Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Nesil Bilinçlendirme Kampı > Tarih Musahabeleri

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hasan, oğlu, ulubatlı, şehid

Şehid oğlu şehid Ulubatlı Hasan

Eski 01-13-2009   #1
KRDNZ
Varsayılan

Şehid oğlu şehid Ulubatlı Hasan



Mevzu nedir bilinmez ama II Murad Han o güne kadar yapmadığını yapar, bir anda talimgahta biter ve "yiğitlerim" der, "mühim bir vazife var Bu işi kim yapar?"
Askerlerin hepsi de "sağına soluna bakmadan" bir adım öne çıkar, "ben" derken, hançerelerini yırtarlar
Sultan sakalını sıvazlar mütereddit bir ifadeyle "ama" der, "gidip de dönmemek, dönüp de görmemek var"
Levendler bu güç görevin şehadetle neticelenebileceğini anlarlar Lakin zerre kadar tereddüt etmeden bir adım daha atar ve gönüllü olduklarını haykırırlar
Murad Han bakar olmayacak, kendisi seçmeye kalkar Yanıbaşındaki uzun boylu, geniş omuzlu, gür bıyıklı, ateş gözlü yiğide döner "mesela sen" der, "bu işe ne dersin?"
-Bu büyük bir şeref, beni seçtiğiniz için dua ederim
Sultan askerini kenara çeker Elini dostça omuzuna koyar ve "peki benden istediğin bir şey yok mu" diye sorar
Yiğit, başını öne eğer
Sultan "söyle" der
-Devletlü Efendim, benim Bursa Karacabey'de, Ulubat Gölü kıyılarında yaşıyan bir hatunum, bir oğulcağızım var Hani diyorum ki Hasan'ım da okusa, devlete millete hayrı dokunsa
Asker cümlesini tamamlayamaz, Murad Han "sen gönlünü ferah tut" diye fısıldar, "bundan böyle hanımın kızımdır, sultan kızı gibi kollanacak Oğlunu Bursa'nın en gözde alimleri okutacak Var git şimdi, sana görevini anlatsınlar"
Levend'in yüzünde sımsıcak bir tebessüm belirir, " ferman padişahımındır" der, diz kırar
Genç askerin adeta kuşları uçar, lakin sultanın kuşcağız omzuna beş batman yük bırakırlar

Ah o vasiyet!
Beklenen olur, birkaç hafta sonra ateş gözlü yiğidin ölüm haberini ulaştırırlar Sultan Murad'ın kolu kanadı kırılır, derhal adamlarını Ulubat'a yollar, yanlarına para ve erzak katar Gelgelelim kadıncağızın izini nişanesini bulamazlar Ararlar, tararlar, sorarlar nafile Vali, kadı, subaşı Hepsi de "maalesef" der ellerini çaresizlikle iki yana açarlar
Murat Han fevkalade müteesir olur, artık Ulubatlı'yla yatar, Ulubatlı'yla kalkar Geceleri uykuyu dağıtır, gündüzleri uçan kuştan haber sorar Bir ömür azap içinde geçer, ölümü yaklaştığında oğlu Mehmed'i (Fatih) çağırır, "vasiyetim olsun, Ulubatlı Hasan'ı bul, ona sahip çık" diye fısıldar, "yoksa baban rahat yatamaz!"
Sultan Mehmed arar, sorar ama ne fayda! Lakin vasiyeti unutmaz, hadiseyi zihninin bir köşesine yazar
İstanbul kolay bir şehir değildir Surları güçlü, askeri eğitimlidir Önde hareketli birlikler, arkada alçak mazgallar, derken yedi metre derinliğinde bir hendek ve devasa surlar Arada bir boşluk sonra bir daha surlar Düştüğü yeri yakan Rum ateşi, misket atan toplar, yağ fıkırdayan kazanlar, oklar, taşlar, mızraklar

