Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
suikastler, suikastı, tarihi, ömer

Suikastler Tarihi (Hz. Ömer Suikastı)

Eski 08-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Suikastler Tarihi (Hz. Ömer Suikastı)





Bizans İmparatoru Heraclius (Ermeni asıllı ve Heraclius Hanedanının kurucusu olan I Heraclius; 610-641 yıllan arasında Bizans imparatorluğu tahtında oturmuştur) yüz çizgileri gerilmiş sinirden titriyor karşısında süklüm püklüm duran Prens Tomas'a bağırıyordu:

"Anlamıyorum Tomas ne oluyor? Urfa İskenderun ve Antakya'yı verdik fakat bu da yetmedi Şimdi de Suriye elden gidiyor! Senden en küçük bir başarı ve karşı koyma haberi yok Şam kalesi bile düştü düşecek! Şimdi de sıra Kudüs'e mi geldi? Bütün bu yenilgilerinizin gerçek nedenlerini anlayamıyorum"

Prens Tomas üzgünlüğünü belirten bir sesle imparatora şöyle karşılık verdi:

"Haklısınız efendimiz Ama son bir kozum daha var Eğer izin verirseniz bunu da denemek istiyorum Belki de bu davranışımı iyi karşılamayacaksınız Çünkü planımın içinde Kutsal Kitapların da rolü olacak"

İmparator Heraclius:

"Söyleyin bakalım Prens Tomas Oyununuzu ben de merak ettim" dedi

Prens Tomas savaşta uygulayacağı planını anlatmaya başladı:

"Ellerine kutsal kitapları almış rahipleri askerlerimin önünde yürüteceğim İslâm kuvvetleriyle hiç cenge çıkmamış ve maneviyatları bozulmamış genç kumandanları da savaşa sürdüreceğim"

İmparator elini Prens Tomas'ın omzuna koydu ve bu savaş planını beğendiğini belirterek:

"Güzel güzel Sonucunda başarı elde edilebilecek bir düşünce bu Niçin bunu daha önce uygulama yoluna gitmedin? Tanrı yardımcın olsun"

Ne var ki bu gülünç savaş oyunu gerekli sonucu sağlamamış Hıristiyanlık dünyasının kutsal şehri Kudüs de her an İslâm ordularının eline düşmek tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı (Tarihler Kudüs'ü kuşatan İslâm ordularının komutanı konusunda değişik adlar ileri sürmektedirler Değişik kaynaklar Halid bin Velid Amr Ibnül As Ubu Ubeyde ve Halid bin Sabit'i Kudüs'ü kuşatan birliklerin başında gösterirler Bu karışıklığın Kudüs'ün savaş yapmadan ele geçirilmesinden doğduğu ileri sürülebilir)

Kudüs halkının tek umudu Patrik Sofronius'a bağlanmıştı Onun çevresinde toplanmış çıkar yolun ne olduğu konusunda kendisinden bilgi istiyorlardı Sofronius'a:

"Muhterem Patrik Hazretleri biz kutsal dinimizin başkentini vermek istemiyoruz Bunun için elimizden gelen son çarede birleştik Bu kutsal kenti teslim etmektense düşmanla çarpışa çarpışa Kudüs'ü yerle bir eder ve İslâm ordularına bir yıkıntı halinde bırakırız Sizin bu konudaki düşüncenizi öğrenmek istiyoruz" dediler

Patrik kendilerine şu karşılığı verdi: "Ben sizden çok ayrı düşünmekteyim Bana bu gücü veren de elimde Halife'nin kendi eliyle yazdığı ahitnamenin (Anlaşma şartlarını kapsayan belge ya da resmi kâğıt) bulunmasıdır Bu bana güven veriyor Halife bu ahitnamede cana mala ve ırza dokunmayacağına dair Tanrı katında yemin etmektedir Hem de dini inanışlarımıza ve kiliseye gitmemize engel olmayacağını da bildirmektedir"

Uzun görüşme ve tartışmalar sonunda Patrik Sofronius'un da etkisiyle Kudüs halkı şu karara vardı; Halife Hz Ömer gelirse şehri ona teslim edeceklerdi

Halife Hz Ömer Kudüs'ü teslim almak üzere Medine'den yola çıkmıştı Develere binmiş bedeviler de arkası sıra geliyorlardı Geçtikleri yol üzerindeki köy kasaba ve kent halkları Halife'ye büyük sevgi gösterilerinde bulunuyorlardı

Yol boyunca karşılamaya çıkanlar gelecek Halife birliklerinin göz kamaştırıcı ve olağanüstü görünümlerini düşlerken giyim ve kuşamları birbirine benzeyen iki kişinin yanlarındaki bir deveyle önlerinden geçtiklerini gördüler Yoksul görünüşlü bu iki kişi deveye nöbetleşe binerek yol alıyorlardı

Yol boyunca birikenler bu yoksul kılıklı iki kişinin kimliklerini öğrendiklerinde şaşırıp kaldılar Çünkü bunlardan biri Hazret-i Ömer bin Hattab ötekiyse kölesiydi

Kudüs surları görününce kumandanlarından Ebu Ubeyde Halife Hz Ömer'in yanına gelerek:

"Ya Ömer-ül Faruk(Faruk: Arapça "doğruyu eğriden ayıran" anlamına) Elbiseleriniz biraz eski ve yamalı Kudüs'e girmek için seçtiğiniz binek hayvanınız da cins değil Bunları değiştirip size ve Halife'ye yaraşır elbiseler giyseniz nasıl olur?"

