Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Gezelim, Görelim

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
cenneti, muğla, turizm

Turizm Cenneti ... Muğla

Eski 09-03-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Turizm Cenneti ... Muğla





TURİZM CENNETİ MUĞLA

Ege Bölgesinin güneyinde yer alan Muğla, Asar (Hisar) dağı eteklerinde ovaya doğru yayılmış, kendine has mimarisi, daracık sokakları ve herbiri turizm merkezi ilçeleri ile tam bir turizm cennetidir

MUĞLA,ülkemizin güneybatı köşesinde, Toros kıvrım sistemiyle Batı Anadolu kıvrım sisteminin iç içe girdiği dağlık ve engebeliğin Menteşe yöresinde yer almaktadır Dağları örten kıyıya inen ormanları ve geçmiş uygarlıkların kalıntılarıyla bezenmiş doyumsuz güzellikleri vardır Şehir merkezi Karadağ, Kızıldağ, Masa dağı, Hamursuz Dağı ile çevrelenmiş olup Hisar Dağından ovaya doğru yayılır

Muğla'da Akdeniz iklimi etkisinde kalan kara iklimi hüküm sürmektedir Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır Yağışlar genellikle Kasım ve Mart ayında yoğundur Yıllık sıcaklık ortalaması 149'dur

Muğla ili, Antikçağ’da Karia olarak bilinen bölgenin sınırları içinde kalmaktadır Kentin adı, 1889 Aydın Vilayet Salnamesi’nde “Mobella” olarak geçmektedir

Yerleşim tarihi MÖ 3000’lerdeki Doğu Yunanistan ile Batı Anadolu kıyıları arasındaki karşılıklı göç hareketleriyle başlamaktadır Bölgedeki ikinci büyük göç olayı MÖ 12 yüzyıl başlarındadır Muğla bölgesine hâkim olan Karialılardan sonra MÖ 1200’lerde gelen kolonistlerin egemenliği görülür Daha sonra Pers, Makedonya egemenliğine giren bölge Büyük İskender’in ölümüyle sırasıyla Seleukosların, Rodos Krallığı’nın, Roma ve Bizans İmparatorluklarının egemenliğine girmiştir

1261 yılından sonra Menteşe Beyliğiyle Türklerin eline geçen Muğla, Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlıların egemenliğine geçmiş ve sancak yapılarak, Anadolu Eyaleti’ne bağlanmıştır

GEZİLECEK YERLER :

MUĞLA MÜZESİ :
Müzenin Turollan Parkı bölümünde, Merkez İlçeye bağlı Özlüce Köyünün yaklaşık 1 km Kuzeydoğusunda Kaklıca Tepenin kuzey yamaçlarında bulunan 3 adet fosil yatağından getirilen fosiller sergilenmektedir

Ayrıca, Müzede Yatağan-Stratonikeia Antik Kentinden çıkan eserler da sergilenmektedir

Stratonikeia (Eskihisar) :
Stratonikeia antik kenti, Yatağan ilçesinin 6-7 km batısındaki Eskihisar köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır Kent, MÖ 3 yüzyılda kurulmuştur Yapılan araştırmalara göre; Suriye Kralı I Antiokhos tarafından eşi Stratonike için kurulduğu söylense de arkeolojik buluntular ve yazılı kaynaklar daha önce de burada bir şehir bulunduğunu göstermektedir Gezgin ve yazar Strabon’a göre, çok güzel yapılarla donatılan kent, bilinmeyen bir tarihte Rodos’a armağan edilmiş, MÖ 167 yılında ise Roma Senatosunca Karia’nın bağımsızlığına karar verilince, Rodos egemenliği sona ermiştir Yapılan kazılarda ele geçirilen sikkelerden, Stratonikeia sikkelerinin Rodos’tan bağımsızlığını kazandığı MÖ 167’den itibaren basılmaya başlandığı ve Gallienus (MS 253 - 268) zamanına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır

Kentin akropolü güneydeki dağın tepesinde olup, kuzeyinde, yamaçtaki bir teras üzerinde (şimdiki kentler arası yolun hemen altında), bir yazıtta imparator tapınımına ayrıldığı yazılan küçük bir tapınağın kalıntıları göze çarpar Bunun aşağısında da büyük bir tiyatro bulunmaktadır Tiyatronun tek diazoması vardır Sahne binasının kalıntıları, yapılan kazılarda büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır

Lagina :
Lagina-Hekate kutsal alanı, Yatağan ilçesine bağlı Turgut beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır Karialalıların önemli kültür merkezi olan Lagina kutsal alanının ünü zamanımıza kadar gelmiş olup, bu yöre halen Leyne ismi ile tanınır Son yapılan araştırmalar, yörenin Eski Tunç Çağı’ndan (MÖ 3000) günümüze kadar kesintisiz bir iskana sahne olduğunu göstermektedir Seleukos kralları büyük imar çalışmaları ile Lagina kutsal alanını dini merkez ve buraya 11 km uzaklıktaki Stratonikeia kentini de siyasi merkez yapmışlardır Lagina’da ve Stratonikeia Bouleuterion’u duvarlarında halen mevcut olan yazıtlardan öğrenildiğine göre, bu iki kent birbirlerine kutsal bir yol ile bağlanmıştır

Cedreae / Kedreai (Sedir Adası) :
Ula ilçesi sınırları içerisinde, Gökova Körfezi’nde yer alan Sedir Adası (Cedreae-Kedreai antik kenti) arkeolojik ve doğal yapısı ile yörenin kültür turizminin en yoğun yaşandığı bölgelerden birisidir Sedir Adasına, Gökova-Akyaka beldesinden ya da Çamlıköy’den teknelerle ulaşılabilmektedir

Düzgün kesme taştan çok sayıda kulesi, sur duvarları, Apollon Tapınağı ve onun yerinde sonradan yapılan kilisesi, hala ayakta duran iyi korunmuş tiyatrosu ve izleri görülebilen agorası ile oldukça zengin arkeolojik veriler sunan Sedir Adasında antik liman kalıntıları da görülebilmektedir

Bodrum Su altı Arkeoloji müzesi

Halikarnassos (Bodrum): Dor Birliği’nin altı üyesinden biri olan Halikarnassos ve yöresinin yerli halkı Lelegler ve Karialılardır

Müsgebi ve Çömlekçi’de ortaya çıkan mezarlar ve buluntuları bölgede Miken kültürü ile çağdaş bir yerleşim olduğunu göstermektedir

MÖ 6 yüzyılın ilk yarısında Lydia egemenliğinde olan şehir daha sonra Perslerin egemenliği altına girmiştir Persler kendilerine yakın yerli bir aile olan Halikarnassos’lu Lygdamis ailesini kenti yönetmesi için görevlendirmişlerdir MÖ 387’de Karia satraplığının Mylasa’da oturan Hekatomnos’a geçtiği bilinmektedir Hekatomnos’un oğlu Maussolos MÖ 377’de Karia satrapı olmuş ve merkezi Mylasa’dan Halikarnassos’a taşımıştır

Maussolos öldükten sonra II Artemisia yönetime gelmiştir Büyük İskender şehri kuşattığında yönetimde Orontobates vardı İskender, Alinda Kraliçesi Ada’yı bütün Karia bölgesinin hâkimi yapmıştır İskender’den sonra II Ptolemaios’un hâkimiyeti altına giren Halikarnassos Roma döneminde Rodos yönetimine verilmişse de bağımsız kabul edilmiştir MÖ 1 yüzyılda korsanların akınları yüzünden fakirleşen kentin yeniden canlanması Augustus zamanıdır MS 4 yüzyılda Roma eyaletleri düzenlenirken Karia ayrı bir eyalet, Halikarnassos metropolisi Aphrodisias olan bu eyalete bağlı bir şehir olmuştur

Şehir 11 yüzyılda Türklerin eline geçmiş, Menteşe Beyliği toprakları içinde kalmıştır 1402 yılında Rodos Şövalyeleri tarafından ele geçirilen şehrin, eski Dor akropolünün olduğu yerde kale inşa edilmiştir Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos’u almasına kadar şövalyelerin elinde kalmıştır

Halikarnassos’ta 1857 yılında Newton tarafından bulunarak frizleri Londra’daki British Museum’a taşınan Maussoleion, dünyanın yedi harikasından biri olarak tanımlanmaktadır Maussoleion, Maussolos için karısı II Artemisia tarafından yaptırılan bir mezar anıtıdır Bugün sadece temel izleri ile frizlerinden bir parça kalmıştır

Halikarnassos’taki görülebilen diğer kalıntılar ise; yer yer poligonal ve rektagonal tekniğin kullanıldığı surlar ile Roma Çağı tiyatrosudur

