Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anhuma, elfarisi, radiyallahu, selami

Selami El-Farisi Radiyallahu Anhuma

Eski 08-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Selami El-Farisi Radiyallahu Anhuma





SELMAN el-FARİSÎ
[IMG]http://wwwistikameteu/mk:*MSITStore:E:HADİS-FIKIH%20VE%20İLMİSLAMİ%20BİLGİLERSahabelerch m::/anarulegif[/IMG]
Seçkin ve meşhur sahabilerden biri İran asıllı olup, İsfahan'ın Cayy kasabasında doğmuştur Bir rivayete göre de doğum yeri Râmehürmüz'dur Doğum tarihi hakkında bilgi bulunmamaktadır Selman (ra)'ın müslüman olmadan önceki ismi, Mabah b Buzahşan'dır Müslüman olduktan sonra Selman ismini almıştır Künyesi Ebu Abdullah'tır Ona nesebi sorulduğu zaman; "Ben; Selman b İslam'ım" demiştir (İbn Sa'd Tabakâtül Kübra, Beyrut (ty), IV, 75; İbnul-Esir, Üsdül-Ğabe, II, 417; İbn Hacer el-Askalani, rel-İsâbe, Bağdat (ty), ll, 62) Selman (ra)'ın babası Mecusiliğe aşırı bağlı olan bir köy ağası (Dikhan) olup büyük bir çiftliğe sahipti Onun evinde bir ateşgede vardı ve onda ateşin sönmeden sürekli yanmasını sağlama işiyle Selman (ra) ilgileniyordu Babasının ona karşı olan sevgisi çok aşırıydı Bu yüzden onu, kendisine bir zarar gelmesin diye eve kapatmıştı Bu arada Selman (ra), Mecusiliğin gerçek bir din olup olamayacağı hakkında düşünmeye başladı Ancak o kendi deyimiyle, bir köle gibi eve hapsedildiğinden, dışarıdaki olaylardan pek haberdar değildi ve bu yüzden Mecusiliği diğer dinlerle karşılaştırma imkanından yoksun bulunmaktaydı Bir ara babası, işleri yoğunlaşınca onu tarlalardan birisine bakması için göndermek zorunda kaldı Öte taraftan onu, kendisi için her şeyden değerli olduğunu söyleyerek işini bitirince gecikmeden eve dönmesi için uyardı Bölgede az da olsa Hristiyan bulunmaktaydı Yola çıkan Selman (ra), bir kilisenin yanından geçerken, içerde ibadet edenlerin durumu dikkatini çekti ve içeri girerek onları izlemeye başladı O, evde hapsedilmiş olduğu için bu insanların dini hakkında hiç bir bilgiye sahip değildi Selman (ra) tarlaya gitmekten vazgeçerek, büyük bir merak içerisinde, akşama kadar orada kalmış ve bu dinin Mecusilikten daha hayırlı olduğu kanaatine vararak, onlara bu dinin kaynağının nerede olduğunu sormuştu Onunla ilgilenen hıristiyanlar, dinleri hakkında onu bilgilendirmişler ve bu dinlerinin kaynağının Suriye de olduğunu söylemişlerdi Selman (ra), eve dönmekte gecikince babası endişelenmiş ve onu bulmak için adamlar göndermişti Eve dönen Selman (ra), başından geçen olayı babasına anlattı Babası ise ona, gördüğü dinde hiç bir hayrın bulunmadığını ve atalarının dininin, karşılaştığı dinden daha iyi ve üstün olduğunu söyledi Selman (ra) babasına karşı çıkarak, hıristiyanlığın kendi dinlerinden üstün olduğu konusunda onunla tartışmaya başladı Babası, onun bu durumundan telaşlandı ve ayaklarından bağlayarak onu hapsetti Selman (ra), kilisedeki Hıristiyanlarla irtibat kurarak, Suriye tarafına gidecek bir kervan hazır olduğu zaman, kendisine haber vermelerini istedi Böyle bir kervan hazır olduğu zaman, kendisine verilen haber üzerine evden kaçtı ve bu kervana katılarak Suriyeye gitti Burada bir rahibin hizmetine girdi ve ondan Hıristiyanlığın esaslarını öğrenmeye başladı Ancak bu rahib, kötü bir kimseydi O, insanları sadaka vermeye