Prof. Dr. Sinsi
|
Allah Lafzı; Anlam Ve Mâhiyeti
Allah Lafzı; Anlam ve Mâhiyeti
Allah; Kâinatın ve kâinatta bulunan tüm varlıkların yaratıcısı, koruyucusu olan tek varlık, ibâdet edilmeye lâyık tek Rab, Mevlâ, Hüdâ'ya ait özel isimdir Allah; En yüce varlık olarak inanılan, bütün kemâl sıfatları şahsında bulunduran ve her türlü noksan sıfatlardan uzak olan gerçek Ma'buddur Varlığı zorunlu olan tek yaratıcıya ait yüce bir isim Bu isimle çağrılan bir başka varlık olmamıştır, olmayacaktır da
Allah ismi, ifâde ettiği ilâhî mânâsıyla yalnız Allah'a aittir ve hiçbir kelime bu ismin anlamını ve muhtevâsını ifâde gücüne sahip değildir Bu isim başkası için de kullanılamaz [b] İsmin, ait olduğu yaratıcı, bir olduğundan, ikili ve çoğulu da yoktur Ancak cinsleri olan varlıkların isimleri çoğul yapılabilir Cinsleri olmayanın ismi de çoğul yapılamaz Lisanımızda "şehirler" denilir ancak yine bir şehir olan fakat bir ikincisi olmayan İstanbul için "İstanbullar" denilerek çoğul yapılamaz Ancak muhtelif lisanlarda Allah Teâlâ'nın ayrı ayrı isimleri olabilir Türkçe'de Tanrı, Farsça'da Hudâ, İngilizce'de God, Fransızca'da Dieu gibi Ne var ki bu isimler "Allah" gibi özel isim değildir İlâh, rab, ma'bud gibi cins isimdirler Arapça'da ilâhın çoğuluna "âlihe", rabbın çoğuluna "erbâb" denildiği gibi Farsça'da Hudâ'nın çoğulu da "hudâyân" ve lisanımızda da "tanrılar", rablar, ilâhlar, ma'budlar denilir Çünkü bu isimler gerçek ma'bud -Allah- için kullanıldığı gibi, Allah'ın dışında gerçek olmayan bir nice ma'bud kabul edilen şeyler için de kullanıla gelmiştir Eski Türklerde gök tanrısı, yer tanrısı; Yunanlılar'da güzellik tanrıçası, bereket tanrısı, vs olduğu gibi Halbuki "Allahlar" denilmemiş ve denilemez Mânâsındaki birlik ve özel isim olması nedeniyle Allah ne tanrı kelimesiyle ne de bir başka kelimeyle tercüme edilebilir
İslâm'ın temel ilkesi olan "Lâ İlâhe İllâllah" tevhid kelimesi, meselâ Fransızca'ya tercüme edildiği zaman "Diyöden başka diyö yok" Türkçe'ye aktarılmasında "İlâhtan başka ilâh yoktur " denir O zaman da Allah kelimesi "ilâh" kelimesiyle tercüme edilmiş olur Bu da yanlış bir tercümedir Çünkü ilâh cins isimdir, Allah ise özel isimdir Kelime-i Tevhid "tanrı" kelimesiyle Türkçe'ye çevrildiğinde aynı çarpıklık ve yanlışlık ortaya çıkar "Allah" kelimesinin kökenini araştıran dil bilimcileri bu konuda birçok beyanlarda bulunmuşlarsa da en kuvvetli görüş; bu kelimenin Arapça olup herhangi bir kelimeden türetilmeden aynen kullanıldığı ve has bir isim olduğudur
Allah; kendi iradesiyle evreni yoktan var eden, ona belli bir düzen veren, gökleri ve yerleri ve bunlarda en küçüğünden en büyüğüne kadar canlıları yaratan, onlara hayat ve rızık veren, öldüren-dirilten, dilediğini dilediği şekilde idare ve tasarrufu altında bulunduran, varlığı bir başka etkenle değil, kendinden olan, her şeyi bilen, gören, işiten, yarattıklarında en ufak bir çarpıklık ve dengesizlik bulunmayan, herşeye gücü yeten, bütün mülkün gerçek sahibi, emir ve hüküm koymaya tek yetkili; övülmeye, itaat edilmeye, şükredilmeye gerçek lâyık, bir benzeri daha bulunmayan, bütün varlıkların, güneşin, ayın, gök ve yer cisimlerinin itirazsız itaat ettiği, boyun eğdiği, ismini ululadığı, ibadet edilmeye lâyık Hak mabud Allah, mabud olduğu için Allah değil, Allah olduğu için mabudtur Onun İlâh oluşu, ibadete lâyık oluşu, bir başka sebepten değil; kendi 'zat'ının yüceliğindendir insanlar zaman zaman putlara, ateşe, güneşe, yıldızlara, millî kahramanlara veya hakkında korku ve ümit besledikleri herhangi bir şeye tapınmışlar; bu hâlleriyle de onları ilâh ve mabud edinmişler, bilâhare bunlardan cayarak, onları tanımaz ve tapınmaz olmuşlardır O zaman da daha evvel mabudlaştırdıkları varlıkların mabudluk vasıfları yok olur Hülâsa Allah'ın dışındakiler ancak insanların mabudlaştırmalarıyla mabud telâkki edilebildikleri hâlde Allah, bütün beşer ona inansa da, inanmasa da; ibadet etse de etmese de o, zatıyla Allah olduğu için ibadete lâyıktır Beşerin inkârı onu Allah olmaktan uzaklaştıramaz
İnsanlık tarihi incelendiği zaman görülür ki, ilk devirlerden beri her asırda yaşayan insanlarda Allah fikri ve tapınma meyli; dolayısıyla bir dîni inanca eğilim vardır Batılı dinler tarihi yazarlarının bir çoğuna göre bu duygunun var oluşu çeşitli arizî sebeplere bağlanmış ise de, müslüman âlimlerin genel kanaatlarına göre tamamen fıtrî ve doğuştandır İlk insan olan Hz Âdem'in yaratılışından önce Allah ile melekler arasında cereyan eden konuşmayı[b] ve bu konuşmada Âdem'in -insanın- yeryüzünde halife olarak yaratılması hususunu düşündüğümüzde de anlarız ki; insan yaratılmadan evvel, onun mayasına Allah'a halife olacak özellikler verilmiştir Bu da bize Allah'a bağlılığın ve din duygusunun fıtrî olduğunu bildirir Hz Peygamber'in (s a s ) "Her doğan insan, (İslâm) fıtrat(ı) üzere doğar, onu Mecûsi, Hristiyan veya Yahûdi yapan ana ve babasıdır"[b] hadisi ve “Sizi karada ve denizde yürüten odur Gemide olduğunuz zaman (ı düşünün): Gemiler içinde bulunanları hoş bir rüzgârla alıp götürdüğü ve (onlar) bununla sevindikleri sırada, birden gemiye, şiddetli bir kasırga gelip de, her yerden gelen dalgalar onları sardığı ve artık kendilerinin tamamen kuşatıldıklarını, (bir daha kurtulamayacaklarını) sandıkları zaman, dini yalnız Allah'a halis kılarak Ona yalvarmağa başlarlar And olsun eğer bizi bu (felâket) den kurtarırsan, şükredenlerden olacağız (derler) ” (Yûnus: 10/23) âyeti de keza Allah inancının -her ne suretle ortaya çıkarsa çıksın- insan ruhunun derinliklerinde var olduğunu ispat etmektedir
|