Prof. Dr. Sinsi
|
Uhud Gazvesi Ve Hamrâül'esed
Uhud Gazvesi ve Hamrâül'esed :11 Şevval 3/27 Mart 625
Uhud Gazvesi ve Hamrâül'esed:
(11 Şevval 3/27 Mart 625)
Bedir Gazvesi gibi, Uhud Gazvesi de Mekkeli müşriklerle yapılan korkunç harblerdendir
İslâm'ın ilk başşehri Medine'yi basarak müslümanlığı yok etmek isteyen Kureyşîlerin ilk saldırışları, Bedir zaferiyle önlenmişti İkinci saldırış hareketi de "Uhud" dağında karşılanmış oldu Bedir Gazvesi gibi, Uhud Harbi de müslümanlar için, bir müdafaa savaşı ve Medine'yi düşmandan koruma muharebesi idi
Bedir savaşında Mekkeli müşriklerden yetmiş kişi ölmüştü Bunların içinde Kureyşin ileri gelen reisleri de vardı Bu yüzden, bütün Mekke ahalisi, umumî bir matem içinde yaşıyordu Müslümanlardan intikam almak için sabırsızlanıyorlardı
Bedir Harbi sırasında Şam'dan dönen, Bedir Gazvesine tamamiyle yanlış olarak sebep gösterilen Ebûsüfyanın idaresindeki kervan, yüzdeyüz kâr etmişti Sermayesi alâkadarlara dağıtılmış, fakat, kârı "Dârünnedve" denilen hükümet konağında saklanmıştı
Ancak, kervanın sermayesine katılan hissedarların çoğu, Bedir savaşında can vermişlerdi
Babalarını, kocalarını, kardeşlerini ve oğullarını Bedirde kaybetmiş bulunanlar, Ebûcehlin oğlu İkrime de dâhil olduğu halde, bir heyet halinde toplandılar Mekke'nin yeni reisi Ebûsüfyana müracaat ettiler:
- Muhammedi -sall u aleyhi ve sellem- dediler, bizim büyüklerimizi öldürdü Kendisinden öç almak zamanı geldi Kervanın kârı ile bir ordu ter-tipliyelim, Medine üzerine yürüyelim, intikamımızı alalım, diye ısrarda-bulun-dular Aynı zamanda Suriye ve Mısır ticaret yolunun da açılması gerekiyordu
Kureyşin reisi Ebûsüfyan, heyetin bu teklifini hemen kabul etti Kervanın kârı, ellibin altın tutuyordu Bunun yarısıyla, Mekke dışındaki bedevî kabilelerden gerekli asker toplanmasına karar verildi
O zaman Kureyşin ünlü şairleri ve hatipleri ortaya atıldı Arabistanın muhtelif kabilelerine gönderildi Bedirde ölenler anıldı Onlar için mersiyeler (ağıt) söylendi Halk coşturuldu Bu suretle, Mekke'nin içinden ve dışından üçbin kişilik askerî bir kuvvet hazırlandı
Bu askerî birliğin yediyüzü zırhlı ve ikiyüzü süvari idi Üçbin de develeri vardı: (254) Ordunun başına da Ebûsüfyan geçerek başkumandan oldu
Orduda, çalgıcılar, fahişeler ve şarap tulumları da bulunuyordu: (255) Ayrıca, ondört kadar da kocalı kadın vardı Bunlar, şarkı söyleyerek, def çalarak kocalarını gayrete getireceklerdi Bu kadınların başlarında da Ebûsüfyan'ın zevcesi ve Muaviye'nin annesi Hind görülüyordu Müşrikleri en ziyade harbe sürükleyen de Hind oldu Çünkü Hind, babasını, kardeşini Bedirde kaybetmişti Karılarını harb meydanına göndermek istemiyenlere karşı Hind haykırıyor:
- "Bedr'i hatırlayın! Karılarınızın yanına dönmek için savaş yerinden alçakça kaçtınız Biz, bu hal bir daha tekrarlanmasın diye harbe karışmak istiyoruz Kaçmak isteyenler, yolları üstünde bizi bulacaktır!" diyordu: (256)