teşvik ediyor, fakat topladığı bu sadakaları yerlerine sarfetmeyerek kendisi için biriktiriyordu Bu rahib ölünce, Selman (ra), onun yerine geçen rahibe tabi oldu Bu kimse zühd ve takva sahibi bir zattı Ona büyük bir sevgiyle bağlanan Selman (ra), ölümü yaklaştığı zaman; kendisine kimi tavsiye edebileceğini sordu Rahip ona, tabi olunabilecek tek kişiyi tanıdığını, onun da Musul'da bulunduğunu söyledi Selman (ra), Musul'a gidip, bu kimseye tabi oldu Onun ölümü yaklaştığı zaman da ondan yine kimin gözetimine girmesi gerektiği hususunda tavsiye istedi Bu zat ona, üzerinde bulundukları itikadta hiç kimseyi tanımadığını, ancak, Nusaybin'de bulunan bir âlime tabi olabileceğini söyledi Selman (ra) doğruca Nusaybine gitti Nusaybin'deki rahibin yanında bir müddet kaldıktan sonra, onun da ölüm döşeğine yattığını gören Selman (ra), yine kime uyabileceğini sordu Bu kimse, ona, uyulabilecek tek bir kimseyi tanıdığını ve onun Rum diyarında, Ammuriye'de bulunduğunu söyledi O ölünce Selman (ra), Ammuriye'ye gitti Ammuriye'de bir müddet kaldıktan sonra burada yanında kaldığı rahibin ölümü yaklaştığı zaman ondan da kime tabi olacağı konusunda vasiyette bulunmasını istedi Bu kimse ona, yeryüzünde tabi olunabilecek bir kimsenin var olduğunu bilmediğini söyledi ve şöyle ekledi: "Ancak bir peygamberin gelmesi yakındır O, İbrâhim'in dini üzere gönderilecek ve kavminin arasından hicret edip, içinde hurma bahçeleri olan iki harra arasındaki bir yere gidecektir Onun peygamber olduğunu belirten alâmetleri vardır: O, hediye edilen şeyleri yer, sadaka olarak hiçbir şeyi kabul etmez İki omuzu arasında da nübüvvet mührü bulunmaktadır Görünce onu tanırsın O ülkeye gidip ona katılmayı başarabileceğine inanıyorsan bunu yap" (Ahmed b Hanbel, V, 442-443; İbn Sa'd, IV, 77-78; İbnul-Esîr, Üsdül-Ğâbe, II, 417-418)
Selman (ra), burada bir müddet kaldıktan sonra, Kelb kabilesinden bir tüccarla karşılaştı Ondan, ülkesi hakkında bilgi aldı ve bahsedilen nebinin bu bölgedeki bir yerden çıkması gerektiğine kanaat getirerek, kendisini bir ücret karşılığında birlikte götürmesini istedi Selman (ra)'ın teklifini kabul eden Kelbli Arap onu yanına alarak Hicaz'a doğru yola çıktı Ancak, Vadil-Kura'ya geldiklerinde bu kimse Selman (ra)'a ihanet etti ve onu köle olarak bir Yahudiye sattı Vadil-Kura'da hurmalıkları gören Selman (ra), kalbi mutmain olmamakla birlikte, Ammuriye'deki rahibin kendisine tarif ettiği yerin burası olmasını arzuluyordu Vadil-Kura'da bir müddet kaldıktan sonra, efendisinin amcasının oğlu olan Kureyzaoğulları'ndan bir kimse tarafından satın alınarak Medine'ye götürülen Selman (ra), burayı görünce, hocasının kendisine bahsettiği beldeye geldiğini anlamıştı Rasûlüllah (sas) Mekke'de peygamberlikle görevlendirilip Medine'ye hicret edene kadar köle olarak hurma bahçelerinde çalışmış ve sürekli meşgul tutulduğu ve serbest olarak kimseyle konuşamadığı için, onun varlığından haberdar olamamıştı Rasûlüllah (sas) Kuba'ya geldiği zaman Yahudiler, Evs ve Hacrec'in ona iman etmesine kızıyor ve bunu bir türlü hazmedemiyorlardı Selman (ra), hurma bahçesinde bir ağacın tepesinde çalıştığı sırada Yahudilerden birisi gelmiş ve ağacın altında oturan Selman (ra)'ın sahibine (Evs ve Hacrec'i kastederek); "Allah Benu Kayle'ye lânet etsin