Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hayati, muhammed, sasin

Hz. Muhammed (S.A.S.)'İn Hayati(571-632)

Eski 01-25-2007   #1
[KAPLAN]
Icon3

Hz. Muhammed (S.A.S.)'İn Hayati(571-632)



HZ MUHAMMED (SAS)'İN
HAYATI (571-632)

Hz Muhammed (sas) Mekke'de doğdu 40 yaşında Peygamber oldu 23 yıllık Peygamberlik hayâtının 13 yılı Mekke'de, 10 yılı da Medine'de geçti Medine'de 63 yaşında vefât etti Bu sebeple:
Hz Muhammed (sas) 'in hayâtı (571-632):
a) Peygamberliğinden Önceki Hayâtı (571-610),
b) Peygamberlik Devri (610-632) olmak üzere iki kısma ayrılır
Peygamberlik devri de:
a) Mekke devri (510-622)
b) Medine devri (622-632)
olarak iki döneme ayrılır
Bu sebeple Siyer ve İslâm Târihi ile ilgili kitaplarda, Rasûlullah (sas)'in hayâtı, "Peygamberlikten (Bi'setten) öncesi" ve "Peygamberlik devri" diye iki devreye ayrılarak incelenmiştir Peygamberlikten önceki hayatını da:
1- Çocukluk devresi (8 yaşına kadar olan süre),
2- Gençlik çağı (8-25 yaşına kadar olan devre),
3- Evlilik dönemi (25-40 yaşı arasındaki devre) olmak üzere genellikle üç bölüme ayırmışlardır
Peygamber olduktan sonra, "Mekke Devri"nde geçen olayları incelerken, târihbaşı olarak, Peygamberliğin (Nübüvvetin) l 2 veya 5 inci yılı gibi, Nübüvvetin başlangıcını; "Medine devri" olaylarında ise,-Hicretin, 1, 2 veya 3 üncü yılı şeklinde Rasûl–i Ekrem (sas)'in Hicret olayını esâs almışlardır
Bu kitapta da aynı usûle uyulacaktır

İSLÂMİYETTEN ÖNCE ARABİSTAN

1— ARABLARIN DURUMU

Peygamberimiz Hz Muhammed (sas) Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde, Mekke şehrinde doğdu O'nun hayâtını ve insanlık târihinde yaptığı büyük inkılâbı kavrayabilmek için, yaşadığı asırda Arabistan'ın genel durumunun ve Arapların yaşayışlarının, ana hatları ile de olsa, bilinmesinde fayda vardır
İslâmiyet'ten önce Araplar, henüz millet hâline gelemedikleri için; kabîleler hâlinde yaşıyorlardı Her kabîle, diğerlerinden ayrı bir devlet gibiydi Kabîle başkanına "Şeyh" deniyordu Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazı şehirler kurulmuşsa da, genellikle çöllerde çadır ve göçebe hayâtı geçiriyorlardı Hicaz bölgesinde üç önemli şehir, Mekke, Yesrib (Medine) ve Tâif'ti Mekke'de Kureyş Kabîlesi, Tâifte Sakîf Kabîlesi, Yesrib (Medine) de Evs ve Hazreç adlı Arap kabîleleri ile Kaynukaoğulları, Nadîroğulları ve Kurayzaoğulları olmak üzere üç yahûdi kabîlesi bulunuyordu Diğer kabîleler genellikle göçebe idiler
Kabîleler arasında kan davası ve sınır anlaşmazlıkları gibi sebepler yüzünden savaş eksik olmazdı Yalnızca yılın dört ayında (Muharrem, Recep, Zilka'de ve Zilhicce aylarında) harbetmezlerdi Bu aylara "eşhür-i hurum"(1) (savaşılması, kan dökülmesi haram olan hürmetli aylar) denir Bu esnâda, bütün kabîleler güvenlik içinde seyâhat edebildikleri için, genellikle büyük panayırlar bu aylarda kurulurdu Mekke'nin hâkimi, Kâbe ve civârındaki putların koruyucusu oldukları için Kureyş kabîlesi, diğer bütün kabîlelerden saygı görürdü Bu sebeple Kureyşliler, senenin her mevsiminde diledikleri yere seyâhat edebiliyorlardı(2)
Hicaz bölgesindeki panayırların en önemlileri, Mekke civârında kurulmakta olan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarıydı Bu panayırlara ülkenin dört bir yanından akın akın gelenler arasında satıcılar, iffetsiz kadınlar, şâirler, hatipler, kâhinler ve çeşitli dinlere mensup kimseler de bulunuyordu Tâif'le Nahle arasında kurulmakta olan Ukaz panayırında, şiir yarışmaları yapılır; beğenilip derece alan şiirler, Kâbe'nin duvarlarına asılırdı Bu şekilde Kâbe duvarında asılmış olan yedi ünlü kasideye "el-Muallekatü's-seb'a" (Yedi Askı) denilmiştir
Müslümanlıktan önce, Arapların çoğunluğu putperestti Yapmış oldukları bir takım heykellere ilâh diye tapıyorlardı En önemli putlar, Hubel, Lât, Menât, Uzzâ, Vedd, Suva', Yeğûs, Yeûk ve Nesr adlarını taşıyanlardı Mekke'de Kâbe ve civârına 360 kadar put yerleştirilmişti Her kâbîlenin ayrı bir putu, her putun özel bir ziyâret günü vardı Böylece yılın her gününde putlarını ziyârete gelenlerle dolup taşan Mekke, bir ticâret merkezi olduğu kadar, putperestliğin de merkezi hâline gelmiş bulunuyordu
Arabistan'da putperestlerden başka, Mûsevî, Hıristiyan, Mecusî (ateşe tapan) ve Sâbiî dinlerine mensup kimseler de vardı Bunlardan başka, çok az sayıda, Hz İbrahim'in tebliğinden o devre ulaşan dinî esasları benimsemiş tek Tanrı inancında olan "Hanîf"ler vardı Nevfel oğlu Varaka, Cahş oğlu Abdullah, Huveyris oğlu Osman ve Sâide oğlu Kuss bunlardandı
İslâmiyetten önce Arap Yarımadasının kuzeyinde (Sûriye'de) "Nebtî", güneyinde (Yemen'de) "Himyerî", Irak'ta ise "Süryânî" yazıları kullanılıyordu Hicaz Arapları Sûriye ve Irak'a ticâret için yaptıkları seyâhatlarda Arapça'yı Nebtî ve Süryânî yazıları ile yazmayı öğrendiler Daha sonraki asırlarda, Nebtî yazısından "Nesih"; Süryânî yazısından da "Kûfî" denilen yazı sitilleri doğmuştur Ancak, Araplar arasında okuyup yazma bilenlerin sayısı son derece azdı Cömertlik, konukseverlik, sözde durma, düşmanları bile olsa kendilerine sığınanları himâye, cesâret gibi bazı iyi hasletleri yanında, soygunculuk, faizcilik, zenginleri üstün, fakirleri hor görme, içki ve kumar düşkünlüğü, kabilecilik gayreti ile kan dökme gibi son derece çirkin âdetleri de vardı Hele köle ve kadınlara insan değeri vermezlerdi Kadınlar, ölen kocasından, babasından ve diğer yakınlarından mirâs alamadıkları gibi, kendileri mirâs malları arasında, mirâscılara kalırdı Erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi Fuhuş âdeta meslek hâline gelmişti Bu yüzden bazı kimseler kız çocuklarını diri diri kumlara gömecek derecede vahşet göstermişlerdi(3)
İslâmiyetin doğuşu sırasında yalnız Araplar ve Arabistan değil, bütün dünya, zulüm, sefâhet ve cehâletin karanlığı içindeydi Maddî ve rûhî sıkıntılar içinde bunalmış olan insanlık, bir mürşit, bir kurtarıcı beklemekteydi
Kur'ân-ı Kerîm "Câhiliyet Devri" denilen bu karanlık dönemi, "İnsanların kendi elleriyle işledikleri kötülükler yüzünden, fesat (her tarafı kapladı) karada ve denizde yayıldı"(4) ifâdesiyle en vecîz bir şekilde anlatmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #2
[KAPLAN]
Varsayılan


(1) "Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah' a göre ayların sayısı onikidir Bunlardan dördü hürmetli aylardır (et-Tevbe Sûresi,36)
(2) "Kureyş kabîlesinin yaz ve kış yolculuklarında uzlaşması ve anlaşması sağlanmıştır Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren şu Beyt'in (Kâbe'nin ) Rabbine kulluk etsinler" (Kureyş Sûresi, 1-4)
(3) Bkz Sünenü'd-Dârimî, 1/3, Beyrut, ts
"Aralarında birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman, içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalışır Şimdi onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hüküm veriyorlar" (en-Nahl Sûresi, 58-59 Ayrıca bkz ez-Zuhruf Sûresi, 17; et-Tekvîr Sûresi,8-9)
(4) Bkz er-Rum Sûresi, 41

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #3
[KAPLAN]
Varsayılan


2—MEKKE VE KÂBE

Yeryüzünde Allah'a ibâdet için yapılan ilk binâ, bütün namazlarda kıblegâh olarak yönelmekte olduğumuz Kâbe'dir(5) Allah'ın emriyle Hz İbrâhim ve oğlu Hz İsmâil tarafından(6) Milattan 2000 yıl kadar önce Mekke'de yapılmıştır(7) Tavâfa başlama yerinin işâreti olmak üzere, Kâbe'nin güney-doğu köşesi (Rükn-i Hacer-i Esved) nde bulunan "Hacer-i Esved" denilen siyah taşı Hz İbrâhim, Ebu Kubeys dağından getirerek hâlen bulunduğu köşeye koymuştur İnşaatın tamamlanmasından sonra Hz İbrâhim ilk tavâfı oğlu Hz İsmâil'le beraber yapmış, bütün insanları hacca, Kâbe'yi ziyârete dâvet etmiştir(8)
Mekke şehri, Hz Peygamber (sas)'in büyük dedelerinden Kusayy tarafından, Kâbe'nin inşâsından çok sonra kurulmuştur Allah'a ibadet için yapılmış olan Kâbe, zamanla "Tevhid İnancı"nın unutulmasıyla, putlarla doldurulmuş; Mekke puperestliğin merkezi hâline gelmiştir
a) Mekke ve Kâbe ile İlgili Özel Vazifeler
Mekke şehrini kuran Kusayy, şehrin idâresi, Kâbe'nin bakımı ve Kâbe'yi ziyârete gelenlere hizmetle ilgili bazı görevler ihdâs etti Bu hizmetler Hz İsmâil'in neslinden olan kimseler tarafından yerine getiriliyordu Bu hizmet ve görevlerden bir kısmı şunlardır:
1- Hicâbe: Kâbe'nin perdedarlığı ve anahtarlarını taşıma görevidir
2- Sikâye: Kâbeyi ziyârete gelenlerin suyunu temin etme ve Zemzem kuyusuna bakma görevidir
3- Rifâde: Kâbeyi ziyâret için Mekke'ye gelenleri ağırlama, barındırma ve muhtaçlara yardımcı olma hizmetidir
4- Nedve: Kusayy tarafından yapılan "Dâru'n-Nedve" adlı istişâre meclisi binâsında yapılan toplantılara başkanlık etme görevidir Savaş, sulh ve memleketin diğer bütün önemli işlerinin kararı, burada yapılan toplantılarda verilirdi Kırk yaşından küçük olanlar, bu meclise alınmazlardı
5- Livâ: Savaş zamanında ve askerin toplanmasında sancağı taşıma görevidir
6- Kıyâde: Savaşta askere komuta etme görevidir
7- Sefâre: Aynı toplum içindeki fertler veya kabîleler arasında meydana gelen çekişmelerde hakem olarak arabulma hizmetidir
8- Hazine-i emvâl: Savaş için hazırlanan silâh, mal ve âletleri muhâfaza etme görevidir
9- Ezlâm: Oklar ile fal bakma işidir
Kâbe'nin üzerine konulmuş olan Hubel adlı putun yanında üç fal oku vardı Birinde: "emeranî rabbî" (Rabbım bana emretti); diğerinde "nehânî rabbî" (Rabbım bana yasak kıldı), yazılıydı Üçünçüsü ise boştu
Yapacağı iş konusunda karar veremeyen kişi, ezlâm işiyle görevli kimse aracılığı ile bu oklardan birini çekerdi Birinci ok çıkarsa, tasarladığı işi yapar, ikincisi çıkarsa o işten vazgeçerdi Üçüncüsü çıkarsa, o işi bir yıl erteler, ertesi sene falı yenilerdi
10- Nezâre: Bir yerden başka bir yere nakledilecek eşyayı kontrol ve muâyene ettikten sonra "taşıma ruhsatı" verme görevidir
Araplar arasında her biri büyük bir şeref sayılan bu hizmet ve görevlerin hepsi Kusayy'ın elinde toplanmışken daha sonra Kureyş arasında dağılmıştır
b) Zemzem Suyu
Hz İbrâhim, Milâttan yaklaşık 2000 yıl kadar önce, Irak'ta Sümer şehirlerinden "Ur" sitesinde dünyaya geldi Peygamber olduktan sonra, halkı tek Allah'a imâna dâvet ettiği için, Bâbil Hükümdârı Nemrut tarafından ateşe atıldı Fakat Allah'ın emri ile ateş onu yakmadı(9) Kendisine imân eden İbrâni'lerle Filistin'e göçtü Birara Mısır'a gitti, orada da kendisine imân eden kimse bulamadığı için, tekrar Filistin'e döndü
Hz İbrâhim, karısı Hâcer ile henüz annesini emmekte olan oğlu Hz İsmâil'i Allah'ın emri ile Filistin'den alıp, Mekke'ye, Kâbe'nin bulunduğu yere götürdü Onlara bir dağarcık hurma ve bir kırba su bırakarak yanlarından ayrılıp Filistin'e döndü O esnâda, henüz Kâbe yapılmamış, Mekke şehri kurulmamıştı Etrâfta ne insan, ne su, ne de hayat işâreti vardı
Hz İbrâhim, eşi ve çocuğundan ayrılıp onları göremeyecek kadar uzaklaştıktan sonra, Kâbe'nin bulunduğu yere yönelerek:
"Rabbımız, zürriyetimden bir kısmını senin kutsal evinin yanında, ekin bitmez (çorak), bir vâdi içinde yerleştirdim Rabbımız, (beyt'inde) namaz kılmaları için, insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları meyvelerle rızıklandır"(10) diye duâ etti ve uzaklaşıp gitti
Yanlarındaki hurma ve su bittikten sonra, Hâcer çocuğunu olduğu yerde bırakıp, bir can yoldaşı görebilmek ve birkaç yudum su bulabilmek ümidiyle Safâ ile Merve tepeleri arasında gidip geldiği esnâda bir melek, ökçesiyle Zemzem suyunu ortaya çıkarmıştı Hâcer bu sudan kana kana içti, çocuğunu emzirdi ve Allah'a hamdetti
c) Mekke Şehrinin Kurulması
Hz İsmâil, daha sonra bu bölgeye yerleşen "Cürhümîler" den bir kızla evlendi Kendisi İbrânî, Cürhümîler Yemenli Âribe (halis) Arablarındandı Bu sebeple İsmâiloğullarına "müsta'rabe (arablaşmış) arabları" denilir
Yemen'de "Seylü'l-arim"(11) denilen sel felâketinden sonra bu bölgeye gelen Huzâa Kabîlesi, İsmâiloğullarının da yardımı ile, Cürhümîleri Mekke'den sürüp çıkardılar Cürhümîler, Kâbe'ye hediye edilmiş olan altın geyik heykelleri ile diğer kıymetli eşyayı Zemzem kuyusuna atıp, üzerini toprakla doldurduktan sonra, kuyuyu belirsiz hâle getirerek Mekke'den kaçtılar Bu yüzden Zemzem kuyusu uzun müddet kapalı kaldı
Mekke bölgesinin hâkimiyeti ve Kâbe muhafızlığı üç asır kadar Huzâalılarda kaldıktan sonra Kilâb (Hâkim)' in oğlu Kusayy, milâdî 5 inci asırda Kâbe muhafızlığını ele geçirdi Kureyş'in başına geçerek, Huzâalıları bu bölgeden çıkardı Kâbe'nin etrâfında bugünkü Mekke şehrini kurdu Ölümünden sonra kabîle başkanlığı ve Kâbe muhâfızlığı oğlu Abdimenâfa, ondan da oğlu Hâşim'e kaldı Haşim ticâret için gittiği Şam seferinde Gazze'de ölünce, rifâde (ziyâretçileri ağırlama ve barındırma) ve sikaye (ziyâretçilere su temin etme) vazifelerini küçük kardeşi Muttalib üzerine aldı
d) Şeybe'nin adı Abdülmuttalib kaldı
Hâşim, Medine'de Hazrec kabîlesinin Neccâr oğulları kolundan Amr kızı Selmâ ile evlenmiş, "Şeybe" adında bir oğlu olmuştu Selmâ Medine'den ayrılmadığından, Şeybe de Medine'de dayılarının yanında büyümüştü Hâşim'in vefâtından sonra, amcası Muttalib O'nu Mekke'ye getirdi Mekkeliler Muttalibin yanında tanımadıkları bir çocuk görünce, Şeybeyi Muttalib'in kölesi sanarak, Ona "Abdülmuttalib" dediler Bu yüzden Şeybe, Abdülmuttalib adıyla anıldı
e) İki Kurbanlığın Oğlu
Abdülmuttalib, 10 oğlu olduğu takdirde, bunlardan birini Allah için kurban etmeyi adamıştı(12) Bu eski âdet, bize Hz İbrâhim'in gördüğü bir rüyâ üzerine oğlu Hzİsmâil'i kurban etmek istemesini(13) hatırlatmaktadır
Abdülmuttalib, çeşitli zevcelerinden 10 oğlu olunca aralarında kur'a çekerek adağını yerine getirmek istedi Kur'a sonucuna göre, ileride Rasûlullah (sas)'in babası olacak olan Abdullah'ın kurban edilmesi gerekiyordu Bir arrafe (kadın kâhin)nin tavsiyesine uyularak, belirli sayıda deve ile Abdullah arasında kur'a çekildi Kur'a Abdullah'a düştükçe, develerin sayısı onar onar arttırılarak, yeniden çekildi 10 deve ile başlayan kur'a çekimi, develerin sayısı 100 olunca nihâyet develere isâbet etti(14) Böylece Abdullah'ın yerine 100 deve kurban edildi Bu olaya ve neslinden geldiği Hz İsmail'in kurban edilmesi teşebbüsüne işâretle Rasûlulllah (sas) Efendimizin:
"Ben iki kurbanlığın oğluyum" (15) buyurduğu nakledilmiştir O zamana kadar 10 deve olan diyet (öldürülen bir kimsenin kan bedeli) de, bu olaydan sonra, 100 deveye yükselmiştir(16) İslâm Hukuku'nda kan bedelinin 100 deve olması, zamanla örf hâline gelen bu olaya dayanmaktadır
f) Zemzem Kuyusunun Temizlenmesi
Muttalib'in ölümünden sonra, kabîle başkanlığı ile Rifâde ve Sikâye hizmetleri Abdülmuttalib'e verilmişti Abdülmuttalib, Zemzem'in yerini bulup yeniden kazdırdı Cürhümîlerin Mekke'den kaçarken kuyuya attıkları altın geyik heykelleri, kılıç ve zırhlar çıkarılarak kuyu temizlendi Zemzem kuyusunun idâresi, Abdülmüttaliboğullarında kaldı


