Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gönüller, hazretleri, muhammed, raşid, seyyid, sultanı

Gönüller Sultanı: Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri

Eski 02-16-2009   #1
gülgüzeli
Varsayılan

Gönüller Sultanı: Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri



Seyyid Muhammed Raşid (ks), 1930 yılında, Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Siyanüs köyünde doğdu 1993 yılında Ankara’da vefat etti

Gavs-ı Azam Seyyid Abdulhakim el-Hüseyni (ks)'nin oğlu olan, Seyyid Muhammed Raşid (ks), sevenleri arasında Seyda namıyla tanındı O'nun büyüklük hali daha çocukluk zamanlarında simasından belli olurdu

Yüksek bir zat olacağının işaretleri ve büyük faydalara sebep olacağının alametleri, işlerinden, çalışmalarından ve gayretinden anlaşılırdı Çocukluk yaşlarında yaşıtlarıyla oynamaz, zamanını tefekkürle geçirirdi

Sultan Hazretlerini iki yaşında iken gören babası Gavs Hazretlerinin mürşidi Ahmet el Haznevi Hazretleri, ilerde çok büyük bir ALLAH dostu olacağına işareten: "Biz onun cemaatında bulunamazsak da, o çok kalabalık cemaatın çobanını görmek de büyük bir nimettir" diye buyurmuşlardı

Gavs-ı Bilvanisi (ks) vefatına yakın; "Kendi yerine, kendinden daha büyük bir şeyh bırakmadan vefat eden mürşid, ALLAH indinde mesuldür" buyurdu Daha sonra; "Elhamdülillah biz bunu yaptık, Muhammed Raşid bizden büyüktür" diye ilave etti

"Seyyid Muhammed Raşid (ks)'nin ahlakı, Hz Peygamber (sav)'in ahlakına çok benzerdi

Uzun yıllar hizmetinde bulunan talebesi Seyda Muhammed Konyevi (ks) onu anlattığı bir sohbetinde Sultan Hz ahlakını şu şekilde ifade etmişlerdir: “Bize onun yanında kaldığımız müddet içerisinde, Hz Peygamber (sallALLAHu aleyhi ve sellem)in siyer kitaplarında okuduğumuz bütün ahlaki özelliklerini, Seyyid Muhammed Raşid (kaddesALLAHu sırrahul aliye) yaşayışında, ahlakında tüm benzerlikleriyle görmek nasip olmuştur O'nun ahlakından bahsetmek, denizde bir damladan konuşmak gibidir"

Seyyid Muhammed Raşid hazretleri fazla konuşmadığı, zahiri sohbet etmediği halde, binlerce insan akın akın onu ziyarete gelir, onların dünyada ve ahirette saadete kavuşmalarına vesile olmaya çalışırdı Onun irşadı hem zahiri hem de manevi cihette idi Onun huzuruna gelen insan hemen etkilenirdi

O kadar çok insana vesile oldu ki, hiç konuşmayan bir zatın, binlerce insanı etrafına toplayıp onların hidayetine vesile olmasını akıllar idrak edemedi Tabi ki ancak bunun lezzetini bilen ve ondan nasiplenen insanlar bilebilir

Sultan Hazretleri de her büyük bir mürşid gibi tabiilerini ALLAH’ın rızasına yönlendirmiş ve buna engel olan tüm sebeplerden onları alıkoymaya çalışmıştır Onun gayesinin ve hizmetinin ALLAH’ın rızasından başka bir şey olmadığını bir sohbetinde yaptığı şu nasihatiyle daha da iyi anlıyoruz:

"Bizim yolumuzda tek gaye Peygamber Efendimiz sallALLAHu aleyhi ve selleme tam mutabaat ederek ALLAH-u Teala'nın rızasını kazanmaktır Şu husus bilinmelidir; Maksut bu yol değil, ALLAH'ın zatı, ALLAH'ın dostluğudur ALLAH-u Teala'nın rızası kazanılınca, insanda hiçbir noksanlık kalmaz Dünya ve ahiretin iyilikleri ona verilir Dünyadaki mükafatlardan daha önemlisi ahiret hayatındaki güzelliklerdir Ebedi olarak rahat, huzur, saadet ve nihayet Cemalullah'a kavuşmaktır"




