Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çeşitleri, gurur, gururun, kötülüğü

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri

Eski 08-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri











Imam Gazali'nin Ihya-u Ulumiddin eserinden alinmistir





ALLAH Teâlâ gurur ve aldanış ehlini kötülemiş, azarlamış ve onlara azap va'detmiştir Örneğin onlara hitaben şöyle buyurmuştur: "ALLAH'a karşı gelmekte hangi güce güveniyorsunuz? O'na karşı güvenilebilen bir güç bulunduğunu zanneden kâfirler gurur ve aldanış içindedirler" (Mülk, 20)
"(Kıyâmet gününde onlara şöyle denir: ) ALLAH’ın âyetlerini hafife almış; dünya hayatınız (mevki, iktidar, servet) sizi aldatmıştı" (Câsiye, 35)
"Nefislerinize uydunuz, günahlar için fırsat kolladınız, (dinin hak olduğu hususunda) şüpheye düştünüz, kuruntular sizi oyaladı, şeytan sizi aldattı" (Hadid, 14)
"Din yerine oyun ve eğlencelere dalan, dünya hayatına aldanan kimseleri bana bırak!" (En'âm, 7)
"ALLAH’ın va'di haktır Onun için, dünya hayatı sizi oyalamasın, şeytan sizi aldatmasın" (Lokman, 33)
"Kâfirlerin refah içinde olmaları seni aldatmasın Bu hâl az bir oyalanmadır Ondan sonra yerleri cehennemdir O, çok kötü bir yerdir" (Al-i İmrân, 196,197)
"Ey insan! Seni kerem sahibi olan Rabbin hakkında aldatıp yanlışlara (küfür, günah, nankörlük) süren nedir? Halbuki, O seni yarattı, sana düzgün bir vücut verdi ve organlarını ihtiyaçlarına göre biçimlendirdi" (İnfitâr, 6,7)
ALLAH Rasûlü (as) da şöyle buyurmuştur: "Akıllı insan, kendi nefsini hesaba çeker ve ölümden sonrası için çalışır Aldanmış olan ise, nefis ve hevasına uyar ve buna rağmen ALLAH Teâlâ'dan temennilerde bulunur (affedileceğini, cennete götürüleceğini düşünür)"
Gurur ve aldanış, cehaletten de kötüdür Çünkü cehâlet, bir şeyi bilmemektir Gurur ise, onu yanlış ve ters bilmektir Gururun sebebi, delil olmayan şeyi delil zannetmek veya yanlış delil kullanmaktır Delil yanlış olunca da, varılan netice yanlış ve aldatıcı olur Delil konusunda düşülen bu hatanın sebebi ise, değerlendirme yapmak ve hüküm yürütmek için gerekli olan bilgiye sahip olmamak veya bilgiyi saptırabilecek kadar güçlenmiş olan nefis ve hevesin emri altına girmektir Bu sebeplerden dolayı, çok kimse kötü oldukları hâlde kendilerini iyi zannederler veya yaptıkları iş yanlış olmasına rağmen, onu doğru kabul ederler
Zikredilen sebeplerle çeşitli aldanışlar meydana gelir
Birinci aldanış dünyayı ahiretten üstün tutmaktır Bu en büyük aldanıştır Bu aldanışın sebebi, dünyanın hâzır ve göz önünde olması, ahiretin gayb ve zamanın arkasında bulunmasıdır ALLAH Teâlâ, bu aldanışın içinde olanlar hakkında şöyle buyurmuştur: "Dünya hayatını ahiretten daha çok seven ve bu sebeple ALLAH yolundan sapan ve onu eğri bulan kimseler açık bir dalâlet içindedirler" (İbrahim, 3)
"ALLAH’ın gazabı onların üzerindedir ve onlar için büyük bir azap vardır Çünkü onlar dünya hayatını ahiretten üstün tutarlar ALLAH kâfir ve nankörleri hidayet etmez O bunların kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir Bunlar gaflet içindedirler Hiç şüphe yoktur ki, bunlar ahirette hüsrana uğrayanlardır" (Nahl, 106,109)
"Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın almışlardır Ahirette onların azabı azaltılmaz ve onlar yardım (ve merhamet) görmezler" (Bakara, 86)
ALLAH Teâlâ, dünyayı ahiretten üstün tutmanın yanlış olduğunu da şu âyetlerle bildirmiştir:
"Dünya hayatı geçici, ahiret hayatı ise kalıcıdır, (ibâdet ve tâatlara karşı) sabredenlere amellerinin en güzeli üzerinden sevap vereceğiz" (Nahl, 96)
"Siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz Halbuki ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır Bu durum daha önce gönderilen kitap ve sahifelerde ve özellikle İbrahim ve Musa sahifelerinde de bildirilmiştir" (A'lâ, 16, 19)
"Size verilen şeyler dünya hayatının geçimliği ve süsüdür ALLAH yanındaki (ahiretteki) şeyler ise daha hayırlı ve daha kalıcıdırlar Bunu düşünsenize! Kendisine ahiret için güzel vaatlerde bulunduğumuz kimse -ki mutlaka bu vaatleri bulacaktır-, dünya hayatında kendisine bir geçimlik verdiğimiz, sonra ahirette suçlu olarak hesaba çektiğimiz kimse gibi midir?" (Kasas, 60, 61)
"Her nefis ölümü tadacaktır Amellerinizin karşılığı tam olarak ahirette verilecektir Orada kim cehennemden uzaklaştırılır ve cennete götürülürse gerçek kazancı bulur Dünya hayatı ise aldanma vesilesinden ibarettir" (Al-i İmrân, 18)
"Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının ve ne babanın evlâdı, ne de evlâdın babası için bir şey ödeyemediği bir günün azabından korkun ALLAH’ın va'di haktır Onun için, dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan sizi kandırmasın" (Lukman, 33)
Dünyanın ahiretten üstün olmaması, gerçeğin bunun tersi olması şu iki durumdan dolayıdır Birincisi, dünya hayatı süresinin çok az ve kısa olmasına karşılık, ahiret süresinin upuzun ve bitimsiz olmasıdır İkincisi de, dünyadaki nimetlerin musibetlerle birlikte olması, lezzetlere acıların karışması, sevinçleri kederlerin bulandırmasına mukabil, ahirette nimet, lezzet ve sevinçlerin saf, katıksız ve kusursuz olmasıdır
Dünya hayatının hazır olması, onun hazır olmayan ahiretten üstün tutulması için bir sebep değildir Çünkü, hazır olan bir şeyin hazır olmayan bir şeyden üstün tutulmasının doğru olması için, ikisinin aynı veya yakın derece ve değerde olmaları lâzımdır Derece ve değerler çok farklı olduğu zaman, hazır olmak üstünlük sebebi değildir
Onun için, bir parça aklı olan hiçbir kimse, elinde hazır bulunan bir (1) altın parayı, bir ay sonra kendisine bin (1000) altın kâr getirecek bir işe yatırmaktan çekinmez