--------------------------------------------------------------------------------
(5) BkzÂl–i İmrân Sûresi, 96
(6) Bkz el-Bakara Sûresi, 127
(7) Kâbe, Hicretten, yaklaşık 2793 yıl önce yapılmıştır (Mahmut Esad, Tarih-i Din-i İslâm,2/7)
(8) Bkz el-Hacc Sûresi, 27-29
(9) Bkz el-Enbiyâ Sûresi, 69-70
(10) Bkz İbrâhim Sûresi, 37
(11) Bkz es-Sebe' Sûresi,16
(12) İbn Hişâm, 1/160; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/5; İbn Sa'd, et-Tabakat, 1/88
(13) Bkz Saffât Sûresi, 102-110
(14) İbn Hişâm, 1/160-164; İbnü'l-Esîr, age, 2 /6-7
(15) el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafa, 1/199 (Hadis No606), Beyrut 1351
(16) İbn Hişâm, 1/163

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #4
[KAPLAN]
Varsayılan


BİRİNCİ KISIM

HZMUHAMMED (SAS)'İN PEYGAMBERLİKTEN ÖNCEKİ HAYÂTI
" Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik"
(el-Enbiyâ Sûresi, 107)
l- HZ MUHAMMED (SAS)'İN ÇOCUKLUK DÖNEMİ
1- DOĞUMU:
Hz Muhammed (sas) Milâddan sonra 571 senesi, Fil Yılı'nda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin doğusunda bulunan "Hâşimoğulları Mahallesi"nde, babasından kendisine mirâs kalan evde doğdu Arapların takvim başı olarak kullandıkları "Fil Vak'ası", Peygamberimiz (sas)'in doğumundan 52 gün kadar önce olmuştu(18)
Abdülmuttalib, torununun doğumu şerefine verdiği ziyâfette çocuğun adını soranlara:
"Muhammed adını verdim Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O'nu hayırla yâdetsinler" cevâbını verdi Annesi de "Ahmed" dedi (Muhammed, üstünlük ve meziyetleri anılarak çok çok övülüp senâ edilen; Ahmed de Cenab-ı Hakk'ı yüce sıfatları ile öven, hamdeden kimse demektir(19) İslâm târihçileri, Peygamberimiz (sas)'in doğduğu gece bir takım olağanüstü olayların meydana geldiğini naklederler O gece İran Kisrâsı (Hükümdarı)'nın Medâyin şehrindeki sarayının 14 sütûnu yıkılmış, mecûsîlerin İran'da Istahrâbat şehrinde bin yıldan beri yanmakta olan "ateşgede"leri sönmüş, Sâve (Taberiyye) gölü yere batmış, bin yıldan beri kurumuş olan Semâve deresi'nin suları taşmış, mecûsîlerin büyük bilgini Mûdibân korkunç bir rüya görmüş, Kâbe'deki putların yüz üstü devrildikleri görülmüştü Gerçekten O'nun doğması ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan cehâlet ve küfür ateşi sönmüş, putperestlik yıkılmış, zulmün baskısı son bulmuştur
2- SOYU (NESEBİ)
Peygamberimiz HzMuhammed (sas)'in babası, Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah; annesi ise Vehb'in kızı Âmine'dir Babası Abdullah, Kureyş Kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan, annesi Âmine ise Zühreoğulları kolundandır Her ikisinin soyu, bir kaç batın yukarıda, "Kilâb"da birleşmektedir Her ikisi de Mekke'lidir
Peygamber (sas) Efendimiz, Hzİbrâhim'in büyük oğlu Hz İsmâil'in neslindendir Soyu Adnân'a kadar kesintisiz bellidir(20) Adnân ile Hzİsmâil arasındaki batınların sayısında neseb bilginleri ihtilâf etmişlerdir(21)
Peygamber (sas) Efendimizin soyu, çok temiz ve çok şerefli bir neseb zinciridir Bir hadisi şerifte Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
"Ben devirden devire, (nesilden nesile, âileden âileye) seçilerek intikal eden Âdemoğulları soylarının en temizinden naklolundum, sonunda içinde bulunduğum 'Hâşimoğulları' âilesinden neş'et ettim", buyurmuştur(22)
Diğer bir hadisi şerifte bu seçilme işi şöyle anlatılmıştır
"Allah, Hz İbrâhim'in oğullarından Hz İsmâil'i, İsmâiloğullarından Kinâneoğullarını, Kinâneoğullarından Kureyşi, Kureyşden Hâşimoğul-larını, Hâşimoğullarından da beni seçmiştir" (23)
Bir başka hadis-i şerifinde de Rasûl–i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Allah beni, dâima helâl babaların sulbünden, temiz anaların rahmine naklederek, sonunda babamla annemden ızhâr etti Âdem'den, anne-babama gelinceye kadarki nesebim içinde nikâhsız birleşen olmamıştır" (24)
Hz Muhammed (sas)'in doğumundan iki ay kadar önce babası Abdullah, Suriye seyâhatinden dönerken Yesrib (Medine)'de hastalanarak 25 yaşında vefât etmiş ve orada defnedilmişti Peygamberimiz (sas)'e, babasından mirâs olarak beş deve, bir sürü koyun, doğduğu ev ve künyesi Ümmü Eymen olan Habeşli Bereke adlı bir câriye kalmıştır(25)
3- HZ MUHAMMED (SAS) SÜT ANNE YANINDA
Başlangıçta çocuğu (3 veya 7 gün) annesi Âmine emzirdi(26) Sütü yetmediği için, daha sonra amcası Ebû Leheb'in azatlı câriyesi Süveybe tarafından emzirildi(27)
Fakat Hz Muhammed (sas)'in devamlı süt annesi Hevâzin Kabîlesinin Sa'doğlulları kolundan Halîme oldu
Mekke'nin havası ağır olduğu için, Mekkeliler yeni doğan çocuklarını çölden gelen süt annelere verirlerdi Çöl ikliminde çocuklar hem daha gürbüz yetişiyor, hem de bozulmamış (fasih) Arapça öğreniyorlardı Hz Muhammed (sas)'de bu âdete göre süt annesi Halîme'ye verildi Halîme, yetim bir çocuğu emzirmenin kârlı bir iş olmayacağı düşüncesiyle, başlangıçta tereddüt göstermişse de, daha sonra bu çocuğun evlerine uğur ve bereket getirdiğini görmüş ve O'nu öz çocuklarından daha çok sevmiştir Süt kardeşi Şeyma da bakımında annesine yardımcı olmuştur(28)
HzMuhammed (sas) süt annesi ve süt kardeşleri ile sonraki yıllarda dâima ilgilenmiştir Halîme kendisini ziyârete geldiği zaman onu "anacığım" diyerek karşılamış, altına elbisesini yayarak, saygı göstermiştir(29)
Hz Muhammed (sas) dört yaşına kadar, süt annesinin yanında çölde kaldı Dört yaşında Halîme çocuğu Mekke'ye götürerek annesine teslim etti İslâm târihçileri, bu esnada "şakk-ı sadr" (göğüs açma) olayının meydana geldiğini, çocukta görülen bu gibi olağanüstü hallerin Halîme'yi endişelendirdiğini, bu yüzden çocuğu annesine teslime mecbûr kaldığını naklederler(30)
4- MEDİNE ZİYÂRETİ
Hz Muhammed (sas) dört yaşından altı yaşına kadar, öz annesi Âmine ile kaldı, O'nun şefkat ve ihtimâmı ile yetişip büyüdü Altı yaşında iken, babasının Medine'de bulunan kabrini ziyâret etmek üzere, annesi ve sadık hizmetçileri Ümmü Eymen'le beraber Medine'ye gittiler Medine'deki akrabaları Neccâroğullarında bir ay kadar misâfir kaldılar Dönüşte, Medine'nin 23 mil güneyinde Ebvâ Köyü'nde Âmine hastalandı(31) Henüz doğmadan babasından yetim kalmış olan Hz Muhammed (sas) altı yaşında iken annesinden de öksüz kalıyordu Bu acıyı bütün varlığı ile hisseden anne, oğlunu şefkat dolu gözlerle süzdü Bağrına basıp uzun uzun öptü Masûm yüzüne bakarak
"Her yeni eskiyecek, her fâni yok olup gidecek,
Ben de öleceğim, fakat buna gam yemem,
Namımı ebedi kılacak hayırlı bir halef bırakıyorum" anlamına bir şiir söyledi Bu sözlerden sonra vefât etti(32)
Annesinin ölümünden sonra çocuğu Ümmü Eymen Mekke'ye götürüp dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti
Altı yaşından sekiz yaşına kadar, çocuğa dedesi Abdülmuttalib baktı Abdülmuttalib seksen yaşını geçmiş bir ihtiyârdı Peygamber (sas) Efendimiz sekiz yaşında iken dedesi de öldü Ölürken, on oğlu içinden Hz Muhammed (sas) Efendimizin yetiştirilmesini, öz amcası Ebû Tâlib'e bıraktı(33/1)
Yıllar sonra, Hicret'in 6'ıncı yılı Hudeybiye Barışı dönüşünde Rasûlullah (sas) Efendimiz, annesinin kabrini ziyâret edip, teessürle gözyaşı döktü
Annemin bana olan şefkatini hatırlayarak ağladım, buyurdu (33/2)

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #5
[KAPLAN]
Varsayılan


BİR GECE
Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın ondördü bir Öksüz çıkıverdi!
Lâkin, o ne hüsrândı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî
Bir kerre, zuhûr ettiği çöl, en sapa yerdi
Bir kerre de, mâmûre-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkına sarmıştı zemînin
Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi
Derken büyümüş, kırkına gelmişti ki Öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı O Mâsum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere rahmetti, evet, şer–i mübîni,
Şehbâlini, adl isteyenin yurduna gerdi
Dünya neye sâhipse, O'nun vergisidir hep;
Medyûn O'na cem'iyyeti, medyûn O'na ferdi
Medyûndur O mâsûm'a bütün bir beşeriyyet
Yârab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret
Mehmed Âkif ERSOY


