Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
cellatları, devletinde, kimlerdi, osmanlı

Osmanlı Devletinde Cellatları Kimlerdi?

Eski 09-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devletinde Cellatları Kimlerdi?



Osmanlı Devleti Cellatları - Osmanlının ünlü Cellatları

Osmanlı cellatları, osmanlının ünlü cellatları ve isimleri, Osmanlı'da cellâtlık teşkilatı, Osmanlıda idamlar nasıl yapılırdı

Her devletin tarihinde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde de on binlerce insan cellât pençesinde can vermişti Kimileri yağlı bir kementin uğursuz ıslığını, kimileri de çelik satırın ürperten soğuğunu duydular son saniyelerinde Tıpkı, sonu gelmez işkencelerle ölümü bekleyen diğerleri gibi

Osmanlı devletinin resmi cellât örgütü, cellatbaşının yönetiminde, sayıları dönem dönem değişen kalabalık bir gruptan oluşuyordu Hepsi de aslen çingene’ydiler Cellatbaşı ile cellâtlar, bostancıbaşının emrindeydi İdam hükmü bostancıbaşıya verilir; o da yerine göre, bazen bizzat nezaret ederek hükmü yerine getirirdi Eğer öldürülecek önemli bir şahıs ise, idamda bostancıbaşı muhakkak bulunur, hükmü de cellatbaşının en çok güvendiği bir veya iki cellât infaz ederdi Ki, bunlara da "cellat yamağı" denirdi Sarayın en büyük subaylarından biri olan bostancıbaşının başlıca görevi, emrindeki bostancı erleriyle sarayı ve padişahın şahsını korumaktı İstanbul'un Boğaziçi ile beraber bütün sahillerinin ve limanın güvenliği de ikinci görevleri arasındaydı

Siyasi tutuklular, yağlı kementle boğulurdu

Bazen idamdan sonra başı "şifre" denilen son derece keskin özel bir ustura ile gövdesinden ayrılırdı Bu baş ya bir ibret taşının üstüne konur ya da sarayın şehre açılan büyük kapısının, "Bab-ı Hû-mayun"un önüne atılırdı Sabıkalı hırsızlar, özellikle gece hırsızları, şehrin uygun görülen bir yerinde, genellikle suçun işlendiği semtte, hatta bazen girdiği evin veya dükkânın, hanın kapısına asılırdı

Katiller umumiyetle işkence ile öldürülürdü

Askerlerin, yani sipahi veya yeniçerilerin başları kesilir, cesetleri ayaklarına taş bağlanarak denize atılırdı İdam edilecek kimseler, ferman çıkıncaya kadar bostancıbaşı tarafından tutuklanır, buna da, "Bostancıbaşı hapsine verilmek" denirdi Bostancıbaşı hapsinden sağ kurtulanlar çok azdı Örneğin, Sadrazam Rauf Paşa, İkinci Mahmut'un, "O genç ve güzel başa kallavi pek güzel yakışıyor, kıyamam!" diyerek idam fermanını onaylamamasıyla kurtulmuştu

Çengel, çarmık ve kazık

Cellât, bazen de mahkûma gizli malını söyletmek için, infazdan önce işkence uygulardı İşkence ile idamın üç şekli vardı: Çengel, çarmık ve kazık Çengel, İstanbul'da Eminönü'nde idi Kalın kalaslardan yapılmış kale burcu gibi bir şeydi Bir adam boyundan yüksek yerine, çeşitli büyüklükte ve uzunlukta, başları yukarıya doğru kıvrık ve sivri, keskin bir tarak şeklinde bir sıra, kasap dükkânlarında olduğu gibi, çengeller konmuştu

Çengel cezasına eşkıya, özellikle korsanlar çarptırılırdı

Kaptan paşalar, donanma ile Akdeniz'den dönerken esir ettikleri korsanları getirmeyi asla ihmal etmezlerdi Bunlardan bir kısmını kadırgaların direklerine astırıp limana dehşetle girer; bir kısmını da çengele saklarlardı

Çarmıh cezası da eşkıyaya ve casuslara tatbik edilirdi

Tutuklunun canı kuvvetli olup ölmezse, akşamüstüne doğru asılırdı On yedinci asır ortasında asi Abaza Mehmet Paşa'nın İstanbul’da tutulan ajanları böyle idam edilmişlerdi