Alıntı Yaparak Cevapla

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri

Eski 08-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri




Rabbim cc cümlemizden razi olsun Rahman ve Rahim olan yüce Rabbim cc bizleri, ilmiyle amil olanlardan eylesin Amin

Mevzu uzundur Dolayisiyla kisa parcalar halinde ekliyecegim; Rabbimden cc hepimizin nasiplenebilmesini niyaz ederim


*******************************


Ahiretin hâzır olmaması onu inkâr etmek için de sebep değildir Çünkü eğer hâzır olmamak inkâr etmek için sebep teşkil ederse, o zaman şimdiki andan sonra olacak ve gelecek her şeyi inkâr etmek lâzım gelir Çünkü, hazır olmamak yönünden ahiret ile yarınki gün veya bundan sonraki mevsim arasında hiçbir fark yoktur Bu yüzden, dünyayı ahiretten üstün tutmak gibi, ahireti inkâr etmenin de geçerli bir sebebi ve delili yoktur Fakat, nefislerine mağlup olmuş bazı kimseler, kendilerini haramlardan kurtaramadıkları için ya ahireti inkâr etmek, ya da cehennem ehli olduklarını kabul etmek arasında sıkışıp kalırlar
Cehennem ehli olup ateşte yanmak fikri kendilerini korkuttuğu için, bunlar faciayı görmek istemeyen bir kimsenin gözlerini kapatması gibi, ahiretin varlığını unutmak ve zihinlerinden silmek isterler Bu o demektir ki, bu insanların ahireti inkâr etmeleri, bu konuda bir delil veya ispata sahip olmalarından değil, yerlerinin cehennem olacağını bildikleri ahiretin olmamasını temenni etmekten ibarettir Fakat temenni ne var olanı yok, ne de yok olanı var edebilir
Ahiretin varlığı ise naklî ve aklî delillerle sabittir Nakli deliller, ALLAH Teâlâ’nın Âdem (as)dan itibaren bütün peygamberlere indirdiği ilâhî vahiy ve kitaplardır O bu kitapların hepsinde ahiretin varlığını bildirmiş ve buna inanılmasını istemiştir Kur’ân-ı Kerim, ahiretin varlığını bildiren bu vahiy ve kitapların sonuncusudur
Aklî delil ise, ALLAH Teâlâ’nın ahireti getirmeyi va'detmesine karşı va'dini gerçekleştirmeye muktedir olması ve va'dinden dönmesinin muhal olmasıdır Bu iki hususu bildiren bazı âyetler şöyledir:
"Kıyâmeti getirmek ALLAH için göz kırpmak kadar ve hatta ondan daha kolaydır ALLAH her şeye kadirdir" (Nahl, 77) "ALLAH istediği şeyi yaratır O her şeye kadirdir" (Mâide, 17) "Gözleriyle gördükleri gibi, gökleri ve yeri yaratan ve bunda zorluk çekmeyen ALLAH, ölüleri diriltmeye de kadirdir" (Ahkâf, 40)
"İnsan atılan bir meni damlasıydı Sonra kan pıhtısı oldu ALLAH onu bundan yarattı ve kendisine düzgün bir vücut verdi Ondan erkek ve kadın zürriyet de çıkardı Bunları yapan, ölüleri diriltmeye kadir olmaz mı?" (Kıyâme, 37-40)
"ALLAH, yaratmayı (dünyada) başlatan ve sonra onu (ahirette) tekrarlayandır Bunu tekrarlamak O'na daha kolaydır Göklerde ve yerde O'nun benzeri yoktur O güçlü ve hikmet sahibidir" (Rûm, 27)
"Göklerin ve yerin O'nun emriyle ayakta durması O'nun kudretinin delilidir O bundan sonra da, bir kere çağırınca, siz bir anda yerden çıkacaksınız" (Rûm, 25)
"ALLAH va'dini bozmaz" (Bakara, 80; Al-i İmrân, 9; Ra'd, 31)
"ALLAH’ın va'dine güven O va'dinden dönmez" (Rûm, 6)
"ALLAH'ı bırakıp şeytanı dost edinenler açık bir hüsrana düşmüşlerdir Şeytan sadece onlara kuruntu verir ve onları evhamla oyalar Şeytan onları sadece aldatır Bunların yeri cehennemdir; ondan kurtulamazlar Buna karşılık, biz iman edip sâlih amel işleyenleri altından ırmaklar akan cennete yerleştireceğiz Bunlar orada devamlı ve ebedî olacaklardır Bu da ALLAH’ın doğru olan va'didir ALLAH'tan daha doğru sözlü kim vardır?" (Nisa, 122)