--------------------------------------------------------------------------------
(18) Siyer ve İslâm Târihi müellifleri, Rasûlüllah (sas)'in doğumunun Rebiülevvel ayında bir pazartesi günü sabaha karşı olduğunda genellikle ittifak etmişlerse de, ayın kaçıncı günü olduğu konusunda birleşememişlerdir
Rasûlüllah (sas) 1 Rebiülevvel 11 H/27 Mayıs 632 M târihine rastlayan Pazartesi günü öğleden sonra vefât etmiştir (Bkz Tecrid Tercemesi,9/298 ve 11/5-6) Sahih hadislerde, Peygamber (sas) Efendimiz'in 63 yaşında vefât ettiği belirtilmiştir (Bkz Tecrid Tercemesi, 9/298, Hadis No 1442 ve 11/33, Hadis No1671)
Rasûlüllah (sas)'in, Hz Mâriye'den olan oğlu İbrâhim'in vefât ettiği gün, güneş tutulmuştu (Bkz Buhârî, 2/29-30; Tecrid Tercemesi, 3/428, Hadis No 547) Mısır'lı Muhammed Felekî Paşa, yaptığı hesaplama ve araştırma sonucu, bu tutulma olayının, Milâdi 632 yılının 7 Ocak günü saat 830'a rastladığını tesbit etmiştir Rasûlüllah (sas)'in vefâtı, 1 Rebiülevvel 11 H/27 Mayıs 632 M Pazartesi günü olduğuna göre, Muhammed Felekî Paşa bu tarihten 63 kameri yıl geri giderek, Rasûlüllah (sas)'in doğumunun 9 Rebiülevvel/20 Nisan 571 veya 2 Rebiülevvel/13 Nisan 571 pazartesi olması gerektiği sonucuna varmıştır (Bkz Asr-ı Saadet 1/191)
(19) Peygamberimizin en meşhûr ve Kur'an-ı Kerim'de geçen isimleri; "Muhammed" ve "Ahmed"dir Muhammed (sas) ismi Kur'ân-ı Kerîm'de 4 yerde (Âl-i İmrân Sûresi 144, Ahzâb Sûresi 40, Muhammed Sûresi 2 ve Fetih Sûresi 19); Ahmed ismi ise 1 yerde (Saf Sûresi, 6) geçmektedir
Fetih Sûresinde bu ism–i şerif, ayrıca "Rasûlüllah" olarak vasıflanmıştır Saf Sûresinin 6 âyetinde ise:
"Meryem oğlu İsâ: Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, benden önce indirilen Tevrât'ı tasdik edici, benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygemberi de müjdeleyici olarak, Allah'ın size gönderilmiş bir peygemberiyim demişti" buyrulmuştur
Bu ayet-i celilede Hz İsâ'nın, kendinden sonra "Ahmed" adında bir peygamberin geleceğini müjdelediği bildirilmektedir
Bugün elimizde, Hz İsâ'ya indirilen İncil'in orjinal nüshası bulunmayıp, ondan çok sonraki târihlerde kaleme alınmış muharref nüshalar bulunduğundan Hz İsâ tarafından verilen bu müjdenin aslını bugünkü İncillerde aynen bulmak mümkün olmamaktadır Ancak Yunanca'dan Türkçe'ye çevrilen Yuhanna İncili'nin 14 babı'nın 26 âyeti şöyledir:
"Baba'dan size göndereceğim "Tesellici", "Babadan çıkan hakikat Ruhu geldiği zaman benim için o şehâdet edecektir"
Burada geçen "Tesellici" kelimesi, İncilin Yunancasında "Faraklit" dir İncil'in eski Arapça tercemelerinde bu kelime "Hammâd" veya "Hâmid" olarak terceme edilmiştir Nitekim bir kısım Hıristiyan bilginleri de bu kelimeyi "Hammâd, yani çok hamd eden kimse olarak açıklamışlardır ki aşağı yukarı "Ahmed" anlamındadır
İncil'deki "Faraklit" kelimesini "Tesellici" diye terceme etmiş de olsalar, Hz İsâ ile Hz Muhammed (sas) arasında bilinen bir peygamber bulunmadığına ve günümüze kadar da zuhûr etmediğine göre, Hz İsâ'nın gönderileceğini bildirdiği "Tesellici" veya "Faraklit" Rasûlüllah (sas) den başka kim olabilir? (Bkz Tecrid Tercemesi, 9/291-293, Hadis No: 1439 ve izâhı)
Buhârî'nin Cübeyr b Mut'ım'den rivâyetine göre, Hz Peygamber (sas)'in eski kutsal kitaplarda, eski ümmetlerce bilinen üç adı daha vardır: Mâhi, Hâşir, Âkıb Bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Bana âit beş yüce isim vardır Ben Muhammed ve Ahmed'im Ben Mâhi'yim, ki Allah benim (nübüvvetim)le küfrü izâle edecektir Ben Hâşir'im ki (kıyamet gününde) insanlar benim ardımdan haşrolunacaklardır Ben Âkib'im, Çünkü peygamberlerin sonuyum (Buhârî 4/11;Tecrid Tercemesi, 9/291, Hadis No: 1439; Müslim, 4/1827, Hadis No: 2354 Rasûlüllah (sas)'in diğer isimleri için bkz Tecrid Tercemesi, 9/291-294 ve 10/43)
(20) Hz Muhammed (sas)'in Adnân'a kadar kesintisiz bilinen nesebi sırasıyla şöyledir: Abdullah, Abdülmuttalib, Hâşim, Abdümenâf, Kusayy, Kilâb, Mürre, Kâab, Lüey, Galib, Fihr (Kureyş), Mâlik, en-Nadr, Kinâne, Huzeyme, Müdrike, İlyâs, Mudar, Nizâr, Meadd, Adnân, (el-Buhârî, 4/238; İbn Hişâm, 1/1-2)
Annesinin nesebi de şöyledir: Vehb, Abdümenâf, Zühre, Kilâb, Mürre Görüldüğü üzere her iki tarafın nesebi Kilâb'da birleşmektedir (İbn Hişam, 1/115)
(21) Aynî, Umdetü'l-Karî, 8/54; Tecrid Tercemesi, 10/43; Asr-ı Saâdet, 1/178-179
(22) El-Buhârî, 4/166; Tecrid Tercemesi, 9/316 (Hadis No: 1454) ve 10/44
(23) Müslim, 4/1782 ( Hadis No: 2276); Tirmizi, 5/583 (Hadis No: 3605); Tecrid Tercemesi 10/44
(24) Bkz İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2/255-256, Tecrid Tercemesi, 10/44;
Târih-i Din-i İslâm, 2/5
(25) Asr-ı Saâdet, 1/187
(26) Târih-i Din-i İslâm, 2/16
(27) İbnü'l-Esir, el-Kâmil, 1/459; İbn Sa'd, Tabakat 1/108
(28) İbnü'l-Esir, age, 1/460
(29) Mansur Ali Nâsıf, et-Tâc, 5/6, Kahire, 1382/ 1962 (Ebû Dâvud'dan)
(30) Bkz İbn Hişâm, 1/174; İbnü'l-Esîr, age, 461-462; Hamîdullah, İslâm Peygamberi 1/40
Rasûlüllah (sas)'in hayatında şakk-ı sadr olayı bir kaç defa olmuştur İlki, süt annesi Halîme'nin yanında iken meydana gelmiştir Melekler, göğsünü açıp, "işte şeytanın sendeki nasibi" diyerek bir pıhtı çıkarıp atmışlardır (Müslim, 1/147 K İmân B 74, Hadis No: 261) İlk vahyin gelişinden önce de, vahyin ağırlığına dayanabilmisi için, şakk-ı sadr olayının tekrarlandığı rivâyet edilmiştir Mirâc mucize'sinden önce de Cebrâil (as) Rasûlüllah (sas)'in göğsünü açıp "zemzem suyu" ile yıkadıktan sonra imân ve hikmet doldurmuştur (Tecrid Tercemesi, 2/227, Hadis No: 227 ve izâhı)
(31) İbn Hişâm, 1/177; Tecrid Tercemesi, 4/699
(32) Târih-i Din-i İslâm, 2/23; Tecrid Tercemesi, 2/699
(33/1) Abdülmuttalib'in çeşitli zevcelerinden 10 oğlu ve 6 kızı vardı Bunlar içinde Hz Ali'nin babası Ebû Tâlib ile Peygamberimiz (sas)'in babası Abdullah ana baba bir kardeşti (Asr-ı Saâdet 1/ 197; Târihi-i Din-i İslâm, 2/27)
Oğulları: Abbâs, Hamza, Abdullah, Ebû Tâlib (asıl adı Abdimenâf) Zübeyr, Hâris, Hacl, Mukavvim, Dırar, Ebû Leheb (asıl adı Abduluzza) dır Kızları ise: Safiyye, Ümmü Hakim el- Beyda, Âtike, Ümeyme, Eravâ, Berre (İbn Hişâm, 1/113)
(33/2) İbn Sa'd, et-Tabakat, 1/116-117; Tecrid Tercemesi, 4/683
Kelime Açıklamaları:
Hasrân: Sapıklık, aldanma-Mamûre-i dünya: Dünyada insanların yaşadığı yerler, kalkınmış ülkeler-Beter: daha kötü-Beşer: İnsan cinsi, bütün insanlar-Dişsiz: (burada) güçsüz, zayıf, kimsesiz-Fevza: Kargaşa, anarşi-Âfak: Ufuklar-Ufuk: Uzaklara bakıldığında yeryüzünün gökyüzüyle birleşmiş gibi görünen yeri-Zemin: Yeryüzü Şark: Doğu ülkeleri-Tefrika: Fikir ayrılığı-Nefha: Üfürme-Mâsûm: Günahsız-Hamle: Atılma, saldırma-Kayser: Bizans imparatorlarına verilen ünvan-Kisrâ: İran hükümdarlarına verilen ünvan-Acz: Güçsüzlük- Zevâl: Yok olma-Şer'i mübin: İslâm dini-Şehbal: kanat, kanattaki uzun tüyler-Adl: adalet-Medyûn: Borçlu-Beşeriyyet: İnsanlık-Mahşer: Kıyâmette insanların toplanacağı yer-Haşretmek: Kıyâmet günü insanları dirildikten sonra mahşerde toplamak

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #6
[KAPLAN]
Varsayılan


II- HZ MUHAMMED (SAS)'İN GENÇLİK DÖNEMİ

1- EBÛ TÂLİB'İN HİMÂYESİ
Peygamberimizin hayâtının sekiz yaşından yirmibeş yaşına kadar olan dönemine "gençlik devresi" denilir Bu devrede Rasûlullah (sas) amcası Ebû Tâlib'in yanında, onun himâyesi altında bulunmuştur
Ebû Tâlib, zeki ve âlicenâb bir zâtdı Zengin olmamakla beraber, asâleti ve âlicenâplığı sebebiyle herkesten saygı görüyordu Yeğeni Hz Muhammed'i çok seviyor, hiç yanından ayırmıyordu
2- SEYÂHATLERi
a) Şam Seyâhati
Mekke iklimi zirâate elverişli olmadığından, Mekkeliler ticâretle uğraşırlar, çocuklarını da ticârete alıştırırlardı Ticâret için kervanlarla, yazın Şam'a, kışın Yemen'e seyâhet ederlerdi Ebû Tâlip de diğer Mekkeliler gibi kervan ticâreti yapıyordu Bir defasında Şam'a giderken, Hz Muhammed (sas)'e amcasından ayrılmak zor geldi; kendisini de yanında götürmesini istedi Ebû Tâlib çok sevdiği yeğenini kırmadı O'nu da kafileyle beraberinde götürdü Bu esnâda henüz oniki yaşındaydı
Şam'ın 90 km kadar güneyinde Busrâ (Eski Şam) denilen kasabada "Bahîra" adında bir Hıristiyan râhibi vardı Kasabaya uğrayan kervanlarla hiç ilgilenmediği halde, Hz Muhammed (sas)'in içinde bulunduğu kervanı karşılayarak bütün kafileye bir ziyâfet verdi Bahîra okuduğu kutsal kitaplardan edindiği bilgilerle, Hz Muhammed (sas)'in simâsından, O'nun istikbâlini sezmişti O'nunla konuştu Sorular sordu Aldığı cevâplar, kanâatini kuvvetlendirdi Şam yolculuğunun bu çocuk için tehlikeli olacağını düşündü Ebû Tâlib'e:
-"Bu çocuk son Peygamber olacaktır Şam Yahûdîleri içinde O'nun alâmet ve vasıflarını bilen kâhinler vardır Tanırlarsa, ihânet ve kötülüklerinden korkulur Bu çocuğu Şam'a götürmeyiniz"dedi Bu sözler üzerine Ebû Tâlib Şam'a gitmekten vazgeçti Alışverişini burada bitirip, geri döndü(34)
Son Peygamberin geleceği ve O'nun bir çok vasıfları Tevrât ve İncil'de bildirilmişti Bu sebeple, Yahûdî ve Hristiyan bilginleri, O'nun alâmetlerini ve vasıflarını biliyorlardı Hicretten sonra Müslüman olan Medineli Yahûdi âlimi Abdullah İbn Selâm'ın "Tevrat'ta Hz Muhammed (sas) ve Hz İsa (as)'ın sıfatları vardır" dediğini, "Kütüb-i Sitte" denilen altı güvenilir hadis kitabından Tirmizi'nin es-Sünen'inde rivâyet edilmiştir"(35)
Gülünç Bir İddiâ
Hz Muhammed (sas)'in 12 yaşında yaptığı bu seyâhatta râhip Bahîra ile görüşmesini, bazı Hıristiyan yazarlar, Hıristiyanlığın bir zaferi gibi göstermek istemişler, Peygamberimiz (sas)'in bütün dinî esasları bu râhipten öğrendiğini iddia etmişlerdir
Bu iddia son derece gülünç ve tutarsızdır Oniki yaşındaki bir çocuğun, İslâm gibi mükemmel bir dinin esaslarını bir kaç saatlik görüşme esnâsında öğrenmesi mümkün değildir Bu râhip bu esasları bilseydi, kendisi tebliğ ederdi Eğer burada böyle bir konu konuşulsaydı, kafilenin gözü önünde yapılan bu konuşma ağızdan ağıza yayılırdı Peygamberliğini ilân ettiği zaman inanmayanlar, "bunlar Bahîra'nın sözleri" demezler miydi? Üstelik İslâmiyet, Hıristiyanların "teslis" (üçlü tanrı sistemi) inancını tamâmen reddetmiş "Tevhid inancını" getirmiştir Görüldüğü üzere, bu iddia son derece çürük ve çirkin bir iftirâdan başka bir şey değildir
b) Yemen Seyâhati
Hz Muhammed (sas) 17 yaşında iken de, diğer bir ticâret kafilesi ile amcalarından Zübeyr ve Abbâs'la birlikte Yemen'e gidip gelmiştir(36)
3- FİCÂR SAVAŞINA KATILMASI
Müslümanlıktan önce (Câhiliyet Döneminde) Araplar arasında iç savaşlar eksik olmazdı Yalnızca "Eşhür-i hurum" denilen dört ayda savaşmak haram sayılırdı Bu dört ayda (Zilka'de, Zilhicce, Muharrem, Receb) savaş yapılacak olursa fâcirane sayıldığı için buna "Ficâr Savaşı" denirdi
Kureyş kabîlesi ile Hevâzin kabîlesi arasında kan davası yüzünden bir savaş başlamış, dört yıl sürmüştü Savaş, kan dökülmesi haram olan aylarda da devâm ettiği için "Ficâr Savaşı" denildi
Peygamberimiz (sas) yirmi yaşlarında iken bu savaşa amcaları ile birlikte katıldı Fakat kimseye ok atmamış, kimsenin kanını dökmemiştir Sâdece karşı taraftan atılan okları toplayıp, amcalarına vermiştir(37)
4- HILFU'L-FUDÛL CEMİYETİNDE ÜYELİĞİ
Uzun süren Ficâr savaşı esnâsında Mekke'de âsâyiş bozulmuş, can ve mal güvenliği kalmamıştı Özellikle dışarıdan mal getiren yabancıların malları yağmalanıyordu
Vâil oğlu Âs, Mekke'ye gelen Yemen'li bir tâcirin bütün malını gasbetmiş, haksız olarak elinden almıştı Yemen'li, Ebû Kubeys dağına çıkarak uğradığı haksızlığa karşı, bütün kabîleleri yardıma çağırdı Yemenlinin bu feryâdı üzerine Peygamberimiz (sas)'in amcası Zübeyr, Kureyşin bütün ileri gelenlerini çağırdı Hâşimoğulları, Zühreoğulları, Esedoğulları, Temimoğulları, Abdülluzzaoğulları, Zübeyrin dâvetine icâbet ederek, Beni Temîm'den Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde toplandılar"Mekke'de zulmü önlemeğe yerli-yabancı hiç kimseye karşı haksızlık ettirmemeğe" karar verdiler Haksızlığa uğrayan kimselere yardım edeceklerine yemin ettiler Yemenlinin hakkını Âs'tan alıp geri verdiler Mekke'de âsâyişi yoluna koydular
Vaktiyle, Cürhümîler zamanında Fadl b Hâris,, Fudayl b Vedâa ve Mufaddal b Fedâle isimlerinde üç kabîle başkanı, kabîleleri ile toplanarak,"Mekke'de zulme meydan vermeyeceğiz, zayıfların hakkını adâlet üzere alacağız"(38) diye yemin etmişlerdi Onların bu yeminlerine "Hılfu'l-fudûl" (Fadılllar yemini) denilmişti Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde aynı konuda yapılan yemine de bu sebeple "Hılfu'l-fudûl" denildi
Peygamberimiz (sas) 20 yaşında iken bu toplantıda amcaları ile beraber üye olarak bulundu Bu cemiyetin çalışmalarından son derece memnun kaldığını Peygamberliğinden sonra: "İslâm'da da böyle bir cemiyete cağrılsam, yine icâbet ederim", sözleriyle ifâde etmiştir(39)