Vi onlar şu anda, Mekke'den bu gün gelen bir adamın etrafında toplanmış bulunuyor ve onun nebi olduğuna inanıyorlar" dedi Selman (ra) şöyle demektedir: "Ben kendi kendime; "bu kesinlikle o peygamberdir" dedim Öyle bir titremeye başladım ki; ağacın altında duran sahibimin üzerine düşeceğim korkusuna kapıldım Süratli şekilde ağaçtan aşağı inip; "Ne diyor? Bu haber nedir?" diye sordum Bunun üzerine efendim bana şiddetli bir yumruk attı ve; "Bundan sana ne! İşinin başına dön" diye bağırdı Ben ona; "Sadece duyduğum bu haberin ne olduğunu anlamak istemiştim" dedim Akşam olunca Selman (ra), biriktirmiş olduğu bir miktar yiyeceği alarak, Kuba'da bulunmakta olan Rasûlüllah (sas)'in yanına gitti ve ona; "Senin salih bir kimse olduğunu duydum Yanınızda ihtiyaç sahibi olan arkadaşlarınız var Sizin halinizi duyduğum zaman, bunları size vermemin daha iyi olacağını düşündüm" dedi ve getirdiklerini Rasûlüllah (sas)'in yanına koydu Rasûlüllah (sas), ashabına;
"Yiyin" dedi Ancak kendisi bunlardan yemedi Selman (ra), sadaka kabul etmediğini gördüğü zaman kendi kendine; "Bu alametlerin biridir" dedi Daha sonra Rasûlüllah (sas) Medine'ye geçti Selmân (ra) tekrar bir şeyler hazırlayarak Rasûlüllah (sas)'in yanına gitti ve getirdiklerinin sadaka olmadığını, sadece kendisine hediye olarak vermek istediğini söyledi Onun sahabeleriyle birlikte bunlardan yediğini görünce ikinci alametin de onda var olduğuna kani oldu Bir zaman sonra Selman (ra) tekrar Rasûlüllah (sas)'in yanına gitti Rasûlüllah (sas) ashabıyla birlikte oturmaktaydı O, onlara selam verdikten sonra, Rasûlüllah (sas)'in etrafında dolaşmaya başladı Onun, bildiği bir şeyi araştırdığını anlayan Rasûlüllah (sas) ridasını kaldırdı Selman (ra), Rasûlüllah (sas)'in sırtındaki mührü gördüğü zaman Ammuriye'deki rahibin kendisine bahsettiği mührün aynısı olduğunu anladı ve onu öperek ağlamaya başladı Rasûlüllah (sas) onu yanına oturtarak halini sordu Selman (ra), oraya ulaşıncaya kadar başından geçen olayları anlattığı zaman, Rasûlüllah (sas) ve orada bulunan sahabiler bunu hayretler içerisinde dinlemişlerdi (İbn İshak, es-Sîre, Neşr: M Hamdullah, İstanbul 1981, 66; Ahmed b Hanbel, V, 442-443; İbn Sa'd, age, IV, 77-79; İbnul-Esîr, Üsdül-Ğabe, II, 418-419; Muhammed b Hasan ed-Diyarbekrî, Tarihul-Hamis, Beyrut (ty), I, 351-352; Ahmed b Hafız el-Hakemî, el-Kısasul-İslâmiye, (muhtemelen) Riyad 1976, I,187-189) Selman (ra), Rasûlüllah (sas)'e geldiği zaman Arapçayı meramını anlatacak ölçüde bilmiyordu Onunla Farsçayı bilen bir tercüman aracılığıyla konuşmuş olduğu rivayet edilmektedir (Diyarbekrî, age, I, 352)
Selman (ra)'ın İsfahan'daki köyünde başlayan ve müslüman olup kölelikten kurtuluncaya kadar başından geçen bu olayları Ahmed b Hanbel, İbn Sa'd, İbnul-Esir ve diğerleri, onun kendi anlatımıyla İbn Abbas'dan rivayet etmektedirler İbn Sa'd'ın Kurre el-Kindî'den naklettiği başka bir rivayette ise Selman (ra)'ın bu kıssası farklı bir şekilde anlatılmakta ve onun, İslam'a ulaşan yolculuğu esnasında, hıristiyan hocaların vasiyetleriyle, Hıms'a gittiği; yine buradan tavsiye üzerine Kudüse ulaştığı; burada kendisine tarif edilen zatı bulup ondan ilim tahsil ettiği; bu kimsenin ona son peygamberin çıkacağı yer ve önceki rivayetlerde geçen alametleri bildirmesi üzerine Hicaz'a doğru hareket ettiği ve sonunda Araplardan bir topluluk tarafından köle edilip Medine'de bir kadına satıldığı nakledilmektedir (İbn Sa'd, age, IV, 71-72; diğer rivayetler için bk el-Hâkim, el-Müstedrek, Beyrut (ty), III, 598, vd)