Hz Ali (ra), ahireti inkâr eden bir mülhid'e şöyle demiştir: "Senin dediğin doğru olsa, ben ve benim gibi ahirete iman edenler zarar etmeyiz (Çünkü biz onun var olduğu ümidiyle yaşıyoruz Bir şeyi ümit etmek, onu elde etmenin yarısı kadar mutluluk verir Öldükten sonra dirilmeyince de, ümidimizin boşa çıkmasının acısını çekmeyiz) Fakat, benim dediğim doğru olsa, -ki bunun doğru olduğunda bizim şüphemiz yoktur- sen ve senin gibi inkârcılar helâk olursunuz"
Şu da bilinmelidir ki, ahiretin varlığına iman eden kimseler, eğer ALLAH Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmez, sâlih amel işlemez, nefislerinin şehvetine uyar ve çekinmeden günah işlerlerse, dünyaya aldanmış olmak açısından inkârcılarla aralarında fark yoktur Çünkü, zehiri şerbet zannederek içen de, zehir olduğuna inanarak içen de ondan aynı zararı görürler Bu sebeple, ahirette kurtulmak için yalnızca onun varlığına inanmak yetmez; bu inancın gereği olarak ahireti dünyadan üstün tutmak ve onun için hazırlık olmak üzere sâlih amel işlemek de lâzımdır Bundan dolayı ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Ben küfürden dönen, doğru bir şekilde iman eden, sâlih amel işleyen ve hidayet üzerinde yürüyen kimseler için çok (veya kesin) bağışlayıcıyım" (Tâhâ, 82)
"ALLAH yeryüzünü ıslah etmişken onda bozgunculuk yapmayın Korku ve ümit içinde ALLAH'a ibadet ve duâ edin O'nun rahmeti muhsin (iyi) olanlara yakındır" (Araf, 56)
"Asra yemin ederim, insanlar hüsran içindedirler Bundan ancak iman eden, sâlih amel işleyen, hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadırlar" (Asr)
Bu ve benzeri pek çok âyetlerde mağfiret, rahmet ve kurtuluş, yalnızca ahiretin varlığına ve onun dünyadan üstünlüğüne iman eden ve aynı zamanda sâlih amel işleyenlere va'dedilmiştir Bu sebeple, yalnız iman etmekle kurtulacaklarını sananlar aldanmışlardır
İkinci aldanış, dünyadaki durumun ahirette de aynen devam ettiğini zannetmektir Bir takım müşrikler, dünyadaki mal ve iyi hâllerine bakıp ahirette de bu durumda olacaklarını söyleyince, ALLAH Teâlâ onları tekzip etmiştir Bununla ilgili bazı âyetler şöyledir:
"Görüyor musun, âyetlerimizi inkâr eden o kişi, 'Ahirette de bana mal ve evlât verilecek’ diyor? O, gayba mı muttali oldu, yoksa Rahman olan ALLAH'tan söz mü aldı? Hayır! Biz onun (bize karşı cür'et ve ciddiyetsizlik ifade eden) bu sözlerini de yazacağız ve azabına ekleyeceğiz Onun dünyadaki mal ve servetine el koyacağız ve onu hesap için huzurumuza tek başına çekeceğiz" (Meryem, 77,80)

Alıntı Yaparak Cevapla

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri

Eski 08-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri




İHYA - CİLT 3 - Gurur'un Zemm, Hakikati ve Misalleri bölümünden kısa bir alıntı

Peygamber efendimiz haber vererek şöyle buyurmuştur:

Gurur, bu ümmetin son gelenlerinin kalplerine galebe çalacaktır

Peygamber'imizin dediği gibi olmuştur; zira halk geçmiş zamanlarda ibâdetlere devam ederlerdi Kalpleri rablerinin huzuruna döneceklerinden ötürü tir tir titreyerek ibâdetleri yaparlardı Gece gündüz ALLAH'ın ibâdetinde oldukları halde nefisleri için korkarlardı Takvaya, şüphe ve şehvetlere dalmaktan uzaklaşmaya özen gösterirlerdi Tenha yerlerde nefisleri için ağlarlardı

Şu zamanımızda ise halkı, emin, sevinçli, mutmain, korkusuz görürsün Bununla beraber günahlara dalmış, dünyaya sonuna kadar batmış, ALLAH'tan yüz çevirmiş olarak görürsün ALLAH'ın keremine, fazlına güvendiklerini, affını ümit ettiklerini iddia ederler

Sanki bu iddiaları ile şunu demek isterler: 'Selef-i salihînin, ashab-ı kirâmın ve peygamberlerin bilmedikleri ilâhî fazilet ve keremi biz biliyoruz!'

