Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dini, islâm, musibeti, tanımlar

İslam Dini Musibeti Nasıl Tanımlar

Eski 09-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Dini Musibeti Nasıl Tanımlar



İslam dini musibeti nasıl tanımlar
Soru: Musibet, sıkıntı ve endişe anları kulun kendi uzaklığını aşması ve Cenâb-ı Allah’a yaklaşması adına bir rampa vazifesi görür mü? Tazarru vakitleri diyebileceğimiz musibet zamanlarında Allah’a teveccüh etmeme, O’ndan daha çok uzaklaşmayı netice verir mi?

Cevap: Kimi insan vardır, kendi bedeninin, beşerî yapısının, çoluk çocuğunun, ailevî hayatının veya akraba çevresinin başına gelen bela ve musibetlerden dolayı endişe ve sıkıntı duyar Kimi insan da vardır, çevresiyle alâkadarlığının genişliği ölçüsünde derece derece kendi köy, nahiye, kasaba ve ülkesinde meydana gelen hâdiselerden dolayı müteessir olur Ama kimi insan da vardır ki, nazarları her an bütün dünyaya müteveccihtir, herkesle alâkadardır ve yeryüzünde olup biten hâdiseleri, ateş nereye düşerse düşsün kendi üzerine düşmüş gibi içten içe vicdanında duyar, hisseder ve yaşar Elbette bu seviyedeki bir endişe ve ızdırap, takdir ve tebcil edilecek mukaddes bir ızdırap ve endişedir Ancak insan, ifrata girmemeli, kendine zarar verecek, azap edecek bir duruma düşmemelidir Ayrıca, çekilen o sıkıntı ve ızdırap, asla iradeyi felç edecek, insanı ümitsizliğe sevk edecek, onu çaresizlik psikolojine sürükleyecek bir noktaya gelmemelidir Bildiğiniz üzere âlemlere rahmet olarak gönderilen, kalbi bütün insanlık için tir tir titreyen Nebiler Serveri’nin (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu mevzudaki tebcil ve takdir edilecek hassasiyeti, vahy-i ilâhî tarafından tadil buyrulmuştur Meselâ Kehf sûre-i celilesindeki bir âyet-i kerimede;

فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلٰى اٰثَارِهِمْ إِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا

“Neredeyse sen, onlar bu söze (Kur’ân’a) inanmıyorlar diye üzüntünden kendini helâk edeceksin” (Kehf sûresi, 18/6) buyurulmak suretiyle, iltifat ve takdir edalı böyle bir tadilin yapıldığı ve İnsanlığın İftihar Tablosu’nun zatında ümmete ikazda bulunulduğu söylenebilir
Izdırapsızlık ya da İnsanlığın Bitişi

Bu açıdan O’nun ümmetinden olan her fert, peygamberâne bir azim, kararlılık ve kucaklayıcılık içinde başta kendi çevresi ve yakınları, ülke ve milleti olmak üzere topyekün Müslümanları, hatta himmeti daha da âliyse, bütün insanlığı kucaklamalı ve onların ızdırap ve sıkıntılarını kendi vicdanında duyup hissetmeye çalışmalıdır Zira günümüz dünyasında, bir baştan bir başa bütün yeryüzünde adaletsizlik, hukuksuzluk ve eşitsizlik –halk ifadesiyle– gırla gitmektedir Açlık ve sefaletten ölüp giden, çeşit çeşit zulüm ve baskıya maruz kalan insanların hâl-i pürmelâli yürekleri parçalamaktadır İşte bu hazin manzara karşısında olup bitenleri sinema seyrediyor gibi seyretmeme, onlar karşısında heyecan ve ızdırap duyma, insan olmanın gereğidir Aksi ise, insanlığın bitişi, onun kaybedilmesi demektir Şefkat Peygamberi Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem):

