|  | Farabi Ve Ahlak Felsefesi |  | 
|  09-02-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Farabi Ve Ahlak FelsefesiFarabi'nin Ahlak Anlayışı Asıl adı, Muhammed bin Turhan bin Uzluğ bin Turhan et-Türkî el-Fârâbî olup Ebû Nasr Muhammed diye tanınmaktadır  873 senesinde Türkistan'ın Fârâb şehrinde doğdu  Doğduğu yerden dolayı ona Fârâbî denildi  Aslen Türk olup babası Vesic kalesinde bir Türk kumandanıydı  Batı felsefe dünyasında Alfarabius diye tanınır  İlk öğrenimini Fârâb'da gördü  Babasının tavsiyesiyle Bağdat'a ilim öğrenmeye gitti  Burada hıristiyan filozof Ebû Bişr Mettâ bin Yunus'tan felsefe dersleri aldı  Bu arada Arapça,Farsça,Yunanca ve Latinceyi çok iyi derecede öğrenerek Aristo ve Eflâtun'un eserlerini defalarca okudu  Derinden derine bunların etkisi altında kaldı  Ebû Bekr Serâc'dan gramer ve mantık okudu  Daha sonra kendini tamamen felsefeye verdi   İslam felsefesine zihinciliği getirmekle kalmamış, bu felsefenin ilk kez kapılarını açan da kendisi olmuştur  O, metafiziğe mantık yoluyle ulaşmış, İslam diniyle felsefe arasında sıkı bir ilişki kurmuştur  Fârâbî, kendileri ile, milletlerin ve şehirlerin bu hayatta dünya mutluluğu ve öteki hayatta üstün mutluluğu elde ettikleri insani nesneleri dörde ayırır  Bunlar: 1) Nazari erdemler, 2) düşünme erdemleri, 3) ahlâkî erdemler, 4) işlek (ameli) sanatlardır   Fârâbî, tüm bu insani nesnelerin birbirinden ayrılmamaları gerektiği, aksi takdirde bunların eksik ve sakat olacaklarını düşünüyor  En güçlü düşünme erdemiyle en güçlü ahlâkî erdemi birbiriyle bağlantılı görüyor  Burada sadece ahlâkî erdemler üzerinde durulacak fakat düşünme erdemleriyle birlikte incelenmesi daha doğru olacaktır   Ahlâki erdemler (fazilet) ve aşağılıklar (rezilet) ancak belirli bir huydan doğan eylemlerin, belli bir zamanda defalarca tekrar edilmesi ve ona alışık hale gelmesiyle, insanda meydana gelir ve yerleşir  Bu sebeple huyun değişmesi zordur  Bu huylar, iyiyseler erdem; kötüyseler aşağılık olacaklardır  Fârâbî, birçok milletin, bir milletin veya bir şehrin başına ortak bir olay geldiğinde, onların ortak (erdemli) faziletli amaçları için en faydalı olan nesneyi iyice keşfetmeyi sağlayan bir düşünme erdemi (fazileti) olduğunu söylüyor  Ona göre, bir erdemli amaç için en faydalı olan ile en güzel olan arasında fark yoktur  Bu düşünme erdeminin siyasi bir düşünme erdemi olduğunu ifade ediyor  Siyasi (düşünce) erdemler ile ahlaki erdemler arasında karşılıklı bir etkileşim vardır  Bir yandan siyasi (düşünce) erdemlerinin gerçekleşmesi ahlâkî erdemlerin miktarıyla doğru orantılı iken, diğer yandan siyasi lider kadronun yönetim tarzları ve öncelikleri bireylerin hayattaki gayelerini ve ahlâklarını belirleyebilmektedir  Fârâbî, ahlâkî erdemleri ve aşağılıkları belirli bir huydan oluşan eylemlerin tekrar edilmesiyle alışkanlıkla yerleşmesinden dolayı huyların değiştirilemeyeceğini düşünüyor  Ahlâkî erdemleri ve aşağılıkları, huyların iyi olup olmamasına bağlıyor  Ona göre faziletli amaç için en faydalı nesne düşünme erdemiyle birlikte keşfedilir  Fârâbî, düşünce erdemlerine örnek olarak, hikmet, akıllılık, anlayış yetkinliği gibi erdemleri sıralar  Ahlâkî erdemler, ise iffet, yiğitlik, cömertlik ve adalet gibi istekle ilgili olan erdemlerdir  Bu erdemlerin ise alışkanlık ile edinildiğini söylüyor  Bu sebeple ahlâkî erdemlerin kazanılmasını düşünce erdemlerinde olduğu gibi insani bir çabayı gerektirdiğini belirtiyor  Fârâbî'ye göre her insan, iyiliğe ve kötülüğe eşit ölçüde yatkın olarak doğar  Şüphesiz bu durum, ahlâk konusunda eğitimin ve alışkanlıkların son derece önemli olduğunu göstermektedir  Her şeyden önce ahlâk pratik bir ilim olduğu için yaparak ve yaşayarak öğrenilir  Nasıl ki herhangi bir sanat öğrenip o konuda gerekli beceriyi kazanmak için çok alıştırma yapmaya ve tekrara ihtiyaç varsa ahlâklı olabilmek için de iyi ve güzel davranışları benimseyip onları huy ve ikinci bir karakter haline getirmeye ihtiyaç vardır  Ahlâk alışkanlıklar sonucu kazanıldığına göre değişebilmektedir  Şu halde insanın mutluluktan pay alabilmesi için kendini mutluluğa götürecek erdemli davranışları kazanma ve kazandıktan sonra da onları koruma konusunda sürekli ve ciddî çaba göstermesi gerekir  Fârâbî'ye göre çoğunlukla iyi davranış sergileyen herkes âdildir   | 
|   | 
|  | 
|  |