Eğer bu iş, temenni ile idrâk olunup hevâ-i (nefse tâbi olmak) ile elde edilseydi selef-i salîhin ağlamazdı Korku ve üzüntüleri olmazdı


bir grup, ibâdetlerinin günahlarından daha fazla olduğunu zanneder Çünkü ne nefsini hesaba çekmiş, ne de günahlarını tedkik etmiştir

Bir ibâdeti işlediği zaman, o ibâdeti saklar ve ona önem verir Tıpkı diliyle ALLAH'tan af talep eden veya günde yüz defa ALLAH'ı tesbih ve takdis ettikten sonra müslümanların gıybetinde bulunan, namuslarını yırtan, hadde hesaba gelmeyecek kadar bütün gün ALLAH'ı kızdıran konuşmaları yapan bir kimse gibi!

Bu kimse tesbihinin danelerine bakıp yüz defa af talebinde bulunduğunu dikkate alır Bütün gün kustuğu hezeyanlardan gafil olur Öyle hezeyanlar ki eğer yazmış olsaydı, yüz defa veya bin defa onun tesbihi kadar olurdu

Oysa o hezeyanları 'Kirâmen Kâtibîn' melekleri kaydetmiş, ALLAH da her kelimeye karşı ceza vereceğini va'detmiştir


(İnsan) hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, söylediklerini zapteden (bir melek) hazır bulunmasın(Kaf/18)

Alıntı Yaparak Cevapla

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri

Eski 08-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri




*******************************


"Küfür ve inkâr yüzünden kendi kendine kötülük etmiş olan adam çiftliğine girdi ve şöyle dedi: 'Bu bahçe, servet ve ikbalin son bulacağını zannetmiyorum Ahiretin olacağına da inanmıyorum Fakat, ahiret olsa, ben orada buradakinden de daha iyi şeyler bulacağım’ Onun bu sözünden sonra çiftliği tufanla yok edildi Adam onun yok edilişini görünce, ona yatırdığı paraya ve yaptığı masrafa üzülüp hayret ve hırsından ellerini çevirdi Bu hâlinde ALLAH'a karşı ona yardım edecek kimse çıkmadı, kendisi de kendine yardım edemedi Hüküm orada tamamen ALLAH’ın elinde kaldı Bu da gösterdi ki, ALLAH’ın rızasını kazanmak, (mal ve çiftlikten) daha hayırlı ve daha yararlıdır" (Kehf, 35, 36)
Üçüncü aldanış, iyi ve kötü olmayı dünyadaki mal ve refahla ölçmektir Bazı insanlar, mal ve hâl sahibi oldukları için kendilerini ve kendileri gibi olanları ALLAH nazarında iyi zannederler ALLAH Teâlâ, bunların bu aldanışlarını şu âyette bildirmiştir:
"İmtihan etmek maksadıyla ALLAH insanı öne çıkardığı ve ona nimet verdiği zaman, 'Rabbim beni üstün kılmıştır’ der Hayır! (Bu söz doğru değildir)" (Fecr, 15) Bu sözün ve böyle düşünmenin doğru olmaması şundandır ki, imtihan malzemeleri kimseye üstünlük sağlamaz Onun üstünlüğü ancak, bunlarla imtihanı başarmasındadır Bundan dolayı ALLAH Teâlâ, maddî durumlarını hiç hesaba katmadan, imtihanı başarmış olan müminlerin imtihanı kaybetmiş olan inkârcı ve fasıklardan üstün olduklarını bildirmiştir Bununla ilgili bazı âyetler şöyledir:
"Ehli kitaptan ve müşriklerden küfürde ısrar edenler, cehennem ateşindedirler ve orada ebediyyen kalıcıdırlar Bunlar yaratılmışların en şerlileridirler İman edip sâlih amel işleyenler ise yaratılmışların en hayırlılarıdırlar" (Beyyine, 6, 7) "Cehennem ehli ile cennet ehli bir olmazlar" (Haşr, 20) "İman edip sâlih amel işleyenleri yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız; yoksa takva sahiplerine fâsıklar gibi mi muamele edeceğiz?" (Sâd 28)
"Hakkı görmeyen körle onu gören, iman edip sâlih amel işleyenlerle kötülük yapanlar bir olmazlar Biraz düşünmüyor musunuz?" (Gâfir, 58)
Önce iman edenlerle bir müddet sonra iman edenler de bir değildirler Bunu bildiren bir âyet şöyledir:
"Mekke fethinden önce iman eden ve savaşlara katılanlarla daha sonra iman eden ve savaşlara katılanlar bir olmazlar Öncekilerin dereceleri daha büyüktür Fakat ALLAH hepsine iyilik ve cennet va'detmiştir" (Hadid, 10)
İlim ehli olanlarla olmayanlar da bir değildirler Bu konuda şöyle buyurulmuştur:
"De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer, 9) "ALLAH, içinizden iman eden ve ilim sahibi olan kimseleri derecelerle üstün kılmıştır" (Mücâdele, 11)
ALLAH yolunda cihad edenlerle iman ettikleri hâlde oturanlar da bir değildirler Bunu bildiren bir âyet şöyledir:
"Özür sahibi olmadıkları hâlde oturanlarla mal ve canlarını ortaya koyarak ALLAH yolunda cihad edenler bir olmazlar ALLAH, mal ve canlarıyla cihad edenleri derece bakımından oturanlardan üstün tutmuştur" (Nisa, 95)
Erkeklerle kadınlar da aynı derecede değildirler Bunu bildiren bir âyet de şöyledir:
"Kadınların erkekler üzerindeki hakları erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibidir Ancak erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece üstünlüğü vardır"
(ALLAH Teâlâ, bu âyette bildirildiği gibi, erkekleri kadınlardan bir derece üstün kılmıştır Şüphesiz ki, bu bütün erkeklerin bütün kadınlardan üstün oldukları anlamında değildir Fakat, aynı fazilet ölçülerine sahip olan bir erkekle bir kadından erkek bir derece üstündür Bu üstünlük onun erkek olarak yaratılmasıdır Nitekim, insanlar da insan olarak yaratıldıkları için cinlerden üstündürler Ancak, erkeğe tanınan bu üstünlük zulmetmek ve kadını ezmek için değildir İslâm’da zulmün haram ve büyük günahlardan olduğu bilinen bir husustur Onun için zulüm yalnız kadınlara karşı da değil, herkese ve her canlıya karşı haramdır ve büyük günahtır Son dönemde kadının ezildiğini gören bazı kimseler, sanki bu hâl İslâm’ın erkeğe tanıdığı üstünlük derecesinden gelmiş gibi, bu üstünlüğü inkâr cihetine gidiyorlar Bu gidiş yanlıştır Bu, ALLAH’ın tanıdığı bir hakkı tanımamak ve hatta bunu anlatan âyeti inkâr etmek ve küfre girmektir Yapılması gereken şey, ALLAH Teâlâ’nın erkeklere tanıdığı üstünlük derecesini inkâr etmek değil, herkesi samimî dindar olmaya ve ALLAH Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uymaya çağırmaktır ALLAH Teâlâ’nın emirleri arasında kadına şefkat ve merhamet etmek, âdil davranmak ve onun haklarını tanımak da vardır)