Kimdir bu bre!
Kuşatma 50'nci gününü doldururken henüz dişe dokunur bir ilerleme sağlanamaz O gün savaş yine kızışır Yorgun ve yaralı askerler geri çekilirken ellerinde iri pala ve küçük kalkanları olan otuz kadar gönüllü surlara atılırlar Görünüşleri dervişvaridir ancak yeniçerilerden iyi vuruşur, adeta düz duvara tırmanırlar Göz açıp kapayıncaya kadar bir burcu ele geçirir, Rumları dağıtırlar İçlerinden biri göstere göstere sancağı dalgalandırır ve adeta temreni taşa çakar Nazlı hilali gören askerlerin maneviyatı nasıl artar anlatılamaz Bir tekbir Bir uğultu Bir anda surlar sallanmaya başlar Evet fetih görünmeli olmuştur ama hilali burçlara çeken yiğidi ok yağmuruna tutarlar Şimdi ne alakası varsa babasının vasiyeti gong olur Fatih'in beyninde çınlar Söz konusu birliğin komutanını çağırıp sorar: "A be kimdir bu yiğit?" / - Ona Hasan derler sultanım, kendi halinde sessiz sedasız bir civandır / -Neredendir bre? / -Bursa taraflarındandır / -Sakın Ulubatlı olmasın / -Beli sultanım ama siz onu nerden bilirsiniz?

Sultanlar da ağlar!
Fatih "seni geç buldum Hasanım" diye mırıldanır, "umarım kavuşmak, konuşmak nasip olur"
Lakin olmaz! Derviş Hasan belki otuza yakın isabet alır ve Sultanın gözü önünde şehadet şerbetini yudumlar Fatih'in yüreciği cızz eder, burnunun direği sızlar Bir yumruk gelip boğazına dayanır, bir ateş bağrını yakar Ah bir padişah olmasa, şöyle çekilse kuytulara, doya doya hıçkırsa Sahi sultanlar niye ağlayamazlar? Neden hep duygularını saklamak zorundadırlar?
Ulubatlı ile birlikte surlara tırmanan dervişlerden 18'i şehid olur, kalanlar canları pahasına sancağı korurlar Surlar yıkılır, kapılar açılır ama Fatih şehre girmeden Ulubatlı'nın naaşına koşar Mübarek çocuğun ağzından inceden bir kan sızmakta, ortalık gül kokmaktadır Sultan genç şehidin başını dizine koyar, saçlarını okşarken "ah be Hasan" diye mırıldanır "seni ne kadar aradık bilemezsin İnşallah baban bizden davacı olmaz" Şehidin yüzünde hayal meyal bir tebessüm belirir, belli ki nimetler içindedir Kuralın da bu kadarı fazladır hani, Fatih bu kez gözyaşlarını tutamaz, koyverir yoluna, sarsıla sarsıla ağlar Neden sonra yanındakilere döner ve "padişahlık da ne ki" diye fısıldar, "şah ona derim ki Ulubatlı gibi ola!"

__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Şehid oğlu şehid Ulubatlı Hasan

Eski 01-14-2009   #2
bbk
Varsayılan

Cevap : Şehid oğlu şehid Ulubatlı Hasan



çok güzeldi teşekkürler sevgili KRDNZ
__________________
Kimler geldi kimler!

Neler istediler neler

Sonra bırakıp dünyayı gittiler

Sen hiç gitmiycek gibisin değilmi?

O gidenlerde senin gibiydiler;
Alıntı Yaparak Cevapla

Ulubatlı Hasan

Eski 05-22-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Ulubatlı Hasan



29 Mayis 1453 günü Konstantiniyye önlerindeki Islâm ordusunda büyük bir hazirlik göze çarpiyordu Islâm askerleri sabah namazindan önce en temiz elbiselerini giymisler, birbirleriyle helallesmisler, cemaatle namazi kildiktan sonra ordudaki yerlerini almislardi Kâinatin Efendisinin müjdeledigi “Mesud askerler”den olmak ve Cenab-i Hakkin huzuruna sehid olarak gitmek için yanip tutusuyorlardi Hele içlerinden birisi vardi ki, heyecandan yerinde duramiyordu Bir gün önceden komutanlarina yalvarmis en ön saflarda vurusan birlikte yer almak için çok dil dökmüstü