--------------------------------------------------------------------------------

(34) Bkz et-Tirmizi, es-Sünen, 5/590-591 (Hadis No: 3620); İbn Hişâm, 1/91-194; İbnü'l-Esîr,age, 2/37
(35) et-Tirmizi, 5/588, (Hadis No:3617)
(36) Târih-i Din-i İslâm, 2/33
(37) İbn Hişâm, 1/198
(38) İbnü'l-Esîr, age, 2/41
(39) İbn Hişâm 141-142; Tarih-i Din-i İslâm, 2/ 36; Tecrid Tercemesi, 7/101

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #7
[KAPLAN]
Varsayılan


III- HZ MUHAMMED (SAS)'İN EVLİLİK DÖNEMİ

1- TİCÂRET HAYÂTI
Bütün Mekke'liler gibi Hz Muhammed (sas) de amcasıyle birlikte ticâret yapıyordu Gerek çocukluğunda, gerekse ticâret hayâtında, dürüstlüğü ile tanınmıştı Sözünde durmadığı, yalan söylediği, başkalarına zarar verecek bir davranışta bulunduğu, bir kimseyi incittiği asla görülmemiş; dürüstlüğü dillere destan olmuştu Bu yüzden Mekke'liler O'na "el-Emîn" (her konuda güvenilir kişi) diyorlardı O'nun bu yüksek ahlâkını öğrenen Kureyşin zengin kadınlarından Hatice, kendisine sermâye vererek ticâret ortaklığı teklif etti Böylece Peygamber (sas) ile Hatice arasında ticâret ortaklığı başladı
2- HZ HATİCE İLE EVLENMESİ
Kureyşin Esed oğulları kolundan Huveylid kızı Hatice zeki, dirâyetli, şeref ve asâlet sâhibi, 39-40 yaşlarında zengin ve güzel bir hanımdı Daha önce iki defa evlenmiş ve dul kalmıştı Kureyşin ileri gelenlerinden pek çok isteyenler olmuş, fakat hiç biri ile evlenmemişti Güvendiği kimselere sermâye vererek ticâret ortaklığı yapıyor, böylece servetini artırıyordu Yüksek ahlâk ve âli-cenâblığı sebebiyle, kendisine Müslümanlıktan önce "Tâhire" denildiği gibi, sonra da "Haticetü'l-Kübra" denilmiştir
Hz Hatice bir ticâret kafilesiyle Peygamberimiz (sas)'i Şam'a gönderdi Kölesi Meysere'yi de hizmetine verdi Fakat Hz Peygamber (sas) Şam'a kadar gitmedi; malları Busra'da satarak geri döndü Çünkü Bahîra'nın ölümünden sonra yerine geçen Râhip Nestûra da, Hz Muhammed (sas)'in Şam'a gitmesini uygun bulmamıştı(40)
Üç ay kadar sonra, Hz Muhammed (sas) beklenilenin çok üzerinde kazanç elde ederek döndü Hz Hatice, bu büyük insanın emniyet, dürüstlük ve gayretine hayran oldu Daha sonra araya vasıtalar girdi; evlenmeleri kararlaştırıldı Bu esnâda HzMuhammed (sas) 25, Hz Hatice ise 40 yaşlarındaydı(41)
Nikâh, Hatice'nin amcazâdesi, Varaka oğlu Nevfel tarafından Hz Hatice'nin evinde kıyıldı Ebû Tâlib ile Varaka birer hitâbede bulunarak, her iki âilenin üstünlük ve meziyetlerini dile getirdiler(42) Esâsen, Hz Peygamber (sas) ile Hz Hatice'nin nesebleri Kusayy'da birleşir Hz Hatice'ye 20 dişi deve mehir verildi(43) Nikâhtan sonra develer kesilerek dâvetlilere ziyâfet çekildi
Evlenmelerinden sonra, Hz Muhammed (sas), Hz Hatice'nin evine geçti Örnek ve mutlu bir âile yuvası kurdular Hz Hatice, Hz Muhammed (sas)'e derin bir saygı ve sevgi ile bağlıydı Peygamberliğinden önce olduğu gibi, Peygamberlik devrinde de en büyük yardımcısı oldu Yüksek ve eşsiz ruhlu bir hanım olduğunu gösterdi
Peygamberimiz (sas)'de ondan son derece memnundu O devirde çok evlilik âdet olduğu ve bir çok teklifler aldığı ve aralarında yaş farkı da bulunduğu halde, onun üzerine evlenmedi; ölümünden sonra da onu hep hayırla andı

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #8
[KAPLAN]
Varsayılan


3- HZ PEYGAMBER (SAS)'İN ÇOCUKLARI
Peygamberimiz (sas)'in Hz Hatice'den ikisi erkek, dördü kız olmak üzere sırasıyla, Kaasım, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma ve Abdullah adlarında altı çocuğu oldu Arablarda ilk çocuğun adı ile künyelendirme âdet olduğundan HzPeygamber (sas)'e de "Ebü'l-Kaasım" denildi Kaasım ile Abdullah küçük yaşta öldüler Kızları büyüdüler Fakat Fâtıma'dan başka hepsi de babalarından önce vefât ettiler Yalnız Fâtıma, Peygamber (sas)'in vefâtından sonra altı ay daha yaşadı
Rasûl-i Ekrem (sas), kızlarının en büyüğü Zeyneb'i Ebu'l-Âs ile evlendirdi Ebü'l Âs, Müslüman olmadığı için, Zeyneb'in hicretine izin vermemişti Bedir Savaşında esir düştü Zeyneb'i Medine'ye göndermek şartı ile serbest bırakıldı Daha sonra Müslüman olarak Medine'ye geldi Zeyneb'i tekrar aldı(44)
Rukiyye ile Ümmü Gülsüm'ü, amcası Ebû Leheb'in oğullarından Utbe ve Uteybe ile evlendirmişti İslâmiyetten sonra Ebû Leheb, Hz Peygamber (sas)'e olan düşmanlığı sebebiyle oğullarına eşlerini boşamaları için baskı yaptı Onlar boşadıktan sonra, Rasûlullah (sas) Rukiyye'yi Hz Osman'la evlendirdi Rukiyye'nin ölümünden sonra da Ümmü Gülsüm'ü nikâhladı Bu yüzden Hz Osman'a "iki nûr sâhibi" anlamına "Zi'n-nûreyn" denildi
En küçük kızı Fâtıma'yı ise Hz Ali ile evlendirdi Hasan ve Hüseyin, Hz Fâtıma'nın çocuklarıdır Rasûl-i Ekrem (sas)'in nesli, Hz Fâtıma ile devâm etmiştir
Peygamberimiz (sas)'in Mısırlı eşi Mâriye'den de İbrâhim adlı bir oğlu olmuş, fakat Hicretin 10'uncu yılında henüz iki yaşına girmeden ölmüştür
4- KÂBE'NİN TÂMİRİNDE HAKEMLİĞİ (605 M)
Hz İbrâhim ve Hz İsmâil tarafından yapılmış olan Kâbe, geçen uzun asırlar içinde yağmur ve sel suları ile harabolmuş, tâmir edilmesi gerekmişti
Kureyşliler, Kâbe binasını yıkarak, yeniden yapmaya karar verdiler Yardımlar toplandı, gerekli malzeme temin edildi Hz İbrâhim'in yaptığı temele kadar yıkarak, duvarları yeniden örmeğe başladılar Ancak; "Hacer-i Esved"i yerine koyma sırası gelince anlaşamadılar Kureyş'in bütün kolları, bu şerefin kendilerine âit olmasını istiyordu Anlaşmazlık dört gün sürdü, kan dökülmek üzereydi ki,(45) Kureyş'in en ihtiyarı Ebû Ümeyye veya Huzeyfe b Muğîre"Harem kapısından ilk girecek zâtın hakem yapılarak, onun vereceği karara uyulmasını" teklif etti(46) Bu teklif kabul edildi Az sonra kapıdan Hz Muhammed (sas) girmişti Buna o kadar sevindiler ki, "el-Emîn, el-Emîn, O'nun hakemliğine râzıyız" diye bağrıştılarYanlarına gelince, durumu anlattılar
Hz Muhammed (sas), üzerine Hacer-i Esved-i koyduğu yaygının uçlarını Kureyşin ulularına tutturdu; hep berâber, konulacağı yere kadar taşıdılar Hz Peygamber (sas)'de taşı alıp yerine yerleştirdi Anlaşmazlığın bu şekilde çözümlenmesi herkesi memnûn etti Böylece büyük bir felâket önlenmiş oldu(47)
Bu olay, Hz Muhammed (sas)'in zekâ ve dirâyeti yanında, O'nun Mekkeliler arasındaki sonsuz itibâr ve güvenini de göstermektedir Bu esnâda Rasûl-i Ekrem (sas) 35 yaşında idi
Kâbe'nin tâmirinde Hz Peygamber (sas) de bizzât çalışmış, taş taşımış, hatta bu yüzden omuzları yara olmuştu Bir defa, amcası Abbâs'ın sözüne uyarak, taş acıtmasın diye elbisesini omuzuna topladığında vücûdu açılıverince baygın halde yere düşmüştü Rasûlullah (sas) o andan sonra hiç üryân görülmemiştir(48)


--------------------------------------------------------------------------------
(40) İbnü'l-Esîr, el-Kâmil 2/39
(41) İbnü'l-Esîr, age, 2/39
(42) Her iki hutbenin metin ve tercemeleri için bkz Târih-i Din-i İslâm, 2/ 47-48
(43) İbn Hişâm, 1/201 Beşyüz altın veya beşyüz dirhem gibi rivâyetler de vardır
(44) Ebûl-Âs ile ilgili daha geniş bilgi için, bkz Tecrid Tercemesi, 2/373-376, (Hadis No: 313'ün izâhı)
(45) Abdü'd-dâroğulları, ellerini bir çanaktaki kana batırarak, "kanımız dökülmedikçe, bu konuda kimse bizim önümüze geçemez" diye yemin etmişlerdi (Tarih-i Din-i İslâm, 2/55)
(46) Târihi-i Din–i İslâm, 2/55
(47) Bkz İbn Hişâm, 1/209; İbnü'l-Esir, age, 2/45; Tecrid Tercemesi, 6/40-44
(48) el-Buhârî, 1/96; Tecrid Tercemesi, 2/240, Hadis No 237 ve 6/48


Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #9
[KAPLAN]
Varsayılan


İKİNCİ KISIM

HZ MUHAMMED (SAS)'İN PEYGAMBERLİK DEVRİ (610-632)
Hz Muhammed (sas) 40 yaşında Peygamber oldu 23 yıllık Peygamberlik devresinin 13 yılı Mekke'de, 10 yılı Medine'de geçti Bu itibârla Peygamberlik devresinin:
a) Nübüvvet'den Hicret'e kadar devâm eden 13 yıllık süresine "Mekke Devri" (610- 622);
b) Hicretten vefâtına kadar olan 10 yıllık süresine de "Medine Devri" (622-632) denir


BİRİNCİ BÖLÜM

MEKKE DEVRİ
I- HZMUHAMMED (SAS)'İN PEYGAMBER OLUŞU
1- HİRA'DA İNZİVÂ
Eskiden beri Mekke'deki hanîf ve zâhitler, recep ayında inzivâya çekilirlerdi Her biri, Mekke'nin 3 mil (bir saat) kuzeyinde Hira (Nûr) dağında bir köşeye çekilir, tefekküre dalardı (49)
40 yaşlarına doğru Hz Peygamber (sas)'in kalbinde de bir yalnızlık sevgisi belirdi O da Hira (Nûr) Dağında bir mağaraya çekilip, günlerce orada kalıyor, Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz kudret ve azametini düşünerek O'na ibâdet ediyordu Giderken azığını da berâberinde götürüyor, bitince evine dönüyor, sonra tekrar gidiyordu Böylece Cenâb-ı Hakk, O'nu büyük vazifesine hazırlıyordu Zaman zaman "Sen Allah elçisisin" diye kulağına sesler geliyor, fakat etrafta hiç bir şey göremiyordu(50)
Hz Muhammed (sas)'e ilâhi vahyin başlangıcı, sâdık rüyâlar şeklinde oldu Gördüğü her rüya, olduğu gibi çıkıyordu (51) Bu hâl, altı ay kadar devam etti
2-İLK VAHY
610 yılı Ramazan ayının(52) Kadir Gecesinde,(53) ridâsına bürünüp Hira'daki mağarada düşünmeye dalmış olduğu bir sırada, bir sesin kendisini ismi ile çağırmakta olduğunu duydu Başını kaldırıp etrafına baktı; kimseyi göremedi Bu sırada her tarafı ansızın bir nûr kaplamıştı; dayanamayıp bayıldı Kendisine geldiğinde karşısında vahiy meleği Cebrâil'i gördü Melek O'na:
-"Oku" Dedi Hz Muhammed (sas):
-"Ben okuma bilmem", diye cevap verdi Melek, Hz Muhammed (sas)'i kucaklayıp güçsüz bırakıncaya kadar sıkdı
-"Oku" diye emrini tekrarladı Hz Muhammed (sas) yine:
-"Ben okuma bilmem" cevâbını verdi Melek emrini tekrarlayıp üçüncü defa Hz Peygamber (sas)'i sıktıktan sonra "el-Alak" Sûresi'nin ilk beş âyetini okudu
"Yaratan Rabb'ının adıyle oku O, insanı alak'tan (aşılanmış yumurtadan) yarattı Oku, kalemle (yazmayı) öğreten, insana bilmediğini belleten Rabb'ın sonsuz kerem sahibidir" (El-Alak Sûresi, 1-5)
Meleğin arkasından Hz Peygamber (sas)'de bu âyetleri tekrarladı Heyecanla mağaradan çıkarak evine geldi Yolda ilerlerken gök yüzünden bir sesin:
"Ya Muhammed Sen Allah'ın elçisisin, Ben de Cibril'im" dediğini duydu Başını kaldırdığı zaman, Cebrâil'i gördü(54) Korku içinde evine vardı Eşi Hz Hatice'ye:
"Beni örtünüz, çabuk beni örtünüz" dedi Bir müddet dinlenip heyecânı geçtikten sonra gördüklerini Hz Hatice'ye anlattı, kendimden korkuyorum, dedi Hz Hatice, O'nu şu ölmez sözlerle teselli etti
"Öyle deme Allah'a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk hiç bir vakit seni utandırmaz Çünkü sen , akrabanı gözetirsin İşini görmekten âciz kimselerin ağırlıklarını yüklenirsin, Fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın Misâfiri ağırlarsın Hak yolunda zuhûr eden olaylarda halka yardım edersin" (55)
3- VARAKA'NIN SÖZERİ
Hatice daha sonra Hz Peygamber (sas)'i amcazâdesi Nevfel oğlu Varaka'ya götürdü Varaka hanîflerdendi Tevrât ve İncil'i okumuş, İbrânî dilini ve eski dinleri bilen bir ihtiyardı Varaka Peygamberimiz (sas)i dinledikten sonra:
-"Müjde sana yâ Muhammed, Allah'a yemin ederim ki sen Hz İsâ'nın haber verdiği son Peygambersin Gördüğün melek, senden önce Cenâb-ı Hakk'ın Musâ'ya göndermiş olduğu Cibril'dir Keşki genç olsaydım da, kavmin seni yurdundan çıkaracağı günlerde sana yardımcı olabilseydim Hiç bir Peygamber yoktur ki, kavmi tarafından düşmanlığa uğramasın, eziyet görmesin" (56) dedi Aradan çok geçmeden Varaka öldü