Loryma :
Loryma antik kenti Taşlıca, Bozukkale yakınında, Karaburun üzerinde yer almaktadır MÖ 4 yüzyılda, “Rodos Peraia’sı” kentleri içinde önemli bir merkez olduğu bilinmektedir Büyük bir koya sahip olan kent Arkaik ve Klasik dönemlere tarihlenen iki evreli bir surla çevrilmiştir Kentin yukarı kısmında yine iki evreli bir surla çevrili olan akropol bulunmaktadır Dar ve uzun liman kalesi koyun girişini kontrol eder konumdadır

Loryma’nın konutları, yamaçta özenle örülmüş teraslar üstünde bulunmaktadır Kentin batısındaki ovada “Artemis Soteria” kutsal alanı yer almakta olup, koyun batısındaki, güneye doğru uzanan nekropol alanı tapınağa bitişik durumdadır Nekropolün güneyindeki ovada ise Apollon kutsal alanı bulunmaktadır Bizans döneminde, bir donanma üssü ve silah deposu olarak kullanılan akropol üzerine, antik dönem malzemeleri de kullanılarak, üç kilise ve çok sayıda ev yapılmıştır

Kıran Gölü :
Marmaris’in güneybatısında, güneyde Loryma liman kentine komşu olan, 30 m çapındaki bir kuru göl yakınında yer alır Ören yerinde, tapınak ve tiyatro yapıları ile işlevleri henüz kesin olarak bilinmeyen 5 adet yapı kalıntısı belirlenmiştir Ayrıca, bölgeye özgü, basamaklı piramit mezarlar ve üstleri beşik çatı biçimli kapaklarla örtülmüş büyük blok taşlardan yapılmış oda mezarlara da rastlanmaktadır Merkezinin Bozburun yarımadasında olduğu düşünülen Attika Deniz Birliği’ne vergi ödeyen kent grupları tarafından toplantı ve kült alanı olarak kullanılmış olabileceği düşünülmektedir

Burgaz :
Burgaz Ören yeri, Datça ilçe merkezinin 2 km kuzeydoğusunda yer almaktadır Ören yeri, deniz kıyısı boyunca uzanmakta olup, Helenistik dönem öncesi önemli bir merkez olduğu kabul edilmektedir Kent sur duvarları ile çevrelenmiştir Kentin, MÖ 4 yüzyıla tarihlenen iki limanının kalıntıları, günümüzde deniz kenarında izlenebilmektedir

Kazı çalışmaları sonucunda, Burgaz yerleşiminin MÖ 9 yüzyıldan itibaren var olduğu, MÖ 4 yüzyılda kısmen terk edildiği, fakat liman konumunu koruduğu belirlenmiştir

Knidos (Tekir Burnu) :
Datça Yarımadası’nın en uç kısmında, Datça ilçesi, Yazı köyü sınırları içindeki Tekir Burnu üzerinde yer alır Kent, Rodos’taki Lindos, Ialysos, Kamiros ve Kos, Halikarnassos, Nisiros ile birlikte Dor Hexapolis’ini oluşturuyordu

Antikçağ tarihçisi Herodot kentin Ispartalılar tarafından kolonize edildiğini, Diodoros ise Knidos’un ilk sakinlerinin Triopas yönetiminde Teselya’dan geldiklerini yazmaktadır Kazılarda ele geçen en eski buluntularsa MÖ 7 yüzyıla ulaşmaktadır

Knidosluların denizcilikte Fenikelilerle rekabet edecek kadar ilerledikleri bilinmektedir Gelişmiş ticareti ile şarap ihraç eden Knidos kentinin güneyinde ticaret limanı yer almaktadır Kuzeydoğusunda yer alan küçük limanın ise girişi koridor şeklinde olup, en dar yerinde karşılıklı, yuvarlak planlı iki kontrol kulesi bulunmaktadır Strabon “Kadırga Limanı” olarak adlandırdığı bu limanda 20 savaş gemisinin konaklayabileceğini söylemektedir

Kent aksı üzerinde doğu batı yönünde uzanan bir cadde mevcut olup, bu caddenin yanlarında, kamu yapıları, aşağı ve yukarı tiyatrolar, Demeter kutsal alanı, küçük bir odeon, Aphrodit Tapınağı, Korint Tapınağı, Roma mezarı, agora, anıtsal yapı, Helenistik stoa ve Bizans kilisesi, Roma dönemi bouleuterionu, propylon (anıtsal giriş) ve basamaklı cadde gibi yapı kalıntıları yer almaktadır Birden çok kült yapısının bulunduğu kutsal alanda yapılan kazı çalışmaları kutsal alana girişin bir kapı yapısı ile sağlandığını ortaya çıkarmıştır Dört sütunlu bir avlusu olan propylonun kapısı batı cephesindedir Knidos antik kenti içinde yer alan kült yapılarından en ünlüsü, zamanında Knidos Aphrodit heykelinin korunduğu varsayılan yuvarlak planlı mabettir

Amos :
Marmaris ilçesi, Turunç köyü, Hisarburnu yakınında, Kumlubük Koyu’nun kuzeybatısında, Asar Tepe üzerindedir Yakınına kadar araçla ulaşmak mümkündür Kalıntıların yoğun olduğu tepe kısmına zorlu olmayan bir tırmanma ile ulaşılır Kentte çeşitli dönemlerden kalma sur, kule ve tiyatro kalıntıları ile çeşitli yapılara ait temel izleri görülebilmektedir

Mylasa (Milas) :
Stephanos Byzantinos, Ethnica adlı eserinde, Mylasa’nın adını Sisyphos Aiolos torunu Khrysaor oğlu Mylassos’tan aldığını yazar

MÖ 446’da Perslerin hâkimiyetinden kurtularak Attika–Delos Deniz Birliğine dahil olur MÖ 334’de Asya seferine çıkan Büyük İskender, Güneybatı Anadolu’yu ve dolayısıyla Milas’ı da almış, fakat hemen sonra elde ettiği toprakları Karia Kraliçesi Ada’ya vermiştir MÖ 189’da Suriye Hükümdarı Antiochos, Roma’ya yenildiği zaman Rodoslulara Mylasa dışındaki birçok Karia şehrini bırakmak zorunda kalmıştır Mylasa, MÖ 143’de bir sınıf anlaşmazlığına hakemlik etmiş ve bu tarihten sonra Roma Valilerinin başkanlık ettiği mahkemelerin merkezi haline gelmiştir Son Bergama Kralı III Attalos ülaaai MÖ 129’da Roma’ya vasiyet yoluyla bağışlayınca Milas, Asya eyaleti içinde Roma’ya bağlanmıştır Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Milas 13 yüzyılda Türkler’in eline geçmiş ve 1392 yılında Menteşoğullarının yönetim merkezi olmuştur

Gümüşkesen :
Mezar Anıtı Muhtemelen MS 2 yüzyıla tarihlenen bu anıt dikdörtgen bir mezar odası ile bu odanın üzerindeki paye ve sütunların taşıdığı piramit tarzı gittikçe daralan bir örtüden ibarettir Anıt, iki basamaklı bir krepis üzerine olup mezar odasına bir kapı ile girilmektedir Odanın içinde üst katın döşemesini destekleyen dört paye vardır Üst katın tabanında yer alan bir delikten aşağıda yatan ölünün üzerine şarap döküldüğü tahmin edilmektedir Açık bir sütun dizisi ile çevrili olan üst katın her köşesinde birer kare sütun, bunların arasında ikişer oval sütun yer almaktadır

Beçin :
Milas’ın 5 km güneyindeki ovada birdenbire yükselen bir platonun kenarında bulunan Beçin, Anadolu’da hemen hemen en iyi korunmuş Türk kentidir Kentin adı, Ortaçağ İtalyan kaynaklarında Pezona, Türk ve İslam metinlerinde Barçin, daha sonra ise Peçin olarak geçmektedir

Roma ve Bizans dönemlerinde önemsiz bir yerleşme olan Beçin, 13 yüzyılın ikinci yarısında bölgenin Türk egemenliğine geçmesinden sonra önem kazanmıştır Bölgeyi ele geçiren Menteşoğulları başlangıçta Milas’ı başkent yapmışlar; ancak, 14 yüzyıl başlarında savunması daha kolay olduğu için hükümet merkezini Beçin’e taşımışlardır Kent, Menteşe Beyliğinin başkenti olduktan sonra yapılarla donatılmıştır Ahmet Gazi’nin 1391 yılında ölmesinden sonra yöre, 1392–1394 yılları arasında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır

Osmanlı döneminde Muğla’nın Menteşe Sancağı’nın merkezi olmasından sonra Beçin önemine yitirmiştir Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, Beçin’in kale içinde 20 evden ibaret Milas’a bağlı bir nahiye olduğunu yazmaktadır

Beçin ören yeri, platonun kenarında sarp bir kayanın üzerinde yükselen kale ile bu kalenin güneyinde etrafı surlarla çevrili bir kenti kapsamaktadır Bir Bizans kalesinin temelleri üzerine Türkler tarafından yapılan kalenin duvarlarında devşirme taş kullanılmıştır Kalenin güneyde olan tek girişini büyük bir kule ve kısmen yıkılmış çift sur korumaktadır

