveti gösterir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 70) Demek ebedî bir Cennet'i, hem içinde ebedî muhtaçları ister ![]() ![]() ![]() ister ![]() ![]() ![]() Hem dahi meşher-i san'at-ı İlahiyye olan aktâr-ı âlem sergilerine bak ![]() ![]() ![]() Demek bu âlemin Sâniinin pek mühim ve hayret verici ve gizli kemâlâtı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ____________________ (Haşiye-1): Evet kemik gibi bir kuru ağacın ucundaki tel gibi incecik bir sapta gâyet münakkaş, müzeyyen bir çiçek ve gâyet Mûsanna ve murassa bir meyve, elbette gâyet san'atperver mu'cizekâr ve hikmettar bir Sâniin mehâsin-i san'atını zîşuura okutturan bir ilânnâmedir ![]() ![]() (Haşiye-2): Evet durûb-u emsaldendir ki: Bir dünya güzeli, bir zaman kendine meftun olmuş âdi bir adamı huzurundan tardeder ![]() ![]() ![]() Hem bir vakit bir ayı, gâyet tatlı bir üzüm asması altına girer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 71) (Haşiye-) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mâdem o nihayetsiz sehavet-i cûd, o misilsiz cemâl-i hüsün, o kusursuz kemâlât; ebedî müteşekkirleri, müştakları, müstahsinleri iktiza ederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elhasıl: Nasılki şu âlem bütün mevcûdâtıyla Sâni'-i Zülcelâl'ine kat'î delâlet eder; Sâni'-i Zülcelâl'in de sıfât ve Esmâ-i Kudsiyyesi, dâr-ı âhirete delâlet eder ve gösterir ve ister ![]() _____________________________ (Haşiye-3): Âyine-misâl mevcûdâtın birbiri arkasında zeval ve fenalarıyla beraber, arkalarından gelenlerin üstünde ve yüzlerinde aynı hüsün ve cemâlin cilvesinin bulunması gösterir ki: Cemâl onların değil; belki o cemâller, bir hüsn-ü münezzeh ve bir Cemâl-i Mukaddesin âyâtı ve emârâtıdır ![]() (Orjinal Sayfa: 72) BEŞİNCİ HAKİKAT: Bâb-ı şefkat ve Ubûdiyyet-i Muhammediyyedir (Aleyhissalâtü Vesselâm) ![]() ![]() Hiç mümkün müdür ki: En edna bir hâceti, en edna bir mahlûkundan görüp kemâl-i şefkatle ummadığı yerden is'âf eden ve en gizli bir sesi, en gizli bir mahlûkundan işitip imdad eden, lisan-ı hâl ve kal ile istenilen herşey'e icabet eden nihayetsiz bir şefkat ve bir merhamet sahibi bir Rab; en büyük bir abdinden (Haşiye), en sevgili bir mahlûkundan en büyük hâcetini görüp bitirmesin, is'âf etmesin; en yüksek duayı işitip kabûl etmesin! ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey nefsimle beraber beni dinleyen arkadaş! Hikâye-i temsiliyyede demiştik: Bir adada bir içtima var ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bak! O Zât öyle bir salât-ı kübrâda, bir ibâdet-i ulyâda _____________________________ (Haşiye):Evet, binüçyüz elli sene saltanat süren ve saltanatı devam eden ve ekser zamanda üçyüzelli milyondan ziyade raiyeti bulunan ve her gün bütün raiyeti Onunla tecdid-i biat eden ve Onun Kemâlâtına şehâdet eden ve kemâl-i itâatle evâmirine inkıyad eden ve Arzın nısfı ve nev-i beşerin humsu o zâtın sıbgı ile sıbgalansa, yâni mânevî rengiyle renklense ve o zât onların mahbub-u kulûbu ve mürebbi-i ervahı olsa; elbette O Zât, şu kâinatta tasarruf eden Rabb'in en büyük abdidir ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 73) saadet-i ebediyye için dua ediyor ki, güya bu cezîre, belki bütün Arz Onun âzametli namazıyla namaz kılar, niyaz eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bak hem öyle bir maksad, öyle bir gaye için saadet isteyip, dua ediyor ki; insanı ve bütün mahlukatı esfel-i sâfilîn olan fena-yı mutlaka sukuttan, kıymetsizlikten, faidesizlikten, abesiyyetten a'lâ-yı illiyyîn olan kıymete, bekaya, ulvî vazifeye, mektûbât-ı Samedâniyye olması derecesine çıkarıyor ![]() Bak hem öyle yüksek bir fîzâr-ı istimdadkârane ile istiyor ve öyle tatlı bir niyaz-ı istirhamkârane ile yalvarıyor ki: Güya bütün mevcûdâta, semâvata, arşa işittirip vecde getirip duasına: "Âmîn, Allahümme âmîn" dedirtiyor ![]() _____________________ (Haşiye-1): Evet münâcât-ı Ahmediyye (A ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Haşiye-2): Evet şu âlemin mutasarrıfı, bütün tasarrufatı bilmüşahede şuurane, alîmane, hakîmane olduğu halde; hiçbir