GöKKuŞaĞı
|
Küçük Şeyler Ansiklopedisi
Keyfime göre bir lügâtim olsaydı; her sözü kendi keyfimce yorumlayasaydım diye düşündüğüm olur zaman zaman
Adını Keyif Lügâti ya da Küçük Şeyler Ansiklopedisi koymayı düşündüğüm kitabın bazı maddelerini sizinle paylaşmak istedim bu hafta Keyfinize bakın; keyfiyetinizi çoğaltın diye Yani ki, biriktirmenin peşinde koşarken, sayıların efsununa kapılmışken, bir de, bir şeyde, çok basit ve sade bir işte, bir kelimede derinleşmenin, ruhu dinlendirmenin kapısını da aralamaktır niyetim Buyurunuz, burdan yanınız
Acele: Bakmayın adının çağrıştırdığı o telaş haline İçimizde en sakin olanı o Baksanıza herkesin başında bekliyor; bırakmıyor, terk etmiyor İnsanlar her daim aceleyle koşturuyor, meydanlar aceleyle dolup boşalıyor, işyerlerinde aceleyle çalışılıyor Anlayacağınız herkes koşturuyor, ama acele bekliyor Kimsenin ardı sıra da koşmuyor; kendini terk edecek olanları bile vardıkları yerde sabırla bekliyor
Leke: Dayanılır şey midir bulunduğunuz her yerden kovulmak? Az şey midir her defasında fazla görülmek? Oysa, davet ettiğimiz şeylerden artandır, taşandır leke Yemek lekesi, mürekkep lekesi, kahve lekesi  Sadece yerinde durmuyor diye istediğimizden bir parça, bir damla, bir yudum olanı dışlamak niye? Lekeye ettiğimize bir bakın: Alnımızdan uzak olasıdır leke Namusumuza değmeyesidir leke Hayır, hayır; içimizde en lekesizidir leke Çünkü lekeli leke diye bir tabir yok henüz lügâtlerde Lekeye leke sürülmez bir kere Sonra, sınırını aşmaz leke; oturur oturduğu yerde Bir lekenin lekelediğini istila ettiği, işgal ettiği, ele geçirdiği görülmemiştir Hem sonra, kendini bilir leke, haddini bilir Bir lekenin leke oluşuna itiraz ettiği vaki değildir, bir lekenin leke değilmiş gibi davrandığını gören olmamıştır Okumayı bilmeyene, harfleri tanımayana aslında bu yazı da bir leke, sadece
bir leke  Öyleyse hiç leke görmeyecek biçimde okumalı âlemi  Leke gözümüzde, leke zihnimizde, leke olmaması gereken yerde
Taş: İçimizde en yumuşak kalpli olanı Rabbinin emri karşısında kalplerden de yumuşaktır; sert ol! denince sert olur ve bekler; üzerinden sular da geçse, yüzüne kadifeler de değse verdiği sözden caymaz Asâ-yı Mûsanın [as] dokunuşuyla yumuşar Demek ki sertliği kendinden değil emre karşı yumuşak başlılığındandır Vefasızlık ettiklerimize karşı vefa borcumuzun kefilidir taş: Unutulmuş ölülerin başında sabırla bekler, unutmaz isimlerini, bağrında acı bir yara olarak saklar
Düğme: Dört gözle sevdiğini bekler gibidir Bu yakadan öbür yakaya hasret taşır Sırdaştır; ardında mahremi saklar Gizliliğe yoldaştır; tenler üstünde gezinir İliğine kadar vefalıdır, dosttur; iki yakamızı bir araya getirir Tevazûun kristalleşmiş halidir; yakamızdadır, hep görünür yerdedir, ilk göze çarpandır ama yokmuş gibi davranır; önümüze geçmez, yerimizi almaya kalkmaz Uluorta çözmeye gelmez düğme; ki çözüldükçe tenin sırlarını açar
Gözyaşı:Ruhun bedenden taşmasıdır En çok kadın yanağına yakışır Sözlerin en tatlısı, yalvarışın en dayanılmazıdır Kalplere damlayan uzun ince ırmaktır Damlaya damlaya gül olur
Çay: Sohbetin bardağa sinmiş hali Dünyadan kopmanın, ötelere kanat çırpmanın en kolay bulunur bahanesi Şekerin içinde erimeye can attığı kutsal sıvı Kan renginin özlemle kucağına atıldığı sıcak yuva
Asansör: Dizlere derman; nefeslere ferahlıktır Her bedeni içeri davet eder; ancak ruhları aynalarda hapseder Gelip geçilir içinden sadece; kalınmaz Beklenir ama beklenenler içinde vefayı en az hak eder gibidir Sanki herkes dargındır asansöre Sanki herkes dargındır asansörde Muhabbeti mi aşağı indiriyor ne?
Harf: Ruhun kâğıda düşen ince gölgesi Seslerin usâresi, özsuyu Anlamın boşluğa düşmemek için tutunduğu kuru dal
Hece: Dilin altından göğe uzanan ince bir filiz Kökleri sessizliği parçalar, dallarında sesten evler kurulur
Kitap:Anlamın kapılarını bekleyen suskun bekçi Açılınca umulmadık kapılar açar Kapalı kaldıkça, kendine bile susar İnsan dudağına değince dirilen ölü ağaç parçası
Dua: Sözün miracı Dudağın haccı Dilin namazı Arzuların kıblesi Sözün göğe ağışı İsteyen ile istemeyi verenin buluşması
Tevekkül: Tembelliğin zıt anlamlısı Tembel olanların hak etmediği sükûnet vakti Çalışmanın üzerine giydirilen taç Emeğin alından ter ter süzülüşü Sebebi sonuca bitiştiren huzurlu bekleyiş
Yağmur: Göğün yere ağışı Bulutların çiçekleri öpüşü Yüksekten geldiği halde aşağıdakileri incitmemenin göstergesi Kimseyi kimseden ayırmadan kucaklamanın resmi Rahmetin cisimleşmiş hâli Aslında, yağmurca konuşur Rahmet Peygamberi [asm]; yüksekten indiği halde kimseyi küçümsemez, hiçbir şeyi incitmez, ötelerden gelir ama kimseyi kimseden ayırmaz
Son: Kalplerin küstüğü sözcük Sonsuzluğun arefesi Sonsuzlukla son bulan hüzün bilmecesi
Senai Demirci
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|