İbnul-Hacer, Selman (ra)'ın müslüman olana kadar hakkında nakledilen kıssaların birbiriyle farklılıklar arzettiğini, bunların arasını telif etmenin güç olduğunu söylemektedir (Askalanî, age, II, 62)
Selman (ra), Hicret'in beşinci yılına kadar köle olarak yaşamıştır Bundan dolayı o, Hendek savaşından önceki gazalara iştirak edemedi Uhud savaşı öncesinde Rasûlüllah (sas) ona, efendisiyle mükâtebede bulunmasını söyledi Selman (ra), bunun üzerine efendisine giderek onunla, üçyüz hurma fidanı temin edip dikmek ve kırk ukıye (1600 yüz dirhem) altın vermek şartıyla anlaştı Bunun üzerine Rasûlüllah (sas), Sahabilere: "Kardeşinize yardım edin " dedi Sahabiler güçleri miktarınca fidan temin ederek üç yüz tane fidanı ona verdiler Rasûlüllah (sas), ona: "Selman, git çukurlarını kaz Dikmeye sıra geldiği zaman onları sen dikme, bana haber ver Onları kendi ellerimle yerlerine koyayım"dedi Selman (ra), çukurların kazılma işini Sahabîlerin yardımıyla bitirdi Rasûlüllah (sas), bahçeye giderek bütün fidanları yerine koydu Bu fidanlardan hiç bir tanesi kurumamıştı Daha sonra, Rasûlüllah (sas) Selman (ra)'ı yanına çağırarak, efendisine ödemesi gereken kırk ukıye altını ödemesi için ona yumurta büyüklüğünde bir altın külçesi verdi Selman (ra): "Bu benim ödemem gereken miktarı nasıl karşılar ya Rasul?" demekten kendini alamadı Rasûlüllah (sas) ona, Ey Selman! Allah onunla senin borcunu karşılayacaktır" dedi Selman (ra) şöyle demektedir: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, onunla kırk ukiyelik ödemem gereken miktarı ödedim" Artık böylece Selman (ra) hürriyetine kavuşmuş oluyordu (Ahmed b Hanbel, V, 443-444; İbn Sa'd, age, IV, 79-80; Diyarbekri, I, 468; İbnül-Esîr, Üsdü'l-Ğabe, II, 419; onun azad edilmesi hakkında değişik rivayetler için bk Diyarbekrî, age, I, 469)
Selman (ra)'ın katıldığı ilk savaş Hendek savaşıdır Müşrikler, müttefiklerle birlikte oluşturdukları on bin kişilik bir orduyla birlikte Medine'ye doğru harekete geçtikleri zaman, Rasûlüllah (sas), şehir içinde kalarak bir savunma savaşı vermeyi kararlaştırmıştı Ancak, Medine'nin çevresinde düşmanın şehre girişini engelleyecek her hangi bir sur yoktu Bu durum şehrin savunulmasını oldukça güçleştiriyordu Yapılan istişareler esnasında Selman (ra), Rasûlüllah (sas)'e, "Ey Allah'ın Rasûlü! Biz İranda muhasara edildiğimiz zaman şehrin etrafında bir hendek kazarak kendimizi savunurduk" deyip hücuma açık bölgede bir hendek kazılması görüşünü ileri sürmüştü (Taberi, Tarih, II, 566) Bu görüş Rasûlüllah (sas) tarafından uygun bulunmuş ve derhal hendeğin kazılması için faaliyete geçilmişti Selman (ra), kuvvetli bir kimseydi ve kazı işinde oldukça verimli çalışmaktaydı Ensar grubu, Selman (ra)'ı sahiplenerek, "Selman bizdendir" dediler Bunun üzerine muhacirler; "Hayır Selman bizdendir" demeye başladılar Bunu duyan Rasûlüllah (sas); "Selman bizdendir O ehl-i beytimdendir" diyerek onu ehl-i beytine dahil etmiştir (Taberi, aynı yer; İbn Sa'd, age, IV, 83)