*******************************

Alıntı Yaparak Cevapla

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri

Eski 08-24-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri




*******************************


Mümin ve sâlih kimselerin dünyada uğradıkları musibetler ve mahrumiyetler onların ALLAH Teâlâ yanında az değerli olduklarını değil, aksine çok değerli olduklarını gösterir Çünkü ALLAH Teâlâ’nın bir insana değer verdiğinin bir ölçüsü de onu dünyadan, dünyayı da ondan küstürmesidir ALLAH Rasûlü (as) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
"Siz sevdiklerinizi kendilerine zararlı olan yiyecek ve içeceklerden himaye ettiğiniz gibi, ALLAH Teâlâ'da bir kulunu sevdiği zaman, onu dünyadan himaye eder" (Tirmizî, Hâkim) Bu gerçeği bilmeyenler, ALLAH Teâlâ’nın maddî durumu iyi olmayan müminleri sevmediği yanılgısına düşerler Bu yanılgıyı bertaraf eden bazı âyetler şöyledir:
"ALLAH, iman edenlerin verisidir" (Bakara, 257)
"ALLAH, takva sahiplerinin velîsidir" (Câsiye, 19)
"ALLAH, sâlih kimselere velilik eder" (Araf, 196)
"ALLAH ihsan sahiplerini sever" (Mâide, 13)
(Not: İhsan, sözlükte iyilik yapmak, yaptığı işi iyi ve sağlam yapmaktır ALLAH Rasûlü (as), onu, "ALLAH'ı görürcesine ibadet ve hayır yapmaktır" şeklinde tefsir etmiştir)
"ALLAH âdil olanları sever" (Mâide, 42)
"ALLAH, (maddî ve manevî) temiz olanları sever" (Tevbe, 108)
"ALLAH çok tevbe edenleri sever" (Bakara, 222)
"ALLAH sabredenleri sever" (Al-i İmrân, 146)
"ALLAH, kendisine güvenip tevekkül edenleri sever" (Al-i İmrân, 159)
ALLAH Teâlâ’nın, bu sıfatlara sahip olan müminleri sevdiği hâlde, onları dünya yönünden parlak durumda tutmamasının sebebini bir misâl ile anlatmakta yarar vardır
Diyelim ki, bir adamın yanında iki çocuk vardır Bu çocuklardan birisi kendi öz çocuğu, diğeri üvey çocuğudur Adam öz çocuğunu sevdiği ve üstünde titrediği için, onu her türlü zararlı şeylerden (bu türlü yiyecek ve içeceklerden ve oyunlardan) korur ve kendisine faydalı olan şeyleri (ilaçları, perhizleri, dersine çalışmayı) ona zorla da olsa yaptırır Fakat, çocuğun aklı ermediği için, babasının bu ısrarlı ve sıkıcı üstelemesinden dolayı bazen ağlar ve kendini bedbaht hisseder Diğer yandan, adam üvey çocuğunu sevmediği ve umursamadığı için ona karışmaz Bu sebeple, o kendisine zararlı olan şeyleri rahatlıkla bulur ve kendi sağlığı, gelişmesi ve geleceği için gerekli olan şeyleri rahatça terk eder Bu çocuk, işin aslına aklı ermediği için, kendisini öteki çocuktan daha mutlu zanneder ve üvey babasının da onu kendi öz çocuğundan daha fazla sevdiği vehmine kapılır Fakat bu zan ve vehim (tahmin) yanlıştır Bu yanlışlığı bilen ALLAH Teâlâ'nın sâlih kulları O'nun tarafından dünyadan korunmuş olmayı sevildiklerinin işareti sayar ve buna sevinip şükrederler Nefislerinin istediği her şeyi yapabildikleri zaman ise üzülür ve ALLAH Teâlâ’nın itibar nazarından düştüklerini söylerler
Hasan el-Basrî (ra) şöyle demiştir: "İnsanın şeref ve değeri yalnızca ALLAH Teâlâ'ya itâat etmektedir" Bu sebeple, itaatsız olan bir insanın ne malı, ne makamı ona şeref ve değer kazandırmaz Buna mukabil, itâat sahibi olan bir insanın fakir ve makamsız olması da onun şeref ve değerinden bir şey eksiltmez ALLAH Teâlâ yanında durum budur İslâmî anlayış da bunun üzerine binâ edilmiştir ALLAH Teâlâ, kendisine iman ve itâat etmeyenler hakkında şöyle buyurmuştur:
"Onlar, kendilerine verdiğimiz mal ve evlât ile hayırlarını çoğalttığımızı, itibarlarını arttırdığımızı mı sanıyorlar? Hayır! Olayı doğru değerlendirmiyorlar" (Mu’minûn, 55, 56)
"Onların malları ve evlâtları seni imrendirmesin ALLAH, bunlarla kendilerine azap çektirmek ister" (Tevbe, 85)
"Kâfir olanlar zannetmesinler ki, kendilerine mühlet vermemizin kendi yararlarınadır Biz, ancak daha çok günah kazanmaları için onlara mühlet veririz Onlar için alçaltıcı bir azap vardır" (Al-i İmrân, 178)
"Onlar, kendilerine yapılan uyarıları unutunca, onlara her şeyin kapılarını açarız Verilen şeylerle iyice sevindikleri anda da onları birden yakalarız Ondan sonra da hiçbir ümidleri kalmaz" (En'âm, 44)
"Bu dini inkâr edenleri bana bırak Ben onları fark etmedikleri bir şekilde azaba çekiyorum Bu sebeple, onlara biraz mühlet veriyorum Benim tedbirim en sağlam olandır" (Kalem, 44, 45)
Bu âyetlerin tefsirinde şöyle denilmiştir: "Onlar günah işledikçe ALLAH Teâlâ, kendilerine yeni nimetler veririz Ta ki, aldanışları artsın, günahları çoğalsın ve azaba iyice müstahak hâle gelsinler"