Kazık da eşkıyalara ve korsanlara uygulanan cezalardandı

16 yüzyıl sonlarında, bostancıbaşılardan Ferhat Ağa, bir defaya mahsus olarak yeni bir ölüm cezası icat etti Suçlu genç yeniçeriydi Bir imamın nikâhlı genç karısını kandırıp kaçırmış, kadının saçlarını keserek oğlan kıyafetine sokmuş, bir zaman hiç kimseye aldırmadan yanında gezdirmişti Üsküdar'da yakalandı, Tophane'ye götürüldü Ferhat Ağa; çengeli, çarmıhı, kazığı az görmüştü Delikanlıyı; çırılçıplak soydurtmuş, bilek, dirsek, diz ve ayak mafsallarını da çekiçlerle kırdırıp zavallıyı yağlı paçavralara sararak havan topunun namlusuna gülle gibi tıktırtmıştı Sonra; topu ateşleterek suçluyu havada paramparça ettirtmişti

Devlet adamlarının infazlarında kendilerine itibar edilirdi

Bir devlet adamı idama mahkûm olunca, ferman kendisine bostancıbaşı tarafından bildirilirdi Eli, eteği öpülerek saygıda kusur edilmez, teselli yollu sözler söylenir, aptes alıp iki rekat namaz kılmasına izin verilirdi Viyana bozgunundan sonra, Belgrat da idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, namazından sonra, "Vücudum toprağa düşsün" diyerek kilimleri toplatmış, uzun sakalını kendi elleriyle kaldırarak cellâdın kemendini geçirmesine yardım etmiş ve ona "Sanatını incelikle yap!" demişti

Yine 17 yüzyıl vezirlerinden Hezarpare Ahmet Paşa ise; cellâdı karşısında görünce "Vay kâfir, kahpe oğlu!" diye bağırmış, direnmiş, bir ahıra sürüklenerek götürülmüştü Cellât, paşanın başındaki kavuğu alıp kendi başına, kendi başındaki kirli külahı da paşanın başına koyduktan sonra onu bir yumrukta çökertip boynuna yağlı kemendi geçirmişti Ülkenin doğusuna cellât gönderilip idam edilen siyasi tutukluların başları, infazın sonrasında, yolda bozulmaması için bal doldurulmuş bir kıl torba içinde cellât tarafından İstanbul'a getirilir ve başkentte yıkandıktan sonra halka ibretle izlettirilerek gömülürdü

Osmanlı tarihinde en ünlü cellâtlar

17 yüzyılda Kara Ali, onun yamağı Hammal Ali ve Kara Ali'den sonra başcellât olan Süleyman'dı

Evliya Çelebi Kara Ali'nin portresini, kendine özgü üslubuyla şöyle çiziyor:

"Bu kolun üstadı; kâmili Kara Ali'dir ki, pazılarını sıvayıp, tigi ateştabını kemerine bendedüp, sair işkence edecek aletlerini beline asıp, el ve ayak kıracak baltaları iki yanına takıştırıp, sair yamakları dahi aletleriyle kemerlerine süsleyip yalınkılıç merdane cümbüş ederek geçerler ki neuzubillah hiçbirinin çehresinde nur kalmamış zehir adamlardır!"

Eğer katline ilişkin hüküm Divan-ı Hümayun tarafından verilmişse, bunu tatbik etmek için muhzırağa, subaşı ve bazen de asesbaşı memur edilirdi Divanı hümayun dışında verilen idam cezalarını da subaşı gerçekleştirirdi Bu memurların gözcülüğü ve sorumluluğu altındaki idamları uygulamak da cellâtların göreviydi Reaya için kan dökme yasağı bahis konusu olmadığı için boğma yoluna gidilmemiş ve asılma ile kafa kesme usulleri tercih edilmiştir

Kural bu olmakla beraber, bazen başka infaz şekilleri de kullanılmıştır Reayadan İstanbul'da siyaseten katledilenlerin, aynı zamanda cesetleri de âlemi ibret için teşhir edilirdi Cellâdın cesede verdiği durumdan, onun İslam veya gayrimüslim olup olmadığı anlaşılırdı İslamlar sırtüstü yatırılırlar ve başları kollarının altına alınırdı Müslüman olmayanlar ise, yüzükoyun uzatılır başları kıçlarına konurdu


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.