cihetle mümkün değildir ki; o mutasarrıf, kendi masnûatı içinde en mümtaz bir ferdin harekâtına şuuru ve ıttılâı bulunmasın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 74) Bak hem öyle Semî' ve Kerim bir Kadîr'den, öyle Basîr ve Rahîm bir Alîm'den saadet ve bekayı istiyor ki; bilmüşahede en gizli bir zîhayatın en gizli bir arzusunu, en hâfî bir niyazını görür, işitir, kabûl eder, merhamet eder ![]() ![]() ![]() Acaba bütün benî-Âdemi arkasına alıp şu Arz üstünde durup, arş-ı âzama müteveccihen el kaldırıp, nev-i beşerin hülâsa-i ubûdiyyetini câmi' hakikat-ı ubûdiyyet-i Ahmediyye (A ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ____________________________ (Haşiye-1): Evet âhirete nisbeten gâyet dar bir sahife hükmünde olan rûy-i zeminde had ve hesaba gelmeyen hârika san'at nümunelerini ve haşir ve kıyametin misâllerini göstermek ve üçyüz bin kitab hükmünde olan muntâzam envâ'-ı masnûatı, o tek sahifede Kemâl-i intizâm ile yazıp dercetmek; elbette geniş olan âlem-i âhirette lâtif ve muntâzam Cennet'in binasından ve îcadından daha müşkildir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#13 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur Külliyatı Onbirinci Söz sözler 11 ![]() وَالشَّمْسِ وَضُحَيهَا وَالْقَمَرِ اِذَا تَلَيهَا وَالنَّهَارِ اِذَا جَلَّيهَا وَ الَّيْلِ اِذَا يَغْشَيهَا وَ نَفْسٍ وَمَا سَوَّيهَا وَ اْلاَرْضِ وَمَا طَحَيهَا وَ السَّمَآءِ وَمَا بَنَيهَا Ey kardeş! Eğer hikmet-i âlemin tılsımını ve hilkat-i insanın muammasını ve hakikat-ı salâtın rumuzunu bir parça fehmetmek istersen, nefsimle beraber şu temsilî hikâyeciğe bak: Bir zaman bir sultan varmış; servetçe onun pek çok hazineleri vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir vechi: Bizzât nazar-ı dekaik-âşinâsıyla görsün ![]() Diğeri: Gayrın nazarıyla baksın ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 126) dairelere, menzillere taksim ederek hazinelerinin türlü türlü murassaatıyla süslendirip kendi dest-i san'atının en lâtif, en güzel eserleriyle zînetlendirip, fünun-u hikmetinin en incelikleriyle tanzim edip düzelterek ve ulûmunun âsâr-ı mu'cizekâraneleriyle donatarak tekmil ettikten sonra, herbir taam ve nimetlerinin bütün çeşitlerinden en lezizlerini câmi' sofralar, o sarayda kurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() «Ey ahali; Şu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izharıyla ve bu sarayı yapmasıyla, kendini size tanıttırmak istiyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 127) o makama münâsib sözleri seyircilere söyledi ![]() Birinci güruhû: Kendini tanımış ve aklı başında ve kalbi yerinde oldukları için, o sarayın içindeki acâiblere baktıkları zaman dediler: «Bunda büyük bir iş var ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci güruh ise; akılları bozulmuş, kalbleri sönmüş olduklarından, saraya girdikleri vakit, nefislerine mağlub olup lezzetli taamlardan başka hiç bir şey'e iltifat etmediler; bütün o mehâsinden gözlerini kapadılar ve o üstadın (ASM) irşâd'atından ve şâkirdlerinin îkazatından kulaklarını tıkadılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey benimle bu hikâyeyi dinleyen arkadaş! Elbette anladın ki: O Hâkim-i Zîşan; bu kasrı, şu mezkûr maksadlar için bina etmiştir ![]() Birisi: Şu gördüğümüz ve nutkunu işittiğimiz üstadın (ASM) vücududur ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 128) İkincisi: Ahali, o Üstadın (ASM) sözünü kabûl edip dinlemesidir ![]() ![]() ![]() ![]() Ey arkadaş! Hikâye burada bitti ![]() ![]() İşte o saray, şu âlemdir ki; tavanı, tebessüm eden yıldızlarla tenvir edilmiş gök yüzüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 129) ki, nefis ve şeytana tâbi olup yalnız hayat-ı dünyeviyeyi tanıyan, hayvan gibi belki daha aşağı sağır, dilsiz, dâllîn güruhudur ![]() Birinci kafile olan süedâ ve ebrar ise, zülcenaheyn olan Üstadı dinlediler ![]() ![]() ![]() Şu bahtiyar cemaât, o Resulü dinleyip Kur'ana kulak verdiler ![]() ![]() ![]() Evvelen: Âsâra bakıp, gaibâne muamele Sûretinde saltanat-ı Rububiyyetin mehâsinine temâşager makamında