İnsanların Hatalarına Yaklaşımı

Bazı insanlar, bazılarının hatalarını Seyyid Muhammed Raşid Hazretlerine şikayet ettiklerinde, Seyyid Muhammed Raşid (ks); "Biliyorum ama biz onları affetmezsek, ALLAH-u Teala da bizi affetmez" buyururdu

Seyyid Muhammed Raşid (ks) asrının en meşhur alimi ve mürşid-i kamili idi Dünyanın hemen her ülkesinden milyonlarca bağlıları, sevenleri vardı O, tasavvufta çok yüksek derecelere ulaşmıştır Yıllarca insanları hidayete, kurtuluşa, doğru yola kavuşturmuş, nice gönüller onun feyziyle nurlanmıştı

Ahlakı ve yaşantısı, tıpkı Resulullah (sav)'ın yaşantısına benzeyen Sultan Hazretlerinin hayatı, Resulullah (sav)e mutabaatla geçmiştir O, 23 yıl irşad vazifesinde kalmış ve 63 yaşında ALLAH-u Teala'nın rahmetine kavuşmuştur

ALLAH hepimizi evliyasından istifade edenlerden eylesin (Amin)


SOHBETLERİNDEN KESİTLER

Sultan Muhammed Raşid Hazretleri, haliyle ve ferasetli bakışları ile insanları irşad eden bir mürşid olmasına rağmen, çok nadir sohbet ederlerdi Sultan Hazretlerinin feyz ve nisbetinden okuyucularımızın da istifade etmeleri ve büyüklerin misyonunu biraz daha anlayabilmemiz gayesiyle Sultan (ks)’nun günümüze kadar ulaşan sohbetlerinden bazı kesitleri burada vermeyi uygun görüyoruz

Alim ile Cahil’in Günah Farkı

Seyyid Muhammed Raşid (ks), alim ile cahilin arasındaki farkı belirterek buyurdu ki;
"Alim ile cahil kimsenin yaptıkları, günahlarının hesabı bir değildir Alim kimse bir günah işlediğinde kendisine sadece bir günah yazılır Cahil kimseye ise dinini öğrenmediği için, helali ve haramı bilmediği, öğrenmeye lüzum görmediği veya öğrenmekten kaçtığı için iki günah yazılır

İşlediği bir günaha biri cehaletinin ve tembelliğinin cezası, diğeri de işlediği günahın cezası olarak iki günah yazılır Dinine zararı olacak şeyleri tembellik ederek veya tenezzül etmeyerek sorup öğrenmeyen kimse cahildir, ahmaktır Şayet Hz Peygamber sallALLAHu aleyhi ve sellem içimizde olsaydı, gider ona sorardık Madem ki, o yoktur, o zaman iş vekilleri olan alimlere kalır İnsan dinini öğrenmek için hiç utanmadan, sıkılmadan gördüğü alimlere sormalıdır"

Artık Devir Yaşamak Devridir

Seyyid Muhammed Raşid (ks), ahir-zaman hakkında ise şöyle buyurdu; "Bu zamanda insanların binde biri bile ahirete dünyadan fazla kıymet vermiyor Dünya işlerinde eksiklik olunca hastalanıyor ve yataklara düşüyor Fakat ahireti elinden gitse hiç umursamıyor Dünyası ahiretinden bin kat makbul olmuş oluyor Hal böyle olunca, nasıl ALLAH-u Teala insandan razı olur İnsanın yanında en değerli şey ALLAH-u Teala'nın rızası, dostluğu ve ahiret olmalıdır Sahabeler zamanında biri cemaatle namaza yetişemese matem tutardı Evde cenaze varmışçasına üzülürdü

Arkadaşları cemaati kaçırdı diye ona taziyede bulunurlardı İşte ahiret ve ALLAH-u Teala'nın rızası onların yanında o kadar kıymetliydi Tabii ki onlar da ALLAH-u Teala'nın yanında o kadar makbullerdi Artık insanda dünyanın sonuna gelmiştir, kıyamet iyice yaklaşmıştır, kanaati doğmaya başlıyor

Bununla beraber, sur üflenene kadar ALLAH dostları bulunacak eksik olmayacaktır Bu devir aynen mahşerde peygamberlerin bile "nefsi, nefsi" diyerek kendi nefislerinin kurtulmalarını diledikleri duruma benziyor İnsan kendi nefsini kurtarmaya çalışmalıdır Artık vaaz-nasihat devri değildir