Selman (ra), daha sonraki bütün savaşlarda Rasûlüllah (sas) ile birlikte bulunmuştur Mekkeli müşrikler, Medine önlerine geldikleri zaman şehirle aralarındaki hendeği gördüklerinde şaşırmışlardı Çünkü Araplar daha önce böyle bir savunma usulünden habersizdiler Müşrikler, bu hendeği geçmeyi denedilerse de başaramadılar Savaşın kazanılmasında hendeğin rolü o kadar büyük olmuştur ki, bundan dolayı Hendek savaşı olarak adlandırılmıştır
Selman (ra), Rasûlüllah (sas)'in yanından vefat edinceye kadar ayrılmadı Hz Ebu Bekir (ra)'ın Halifeliği zamanında da Medine'de bulunmuştur
Ömer (ra) devrinde İslâm ordusu İran'ın fethi için harekete geçtiği zaman Selman (ra) da bu orduya katıldı Selman (ra) İran asıllıydı Bundan dolayı düşman ordusunun durumunu çok iyi biliyordu Ayrıca Farsların İslâm dinini kabul ederek dalaletten kurtulmalarını şiddetle arzulamaktaydı İranlılar, Kadisi'ye yenilgisinden sonra Medain'de toplanmışlardı Müslümanlar Dicle nehrinin kenarına geldikleri zaman, karşıya geçmek için hiç bir şey bulamadılar Sa'd b Ebi Vakkas, karşı sahile bir öncü birliği gönderip geçiş güvenliğini sağladıktan sonra, bütün orduya nehri geçme emrini verdi Ordu topluca, suları kabarmış bir şekilde akan Dicle nehrine daldı Sa'd (ra)'in yanında Selman (ra) bulunmaktaydı Sa'd (ra), dua ediyor ve Allah Teâlâ'nın dostlarına yardım edeceğini, dinini üstün kılacağını ve Allah Teâlâ'ya isyan eden bir topluluğun iyiliğe (İslâm'a) galebe çalamayacağını söylüyordu Nehrin ortasında oldukça heyecanlı bir halde bulunan Sa'd (ra)'a, Selman (ra) şöyle demekteydi: "İslâm yepyenidir Allah, karaları nasıl müslümanların emrine vermişse, denizleri de onların emrine verecek güçtedir Allah'a yemin ederim ki müslümanlar nehre nasıl akın akın girmişlerse nehirden öylece akın akın çıkacaklardır" Gerçekten Selman (ra)'ın dediği olmuş ve müslüman ordusu hiç kayıp vermeden karşı kıyıya geçmişti (Taberi, Tarih, IV, 11-12; İbnul-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, II, 511-512) İranlı askerler dehşet içerisinde, onların nehri geçişlerine bakıyorlar ve kendi kendilerine; "Şeytanlar geliyor Vi bizim savaştığımız bu topluluk cinlerden başkaları değildir" demekteydiler (Taberi, II, 514) İranlı askerler kaçarak Kisra'nın sarayına sığınıp direnmeye devam ettiler Buraya gönderilen öncü birliğinin komutanı Selman (ra)'dı O, surun önüne geldiği zaman, İslamın emrettiği şekilde onları üç defa müslüman olmaya, kabul etmezlerse cizye ödemeye davet etti Selman (ra) onlara şöyle diyordu: "Ben de aslen sizden biriyim Size acıyor ve yumuşak davranıyorum Eğer müslüman olursanız bizim kardeşlerimiz olarak aynı haklara sahip olursunuz Bunu kabul etmez, dininiz de kalmak isterseniz, bize itaat ederek cizye ödersiniz Bunu da kabul etmezseniz, diğerleri gibi sizinle savaşırız" (Taberi, age, IV,14) Selman (ra), meselenin Arapların Acemlere hâkimiyeti meselesi olmadığını onlara anlatabilmek için, "Sizden biri olduğum halde Araplar bana itaat ediyor" diyerek (İbn Hanbel, V, 444) ikna etmeye çalışıyordu Selman (ra) ilk iki şartı kabul etmemeleri üzerine onlara üç gün düşünmeleri için mühlet verdi Üçüncü gün sarayda bulunan askerler teslim olmayı kabul ettiler ve böylece Kisra'nın muhteşem sarayı müslümanların eline geçmiş oldu (Taberi, age, IV) Daha önce Behuresirdekileri de o İslâm'a davet etmişti Ancak buradakiler, cizye vermeyi de reddedince savaşılarak mağlup edilmişlerdi (Taberi, aynı yer)