Hz Ömer bu sözler üzerine kaşlarını çatıp ağır ağır şu karşılığı verdi:

"Bilirsin ki bizde ad ün onur ve mevkiden yana ne varsa tümü de İslama aittir Kişiliğimize gelince; ona sadelik daha çok yaraşır! Elbiselerin kişiye ün ve onur kazandırdığını nerede gördün? Eğer öyle olsaydı; şu karşımızdaki süslu ve gösterişli elbiseler içindeki kumandanlar çıplak ayaklarımızın karşısında emir kulu bulunmazlardı!"

Kale kapısı açılmış Kudüs şehrinin içine doğru uzanan anayolda Hıristiyan dininin ileri gelenleri başlarında Patrik Sofronius olmak üzere Hz Ömer'i karşılamak için sıralanmışlardı

Önde üç atlı ilerliyordu Ortadakinde sade ve yamalı elbiseler içinde Halife Hz Ömer sağ ve solunda kumandanları Halid bin Velid'le Ebu Ubeyde vardı Onların arkasında da Amr Ibnül As Şurabil ve Bilâl-i Habeşi geliyordu En arkada da askerler düzenli sıralar halinde yürüyorlardı

Ömer bir ara Bilâl-i Habeşi'nin yanına giderek: "Ya Bilâl! Tanrı'mızın bize lütfuna ihsanına ölçü yok! Bu kutsal şehre girdiğimiz şu sıra namaz vaktidir Mübarek ezan-ı Muhammedi'yi senden dinlesek nasıl olur?"

Bilâl-i Habeşi Süleyman mabedinin karşısına düşen yüksek kale burcuna çıktı ve az sonra da Kudüs'te ilk olarak ezan sesi işitildi

Namaz çağrısı işitilince Patrik Sofronius cemaati "Bâsübâdelmevt / ölümden sonra diriliş" adlı kiliseye götürerek ibadetlerini burada yapabileceklerini söyledi

Kiliseye giren Halife Hz Ömer içerisinin tapınmakta olan Hıristiyanlarla dolu olduğunu görünce Patrik Sofronius'a dönerek:

"Görüyorsunuz ki biz cemaat halinde namaz kılarsak bunların ibadetine engel olacağız Sonra kumandanlarım ve askerlerim kilisenin camiye çevrildiğini sanırlar Buraya bir cami gözüyle bakarlar Bu da ahitnamemize aykırı düşer! Biz namazımızı kilise dışında da kılabiliriz İlginize teşekkür ederiz" dedi

Kudüs 637 yılında böylece Müslümanların eline geçmiş oldu (Kudüs'ün Müslümanların eline geçtiği tarih konusunda birlik yoktur Bazı kaynaklar Kudüs'ün Fethini MS 638 olarak gösterirler Taberi'ye göre Kudüs 637'de alınmıştır

Aradan yedi yıl geçmişti 644 yılında Hz Ömer Medine'de mescitte sabah namazını kıldırıyordu Tam bu sırada Ebu Lülüe Feyruz adında bir köle elinde bir hançerle cemaat içine daldı ve Halife Hz Ömer'i secdedeyken altı yerinden yaralayarak yere serdi Kaçmasını önlemek isteyen altı kişiyi daha yaralayıp mescitten dışarı çıktı

Dışarıda nöbet beklemekte olan Beni Esed kabilesinden bir cenkçi Ebu Lülüe Feyruz'un arkasından okunu fırlattı Ok suikastçının tam başına saplandı Zehirli okun girmesiyle de Ebu Lülüe Feyruz olduğu yere yığılıp can verdi

Hz Ömer'i vuran Ebu Lülüe Feyruz'un dini ve ırkı konusu da karışıktır Bir söylentiye göre Halid bin Velid'in Yahudiden dönme kölesiydi Başka kaynaklar da onu Hıristiyan ya da Zerdüşt dinine bağlı olarak gösterirler Suikast konusundaki söylentilerden biri şudur: Küfe Valisi Mugayre ibni Sa'be Ebu Lülüe Feyruz'un kızını kaçırtmış ve bedevi şeyhlerinden birisine armağan etmişti Ebu Lülüe bu durumu bildirmek ve kızını geri almak için Hz Ömer'e baş vurmuş fakat gereken ilgiyi görmemişti Bunun üzerine bir sabah namazında onu daha sonra ölümüne yol açacak biçimde hançerle ağır yaralamıştı

Hazreti Ömer'i hemen evine taşıdılar Aceleyle bulunan bir cerrah karnındaki yaraları dikti Yaraların iyileşmesi için Hz Ömer'in hiç kıpırdamadan yatması gerekiyordu

Halife Ömer oğlu Abdullah'ı yanına çağırttı ve ona vasiyetini bildirdi:

"Cenaze namazını kılındıktan sonra Hz Ayşe'ye (Hz Muhammet'in üçüncü eşi) git benim Revza-i Mutahhara'ya (Hz Muhammet'in Medine'deki mezarına verilen ad) gömülmem için izin al!" dedi ve sonra cerraha dönerek:

"Şimdi namaz vakti yaklaşıyor Abdest almaya kalksam ne olur?" diye sordu Cerrah büyük bir kaygı ve telâşla karşılık verdi:

"Ya Emir-ül Müminin! Sakın böyle bir davranışta bulunmayınız yerinizden kımıldarsanız dikişler hemen sökülür Tanrı korusun büyük felâket olur!"

Hz Ömer gülümseyerek:

"Namazımı bırakmaktansa karnım yarılsın daha iyi" dedi ve yattığı yerden doğrulmak istedi

Acı bir haykırış duyuldu Hepsi o kadar

Babasının soğuyan ellerini avuçlarında ısıtmaya çalışan Abdullah göz yaşlarını tutamadı Bir sahabi (Hz Muhammet'in görüp konuştuğu yakınları Çoğulu Sahabe’dir) onu kıyıya çekerek şu ayet-i kerimeyi söyledi:

"İnna Lillâhi ve inna ileyhi raciûn "
Alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.