Âlim Olanın, Koskoca Kâinatta; Bilgiyle Mükerrem Kıldığı Bir Varlık. |
|
|
#1 |
|
gülgüzeli
|
Âlim Olanın, Koskoca Kâinatta; Bilgiyle Mükerrem Kıldığı Bir Varlık.Âlim olanın, koskoca kâinatta; bilgiyle mükerrem kıldığı bir varlık Yüce sanatkârın yeryüzündeki sanat galerisinde, kendisine ihsan buyrulmuş bilgi vasıtasıyla şereflenmiş bir başyapıt Kemal mevkisine erişebilmesi gayesiyle bilmeye meftun, ancak kendisini bilememekten, aciz bir mahzun Her lahza masiyet peyda eden son derece cahil bir varlık Mükrim olanın kendisine kerem ettiği olanca nimete mukabil mutlu olamayan nankör bir mahlûk Sahip olduklarının malikini unutarak nisyan ile malul olduğunu ispatlamış ve kendisini evrenin merkezi kabul edecek kadar kendini beğenmiş bir mağrur Zalimliği cehaletinden menkul olan bu varlığı; bilim, yüzyıllardır tanımak ve bilmek için büyük çaba sarfettti En hümanist söylem ve tanımlar yeryüzünün bu kompleks yapıdaki varlığını anlatmaya kabil olamadı Nesnel gerçekler öğretisi bilim, ‘homo sapiens’ adını verdikleri insanı, tanımak için, adeta paçavravari bir şekilde kadavraya çevirirken parçacı aklın önderliğinde insanı daha da komplike bir yapıya dönüştürdüklerinin farkına varamamışlardı Mahiyet itibariyle özne olan insanı, nesne cihetinden bilme ve tanıma çabaları, hep sathi manada kifayetsiz kalmıştı İnsanın iç dünyasını keşfe çıkan psikologlar; insanın özüne yerleştirilmiş “fıtrat” denilen gerçekleri bir kenara itip, kendi egolarını tatmin için uğraş verirken; var oluşunu sorgulamaktan aciz Freud’un öğretilerini tüm nesillere aktarabilmenin sevinciyle zafer sarhoşluğunu yaşamışlardı Ve böylelikle psikologlar; insanın, organize olmuş psişik boyutunun organizatörü olan Yüce Yaratıcıyı keşfedememenin şaşkınlığıyla kendi ruhsal derinliklerine gömülmeyi yeğlemişlerdi Ya insanın sosyal fenomenini seyre koyulmuş toplumbilimcilere ne demeli? Bu seyir çizgisinde aslında onlar Hegel’in, Marx’ın, Auguste Comte’ın ve Herber Spencer’ın düşünce akımlarını seyre koyulmuşlardı İnsanı siyasal, ekonomik, politik ve düşünen bir hayvan olarak lanse eden filozoflar, yaradılış gerçeğini idrak edişten kaynaklanan sorumluluk yükünden azad etme çabalarının verdiği bastırılmış duygularla, kendilerini aşağılıkların aşağısına çevirmişlerdi Bu akademik performans içindeki, kanımca akademik olmayan insan tanımlarını mülahaza ettiğimizde; insanın gayri insani bir boyuttaki değerlendirmede hayvan seviyesine düşürüldüğünü görebilmekteyiz İnsan, yaradılış mayası itibariyle madde ve mananın terkibinden mürekkep bir varlık olması hasebiyle, dilediğinde madde boyutunu mana boyutuna boyun eğdirip İlliyyin’e ulaşabilen bir varlıktır Dilediğinde ise manasını dahi kaybedip ruhunu ve iradesini cismine ram ederek Siccin olabilendir Manasını kaybeden insan ismini de kaybetmiştir Cisim manasız kalınca maddeye eğilimlidir Madde ve mananın bileşimiyle cisim kazanmış insanın manasından uzaklaşması asıl itibariyle kendisinin, yok oluş tehlikesiyle karşı karşıya gelmesi anlamındadır Çünkü; Madde isyankârdır Mana itaatkâr… Madde tamahkârdır Mana kanaatkâr… Madde masivaya tutkundur Mana ukbaya vurgun… Madde değer bilmezdir Mana kadirşinas… Madde tefekkür etmez Mana her lahza tefekkür ve teemmül eder… Madde ölümü istemez Mana ise ölümü ölümsüzlük adına düşler… Madde