Sa'd (ra) Medâin'de karargah kurmuştu Ancak buranın havası, İslâm askerlerine iyi gelmemiş, iklim değişikliğinden dolayı yüzlerinin renkleri değişmişti Bu durumu öğrenen Ömer (ra), Sa'd'a haber göndererek, müslümanların yaşamalarına uygun bir yer tesbit edilmesi için Selman (ra) ile Huzeyfe (ra)'ı görevlendirmesini istedi Bu yer ile Medine arasında ulaşım kolaylığını engelleyecek bir nehrin bulunmamasını özellikle vurguladı Bölgede araştırmalarda bulunan Selman (ra) ve Huzeyfe (ra), sonunda Kufe üzerinde karar kıldılar ve burada ordugah şehri inşa edildi (17/638) (Taberi, age, IV, 40-41; İbnul-Esir, el-Kamil fit-Tarih, II, 527-528) Selman (ra) İran'ın fethi için devam eden askerî harekâtlarda aktif olarak rol almıştır (Taberi, IV, 305; İbnul-Esir, el-Kâmil fit-Tarih, III, 132)
Selman (ra), Hz Ömer (ra) döneminde Medâin valiliğinde bulunmuştur Selman (ra), Hicri 36 yılında Medain'de vefat etmiştir (İbnul-İmad, Şezerâtu'z-Zeheb, I, 44; İbn Hacer, age, II, 63; İbnul-Esîr, Tarih, III, 287; İbn Sa'd, age, VI,17) Ancak onun ölüm tarihi hakkında farklı rivayetler bulunmaktadır Hz Osman (ra)'ın hilafetinin sonlarına doğru, (35) veya 37 yılında vefat ettiği rivayet edilmekte; hattâ Hz Ömer zamanında öldüğü de söylemektedir (İbnul-Esîr, Üsdü'l-Ğabe, II, 421) İbn Hacer, onun ölümü ile ilgili farklı tarihleri verdikten sonra, Enes (ra)'den, İbn Mes'ud'un, ölüm döşeğindeki Selman (ra)'ı ziyaret ettiği şeklindeki rivayeti delil alarak, İbn Mes'ud'un 34 yıldan önce vefat ettiğini, dolayısıyla Selman (ra)'ın ölümünün 33 veya 32 yılında olması gerektiği görüşünü ileri sürmektedir (İbn Hacer, age, II, 63) Onun iki yüz elli ile üç yüz elli sene yaşadığı şeklinde rivayetler bulunmakta ve raviler iki yüz elli sene yaşadığının şüphe götürmez olduğunu söylemektedirler (el-Askalanî, age, II, 62; İbnul-Esîr, Tarih, II, 287; Üsdül-Ğabe, 421) İbn Hacer, Zehebî'nin rivayetlerini değerlendirdikten sonra, onun ancak seksen yıl kadar yaşamış olabileceği kanaatine vardığını nakletmektedir (İbn Hacer, aynı yer) ki, gerçeğe yakın olan da budur Selman (ra)'ın mezarı, Bağdad'ın 30 km doğusunda Medain harabeleri civarından akan Deyale ırmağının kenarındadır Onun bulunduğu yer Selman-ı Pak (temiz Selman) olarak isimlendirilmiştir Onun mezarının içinde bulunduğu cami IV Murad tarafından tamir ettirilmiştir
Selman (ra), ilim, fazilet ve zühd bakımından Ashabın en önde gelen simalarından birisi olup, Rasûlüllah (sas)'e yakınlığıyla tanınmaktadır Hz Aişe (ran), şöyle demektedir:
"Bir çok geceler Selman (ra) Rasûlüllah (sas) ile yalnız kalırlardı Bu beraberlik o kadar sürerdi ki Rasûlüllah (sas) hanımlarından birinin yanına bile girmezdi" (İbnul-Esir, Üsdül-Ğabe, II, 420) Rasûlüllah (sas), Hendek savaşı esnasında onun ehl-i beytinden olduğunu ilân etmişti