Ulubatlı Hasan adlı bu yigit Bursa Karacabey’deki Ulubat gölünün kuzeybatı kiyisinin yakininda bulunan Ulubat köyünde dünyaya gelmisti Yigitler yigidiydi At yarislarinda, ok atmada, güreste birinciydi Daha sirtini yere getiren çikmamisti Öyle ki çogu defa iki kisiyle birden güresir, ikisini de yenerdi Ulubatli Hasan’in gönlü Allah için cihad etme askiyla yanip kavrulmaktaydi “Ila’yi kelimetullah” ugruna can vermek en büyük emeliydi
Büyük hücum’un yapilacagi gün en ön safta vurusacağı için çocuklar gibi seviniyordu Otuz tane gözüpek yeniçeri seçmişti Hep birlikte aynı noktaya hücum edeceklerdi

Nihayet beklenilen an gelip çatmıstı Mehter “hücum” havası çalınca Ulubatlı Hasan ve arkadasları “Allah Allah” sesleriyle ileri atılmıslardı Ulubatli’nin bir elinde sancak, diger elinde kalkan vardi Sura dayanan merdivenlerden süratle tirmaniyordu Atılan oklara, taşlara, üzerlerine dökülen kizgin yaglara kalkanini siper ediyordu Nihayet surlarin üzerine varmayi basarmisti O anda kalkanini firlatip atmis, uzun palasini çekmis, arslanlar gibi vurusmaya baslamisti Önüne çikan düsman askerlerine vuruyor, vuruyordu Yahya Kemal’in tasvir ettigi gibiydi manzara Söyle demektedir sair:
Vur pençe-i Alî’deki semsîr askina
Gülbangi asmani tutan pir askina
Ey lesker-i müfettihü’l-ebvâb vur bugün
Feth-î mübîni zâmin o tebsir askina
Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-î hilâl içün
Gelmis bu sehsüvâr-i cihangir askina
Düssün çelengi Rûm’un egilsün ser-î Firenk
Vur Türk’ü gönderen yed-i takdir askina
Son savletinle vur ki açilsin bu sûrlar
Fecr-i hücum içindeki Tekbîr askina
Ulubatlı’nin şimşek gibi çakan kilicindan ürken düsman askerleri uzaktan ok yagdirmaya baslamislardi Oklar pes pese Hasan’in vücuduna saplaniyordu Ayakta duramayacagini anlayan Ulubatli sancagi Topkapi’daki surlann üzerine dikivermisti Sancagin surlarin üzerinde dalgalandigini gören askerler cosmustu Tekbir getirerek büyük bir gayretle surlara hücum ediyorlardi Ulubatli Hasan da vücudunun oklarla delik desik olmasina ragmen yarali ars-lan gibi sancagin yanina düsman askerlerini yaklastirmiyordu Nihayet diger arkadaslan yanina gelmis, Hasan’in etrafina halka olmuslardi Sancagin artik emin ellerde oldugunu gören Hasan yüzünde mes’ud
bir tebessümle ruhunu Rahman’a teslim etmisti Kendisiyle birlikte surlara tirmanan arkadaslarindan 18′i de sehid olmus, kalan 12’si sancagi düsürmemisti
Çok genç yasta sehitlik rütbesini kazanan Ulubatli Hasan’in vücuduna 27 ok saplanmisti Arkadaslan bu oklari çikardilar ve bu mübarek sehidi Fatih’in huzuruna götürdüler Fatih, Islâmin bu bahadir evladina dua ettikten sonra söyle demistir: “Ulubatli Hasan’ım! Ne kadar sanlisin Eger sultan olmasaydim, Ulubatli Hasan olmak isterdim!

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.