Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dair, eğitim

..Eğitim Dair ...

Eski 08-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

..Eğitim Dair ...




Muallimin Yeri
İnsanın, doğumundan ölümüne kadarki bütün hayatının her anında izleri bulunan, muallimdir Muallimin değer verildiği, hürmet duyulduğu milletler yükselmiş, hor görüldüğü milletler mahvolup gitmişlerdir

Yokluk âleminden varlığa çıkarılan insan, nihayetsiz ihtiyaçlar, sınırsız istek ve arzularla doludur Namütenahi keyfiyetler, vücudunda mündemiçtir Bir o kadar da zayıf, aciz ve iktidarsızdır Bir mikroba mağlup olan insanın matlubuna ulaşması, hayatı öğrenmesi, muallimsiz olamaz, mümkün de değildir Dünyaya gözlerini açan çocuk, rüzgârın önündeki yaprağa benzer Uçacağı istikamette en büyük tesir de muallime düşer İyi ve kötü kabiliyetleri yapısında taşıyan çocuk, hangileri beslenirse o istikamette gelişir Bazısına ab-ı hayat dökülürken, bazılarına kibrit suyu dökülüp durdurulmazsa; gelişme istidadında olan filizler dikenlerle boğulmaya mahkûm bırakılmış olur İnsan da hilkatinin gayesine uygun hareket edemez Hele muallim, insandaki şer çekirdeklerin yeşermesine yardımcı olur, o istikamette gayret gösterirse insanın karakteri mahvolur, fıtratı tefessüh eder Belki de başka bir (canlı) varlık şekline dönüşür

İşte nasıl insanların şahsi hayatlarında muallimin tesiri büyükse, devletlerin kurulmasında ve yıkılmasında da tesiri azimdir

Medeniyetler muallimle kuruldu Yunan’dan Osmanlıya; Çin’den, Selçuklu’ya kadar medeniyet kuran her kavmin tarih sahifeleri muallimin imzasını taşır

İlk insan, ilk peygamber, dolayısıyla ilk muallimdi Evet, muallimsiz mektep olamayacağı gibi, muallimsiz insanlık da olamazdı Yaratılışın neden ve niçinlerine cevap verebilecek, geliş ve gidiş sırlarını çözecek insan, en büyük muallimler olan peygambere muhatap oldu Halin vaziyet alışlarını ondan öğrendi Aldı, talip olanlara verdi Hazmederek, sindirerek

Büyük devlet adamları, büyük muallimlerin dizleri önünde büyümüştür Zamanın devletini idare eden devlet büyüğü muallimlerdi Muallim değilse, muallimin talebesiydi Ve hocasını kendinden büyük tanımış, ona hürmet etmiş, saygıda kusur etmemiştir

Anadolu’ya yerleşen Oğuzlar, Nizam-ül Mülk gibi muallimler sayesinde ümranlar kurdular, sahibi oldular Nizam-ül Mülk, açtığı medreseleriyle askere çoğalmanın ve büyümenin ruh ve manasını anlatacak muallimler yetiştirdi Osmanlı, Avrupa’yı ordusunun kılıcından önce, muallimlerinin kafa ve kalemleriyle fethettiler Askere muallimlik ruhu aşıladılar Dünyaya söz geçiren hükümdarlar, ellerinde kılıcı, gözlerindeki yaşla beraber taşıdılar Cesaret ve şecaat, rahmet ve merhametle beraber oldu

Bayezid’i Yıldırım, Mehmed’i Fatih, Selim’i Sultan yapan ruh, muallimleriyle onlara verildi

Âlimin atının ayağından sıçrayan çamuru mukaddes tanıyan şuur, o âlim sayesinde kazanıldı Tarihimiz muallimle altınlaşmış, muallimsiz kaldığında bakırlaşmıştır Muallim ne zaman yerinden indirildi, mesuliyeti unutturuldu devlet adamlarının bendesi olma durumuna düştü, o zaman millet olarak biz de düştük 18 asra kadar hükümdara hâkim olan, bu asırda istiklalini kaybedince, tahakküme boyun eğince, yanlışta olsa devlet siyasetinin kulu-kölesi olunca, çöküşümüz de çatır çatır başlamış oldu Gördüğümüz, işte o enkaz Bu enkazdan kurtuluşumuz, İbn-i Kemallerin, Zembillilerin, Ebu-us-Suudların işe tekrar vaziyet etmesiyle alacaktır Onları intizar ediyoruz

Şu zamanda birbirine düşman, hisleri dumura uğramış, merhametsiz bir cem’iyyet halinde isek, bunda en büyük pay muallime düşer Evet, muallime değer vermedikçe, değerli bir millet olamayız Daha öte mevcut değerlerimizi de kaybederiz Millete hizmet edecek bütün meslek erbabının yetiştiricisi muallim, muallim makamında olursa, hepsi olur Olmazsa, olmaz Rüşvetçi memurun, hırsız mühendisin, kasap doktorun eline düşmek istemiyorsak, muallime saygı duyalım ve gerçek mevkiine oturtalım

Muallim, ilmiyle amel eden olmalıdır, dedik Evet, öyle olmalıdır 0 bir aktör gibi hayatı yaşasın, doğru hayatı, dürüst olan yaşayışı göstersin, bizler de uymaya gayret edelim Balarısının yaptığını yemeyip bize bırakmasını şuurlandırıp, bir ideal çerçevelersek, orada muallimi buluruz

O, lafların ötesinde, teorilerin verasında, hipotezci ve kalıpçı anlayışlardan beri, çilesi çekilmiş, ızdırabı sindirilmiş, canlı, semereli hayatın sahibi olarak arz-ı endam edip, bütün insanlığa numune-i misal olsun

İnsanın yükselmesi için yanındakinin alçalması şartı yoktur Öylesi, gerçekten varlığı olmayan kâfi büyüklüktür İnsan kendi benliğiyle, sahip olduğu varlığıyla gerçek doğruya yaklaşması mümkündür ve matlub olan da böylesidir Kaybedilen değerlerin, yitirilen ölçülerin tekrar kazanılması, hakiki terakkimizin teminatıdır Bundan sonra en büyük vazife gelen neslin muallimlerine düşmektedir ve onlardan beklenmektedir


Alıntı Yaparak Cevapla

..Eğitim Dair ...

Eski 08-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

..Eğitim Dair ...