--------------------------------------------------------------------------------
(49) Tarih-i Din-i İslâm, 2/60
(50) İbn Hişâm, 1/250
(51) el-Buhârî, 1/3; Tecrid Tercemesi, 1/3 (Hadis No:3); İbn Hişâm, 1/249-250
(52) Bkz el- Bakara Sûresi, 185
(53) Bkz el- Kadr Sûresi, 1
(54) İbn Hişâm, 1/253
(55) Bkz el-Buhârî, 1/3; Tecrid Tercemesi, 1/3-10 (Hadis No:3)
(56) Bkz el-Buhârî, 1/3;Tecrid Tercemesi, 1/3-10 (Hadis No:3)


Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #10
[KAPLAN]
Varsayılan


II- NEBÎLİK VE RASÛLLUK
Şüpheziz, seni biz, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik"
(Fetih Sûresi, 8)
İlk vahiy'den sonra, kısa bir süre vahyin arkası kesildi(57) Bir gün Hz Peygamber (sas) Hira'dan dönerken, bir ses işitti Başını kaldırıp semâya bakınca, kendisine daha önce Hira'daki mağarada gelen meleği gördü Korku ve heyecân içinde evine döndü
"Hemen beni örtünüz, beni örtünüz" dedi Bu esnada Cebrâil, el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerini getirdi
"Ey örtüsüne bürünen (peygamber) Kalk, (insanları) azâb ile korkut Rabb'ının adını yücelt (Namaz'da tekbir getir) Elbiseni temiz tut Kötü şeyleri terket" (el-Müddessir Sûresi, 1-5)
İlk vahiy ile Hz Muhammed (sas) "Nebî" olmuş, henüz başkalarına "Hak Dini" tebliğ ile görevlendirilmemişti Bu ikinci vahiy ile "Risâlet" verildi Hak Dini tebliğ ile görevlendirildi Ancak açık dâvet emredilmedi
1- İSLÂMDA İLK İBÂDET
İslâmda Allah'a imândan sonra ilk farz kılınan ibâdet, namazdır İkinci vahiy ile el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerinin indirilmesinden sonra, Mekke'nin üst yanında bir vâdide, Cibril (as), Rasûlullah (sas)'e gösterip öğretmek için abdest almış, peşinden Cibril'den gördüğü şekilde Rasûlullah (sas) de abdest almıştır
Sonra Cibril (as) Hz Peygamber (sas)'e namaz kıldırmış ve namaz kılmayı öğretmiştir(58)
Eve dönünce Rasûlullah (sas) abdest almayı ve namaz kılmayı eşi Hz Hatice'ye öğretmiş, o da abdest almış ve ikisi birlikte cemâatle namaz kılmışlardır
2- İLK MÜSLÜMANLAR
"İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır"
(Vâkıa Sûresi, 10)
Hz Peygamber (sas)'e ilk imân eden ve O'nunla birlikte ilk defa namaz kılan kişi, eşi Hz Hatice oldu Daha sonra evlâtlığı Hârise oğlu Zeyd(59) ve amcasının oğlu Hz Ali Müslüman oldular
a ) Hz Ali'nin İslâm'ı Kabûl Etmesi
Ebû Tâlib, Hz Muhammed (sas)'i, 8 yaşından 25 yaşına kadar evinde barındırmış O'nu öz çocuklarından daha çok sevmişti Evliliğinden sonra Hz Muhammed (sas), eşi Hz Hatice'nin evine geçmiş ve maddî bakımdan refâha kavuşmuştu (60) Ebû Tâlib'in âilesi ise pek kalabalıktı Peygamberimiz (sas) amcasının sıkıntısının biraz azalması için 5 yaşından itibâren Ali'yi yanına almıştı Bu yüzden Ali, Hz Peygamber (sas)'in yanında kalıyordu(61)
Hz Ali, Peygamberimiz (sas) ile Hz Hatice'yi namaz kılarken görünce, bunun ne olduğunu sordu Peygamber Efendimiz, O'na Müslümanlığı anlattı O da Müslümanlığı kabûl etti Bu esnâda Hz Ali henüz on yaşlarında bir çocuktu
b) Hz Ebû Bekir'in Müslüman Olması
Hz Muhammed (sas)'in yakın ve en samîmi dostu olan Ebû Kuhâfe oğlu Ebû Bekir, Kureyş kabîlesi'nin Teymoğulları kolundandır Baba ve anne tarafından soyu, Hz Peygamber (sas)'in soyu ile Mürre'de birleşir
Hz Ebû Bekir'in Mekke'de Kureyş arasında büyük bir itibârı vardı Zengin ve dürüst bir tüccârdı Aralarındaki güven ve samîmiyet sebebiyle, Peygamberimiz (sas) âilesi dışındakilerden ilk olarak Hz Ebû Bekir'i İslâm'a dâvet etti Hz Ebû Bekir bu dâveti tereddütsüz kabûl etti Esâsen, câhiliyet devrinde bile putlara hiç tapmamış, ağzına bir yudum içki koymamıştı Hz Ebû Bekir'in Müslüman olmasıyla, Peygamberimiz (sas) büyük bir desteğe kavuştu Onun gayret ve delâletiyle, Mekke'nin önemli şahsiyetlerinden Affân oğlu Osmân, Avf oğlu Abdurrahman, Ebû Vakkas oğlu Sa'd, Avvâm oğlu Zübeyr, Ubeydullah oğlu Talha da Müslümanlığı kabûl ettiler Hz Hatice'den sonra Müslüman olan bu 8 zata "İlk Müslümanlar" (Sabıkûn-i İslâm) denilir

(57) İlk vahiy ile ikinci vahiy arasında geçen "fetret-i vahy" süresinin ne kadar devâm ettiğine dâir rivâyetler 15 gün ile 3 yıl arasında değişmektedir (Bkz Tecrid Tercemesi, 1/11 Hadis No: 4'ün açıklaması) Olayların seyrine göre, 1-2 aydan daha çok olmaması gerekir 2-3 yıl gibi uzun süre olduğunu söyleyenler, "gizli dâvet" süresi ile "fetret-i vahy"i ayıramamış olmalıdırlar
(58) İbn Hişâm, 1/260-261; Tecrid Tercemesi, 2/231, (Hadis No: 227'nin açıklaması); Tâhir Olgun, İbâdet Târihi, 28, İstanbul, 1946
(59) Zeyd, Kudâa kabilesindendi Küçük yaşta esir edilmiş, köle olarak satılmıştı Hz Hatice, evliliklerinden sonra O'nu Hz Muhammed (sas)'e hediye etti Babası Hârise, oğlunu araya araya nihâyet Hz Peygamber (sas)'in yanında buldu Hz Peygamber (sas) kendisini âzâd ederek babası ile gitmesine izin verdi Fakat Zeyd, babası ile gitmedi; "babam da sensin, annem de" diyerek, Hz Muhammed (sas)'den ayrılmadı Hz Muhammed (sas)'de onu evlâd edindi (İbn Hişâm, 1/265), Kur'an-ı Kerîm'de açık olarak adı geçen sahâbî, yalnızca Zeyd'dir (el-Ahzâb Sûresi, 37) Peygamberimiz (sas) onu Ümmü Eymen ile evlendirmiş, bu evlilikten meşhûr komutan "Üsâme" doğmuştur Zeyd, Hicretin 8'inci yılında Mûte Savaşında şehid olmuştur (Geniş bilgi için bkz Tecrid Ter 4/538 - 540, Hadis No: 644)
(60) Bkz ed-Duhâ Sûresi, 8
(61) Abbas da aynı maksatla Câfer'i yanına almıştı (Bkz İbn Hişâm, 1/263)

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #11
[KAPLAN]
Varsayılan


3- AÇIK DÂVETİN BAŞLAMASI (613-614 M)
Peygamber (sas) Efendimiz ilk üç yıl halkı gizlice İslâm'a dâvet etti Yalnızca çok güvendiği kimselere İslâm'ı açıkladı (62) Başta Hz Ebû Bekir olmak üzere, Hak dini kabul etmiş olanlar da, el altından güvendikleri arkadaşlarını teşvik ediyorlardı Bu üç yıl içinde Müslümanların sayısı ancak 30'a çıkabildi(63) Bunlar ibâdetlerini evlerinde gizlice yapıyorlardı
Peygamberliğin dördüncü yılında (614 M) inen: "Sana emrolunan şeyi açıkca ortaya koy, müşriklere aldırma" (el-Hicr Sûresi, 94) anlamındaki âyet-i celile ile İslâm'ı açıktan tebliğ etmesi emrolundu Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sas) halkı açıktan İslâm'a dâvete başladı
Harem-i Şerif'e gidip kendisine inen âyetleri açıktan okuyordu:
"Ey insanlar şüphesiz ben, göklerin ve yerin mülk (ve hâkimiyetine) sâhip ve kendinden başka hiç bir tanrı olmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın sizin hepinize gönderdiği Peygamberiyim O halde Allah'a, ümmî nebiy olan Rasûlune-ki O'da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmıştır,- imân edin, O'na uyun ki doğru yolu bulmuş olasınız" (el-A'raf Sûresi, 158) diyerek onları İslâm'a dâvet ediyordu
Açık dâvetin başlamasından sonra, halkla daha kolay temas edebilmek için Rasûlullah (sas), kendi evinden, Safâ ile Merve arasında işlek bir yerde bulunan "Erkam"ın evine taşındı Bir çok kimse bu evde İslâm'la şereflendiği için bu eve "Dâr-ı İslâm" denildi(64/1)
4- YAKIN AKRABASINI İSLÂM'A DÂVETİ
"Önce en yakın akrabanı (Allah'ın azâbıyla) korkut" (eş Şuarâ Sûresi, 214) anlamındaki âyet-i celîle inince Rasûl-i Ekrem (sas), Safâ Tepesi'ne çıkarak:
"Ey Abdülmuttaliboğulları, Ey Fihroğulları, Ey Abdimenâfoğulları, Ey Zühreoğulları" diyerek bütün akrabasına oymak oymak seslendi Hepsi toplandıktan sonra:
-"Ey Kureyş cemâati, size "şu dağın eteğinde veya şu vâdide düşman süvârisi var Üzerinize baskın yapacak desem, bana inanır mısınız?" diye sordu Hepsi bir ağızdan:
-"Evet, inanırız, çünkü şimdiye kadar senden hiç yalan duymadık, sen yalan söylemezsin" dediler O zaman Rasûlullah (sas):
-"O halde ben size, önümüzde şiddetli bir azâb günü bulunduğunu, Alah'a inanıp, O'na kulluk etmeyenlerin bu büyüyk azâba uğrayacaklarını haber veriyorum Yemin ederim ki, Allah'tan başka ibâdete lâyık tanrı yoktur Ben de Allah'ın size ve bütün insanlara gönderdiği Peygamberiyim(Rasûl-i Ekrem her bir oymağa ayrı ayrı hitâb ederek) Allah'tan kendinizi ibâdet karşılığında satın alarak, azâbından kurtarınız Bu azâbtan kurtulmanız için, ben Allah tarafından verilmiş hiç bir nüfûza sâhip değilim"(64/2)
-"Ey Kureyş Cemâati! Siz uykuya dalar gibi öleceksiniz Uykudan uyanır gibi dirileceksiniz Kabirden kalkıp Allah divânına varınca, muhakkak dünyadaki bütün yaptıklarınızdan hesâba çekileceksiniz İyiliklerinizin mükâfâtını, kötülüklerinizin de cezâsını göreceksiniz "O Mükâfât ebedi Cennet, cezâ da Cehennem'e girmektir" (65) diyerek sözlerini bitirdi
Peygamberimiz (sas)'in bu sözleri, umumi bir muhâlefetle karşılanmadı Yalnızca Ebû Leheb:
-"Helâk olasıca, bizi bunun için mi çağırdın?" sözleriyle Rasûlullah (sas)'in gönlünü kırdı Bunun üzerine onun hakkında:
"Ebû Leheb'in iki elleri kurusun,yok olsun O'na ne malı ne de kazandığı fayda verdi Alevli bir ateşe yaslanacaktır O Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde, karısı da odun hammalı olarak" (Leheb Sûresi, 1-5) meâlindeki sûre-i celîle nâzil oldu(66)


--------------------------------------------------------------------------------
(62) İbn Hişâm, 1/280
(63) Târih-i Din-i İslâm, 2/145; Bu esnâda Müslümanlık çevrede de yavaş yavaş duyuluyor, ağızdan ağıza yayılıyordu "Muhammed (sas) yeni bir din çıkarmış Abdülmuttalib'in yetimine gökten haberler geliyormuş diye alay edenler oluyordu
(64/1) Târih-i Din-i İslâm, 2/151,
(64/2) Bkz Riyâzü's-sâlihîn Tercemesi, 1/361, (Hadis No: 327)
(65) el-Buhârî, 3/191 ve 4/161; Tecrid Tercemesi, 8/252-255 (Hadis No: 1170) ve 9/283-289; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/60-61
(66) İbnü'l-Esîr,age, 2/60-61; Târih-i Din-i İslâm, 2/154


Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #12
[KAPLAN]
Varsayılan


III- MEKKE MÜŞRİKLERİNİN MÜSLÜMANLARA KARŞI DAVRANIŞLARI

İslâm'ın Mekke'de yayılmaya başlaması ile Mekke halkı iki kısma ayrıldı l) Müslümanlar, 2) Müslümanlığı kabûl etmeyen müşrikler
Müşriklerin, Müslümanlara karşı davranışları, sırasıyla beş safha geçirdi: Alay, hakaret, işkence, ilişkileri kesme (boykot), memleketten çıkarma ve öldürme (şiddet politikası)
1- ALAY VE HAKARET DÖNEMİ
Kureyşliler başlangıçta Hz Muhammed (sas)'in Peygamberliğini önemsememiş göründüler İmân etmemekle beraber, putlar aleyhine söz söylemedikçe, Hz Peygamber (sas)'in dâvetine ses çıkarmadılar Yalnızca, Rasûlullah (sas)'i gördüklerinde, "İşte gökten kendisine haber geldiğini iddia eden" diyerek eğlendiler Müslümanları alaya alıp küçümsediler Böylece "alay devri" başlamış oldu
Kurân-ı Kerîm, onların bu tutumlarını bize bildirmektedir
"Suçlular, şüphesiz mü'minlere gülerlerdi Yanlarından geçtiklerinde, birbirlerine göz kırpıp, kaş işâretiyle istihzâ ederlerdi Arkadaşlarına döndüklerinde, eğlenerek (neş'e içinde) dönerlerdi Mü'minleri gördüklerinde, "bunlar gerçekten sapık kimseler" derlerdi (el-Mutaffifîn Sûresi, 29-32)
Putlarla ilgili, "Siz de; Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınız (putlar) da, hiç şüphesiz Cehennem odunusunuz" (el-Enbiya Sûresi, 98) anlamındaki âyet-i kerîme inince, müşrikler son derece kızdılar Artık Müslümanlara düşman olup, hakaret ettiler Böylece, "hakaret devri" başladı
Kureyş'in puta tapıcılıkta yararı vardı Mekke puta tapıcıların merkezi durumundaydı Kâbe ve civârındaki putları ziyâret için gelenlerle Mekke hergün dolup taşıyor, bu yüzden Kureyş, hem para, hem itibâr kazanıyordu Mekke'de Müslümanlık yayılırsa bütün bu menfaatler elden gittiği gibi, diğer kabîleler Kureyş'e düşman olabilirlerdi Üstelik Müslümanlık herkesi eşit sayıyor, soy-sop, asâlet, zenginlik-fâkirlik farkı gözetmiyordu Bu yüzden Kureyş ileri gelenleri Müslümanlığı kendi çıkarları için tehlikeli gördüler Müslümanlığın yayılmasını önlemek ve ortadan kaldırmak için her çâreye başvurdular
2- İŞKENCE DÖNEMİ
a) Kureyş'in Ebû Tâlib'e Başvurması:
Kureyş'in ileri gelenlerinden Utbe b Rabia, Şeybe b Rabia, Ebû Cehil, Ebû Süfyan, Velîd b Muğıra, Âs b Vâil ve Âs b Hişâm'dan oluşan bir hey'et Hâşimoğullarının reisi Ebû Tâlib'e gelerek:
"Kardeşinin oğlu ilâhlarımıza hakaret ediyor, dinimizi yeriyor, bizi aptal, dedelerimizi sapık gösteriyor Ya O bu işten vazgeçsin, yahut sen himâyeden vazgeç de, biz hakkından gelelim" dediler Ebû Tâlib onları tatlılıkla savdı(67) Hz Peygamber (sas)'in eskisi gibi görevine devam ettiğini görünce yeniden Ebû Tâlib'e geldiler
"Artık sabır ve tahammülümüz kalmadı Ne olacaksa olsun, iki taraftan biri yok olsun, diğeri kurtulsun" diye tehdit ettiler Ebû Tâlib durumun nâzik olduğunu gördü Bütün Kureyş'e karşı koyamazdı Yeğeni Hz Muhammed (sas)'e durumu anlatarak:
-"Bak oğlum, akraba arasında düşmanlık sokmak iyi olmaz Sen yine dinine göre hareket et, ama onların putlarını aşağılama, onlara sapık deme Kendini de , beni de koru, bana gücümün üstünde yük yükleme" dedi Hz Peygamber (sas) üzüldü Artık amcası da kendisini koruyamıyacaktı Müslümanlar henüz sayıca az ve zayıftı Mübârek gözleri yaşlarla dolarak:
-"Ey amca, Allah'a yemin ederim ki, onlar sağ elime Güneş'i, sol elime de Ay'ı koysalar, ben yine görevimi bırakmam" diyerek ayrılmak üzere yerinden kalktıYeğeninin gücenmesine dayanamayan Ebû Tâlib:
-"Ey kardeşimin oğlu, istediğini söyle, yemin ederim ki, seni hiç bir zaman, hiç bir şey karşısında himâyesiz bırakacak değilim" dedi(68) Daha sonra Ebû Tâlib, Hâşimoğullarını toplayarak durumu anlattı ve Kureyş'e karşı âile şerefi adına Hz Peygamber (sas)'in korunmasını istedi Ebû Leheb'den başka bütün âile fertleri, Müslüman olsun, olmasın, bu teklifi kabûl ettiler(69)
b) Kureyş'in HzPeygamber (sas)'e Başvurması
Ebû Tâlib'e yaptıkları mürâcaatlardan bir sonuç alamayınca Kureyş uluları bizzât, Hz Peygember (sas)'e geldiler:
-"Yâ Muhammed! Sen soy ve şeref yönünden hepimizden üstünsün Fakat Araplar arasında, şimdiye kadar hiç kimsenin yapmadığını yaptın; aramıza ayrılık soktun, bizi birbirimize düşürdün Eğer maksadın zengin olmaksa, seni kabîlemizin en zengini yapalım Reislik istersen, başkan seçelim Evlenmek düşünüyorsan, Kureyş'in en asil ve en güzel kadınları ile evlendirelim Eğer cinlerin kötülüğüne kapılmışsan, seni tedâvî ettirelim İstediğin her fedakârlığa katlanalım Bu davâ'dan vazgeç, düzenimizi bozma" dediler Rasûlullah (sas):
-"Söylediklerinizden hiç biri bende yok Beni Rabb'ım size Peygamber gönderdi, bana kitâp indirdi Cenâb-ı Hakk'ın emirlerini size tebliğ ediyorum İmân ederseniz, dünya ve âhirette mutlu olursunuz İnkâr ederseniz, Cenâb-ı Hak aramızda hükmedinceye kadar sabredip bekleyeceğim Putlara tapmaktan vazgeçip, yalnızca Allah'a ibadet ediniz" diye cevâp verdi (70)
- "Bizim 360 tane putumuz Mekke'yi idâre edemezken bir tek Allah dünyayı nasıl idâre eder" diyerek gittiler(71)
"O kâfirler, içlerinden bir uyarıcının (Peygamberin) geldiğine şaştılar 'Bu yalancı bir sihirbâzdır' dediler O (Peygamber) bütün ilâhları tek bir Tanrı mı yapmış? Bu cidden şaşılacak birşey dediler" (Sa'd Sûresi, 4-5)
c) İlk Müslümanların Gördükleri Eza ve Cefalar
Müşrikler, Ebû Tâlib ve Hz Peygamberle yaptıkları görüşmelerden netice alamayınca Müslümanlara ezâ ve işkenceye başladılar(72)
Hz Ebû Bekir, Hz Osman gibi kuvvetli ve itibârlı bir âileye mensup olanlara pek ilişemiyorlardı Fakat kimsesiz, fakir Müslümanlara, özellikle köle ve câriyelere cihân târihinde eşine rastlanmayan vahşet derecesinde işkenceler yapıyorlardı Ebû Füheyke, Habbâb, Bilâl, Suhayb, Ammâr, Yâsir ve Sümeyye bunlardandı
Safvân b Ümeyye'nin kölesi olan Ebû Füheyke, efendisi tarafından her gün ayağına ip bağlanarak, kızgın çakıl ve kumlar üzerinde sürükletilirdi
Demirci olan Habbâb, kor hâlindeki kömürlerin üzerine yatırılmış; kömürler sönüp kararıncaya kadar, göğsüne bastırılarak kıvrandırılmıştı
Ammâr'ın babası Yâsir, bacaklarından iki ayrı deveye bağlanıp, develer ters yönlere sürülerek parcalanmış, kocasının bu şekilde vahşice öldürülmesine dayanamayıp müşriklere karşı söz söyleyen Sümeyye, Ebû Cehil'in attığı bir ok darbesiyle öldürülmüştü(73)
Halef oğlu Ümeyye, kölesi Habeşli Bilâl'i hergün çırılçıplak kızgın kumlar üzerine yatırır, göğsüne kocaman bir taş koyarak güneşin altında saatlerce bırakır; Hz Peygamber (sas)'e küfretmesi, Müslümanlığı terk etmesi için ezâ ederdi Birgün, ellerini ayaklarını sımsıkı bağlayarak boynuna bir ip geçirmiş, sokak çocuklarının eline vererek çıplak vücûdunu kızgın kumlar üzerinde Mekke sokaklarında sürütmüştü Sırtı yüzülüp kanlar içinde kalan Bilâl, bu durumda yarı baygın halde bile "Ehad, Ehad" (Allah bir, Allah bir) diyordu(74)
Anne ve babası vahşice öldürülen Ammâr, gördüğü işkencelere dayanamamış, müşriklerin istedikleri sözleri söylemişti Ellerinden kurtulunca, ağlayarak Hz Peygamber (sas)'e durumu anlatmış, Rasûlullah (sas)'de: "Sana tekrar eziyet ederlerse; kurtulmak için yine öyle söyle" demişti"(75)
Hz Ebû Bekir, müşrik sâhiplerinin işkencelerinden kurtarmak için, yedi tane Müslüman köle ve câriyeyi büyük bedeller ödeyerek satın alıp âzâd etmişti Rasûlullah (sas)'in müezzini Bilâl bunlardandı(76)
Hâşimîlerden çekindikleri ve Ebû Tâlib'in himayesinde olduğu için önceleri Rasûlullah (sas)'in şahsına dokunamıyorlardı Zamanla "mecnûn, falcı, şâir sihirbaz" gibi sözler söylemeğe başladılar En sonunda fırsat buldukça O'na da hakaret, işkence ve her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmediler Geçeceği yollara dikenler döküyorlar, üzerine pis şeyler atıyorlar, kapısına kan ve pislik sürüyorlar, evinin önüne pislik atıyolardı Bir defa Harem-i Şerifte namaz kılarken "Ukbe b Ebî Muayt" saldırıp boğmak istemiş, Hz Ebû Bekir kurtarmıştı (77) Başka bir zaman, Kâbe'nin yanında namaz kılarken, Ukbe b Ebî Muayt Ebû Cehil'in teşvikiyle yeni kesilmiş bir devenin iç organlarını, secdeye vardığında üzerine atmış; kızı Fâtıma yetişip üzerindeki pislikleri temizledikten sonra, başını secdeden kaldırabilmişti(78) Müşriklerin kötülükleri giderek dayanılmaz bir duruma gelmiş Müslümanlar Mekke'de barınamaz hâle gelmişlerdi


--------------------------------------------------------------------------------
(67) İbn Hişâm, 1/283-284; İbnü'l-Esîr, age, 2/63
(68) İbn Hişâm, 1/284; İbnü'l-Esîr, age, 2/64; Târih-i Din-i islâm, 2/156
(69) İbn Hişâm, 1/287; Târih-i Din-i İslâm, 2/158
(70) İbn Hîşâm, 1/315-316; Târih-i Din-i İslâm, 2/161
(71) Târih-i Din-i İslâm, 2/163
(72) İbn Hişâm, 1/287
(73) Zâdü'l-Meâd, 2/116; Asr-ı Saâdet, 1/254
(74) Zâdü'l-Meâd, 2/116; Asr-ı Saâdet, 1/253
(75) "Kalbi imânla dolu olduğu halde, zor ve baskı altında olan kimseler dışında, imândan sonra Allah'ı inkâr edip gönlünü küfre açan kimselere Allah katından bir gazap vardır Büyük azâb da onlar içindir" (en-Nahl Sûresi, 106) anlamındaki âyet-i kerime o olaydan sonra indi
(76) İbnü'l-Esîr, 2/66-70; Zâdü'l-Meâd, 2/117; Tecrid Tercemesi 6/ HNo 1017'nin izahı
(77) el-Buharî, 4/240; Tecrid Tercemesi 10/45-48 (Hadis No : 1544); İbnül Esîr, age 2/279
(78) el-Buhârî, 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161-164 (Hadis No: 177) ve 2/377-378 (Hadis No: 314); Rasûlüllah (sas) namazını bitirdikten sonra, üç defa: "Allahım, Kureyş'i Sana havale ediyorum" buyurmuş sonra da orada aralarında gülüşüp istihza etmekte olan Ebû Cehil, Utbe b Rabia, Şeybe, b Rabia, Velid b Ukbe b Ebî Muayt, Ümeyye b Halef'i isim isim sayarak, "Allahım, şu güruhu sana havale ediyorum" buyurmuştur Bunların hepsi de Bedir Savaşında öldürülerek bir çukura atıldılar Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 10/47-48

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #13
[KAPLAN]
Varsayılan


3- HABEŞİSTAN'A HİCRET
"Zulme uğradıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleştiririz Âhiret ecri ise daha büyüktür"
(en-Nahl Sûresi, 41)
a) Habeşistan'a İlk Hicret Edenler (615 M)
Müşriklerin ezâları dayanılmaz bir hal almıştı Müslümanlar serbestçe ibâdet edemiyorlardı Bu sebeple Rasûlullah (sas) Müslümanların Habeşistan'a hicret etmelerine izin verdi
Müslümanlar Habeşistan'a iki defa hicret ettiler İlk defa 12'si erkek, 4'ü kadın 16 kişi Mekke Devri'nin (Peygamberliğin) 5'inci yılında (615 M) Recep ayında Mekke'den gizlice ayrılarak Kızıldeniz kıyısında birleştiler Başlarında bir reisleri yoktu Buradan kiraladıkları bir gemi ile Habeşistan'a geçtiler İçlerinde, Hz Osman, eşi Rukiyye, Zübeyr b Avvâm, Abdurrahman b Avf ve Abdulllah b Mes'ûd gibi muhterem zâtlar da vardı(79)
b) İkinci Habeşistan Hicreti (616 M)
İlk hicret edenler Habeşistan'da iken inen "en-Necm Sûresi"ni Hz Peygamber (sas) Hârem-i Şerifte müşriklere okudu Bitince, sûrenin sonunda "secde âyeti" bulunduğu için, Allah'a secde etti Bu sûrenin 19 ve 20'inci âyetlerinde müşriklerin putlarından "Lât, Uzza ve Menât'ın" isimleri de geçtiğinden müşrikler de Hz Peygamber (sas)'le birlikte putları için secde etmişlerdi Bu olay, "Mekkeliler toptan Müslüman oldu" diye bir şâyianın çıkmasına sebep olmuş, bu asılsız şâyia tâ Habeşistan'da duyulmuş, bu yüzden hicret eden Müslümanlar da, Habeşistan'da üç ay kaldıktan sonra dönmüşlerdi(80) Müslümanlar, Habeşistan'dan döndüklerine pişman oldular Çünkü müşrikler zulüm ve işkencelerini daha da artırmışlardı Bu sebeple Müslümanlar, Mekke Devri'nin 7'inci yılında (616 M) 77'si erkek, 13'ü kadın olmak üzere 90 kişi 2'inci defa Habeşistan'a hicret ettiler Bu ikinci hicrette kafile başkanı Hz Ali'nin ağabeyi Câfer Tayyar'dı(81)
c) Kureyş Elçileri İle Câfer Arasında Geçen Münâzara
Müslümanların Habeşistan'a hicreti, müşrikleri endişelendirdi Müslümanlığın etrâfa yayılmasından korktular Hicret eden Müslümanların kendilerine teslim edilmesi için Habeşistan Necâşi'si (82) Ashame'ye kıymetli hediyelerle Amr b Âs ile Abdullah b Ebî Rabia'yı elçi olarak gönderdiler(83) Necâşi Müslümanlarla Kureyş elçilerini huzurunda karşılaştırdı Müslümanlara:
-"Kureyşliler elçi göndermişler, sizi geri istiyorlar, ne dersiniz" diye sordu Müslümanların reisi Câfer ayağa kalkarak:
-"Ey hükümdar, sorunuz onlara, biz onların kölesi miyiz?"
Kureyş delegeleri adına Âs oğlu Amr (Amr bÂs) cevâp veriyordu:
-Hayır, hepsi hürdür
-Onlara borcumuz mu var?
-Hayır, hiç birinde alacağımız yok
-Kısas edilmemiz için, onlardan öldürdüğümüz kimse var mı?
-Öyle bir isteğimiz yok
-O halde bizden ne istiyorlar?
Amr cevap verdi:
-"Bunlar atalarımızın dininden çıktılar, ilâhlarımıza hakaret ettiler, gençlerin inançlarını bozdular, aramıza ayrılık soktular"
Bu iddialara karşı Câfer:
-"Ey hükümdar, biz câhil bir kavimdik Taştan, ağaçtan yaptığımız putlara tapıyorduk Kız çocuklarımızı diri diri taprağa gömüyor, ölmüş hayvanların leşlerini yiyorduk İçki, kumar, fuhuş ve hertürlü ahlâksızlığı yapıyorduk Hak hukuk tanımıyorduk Kuvvetliler zayıfları eziyor, zenginler fakirlerin sırtından geçiniyordu
Cenâb-ı Hakk bizim hidâyetimizi diledi İçimizden soyu-sopu, asâleti, ahlâk, fazilet ve dürüstlüğü hakkında kimsenin kötü söz edemeyeceği bir Peygamber gönderdi O bizi puta tapma zilletinden kurtardı Tek, Allah'ı tanıttı Yalnız O'na kulluğa çağırdı Bütün ahlâksızlıklardan uzaklaştırdı Doğru söylemeği, emâneti gözetmeyi, akrabalık haklarına riâyeti, komşularla hoş geçinmeyi öğretti Yalan söylemeği, yetim malı yemeği, haksızlık etmeği yasakladı
Biz O'na inandık O'nun gösterdiği Hak Dini kabûl ettik Bu yüzden kavmimizin hakaret ve işkencelerine uğradık Fakat dinimizden dönmedik Dayanamaz hâle gelince onlardan kaçıp, sizin himâyenize sığındık" dedi Kur'ân-ı Kerim'den âyetler okuyarak herkesi heyacâna getirip ağlattı(84) Hz İsâ ve Meryem'le ilgili olarak:
"Meryem çocuğu alıp kavmine getirdi Onlar: Meryem, utanılacak bir şey yaptın Ey Harûn'un kızkardeşi, baban kötü bir kimse değildi, annen de iffetsiz değildi dediler Meryem çocuğu gösterdi: Biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz dediler Çocuk: Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum, bana kitap verdi ve beni Peygamber yaptı Nerede olursam olayım, beni mübârek kıldı Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekât vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti, beni bedbaht bir zorba kılmadı Doğduğum günde, öleceğim günde ve dirileceğim günde bana selâm olsun dedi"
İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsâ gerçek söze göre budur" (Meryem Sûresi, 27, 34)
Bu âyetleri dinleyen Habeş hükümdarı:
-"Allah'a yemin ederim ki, bu sözler Hz İsây'a gelen sözlerle aynı kaynaktan," dedi ve Kureyş elçilerinin teklifini reddetti(85)
Ertesi gün, Amr Necâşi'nin huzuruna çıkarak:
-"Onlar Hz İsâ hakkında yakışıksız sözler söylüyorlar", diyerek hükümdarı tahrik etmek istedi Çünkü Habeş Necâşisi Ashame Hırıstiyandı
Bu idiaya karşı Câfer:
-"Biz, Hz İsâ hakkında Cenâb-ı Hak Kur'ân'da ne bildirmişse ancak onu söyleriz" dedi ve sonra şu anlamdaki âyeti okudu
"Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah'ın Peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı kelimesidir O, Allah tarafından bir rûhdur" (en-Nisâ Sûresi, 171)
Bunun üzerine Necâşi yerden bir çöp alıp göstererek:
"-Hz İsâ'nın dedikleri ile sizin söyledikleriniz arasında şu çöp kadar bile fark yok Sizi ve Peygamberinizi tebrik ederim Şehâdet ederim ki, O zât, hak Peygamberdir O'nu Hz İsâ müjdelemişti" dedi Sonra, Kureyş elçilerine:
"-Peygamberlerini yalanlayan kavmin hediyesi bana lâzım değil," diyerek getirdikleri hediyeleri geri verdi(86)
Habeşistan'da Müslümanlar güven içinde kaldılar Bunlardan bir kısmı, Müslümanlar Medine'ye hicret edince Medine'ye gittiler (622 M) Bir kısmı Hudeybiye barışına kadar orada kaldılar (628 M) Câfer'in başkanlığında son 16 kişilik kafile ise Hayber'in fethi esnâsında Medine'ye döndü (628 M)