Bedir Gazvesinde Hindin babası Utbeyi Hazreti Hamza öldürmüştü Hind, Rasûl-i Ekremin amcası Hamzadan intikam almak için, Habeşli Vahşî ile anlaştı Ona mükâfatlar vadetti Vahşî, Mekkeli Cübeyr'in köleşiydi Cübeyr de Vahşîyi azadetmeğe söz verdi Çünkü, Hindin babası Utbe, aynı zamanda Mut'im oğlu Cübeyr'in de dayısıydı
Rasûl-i Ekremin diğer amcası Abbas, Bedir savaşına katılarak esir düşmüş ve müslüman olmuştu Mekke'de kalıyor ve fakat dinini gizliyordu Uhud savaşı için Mekke'de hazırlanan orduya karışması da kendisine teklif edilmişti Kabul etmedi Bedir savaşında pek çok zarara uğradığını ileri sürerek özürler beyan eyledi Fakat, Kureyşin bu hazırlığını da gizli bir mektupla Rasûl-i Ekreme bildirdi Mektubun Medineye üç günde ulaşmasını sağlamak için bir adam tuttu
Rasûl-i Ekrem bu haberi alınca, Medine'den keşif kolları çıkardı Abba-sın verdiği haberi tahkik ettirdi Kureyş ordusunun Medine'ye yaklaşmakta olduğunu şehir civarındaki mahsulü tahrip ettiklerini, düşman atlarının Medine çayırlarını geçtiklerini öğrendi Düşmanın sayısını anlamak için de Münzir oğlu Hubâb'ı gönderdi Anî bir baskına uğramamak için Medinenin mühim noktalarına nöbetçiler dikti Hattâ, ashabdan Sa'd ibni Muâz ile Sa'd ibni Ubâ-de, bütün geceyi, Rasûl-i Ekremin mescidi önünde geçirdiler
Ertesi gün Rasûl-i Ekrem, harb meclisini topladı Muhacirlerle ensârın ileri gelenleri katıldı Münafıkların reisi Abdullah bin Übey bile bu toplantıya çağrılmıştı
Meşveret meclisinde, Kureyşîlere karşı alınacak tedbirler düşünüldü; Medine içinde kapanılarak müdafaa tertibatı almak mı, yoksa, şehir dışına çıkılarak düşmanla pençe pençeye çarpışmak mı daha uygundur, gibi fikirler münakaşa konusu oldu
- "Medine kapılarının kapatılması, kadınların çocukların muhafazalı yerlere gönderilmesi, şehrin tahkim edilmesi, düşmana içerden müdafaa olunması teklifi ileri sürüldü Münafıkların reisi de bu teklifi savundu Ashabın büyükleriyle Rasûl-i Ekrem, şehirden çıkılmaması, müdafaa mevkiinde kalınması fikrinde bulunuyordu
Fakat ashabın içinde, hususile, Bedir Gazasında bulunamıyan gençlerle, Hamza gibi kahramanlar, şehrin dışına çıkmayı, düşmanla göğüs göğüse döğüşmeyi istediler Hattâ:
- "Biz, böyle bir günü sabırsızlıkla bekliyorduk Harbi kazanırsak ne âlâ, ölürsek Allah yo/unda şehîd olmayı arzu ederiz!" dediler Çoğunluk, Medine dışına çıkılması reyinde olunca, Rasûl-i Ekrem de şehirden çıkmaya meydan harbi yapmağa karar verdi Hücresine girdi Birbiri üzerine iki zırh giydi Başına da miğferini geçirdi
Ancak, şehri müdafaa etmek isteyenler, ötekilerini yumuşatarak fikirlerinden çevirmişlerdi O zaman, Rasûl-i Ekrem bunlara karşı:
- "Bir peygamber silâhlandıktan sonra, harb etmeden zırhını çıkarmaz! Eğer sabrederseniz, vazifenizi de yaparsanız, Allah zaferi yine size ihsan buyuracaktır " dedi Onları da savaşa çağırdı Bu suretle, ashabına bir taraftan devlet işlerinde "meşveret" esasını gösterirken, diğer taraftan da "disiplin"! öğretmiş oldu