kendilerini gördüklerinden; tekbir ve tesbih vazifesini edâ edip «Allahü Ekber» dediler ![]() Sâniyen: Esmâ-i Kudsiye-i İlahiyenin cilveleri olan bedâyiine ve parlak eserlerine dellâllık makamında görünmekle «Sübhanallah, Velhamdülillah» diyerek takdis ve tahmid vazifesini îfâ ettiler ![]() Sâlisen: Rahmet-i İlahiyenin hazinelerinde iddihar edilen nimetlerini zâhir ve bâtın duygularla tadıp anlamak makamında, şükür ve senâ vazifesini edâyâ başladılar ![]() Râbian: Esmâ-i İlahiyenin definelerindeki cevherleri, mânevî cihâzat mizanlarıyla tartıp bilmek makamında, tenzih ve medih vazifesine başladılar ![]() Hâmisen: Mistâr-ı kader üstünde kalem-i kudretiyle yazılan mektûbat-ı Rabbâniyyeyi mütalâa makamında, tefekkür ve istihsan vazifesine başladılar ![]() Sâdisen: Eşyanın yaratılışında ve masnûatın san'atındaki lâtif incelik ve nâzenin güzellikleri temâşa ile tenzih makamında Fâtır-ı Zülcelâl, Sâni'-i Zülcemâl'lerine muhabbet ve iştiyak vazifesine girdiler ![]() (Orjinal Sayfa: 130) san'atının mu'cizeleriyle kendini zîşuura tanıttırmasına karşı hayret içinde bir mârifet ile mukabele ederek سُبْحَانَكَ مَا عَرَفْنَاكَ حَقَّ مَعْرِفَتِكَ dediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonra şu kâinatın yüzlerinde değişen mevcûdât âyinelerinde Cemâl ve Celâl ve Kemâl ve Kibriyâsının izhârına karşı, اَللَّهُ اَكْبَرُ deyip tâzim içinde bir aczle rükûa gidip mahviyet içinde bir muhabbet ve hayretle secde edip mukabele ettiler ![]() ![]() Sonra o Sâni-i Zülcelâl'în kendi san'atının lâtiflerini, hârikalarını, antikalarını, sergilerle teşhirgâh-ı enamda neşrine karşı, مَاشَاءَ اللَّهُ deyip takdir ederek: "Ne güzel yapılmış!" deyip is- (Orjinal Sayfa: 131) tihsan ederek, بَارَكَ اللَّهُ deyip müşâhede etmek, اَمَنَّا deyip şehadet etmek; "Geliniz, bakınız!" hayran olarak حَىَّ عَلَى الْفَلاَحْ deyip herkesi şâhid tutmakla mukabele ettiler ![]() ![]() Sonra o Rabb-ül âlemîn'in ulûihiyyetinin izhârına karşı; zaaf içinde aczlerini, ihtiyaç içinde fakrlerini ilândan ibâret olan ubûdiyyet ile ve ubûdiyyetin hülâsası olan «Namaz» ile mukabele ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Amma, füccar ve eşrar olan diğer gürûh ise: Hadd-i bülûğ ile şu âlem sarayına girdikleri vakit, bütün vahdâniyyetin delillerine karşı küfür ile mukabele edip ve bütün ni'metlere karşı küfran ile mukabele ederek ve bütün mevcûdatı kıymetsizlikle kâfirane bir ittiham ile tahkir ettiler ve bütün Esmâ-i İlâhiyyenin tecelliyatına karşı red ve inkâr ile mukabele ettiklerinden, az bir vakitte nihâyetsiz bir cinâyet işlediler; nihâyetsiz bir azâba müstehak oldular ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 132) Ey sersem nefsim ve ey pürheves arkadaşım! Âyâ zannediyor musun ki, vazife-i hayatınız; yalnız terbiye-i medeniyye ile güzelce muhâfaza-i nefs etmek, ayıb olmasın, batın ve fercin hizmetine mi münhasırdır? Yâhut, zannediyor musunuz ki, hayatınızın makinesinde dercedilen şu nâzik letâif ve mâneviyyat; ve şu hassas âza ve âlât; ve şu muntâzam cevarih ve cihâzât; ve şu mütecessis havas ve hissiyatın gaye-i yegânesi; şu hayât-ı fâniyede, nefs-i rezîlenin, hevesât-ı süfliyyenin tatmini için isti ![]() Biri: Cenâb-ı Mün'im-i Hakikînin bütün ni'metlerinin herbir çeşitlerini size ihsas ettirip şükrettirmekten ibarettir ![]() ![]() İkincisi: Âleme tecelli eden Esmâ-i kudsiyye-i İlâhiyyenin bütün tecelliyatının aksâmını, birer birer, size o cihâzat vâsıtasıyla bildirip tattırmaktır ![]() ![]() İşte bu iki esâs üzerine kemâlât-ı insâniyye neşv ü nema bulur ![]() ![]() İnsâniyyetin cihâzâtı, hayvan gibi hayât-ı dünyeviyyeyi kazanmak için verilmemiş olduğuna şu temsil sırrıyla bak: Meselâ, bir zât bir hizmetçisine yirmi altın verdi; tâ mahsus bir kumaştan kendisine bir kat libas alsın ![]() ![]() Sonra gördü ki: O zât, diğer bir hizmetkârına bin altın verip, bir kâğıt içinde Bâzı şeyler yazılı olarak onun cebine koydu, ticârete gönderdi ![]() ![]() ![]() ![]() Ey nefsim ve ey arkadaşım! Aklınızı başınıza toplayınız ![]() (Orjinal Sayfa: 133) mâye-i ömür ve istidâd-ı hayâtınızı hayvan gibi, belki