Artık dayanamıyorum, dedi göz Günde altı-yedi saat TV seyrediyor TV’den gelen radyasyon retina tabakamdaki koni hücrelerini mahvetti Ya kirpiklerim, yıkanmadığından mikroplarla doldu, arpacık hastalığına teslim oldum

Kulak lâfa girdi

Ya ben? Şehrin gürültüsü gibi 100 desibelin üzerindeki metalik gıcırtılarla titreşmekten genç yaşta ihtiyarladım Oysa zarım, orta kulak kemikçiklerim ve korti organım 20-60 desibele ayarlı
Direnecek gücüm kalmadı

Kısık kısık öksürükler akciğerlerin homurtusu duyuldu:

Bir de bana sorun arkadaşlar halimi Sahibimiz günde iki paket sigara içiyor İncecik nazik zarlarla yapılmış alveollerim, soba borusu gibi simsiyah kurumlarla kaplandı Nefes alamıyorum, boğulmak üzereyim

Yanık kokuları sala sala deri geldi:

Ah kardeşlerim, ya benim derdim Güzellik uğruna her yaz kızgın güneşlerin altında saatlerce kavruluyorum, neredeyse kansere yakalanacağım

Dil söylenmeye başladı:

Yedikleri, içtikleri şeyleri hiç sormayın En asitli koladan, bin bir çeşit alkollü içkiye kadar beni mahvedecek ve sizleri de öldürecek ne varsa içiyor Üstelik abur-cubur yiyip komşum dişleri de fırçalamıyor bile Bakteri yuvasına döndük

Kokuyoruz

Kaşına kaşına ayaklar lafa girdi:

Bütün gün üzerimde şişman birini taşımak ne demek, bana sorun Üstelik tırnaklarım yıkanmadığından pislik ve mikrop dolu Mantar hastalığı çekiyorum Kaşınmaktan yara bere içinde kaldım Yeter artık

Beyin konuşmalara katıldı:

Tefekkür için, Yaratan’ı (cc) bulmak, tanımak için, O’nun rahmetini, şefkatini, güzelliğini ve diğer isimlerini, kâinatta harf harf söküp okumak için yaratılmıştım Sizler de bana bu konuda yardımcı olacaktınız Oysaki yalana, düzenbazlığa, kurnazlıklarla haram yollarda menfaat peşinde koşmaya harcandım Hakkımı istiyorum

En sonunda kalp, manevi boyutuyla birlikte, ağır ağır adımlarla yanlarına geldi:


Hepiniz haklısınız Ama bir de beni dinleyin

Ben manevi yönümle, sonsuza kanatlanıp uçmak için yaratıldım Rabbimize aşık olmak için varım Bunun için kâinatı, Yaratan’dan dolayı her şeyiyle sevebilecek kapasitedeyim Yaratan’a kul olma makamının başında ben gelirim Ben bir çekirdeğimBüyüyüp kocaman bir ağaç olabilirdim ki o ağacın kökü iman, gövdesi sevgi, meyvesi Yaratan’a kul olmaktır Bir de şu halime bakın Mala, mülke, cismani zevklere harcandım Kula kul oldum Yalancı sevdaların peşinde perişan oldum Maddi boyutumda ise, yanlış beslenme, sigara ve tembellik yüzünden koroner damarlarım tıkandı, artık yaşamak istemiyorum

Bütün organlar ayaklanmıştı, sesleri giderek yükseliyordu ki pürtelaş önsezi koşarak geldi Arkadaşlar, koca bir kâinat dolusu kızgın kalabalık buraya doğru geliyor Aralarında kimler yok ki? Etini, sütünü veren koyundan, bir kilo bal için on binlerce çiçek dolaşan arıya, fotosentezle çamurlu bir suyu bir bir kimyevi işlemden geçirip elma, incir, üzüm yapan ağaçlara, bir lamba gibi hiç durmadan yanarak dünyayı aydınlatan güneşe kadar, karıncadan yıldızlara bütün varlıklar bir ordu gibi buraya geliyorlar Kızgın ve öfkeli, haklarını almak için geliyorlar Bize katılacaklarmış

Bu haber üzerine bütün organlar sahiplerini Rablerine (cc) şikâyete karar vermişti ki yollarını gözleri yaşlarla dolu ümit kesiverdi

Durun kardeşlerim Biraz daha sabredelim Şikâyetimizi geleceği kesin olan âhiret gününe saklayalım Belki bu süre içinde sahibimiz pişman olur, kul olduğunu hatırlar Müslümanca yaşayıp tövbe eder

Evet, bu hikâyenin sonu nasıl biter bilinmez, ama bilinen bir şey varsa o da hepimizin verilen nimetlerden teker teker sorulacağı

Yüce Allah utandırmasın



Alıntı Yaparak Cevapla

..Eğitim Dair ...

Eski 08-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

..Eğitim Dair ...




Okul öncesi dönem adı verilen 0-6 yaş arası, öğrenmenin altın çağı olarak tanımlanır Kişinin davranışlarıyla ilgili öğrenmelerin yüzde yetmişi bu yaşta gerçekleşir, kişiliğin temelleri bu dönemde atılır Her ne kadar bazı nitelikler kalıtımla intikal edip doğuştan var olsa ve bundan dolayı çocuk, anne-baba ve eğitimciler tarafından hamur gibi yoğrulup istenen kıvama sokulamasa da, kişilik gelişiminde çevre faktörü önemli bir rol oynar ve kalıtımla gelen nitelikler değişime uğrar Bu dönem, çocuğun "şuuraltı beslenme dönemidir" Bundan dolayı, okul öncesi eğitim hayatın ilk ve en önemli basamağıdır
Okul öncesi eğitimi kim verir?
Bizim kültürümüzde çocuk hayatın içinde; annesinin yanında, dede ve ninelerinin masallarıyla, kardeş, akraba ve komşu çocuklarıyla oynayarak, yetişkinlerin davranışlarını taklit ederek, onların her halini örnek alarak büyür ve kişilik kazanır Ancak günümüz şartlarında aynı eğitim tarzının sürdürülmesi ve gerçekleştirilmesi çok az çocuğa nasip olmaktadır Çünkü bilhassa şehirlerde aile yapıları değişmiş, akraba-komşu münasebetleri zayıflamış, aile; anne-baba ve çocuktan ibaret küçük bir birim haline gelmiş, ya yaş farkından veya başka kardeş olmamasından dolayı çocuk oyun arkadaşsız kalmış, oyun mekânları yok olmuş, bir düğmeye basmakla çocuğa cazip ama zararlı da olabilecek sahneleri, programları odamıza taşıyan televizyon evi işgal etmiş, bu durum çoğu aileleri rahatsız etse bile çocuğu meşgul etme adına başka çare bulunamadığından onların izlenmesi kaçınılmaz hale gelmiştir Bunlara anne babaların ilgisizliği, çocuk yetiştirmeyle ilgili bilgi eksikliği ve iş yoğunluğu da eklenince çocuğun bilinç altının nelerle besleneceğini tahmin etmek herhalde zor olmayacaktır O halde okul öncesi dönemde çocukların bakımı ve eğitimini kim üstlenecek? Çocuğun sosyal, zihnî, psikolojik ve ruhî gelişimi ve ilerideki başarısı için erken eğitim konusunda kaç çocuk annesi yeterli bilgiye sahiptir? Yukarıda belirtilen olumsuz şartlara rağmen, eğer anne çalışmıyorsa ona annesi, çalışıyorsa yine bir başka ev kadını mı bakacak? Yoksa onların bakımı ve eğitimi çocuk yuvalarında mı yapılacaktır? Dünyadaki uygulamalar nelerdir? Türkiye'de nasıl bir uygulama vardır? Farklı uygulamalardan ne gibi neticeler elde edilmiştir? Bu ve benzeri sorulara karşı alacağımız veya bulacağımız cevaplar, muhtemelen bizi yeni anlayış ve yeni yaklaşımlara sevk edecektir