Çünkü hiçbiri tesir etmiyor Dünya sevgisi, keyf-ü sefası artmış, ALLAH-u Teala'nın emirlerine karşı gelme çoğalmış, haram ve helal gözetilmez olmuş Bu devirde irşad oldukça zorlaşmış, insanlar dini arkasına atmış, ALLAH-u Teala'dan bahsedildiği zaman rahatsız olmaya başlamıştır Din garip olmuştur

İnsan şimdi onun bunun sözüne iltifat etmemeli, ALLAH-u Teala'nın eserlerini görerek kendini irşad etmeye, yüzünü ALLAH-u Teala'ya döndürmeye, kendini kurtarmaya çalışmalıdır

Kişi, kimsenin işine karışmamalı, gıybet, fesatlık etmemeli, vefasız olmamalı, günahlara bulanıp ALLAH-u Teala'nın emirlerine karşı gelmekten kaçınmalı, farzları mutlaka eda etmeli, elinden geldiği kadar hayır ve hasenat işlemeli, sadaka vermeli, nafile oruç tutmalı, sünnetleri ihyaya çalışmalı, elinden geldiği kadar ölüm gelip çatıncaya dek bu hal üzere bulunmaya gayret etmelidir

Bu ahirzamanda yapılan bir amele eskiden yapılan elli amel sevabı verilir Öyle ise insanın bu nimete çok çalışıp gayret göstermesi gerekir ki, Alemlerin Rabbi ona büyük bir maneviyat zenginliği versin

Abdurrahman-ı Tahi (ks); 'Bu zamanda namazını kılan, orucunu tutan, zekatını veren, hacca giden ve kendini büyük günahlardan koruyan küçük evliyadır' buyurmuştur Bu söz söylendiğinde bir asır önceydi Halbuki bu zaman daha bozulmuştur

Eğer Abdurrahman-ı Tahi (ks) o kimseleri evliya olarak görüyorsa ben iman ve itikadı sağlam, helal ve haramı bilen, namazını kılıp orucunu tutan, zekatını veren ve kendini büyük günahlardan koruyan bu zamanın müslümanının sevabını sahabelerin sevabı derecesinde görüyorum
Böyle kimseler aynen sahabelerin sevabını alırlar Çünkü zaman çok bozulmuş, din ve iman çok zayıflamıştır Şimdi zorluk çoktur, sevap da çoktur"



BİR KERAMETİ

İş yerine acil bir telefon gelmiş Şefim "Hemen eve git!" dedi Eve varınca birde ne göreyim; çocuklar evdeki sobanın içine şişleri sokup kızdırmışlar, Nihat da oyun esnasında elindeki kızgın şişi Bahaddin'in gözüne batırmış Hemen hastaneye koştum

Göz doktoru Cengiz Bey telaşla; "Biz buna bir şey yapamayız, Sen bunu derhal Diyarbakır'a götür, diğer gözünü kurtarsınlar!" deyip gözünü bantladı

Hemen bir araba ile Diyarbakır'a gittim Fakat çocuğun feryadı hiç durmuyordu Geç vakitte Diyarbakır'a ulaştık Doktorların mesaisi bittiği için bir otelde yatıp sabah tekrar hastaneye gitmeyi düşündüm

Lakin hiçbir otel bizi kabul etmedi, çünkü çocuğun ağlaması hiç durmuyordu "Müşteriler rahatsız olur" deyip almadılar bizi!

Çocuğun ağlaması içimi parçalıyordu ama elden gelen bir şey yok! Dr Ahmet Beyin evine gitmekten başka çarem kalmadığını düşündüm Eve yaklaştığımızda yanımdakine: "Sen burada çocukla kal, ben bir bakayım durum müsait mi? Müsait değilse geri döneriz Kimseyi rahatsız etmeyelim" dedim

Gittim ve kapıya tıkladım Kapıyı Ahmet Bey açtı, usulca: "Buyur İdris! Hayırdır?" dedi Ben de ona: "Diyarbakır'a gelmişken bir ziyaret edeyim seni, diye düşündüm" dedim

Dr Ahmet Bey bana: "Seyda (Muhammed Raşid Hazretleri) evimde misafir, istirahat ediyor" dedi

Ben "Tamam, rahatsız etmeyeyim kendisini" deyip ayrılacakken, Seyda Hazretleri sesimi duymuş olacak ki seslendi: "Ahmet, o İdris'in sesi değil mi? Gelsin hele!" dedi