Beçin’de Ahmet Gazi Medresesi ve karşısında Türbesini, ayrıca hamam, han, cami, kilise, sarnıç gibi yapıların kalıntılarını görmek mümkündür

Euromos :
Milas ilçe merkezine 10 km mesafededir Mylasa’dan sonra yörenin en önemli kenti olarak kabul edilmektedir Attik Tribut listelerinde Hyromos-Kyromos olarak adı geçen kentin Euromos olduğu düşünülmektedir

MÖ 201–196 yılları arasında Makedonya Kralı V Philip’in işgaline, MÖ 167’de Mylasa’nın (Milas) işgaline uğramıştır Ancak, Rhodos’un gönderdiği yardımla bu işgalden kurtulmuştur Daha sonra Mylasa ile ittifak yapan Euromos’a Herakleia saldırmış ve kült eşyalarına, mallarına el koymuştur Roma İmparatorluğu sırasında Euromos sikke basmaya devam etmiştir

Gemiler Adası :
Fethiye’nin takriben 9 km güneyinde bulunan adaya Gemiler Koyu’ndan deniz yoluyla ulaşılabilir Ortaçağ’da Sybola adıyla bilinen Ölüdeniz Havzası içinde yer alan Gemiler, diğer bir deyişle Aya Nikola Adası MS 5 yüzyıldan itibaren özellikle dinsel içerikli yerleşimlerin oluşmasıyla önemli bir konuma gelmiştir Avrupa ve Doğu Akdeniz ticaret ve seyahat gemilerinin uğrak yeri haline gelerek bir hac merkezi olan adada birçok kilise ve Şapel yanında din eğitimi veren okullar da açılmıştır Adanın ismi ile ilgili çeşitli tartışmalar vardır

Adanın en yüksek noktasındaki kilisenin Aziz Nikolas’a ithaf edildiği ve Ortaçağ’a ait bir denizcilik rehberinde rastlandığı da bilinmektedir

1990 yılından bu yana bir Japon ekip tarafından yüzey araştırması yapılan ada ve çevresinde 11 kilise tespit edilmiştir Bunlardan dördü Gemiler, biri Karacaören Adası’nda, diğerleri ise Ölüdeniz ve Karaören Koyu civarındadır Gemiler Adası ve çevresi, Hıristiyanlık Alemi için çok önemli bir merkez olarak görülür Adadaki dini yapıların dışında, barınak olarak kullanılan evler de bulunmaktadır Adanın kayalık olması nedeniyle, kilise ve evlerin temelleri kaya içine oyulmuş olup, deniz dibinde de kalıntılar devam etmektedir

Cadianda - Kadyanda (Üzümlü / Yeşilüzümlü) :
Fethiye’ye 24 km uzaklıktadır Likçe kitabelerde ismi Kadawanti olarak okunan Kadyanda’nın ismindeki “nd” takısı nedeniyle, kuruluş tarihinin MÖ 3000’lere kadar indiği ileri sürülmektedir

Ancak antik kentten günümüze ulaşan yüzeydeki en eski kalıntılar MÖ 5 yüzyıldan daha eskiye gitmez Kadyanda ören yerinde kenti çevreleyen sur duvarlarının bir bölümü, kaya mezarları ve bazı kitabeler en erken dönemlere tarihlenen kalıntılardır Bunlardan ayrı olarak, Roma döneminde onarılarak kullanılmış olan Helenistik tiyatro, hamam, koşu pisti, agora, tapınak kalıntısı ve yoğun sivil yapı izleri, Kadyanda ören yerinin antik dönemde yerleşim geçirmiş bir kent hüviyetini ortaya koymaktadır

Kent dik yamaçlı arazinin topografyasına göre birçok kez inşa edilmiş, sur duvarları ile çevrelenmiştir Bu duvarlardan güneydeki kısım ayakta kalmıştır Tiyatro alanına istinat oluşturan poligonal sur duvarı Helenistik döneme ait olup kaliteli bir işçilik göstermektedir

Nekropol alanı kentin güney bölümünde, sur duvarlarının dışında kalmaktadır Antik kentte sayılarının çokluğu ile dikkat çeken yapı kalıntılarından bir diğeri ise sarnıçlardır Tapınağın doğu kesiminde geniş bir alanın altında inşa edilmiş, birbirine geçmeli dört büyük sarnıç, antik dönemde kentin su sorununun ne kadar etkili olduğunu ve belki de bu sorun nedeniyle terkedilmiş olabileceğini akla getirmektedir Kadyanda’da izlenen yapı kalıntılarının büyük çoğunluğu Roma dönemine aittir Kent MS 7 yüzyıla kadar iskana sahne olmasına karşın, geç döneme ait kalıntılar yoğun değildir

Kaunos (Dalyanköy) :

Antik kaynaklardan Herodot ve Strabon’da adı geçen Kaunos şehrinin MÖ 540’da Perslerin yönetimi altına girdiği bilinmektedir Perslerin içişlerine karışmadığı şehir çabuk kalkınmıştır

Arkeolojik veriler özellikle MÖ 4 yüzyıldan itibaren şehrin bir Grek şehri özelliği kazandığını gösterir Şehir surlarının büyük bir kısmı Karya Satrabı Maussolos döneminde yapılmıştır İskender’in istilasından sonra Maussolos’un kız kardeşi Ada’ya verilmiştir Daha sonra Ptolemaios, Seleukoslar ve Rodos’a bağlanan şehir MÖ 167–129 tarihleri arasında bağımsızlığını elde etmiştir Bergama Krallığı’nın vasiyet yoluyla Roma’ya bağlanması üzerine MÖ 129’da Kaunos da Roma topraklarına dahil olmuştur Hıristiyanlık dönemine ait en az üç kilisenin olduğu bilinmektedir Akropol üzerinde surların bir kısmı ile bazı duvar kalıntıları Ortaçağ veya daha geç devire ait olabilir Kaunos’taki arkaik devre ait sur duvarları, mazgal delikleri ve siperlikleri günümüze ulaşmıştır

Küçük kale ile Çömlekçi Tepe arasında kalan Sülüklü Göl antik devirde zincirle kapatılan bir limandı Limanın kuzeyindeki stoa, liman agorası, yazıtlı nymphaion, beş tane tapınak, oldukça sağlam durumdaki Roma dönemi tiyatrosu, kaya mezarları kentin görülebilen kalıntılarıdır

Kayaköy :
Fethiye’ye 8 km mesafede bulunan Kayaköy’ün geçmişi MÖ 3000’lere kadar gitmesine rağmen antik dönem kalıntılarından günümüze MÖ 4 yüzyıla tarihlenen az sayıda lahit ve kaya mezarları ulaşmıştır

Kayaköy’de her biri 50 m²’den büyük olmayan, manzara ve ışık açısından birbirinin önünü kapatmayan, genellikle alt katları kiler hüviyetinde ikişer katlı ve girişte çatıdaki yağmur sularının toplandığı zemin altı sarnıçların olduğu, 350 ila 400 konut bulunmaktadır Konutların yanı sıra evlerin arasına serpiştirilmiş çok sayıda şapel, iki büyük kilise, bir okul binası ile bir gümrük binası yer almaktadır

Anadolu’daki en iyi korunmuş Zeus Tapınağı kentte bulunmaktadır MS 2 yüzyılda İmparator Hadrianus zamanında yapılmıştır 6x11 sütun sayılı ve Korint düzenindedir Sütunların her biri ayrı kişilerce yaptırılmıştır Sütunlardan beşi fizikçi ve kamu görevlisi Menekrates ile kızı Tryphania, yedisi de Leo Quintos adlı başka bir kamu görevlisi tarafından sunulmuştur Tiyatro ovanın hemen üzerindeki yamacın girintisi içinde yer almaktadır Daha batıda bir başka stoa daha mevcut olup, sütunlarından birinde Kallisthenes adlı kişinin kente yaptığı parasal yardım ve Iasos’un yandaşlığı üzerine bilgi veren uzun bir yazıt yer almaktadır Şehrin nekropolü surların dışındadır

Labranda :
Zeus Labrandos’un kutsal alanı olan Labranda, Milas’ın 14 km kuzeydoğusunda yer almakta olup, Antikçağ’da “Kutsal Yol” ile Mylasa’ya bağlantılıydı En eski buluntular yaklaşık MÖ 5 yüzyıla ait olup, kutsal alan, sonradan tapınak terası olarak kullanılan küçük suni bir düzeltiden oluşmaktadır Bölgedeki araştırmalarda bulunan bir yazıtta, MÖ 497 yılında, kutsal alanda bir savaş yapıldığı ve Karia ordusunun müttefikleri Miletlilerle beraber Pers ordusuna yenildikleri anlatılmaktadır