Şu bir gerçektir ki, dünyada çok sayıda çocuk kapasitelerini tam olarak geliştiremedikleri ortamlarda büyümektedirler Bugün için olumsuz genetik faktörleri değiştirmek adına fazla bir şey yapmak mümkün değildir, ancak olumsuz çevre tesirleri büyük ölçüde düzeltilebilir Aslında insanların şu an gerçekleştirdiklerinden daha büyük kapasiteleri vardır Kapasitenin elverdiğince gerçekleşebilmesi, çevrenin desteğiyle ilgilidir Bu bağlamda, okul öncesi dönemde çocuğa verilen eğitim ve terbiye ile ilgili hizmetler büyük önem taşımaktadır Son yıllarda bu hizmetlere ait genelde Batı kaynaklı teori, uygulama ve program geliştirme çalışmaları gittikçe önem kazanmaktadır Bu tür faaliyetler için "erken çocuk bakımı ve eğitimi" terimi kullanılır Erken çocuk bakımı ve eğitiminde çok çeşitlilik vardır Bazı programlar sağlık, bazıları beslenme ve bazıları erken eğitim konusuna ağırlık vermektedir Bunlardan ikisi veya üçünü birarada yürüten programlar da vardır Bu programlar toplum kalkınması, anne-baba destek ve eğitimi, erken çocuk bakımı ve eğitimi için bilinç ve talep oluşturma ve bunlardan biraz daha farklı olan kurum merkezli okul öncesi eğitim programı adları altında yürütülmektedir

Kurum merkezli programlar çocuklara bir kurum çerçevesinde hizmet verirler Türkiye'de bu kurumlar Çocuk Gündüz Bakımevi, Çocuk Klubü ve Anaokulu gibi adlar altında hizmet vermektedir Bu kurumlarda kullanılan oyuncak ve program gibi materyallerin pahalı olması, profesyonel eğitimcilere yüksek maaş ödenmesi, bina, ısıtma, vergi giderleri ve diğer temel harcamaların önemli bir yekûn teşkil etmesi yüzünden hizmet bedeli, düşük gelirli ailelerin ödeyemeyeceği kadar yüksek olmaktadır Türkiye gibi ekonomisi zayıf ülkelerde bu tür kurumlar sayı olarak oldukça azdır ve genelde gelir seviyesi nispeten yüksek orta sınıf ailelerin çocuklarına hizmet vermektedir Bundan dolayı, esas hizmet götürülmesi gereken kesime hizmet sunulamamaktadır Bu kurumlardan bazıları ise; değişik işyerlerinde çalışanların çocuklarının sadece bakımına yönelik hizmet veren yerlerdir Okul öncesi eğitimin yaygınlaşması için, devletin en azından, bu tür kurumları ticarî bir müessese gibi görmemesi, vergiden muaf tutması ve hattâ mâlî destek sağlaması gerekir Böylece çok önemli bir görevi yerine getiren bu kurumlar daha düşük ücretle, gelir seviyesi düşük olan kesime de hizmet verme imkânı bulabilirler Son yıllarda ilköğretim okulları bünyesinde özel kurumlara göre daha ucuz ama sadece altı yaş grubuna hizmet veren anaokulları açılmaktadır 3-5 yaş grubunu ihmal eden böyle bir uygulama, problemi çözmüş olmamaktadır Ayrıca, 6 yaşındaki bir çocukla 13-14 yaşındaki çocuğun aynı çatı altında eğitim görmesi ve oyun yeri olarak aynı bahçeyi paylaşması ne derece sağlıklıdır? Türkiye'de 2000 yılı itibariyle erken bakım ve eğitim programından yararlanma oranı % 9,8'dir Bu oran Avrupa'da % 67,8, ABD'de % 62,7 ve gelişmekte olan ülkelerde % 20 civarındadır

Okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak, kurumlar arasındaki farklılıkları gidermek için standart oluşturmak, toplum tabanlı eğitim verilebilmesi için yazılı, sözlü ve görüntülü program hazırlamak devletin hedefleri arasında yer almaktadır Ancak bu alanda yapılan çalışmalar yeterli değildir Diğer taraftan bazı yayınevi ve şirketler okul öncesi döneme hitap eden yazılı, sözlü ve görüntülü materyal ve doküman oluşturmaktadır Bugün, çocukların zevkle dinleyeceği fedakârlık, kahramanlık, karşılıksız sevgi, dürüstlük, doğruluk, tabiat sevgisi, Allah ve Peygamber sevgisi ile ilgili hikâye ve menkıbe kitapları az da olsa vardır ve bunların sayısı ve kalitesi gün geçtikçe artmaktadır Resimli hikaye kitaplarından sözlü ve görüntülü CD'lere kadar çeşitlilik gösteren bu materyaller, çocuğun zihnî, toplumsal ve ruhî gelişiminde çok olumlu tesir yapabilmektedir Ancak anne-baba veya eğitimcilerin çocuklara bu materyalleri kullanmada yardımcı ve destek olması gerekir Onları okurken veya izlerken çocuk durmadan soru sorar, bu sorulara bıkmadan doğru cevaplar vererek çocuğun zihnî, fikrî ve mânevî yönü geliştirilmelidir Eğer anne-baba çocuğa özel zaman ayırmıyorsa, çocuk bunlardan yeterince yararlanamaz Ama çocuk eğitim kurumları bir program çerçevesinde bu materyalleri daha iyi değerlendirir ve çocukların daha iyi yararlanmasını sağlayabilir