Emin olun sessiz konuşuyorduk, nasıl duydu bilmiyorum! Biz emir üzerine yukarı çıktık, dedi ki:
- Hayırdır İdris bu saatte niye gelmişsin? Ben de:
- Kurban, çocuğu Diyarbakır'a sevk ettiler
- Hayırdır ne olmuş?
- Kurban, gözüne ağabeyi şiş batırmış, dedim Buyurdu ki:
- İdris hele çocuk nerededir? Getir de bakayım ben

O anda içime bir ferahlık geldi Dışarı çıkıp çocuğu kucağıma aldım, Seyda'ya getirdim

"Ver bakayım!" diyerek, bağdaş kurarak oturduğu yerden çocuğu kucağına aldı Gözündeki bandı açtı Gülümseyerek "Bunda bir şey yok be İdris! Siz Siirtliler ne kadar korkaksınız!" dedi

Döndü Ahmet Bey'e "Hele o göze sürülen merhemden var mı sende Ahmet?" dedi Gelen ‘teramisin’ isimli merhemi çocuğun gözüne sürdü Çocuğun sesi birdenbire kesildi "Şöyle yatır!" dedi Kanepeye yatırdım

Seydamız "Bu akşam siz de burada kalın! Bak çocuk uyudu" dedi tebessümle Saatler geçiyor, çocuk mışıl mışıl uyuyordu Doğrusu çok merak ediyordum "Yoksa çocuk öldü de onun için mi sesi çıkmıyor?" diyordum kendi kendime Hatta bir ara nefesini bile dinledim, baktım uyuyor

Herkes uyudu, ben uyuyamadım Birkaç saat sonra çocuğu banyoya götürdüm Güya çocuğun çiş yapıp yapmadığına bakacaktım Yavaşça uyandırdım

Usulca "Bahaddin oğlum nasılsın?" dedim O da uykulu uykulu "İyiyim baba" dedi "Şimdi ben senin gözünü açacağım, ne görüyorsan söyle" "Tamam baba" dedi Ben de bandajı kaldırdım, parmağımla iki yaptım Baktı, "İki baba" dedi Derin bir "Ohh!" çektim

Sabah olunca kahvaltı yaparken aklıma geldi Hastaneye gitmezsem cezalı duruma düşecektim Durumu izah edince, 'gidebilirsin' emri ile hasta haneye gittim

Evrakı doktora verince, bir telaş bir koşuşturma başladı Çocuğu hemen benim elimden kaptılar, ben de hiç bir şey diyemedim o anda Derhal "Ameliyathaneyi hazırlayın!" diye emir verildi Çok geçmeden doktor tekrar görüldü Bana doğru hışımla geliyor, bir yandan da ağzına gelen bütün hakaretleri yapıyordu "Bu doktora diplomayı kim vermiş! Bu çocuğun gözü benim gözümden daha sağlam yahu! Utanmıyor musunuz, kaytarmak için ufacık çocuğu kullanıyorsunuz!" diye, bana bir güzel çıkıştı Bir ‘teramisin’ de o yazdı

Siirt'e döndükten kısa süre sonra Dr Cengiz Bey'e gittimGiderken de tekrar bandajı çocuğun gözüne taktım Doktor bey çocuğun gözündeki bandı açtı Kekelemeye başladı, bayılacak gibi oldu ve oradaki bir sandalyeye oturdu

"Bu çocuk, o çocuk değil, yada tıp dışında bir şey kullanmışsınız ALLAH rızası için söyle, vALLAHi bu doktor işi değil!" deyip yalvarmaya başladı Ben de içimden kıs kıs gülüyordum Baktım niyeti iyidir, ona bütün olayı anlattım "Tamam şimdi oldu" dedi

"Hacı, beni de o zata götürür müsün?" dedi "Hay hay" dedim Baktım, önlüğünü filan çıkardı, yola düşecek Dedim "Şimdi mi?" "Evet" dedi, "Hadi gidelim"

Sabah olması için zor ikna ettim Sabah ezanı okundu Namazımı yeni kılmıştım Baktım kapı güm-güm vuruluyor Gelmiş İçimden "Neyse" dedim, "Hayırlısıyla çıkalım artık" Hemen yola çıktık Doktor çok hoş bir sofi oldu…

Daha sonra, çok istediği halde bir türlü yapılmayan tayini de çıktı Çünkü dua almıştı

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.