Heredot Labranda’da bir Zeus Stratios Tapınağı’ndan söz etmektedir MÖ 4 yüzyıl tapınağın en önemli devri olup, Maussolos ve Idrieus zamanlarında yapılmıştır Hieronun yani kutsal alanın planlanmasını sağlayan Maussolos’tur Yapıların çoğu onun döneminde inşa edilmiş veya inşasına başlanmıştır

Kuzey stoa, ek yapıları ve terası ile birlikte Andron B, tapınağın güneyinde büyük teras duvarı, Andron B’nin batısındaki yapı, doğudaki geniş merdiven ile saray olarak tanımlanabilecek büyük yapılar Maussolos döneminde yapılmıştır

İon düzenli tapınak II, Teras evi II, güney yöndeki teraslı Andron A, kuyulu ev stoası, doğu propylaia (kapı), Dor düzenli ev, güney kapısı ve ek yapılar ise İdrieus döneminde yapılmıştır

Andron A ve B kral ailesine ayrılmış megaron tipinde saraylardır Teras evlerinin rahiplere ayrılmış olduğu düşünülmektedir

Labranda’daki geri kalan yapılar Roma devrine aittir Bu yapılar; Andron C, teraslı ve kuyulu ev, doğu hamamları, Dor düzenindeki evin restore edilmiş bölümleri, batı stoası ve buna bitişik teraslar, güney hamamlarıdır

Herakleia (Kapıkırı) :

Herakleia antik kenti bugünkü Kapıkırı köyü içerisinde kalmaktadır Antikçağ’da kentin kıyısında kurulduğu, Ege Denizi’nin bir uzantısı olan Latmos Körfezi, Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyonlarla dolması sonucu bugünkü Bafa Gölü’ne dönüşmüştür

Adını ünlü mitoloji kahramanı Herakles’ten alan kent, MÖ 8 yüzyılda, Persler zamanında, Karia Satrabı Maussolos’un eline geçmiştir İskender’in Asya seferi sonrası, önce İskender İmparatorluğunun, daha sonra Seleukosların egemenliğine giren kent, MÖ 1 yüzyılda denizle ilişkisinin kesilmesi üzerine eski önemini kaybetmiş, ulaşımındaki güçlük nedeniyle Hıristiyan keşişlerin gizlenme yeri olarak kullanılmıştır Engebeli ve kayalık bir arazi üzerine kurulan antik kentin etrafı, 65 kule ile takviye edilen 6,5 km uzunluğunda bir sur ile çevrilmiştir Düzgün dikdörtgen ve kare taş işçiliği gösteren sur duvarları Helenistik dönemde yapılmıştır Hippodamik şehir planına göre iskan edilen Herakleia birbirini dik kesen ızgara biçimli parsel ve sokak planının iyi uygulandığı örneklerden birisidir Antik kentten günümüzde Athena Tapınağı, agora, bouleuterion ve tiyatro kalıntıları görülmektedir

Bafa Gölü :
İçerisinde yer alan adacıklarda ve Latmos Dağı kayalıklarında toplam 13 manastır bulunmaktadır Yapılan araştırmalara göre, bölgedeki ilk manastır, Sina Yarımadası ve Yunanistan’dan gelen rahipler tarafından, MS 7 yüzyılda inşa edilmiştir Korunmaları için, Bizans devrinde Bafa Gölü kenarına bir kale inşa edilen bu manastırların en ünlüleri, Yediler, Stylos, Soteros, Menet Adası, İkizce Adalar ve Kahve Aşar Adası manastırlarıdır

Ayrıca, manastırlar etrafına yayılmış keşişlerin tek başına yaşadığı pek çok mağara veya çilehane vardır Bunlardan manastırlara yakın olanların tavanları ve duvarları zengin freskler ile süslenmiş olup, bu freskler İsa’nın hayatını, Meryem’i ve azizleri tasvir eder

Iasos (Kıyıkışlacık):
İasos, Milas’a 28 km uzaklıktaki Kıyıkışlacık köyü içerisindedir Mitolojide, Argos’tan gelenler tarafından kurulduğu ve ismini kolonistlerin lideri Iasos’tan aldığı söylenmektedir Ancak, kazı sonuçları kolonizasyondan önce Eski Tunç Çağı’ndan itibaren Iasos’ta iskan olduğunu ortaya çıkarmıştır Kentin kurulduğu alan önceleri bir ada iken daha sonra adanın denizle birleştiği berzah dolmuş ve ada, yarımada haline dönüşmüş olup, antik kente ait önemli yapılar bu yarımada üzerinde yer almaktadır Büyük sur, su kemerleri ve mezarları çevrelemekte, balık pazarı olarak adlandırılan yapı ise sur dışında yer almaktadır

Roma döneminde inşa edilen agoraya kemerli bir kapıdan geçilerek girilir Dört tarafı portikolarla çevrili olan bu yapının güneybatısında bouleuterion yer alır Kent meclisi olarak kullanılan yapı, daire biçimli orkestra ve onun arkasında yer alan dört merdivenle üç bölüme ayrılmış olup, oturma sıralarının altı tonozlarla desteklenmiştir Agoranın doğu köşesinde önü sütunlu dikdörtgen planlı yapı, Caesareon olarak tanımlanır İçinde yapılan kazılarda bulunan eserler, Orta Tunç Çağı’na kadar uzanmakta olan agoranın etrafını saran stoalar, MS 130 yıllarında yapılmıştır Agoranın güneybatı köşesindeki geniş düzlükte ise Artemis’e ve İmparator Commodus’a adanmış stoa yer almaktadır

Kentin ortasında yer alan yükseltinin kuzeydoğu yamacında tiyatro bulunmaktadır Ören yerinin en yüksek kesiminde ve tam ortasında yer alan Ortaçağ kalesi, kareye yakın bir plana sahip olup, kalınlığı 2 m’yi bulan sur duvarları ile çevrilidir Kalenin içinde bir de sarnıç bulunmaktadır Ayrıca, Demeter–Kore Tapınağı’nın izleri de görülebilen kalıntılar arasındadır

Yarımada ile kara arasında bulunan liman, yaklaşık 850 m uzunluğundadır Liman ağzında yer alan kule, mendirek kulesi olup, bir Ortaçağ yapısıdır

Iasos’ta biri kenti koruyan diğeri de büyük sur olarak bilinen ve kentin kuzeybatısında yer alan iki sur bulunmaktadır

Roma devri mezarlığının batısındaki yamaçlarda, kayaya oyulmuş kaya mezarları ile bina şeklinde yapılmış mezarlar yer almaktadır Kentteki en ünlü mezar ise, halk arasında Balık Pazarı olarak bilinen, Roma dönemine ait anıt mezardır

Sinuri Tapınağı :

Milas’ın 14 km güneyindeki Yukarı Kalınağıl köyünde dağlar arasında bulunan tapınakta, Karya dilindeki ismini muhafaza eden ilah Sinuri’ye ibadet edilmekteydi Tapınağın yanında Labranda’da olduğu gibi bir rahip ailesine ait olması muhtemel büyük bir mezar anıtı vardır

Letoon :
Fethiye–Kaş karayolu üzerindedir Şair Ovidius’un anlattığı bir efsaneye göre, Zeus’tan hamile kalan tanrıça Leto, ikiz çocukları Artemis ve Apollon’u Delos’ta doğurur Sonra Ksanthos Nehrinin denize ulaştığı yere gelip, nehir boyunca, bugünkü Leto Tapınağı’nın bulunduğu yerdeki kaynağa varıncaya dek yürür Kaynakta çocuklarını yıkamak isteyen, fakat yerli halk tarafından engellenen tanrıça, yöre halkını lanetler İşte Letoon ören yerinin kuruluşu bu mitolojiye dayanmaktadır Letoon ören yerinde yapılan kazılarda ele geçen buluntulara göre ilk yerleşim MÖ 8 yüzyıla kadar gitmektedir Buradaki kalıntılar ve ele geçen kitabeler Letoon’un, Lykia Birliği döneminde politik ve dini bir merkez olduğunu göstermektedir Antik kent merkezinde, yan yana dizilmiş üç tapınak mevcut olup, bunlardan en batıdaki olanı Leto’ya, daha küçük olan ve ortada yer alan tapınak Artemis’e, en doğuda, Dor düzenindeki tapınak ise Apollon’a aittir Apollon Tapınağı yakınındaki Helenistik çöplük alanı içinde bulunarak bugün Fethiye Müzesinde sergilenen üç dilli kitabe çok büyük bir önem taşımaktadır Likçe, Aramice ve Grekçe ile yazılmış olan kitabe, Lykia dilinin çözülmesinde çok büyük bir rol oynamıştır Tapınakların güneybatısında, nymphaion (çeşme) binası ile bunun doğu kenarında erken Hıristiyanlık dönemine ait kilise yer almaktadır Ören yeri içerisinde ayrıca, stoa ve tiyatro da görülmeye değer kalıntılar arasında yer alırlar