Okul öncesi eğitimin neticeleri
Okul öncesi eğitimin neticeleriyle ilgili değerlendirmelerin hangi kriterlere göre yapılacağı önemli bir problemdir Bununla birlikte yapılan değerlendirmelerde, çocuğun ilerideki okul başarısı, suç işleme ve iş bulma durumu gibi kriterler kullanılmıştır Meselâ, ABD'de böyle bir programdan geçmiş binlerce çocuğun okula uyumunun, böyle bir program uygulanmayanlara göre daha iyi olduğu ve lise sonda daha başarılı oldukları tespit edilmiştir Okul başarısı yanında sosyal uyumları daha iyi, iş bulma oranı daha yüksek ve suç işleme oranı ise daha düşük bulunmuştur Ayrıca daha yüksek başarı güdüsü, daha yüksek meslekî istek ve beklentiler, daha olumlu bir kişilik gibi psikolojik kazanımlar elde etmişlerdir Bu uzun vadeli olumlu tesirlerin sebebi olarak, destek programlarının kazandırdığı öğrenme kabiliyetiyle ilgili gelişimler ile; öğretmen, aile ve okul gibi çevre faktörlerinin karşılıklı tesiri gösterilmiştir Okul öncesi destek programına devam eden çocukların daha en başta öğrenme istek ve kabiliyetinde hızlı bir artış olmasının yanısıra, öğretmenlere daha fazla yaklaşma, ödevleri istekle ve dikkatle yapma, grup içinde daha iyi çalışabilme gibi becerilerinde de gelişmeler olduğu görülmüştür Okul öncesi eğitimin doğruluk, dürüstlük, fedakârlık, iyilikseverlik, yardımseverlik, vefa gibi çocuğun insanî ve mânevî gelişimine tesirleri hakkında elimizde bir değerlendirme yok, fakat bu dönemin çeşitli tesir ve biçimlendirmelere en yatkın kısa bir dönem olduğu düşünülür ve eskiden beri çocuk edebiyatına verilen önem göz önüne alınırsa, okul öncesi eğitimin yapacağı olumlu tesirin büyüklüğü anlaşılabilir

Erken bakım ve eğitimin en yüksek seviyede olduğu İsveç'te, çocuğun gündüz bakımı ne kadar erken başlarsa uzun vadeli yararların o kadar fazla olduğu bulunmuştur Bu da kurum merkezli eğitimin kalitesiyle doğrudan bağlantılıdır

Okul öncesi eğitim ve sosyalleşme
Her toplumun çocuk yetiştirme gâyesi farklıdır Meselâ, Yahudiler içinde bulundukları toplumda ve dünya üzerinde varlıklarını sürdürebilmek için kurnazlık, girişkenlik ve esneklik gibi insan münasebetlerinde üstünlük sağlayan niteliklere önem vermiş ve çocuklarını bu niteliklere sahip olacak şekilde yetiştirmişlerdir Kırsal kesimde yaşayanlar ise; çocukları tabiatla başedebilecek ve tabiî şartlara kolayca uyum sağlayabilecek nitelikte yetiştirmeyi yeğlemişlerdir Savaşçı milletler ise; yiğitlik, bağlılık ve özveri gibi özellikleri kazanılması gereken en yüce değerler olarak görmüşlerdir

Türkiye'de genel olarak ailelerin çocuk yetiştirmede ön plânda değer verdiği vasıflar arasında anne-babanın sözünü dinleme, kibar ve uysal olma, insanlara sevgi gösterme ve onlarla iyi anlaşma gibi sosyal davranışlar yer alır Bunların yanında çocuklarda olması istenen diğer vasıflar, zihnî yönden gelişme, millî, ahlâkî, kültürel değerlere bağlı olma, hür düşünme, düşündüğünü rahatça ifade edebilme, dürüst ve sorumluluk sahibi olmaktır Bazı aileler okul öncesi dönemde daha çok çocuğun öğrenmeyle ilgili yönünün gelişmesine önem verirler Çabucak sayı saymayı öğrenmesi, renkleri ayırt etmesi, belli kavramları ve isimleri öğrenmesi gibi Aslında bu, insanın sadece bir yönüdür Halbuki, çocuk eğitimi bir bütün olarak ele alınmalıdır Sadece çocuğun zekâsının gelişmesine önem vermek, diğer yönlerinin gelişmesiyle sağlanacak faydaların gözden kaçmasına sebep olmaktadır Meselâ, çocuğun kendine olan güven eksikliği, entelektüel konularda ilerleme konusunda motivasyon eksikliğine yol açabilir ve bu da neticede zekâ puanının, okul başarısının düşmesine ve ileriki hayatında başarısızlığa sebep olur Bundan dolayı, bu yaşta çocuklar belli şeyleri öğrenme ve ezberlemeye zorlanmamalı, diğerleriyle yarıştırılmamalı ve kıyaslanmamalıdır

Çocukta özgüven, inisiyatif kullanma ve bağımsız haraket edebilme duygusunun gelişebilmesi için yakın sosyal çevresinin ve en başta annesinin desteklemesi gerekir Eğer çocuk bir okul öncesi eğitim kurumuna devam ediyorsa; bu destek, kurum ve aile işbirliğiyle sağlanabilir Eğer böyle bir kurumdan yararlanılmıyorsa, çocuklara uygulanacak program hakkında annelere destek sağlanabilir Ancak ülkemizde böyle bir uygulama yoktur Sadece bazı kurumların düzenlediği seminerlere katılarak, radyo ve televizyonda yayınlanan programları takip ederek sistematik olmasa da belli ölçüde çocuğa nasıl davranılacağı hususunda bilgi edinmek mümkündür Ancak bunlar bir eğitim programı olarak düşünülemez

