Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hakkında, hayat, hzmevlana, neler, yazdı, ölüm

Hz.Mevlana Hayat Ve Ölüm Hakkında Neler Yazdı...

Eski 08-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Mevlana Hayat Ve Ölüm Hakkında Neler Yazdı...




17Aralık 1273…
Mevlana Celaleddin Rumi’nin vefatının 735ci seneyi devriyesi
:-025
HzMevlana Hayat ve Ölüm hakkında neler yazdı, söyledi ve öğretti?
:-025Kur'ân-ı Kerîm'de "Her canlı (nefis) ölümü tada-caktır
Sonunda bize döndürüleceksiniz,"

(Ankebût, 29/57) âyetiyle ölümün her canlı varlık için mukar-rer olduğu belirtilir
"Biz Allah'a aidiz ve yine O'na döneceğiz"



(Bakara, 2/156) âyeti de ölümü bir yok oluş değil; insanın aslına rücûu, Allah'a kavuşması, gerçek hayatı ve ebedîliği kazanması olarak niteler

Hz Peygamber'İn: "Müminler kafiyen ölmezler Ancak fânî bir âlemden, bakî bir âleme intikâl eder-ler" hadisi de aynı muhtevadır Bu yüzden Mevlânâ, ölüme kara gözlüklerle bakmaz Mesnevmin ilk beyitierindeki "ney" metaforu gibi, insan dünyada iken gurbettedir Ölüm, onu asıl vatanına ve sevgilisine kavuşturur


Tasavvuf düşüncesinde ölüm iki türlüdür: İradî ölüm ve zarurî ölüm Zarurî ölüm; insanın tabu ölümü, ruhun bedenden ayrılmasıdır, iradî veya
ihtiyarî ölüm ise; "Ölmeden önce ölünüz" prensibiy-le "Fenâfillâh" a erişmek, riyazet yoluyla nefsi (ben-liği) öldürüp, Hakk'ın varlığında yok olmaktır Mevlânâ iradî ölümü Fihi Mâfîh'te şöyle izah eder:


"O'nun yanında iki ben sığmaz Sen: 'Ben!' di-yorsun; o da 'Ben!' diyor Ya sen öl, ya O ölsün ki, ikilik kalmasın Fakat O'nun ölmesi imkânsızdır Bu ne hariçte, ne de zihinde mümkün olur 'Çünkü O, ölmeyen bir diridir!' (Furkân, 25/58)


O; o kadar lutufkârdır ki, imkân olmuş olsaydı senin için ölürdü Fakat mademki O'nun ölmesi imkânsızdır, o halde bu ikiliğin yok olması ve O'nun sana tecelli etmesi için, sen öl


İki canlı kuşu birbirine bağlarsan; aynı cinsten ol-dukları için iki tane olan kanatlan, dört olduğu halde uçamazlar Çünkü ikilik mevcuttur Halbuki buna ölü bir kuşu bağlarsan uçar Zira ikilik kalmamıştır Güneşte o lütuf vardır ki, yarasanın önünde ölür; fakat bunu imkân olmadığından:


'Ey baykuş! Benim lutfum herkese ermiştir, sana da ihsanda bulunmak isterim Sen Öl Çünkü buna imkan vardır Böyle ya-parsan benim yüceliğimin nurundan nasibini alırsın Baykuşluktan çıkıp, yakınlık Kâfinin Anka'sı olur-sun' diyor"
(Fîhî Mâfih, 38-39)


"Nefsini öldürüp, Hak ile bakî olmuştur Bu se-bepten Hak sırlarına âşinâdır
Riyazette tenin ölümü hayattır
Ten yok olursa, ruh ebedîleşir" (Mesnevî, 111/3386-87)


Mevlânâ; tabiî ölümü de bu hayattan ayrılıp, ölümü olmayan ebedî bir hayata ulaşma olarak ni-teler İnsan genel anlamda iki unsurdan mürekkep-tir: Ruh ve beden Ruh mücerrettir Zamana ve mekâna bağlı değildir Bu itibarla ölümsüzdür Ruh bu sıhhati Cenâb-ı Hak'tan almıştır
Hayy ve Bakî (diri ve ebedî) sıfatlarının sahibi olan Yüce Allah, kendi ruhundan insanlara ruh üfürmüştür (Hicr, 15/29)

Bu sebeple ölüm ile bedenin yok olması, Cenâb-ı Hak İle insan arasındaki perdenin kalkmasıdır Nitekim bir fizik kanunu olarak hiç bir varlık yoktan var olmaz, var ise yok olmaz; ancak bir hâlden diğer hâle geçer Dolayısiyle ölünce beden kafesinden çıkan ruh, aslına rücû eder


Mevlânâ bu fikirleri: "Ölüm kavuşmadır; cefa etmek, kin gütmek değil" (Rubailer, 38); "Ölürsem ben, öldü demeyin Çünkü ölüydüm, dirildim; dost aldı, götürdü beni"
(Rubailer, 100) sözleriyle dile getirirken, kendisinin bu âlemden ayrıldığı geceye de "şeb-i arûs" (düğün gecesi) denilmiştir
Mevlânâ'nın şu gazeli onun ölümle ilgili düşüncelerinin en veciz ifadesidir:



"Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı, bende bu cihanın gamı var, dünyadan ayrıldığıma tasalanıyorum sanma; bu çeşit bir şüpheye düşme
Bana ağlama, yazık yazık deme Şeytanın tuzağına düşersem, işte o zaman yazık yazık demenin sırasıdır
Cenazemi görünce ayrılık, ayrılık deme O vakit benim buluşma ve görüşme zamanımdır
Beni kabre indirip bırakınca; sakın elveda, elveda deme Zira mezar cennetler topluluğunun perde-sidir
Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret Güneşe ve aya batmadan ne ziyan gelir ki?
Sana batmak görünür; ama o, doğmaktır Mezar hapis gibi görünür; ama o, canın kurtuluşudur
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun?
Hangi kova kuyuya salındı da, dolu dolu çıkmadı? Can Yûsuf u ne diye kuyuda feryad etsin?
Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç Zira senin hay u huyun, mekânsızlık âleminin fezasında-dır
Mezarı canın kurtuluş yeri, ölmeyi batan güneşin yeniden doğmaya hazırlığı olarak niteleyen Mevlânâ; Ölüm ile uyku arasında da bir benzerlik kurar "Uyku ölümün kardeşidir" sözüne ait fikirleri-ni şöyle dile getirir:
"Ey kardeş, çünkü 'Uyku, ölümün kardeşidir' O kardeş, bu kardeşten belli olur" (Mesnevi, İV/3084)


Sabahleyin uykudan uyanmak da, mahşerde di-rilmenin bir örneğidir:
"Sûrun üfürülmesi Hakk'ın bir emridir Onunla bütün halkın bedenleri yerden kalkar
Sabah uyanınca aklımız nasıl bedenimize geliyor-sa, herkesin canı da öyle bedenine girer
Her ruh, kendi bedenine girer Kuyumcunun ruhu, terzinin vücuduna girmez
Alimin canı, o âlimin bedenine; zâlimin ruhu, o zâlimin tenine girer


Ayak bile karanlıkta kendi ayakkabısını keşfeder-ken, can niçin tenini bilmesin?
Sabah vakti küçük haşırdır Büyük hasrı ondan kıyas et
Uyku ve uyanıklık, akıllılar için Ölümle mahşere iki şahittir
Küçük haşr, büyük hasrın; küçük ölüm büyük ölümün örneğidir"
(Mesnevi, V/l781-96)


Uyku ve uyanmak ile, mademki her gün ölümün bir benzerini yaşıyoruz, o halde bundan ders alıp, ölümü karşılamaya hazırlanmalıyız:


"Ölüm için ihtiyat gerekir Akıbeti, hasrı gören-ler için de zevk u safa
Ölümü Yûsuf gibi gören, canını feda eder Kurt gibi görense, doğru yoldan ayrılır
Ölüm, herkese kendi rengindedir Saf ayna iyiyi de kötüyü de gösterir
Güzel yüz aynada güzeldir, çirkin yüz de çirkin


Sen ölümden korkup kaçıyorsun Bil ki seni asıl kendi çirkinliğin korkutmada
Gördüğün kendi çirkin yüzün, ölümün yüzü değil Canın o suretten ürktü
İyi de, kötü de senden yetişmiştir Çirkin de, güzel de kendi elinle kazandığındır" (Mesnevi, III/ 3458-65)


Sen müminsen, tatlı isen; Ölümün de mümin olur Kâfir ve acı isen, ölümün de kâfirdir" (Ariflerin Menkıbeleri, II/12)


Mevlânâ; insanların ölüm gerçeğini görüp, dos-tun huzuruna eli boş çıkmamalarını, ebedî hayat için hazırlık yapmalarını öğütler:
"Hiç bir ölü, Öldüğü için hasret çekmez Ancak tâatinin azlığına yanar
Yoksa Ölen kimse; kuyudan ovaya çıkmış, zevk u safa meclisine ulaşmıştır
Bu daracık matem yurdundan ferahlayıp, geniş bir ovaya göçmüştür
Orası doğruluk yeridir, orada yalan yoktur Ayranla sarhoş olan, has şarabı ne bilsin?
Orası öyle bir doğruluk yurdudur ki, Hak onlarla beraberdir Su ve çamurdan (bedenden) kurtulmuş, nur ile dostturlar
Bu hayat için bir iki nefesin kaldı Bari gayret et de, ercesîne öl" (Mesnevi, V/1774-79)

"Hayat îmânla ebedîdir Yoldaşın îmân olursa ölmezsin" (Mesnevî, III/3399)
Mevlânâ; iradî ölüm, zarurî ölüm, ölüm korkusu ve ölüme hazırlığı şu iki mısrada özetler:
"Aşksız olma ki ölmeyesin Aşkla öl ki diri kalasın"
(Rubailer, 181)


:-025






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.