Prof. Dr. Sinsi
|
Nefsin Terbiyesi Nasil Olur?
Nefis, bize verilen toy bir at gibidir Onsuz olmak yolda kalmak demektir nitekim, meleklerde nefis olmadığı için yerlerinde sayarlar, mertebeleri hep sabittir Ancak mertebelerinden aşağı da inmezler Fakat insanoğlu kendisine verilen nefis yüzünden insanlıktan aşağı düşebileceği gibi, yine eğitilmiş nefis sayesinde de melekleri de geçebilmektedir Burada onemli olan nefsin terbiye edilmesidir Herşeyden önce nefis, yaratıcısını tanımalıdır ki, haddini bilsin Bu tanıma sürekli olmalıdır Yaratılış gayesini bilmelidir ki, yanlış yollara sapmasız nereye gideceğini bilmeli ki, istikametini karıştırmasın Bilerek yanlış yaptığı zaman da cezalandırılmalıdır ki, aklı başına gelsin Nefsi eğitmek için tarihte bir çok metod uygulanmıştır Bu asırda üstadımız Said Nursi daha çok; acz, fark, şükür ve tefekkür metodunu tavsiye etmektedir acz, fakr ve naksNur külliyatında bu konu üzerinde önemle durulur Çünkü bu üç özellik ubudiyetin esasıdır Yani, insan bunların şuuruna varmakla kulluğunu takınır; Rubbine karşı tesbih, hamd ve tekbir görevlerini yerine getirir Üstad şöyle buyurur: “İnsandaki kusur, kemâlât-i Sübhaniye derecelerine bir mirsaddır İnsandaki fakr, gına-yı rahmetin derecelerine bir mikyasdır İnsandaki acz, kudret ve kibriyasına bir mizandır ”Kusur, acz ve fakr insanın üç temel özelliğidir Nefsin mahiyeti bu üçüyle yoğrulmuş bulunuyor Kusur, noksanlık mânâsına gelir ve kemâlin zıddıdır Kusur denilince, genellikle hata ve günah hatıra gelir Böyle olmakla birlikte, kusur sadece bunlara mahsus değildir Yani her kusur, her noksanlık günah değildir Ama her günah bir kusurdur, bir noksanlıktır İnsanın kusur yönü, “acıkması, yorulması, uyuması, hastalanması, ihtiyarlaması, iradesinin cüzi olması, yani bir anda iki şey irade edememesi, iki şeyi birlikte düşünememesi, aynı anda iki farklı yöne bakamayışı” gibi noksanlıklarıdır Fakirlik, muhtaç olma mânâsına gelir ve konuşmalarımızda ‘fakr’ denilince genellikle servetten mahrumiyeti anlarız Yani, maddî imkânlardan mahrum olanlara ‘fakir’ deriz Halbuki, zengin olsun fakir olsun bütün insanların sonsuz denecek kadar ortak ihtiyaçları vardır Bu yönüyle her iki grup insan da, son derece fakirdir Buna göre, fakr denilince, “insanın göze, kulağa, ele, ayağa, havaya, suya, güneşe, geceye, gündüze, atmosfere, bedeninde görev yapan her organa ve çevresini kuşatan bütün eşyaya muhtaç olması” anlaşılmalıdır Acz’e gelince, bu kavramı, insanın, muhtaç olduğu dahilî ve haricî nimetlerden hiçbirini yapacak güce sahip olmaması şeklinde anlamak gerekir Dünyayı döndürmeye, yahut kanın deveranını sağlamaya güç yetirememe noktasında, bir bebekle en kuvvetli bir insanın, hiç mi hiç farkı yoktur Bu işler, bir İlâhî kudret tarafından görülmekte, icra edilmektedir İnsandaki sonsuz kusur ve noksanlığa bedel, Allah’ın ‘kemâlat-i Sübhaniyesi’ sonsuzdur İnsandaki sonsuz fakra bedel, Allah’ın, ‘gına-yı rahmeti’ sonsuzdur Yani, insan sonsuz fakir ve muhtaç, Allah sonsuz Ganî (zengin) ve Rahîm’dir Ve insandaki sonsuz âcizliğe bedel Allah sonsuz bir kudret ve kibriya sahibidir Nur Külliyatı’ndan Dokuzuncu Sözde de aynı mânâ bir başka şekilde işlenmiş ve namaz tesbihatıyla bu hakikatler arasında harika bir ilgi kurulmuştur O dersten öğrendiğimize göre, insan kendi kusurunu, noksanlığını bilerek Rabbini tespih eder ve “Sübhan” der fakrına bakarak Rabbinin sonsuz nimetlerini hatırlar ve “Elhamdülillah” der Aczini görerek Allah’ın kudret ve azametini düşünür ve Allah u Ekber der
|