hayvandan çok aşağı bir derecede şu hayât-ı fâniye ve lezzet-i maddiyeye sarfetmeyiniz ![]() ![]() Ey gafil nefsim! Senin hayatının gayesini ve hayatının mahiyetini, hem hayatının Sûretini, hem hayatının sırr-ı hakîkatını, hem hayatının kemâl-i saâdetini bir derece anlamak istersen; bak: Senin hayatının gayelerinin icmâli dokuz emirdir ![]() Birincisi şudur ki: Senin vücudunda konulan duygular terâzileriyle, rahmet-i İlâhiyyenin hazînelerinde iddihar edilen ni'metleri tartmaktır ve küllî şükretmektir ![]() İkincisi: Senin fıtratında vaz'edilen cihâzâtın anahtarlarıyla Esmâ-i kudsiyye-i İlahiyyenin gizli definelerini açmaktır, Zât-ı Akdes'i o Esmâ ile tanımaktır ![]() Üçüncüsü: Şu teşhirgâh-ı dünyada, mahlûkat nazarında, Esmâ-i İlahiyyenin sana taktıkları garib san'atlarını ve lâtif cilvelerini bilerek hayâtında teşhir ve izhâr etmektir ![]() Dördüncüsü: Lisân-ı hâl ve kalinle Hâlikının dergâh-ı Rububiyyetine ubûdiyyetini ilân etmektir ![]() Beşincisi: Nasıl bir asker pâdişahından aldığı türlü türlü nişanları, resmî vakitlerde takıp padişahın nazarında görünmekle onun iltifâtât-ı âsârını gösterdiği gibi, sen dahi esmâ-i İlahiyenin cilvelerinin sana verdikleri letâif-i insâniye murassaâtıyla bilerek süslenip o Şâhid-i Ezelî'nin nazar-ı şuhûd ve işhâdına görünmektir ![]() Altıncısı: Zevilhayat olanların tezahürat-ı hayatiye denilen, Hâlıklarına tahiyyatları; ve ruhûzat-ı hayatiye denilen, Sâni'lerine tesbihatları ve semerat ve gayât-ı hayatiye denilen, Vâhib-ül Hayât'a arz-ı ubûdiyetlerini bilerek müşâhede etmek, tefekkür ile görüp şehâdetle göstermektir ![]() Yedincisi: Senin hayatına verilen cüz'î ilim ve kudret ve irâde gibi sıfat ve hallerinden küçük nümûnelerini vâhid-i kıyâsî ittihaz ile, Hâlık-ı Zülcelâl'in sıfât-ı mutlakasını ve şuûn-u mukaddesesini o ölçüler ile bilmektir ![]() (Orjinal Sayfa: 134) min senin hânenden büyüklüğü derecesinde, şu âlemin ustasını o nisbette Kadîr, Alîm, Hakîm, Müdebbir bilmek lâzımdır ![]() Sekizincisi: Şu âlemdeki mevcûdâtın herbiri kendine mahsus bir dil ile Hâlıkının vahdâniyetine ve Sâniinin Rubûbiyetine dair mânevî sözlerini fehmetmektir ![]() Dokuzuncusu: Acz ve za'fın, fakr ve ihtiyacın ölçüsüyle kudret-i İlâhiye ve Gınâ-yı Rabbâniyenin derecât-ı tecelliyâtını anlamaktır ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi kendi hayatının mahiyetine bak ki, o mahiyetinin icmâli şudur: Esmâ-i İlâhiyeye ait garâibin fihristesi, hem şuûn ve sıfât-ı İlahiyenin bir mikyası ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi senin hayatının Sûreti ve tarz-ı vazifesi şudur ki: Hayatın, bir kelime-i mektûbedir ![]() bir sözdür ![]() ![]() ![]() Şimdi hayatının sırr-ı hakîkatı şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete, âyineliktir ![]() ![]() Şimdi hayatının saadet içindeki Kemâli ise: Senin hayatının âyinesinde temessül eden Şems-i Ezelî'nin envârını hissedip sevmektir ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu sırdandır ki, seni â'lâ-yı illiyyîne çıkaran bir Hadîs-i Kudsînin meâl-i şerîfi olan:مَنْ نَه كُنْجَمْ دَرْ سَموَات ُو زَمِين { اَزْ عَجَبْ كُنْجَمْ بَقَلْبِ مُؤْمِنِينdenilmiştir ![]() (Orjinal Sayfa: 135) İşte ey nefsim! Hayatının böyle ulvî gayâta müteveccih olduğu ve şöyle kıymetli hazîneleri câmî' olduğu halde, hiç akıl ve insâfa lâyık mıdır ki: Hiç-ender-hiç olan muvakkat huzûzât-ı nefsâniyeye, geçici lezaiz-i dünyeviyeye sarfedip zâyi' edersin! Eğer zâyi' etmemek istersen, geçen temsil ve hakikata remzeden sûresindeki kasem ve cevâb-ı kasemi düşünüp amel et ![]() * * * بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ وَالشَّمْسِ وَضُحَيهَا وَالْقَمَرِ اِذَا تَلَيهَا وَالنَّهَارِ اِذَا جَلَّيهَا وَ الَّيْلِ اِذَا يَغْشَيهَا وَ السَّمَآءِ وَمَا بَنَيهَا وَ اْلاَرْضِ وَمَا طَحَيهَا وَ نَفْسٍ وَمَا سَوَّيهَا فَاَلْهَمَهَافُجُورَهَا وَتَقْوَيهَا قَدْاَفْلَحَمَنْزَكَّيهَ وَقَدْخَابَمَنْدَسَّيهَا اَللّهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَى شَمْسِ سَمَآءِ الرِّسَالَةِ وَ قَمَرِ بُرْجِ النُّبُوَّةِ وَ عَلَى اَلِهِ وَ اَصْحَابِهِ نُجُومِ الْهِدَايَةِ وَ ارْحَمْنَا وَ ارْحَمِ الْمُؤْمِنِينَ وَ الْمُؤْمِنَاتِ اَمِينَ اَمِينَ اَمِينَ |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#14 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur Külliyatı Onikinci Söz sözler 12 ![]() وَمَنْ يُؤْتَ اْلحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثِيرًا [Kur'an-ı Hakîm'in hikmet-i kudsiyesi ile felsefe hikmetinin icmâlen müvazenesi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BİRİNCİ ESAS: Hikmet-i Kur'aniye ile hikmet-i fenniyenin farklarına şu gelecek hikâye-i temsiliye dürbünüyle bak: Bir zaman, hem dindar, hem gâyet san'atkâr bir Hâkim-i Namdar istedi ki: Kur'an-ı Hakîm'i, maânîsindeki kudsiyetine ve kelimâtındaki i’câza şâyeste bir yazı ile yazsın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 137) Sonra o Hâkim, şu Mûsannâ ve murassa Kur'anı, bir ecnebi feylesofa ve bir müslüman âlime gösterdi ![]() ![]() ![]() kitabı, yalnız harflerin nakışlarından ve münasebetlerinden ve vaziyetlerinden ve cevherlerinin hâsiyetlerinden ve târifatından bahseder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Amma müslüman âlim ise, Ona baktığı vakit anladı ki: «O, Kitab-ı Mübin'dir, Kur'an-ı Hakîm'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonra öteki hakperest, müdakkik âlimin eserine baktı gördü ki: Gâyet güzel ve nâfi' bir tefsir ve gâyet hakîmane, mürşidane bir te'liftir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eğer temsili fehmettin ise bak, hakikatın yüzünü de gör: (Orjinal Sayfa: 138) Amma o müzeyyen Kur'an ise, şu Mûsannâ kâinattır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() dedikleri felsefe ise; hurûf-u mevcûdâtın tezyînâtında ve münâsebâtında dalmış ve sersemleşmiş, hakikatın yolunu şaşırmış ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İKİNCİ ESAS: Kur'an-ı Hakîm'in hikmeti, hayat-ı şahsiyeye verdiği terbiye-i ahlâkıyye ve hikmet-i felsefenin verdiği dersin müvâzenesi: Felsefenin hâlis bir tilmizi, bir firâvundur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Amma hikmet-i Kur'anın hâlis tilmizi ise; bir abd'dir ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 139) na, daire-i izni haricinde ihtiyârıyla tezellüle tenezzül etmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ÜÇÜNCÜ ESAS: Hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'aniyenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye verdiği terbiyeler: Amma hikmet-i felsefe ise, hayat-ı içtimaiyede nokta-i istinâdı, «Kuvvet» kabûl eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Amma hikmet-i Kur'aniye ise, nokta-i istinâdı, kuvvete bedel «Hakk»ı kabûl eder ![]() Gayede menfaate bedel, «Fazilet ve Rızâ-yı İlahî"yi kabûl eder ![]() ![]() «Düstur-u teâvün»ü esâs tutar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() DÖRDÜNCÜ ESAS: Kur'anın, bütün kelimât-ı İlahiye içinde cihet-i ulviyyetini ve bütün kelâmlar üstünde cihet-i tefevvukunu anlamak istersen şu iki temsile bak: Birincisi: Bir sultanın iki çeşit mükâlemesi, iki tarzda hitâbı vardır ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 140) büyük bir memuruyla konuşmaktır ve haşmetini izhar eden ulvî bir fermanla mükâlemedir ![]() İkinci Temsil: Bir adam, elinde bir âyineyi güneşe karşı tutar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evet Kur'an der ki: «Eğer yerdeki ağaçlar kalem olup, denizler mürekkeb olsa, Cenâb-ı Hakk'ın kelimâtını yazsalar, bitiremezler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Amma sâir Kelimât-ı İlahiye ise: Bir kısmı, has bir îtibar ile ve cüz'î bir ünvan ve hususî bir ismin cüz'î tecellisi ile; ve has bir Rububiyyet ile ve mahsus bir saltanat ile ve hususî bir rahmet ile zâhir olan kelâmdır ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa: 141) mütefâvittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'andan sonra ikinci derecede Kütüb-ü Mukaddese ve Suhuf-u Semâviyyenin dereceleri nisbetinde tefevvukları vardır ![]() ![]() ![]() ve âyet-i قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ اْلمُلْكِ ve âyet-i يُغْشِى اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِهِve âyet-i يَآ اَرْضُ ابْلَعِى مَاءَ كِ وَيَا سَمَاءُ اَقْلِعِى ve âyet-i تُسَبِّحُ لَهُ السَّموَاتُ السَّبْعُ وَاْلاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ ve âyet-i مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ (Orjinal Sayfa: 142) ve âyet-i اِنَّا عَرَضْنَا اْلاَمَانَةَ عَلَى السَموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاْلجِبَالِ ve âyet-i يَوْمَ نَطْوِى السَّمَآءَ كَطَىِّ السِّجِلِّلِلْكُتُبِ ve âyet-i وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَاْلاَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِve âyet-i لَوْ اَنْزَلْنَا هذَا الْقُرْاَنَ عَلَى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ gibi âyetlerin küllî, umumî, ulvî ifadelerine bak ![]() ![]() ![]() Hem başlarında اَلْحَمْدُ لِلَّهِ veyahut سَبَّحَُ bulunan sûrelerin başlarına dikkat et ![]() ![]() ![]() Eğer şu «Dördüncü Esâs»ın kıymettar sırrını fehmettin ise; Enbiyaya gelen vahyin ekseri melek vasıtasıyla olduğunu ve ilhâmın ekseri vasıtasız olduğunu anlarsın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : Risale-i Nur Külliyatı |
![]() |
![]() |
#15 |
meLankoLik_asaLet
|
![]() Cevap : Risale-i Nur Külliyatı Onüçüncü Söz sözler 13 ![]() وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ { وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِى لَهُ Kur'an-ı Hakîm ile felsefe ulûmunun mahsûl-ü hikmetlerini, ders-i ibretlerini, derece-i ilimlerini müvazene etmek istersen; şu gelecek sözlere dikkat et! İşte Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyân'ın bütün kâinattaki âdiyat nâmıyla yâdolunan, hârikulâde ve birer mu'cize-i kudret olan mevcûdât üstündeki âdet ve ülfet perdesini keskin Beyânâtıyla yırtıp, o hakaik-i acîbeyi zîşuura açıp, nazar-ı ibretlerini celbedip, ukûle tükenmez bir hazine-i ulûm açar ![]() Felsefe hikmeti ise, bütün hârikulâde olan mu'cizât-ı kudreti, âdet perdesi içinde saklayıp, câhilâne ve lâkaydâne üstünde geçer ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa:144) perdesini üstüne çeker ![]() ![]() İşte bu sırdandır ki: Kur'an-ı Hakîm, nihayetsiz parlak, yüksek hakikatları câmi' olduğundan, şiirin hayâlâtından müstağnidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() _______________________________________ (Haşiye): Amerika'da aynen bu vâkıa olmuştur ![]() (Orjinal Sayfa:145) lak ve revnakdardır ki, en büyük ve parlak hayal, o hakikatlara nisbet edilse; gâyet küçük ve sönük kalır ![]() اِنْ كَانَتْ اِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَاهُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ gibi hadsiz hakikatları buna şahiddir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa:146) Gâyet yüksek ve garib ve gayetle yayılmış acib bir ağaç farzedelim ki; o ağaç bir perde-i gayb altında, bir tabaka-i mestûriyet içinde saklanmış ![]() ![]() ![]() ![]() Aynen onun gibi, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyân'ın dahi, hakikat-ı mümkinata dair (ki o hakikat; dünyanın ibtidasından tut, tâ âhiretin en nihayetine kadar uzanmış ve ferşten arşa ve zerreden şemse kadar yayılmış olan şecere-i hilkatin hakikatına dair) Beyânât-ı Furkaniyesi, o kadar tenâsübü muhafaza etmiş ve herbir uzva ve meyveye lâyık birer Sûret vermiştir ki; bütün muhakkikler, nihayet-i tahkikinde, Kur'anın tasvirine «Mâşâallah, Bârekâllah» deyip, «Tılsım-ı kâinatı ve muammayı hilkatı keşf ve fetheden yalnız sensin ey Kur'an-ı Hakîm!» demişler ![]() Hudud-u icraatı, يَحُولُ بَيْنَ اْلمَرْءِ وَقَلْبِهِ { فَالِقُ اْلحَبِّ وَالنَّوَى { هُوَ الَّذِى يُصَوِّرُكُمْ فِى اْلاَرْحَامِ كَيْفَ يَشَاءُ hududundan tut tâ وَالسَّموَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ { خَلَقَ السَّموَاتِ وَاْلاَرْضَ فِى سِتَّةِ اَيَّامٍ { وَ سَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ hududuna kadar uzanmış o hakikat-ı nurani- (Orjinal Sayfa:147) yeyi; bütün dal ve budaklarıyla, gayât ve meyveleriyle o kadar tenâsüble ve birbirine uygun, birbirine lâyık, birbirini kırmayacak, birbirinin hükmünü bozmayacak, birbirinden tevahhuş etmeyecek bir Sûrette o hakaik-i esmâ ve sıfâtı ve