--------------------------------------------------------------------------------
(79) İbn Hişâm, 2/344-353; İbnü'l-Esir, age, 2/76-77; Zâdü'l-Meâd, 2/117
(80) İbnü'l-Esîr, age, 2/77; İbn Hişâm, 2/3; Zâdü'l-Meâd, 2/118
(81) İbnü'l-Esîr, age, 2/78
(82) "Necâşi", Habeş hükümdârlarının ünvanıdır
(83) İbn Hişâm, 1/356-357; İbnü'l-Esîr, 2/79; Zâdü'l-Meâd, 2/121
(84) İbn Hişâm, 1/359-360; İbnü'l-Esîr, age, 2/79-81; Târih-i Din-i İslâm, 2/216-218
(85) İbn Hişâm, 1/360; Târih-i Din-i İslâm, 2/221
(86) İbn Hişâm, 1/361-362; İbnü'l-Esîr, 2/81



Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #14
[KAPLAN]
Varsayılan


IV- HÜZÜN YILI (Nübüvvet'in 10Yılı)

1- İKİ BÜYÜK ACI;
EBÛ TÂLİB VE Hz HATİCE'NİN VEFATLARI
Müslümanlar ablukadan kurtuldukları için sevindiler Çektikleri sıkıntıları unutmağa başladılar Fakat sevinçleri uzun sürmedi Boykotun kalkmasından 8 ay kadar sonra, iki büyük acı ile karşılaştılar Mekke Devri'nin 10'uncu yılı Şevvâl ayında önce Ebû Tâlib, üç gün sonra da Hz Hatice vefât etti(95/1)
Ebû Tâlib, Müslüman olmamıştı(95/2) Fakat Hz Peygamber (sas)'e son derece bağlıydı O'nu çok seviyor, bu yüzden her fedâkârlığa katlanarak, müşriklerden gelecek kötülüklere karşı O'nu koruyordu Ölürken bile, Hâşimoğullarına, "O'na bağlı kalmalarını, uğrunda her fedâkârlığı yapmalarını, sözünden çıkmamalarını" vasiyyet etmişti
Hz Hatice O'nun gam ortağı, şefkatli bir hayat arkadaşıydı En sıkıntılı anlarında O'nu teselli ediyor, bütün varlığı ile O'na destek oluyordu
En büyük desteği olan, sevdiği iki insanı peşpeşe kaybettiği için Rasûlullah (sas) çok üzüldü Bu sebeple Mekke Devri'nin 10'uncu yılına "Senetü'l-huzn" (Hüzün yılı ) denildi
Müşrikler, Ebû Tâlib'in sağlığında, Hz Peygamber (sas)'in şahsına pek ilişemiyorlardı O'nun ölümünden sonra, Rasûlullah (sas)'in şahsına da her türlü kötülüğü yapmağa başladılar Bir defa, Kâbe'de namaz kılarken, Ebû Cehil'in teşvîki ile Ebû Muayt oğlu Ukbe, yeni kesilmiş bir devenin barsaklarını getirip, secdede iken üzerine koymuş, Rasûlullah (sas) başını secdeden kaldıramamıştı Kızı Fâtıma yetişerek, üzerini temizlemiş, Rasûlullah (sas) namazını bitirdikten sonra etrâfında gülüşen müşrikleri işâret ederek üç defa:
-"Allah'ım Kureyşten şu zümreyi sana havâle ediyorum" dedikten sonra:
"Ebû Cehil'i, Ebû Muayt oğlu Ukbe'yi, Haccâc oğlu Şu'be'yi, Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe'yi, Halef'in oğulları Übeyy ve Ümeyye'yi, sana havâle ediyorum" diye isimlerini birer birer saymıştı Rasûlullah (sas)'in isimlerini saydığı bu azılı müşriklerin hepsi de Bedir Savaşı'nda katledilip, leşleri Bedir'deki "Kalîb" denilen kuyuya atılmıştır(96)
2- TÂİF YOLCULUĞU (620 M)
a) Hz Peygamber'in Tâif'te Karşılanışı
Kureyş'in zulümleri artık katlanılamaz bir duruma gelmişti Bu yüzden Hz Peygamber (sas) Mekke Devri'nin 10'uncu yılı (620 M) Şevvâl ayında, yanına evlâtlığı Hârise oğlu Zeyd'i de alarak Tâif'e gitti Tâiflileri "Hak Din"e dâvet edecekti
Tâif'te Sakiyf Kabîlesi vardı, onlar da putperestti Rasûlullah (sas) 10 gün kadar, onlara İslâm'ı anlatmağa çalıştı, ileri gelenleri ile görüştü Hiç biri Müslüman olmadığı gibi, "Senden başka Peygamberlik gelecek kimse kalmadı mı?" diye alay ettiler "Memleketimizden çık da nereye gidersen git" diye Allah sevgilisini kovup hakaret ettiler Tâif'ten ayrılırken de çoluk çocuğu ve ayak takımı düşük tabîatlı kişileri yolun iki tarafına sıralayıp taşlattılar Rasûlullah (sas)'in ayakları, atılan taşlarla yara-bere içinde kaldı, ayakkabıları kanla doldu Ayaklarındaki yaraların verdiği acıdan yürüyemez hâle gelip oturmak istedikçe, zorla kaldırıp yaralı ayaklarını taşlamağa devâm ediyorlar, bu yürekler parçalayan acıklı hâline gülüp eğleniyorlardı Vucûdunu atılan taşlara siper eden evlâtlığı Zeyd, bir kaç yerinden yaralandı Rasûlullah (sas) hayâtı boyunca karşılaştığı sıkıntılardan en büyüğünü o gün yaşamıştı Nihâyet Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe'nin yol üstündeki bağına sığınarak ayak takımının tâkiplerinden kurtulabildi Burada bir çardağın gölgesinde, ellerini kaldırıp şu hazîn duâyı yaptı:
-"İlâhi, kuvvetimin za'fa uğradığını, çâresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakîr görüldüğümü ancak sana arzederim Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf görüp de dalına bindiği bîçârelerin Rabbı sensin, İlâhî, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayâtımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana merhametlisin
Yâ Rabb, eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir
Yâ Rabb gazabına uğramaktan, rızandan mahrûm kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen yüzünün nûruna sığınırım Râzı oluncaya kadar işte affını diliyorum Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir" (97)
Görüldüğü üzere yapılan bunca ezâ ve cefâya rağmen bedduâ etmemiş, hatta yolda Mekke'ye iki konak mesâfede "Karn" denilen yerde kendisine Cebrâil gelerek:
-"Ey Allah'ın Rasûlü, Allah kavminin sana söylediklerini işitti, yaptıklarını gördü, sana şu Dağlar Meleği'ni gönderdi Kavmin hakkında ne dilersen, bu meleğe emredebilirsin" dedi Dağlar emrine verilmiş olan melek de kendisini selâmladıktan sonra:
-"Ya Muhammed, emrine hazırım (Ebû Kubeys ile Kayakan denilen) şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine devrilip, birbirine kavuşarak müşrikleri tamâmen ezmelerini istersen emret" dedi Fakat Rasûlullah (sas):
-"Hayır, onların ezilip yok olmalarını değil, Rabbımın bu müşriklerin sulbünden, O'na hiç bir şeyi ortak kılmayan ve yalnız Allah'a ibâdet eden bir nesil meydana getirmesini istiyorum" demiştir(98)
Rabîa'nın oğulları, Peygamber Efendimizin acıklı hâlini gördüler Hıristiyan köle Addâs ile O'na bir salkım üzüm gönderdiler Rasûlullah (sas) "Bismillah" diyerek üzümü yemeğe başlayınca, Addâs hayretle:
-"Bu bölge halkı böyle söz söylemezler, onlar Allah adını anmazlar", dedi Hz Peygamber ona nereli olduğunu sordu Addâs:
-"Ninovalıyım, Hıristiyanım", diye cevâp verdi Rasûlullah(sas):
-"Demek kardeşim Yunus Peygamberin memleketindensin" dedi Addâs:
-Sen Yûnus'u nerden biliyorsun? diye sordu Rasûlullah (sas):
-Yûnus benim kardeşim, O'da benim gibi Peygamberdi, dedi Daha sonra Rasûl-i Ekrem Addâs'a İslâmiyeti anlattı Addâs da orada Müslüman oldu(99)
Hz Muhammed (sas) en zor ve en sıkıntılı anlarında bile Peygamberlik görevini ihmâl etmiyordu
b) Mekke'ye Dönüş
Rasûl-i Ekrem'in himâyesiz Mekke'ye girmesi imkânsızdı Esasen, hayâtı tehlikede olduğu için Mekke'den Tâif'e gitmişti Bu sebeple dönüşte, Hira (Nûr) Dağına çıkarak, Kureyşin hatırı sayılır büyüklerinden Adiyy oğlu Mut'im'e haber gönderdi O'nun himâyesinde gece vakti Mekke'ye girdi Kâbe'yi tavâf edip Hârem-i Şerif'de iki rek'at namaz kıldıktan sonra evine döndü Arap âdetlerine göre, bir kimse himâyesine aldığı kişiyi korumağa mecburdu Bu sebeple, Mut'im ve çocukları silahlanıp Kâbe'nin dört bir tarafını tuttular Peygamber Efendimizin Mekke'ye girip serbestçe tavâf etmesini ve evine gitmesini sağladılar(100) (620 M)
Mut'im, Bedir savaşında müşrik olarak öldü Peygamber Efendimiz, Mut'im'in bu iyiliğini unutmamış, Bedir esirlerinin kurtarılması için Medine'ye gelen oğlu Cübeyr b Mut'im'e:
- "Eğer senin o ihtiyar baban, sağ olsaydı da bu murdar herifleri benden isteseydi, hepsini ona bağışlardım" demişti (101)

--------------------------------------------------------------------------------

(95/1) Zâdü'l-Meâd, 2/123; İbn-Hişâm, 2/57-58; İbnü'l-Esîr, 2/90-91 (Hz Hatice'nin Ebû Tâlib'den 50-55 gün kadar sonra vefât ettiği rivâyeti de vardır)
(95/2) Ebû Talib ile Hz Peygamber (sas)in anne ve babasının ehli necattan olup olmadığı hakkında bkz Tecrid Tercemesi 4/679-703 (Hadis No: 665 ve izahı) ve 10/57-59 (Hadis No: 1549)
(96) Bkz el- Buhârî 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 2/377 (Hadis No : 314) ve 10/45, (Hadis No: 1544)
(97) Bkz Tecrid Tercemesi, 2/614 (431 No'lu Hadis ve açıklaması) İbn; Hişâm, 2/61; İbnü'l-Esîr, 2/91-92; Zâdü'l-Meâd, 2/123-124
(98) Bkz el-Buhârî 4/83; Tecrid Tercemesi, 9/ 35 (Hadis No: 1333); Zâdü'l Meâd, 2/124
(99) İbn-Hişâm, 2/62; İbnü'l-Esîr, age, 2/92
(100) İbnü'l-Esîr, age, 2/92-93; Zâdü'l-Meâd, 2/124; Târih-i Din-i İslâm, 2/278-279
(101) Buhârî, 5/20; Tecrid Tercemesi, 10/170 (Hadis No: 1574)



Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 01-25-2007   #15
[KAPLAN]
Varsayılan


MEDİNEYE HİCRET

"Rabb'ım, beni şerefli bir girişle (Medineye) koy, sâlim bir çıkışla da (Mekke'den) çıkar"
(el-İsrâ Sûresi, 80)
1- MÜSLÜMANLARIN MEDİNE'YE HİCRETLERİ
Hicret bir yerden başka bir yere göç etme demektir Müşriklerin zulümleri yüzünden Mekke'de Müslümanlar barınamaz hâle gelmişlerdi Bu sebeple 2'inci Akabe Bîatında Hz Peygamber (sas) ve Müslümanların Medine'ye hicretleri de kararlaştırılmıştı Rasûlullah (sas) "Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi"(120) diyerek Müslümanların Medine'ye hicretlerine izin verdi 2'inci Akabe Bîatı, Peygamberliğin 12'nci yılının son ayı olan Zilhicce'de yapılmıştı 13'üncü yılın ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret başladı Mekke'den Medine'ye ilk hicret eden, Beni Mahzûm'dan Abdülesed oğlu Ebû Seleme(121), en son hicret eden ise Rasûlullah (sas)'in amcası Abbâs'tır
Mekke'nin fethine kadar geçen süre içinde, dini uğruna, evini-barkını, malını-mülkünü, âilesini, kabîlesini, akrabasını, bütün varlığını Mekke'de bırakarak Rasûlullah (sas)'in müsâdesiyle Medine'ye göç eden Mekke'li Müslümanlara "Muhâcirûn" adı verilmiştir
Medine'de muhâcirleri misâfir eden, onlara bütün imkânları ile yardımcı olan Medine'li Müslümanlara da "Ensâr" denilmiştir Muhâcirûn ve Ensâr, Kur'ân-ı Kerîm'de bir çok vesîlelerle övülmüşlerdir(122)
Muharrem ve safer aylarında Müslümanlar, âileleri ile birlikte hicret ettiler Birer, ikişer, gizlice Mekke'den ayrılıp Medine'ye gittiler Ensâr tarafından Medine civârındaki "Avâlî" denilen köylere yerleştirildiler
Hz Ömer Mekke'den gizli ayrılmadı Kılıcını kuşandı, Kâbe'yi tavâf etti Bütün müşriklere meydan okuyarak:
İşte ben Medine'ye gidiyorum Analarını ağlatmak, karılarını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyenler peşime düşsün dedi Ömer'in hicreti Hz Peygamber (sas)'in hicretinden 15 gün kadar önce olmuştu
Kısa zamanda, Mekke'li Müslümanların hemen hepsi Medine'ye göç etti Yalnızca Hz Ebû Bekir ile Hz Ali'yi Rasûlullah (sas) Mekke'de alıkoymuştu(123) Ebû Bekir hicret için izin istediğinde, Rasûlullah (sas):
"Acele etme, Allah sana hayırlı bir arkadaş verecek" diyerek hicretini geciktirmiştil(124) Mekke'de müslümanlıkları yüzünden âileleri tarafından hapsedilmiş olanlar ile köle ve câriyelerden başka Müslüman kalmamıştı Rasûlullah (sas) düşmanları arasında, en büyük tehlike karşısında yapayalnız bulunuyordu


