Fazıl Hüsnü Dağlarca Atatürk Şiirleri |
09-01-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Fazıl Hüsnü Dağlarca Atatürk ŞiirleriAtatürk Şiirleri Fazıl Hüsnü Dağlarca Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan Atatürk Şiirleri ON KASIM'LARDA YÜRÜMEK Atatürk'üm işte 10 Kasım yine Dalgalanır ağaçlarla oğullar Dalgalanır oğullarla nineler Dalgalanır ninelerle genç kızlar Özlemin ta yüreğime işlemiş Seni bulmak, seni görmek için ben Bütün toprakaltıyla barışacağım Ereceğim sana usta, barışta, başarıda Öyle Güçlüsün ki Güçleneceğim Öyle yücesin ki, yüceleceğim Düşüne düşüne seni kocaman kocaman Dağlara, dağlara karışacağım Ozan mıyım, ordu muyum, su muyum anlaşılmaz Çağlar upuzun allığı yüreğimde ülkünün Sanki bayrak bir kalemdir, sanki gökler bir kağıt Sanki ellerim gece Sanki ellerim gündüz Yazacağım seni daha, bir daha Ben senin ölümünle yarışacağım Fazıl Hüsnü DAĞLARCA ---------------------------------------------------- MUSTAFA KEMAL'İN OĞLU Mustafa Kemal'in oğlu diyorlardı ona Sırtını okşamıştı Mustafa Kemal bir sabah erken Geçiyordu paşalarla beylerle, Su içmişti tarlasından şuncağız Öbür çocuklardan ayırmıştı kendini artık, Adını duyuyordu yüreğinde ateşçe, Soluk alırken, ekmek yerken Köyün yetimiydi, ölmüştü babası Çanakkale'de, Kale gibi tutardı omuzlarında başını İnce bacakları altında koca ayakları vardı Sarıydı, kuruydu bozkırda bir çalı kadar, On üçündeydi ama, göstermiyordu yaşını Bir zaman sonra top sesleri duyuldu uzaklardan, Al al oldu dağların moru Eli silah tutanlar girmişti cephelere bir bir, Kadınlar, çocuklar, dedeler toplandı cami avlusuna Sordu cümlesi birbirine ne yapak? Ansızın düşman askeri görüldü çayırda, Geldi çattı köye gavurun zoru Devrisi gün bir haber ulaştı evlere, samanlıklara Alanda ismi yazılacakmış herkesin O saat bir yangın sardı Mustafa Kemal'in oğlunu, Kimi Kadir diyecek, kimi Mıstık, kimi Özdemir Ankara'dan gelen rüzgarlar önünde, Ankara'ya uçan şahinlere karşı, O, ne desin? O, Mustafa Kemal'in oğlu, nasıl söyler Adını, bir avuç düşmana? Mustafa Kemal'in oğlu yenilmez, tutsak olmaz, Adını vermez süngüler altında, Kellesini verse bilem Hem ağaç ağaçtır; öküz öküzdür, İsim yakışmalı cana Bayrak mıydı ne, kartal kanadı mıydı ne, Ses verdi göklerden adı O yürüyordu, köylünün dehşeti büyüyordu peşinde, Büyüyordu gövdesi, Büyüyordu dağ kadar Dur diye haykırdılar, namluları çevirip üstüne, Durmadı Fazıl Hüsnü DAĞLARCA ------------------------------------------------- MUSTAFA KEMAL'İN KAĞNISI Yediyordu Elif kağnısını Kara geceden geceden Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar İnliyordu dağın ardı, yasla Her bir heceden Mustafa Kemal'in kağnısı derdi kağnısına Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik Nam salmıştı asker içinde Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü Doğrulmuştu yola önceden önceden Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra Gecenin ulu ağırlığına karşı Hafiftiler, inceden inceden İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim; Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti Niceden niceden Durdu birdenbire, Kocabaş, ova bayır durdu Nazar mı değdi göklerden, ne? Dah etti, yok Dahha dedi, gitmez Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur Nasıl durur Mustafa Kemal'in kağnısı Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş Süs beni, öldür beni, koma yollarda beni Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır Düşerim gerilere iyceden iyceden Kocabaş yığıldı çamura Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar Örtüldü gözleri örtüldü hep Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı bacım Kocabaş'ın yerine koştu kendini Elifçik Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden Fazıl Hüsnü DAĞLARCA ------------------------------------------------- KAHRAMAN Gölgen bir nur işledi güneşe vardığı gün; Seni gördük sesimiz Hakk'a yalvardığı gün, Seni gördük, bir mazi dağları sardı ses ses, Bir Akdeniz dalgası buldu içinde herkes Sana çıkar bu yurdun ararsak son yolu da, Kutlu bir Tanrı oldun güzel Anadolu'da O kadar eskisin ki şimdi ruhumuzda sen, Bulursun bu sevgide asırları istersen Ararsan bakışında uzun ovalar erir, Dinlersen gönül denen yüce dağlar ses verir Bir dünya, bir millete düşman olduğu zaman Sana büyük hızını verdi nabzındaki kan Dört sınırın ucunu getirdin bir araya, Dört bucak sevgisini topladın Ankara'ya Sesin, bir tılsım gibi, yurdu dolaştı yer yer Ve senden öyle keskin hız aldı ki gönüller Yüzyılda giden vatan bir anda geri geldi, Sonra sanki ruhundan kartal sesleri geldi; Sanki yeni bir ışık süzüldü gözlerinden Ve bir fert, tek başına, bir millet yarattın sen Bastığın yer tarihten yer alırmış, yok, değil: Bir gününe bir tarih bağışlasak çok değil! Çok değil, kanımızın rengini süze süze, İsmini döğmelerle işlesek göğsümüze Çok değil göğsümüzün içine çizsek seni, İsterse bundan sonra ufuk yansın, gök yansın; Çünkü sen bu milletin umduğu kahramansın Gölgen bir nur işledi güneşe vardığı gün; Seni gördük sesimiz Hakk'a yalvardığı gün Fazıl Hüsnü DAĞLARCA ---------------------------------------------------- BÜYÜK MİSAFİR Bir sevinç incilemiş gözleri yaşlar yerine, İzi üstünde gül açmış kapanan her yaranın Bir bahar yağmuru halinde derinden derine Çağlıyor her yanı alkışla yeşil Marmara'nın Bu misafirdir, inan memleketin neyse varı, Böyle bir yüz mü görür bir daha fâni ömrün? Gelin ay Bahr-i Muhit'in köpüren dalgaları, Kırk asırlık yolu bir hızda alan Türk'ü görün Fazıl Hüsnü DAĞLARCA ------------------------------------------------------ ANIT KABRİN KAPISI Bu kapı başlar çok uzaklardan, İzmir'de, Akdeniz'de, Dört nala köpürürken atlarınız, Kılıçların parıltısındaki haklardan Bayrak bayrak olmuş şafaklardan, Göklere sığmaz Allah Allah sesleri, Geçer Hürriyet ebemkuşaklarında Taklardan Mübarek ırmaklardan Yıkanmış yemyeşil muradınız Kavaklara sizden varılır şehitler Mustafa Kemal'e kavaklardan Fazıl Hüsnü DAĞLARCA |
|