şuun ve ef'âli Beyân etmiştir ki, bütün ehl-i keşf ve hakikat ve daire-i melekûtta cevelan eden bütün ashâb-ı irfan ve hikmet, o Beyânât-ı Furkaniyeye karşı «Sübhânallah» deyip, «Ne kadar doğru, ne kadar mutabık, ne kadar güzel, ne kadar lâyık» diyerek tasdik ediyorlar ![]() Meselâ: Bütün daire-i imkân ve daire-i vücuba bakan, hem o iki şecere-i azîmenin bir tek dalı hükmünde olan îmanın erkân-ı sittesi ve o erkânın bütün dal ve budakları, tâ en ince meyve ve çiçekler aralarında o kadar bir tenâsüb gözetilerek tasvir eder ve o derece bir müvazenet Sûretinde târif eder ve o mertebe bir tenâsüb tarzında izhar eder ki, akl-ı beşer idrâkinden âciz ve hüsnüne hayran kalır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() * * * Onüçüncü Sözün İkinci Makamı (Câzibedâr bir fitne içinde bulunan ve daha aklını kaybetmeyen Bâzı gençlerle bir muhaveredir ![]() Bir kısım gençler tarafından şimdiki aldatıcı ve câzibedâr lehviyat ve hevesâtın hücumları karşısında «Âhiretimizi ne Sûretle kurtaracağız» diye, Risale-i Nur'dan meded istediler ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci yol: O kabir, ehl-i îmân için bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır ![]() İkinci yol: Âhireti tasdik eden, fakat sefahet ve dalâlette gidenlere, bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrid içinde bir haps-i münferid, yalnız başına bir hapis kapısıdır ![]() ![]() Üçüncü yol: Âhirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalâlet için bir idam-ı ebedî kapısı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa:149) dehşetli bir mes'ele karşısında bîçare insan; o îdam-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz haps-i münferidden kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkîye, bir saadet-i ebediyyeye ve âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi; o insanın dünya kadar büyük bir mes'elesidir ![]() Bu kat'î hakikat, bu üç yol ile bulunduğunda ve bu üç yolun da mezkûr üç hakikat ile olacağını ihbar eden yüzyirmidört bin muhbir-i sâdık, ellerinde nişâne-i tasdik olan mu'cizeler bulunan enbiyalar ve o enbiyaların haber verdikleri aynı haberleri, keşf ve zevk ve şuhud ile tasdik eden ve imza basan yüzyirmidört milyon evliyanın aynı hakikate şehadetleri ve hadd ü hesaba gelmeyen muhakkiklerin, kat'î delilleriyle -o enbiya ve evliyanın verdikleri aynı haberleri- aklen ilmelyakîn derecesinde(*) isbat ettikleri ve yüzde doksandokuz ihtimal-i kat'î ile «İdam ve zindan-ı ebedîden kurtulmak ve o yolu saadet-i ebediyeye çevirmek, yalnız îmân ve itaat iledir ![]() ![]() ![]() ![]() Acaba yüzde bir ihtimal-i helâket bulunan bir tehlike yolunda gitmemek için, bir tek muhbirin sözü nazara alınsa ve onun sözünü dinlemeyip o yolda giden adamın, endişe-i helâketten gelen elem-i mânevî, onun yemek iştihasını kaçırdığı halde; böyle yüzbinler sadık ve Mûsaddak muhbirlerin yüzde yüz ihtimal ile, dalâlet ve sefahet göz önündeki kabir darağacına ve ebedî haps-i münferidine kat'î sebeb olduğunu ve îman, ubûdiyyet; yüzde yüz ihtimal ile o darağacını kaldırıp, o haps-i münferidi kapatıp, şu göz önündeki kabri, bir hazine-i ebediyeye, bir saray-ı saadete açılan bir kapıya çeviriyor diye ihbar eden ve emârelerini ve âsârlarını gösterdikleri halde, bu acîb ve garib ve dehşetli ve âzametli mes'ele karşısında bulunan bîçare insan ve bâhusus müslüman: Eğer îmân ve ubûdiyyeti olmazsa, bütün dünya saltanatı ve lezzeti bir tek insana verilse; acaba o göz önündeki, her vakit oraya çağrılmasına nöbetini bekleyen bir insana verdiği o endişeden gelen elîm elemi kaldırabilir mi? Sizden soruyorum ![]() Mâdem ihtiyarlık, hastalık, musibet ve her tarafta vefiyâtlar o dehşetli elemi deşiyorlar ve ihtar ediyorlar ![]() ![]() ![]() ____________________________ (*) Onlardan birisi Risale-i Nur'dur ![]() ![]() (Orjinal Sayfa:150) Mâdem ehl-i îmân ve taat, göz önünde gördüğü kabri bir hazine-i ebediyeye, bir saadet-i lâyezâlîye kendisi hakkında bir kapı olduğunu ve o ezelî mukadderat piyangosundan milyarlar altun ve elmasları kazandıracak bir bilet dahi îmân vesikasıyla ona çıkmış ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte ey hayat-ı dünyeviyyenin zevkine mübtelâ ve endişe-i istikbal ile istikbalini ve hayatını temin için çabalayan bîçareler! Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz; meşrû dairedeki keyfe iktifa ediniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() * * * (Orjinal Sayfa:151) BİRKAÇ BİÇARE GENÇLERE VERİLEN BİR TENBİH, BİR DERS, BİR İHTARDIR Bir gün yanıma parlak birkaç genç geldiler ![]() ![]() ![]() ![]() Hayat ise, eğer îmân olmazsa veyahut isyan ile o îmân tesir etmezse; hayat, zâhirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa:152) lecek zamanlar îmânın nuruyla ışıklanır ve vücud bulur ![]() ![]() ![]() ![]() İşte hayat böyledir ![]() ![]() Meselâ, burada gözünüz önünde bir darağacı dikilmiş ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu temsil gibi zehirli bir bal hükmünde olan gayr-ı meşrû dairedeki gençliğin sefahetkârane zevkleri, hazine-i ebediyyenin ve saadet-i sermediyyenin bileti ve vesikası olan îmânı kaybettiği için, darağacı hükmünde olan ölüm ve ebedî zulümat kapısı olan kabrin (Orjinal Sayfa:153 ) musibetine, aynen zâhiren göründüğü gibi düşer ve ecel gizli olduğu için genç, ihtiyar farketmeyerek her vakit ecel cellâdı, başını kesmek için gelebilir ![]() ![]() Elhâsıl, gençlik gidecek ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() * * * (Orjinal Sayfa:154) RİSALE-İ NUR MİZANLARINDAN ONÜÇÜNCÜ SÖZ'ÜN İKİNCİ MAKAMININ HAŞİYESİDİR İşte bu asırda İslâm ve Türk gençleri kahramânâne davranıp iki cihetten hücum eden bu tehlikeye karşı, Risale-i Nur'un Meyve ve Gençlik Rehberi gibi keskin kılınçlariyle mukabele etmeleri elzemdir ![]() ![]() ![]() ![]() (Orjinal Sayfa:155) Evet bir genç, hapiste yirmidört saat her günkü ömründen tek bir saatini beş farz namazına sarfetse ve ekser günahlardan hapis mâni olduğu gibi o musibete sebebiyet veren hatâdan dahi tövbe edip sâir zararlı, elemli günahlardan çekilse hem hayatına, hem istikbaline, hem vatanına, hem milletine, hem akrabasına büyük faidesi olması gibi o on-onbeş senelik fâni gençlikle ebedî parlak bir gençliği kazanacağını, başta Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyân, bütün Kütüb ve Suhuf-u Semâviyye kat'î haber verip müjde ediyor ![]() Evet o şirin, güzel gençlik ni'metine istikametle, tâatle şükretse; hem ziyadeleşir, hem bâkileşir, hem lezzetlenir ![]() ![]() ![]() Eğer mahpus, zulmen mahkûm olmuş ise, farz namazını kılmak şartiyle, herbir saati, bir gün ibâdet hükmünde olduğu gibi, o hapis onun hakkında bir çilehane-i uzlet olup eski zamanda mağaralara girerek ibâdet eden münzevî sâlihlerden sayılabilirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mâdem ölüm ölmüyor ve ecel gizlidir; her vakit gelebilir ve mâdem kabir kapanmıyor; kafile kafile arkasında gelenler oraya girip kayboluyorlar ve mâdem ölüm, ehl-i îmân hakkında idam-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrildiğini, hakikat-ı Kur'aniye ile Risale-i Nur güneş gibi göstermiş ve ehl-i dalâlet ve sefahet hakkında göz ile göründüğü gibi bir idam-ı ebedîdir; bütün mahbubatından ve mevcûdâttan bir firak-ı lâyezâlîdir: Elbette ve elbette hiç bir şübhe kalmaz ki, en bahtiyar odur ki; sabır içinde şükredip hapis müddetinden tam istifade ederek, (Orjinal Sayfa:156) Nurlar dersini alarak, istikamet dairesinde îmanına ve Kur'ana hizmete çalışmaktır ![]() Ey zevk ve lezzete mübtelâ insan! Ben yetmiş yaşımda binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki: Hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız îmândadır ve îmân hakikatleri dairesinde bulunur ![]() ![]() ![]() Ey hapis musibetine düşen bîçareler! Mâdem dünyanız ağlıyor ve tatlı hayatınız acılaştı; çalışınız, âhiretiniz dahi ağlamasın ve hayat-ı bâkiyeniz gülsün, tatlılaşsın, hapisten istifade ediniz ![]() ![]() ![]() * * * Aziz, sıddık kardeşlerim! Hapis musibetine düşenlere merhametkârane, sadâkatla, hariçten gelen erzaklarına nezaret ve yardım edenlere kuvvetli bir teselliyi «Üç Noktada» Beyân edeceğim ![]() |
![]() |
![]() |
|