Oenoanda (Asar Beli/Gavur Pazarı) :
Fethiye–Korkuteli karayolu üzerinde İncealiler köyünün üst kısmında yer alır Oenoanda, bir yerleşim adı olarak, ilk kez Hitit metinlerinde geçer Oenoanda asıl ününü MS 2 yüzyılın ilk yarısında kentte yaşamış Epikürcü Filozof Diogenes’e borçludur Diogenes, düşüncelerini uzun bir yazıt halinde kentteki kuzey stoanın duvarlarına kazımıştır Ancak, yapının yıkılıp, parçaların dağıtılması nedeniyle, kentin her yerinde bu yazıttan parçalar görmek mümkündür

Antik kentten günümüze ulaşan en erken kalıntı, kentin güneyinde yer alan ve MÖ 200 yıllarına tarihlenen sur duvarıdır Duvar son derece güzel taş işçiliği ve beşgen kulesi ile dikkat çekicidir Roma döneminde şehre, yukarı agorayı tepeden görecek konumda inşa edilen ve muhtemelen Augustus dönemine ait Dor mimari düzeninde bir tapınak inşa edilmiştir Bu yapının içinde imparator Augustus için yazılmış bir yazıt parçası ele geçmiştir MS 70 yıllarından itibaren Flavius döneminde yukarı agoraya çıkan yolun güneyine, şehirdeki iki gymnasium, hamam kompleksinin küçük olanı inşa edilmiştir Büyük gymnasium, hamam kompleksi ise MS 140’larda, Rhodiapolis’li Opramoas tarafından bağışlanan paralar ile yukarı agoranın batısında yapılmıştır Yapıya daha sonra 3 yüzyıl başlarında sütunlu bir avlu eklenmiş ve yapı imparator Septimius Severus ile Caracalla’ya adanmıştır Şehrin güneyindeki su kemeri de büyük olasılıkla Flaviuslar döneminde yapılmıştır

Erken Bizans döneminde şehir, en büyüğü aşağı agoranın hemen doğusunda, tapınağın yerine inşa edilen kiliselerin yapımına tanıklık etmiştir Kent, tepe yamaçlarına inşa edilen ve Roma dönemine tarihlenen mezarlarla çevrilidir Bunların en büyüğü MS 2 yüzyılın ikinci yarısında Licinnia Flavilla tarafından yaptırılan heroondur Bu anıt mezarda I Flavilla’nın ailesinin soyağacını veren bir yazıt yer almaktadır

Pınara (Minare Köyü) :
Fethiye–Kaş karayolu üzerinde, Minare köyü yakınlarındadır Antik yazarlardan Stephanos, Byzantion Menekrotes’ten alıntı yaparak “Ksanthos’un nüfusu çok artınca yaşlılardan bir grup, Kragos Dağı’nın yüksek olan tepesinde bir kent kurup adına da yuvarlak anlamına gelen Pınara ismini verdiler” diyerek kentin kuruluşunu anlatmaktadır Kentin erken döneme ait kalıntıların bulunduğu yukarı akropolün gerçekten yuvarlak bir şekilde olması bu mitolojiye gerçeklik payı kazandırmaktadır Kentin ismi Likçe kitabelerde Pinale olarak okunmaktadır

Strabon, Artemidoros’tan alıntı yaparak Lykia Birliği meclisinde 3 oy hakkına sahip 6 kentten birinin Pınara olduğunu bildirmektedir Antik kente doğru yaklaşıldığında yukarı akropolün sarp olan doğu yamacında bir dantel gibi oyulmuş yüzlerce kaya mezarları dikkati çeker Yukarı akropol kısa sürede yetersiz kalınca ulaşımın daha kolay sağlandığı aşağı akropol yerleşime açılmıştır Aşağı akropolün yamaçları geçit vermeyecek şekilde dik olmasına karşın terasla ve sur duvarı ile desteklenmiştir Kent surunun güneyindeki kapıdan geçerek dolaşıldığında, arkasını yamaca dayamış olan odeon ve önündeki düz alandaki agora, kentin odağını oluşturmaktadır

Aşağı akropolün alt kesimindeki su kaynağı çevresinde, kentin Antikçağ’da geçirdiği depremlerle büyük oranda tahrip olmuş pilyeli mezarlar ve kayalara oyulmuş pek çok mezar dikkati çeker Aşağı akropolün doğu yamacında sur duvarlarının dışında Roma dönemine ait bir hamam kalıntısı bulunmaktadır Kentte sur dışında bulunan ikinci yapı ise akropol ve hamamın karşısında yer alan, arkasını doğal yamaca dayamış tiyatrodur Bu yapı plan ve konum itibariyle Helenistik dönem özelliklerini yansıtmaktadır

Sidyma :
Fethiye–Kaş karayolu üzerindedir Kentin ismi, tarih sahnesinde MS 450–457 yıllarında imparator olan Mercian’in başından geçen bir olayla ilgili olarak anılır

Kentin batısında yükselen tepe şehrin ilk yerleşimi olan akropolüdür Ancak, üzerindeki kalıntılar daha geç döneme tarihlenmektedir Tepenin güneydoğu eteğinde yaklaşık 400 m uzunluğunda sur duvarları bulunmaktadır Sur duvarlarının istinat oluşturduğu doğu uçta, birkaç oturma sırasının izlenebildiği küçük bir tiyatro kalıntısı yer almaktadır Antik kentten günümüze ulaşan kalıntılar bugünkü köy evleri arasında yer yer seçilebilmekte olup, kalıntıların büyük bir çoğunluğunu mezar anıtları oluşturmaktadır Kentin doğu kesimindeki nekropolde, Klasik Çağdan başlayarak Roma dönemine kadar devam eden sürece ait pek çok lahit, kaya mezarı ve anıt mezarlar görülebilmektedir

Telmessos (Fethiye) :
MÖ 3000’den itibaren yerleşim olduğu söylenen Telmessos’un bu dönemdeki durumu bilinmemektedir Ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmeyen Telmessos ele geçen Likçe kitabeler yüzünden Lykia şehri olarak kabul edilirse de Attik tribut listelerinde adının Lykia şehirlerinden ayrı olarak geçtiği görülür MÖ 362’den önce Perikles tarafından işgal edilerek Lykia’ya katılmıştır İskender döneminden sonra Ptolemaiosların eline geçmiştir Magnesia Harbi ve arkasından gelen Apameia barışında Lykia bölgesi Rodos’a bırakıldığı halde Telmessos kısmi bir bağımsızlıkla Ptolemaiosların egemenliğinde kalmıştır MÖ 168’den sonra bastırdığı Birlik tipi sikkelerden Lykia Birliği’ne katıldığı anlaşılmaktadır Brutus’un seferi sırasında Roma topraklarına katılmış olan kent daha sonra Bizans egemenliğine girmiştir Şehrin ismi MS 5 yüzyıldan sonra Anatasiopolis, 9 yüzyıldan sonra ise Makri veya Meğri’ye dönüşmüştür

Kaya mezarları, mezar anıtları ile Ortaçağ kalesi görünümündeki surların dışında pek fazla kalıntı görülmez Kaya mezarlarından birisi kitabesinden dolayı “Amyntas Mezarı” olarak bilinir

Tlos (Asar Kale/Düver) :
Fethiye’ye 40 km uzaklıktadır Lykia dili ile yazılı kitabelerde adı Tlava veya Tlave şeklinde geçer Lykia bölgesinin eski yerleşim yerlerindendir

Panyassis tarafından bir nymphe olan Praxidike ve Tremile’nin çocuğu olarak gösterilen Tlos’un tarihi hakkındaki bilgilerimiz kısıtlıdır Bilinen en eski belgeler arasında, MÖ 6 yüzyıla tarihlenebilecek kabartmalı bir mezar ile Izrara anıtı, diğer Likçe yazılı kitabeler ve MÖ 4 yüzyıla ait sikkelerdir MÖ 2 yüzyılda ise Lykia Birliği’ne dahil üç oy hakkına sahip metropolis kabul edilen şehirlerden biridir MS 2 yüzyılda birçok yapının onarımı ve inşası için Lykialı zenginlerin para yardımı yaptığı bilinmektedir

Bizans egemenliği sırasında da varlığını sürdüren Tlos’ta akropolün üstündeki son kalıntılar 19 yüzyılda çevreye egemen olmak isteyen Kanlı Ali Ağa isimli bir derebeyinin kalesine aittir Akropolün üzerindeki surlar ve büyük yapı kalıntılarının tümü Osmanlı dönemine aittir

Şehrin Lykia dönemine ait kalıntıları arasında kaya mezarları, akropolün doğu eteğindeki sur bulunmaktadır

Akropolü, sarp doğal kayanın olmadığı yerlerde kuşatan Roma surlarının bir bölümü Bizans döneminde onarım görmüştür Şehrin tüm yapıları sur dışındadır