--------------------------------------------------------------------------------
(120) el-Buhârî, 4/ 255; Tecrid Tercemesi, 10/86
(121) İbn Hişâm, 2/112; Zâdü'l-Meâd, 2/136; Tarîh-i Din-i İslâm, 2/320
(122) Bkz el-Enfâl Sûresi 72, 74; Tevbe Sûresi, 20, 100; Nahl Sûresi, 41,110; Hac Sûresi, 58; Haşr Sûresi, 9; Fetih Sûresi, 10,18, 29,
(123) Zâdü'l-Meâd, 2/136
(124) el-Buhârî, 4/255; İbn Hişâm, 2/ 124; İbnü'l-Esîr, age, 2/101


--------------------------------------------------------------------------------
2- HZ PEYGAMBER (SAS)'İN HİCRETİ

a) Dâru'n-Nedve'nin Korkunç Kararı
Akabe görüşmeleri ile Müslümanlık Medine'de yayılmağa başlamış, müşrikler korktuklarına uğramışlardı Üstelik Mekke'deki Müslümanlar da Medine'ye göç etmişlerdi Şimdi Hz Muhammed (sas)'de Medine'ye gider, Müslümanların başına geçerse, Mekke'lilerin Şam ticâret yolu kapanabilirdi Mekke müşrikleri Müslümanlara son derece kötü davranmışlar, târihte eşine ender rastlanan işkence ve hakarette bulunmuşlardı Bunlar Medine'lilerle birleşip, kuvvetlendikten sonra kendilerinden öç alabilirlerdi Esâsen Mekke'lilerle Medine'liler arasında, öteden beri geçimsizlik vardı Çünkü Mekke'liler Adnânîlerden; Medine'liler ise Kâhtânîlerdendi Durumun ciddiliğini anlayan Kureyş müşrikleri, Mekke'de yapayalnız kalan Peygamber Efendimize ne yapmak gerektiğini kararlaştırmak üzere Dâru'n-nedve'de toplandılar Toplantıda Ebû Cehil, Ebû Süfyan, Ebu'l-Bahterî, Utbe b Rabîa, Cübeyr b Mut'im, Nadr bHâris, Ümeyye bHalef, Hakim bHızâm gibi Mekke ileri gelenlerinin hemen hepsi vardı Müslümanlık tehlikesinin önlenmesiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürdüler İçlerinden Ebûl Bahteri:
- Muhammed (sas)'i bağlayıp her tarafı kapalı bir yerde ölünceye kadar hapsedelim, dedi Amr oğlu Hişâm:
- O'nu bir deveye bindirip Mekke'den çıkaralım, uzak yerlere sürelim, dedi Ebû Cehil ise:
- Kureyş'in bütün kollarından birer temsilci seçelim Bunlar aynı anda hücûm edip Muhammed (sas)'i bir hamlede öldürsünler Kimin vurduğu, kimin darbesiyle öldüğü belli olmasın Böylece kanı bütün Kureyş kabîlesine dağılsın, Hâşimîler bütün Kureyş kollarına karşı çıkamayacaklarından kan davasına kalkışamazlar Çâresiz diyete (kan bedeline) râzı olurlar Bu iş böylece kapanır dedi Ebû Cehil'in teklifi ittifakla kabûl edildi Diğer teklifler beğenilmedi Hemen Kureyş kollarında 40 yeminli kişi seçip toplantıyı bitirdiler(125)
Müşriklerin Dâru'n-Nedve'deki bu konuşma ve plânları el-Enfâl Sûresi'nin 30'uncu âyetinde şöyle özetlenmektedir
"Ya Muhammed, hatırla şu zamanı ki, inkâr edenler (Mekke müşrikleri) seni bir yere kapatmak veya (hepsi birden) öldürmek yahut da (Mekke'den) çıkarmak için sana tuzak hazırlıyorlardı Onlar sana tuzak kurarken, Allah da (onlara) tuzak kuruyordu Allah tuzakların en iyisini kurar"

b) Rasûlullah (sas)'in Evinin Müşrikler tarafından Kuşatılması
Müşriklerin bu korkunç plânını Cebrâil (as) Peygamber Efendimize haber verdi "Bu gece, her zaman yatmakta olduğun yatağında yatmayacaksın, evini terkedeceksin" dedi Böylece Rasûlullah (sas)'e de hicret için izin verildi Rasûl-i Ekrem (sas) Hz Ali'yi çağırdı
"Ben Medine'ye gidiyorum Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme Sabahleyin şu emânetleri sâhiplerine ver(126) Ondan sonra sen de hemen gel" dedi
Ortalık kararınca, Kureyş'in seçme cânileri evin etrâfını sardılar(127) Sabahleyin evinden çıkarken hep birden saldırıp öldüreceklerdi Hz Ali, Rasûlullah (sas)'in yatağına yattı Hz Peygamber (sas) eline bir avuç kum alıp, evini çeviren müşriklerin üzerine saçtı Saçılan kum taneleri cânilerden herbirine isâbet etmiş, hepsi de derin bir uykuya dalmışlardı Rasûlullah (sas) "Yâ-Sîn Sûresi"nin başından:
"Biz onların önlerine ve arkalarına birer sed çektik, böylece gözlerini perdeledik Onlar artık elbette görmezler" anlamındaki 9'uncu âyetine kadar olan kısmı okuyarak, aralarından geçip gitti(128) Müşrikler Hz Muhammed (sas)'in yatağında yattığını sanıyorlardı Sabahleyin, yatakta yatanın Ali olduğunu görünce, donakaldılar, ne yapacaklarını şaşırdılar; hiddetlerinden çıldıracak hâle geldiler Hemen her tarafı aramağa koyuldular Mekke'yi alt üst ettiler Fakat Hz Peygamber yoktu
Muhammed (sas)'i bulana 100 deve verilecek, diye ilân ettiler Bu haber duyulunca, ne kadar mâceracı, cânî, katil varsa, hepsi etrâfa yayıldı Mekke'de ve Mekke dışında, harıl harıl Hz Peygamber (sas)'i arıyorlardı
Rasûlullah (sas), gece evinden ayrıldıktan sonra Kâbe'yi tavâf etti "Ey Mekke, sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve bana en sevimli yerisin; eğer çıkmak zorunda bırakılmasaydım, senden ayrılmazdım", dedi(129) Ertesi gün öğle sıcağında Hz Ebû Bekir'in evine vardı Allah'ın emri ile, berâber hicret edeceklerini bildirdi Hz Ebû Bekir, sevinç göz yaşları ile, 4 aydır dışarıya bırakmayıp, ağaç yaprakları ile beslemekte olduğu iki cins devesini işâret ederek:
Dilediğini seç, Yâ Rasûlallah, dedi Rasûlullah (sas) bedelini ödeyerek devenin birini aldı
Rasûlullah (sas) ve Ebû Bekir için hazırlanan yol azığı bir dağarcığa konuldu Ebû Bekir'in kızı Esmâ, belindeki bez kemeri ikiye ayırıp bir parçası ile bu dağarcığın ağzını bağladığı için Esma'ya "Zâtü'n-nitâkayn" (iki kemerli) ünvânı verild(130/1)
c) Mağarada Gizlenmesi
Gece olunca, her ikisi evin arka penceresinden çıktılar Ayakkabılarını çıkarıp, ayaklarının uçlarına basarak ıssız yollardan Mekke'nin güneyine doğru ilerlediler 15 saat (3 mil) mesafede Sevr Dağı'nın tepesindeki mağaraya vardılar Kureyşin araması bitinceye kadar, (perşembeyi cumaya bağlayan geceden pazar gününe kadar) üç gün bu mağarada gizlendiler
Ebû Bekir'in oğlu Abdullah, geceleri mağaraya gelip Mekke'de olup biteni anlatıyor, ortalık ağarmadan gene Mekke'ye dönüyordu Kölesi Âmr b Füheyre de koyunlarını otlatırken akşamları Sevr dağına götürüp onlara süt veriyordu
Peygamber Efendimizi ve Ebû Bekir'i arayanlar, iz sürerek, nihâyet Sevr'deki mağaranın ağzına kadar geldiler Ayak sesleri ve konuşmaları içeriden duyuluyordu Hz Ebû Bekir, başını kaldırdığı zaman onların ayaklarını görmüş ve heyecanla:
-"Yâ Rasûlallah, eğilip baksalar, bizi görecekler, demişti, bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
-"Korkma, Allah'ın yardımı bizimledir(130/2) İki yoldaş ki, üçüncüsü Allah'tır, hiç endişe edilir mi?" buyurdu(131)
Tâkipçiler Sevr dağı'na henüz çıkmadan, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş, bir çift beyaz güvercin yuva yapıp yumurtlamıştı Bu durumda Kureyşliler mağaranın içine bakmanın ahmaklık olacağını düşünerek bırakıp gittiler(132)
Kureyşlilerin aramaları üç gün sürdü Peygamber Efendimiz ile Ebû Bekir Mekke'de iken Abdullah b Uraykıt adında henüz müslüman olmamış, fakat son derece emîn bir şahsı kılavuz olarak kiralayıp develeri de ona teslim etmişlerdi(133) Kılavuz Abdullah, üç gün sonra, dördüncü günün (Pazar) sabahı develeri mağaraya getirdi Devenin birine Rasûlullah (sas) ile Ebû Bekir diğerine ise kılavuz Abdullah ile Ebû Bekir'in kölesi Âmir b Füheyre bindiler Sâhili takibederek Medine'ye doğru 24 saat hiç dinlenmeden yol aldılar Deve yürüyüşü ile 13 günlük olan Medine yolunu 8 günde katederek 12 Rabiulevvel/23 Eylül 622 pazartesi günü Kuba'ya ulaştılar
Rasûlullah (sas)ilk vahiy Hîra (Nûr) dağı'ndaki mağarada gelmişti Hira'daki mağara ile Sevr'deki mağara arasında geçen müddet, Rasûlullah (sas) 'in Peygamberlik hayatının Mekke Devri'ni teşkil etmişti Sevr dağı'ndaki mağaradan başlayan hicret ise, Mekke Devri'nin sonu, Medine Devri'nin başı olmaktaydı
d) Rasûlullah (sas)'i Tâkibedenler
Hicret yolculuğunda Peygamber Efendimiz iki önemli takiple karşılaştı
Müdliçoğullarından Sürâka, Kureyş'in ilân ettiği mükâfâtı ele geçirmek hevesiyle, kendi bölgelerinden geçmiş olan hicret kafilesini tâkibe koyuldu Atını dört nala sürerek Rasûlullah (sas) ve arkadaşlarına yaklaştığı sırada, atı sürçüp kapaklandı Kendisi de yere yuvarlandı Yeniden atına binip koşturdu Tam yaklaştığı sırada, atının ön ayakları kuma saplandığı için, yine düştü Atını zorlukla kurtardı Sürâka'nın morali iyice bozulmuştu Rasûlullah (sas)'den özür diledi Yazılı bir emânnâme alarak geri döndü; diğer tâkipçileri de "ben aradım, boşuna yorulmayın, bu tarafta yok" diyerek geri çevirdi(134)
Eslemoğullarından Büreyde de, Kureyşin ilân ettiği mükâfâtı alabilmek için Rasûlullah'ı tâkibe başlamıştı Fakat ilk görüşte, yanındakilerle beraber Müslüman oldu Daha sonra başındaki beyaz sarığı çözerek mızrağının ucuna bağladı "Sizin gibi şanlı bir kafile bayraksız gitmez İzin verirseniz ilk alemdârınız olayım" diyerek ta Kuba Köyü'ne kadar Rasûlullah (sas)'e bayraktarlık yaptı
Daha sonra, Şam'dan Mekke'ye dönmekte olan bir ticâret kafilesine rastladılar Kafilede bulunan, ilk 8 Müslümandan Avvâm oğlu Zübeyr, Rasûlullah (sas) ve Ebû Bekir'e beyaz elbiseler giydirdi(135) Ve Medine'lilerin kendilerini sabırsızlıkla beklediklerini haber verdi
Rasûlullah (sas)'ın yola çıktığı Medine'de duyulmuştu Bu yüzden Medineliler, Rasûlullah (sas)'i karşılamak üzere her sabah şehir dışına çıkıp bekliyorlardı 12 Rabiulevvel /23 Eylül 622 Pazartesi günü yine öğleye kadar beklemişler, sıcak bastırınca ümitlerini kesip dönmüşlerdi Bu esnâda bir iş için evinin yüksek kulesinden etrafı seyreden bir Yahûdî, beyazlar giyinmiş bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğunu gördü ve yüksek sesle:
İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor, diye haykırdı


--------------------------------------------------------------------------------
(125) Bkz İbn Hişâm, 2/125-126, İbnü'l-Esîr, age, 2/102; Zâdü'l-Meâd, 2/ 136-137; Tecrid Tercemesi, 10/87-88
(126) Mekke'de en güvenilir kimse olduğu için, bütün Mekkeliler en değerli şeylerini Hz Peygamber (sas)'e emânet ederlerdi Bu güvenirliği yüzünden O'na "Muhammedü'l-Emin" diyorlardı (İbn Hişâm, 2/129)
(127) Bu câniler arasında:Ebû Cehil, Hakem bel-Âs, Ukbe b Ebî Muayt, Nadr b Hâris, Ümeyye b Halef, Zem'a bEsved ve Ebû Leheb de vardı (Tecrid Tercemesi, 10/88; Târih-i Din-i İslâm,2/32)
(128) Kur'ân-ı Kerîm'de bu olaya işâretle: (Habibim, bir avuç kumu onların üzerine) attığın zaman sen atmadın, ancak Allah attı, hedeflerine O ulaştırdı (el-Enfâl Sûresi, 17) buyrulmuştur
(129) İbn Mâce, 2/1037 (Hadis No: 3108), Kahire, 1378/1953; Tirmizi, 5/722 (Hadis No: 3925), Kahire, 1385/1965; Asr-ı Saâdet, 1/294
(130/1) Tecrid Tercemesi, 8/415 (Hadis No: 125) ve 10/100 (Hadis No : 1ğ)
(130/2) et-Tevbe Sûresi, 40
(131) el-Buhârî, 4/263; Tecrid Tercemesi, 10/119 (Hadis No: 1557)
(132) Zâdü'l-Meâd, 2/137; Târih-i Din-i İslâm 2/330; M Hamîdullah, İslâm Peygamberi, 1/124
(133) Zâdü'l-Meâd, 2/137
(134) el-Buhârî, 4/256-257; Tecrid Tercemesi, 10/102-104; (Hadis No: 1ğ)
(135) el-Buhârî, 4/257; Tecrid Tercemesi, 10/105 (Hadis No: 1ğ)


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.