*******************************

Alıntı Yaparak Cevapla

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri

Eski 08-24-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri




*******************************


Zikredilen bu âyetler, hadisler ve sözler, mühürlü olmayan gözlerin ve kalplerin açılmasına ve gerçeklerin görülmesine yeterlidirler Gerçekler görülünce de, aldanış için bir sebep kalmaz Çünkü aldanışın sebebi ALLAH Teâlâ’nın fiillerini yanlış yorumlamak ve hayâlleri gerçek zannetmektir Bir zamanlar Firavun, Nemrut, Karun gibi servet ve saltanatlara sahip olan pek çok kimseler vardı Bunlar, hayâlden başka bir şey olmayan servet, saltanat ve kudretlerine güvenmiş, kendilerine tanınan fırsat ve mühlete aldanmış ve ALLAH Teâlâ'ya karşı küfür ve inkâr yoluna sapmışlardır Fakat, ilâhî irade onları yakalamak isteyince, tutunacak bir dal bulamamışlar ve hamurdan çekilen kıl gibi, servet ve devletlerinden koparılmış ve cehenneme atılmışlardır ALLAH Teâlâ, Firavun ve avenesinin yakalanış olayını anlatırken şöyle buyurmuştur:

"Biz onları bahçelerden, çeşmelerden, hazinelerden ve güzel ev ve saraylardan çıkardık Böyle isteyince böyle yaptık" (Şuarâ, 57-59) Daha başkalarının helâk ediliş olaylarıyla ilgili olarak da şöyle buyurmuştur:
"Biz daha önce de nice halkı helâk ettik Sen şimdi onlarda bir hayat emaresi görebilir misin veya onlardan cılız bir ses duyabilir misin?" (Meryem, 96)

Bir aldanış da ibadetlerde ihmalkâr davranan ve sakınmadan günah işleyenlerin ALLAH Teâlâ’nın kendilerini af ve merhamet edeceğini ümit etmeleridir

Dinde af ve merhamet ümidi vardır Ancak bu ümit, yapılan ibadet ve iyiliklerden dolayıdır ve korku ile beraberdir Onun için ALLAH Teâlâ, ümidi daima sâlih ameller ve korku ile birlikte zikretmiştir Örneğin şöyle buyurmuştur:

"Onlar, (gece namazı kılmak ve duâ etmek için) yataklarından uzaklaşır, korku ve ümit içinde duâ eder ve kendilerine verdiğimiz rızktan (bir miktar) hayra harcarlar" (Secde, 16)
"Yeryüzü ıslah edilmişken onda fitne ve fesat çıkarmayın, korku ve ümitle ALLAH'a duâ ve ibadet edin" (A'râf, 56)
"Zikri geçen peygamberler, hayır işlerinde önde koşarlar, ümit ve korku içinde bize duâ ve ibadet ederler ve bize karşı huşû' ve saygı duyarlardı" (Enbiyâ, 90)