Hz Ali (ra) onun hakkında; "Ona evvelkilerin ve sonrakilerin ilmi verilmiştir Onda bulunan bu ilme ulaşılamaz" demiştir Başka bir zaman da: "O bizim ehl-i beytimizdendir Aranızdaki konumu Lokman Hekim gibidir İlk ve son kitabı okumuştur Sonu olmayan bir denizdir" demiştir Muaz (ra) kendisine gelenlere ilmi, aralarında Selman (ra)'ın da bulunduğu dört kişiden talep etmelerini söylemiştir Onun ilmi hakkında yapılan övgüler Rasûlüllah (sas)'in söylediği; "Selman ilme doyuruldu" (İbn Sa'd, age, IV, 85) Sözüne dayandırılmaktadır Selman (ra), Ebu Derdâ' (ra)'ın gece boyu namaz kıldığı ve sürekli oruç tuttuğunu gördüğü zaman onu bundan alıkoyup hazırlanan yemekten yiyerek orucunu bozması konusunda ısrar etmiş ve ona; "Üzerinde gözünün hakkı vardır, ailenin hakkı vardır Bazen oruç tut, bazen tutma; bazen namaz kıl, bazan ara ver" (bunları nafile olan ibadetleri için söylemiştir) Ebu'd-Derdâ' bu durumu Rasûlüllah (sas)'e ilettiği zaman o; "Selman senden daha âlimdir" dedi ve bunu üç kere tekrarladı (İbn Sa'd, age, IV, 85-86)
Hz Ömer (ra), ona büyük bir saygı gösterirdi Ümmetin idaresinin sorumluluğu altında ezilen Ömer (ra), duyduğu bir endişesini dile getirerek Selman (ra)'a şöyle sormuştu: "Ben bir melik (kral) miyim, yoksa halife miyim?" Selman (ra) ona şöyle karşılık verdi; "Eğer sen müslümanların toprağından bir dirhemden az veya fazla bir para alır, sonra onu, haksız bir şekilde sarfedersen, sen halife olmayıp bir melik olursun" (Taberi, age, IV, 211; İbnu'l-Esir, Tarih, III, 59)
Hz Ömer (ra), fey gelirlerini taksim ederken, Selman (ra)'a dört bin dirhem hisse ayırmıştır Bazı kimseler, "Halifenin oğlu (Abdullah) üç bin beşyüz dirhem alıyor, bu Farslı ise dört bin dirhem alıyor" diyerek bu durumu garipsemişlerdi Oradakiler: "Selman, Rasûlüllah (sas) ile Abdullah'ın katılmamış olduğu bir çok savaşa katılmıştır" diyerek cevapladılar (İbn Sa'd, IV, 86) Başka bir rivayette, Ömer (ra), Fey gelirlerinden müslümanlara maaş bağlamak için Divanul-Atâ'yı tesis ettiği zaman, Sahabiler için İslâm'daki öncelikleri ve katıldıkları savaşları göz önüne alarak bir gruplandırma yaptığı; Selman (ra)'ı, Hasan (ra), Hüseyin (ra) ve Ebu Zer ile birlikte olmadıkları halde Bedir ehlinden sayarak alacakları miktarı beş bin dirhem olarak kararlaştırdığı bildirilmektedir (Taberi, age, III, 614)
Rasûlüllah (sas) şöyle buyurmuştur: "Cennet üç kişiyi özler Ali, Ammar ve Selman" (Tirmizi, Menâkıb, 34)
Selman (ra), son derece mütevazi ve kanaatkar bir hayat yaşamıştır O, Medain'de vali bulunduğu ve çoğu devlet memurlarından fazla gelire sahip olduğu halde günlük yaşamı, son , derece sadeydi O, köle olduğu zaman nasıl giyinir ve nasıl gezerdiyse Medain valisi olduğu zaman da aynı hal üzere devam etmişti O, eline geçen parayı tasadduk eder ve kendi emeğiyle ürettiği şeylerden başkasını yemezdi Tanımayan birisinin, onun vali olduğunu anlaması mümkün değildi Medain sokaklarında yürürken Suriye tarafından gelen bir tüccar, üzerinde alelade bir aba ile gördüğü Selman'ı çağırarak yüklerini taşımasını istedi O, hiç tereddüt etmeden yükleri sırtına aldı ve adamla birlikte yürümeye başladı Onu bu halde görenler, "Bu validir" dediklerinde adam; "Seni tanımıyordum" diyerek özür diledi Selman (ra) ona, "Hayır bunları evine kadar götüreceğim" diyerek yoluna devam etti (İbn Sa'd, age, IV, 88; buna benzer diğer bir olay için bk aynı yer)