zelil olanı talep eder Mana müteal olana meyillidir… İnsan, tanınması en zor ancak tanımı en çok yapılan bir varlıktır Bilgi, insanı insan yapan en önemli asli unsurdur Sözlük manası; yürüyen, konuşan, acıkan, yiyen, içen, üzülen, neşelenen bir varlık olarak tanımlanan insanın, yeryüzünün en şerefli mahlûku olması, bilgiyle lütuflanmasının malulüdür Bilgi, insanın yaradılış gayesinin ifasına hizmet etmesi gerekirken, insanın bilgiyle yarışması ve bilgiyle yarışırken dahi kendisini bilememesi ne acı… Muazzam bir işlerliğe sahip olan insan bilincinin bir bilgisayar misali çalışırken; kendi programcısı olmadan bir işe yaramayacağını bile bile programcısını unutması ne kadar da acı… Mükemmel yapıdaki bir mekanizmanın yaratıcısını bilmeden, mekanizmayı bilmek adına uğraş vermesi; beyhude bir çaba değil mi? İnsanın, bilinmeyenler arasında bilinemeyen bir varlık oluşu hilkati bilememesinden kaynaklanmıyor mu? Oysaki insan bilinemez değildir İnsanı bilinemez kılan ilmü’l-beşerdir Salt maddi boyuta mebni insan tanımları, insanı bilmek için kâfi derecede anlamlı birer ölçü olabilmiş mi? Mabud bilinmeden mahlûk bilinebilir mi? Yaratıcının insan tanımı, nazar-ı dikkate alınmadan, insanı bilebilmek mümkün olabilir mi? İlm-ü ledün’den neşet etmiş bilgi bilinememezlik yokuşunda uçuruma doğru yuvarlanmaya müsait insanın, kurtuluşu için en mükemmel bilgi olmaz mı? Mutlak ve en mükemmel olan aynı zamanda bütün ilimleri ihata eden Âlim olan Allah, insanı en iyi ve en mükemmel manada tanıyan, tanımlayan, tanıtan ve bilen değil midir? “And olsun ki biz insanoğullarını şerefli kıldık Karada ve denizde taşıtlara yükledik Temiz şeylerle onları rızıklandırdık Yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık” (İsra 70) Mebde ile mead arasına sıkıştırılmış bir hayat serüvenine sahip olan ve yaratıcının, varlıkların en eşreflisi olarak nazar ettiği insan; ilahi hikmet projesinde, yoktan var edebilmenin kudretine sahip oluşun tecessümüydü İlahi tecellinin tezahürü olan insanın var edilmesi ile her yaradılışa imzasını atan yüce yaratıcının kendisini bilinebilir kılmasının, hasbellüzüm bu yaradılışı murad etmesinin bilinenemeyen nedenleri vardır Ancak insanı bilememekten yakınanlar; insanın yaratıcısını tanıyıp, O’na iman eden, bilgiyi; iyi yaşam adına erdem sayan, bilginin hazinelerine sahip olanın önünde saygıyla eğilen ve bildikleriyle amel etme endişesi içerisindeki mütevazı ilim ehli âlimlerden haddizatında müstakim ve münevver akıl sahiplerinden bilinemeyen insanı bilebilme imkânına sahip olabilirler Binaenaleyh, insanı en iyi bilen ve insanı en iyi tanıyan Yüce Yaratıcı, kendisini tanımaktan aciz insana bilim ve ilim kapılarının anahtarını himmet ederek sonsuz keremiyle keremlendirmiştir Hulasa kalem ile yazmayı öğrenmişlerin, kalem ile yazmayı öğreteni bilmemesi korkunç bir durumun göstergesi olmuştur İnsanı tanıdıklarını ilan edip, insanı, beşeri mantıkla tanımlayan ve tanıtan insan müsveddelerinin, Nakkaş-ı ezel’i bilememelerinin sonu vahim olmuştu “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti her şeyi kuşatan Âlim-i hâkimsin ” (Bakara;32) Güzel başlayan yaşam serüvenimizin en güzel bir biçimde son bulması için; insanı ve insanın yaratıcısını en iyi bilme ve tanıma temennisiyle
__________________
|
|
|
|