Bu âyetlerde görüldüğü gibi, ALLAH Teâlâ yanında geçerli olan ümidin şartı, onun sâlih ameller ve korku ile beraber olmasıdır Fâsık kimselerin ümidi ise, amelsiz ve korkusuz bir ümittir Şeytan icadı olan bu ümit temenni, ümniye ve kuruntudur Böyle bir ümidin dinde yeri ve ALLAH Teâlâ yanında değeri yoktur Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
"Şeytan onlara va'adde bulunur ve ümit verir Şeytanın verdiği va'ad ve ümitler aldatmaktan ibarettir" (Nisa, 120)

"İnsan temenni edince onun gerçekleşeceğini mi sanır?!" (Necm, 24)
"İş, ne sizin, ne de ehl-i kitabın temenni ve kuruntularına göre değildir Kim bir kötülük yaparsa, onunla cezalandırılır ve bu kimse ALLAH'a karşı kendisine ne bir yakın, ne de bir yardımcı bulamaz Erkek olsun, kadın olsun kim de iman edip sâlih amel işlerse, onu cennete koyarız Bu da, zerre kadar haksızlığa uğratılmaz" (Nisa, 123,124)

Şeytandan bir dürtü olan temenniye ümit gibi sarılanlar şöyle derler: "ALLAH’ın rahmeti çok, lütfü sonsuzdur O'nun deniz gibi olan affı yanında bizim günahlarımız birkaç damladan ibarettir Biz O'na iman etmişiz Bu kadar kâfir ve zâlim varken bizi mi cezalandıracaktır? ALLAH’ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoktur"

Biz de bunlara şunu söyleriz: Peki, peygamberler, âlimler, basireti açık velîler ve diğer sâlih insanlar ALLAH’ın rahmetinin geniş olduğunu, O'nun kimsenin ibadetine ihtiyacı bulunmadığını, dünyada şu kadar kâfir ve zâlim yaşadığını bilmemişler mi ki, gece gündüz ibadet etmişler, en küçük bir günahtan bile sakınmaya çalışmışlar ve ALLAH Teâlâ’nın azabından tir tir titremişler? Melekler de bunu bilmemişler mi ki, tamamen masum ve devamlı ibadet hâlinde olmalarına rağmen hep korku içindedirler Hem af ve mağfiretin sahibi olan ALLAH Teâlâ’nın kendisi de sâlih amel işlenmesini ve kendisinden korkulmasını emretmemiş midir O, sahte ümitle aldananları uyarmak için şunları söylemiştir:

"Ey kullarım benden korkun" (Zümer, 16)
"Yalnız benden korkun" (Nahl, 51)
"Kullarıma haber ver ki, ben hem affedici ve merhametliyim, hem de azabı en ağır ve elem verici olanım" (Hicr, 49, 50)
"İnsana ancak yaptığı amelin karşılığı vardır" (Necm, 39)
"Kim zerre kadar hayır işlese onu görür ve kim zerre kadar kötülük yapsa onu görür" (Zilzâl, 7, 8)
"Kim bir sâlih amel işlese kendi yararına ve kim kötülük yapsa kendi zararınadır Bunların karşılığını görmek için Rabbinize götürüleceksiniz" (Fussilet, 46; Câsiye, 15)
"Herkes, kendi yaptıklarına karşı cehennemde rehin ve hapis tutulur Ancak cennet ehli müstesnadır" (Muddessir, 38; Tur, 21)
"Bir günden korkun ki, o gün hiç kimse bir başkası için bir şey ödemez; ALLAH istemezse kimse şefaat edemez; kimseden fidye alınmaz ve kimse bir yerden yardım görmez" (Bakara, 48)

ALLAH Teâlâ’nın af ve mağfiretini ancak iman ve sâlih amel sahibi kimselerin ümit edebileceğini bildiren bir âyet de şöyledir:
"İman eden, hicret eden ve ALLAH yolunda cihad eden kimseler ALLAH’ın rahmetini ümit ederler ALLAH (bunlar için) bağışlayıcı ve merhametlidir" (Bakara, 218)

Hicret, genel anlamıyla günahları terk etmek, cihad ise, sâlih amel için kendini yormaktır ALLAH Rasûlü (as) da şöyle buyurmuştur:
"Akıllı insan, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır Ahmak insan ise, nefsine uyan ve ALLAH'tan temennilerde bulunandır"

*******************************

Alıntı Yaparak Cevapla

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri

Eski 08-24-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gurur: 2. Gururun Kötülüğü Ve Çeşitleri




*******************************


Hasan el-Basrî şöyle demiştir: "Günah işledikleri hâlde ALLAH’ın affını ümit edenlerin ümidi samimiyetten uzak boş bir temennidir Çünkü hakikaten bir şey ümit edenler onu elde etmek için çalışırlar Bir şeyden korkanlar da o şeyden kaçarlar" ALLAH Teâlâ her işi bir sebebe bağladığı gibi, af ve merhametini de iman ve ibadete bağlamıştır "Bu ALLAH’ın âdetidir Sen O'nun âdetinde değişiklik göremezsin" (Feth, 23; Fâtır, 43; Ahzâb, 62) ALLAH Teâlâ'nın bu âdetine uymayanlar hayâl kırıklığına uğrarlar Bu kimseler, "ALLAH'tan akıllarına getirmedikleri kötü bir muamele görürler" Ve o zaman şu istekte bulunurlar: "Rabbimiz! Gözlerimizle görüp kulaklarımızla işittik Bizi dünyaya geri çevir, sâlih amel işleyelim" (Secde, 12)