Bazı kimselerin giyiminden dolayı kendisine dil uzatmaları ve hafife almalarına karşı hiç bir tepki göstermemiştir Bir defasında iki genç asker yanından geçerlerken, onu göstererek; "Emiriniz budur" diyerek gülüyorlardı Selman (ra)'ın yanındaki adam ona, "Ey Ebu Abdullah! Şunların ne dediğini görüyor musun?" dedi Selman (ra) ona şöyle dedi: "Onları bırak Hayır ve şer bu günden sonradır Eğer toprak yemeyi becerebilirsen onu ye de, iki kişiye dahi olsa emir olmaktan kaçın Mazlumun ve sıkışık durumdaki kimselerin duasından sakın Çünkü onların duaları ile Allah Teâlâ arasında perde yoktur" (İbn Sa'd, age, IV, 87-88) Selman (ra) çok cömert bir kişiliğe sahipti Eline geçen her şeyi fakirlere bölüştürürdü (İbnul-Esîr, Üsdül-Ğâbe, II, 420)
O, hiçbir zaman sadaka kabul etmemiştir Çoğu zaman eline geçen parayla hemen et alır ve onu pişirerek, hadis ehlini çağırır ve birlikte yerlerdi (İbn Sa'd, IV, 9)
Selman (ra), ölüm döşeğine yattığı zaman, ziyaretine giden Medain valisi Sa'd b Malik ve Sa'd b Mes'ud onu ağlarken buldular Neden ağladığını sorduklarında o şöyle cevap vermişti: "Rasûlüllah (sas) bizden bir ahid aldı Hiç birimiz onu koruyamadık O bize şöyle demişti: "Sizin dünyadaki geçimliliğiniz bir yolcunun azığı kadar olsun "
Onun ilmi ve takvası diğer sahabileri de etkilemekteydi Zira onu ziyarete giden Sa'd b Ebi Vakkas, kendisine nasıl davranması gerektiği şeklinde tavsiyede bulunmasını istemişti (İbn Sa'd, age, IV, 90-91)
Selman (ra), sık saçlı, uzun boylu bir kimseydi Onun Medâin'de Bukeyre adında bir hanımı vardı (İbn Sa'd, IV, 92) Selman (ra), Medine'deyken Hz Ömer (ra)'in kızını ondan istediği, fakat, Amr b el-Âs'ın bu konuda Selman (ra)'ı kızdırması üzerine bundan vazgeçtiği nakledilmektedir (İbn Abdırrabbih, Ikdu'l-Ferid, Beyrut 1949, VI, 90) Ancak onun ailesi hakkında açık rivayetler bulunmamaktadır
Sufiler, Selman (ra)'ı Ashabul-Suffe ile birlikte tasavvufun kurucularından biri olarak kabul ederler Bir çok tarikat silsilesi ona dayandırılmaktadır O, Rasûlüllah (sas)'in berberliğini yaptığı için Futuvvet teşkilatına bağlı berberlerin piri olarak kabul edilmekteydi Selman (ra)'ın sahip olduğu haklı şöhreti, bütün müslümanların ona karşı içten bir sevgi duymalarına sebep olmuştur Sünnî müslümanlar onun adını büyük bir sevgiyle anarlar Ehli beytten sayılması, Şiilerin ona karşı farklı bir ilgi göstermelerine sebep olmuştur Hacdan dönen Şiiler Kerbela'dan sonra onun mezarını ziyaret etmeyi ihmal etmezler Ayrıca, Şiiler, Hz Ali ve Ehli Beyt hakkıntla rivayet olunan hadislerin çoğunu ona isnad ederler Gulat-ı Şia ekollerinde ise o, ilahî sudur sırasında Ali (ra)'den hemen sonra yer alır Nusayriler ise onu, üç gizli harften biri kabul ederler Nusayriliğin teslis akidesini ifade eden ayn, mim ve sin harflerinden ayn Ali'yi, mim Muhammed (sas)'i, sin ise Selman'ı ifade eder Mana (Ali), ism (Muhammed) bab ise Selman'dır Buna göre o Nusayrî teslis akidesinin kapısı (bab) olup, üçüncü had'dır Durzîler ise, Kur'an'ın Selman'a vahyolunduğuna, Peygamberin Kur'an'ı ondan aldığına inanmaktadırlar Bu ekoller, oluşturdukları inanç sistemlerinde diğer bir kaç sahabi ile birlikte Selman (ra)'ı temel unsur olarak kullanmışlar ve ona çeşitli fonksiyonlar yüklemişlerdir Bu mezheplerin gerçekte mutedil Şia ile alakaları yoktur Zira muhtevâlarındaki inanç prensipleri gözönüne alındığı zaman İslamî şahsiyetlerin isimlerini kullanarak putperest bir inanç sistemi meydana getirdikleri görülecektir
Ömer TELLİOĞLU


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.