Stadion, hamam–gymnasium kompleksi, Bizans kilisesi, bir tapınağa ait sütun parçaları ve mimari elemanlar, agora, tiyatro, Roma dönemine ait yüksek bir kule, şehrin görülebilen kalıntılarıdır

Kurşunlu Cami:
Muğla kent merkezinde, Esseyit Şucaeddin tarafından 1493 yılında yaptırılan cami, merkezi planlı ve büyük kubbelidir Yanlardaki iki küçük kubbesi, 19 yüzyılda Hacı İbrahim Ağazade Hamdi Bey tarafından onarılırken kaldırılmıştır Bu onarım sırasında kubbenin kurşunları yenilenmiş, nakışları Rodos’tan getirilen boyalarla işlenmiştir

Ulu Cami:
Muğla kentinin en büyük camilerinden olan yapı, 1344 yılında Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır Cami, 19 yüzyılda geçirdiği onarımlar sonucunda özgün yapısını yitirmiştir Son cemaat yerinin sol mihrabı üzerinde onarım yazıtları bulunmaktadır

Şeyh Camii:
Muğla kent merkezinde bulunan cami, 1565 yılında Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılmıştır Minaresi 19 yüzyıl başında eklenmiştir Şeyh Camii 19 yüzyılda iki onarım geçirmiş olup, kapısının sağında ilk onarıma ait yazıt bulunmaktadır

Hacı İlyas Camii:
Milas’ın Hacı İlyas Mahallesi’nde bulunan cami, Menteşeoğulları zamanında, 1330 yılında Şucaaddin Orhan Bey tarafından yaptırılmıştır Tek mekanlı bir ibadet alanı ve önünde üç bölümlü son cemaat yeri bulunmaktadır Kubbeleri ve çatısı oluklu kiremitle örtülüdür

Ulu Cami:
Milas’ın Hoca Bedrettin Mahallesi’nde bulunan cami, 1378 tarihinde inşa edilmiş olup, Milas’ın en büyük Camiidir Yan duvarları büyük payandalarla desteklenmiş olan caminin yapımında bolca devşirme malzeme kullanılmıştır

Firuzbey Camii:
Milas’ın Firuzpaşa Mahallesi’nde olup, Menteşe Valisi Hoca Firuz Bey tarafından 1394 yılında yaptırılmıştır Ters “T” planlı olan caminin bahçesinde medrese odaları yer almaktadır Kubbe üzeri kurşunla kaplı olduğundan halk arasında Kurşunlu Cami olarak da bilinmektedir

Belen Camii:
Milas kentinin ortasındaki Hisarbaşı Tepesi’nde bulunan caminin 14 yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir Plan bakımından Ulu Cami’ye benzemekte olup, üçerli iki sıra sütunla üç sahına ayrılmıştır

Ağa Camii:
Milas’ın Hacıapti Mahallesi’nde bulunan cami, Abdülaziz Ağa tarafından 1737 yılında yaptırılmıştır Dikdörtgen planlı olan cami, son cemaat yeri ve kırma çatısı ile basit bir yapıdır Minaresi 1885 yılında Refia Hanım tarafından yaptırılmış olup, cami ile aynı yerdeki medrese günümüzde tamamıyla ortadan kalkmıştır

Ahmet Gazi Medresesi ve Türbesi:
Beçin’de, iç kale dışında bulunan medrese, kentin en sağlam kalmış yapılarındandır Güneydeki gotik tarzında yapılmış anıtsal kapısı üzerindeki yazıta göre 1375 yılında Ahmet Gazi tarafından inşa ettirilmiştir Medresenin revaksız avlusunun etrafında on oda yer almaktadır Hepsinde birer ocak olan medrese odaları küçüktür ve üzeri beşik tonozla örtülüdür

Medrese giriş kapısının tam karşısında Ahmet Gazi Türbesi yer almaktadır Üzeri yüksek bir kubbe ile örtülü olan türbe, gotik hatlara sahip geniş, sivri bir kemerle medrese avlusuna açılmaktadır

Aşağı Kilise (Panagia Pirgiotissa Kilisesi):
Fethiye ilçesi, Kaya köyü sınırları içerisinde bulunan kilise, yakın zamana kadar kullanılmıştır Kilisenin, kuzey yönden açılan giriş kapısının önündeki mozaik üzerinde 1888 tarihi okunmakta olup, bunun onarım tarihi olduğu tahmin edilmektedir

Yukarı Kilise (Taxiarthis Kilisesi):
Fethiye ilçesi, Kaya köyünde bulunan kilisenin inşa tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Aşağı Kilise’den daha önce yapıldığı tahmin edilmektedir Beş nefli olan kilisede üst örtüyü duvarlarla birlikte inşa edilmiş yarım sütunlar taşımaktadır Kilisenin içi, dışa göre daha fazla tahrip olmuştur

Hanlar

Çöllüoğlu Hanı:
Milas’ın Hisarbaşı Mahallesi’nde olan han, 1719 yılında yaptırılmış, 1738 yılında Abdülaziz Ağa tarafından, Ağa Camii yakınında yaptırılan medreseye vakfedilmiştir Han, iki katlı, avlulu ve dikdörtgen planlıdır Alt katı kemerli olup, üst kat bu kemerler üzerine oturmaktadır Ancak, bunlar oldukça tahrip olmuş durumdadır Yapıda bol miktarda devşirme ve moloz taş kullanılmıştır Yapının alt katı tipik Osmanlı hanlarında olduğu gibi hayvanların bağlandığı açık alanlardan oluşmaktadır Bunların önü sütunlarla desteklenmekte, sütunların üzerine üst katın sundurması oturmaktadır Tavan, oluklu kiremitli çatı ile kaplanmıştır Yapı büyük ölçüde, özgün mimari karakterini korumaktadır

Geleneksel Muğla Evleri :

Muğla kenti beyaza boyanmış, çatısı kırmızı kiremitli evleriyle ünlüdür İki katlı olan evlerde odalar geniş bir sofaya (hayata) açılmaktadır Üst kata çıkan merdivenler, odaların tavanları ahşaptır Ahşap tavanlar, oyma işleri ile süslenmiştir Her odada bir ocak ve yatakların konduğu dolaplar bulunmaktadır

Gel Girme Çamur Banyosu:
Köyceğiz Gölü’nün Dalyan Kanalı ile birleştiği noktaya yakın bir yerde bulunan çamur banyoları, güzellik çamurunun vücuda sürülmesiyle teni yumuşatmakta, kırışıklıkları gidermektedir Romatizma, bel fıtığı, siyatik gibi bazı hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir

Bodrum Karaada Kaplıcası:
İlçeye 4 mil uzaklıktaki Karaada’da ısısı 35 C civarında, romatizma, göz hastalığı ve kükürtün fayda sağladığı her hastalığa iyi gelen, vücudu dinlendiren halka açık bir kaplıca bulunmaktadır

Dalaman İncebel Thermemaris Kaplıcası:
Dalaman Havalimanı’na 6 km uzaklıkta bulunan kaplıca 28 C sıcaklıkta olup, bileşiminde Na+, K+, Ca++, MG+, S+, Fe+, Se+, Ni+, Ba+, Zn+, Mn+, Cu+, C+ anyonlarını belli bir karışım ve denge içerisinde bulundurduğundan, oksijence zengin yapısı nedeniyle tüm dokular için yapıcı bir etkiye sahiptir Romatizmal ve kireçlenme türü hastalıklara, sinirsel hastalıklara, sindirim sistemine, kadın hastalıklarına faydalı olduğu bilinmektedir

Fethiye (Gebeler Köyü Kaplıcası):
Fethiye’ye 35 km mesafede, Saklıkent yolu üzerinde Girmeler (Gebeler) köyüne 100 m mesafede bulunan Girmeler Kaplıcası Girmeler Mağarası içinde bulunmaktadır Kaynaklardan birinden dışarıya su alınmak suretiyle köy Tüzel Kişiliğine ait arazide yapılan kapalı havuza aktarılmıştır Diğer kaynaklar, mağara içerisinde oluşturduğu havuzlardan sonra labirentler içerisinde kaybolmaktadır Kaplıcanın bulunduğu mağaranın önünde 50 odalı konaklama üniteleri mevcuttur

Ölüdeniz:
“Tanrının Dünyaya Bağışladığı Cennet” olarak nitelendirilen Ölüdeniz, 3 km’lik bir kumsala sahip bulunmaktadır Ölüdeniz’de, açık ve koyu mavinin, açık ve koyu yeşil ile iç içe girdiği bir renk armonisi içinde yüzmenin doyumsuz mutluluğu tadılabilir Yılın on ayı ılık ve durgun suyu ile doğal lagün görünümündeki Ölüdeniz; yerli ve yabancı turistler tarafından en çok tercih edilen yerlerden birisidir