Günahkâr kimseler iki hâlde ALLAH Teâlâ’nın af ve rahmetini ümit edebilirler:

Bu hâllerden birincisi, tevbe etmeleri hâlidir Buna göre, günahkâr bir kimse samimî olarak tevbe ederse, ALLAH Teâlâ’nın af ve merhametini bekleyebilir Çünkü, bu ümidi veren ayet-i kerimeler vardır ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"De ki: Ey nefisleri aleyhine israf eden (kendi zararlarına çokça günah işleyen) kullarım! ALLAH’ın rahmetinden ümit kesmeyin Çünkü ALLAH, (isterse) bütün günahları affeder O bağışlayıcı ve merhametidir Onun için size azap gelmeden önce (tevbe edip) Rabbinize dönün ve O'na teslim olun Azap gelirse, bir yerden yardım göremezsiniz" (Zümer, 52)
"ALLAH kullarından tevbeyi kabul eden, günahlarını affeden ve yaptıklarını bilendir" (Şura, 25)
"Ben tevbe eden, iman edip sâlih amel işleyen ve hidayet üzerinde sebat edenleri bağışlayanım" (Tâhâ, 82)

İkincisi ise, kişinin gücünü aşan sebeplerle ibadet ve tâatta kusur ve eksikliğin bulunması hâlidir Bu kusurların da ALLAH Teâlâ’nın rahmeti ve affıyla karşılanabileceğini ümit etmek câizdir Kusur, amel ve kullukta ideâl ölçülerin altında kalmaktır Bunun bir türü de, ameli kendi seviyesine göre değil, daha aşağıdakilerin seviyesine göre yapmaktır Bunu belirtmek için şöyle denilmiştir:

"Ebrâr sınıfından olanların amelleri (kusurlu ve eksik olduğu için) mukarrab sınıfından olanlar için günahlardır" Güç ve takati aşan mükellefiyetler ise ALLAH Teâlâ’nın af ve rahmetine tabidirler Bu konuda şöyle buyurulmuştur:

"ALLAH bir kimseye ancak gücü kadar sorumluluk yükler", "Kim çaresiz kalırsa, başkasının hakkına zarar vermediği ve çaresizlik sınırını geçmediği takdirde, bilsin ki, ALLAH bağışlayıcı ve merhametlidir" (Nahl, 115; Tevbe, 173; En'âm, 145)

Şer'î ve geçerli olan ümit, insanı ibadet ve hayır yapmaya sevk eder Şeytanî ve boş ümit ise, günahta ısrar ve amelde tembelliğe iter
ALLAH Rasûlü’ne nisbet edilen bir sözde şöyle denilmiştir: "Bir zaman gelecek, Kur’ân'ın kalplerdeki tesiri azalacak ve korku unsuru kalkıp yalnızca ümit kalacaktır Bu sebeple, bir kimse bir hayır yaptığı zaman, 'Kesinlikle kabul edilmiştir’ diyecek, bir kötülük yaptığı zaman da, 'Bağışlanacaktır’ hükmünü verecektir" Bu hâl, daha önceki milletlerin de başına gelmiştir Kur'ân-ı Kerim bunlardan şöyle bahsetmiştir:
"Peygamberlerden sonra kitaba vâris olanlar, bu değersiz dünyanın (haram olan) kısmını alıp, 'Nasıl olsa, bağışlanacağız’ derlerdi Bunun bir katını daha bulsalar onu da alırlardı Kitapta, ALLAH hakkında doğru olmayan bir şeyi konuşmamaları için bunlardan söz alınmadı mı? Kendileri kitaptakini okumadılar mı? Ahiret, haramlardan ve ALLAH’ın emirlerine muhalefet etmekten sakınanlar için daha hayırlıdır Akıllarınızı kullanıp düşünmüyor musunuz?" (A'râf, 169)

Kur'ân-ı Kerim baştan sona kadar ALLAH'tan korkmayı ve O'nun azap ve gazabından sakınmayı emreden ve bu konuda ısrarlı uyarıda bulunan âyetlerle doludur Bu sebeple, onu (Kuran'ı) anlayıp tefekkür ederek okuyan bir müminin korkusu artar ve kendisi daha çok çalışma ihtiyacını duyar

Bazı kimselerin bir miktar tâatları vardır Fakat günahları da vardır Kendileri ise, günahlarını önemsemez, tâatlerinin kendilerini kurtaracağını zannederler Bu sebeple de, kendilerini iyi durumda görürler Bunların bu hâli de bir aldanış ve gururdur Çünkü, kıyâmet günündeki hesapta hem tâatlara, hem de günahlara yer verilir ve ikisi karşılıklı olarak tartılır Ondan sonra, "Kimin tartılan ameli ağır gelirse, o kimse razı ve memnun olduğu bir hayata kavuşur Kimin ameli hafif gelirse, onun yeri de kızgın ateştir" (Karia, 7-9)

Diğer bazı kimseler, günahlarını hiç görmez, yalnızca tâatlarını görürler ve bu sebeple kendilerini çok iyi bir durumda sanırlar ALLAH Teâlâ, bunlar hakkında şöyle buyurmuştur:

"O gün ALLAH hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir ALLAH bunların yaptıklarını unutmaz, fakat kendileri unuturlar ALLAH her şeye şahittir" (Mücâdele)
"O gün, hesaba katmadıkları şeyler ALLAH tarafından önlerine çıkarılır" (Zümer, 47)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.