مَنْ لَمْ يَهْتَمَّ بِأَمْرِ الْمُسْلِمِينَ فَلَيْسَ مِنْهُمْ

“Müslümanların dertlerini paylaşmayan onlardan değildir” (Taberani, Mu’cemu’l-evsât, 7/270) buyuruyor ki, konumuz açısından derinlemesine üzerinde düşünülmesi gereken bir nurlu beyandır
Dolayısıyla dünyada olup biten hâdiseler, vicdanı bütün bütün körelmemiş her bir ferdin gönlünde endişe ve sıkıntı hâsıl edebilir Fakat inanan bir insan, başta da söylediğimiz gibi, bu sıkıntıları duyup hissettiğinde, ümitsizliğe düşmemeli, çaresizlik duygusuna kapılmamalıdır Bilakis Hz Müsebbibü’l-Esbâb’a teveccüh etmeli, içini dökmeli, duaya sarılmalı, O’na yalvarıp yakarmalı ve sebepler dairesinde iradenin hakkını verme adına ne yapılması gerekiyorsa, yapabileceği her ne var ise onu yapmaya çalışmalıdır Siz sizi bildiğiniz, ben de kendimi bildiğim günden beri, bizim dünyamız, hep bu tür ızdırap ve sıkıntılar içinde kıvranıp durmaktadır Bu dert ve sıkıntılar bazen fasıl fasıl yer değiştirse, kâh oraya kâh buraya geçse de, umumi mânâda bilmem kaç asırdan beri devam etmektedir Bu durum karşısında biz kimi zaman ellerimizi açıp, “Allahım! Ülkemiz, ülkümüz, geleceğimiz, milletimiz, ikbalimiz lehinde çalışan insanları payidar eyle, onları muzaffer kıl, fevz ü necatla serfiraz eyle!” diye dua ettik Kimi zaman da, “Allahım! Ülkemiz, geleceğimiz, maddî-mânevî değerlerimiz aleyhinde çalışan ve milletimizi bölmek ve parçalamak için uğraşanları Sana havale ediyoruz, onların haklarından gel!” diyerek Rabbimize sığındık Evet, bütün bunlar karşısında “Keşke olmasaydı!” deyip ızdırapla iki büklüm olduk “Keşke, kendi insanımıza karşı bu ölçüde bir temerrüt, bir inat gösterilmeseydi Keşke bu ölçüde bir bağnazlık ve taassup yaşanmasaydı Keşke, düşmanlığa kilitli bazı insanlar, Anadolu insanına ve bu ülkenin evladına insafla ve önyargısız bir şekilde, bir kerecik olsun bakabilselerdi Evet, keşke, bir kerecik olsun, milletimiz ve insanlık adına yapılan bu güzel hizmetleri sağlıklı bir değerlendirmeye tâbi tutabilselerdi Ve keşke, asırlarca hak ve adaletin temsilcisi olmuş insanımız, bugün de, şanlı geçmişinde olduğu gibi, yeryüzünde, devletler muvazenesinde söz sahibi olabilseydi Bütün mazlum ve mağdurlara kol kanat gerebilecek bir konumu bulunsaydı Sözüne itibar edilir, gözünün içine bakılır bir merci olsaydı Neden benim ülkem de, devletler muvazenesinde, bir Amerika, Çin veya Hindistan’ın yerinde olmasın? Neden dünya ekonomisini belirleyen, siyaset ve idarede söz sahibi olan, gözünün içine bakılan bir ülke konumunda bulunmasın? Bütün bunların mutlaka olması lazımdır Çünkü görüyoruz ki, bu civanmert millet, devletler muvazenesindeki gerçek konumunu ihraz edeceği âna kadar, dünyanın daha çok çekeceği var

İşte, bu güzel hedeflerin gerçekleşmesi istikametinde koşturup dururken, yolların tıkalı olması ve engellemelerle yüz yüze gelinmesi karşısında insanın yapması gereken, nur-u tevhid içinde sırr-ı ehadiyeti vicdanında duyması, ellerini açıp ızdırar hâliyle:

يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ بِرَحْمَتِكَ أَسْتَغِيثُ أَصْلِحْنِي شَأْنِي كُلَّهُ وَلاَ تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ

“Ey her şeyi var eden hayat sahibi Hayy ve ey her şeyin varlık ve bekâsını kudret elinde tutan Kayyum! Senin sonsuz rahmetine itimat edip inayetine sığınıyorum; bütün ahvâlimi ıslah eyle ve göz açıp kapayıncaya kadar olsun, beni nefsimle baş başa bırakma” (Nesâî/Sünen, 6/147) demek suretiyle gerçek havl ve kuvvet sahibine hâlini arz etmesidir Bunu yapabildiği takdirde insan, bela ve musibetler karşısında, sarsıntı yaşamaz, ye’se düşmez, yapacağı işlerden dûr olmaz ve hep Cenâb-ı Hakk’a iltica ederek, inayeti hep O’ndan bekleyerek işlerini ikmal ve itmam etmeye çalışır










Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.