Fethiye’ye 14 km uzaklıktaki Ölüdeniz ile Belcekız Plajı’nı, Kumburnu birbirinden ayırır Belcekız’daki çok sayıda pansiyon, kamp, motel ve lokanta yılın her mevsimi hizmete açık bulunmaktadır Çam ağaçları ile kaplı tertemiz kumsalı ve berrak denizi ile Kidrak buraya 3 km uzaklıktadır

Kıdrak:
Belceğiz’in 3 km güneyindeki koy, sık çam ağaçları, temiz kumsalı ve berrak denizi ile ideal bir günübirlik dinlenme yeridir

Kelebekler Vadisi:
Ölüdeniz’den 5-7 km uzaklıkta, etrafı ortalama 350 m yükseklikte dağlarla çevrili bu ilginç kanyon, adını Temmuz-Eylül ayları arasında görülen “Jarsey Tiger” adlı kelebeklerden almıştır Yaz kış akan küçük şelale, geniş kumsal, tertemiz deniz, pırıl pırıl çakıl taşları ve çevreyi süsleyen pembe zakkum çiçekleri ile küçük bir yeryüzü cenneti olan koya ulaşım, Ölüdeniz’den teknelerle sağlanmaktadır Dünya gezginlerinin buluşma yeri olan vadide çadırlı kamp alanı, restoran, bar, ruf, duş, kabin vb olanaklar sunulmaktadır

Saklıkent:
Fethiye’ye 50 km mesafede, Muğla – Antalya il sınırını teşkil eden Karaçay Deresi kenarında, uzunluğu 18 km, yüksekliği yer yer 600 m’yi bulan muhteşem bir kanyon içine gizlenmiş eşsiz bir doğa harikasıdır Dimdik sarp kayalıkları, çınar ağaçları, pırıl pırıl akan coşkulu kaynak suları ile doğa tutkunları için dağcılık, yürüyüş, yüzme olanakları sunan eşsiz bir turizm merkezidir

Yakapark:
İnsan emeği ve yaratıcılığı ile doğanın engin zenginliğinin birlikte oluşturduğu, su sesi ve kuş sesinin gizeminde unutulmaz anların yaşanacağı bu eşsiz dinlenme yerine Yaka köyünden 2 km’lik bir yolla ulaşmak mümkündür

Göcek:
Fethiye’ye 30 km uzaklıkta, Fethiye-Muğla karayolu üzerindedir Şirin bir balıkçı kasabası görünümünde olan Göcek, son yıllarda yat turizminin en önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir Doğal limanının yanı sıra etrafını çevreleyen çamlık tepeleri, yakınındaki ören yerleri, çok sayıdaki adaları ve koyları ile eşsiz bir turizm cennetidir

Son yıllarda sayıları hızla artan modern konaklama tesisleri ve marinası ile eşsiz bir turizm cenneti olma yolunda olan Göcek, Dalaman Havaalanı’na 20 km mesafededir

Adalar:
Birbirinden güzel sayısız koylarla süslü Kapıdağı Yarımadası ve adalardan oluşan, balıkçıların “Karanlık İçi” olarak tanımladıkları bölge mavi yolculukların vazgeçilmez uğrak yerlerinden biridir Fethiye ve Göcekten düzenlenen günübirlik turlarla da ulaşılabilen Yassıca Adalar, Hamam Koyu, Kurşunlu Koyu, Yavansu, Bedri Rahmi Koyu, Tersane Adası, Göbün Koyu, Boynuzbükü, Göcek Adası, Domuz Adası, Zeytin Adası, Kızıl Ada yörede “12 Adalar” olarak da anılmakta ve önemli bir çekim alanı özelliğini taşımaktadır

Oyuktepe:
Koyları İlçedeki iki büyük tatil köyünün de yer aldığı yarım adadaki Mempaşa, Küçük Samanlık, Boncuklu, Kuleli, Aksazlar, Akvaryum, Turunç Pınarı gibi doğal koylar, özellikle yöre halkının sıkça gittiği günübirlik mesire yerleridir

Katrancı:
Koyu Fethiye’ye 17 km uzaklıkta Muğla – Fethiye karayolu üzerindedir Denize kadar uzanan sık çam ağaçları ile kaplı koy, mavi ve yeşilin en güzel uyumunu sergiler Koyda orman içi dinlenme alanı olup, duş, WC, kabin, içme suyu, büfe, kameriye, otopark gibi hizmetler mevcuttur İdeal bir çadırlı kamping ve mesire yeridir

Günlük (Küçük Kargı):
ethiye’ye 18 km uzaklıkta, Muğla karayolu üzerinde bulunan koy dünyada eşine az rastlanan, güzel kokulu ve sık “günlük ağaçları”yla bezenmiştir Pek çok hastalığın (kaşıntı, astım, bronşit, ülser ve mide rahatsızlıkları) tedavisinde ve parfümeri sanayiinde kullanılan sığla yağı, günlük ağacın salgısıdır

Çalış Plajı:
Kent merkezine 5 km mesafede, Şövalye Adası karşısındadır 4 km’lik kumsal boyunca oteller, pansiyonlar, kampingler ve lokantalar bulunmaktadır Yeryüzünde gün batımının en güzel izlendiği yerlerden biri olarak nitelendirilen Çalış Plajı, su sporlarına elverişli denizinin yanında, “Caretta caretta” adıyla bilinen deniz kaplumbağası türünün kuluçka alanlarından biri olması dolayısı ile de ilçe turizminin en gözde yerlerinden biridir

Hisarönü – Ovacık:
Ölüdeniz beldesinde bulunan bu iki tipik Türk köyü, son yıllarda turizm potansiyellerini yoğun konaklama, alışveriş ve eğlence merkezi haline dönüştürebilmişlerdir Ölüdeniz, Babadağ, Kaya köyü gibi çekim alanlarına da yakın olan bu iki köy, günümüzde özellikle yabancı turistlerin büyük ilgisini çekmektedir

Cennet Adası:
Marmaris’e 30 dakikalık bir yolculuk ile ulaşılabilen ada, aslında bir yarımada olup tamamen ormanlarla kaplıdır Pansiyon ve lokanta gibi hizmet birimlerinin mevcut olduğu Cennet Adası sezon boyu tur teknelerinin uğrak yeri olup yüzme ve eğlence için elverişli bir bölgedir

Fosforlu Mağara:
Turunç ve Kumlubük’e tur teknelerinin uğrak yeri olan bu doğal mağara, akvaryumu andıran yeşil ve turkuvaz renkli sularda yüzme imkanı sağlamaktadır

İçmeler:
İlçeye 10 km uzaklıkta bulunan İçmeler, turistik tesisleri, plajı ve eğlence yerleri ile sayılı turistik beldelerimizden biri olmasının yanında hazım sistemine iyi gelen içme suyu ile de dikkat çekmektedir

Turunç:
Marmaris’e 21 km uzaklıktaki Turunç köyüne hem deniz yolu hem de karayolu ile ulaşabilmek mümkündür Eski bir balıkçı kasabası olduğu bilinen köy günümüzde her türlü konfora sahip turistik tesisleri, pansiyonları ve çardak lokantaları ile yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir

Kumlubük:
Turunç’tan 6 km’lik bir yolla ulaşılan Kumlubük’e Marmaris’ten deniz yolu ile de ulaşabilmek mümkündür Yeşil ile mavinin iç içe girdiği yöre, temiz denizi ve harika kumu ile bölgenin en gözde plajlarından biridir

Çiftlik:
Deniz yolu ile 2 saatlik bir yolculukla gidilebilen Çiftlik köyüne ayrıca Bakır köyü üzerinden de ulaşabilmek mümkündür İri kumlu plajı ve çardak lokantaları ile bilhassa yatçıların konaklamak için seçtikleri bir koydur Koyun içinde küçük bir adası bulunan köy, jeep türü araçlar ile safari turu yapanlar tarafından da tercih edilmektedir

Günnücek:
Marmaris’e 2 km uzaklıkta bulunan Günnücek’te dünyada eşi çok az görülen günlük (Liquidamber orientalis) ormanı bulunmaktadır Bu ağaçlardan elde edilen sığla yağı ilaç ve parfümeri sanayinde kullanılmaktadır

Yalancı Boğaz:
İlçeye 8 km uzaklıkta bulunan bu kara parçası, bir gemi kaptanının fırtınalı bir havada burayı körfeze açılan boğaz zannedip gemisini karaya oturtmasından sonra “Yalancı Boğaz” adını almıştır Ağaç yapımı Gulet tersanelerinin bulunduğu bu yöre mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisidir

Güvercinlik:
Bodrum’a 25 km uzaklıkta, yeşil ve mavinin iç içe geçtiği harika güzelliğe sahip bir koydur Güvercinlik bu doğal ve doyumsuz güzelliği yanında, karşısında bulunan Salih Adası ile de ilgi çekmektedir