Çocuk üç yaşına geldikten sonra, yeni şeyler deneyebilmek için yaşıtları ve daha büyük çocuklarla birlikte oynama ihtiyacı duyar Bir arkadaşıyla oyun kurma ve arkadaşı tarafından reddedildiğinde hayal kırıklığını kaldırabilmesi için gerekli biyolojik altyapı üç yaşına doğru olgunlaşır Yine üç yaş civarına doğru çocuklar evden bir süre uzakta kalmayı taşıyabilecek olgunluğa ulaşır Kurumda her şey onların ihtiyaçlarına göre düzenlendiğinden, kendilerine rahatça oyun arkadaşı bulabilir, başka arkadaşlarıyla oynarken güçlerini ölçer; yapabilmeyi, başarabilmeyi yaşar; bireyle uzun süre meşgul olma alışkanlığı kazanır Birlikte oynarken kuralların önemini ve değiştirilebilirliğini kavrar; birbirini gözetmenin, yardımlaşmanın lüzumunu anlar Başkasının elindeki cazip oyuncağa her zaman ulaşamayabilir, böylece tahammül etmeyi öğrenir Kendi haklarını korumayı öğrenirken, başkalarının hakkını gözetmeyi ve paylaşmayı öğrenir Arkadaşlarına bakarak kendi kendine yeme, kendi işini kendi görme alışkanlıkları edinir

Toplumsal kurallarla çevrili bir ortamda özgür davranmayı başarır Kendini anlatma kabiliyeti artar, dil dağarcığı zenginleşir Kurum çekingen ve sıkılgan çocukların daha girişken, daha bağımsız ve özgüvenli olmalarını sağlar Diğer yandan çok şımartılmış ve hiç dizginlenmemiş çocuklar bu kurumlarda daha az bencil ve daha çok toplumsal olmayı öğrenirler

Sonuç olarak, çalışan anneler mesai saatlerinde çocuklarının bakımını bir başkasına vermektedir Önemli olan sadece çocuğun bakımı değil, eğitimidir Bunun için aile yanında bakım yerine güvenilir ve kaliteli okul öncesi eğitim kurumlarını tercih etmeleri çocuğun her türlü gelişimi açısından daha doğru bir karardır Çalışmayan annelerin de bu tür kurumlara ihtiyacı vardır Çevrenin "bir çocuğa bakamadın mı" gibi suçlama ve yargılamalarının ve kendini "çocuğuna karşı sorumsuz bir anne" gibi görme yanlışlığına düşmenin bir anlamı yoktur Çocuk yaşıtları arasında oynayarak, belli bir disiplin, belli ölçüde özgürlük ve yeterince sevgiyle gelişir Önemli olan çocukla gün boyu beraber olmak değil, onbeş-yirmi dakika da olsa bütün ilgi ve dikkatini ona vererek onu sevmek ve ihtiyaçlarını karşılamaktır Bunun için de yeterince zamanınız ve özleminiz olacaktır




Alıntı Yaparak Cevapla

..Eğitim Dair ...

Eski 08-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

..Eğitim Dair ...




Türkiye’de ve dünyada insanın verimli hale getirilmesi denince herhalde akla gelen ilk şey eğilim ve eğitime hazırlık kurumlarıdır Özellikle konu insan ise ‘Ağaç yaşken eğilir’ atasözüyle insanda eğitim ve bilgi dağarcığı şekillenmesi nasıl başlamış ise öyle devam edeceği muhakkaktır En azından sonraki değişikliklerin çok köklü zihni inkılap istediği bir realitedir Bu bağlamda bizler eğitimin temeli olarak düşündüğümüz ilköğretim, lise ve kısmen de anaokulu üzerine bir özeleştiri yapacağız Bu kurumsal yapılaşmanın daha doyurucu ve insanlığa gerçekten olabildiğince verimli olması için bazı tekliflerde bulunacağız

Konuya temel teşkil etmesi açısından çocukla ilgili, özellikle de onun cinsiyeti üzerine bazı belirlemelerle giriş yapıp söyleyeceklerimizi bu doğrultuda sıralamak istiyoruz

Evvela çocuk adına eğitimin temel olarak alınması söz konusu ise daha ana rahminde çocuğun teşekkülü için şartlar oluşmadan, anne ve baba adayının kendilerini bu yeni durum için hazırlamaları gerekir Anne rahminde bu hazırlık devresinin ötesinde, terbiye yani bir anlamda tek yönlü eğitime başlanması lazımdır Çocuğun ana rahmindeki halini ve doğana kadarki durumunu incelemeye başlamadan önce anne ve baba için kabul edilmesi gereken “ite ot, ata et” vermeme realitesini hatırlamak gerekir Çocuk, üç aylık dönemin sonunda yavaş yavaş canlanmaya başlar fakat beyin daha önceden başlayan bir oluşumla, doğana kadar bazı hormonların tesiriyle şekillenir İlgili hormonların salgılanıp salgılanmamasıyla organlar henüz teşekkül etmeden cinsiyet belli olur Artık her şey, beynin bu işaretiyle yeni oluşuma ve yapıya uymak zorundadır

Peki acaba nedir bu şekillenme? Gerçekten beynin şekillenmesindeki fark bu kadar açık mıdır ki eğitimi etkilesin ve belirleyici faktör olsun? Evet Beyin cinsiyet üzerinde çok tesirli bir organdır” diyerek başlıyor araştırmalar ve “Zihindeki cinsi kimliğin şartlandırma ve kültür değil de biyolojik programa göre tayin edildiği gerçeğinde herhangi bir kuşkuya yer yoktur” diyerek araştırmacılar kendilerince şüpheye dahi imkan vermiyorlar Araştırmacı Psikolog Herbert LANDSELL, Bethesda’daki araştırma merkezinde beyinlerinin aynı bölümleri hasar gören erkek ve kadınların farklı bir şekilde etkilendiklerini keşfetti Bu araştırmada beyinlerinin eşyaların şeklini ve içinde bulundukları uzayı kontrol eden, sağ tarafı çıkarılmış saralı bir grup ele alındı Bu grupla beyinlerinin sağ yarıküresi hasar görmüş kadınların performansı pek az etkilenmiştir Ancak; erkeklerin uzayla ilgili IQ testlerindeki becerilerini tamamen kaybettikleri; beynin sağ yarıküresi hasar görmüş kadınların ise hiç etkilenmediği görülmüştür LANDSELL, dil becerisini barındıran sol yarıküre ile ilgili testler de uygulamıştır Yine, beynin sol yarıküresi hasar görmüş erkeklerin konuşma kabiliyetlerini kaybettiği oysa beynin aynı yarıküresi hasar gören kadınların bu kabiliyetlerinin çoğunu koruduğu görülmüştür Aynı bölümü hasar görmüş olmasına rağmen konuşma güçlüğü erkeklerde kadınlara oranla üç kat fazladır Bu da LANDSELLin şu sonuca varmasına sebep oldu: ‘Kadınların konuşma ve üç boyutlu mekan becerileri beynin her iki yarıküresi tarafından kontrol edilmektedir” Bu sonuç artık genel olarak kabul edilir durumdadır Oysa bu tür melekeler erkeklerde daha belirgin bir şekilde olup; uzay-mekan becerileri sağ yarıkürede, söze yönelik beceriler ise sol yarıkürede bulunur Ve bu bulgular sayısız araştırmalarla doğrulanmıştır Yine Kanadalı Sandra WITLESON beyin farklılığının erkeklerde iki değişik faaliyeti aynı arda sürdürebilmelerinde kolaylık sağladığını ileri sürmüştür Mesela; erkeklerin aynı anda konuşmak ve harita okumak gibi faaliyetleri kadınlara göre daha kolay sürdürebildiklerini testleriyle ortaya çıkarmıştır Yine o, erkeklerde bu iki faaliyetin beynin farklı iki yarıküresi, kadınlarda beynin her iki yarıküresi tarafından kontrol edildiğini iki yarıkürenin çatıştığını ve böylece aynı anda konuşmak ve harita okumak gayretinde kadınların başarılı olmadığını söyler Bu araştırmalarda beyin organizasyonlarındaki farklılıklardan dolayı uzay-mekan becerilerinde erkeklerin daha üstün olduğu, kadında her iki yarıküre tarafından kontrol edildiğinden kadınların böyle bir beceride erkeklerden daha az başarılı olduğu ortaya çıkmaktadır

Kısa bir iki örnekle anlattığımız bu araştırmalar göstermiştir ki kız ve erkek beyni farklı bir yapılanma gösterir Bunun da farklı uzmanlaşmayı doğurduğunu, hatta “Erkeklerin beyni daha uzmanlaşmıştır” bulgularıyla desteklendiğini görüyoruz Akla hemen şu soru gelmektedir: “Acaba böyle ayrı beyin yapısına sahip olan iki cinsiyet aynı şeylere, aynı mı, yoksa farklı mı tepki gösterir?” Bizi de burada ilk planda ilgilendiren konu budur Araştırmalarda yine soyut problemlerin çözümünde erkek beyninin sol yarıküresini kullandıkları halde, kadınların her iki yarıküreyi de kullandıkları, üç boyutlu şekillerin düz bir kağıt üzerinde nasıl yapılacağına dair zihni çalışmalarda erkek ve kız çocukların beyinlerindeki elektrik akımları deneylerle ölçülmüş ve erkek çocuklarda beynin sağ yarıküresinin daha etkin olduğu ortaya çıkmıştır Kızlarda ise bu etkinliğin her iki yarıküreye de dağıldığı görülmüştür Yine beyinlerinin sağ yarıküresine doğrudan doğruya ulaşmak için erkek ve kızların sol gözlerine problem sunulduğunda erkeklerin daha başarılı oldukları, kızların ise problem yaşadıkları ortaya çıkmıştır Kanadalı Psikolog Doreen KIMURA ise dilbilgisi, yazım ve konuşma üretimi gibi dil mekanizmasıyla ilişkili beyin fonksiyonlarının, erkek ve kadınlarda farklı bir şekilde düzenlenmiş olduğunu bulmuştur Araştırmada erkeklerde bu kabiliyetlere ait merkezlerin beynin sol yarıküresinin ön ve arkasında bulunurken, kadınlarda beynin ön tarafında odaklanmış ve yoğunlaşmış olduğu ortaya çıkmıştır Beynin hangi faaliyette başarılı olacağı o fonksiyona ait bölümün odaklaşması ve yoğunlaşmasıyla orantılı olduğu da böylece anlaşılmıştır Sıradan erkek ve kadınların beyinlerindeki yerleşim planı arasındaki farklılığın, erkek ve kadınların düşünce biçimlerini doğrudan etkilediği de bu araştırmalardan çıkan sonuçlar arasındadır

Bu veriler yüzlerce araştırmacı tarafından tartışılmış ve aşağıdaki sonuçlara varılmıştır:

- Beyin yapısındaki farklılık- lar cinsiyetler arasında davranış ve kabiliyet farkları oluşturur

- Kız ve erkek beyinlerinin belirli bölümleri tarafından kontrol edilen becerilerde her iki cinsiyet de daha başarılı olur

- Kızlar okumayı erkeklerden daha çabuk öğrenir

- Kızlar sözel testlerde daha başarılı olur

- Erkekler uzay-mekana ait becerilerde daha başarılı olur

- Kızlar soyut matematik problemlerinin çözümünde sözel metotları daha çok kullanır

- Kızlar erkeklere nazaran daha önce konuşur ve onların kelime dağarcığı daha geniş olur

- Erkeklerin nesne yönelimli bir yapıları olur

-İlkokul çağlarında kızların erkeklere kıyasla okumayı daha çabuk söktükleri ve bu yüzden erkek öğrencilerin aptal öğrenci olarak itham edildiği ve bunu şuur altına atarak sonraki eğitim hayatında olumsuz etkilendikleri bir gerçektir

-Kızlar erkeklere oranla öğretmenleriyle daha iyi ilişkiye girerek derse daha aktif katılır

-Eğitimdeki matematik ve nesne yönelimli derslerde erkekler daha üstün başarı gösterir , kızlar ise geride kalıp beceri çıkmazına girer

Bu verilerden yola çıkarak eğitimde cinsiyet üzerine yeni bir ilmi şekillenmeye gidilmelidir Nasıl ki farklı alanlarda eğitim gören iki ayrı gruba farklı stil ve farklı yaklaşım gerekiyorsa, mühendise anlatılan fizikle öğretmene anlatılan fizik nasıl farklı oluyorsa kabiliyet farklılıkları da daha yi değerlendirilip ilmi bir sonuca varmak mümkündür

Bu meseleye bir de öğretmen açısından bakılmalıdır Öğretmen sınıf içerisindeki farklı algılama ve beceriye yönelmiş gruplara müfredatı uygularken kızlar için ayrı erkekler için ayrı bir taktik mi uygulayacak yoksa bu ikilemin ortası var mı? Eğer varsa, kadınlar bu imkanlara rağmen erkeğin yanında modern dünyada neden yerini alamamış ve neden aynı alanda aynı beceriyi gösterememiş? Neden kadınlar 1960-1970 cinsiyet devrimi ile Shere HITE’nin de dediği gibi sadece “orta malı, arzuların tatmin aracı olma” durumuna düşmüşler ve birkaç istisna dışında varlık gösterememişlerdir? Erkekle aynı sırada yetiştirilmiş ve aynı ideal ve yönlendirmeyle hep yardımcı pozisyonda olan kadınlar insani ilişkilerin yoğun olduğu mesleklere talip olmuşlarsa da daha da ileriye neden gidememişlerdir? Kız ve erkeklerin aynı sırada eğitime tabi tutulmasının eskiden uygulanmayıp da şimdi uygulanıyor olması ve bu çıkmazı oluşturmasını Anne MOIR “Tarihte ilk defa erkek ile kız aynı sırada ve aynı eğitime tabi tutulmuştur” diyerek açıklıyor ve her iki cinsiyetin de becerilerini uygun alanlarda kullanamadığını söylüyor