Torba:
Bodrum’a 5 km uzaklıkta sakin bir köydür Çam ve zeytin ağaçlarının yeşilliği ile pırıl pırıl bir denizin kaynaştığı şirin ve hareketli bir koy olan Torba’dan Didim, Milet ve Priene’ye tekne turları yapılmaktadır

Gölköy:
Bodrum’un 13 km kuzeyinde bulunan Gölköy, çam, mandalina ve palmiye ağaçlarının serin bir denizle birleştiği doğa harikası yörelerimizden biridir

Gündoğan:
İnsan elinin az değdiği, güzelliğini en doğal biçimiyle hala korumakta olan Gündoğan Koyu, Bodrum’a 18 km uzaklıkta olup mandalina bahçeleri ile ünlüdür

Yalıkavak:
Bodrum’a 18 km uzaklıkta bulunan köy, yarımadanın kuzeybatısındadır Yel değirmenleri, denizi, balığı ve narenciyesi ile ünlü olan Yalıkavak’ın bir diğer özelliği de en ünlü süngercilerin buradan çıkmasıdır

Gümüşlük:
Yarımadanın en eski yerleşim birimlerinden biridir Bölgede Tavşan Adasını karaya bağlayan eski limanın kalıntılarını yer yer görebilmek mümkündür Berrak denizi ve balığı ile ünlü olan Gümüşlük ayrıca flora yapısının zenginliği ile de dikkat çekicidir

Kadıkalesi:
Berrak bir deniz ve narenciye bahçeleri ile çevrili olan Kadıkalesi, Bodrum’a 23 km uzaklıkta olup adını Helenistik dönem mimarisinin örneklerinden olan kale kalıntısından almıştır

Turgutre



Adını ünlü Türk denizcisi Amiral Turgut Reis’ten alan kasaba Bodrum’dan sonra yarımadanın en kalabalık yerleşim merkezidir Gün batımının en güzel izlendiği yerlerden biri olan Turgut Reis mandalina bahçeleri ile ünlüdür

Akyarlar:
Nefis bir kumsala ve pırıl pırıl bir denize sahip olan koy, Bodrum’a 13 km uzaklıktadır Antik adı Arhialla olan Akyarlar, sörf için son derece uygun koşullara sahip olması ile dikkat çekici olmaktadır

Bağla:
Yarımadanın en güzel koy ve plajlarından birine sahip olan Bağla, kamp yapmaya oldukça elverişli olup Bodrum’a 14 km uzaklıktadır

Aspat:
Yöresel türkülerde adı geçen Aspat’ın eski adı Aspartos’tur Bağla’dan sonra deniz kıyısında yükselen bölgede, Klasik Çağ’dan günümüze dek gelen çeşitli uygarlıkların kalıntıları görülebilmektedir

Ortakent:
Mandalina bahçeleri ve ılık denizi ile ünlü olan Ortakent Bodrum’a 14 km uzaklıkta olup Bodrum’daki köy yaşamını gözlemlemek için en uygun noktalardan biridir

Biaaa:
Bodrum’a 10 km uzaklıkta bulunan Biaaa, köyle deniz arasındaki araziyi kaplayan mandalina bahçeleri ile maviyle yeşilin birleştiği en güzel köşelerden biridir

Karaada:
Bodrum’a yaklaşık 6 km mesafede bulunan Karaada, şifalı sıcak suyu ile ünlüdür Doğal bir mağaradan çıkan bu suyun ve mağaradaki çamurun çeşitli rahatsızlıklar üzerinde etkisi olduğu söylenmektedir

Ada Boğazı (Akvaryum):
Suyun berraklığı nedeniyle Akvaryum adıyla adlandırılmaktadır İç adanın açıklarında 30 m’ye kadar derinliği olan deniz tabanı çıplak gözle görülebilmektedir

Ekincik Koyu:
Köyceğiz’in 40 km güneybatısında olan koya karadan ve denizden her zaman ulaşabilmek mümkündür Doğal bir liman olan Ekincik Koyu’na günde ortalama 50-60 yat demirlemektedir Mavi yolculuğun en önemli duraklarından biri olan koy, iri kumlu plajı ve temiz denizi ile yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir

Dalyan Boğazı:
Dalyan’da Köyceğiz gölünü Akdeniz’e bağlayan tekne turuna katılanlar, nereden girilip nereden çıkıldığı belli olmayan daracık koridorlar arasında dolaşmakta, rotanın sağında ve solunda metrelerce uzunluktaki kumsalları ve çam ormanları içindeki koyları görebilmektedirler

Gökova:
600 m yükseklikteki Muğla platosundan karayolu ile Gökova’ya inilirken, Sakartepe Geçidi’nden deniz seviyesindeki Gökova’yı yüksekten seyretmek ziyaretçilere unutulmaz anlar yaşatmaktadır

Turizm sezonunda her gün Gökova’dan Bodrum ve Marmaris’e tekne turları düzenlenmekte olup, körfezin hemen ucunda, Akyaka köyündeki iskeleden kalkan teknelerle yeşil ile mavinin kucaklaştığı koyları görmek mümkün olmaktadır

Dalaman:
Dalaman’ın dağlık ve ormanlık kesimleri, yayla turizmi açısından son derece elverişli koşullar sunmaktadır Kıyı şeridinde ise “Mavi Yolculuk” güzergâhının en güzel köşeleri olan Sarsala, Büngüş, Poruklu, Akbükü, Boynuzbükü, Taşyaka, Sıralıbük, Hamamlar ve Kurşunlu bulunmaktadır

Datça:
Kargı, Palamut bükü ve Mesudiye koyları, Datça yarımadası’nın görülmeye değer en güzel yerleridir

İztuzu:
Çam ormanları ile iç içe kumsalı, temiz mavi denizi ve bol güneşin yanı sıra, dünyada nesli tükenmekte olan Caretta caretta kaplumbağalarının üreme ve barınma alanı olması ile dünya çapında üne kavuşmuştur

Yaylalar :

Muğla'nın güneydoğusunda, merkeze 3 km mesafede, İrim adı verilen yollarla örülmüş, soğuk suyu, verimli toprakları, yüksek çınarları, bol meyve ağaçları, üzümü, sebzesi, tütünü ve yöreye has bir özelliği olan "Kuyu Büryanı" yemyeşil ağaçlar arasından görülen bembeyaz badanalı evleri ile güzel bir görünüm sağlayan serin bir dinlenme yeridir Her evde bulunan derin, soğuk suyu olan kuyuları ve bu kuyulara bağlantılı tulumbaların sesleri, kuş sesleri ile karışınca bambaşka bir doğal güzellik ortaya çıkar Sıcak yaz günlerini yaylada geçirme geleneği halen sürdürülmektedir

Rafting:
Marmaris ve Fethiye arasında kalan Dalaman Çayı'nda her mevsim rafting yapılabilmektedir

Kuş Gözlem Alanı :

Bafa Gölü

Güllük Deltası

Köyceğiz Gölü

NE ALINIR?

Özellikle Milas, Bodrum ve Yatağan ilçelerine bağlı köylerde halıcılık en yaygın el sanatlarındandır Fethiye'de kilim ve destar dokumacılığı gelişmiştir Yatağan ilçeleri Kavaklıdere Bucağı bakır dövme eşyalar yapılmaktadır Milas, Bodrum ve Yatağan halılarından, Fethiye kilim ve destar dokumalarından, Kavaklıdere Bucağı bakır dövme eşyaları yöreden alınabilecek hediyelik eşyalardan yalnızca birkaçıdır

Ne Yenir ?
Muğla ve ilçeleri zengin yemek çeşitleri ile Türk Mutfağı'nın özelliklerini yansıtır Özellikle sebze yemeklerinde ve hamur işlerinde görülen çeşitlilik şaşırtıcıdır Tarhana, ara ve dutmeş (çorbalar); çopur, döş, çızdırma, gürlen kebabı, sura, ballık kavurma, dövme köfte ve karın-kumbar dolması (et yemekleri); her tür balık ızgara ve buğulama, pirinçli balık (balık); hardal haşlaması, börülce kavurma, sirken otlaşı, ekşili biber, galli patlıcan (sebze); ballı kabuk, üzüm köftesi, hoşmerim, pekmez reçeli, üzüm, domates, patlıcan ve kabak reçeli (tatlılar) yöreye has mutfak kültürü ürünleri olarak tadılmaya değer lezzette yiyeceklerdir Mutlaka deneyin

Yapmadan Ayrılma :
Bodrum'u, Fethiye'yi, Köyceğiz'i, Marmaris'i, Datça'yı görmeden,

Perşembe günleri kurulan Muğla Pazarı ve Arastayı gezmeden, Muğla Müzesi'ni ziyaret etmeden, Muğla Evleri'ni görmeden,

Muğla'ya özgü dokuma kumaşlardan almadan,

Muğla keşkeği yemeden,

Çındar kavurması, Börülce teretoru yemeden,

Muğla yerel düğününü görmeden,

Karabağlar Yaylası'nda dolaşmadan dönmeyin

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.