Kadın ve erkek arasındaki bu farklılık öyle sanıldığı gibi yüzeysel değildir Bilakis toplumun birer ferdi olma açısından eşit ama bunun dışında eğer iki cinsiyet kıyaslanacaksa beceri ve kabiliyetlerde eşitsizlikler görülmektedir Bu durumu Anne MOlR “farklılıklar, kuşkusuz daha derinlere inmektedir Beyinde, beynin yapısında, önceliklerinde ve stratejilerinde yatmaktadır Bunlar da umutlarımızı, amaçlarımızı, becerilerimizi ve yeteneklerimizi yönlendirir Farklılıkların üreme olgusuna indirgenmesi fikri, yalnızca ilmi gerçeği değil, aynı zamanda erkek veya dişi insanlığımızı görmemezlikten gelmektir” diyerek ifade etmektedir Eşitlik düşüncesiyle alakalı da Alice ROSSI “Çeşitlilik biyolojik bir olgudur, oysa eşitlik, politik, ahlaki ve toplumsal bir kavramdır” diyerek eşitlik kavramının bilimselliğine karşı kuşkusunu dile getirmektedir

Eğitim sürecinin anaokulu ve ilköğretim gibi ilk döneminde erkek çocuklar pek başarılı olamıyor Oysa ergenlik çağına gelince erkeklik büyük bir atılım göstererek, konuşma ve yazma alanlarında kızlara yetişiyor ve matematiksel beceride onları aşıyorlar Erkek IQ puanları, on dört-on altı yaş arasında hızla yükselir, oysa kızların IQ puanları bu yaşlarda durgunlaşır, hatta bazen de düşer Her ne kadar kızlar saymayı erkeklere oranla daha erken yaşlarda öğrenseler de -zaten her şeyi daha erken yaşlarda öğrenirler- erkekler kısa bir sürede matematiksel mantıkta daha üstün olurlar Kızların matematikteki üstünlükleri zamanla basit toplama çıkarma işlemlerinden teorik seviyelere geçtikçe azalır Yani beceride eşitsizlik bütün zaman dilimlerinde, aralarındaki farkı netleştirerek devam eder

John HOPKINS Üniversitesi, Boston’daki üstün yetenekli çocuklar arasında 1972 yılında bir yetenek araştırması yapmıştır Araştırmaya on bir-on üç yaşları arasında ve matematiksel yetenek ve sözel IQ açısından en yukarıdaki yüzde üçü teşkil eden binlerce çocuk katılmış ve testin matematiksel bölümünde erkekler daha başarılı olmuştur Erkeklerin kızlara karşı başarısı testin zorluğuyla doğru orantılı olduğu ortaya çıkmıştır Sekiz yüz erkekte 420 + puan alınan testlerde erkekler kızlara 15:1 oranında başarı sağlamış, 500 + puanda bu 2:1 olmuş, 600 + da 4:1 ve en üst 700 + düzeyinde ise oran 13:1 olmuştur Açıktır ki cinsiyete bağlı farklılıklar yaş ilerledikçe daha belirgin olmaktadır Erkek hormonu göze dayalı uzay- mekan becerilerini pekiştirir, oysa dişi hormonlar bu becerileri zayıtlatır Bu yüzden de matematikte farklılıklar erkekler erişkin olduklarında daha da artar

Erkeklerin mantık yürütmede, kızlarınsa toplama çıkarma gibi aritmetik becerilerde daha iyi olduklarını ileri süren teoriyi tartışan araştırmacılar, okulda matematik müfredatını kızlara ve erkeklere göre ayrı uygulamış, ama cinsiyetler arasında bu beceri farklılıklarının cinsiyetler ayrı ayrı disiplinlere ayrılmadan önce ortaya çıktığını görmüşlerdir Bu durumu şu şekilde açıklayabileceklerini düşünmüşlerdir: “Matematik öğretmenleri çoğunlukla erkek olduğu ve matematik öğretiminin dili ve tutumu erkeksi olduğundan matematiğin kızların konularından olmadığı” kanısına varmışlardır Öyleyse çok net bir şekilde söyleyebiliriz ki eğitim sistemimizi temel cinsiyet farklılıklarımızı kabul ederek ve buna uygun şekilde yenilememiz daha anlamlı olacaktır Fırsat eşitliği terdi olarak gayeleri gerçekleştirmekte eşitlik anlamına gelir ve bu da herhalde bu yüzyılda eğitim olarak üzerinde en çok durulan yaklaşımlardan biridir Daha çok sayıda kadını mühendisliğe teşvik etmeyi ve okullarda matematik dersinin kızlar için daha kolay bir ders olmasını gerçekten istiyorsak, matematiği kadın beynine daha uygun bir şekilde öğretmenin yollarını bulabiliriz kuşkusuz

Çocukların başlangıçtaki bu engellerin üstesinden gelebildikleri hakkında deliller vardır Erkekler önceleri şuursuzca kızlara göre düzenlenmiş bu eğitimden dolayı zorluk çekerler ama ailelerinin bunu yapmaları konusunda diretmeleri ve erken yaşta söz konusu becerileri edinmemeleri halinde kaygılanmaları yüzünden akıcı bir şekilde okumayı yazmayı ve konuşmayı eninde sonunda öğrenirler Ama bu tür bir diretme kızları uzay-mekana ait ilişkileri öğrenmeye sürüklemiyor; böylelikle erkek, okulda başlangıçtaki zayıflığının üstesinden gelir fakat müfredat belirli birtakım uzay-mekan becerileri gerektirdiğinde, bunu elde etmek için kızların yaşı geçmiş olur

Sonuç olarak, denilebilir ki kız ve erkek kendi platlormunda değerlendirilerek, yaratılışları gereği her ikisi de en uygun yere konmalıdır ki en faydalı ve verimli bir istitade olsun Yine ifadelerden anlaşılıyor ki ancak böyle bir verim her iki cinsiyet grubunun ayrı ayrı değerlendirilmesi, müfredatların farklı tutulması; yaklaşımların yaratılışlarına, yaşlarının gelişimine ve anlama kabiliyetlerine göre bir metot uygulanması alınacak verimi zirveye taşır Temennimiz bu konudaki bilimsel çalışmaların artırılması ve ilmi objektiflikle, her iki gruptan da en iyi şekilde istifade yoluna gidilmesidir

Umulur ki her fıtrat yerinde istihdam edilsin ve milleti adına her fert azami istifadeye sunulsun




Alıntı Yaparak Cevapla

..Eğitim Dair ...

Eski 08-24-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

..Eğitim Dair ...




Din söz konusu olduğunda insanları genel olarak, inanan ve inanmayanlar olarak ayırırız Dikkat edelim ki bu ayrım, çok sathî ve epey basitçedir bunun içinde, en kalabalık olan, üçüncü topluluk eksıktır O topluluk, kendini inanan sayan ve öyle ifade eden; fakat hakikatte öyle olmayan kimseler topluluğudur Onlar, az ya da çok Allah'a ibadet eden, bayramları kutlayan, dinin belli bazı "adet" ve sembollerini yerine getiren, fakat onlar korkudan savaş alanından hemen kaçan, ticarette son derece soğukkanlı olarak aldatan, vicdan azabı duymadan başkasının sırtından geçinen, içki ,çen ve eğlenen, bin sene yaşayacakmış gibi hayatlarını, mallarını ve makamlarını korkuyla koruyan veya kendilerinden güçlü olanlara esirmişçesine yalakalık yapan kimselerdir vs Bu tip insanların belirgin özellikleri korkudur Hayat için korku, mal için korku, makam ve mevki için korku Bir güç sahibi veya hükümetin desteğini kazanmak için çabadır onların yaptıkları Bütün bu korkular arasında bir tek korku eksık:Allah korkusu Bu ruhla ve böylesine belirsiz ve ikiyüzlü atmosferde kendi nesillerini büyütürler
Kur'an Üzerine Bir Tefekkür
Ancak, bu üçüncü kitlenin varlığını dikkate aldığımız zaman, dünyada birçok şeyi daha kolay anlamaya başlarız ve neler olduğu ile neden öyle olduğunu anlama imkanına kavuşuruz

Bugünkü İslam dünyası, içinde, gerçek dinin az; fakat sözel, şeklî dinin çok olduğu tipik örneğidir Hiçbir yerde dine adanmışlık yok -fakat aynı zamanda ve sadece prensip olarak- din kayıtsız olarak öne çıkarılır; ancak aynı dinin somut taleplerinin pratikte bu kadar az yerine getirildiği görülmemiştirİşte bu paradoks, şekil ve içeriğin bu karşıtlık durumu, İslam ülkelerinin çoğundaki vaziyeti açıklayabilir Belki bu, iradesiz ve hareketsiz bir durum olmayan, artık uyuşukluktan uzak ancak hakikî yönü ve neticesi olmayan kendine has bir yerde sayma ve zaaf durumudur

Bu dünyadaki Kur'an'ın vaziyeti çok plastik bir biçimde durumu yansıtmaktadır Orada, her evde Kur'an'ı özel, yüksek bir yerde bulacaksınız O, en iyi hediye olarak kabul edilir, onun için en iyi kağıt kullanılır, insanlar ise bugün bile onun için en iyi kaligrafiyi kullanmak ve onun kapakları ve sayfalarını en fantastik süslemelerle çizmekte yarışmaktadırlar Çocuğun ilk okuduğu ve öğrendiği şey Kur'an'dır; fakatbütün bunların yanında, bu çocukların çok büyük bir bölümü, Kur'an'ın gerçek içeriğini ve önemini öğrenmeden büyüyecek ve yaşlanacaktır Kur'an, tartışmasız bir semboldür Ancak kanun olmaktan çıkmıştır Halbuki tersi olmalıydı Dikkat edin ki, Kur'an, okunmak yerine, güzel sesle seslendirilip yorumlanmaktadır"Seslendirmekte" ne Araplar ne de arap olmayanlar artık onun manasına ulaşmıyorlar ve Kur'an'ın benzersiz melodisine, artık hiç kimse, emredici ve kesin, bazen tatlı tatlı uyaran ve davet eden bazen ise tehdit eden yüksek sesle haykıran fakat her zaman ve yeniden tüm insan hayatının değişmesini talep eden hükümlerini tanıyamamaktadır

Din, rahatlık değildir! O; çağrı, görev, taleptir Gerçek inanan bir nesil, sadece şuursuz bir dinî aidiyet içinde bulunan düzinelerce nesilden çok daha fazla şey yapabilir İslam'ın bin sene içinde kültür, ahlak ve kuvvet alanında yarattığı herşeyin temellerini pratikte, başlangıçtaki iki-üç İslam nesli tesis etmiştir Ondan sonra gelen herşey, gücünü bu ilk gayretten almıştır

Bu sebeple, İslam dünyasında, gelecekte gerçekleşecek devrim, herşeyden evvel dinî devrim olmak zorundadırİnsanların ruh ve kalplerinde gerçekleşecek olan bu devrim, daha sonra mucize yapacak durumda ve bugün imkansız görünen herşeyi gerçekleştirebilecektir Çok kısa bir süre içerisinde hayatın bütün alanlarında yepyeni yollar açabilecek duruma gelecek, her türlü işgalciyi firara zorlayacak, sefaleti, hurafeciliği, adaletsizliği, cehaleti, şehirlerimiz ve köylerimizdeki pisliği yok ederek, şimdi ihmal edilmiş geniş bir alanda insanlığın ve kültürün yeni devresini açacaktır

Allah'ım! İslam halklarına ve bütün dünyaya iman bağışla!




Aliya İZZETBEGOVİÇ - "İslam Deklarasyonu ve İslamî Yeniden Doğuşun Sorunları" adlı eserinden

Aliya İzzetbegoviç (bosna-hersek'in rahmetli cumhurbaşkanıdır dinine düşkün bir cumhurbaşkanı idi %90 gibi büyük bir rakamla cumhurbaşkanlığına seçilmişitirBosna-hersek'in bağımsızlığına vesile olmuştur lakabı ise "bilge kral"dır92-95 yılları arasındaki bosnaya yapılan savaşta daön planda idi savaş bitiminde de yine imzayı kendisi atmışdıdedeside bir osmanlı kadını ile evliydi ) Rabbim hayırlısıyla onun ülkesinde görev yapmayı nasip etsin amiinn


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.