Rasûl-i Ekrem, Ümmü Mektûm'un oğlu Abdullah'ı Medinede vekil bırakarak, cum'a namazından sonra yola çıktı Ordusu, bin kişi idi İçinde münafıklar da vardı Yolda, Medine ile Uhud arasında altıyüz kişilik silâhlı bir yahudi kuvvetine rastlandı Bunlar münafıkların reisi Übeyy oğlu Abdullahın müttefikleriydi Rasûl-i Ekrem, bu yahudileri ordusuna kabul etmedi, kendilerini kullanacak yeri olmadığını söyledi Bunu gören Abdullah da kendi adamlarını aldı Rasûl-i Ekremin ordusundan ayrılarak kaçtı İslâm tarihinde i!k kaçak asker, üçyüz kişilik bu münafıklar oldu Başları Abdullah:
- "Ben, meydan harbine taraftar olmadım Medineden çıkılmamasını istedim Muhammed (!) çoluk ve çocukların sözlerine uydu Bizim gibi tecrübelilerin reylerine bakmadı!" demiş, bin kişilik İslâm ordusunun 700 kişiye düşmesine sebep olmuştu
Rasûl-i Ekrem -sall u aleyhi ve sellem-, Medine'den cum'a günü öğleden sonra çıkmıştı Geceyi Medineye civar bir yerde geçirdi Cumartesi günü şafakla beraber, "Uhud" dağına doğru ilerledi
Uhud, Medineye bir saatlik mesafede bir dağdı Medinenin batısına düşüyordu Rasûl-i Ekrem Uhud dağının eteğine varmış, sahanın en iyi yerini seçmişti
Kureyş ordusu, daha evvel oraya varmış, karargâhını Uhud dağında kurmuştu Sayısı, İslâm ordusu sayısından dört misli fazlaydı Başkumandanları Ebûsüfyan idi Sağ kanadına Velîd oğlu Hâlid, sol kanadına da Ebûcehil oğlu İkrime kumanda ediyordu Safvan ile As oğlu Amr, birer fırkanın başındaydı Kureyşin bayrağı, Abdüddar oğullarından Talha'nın elinde idi Rasûl-i Ekrem de muhacirlerin bayrağını yine Abdüddar oğullarından Mus'ab ibni Amre verdi
Kureyşin bu muntazam ve üçbin kişilik müşrik ordusu karşısında yedi-yüz kişilik İslâm ordusunun çoğu genç ve tecrübesizdi Fakat, îmanları pek kuvvetliydi Sağ koluna Ukâşe, sol koluna da Ebû Mesleme memur edilmişti Rasûl-i Ekrem ordusunun ortasında bulunuyordu Bu ordunun 100 ü zırhlı, ikisi atlı idi
İslâm ordusu, arkasını Uhud dağına dayamıştı Sağına Medine düşüyor, solunda da bir vâdi bulunuyordu Bu vâdi, Uhud dağı ile "Ayneyn" dağları arasında idi Düşman süvarisi bu vadiden saldırırsa, İslâm ordusunun sol kanadını tehlikeye düşürebilirdi
Rasûl-i Ekrem, Ayneyn geçidini tutturdu Buraya elli kadar okçu yerleştirdi Başlarına da Cübeyr oğlu Abdullah adında çok hamiyyetli bir kumandanı geçirdi Kendilerine:
- "Siz bizim sırtımızı muhafaza edeceksiniz! Düşman galip gelsin, mağlûp olsun, benden haber gelmedikçe yerinizden ayrılmayınız Yenildiğimizi görseniz bile, yardım için yerinizi bırakmayınız Yalnız düşman atlarına ok atınız!" emrini verdi
İki ordu karşılaşmış Uhud Gazası başlamıştı: (11 Şevval 3/27 Man 625) İki tarat muharebeye hazırdı Kureyşîler Bedirde ölenleri anıyor, müslümanlar da Allahdan zafer diliyordu
Kureyş kadınları şarkı söylüyor:
- "Biz sabah yıldızının kızlarıyız İpekten yumuşak halılar üzerinde yürürüz Gerdanlarımız incilerle süslüdür Saçlarımız mis kokuludur Cesaretle ilerlerseniz, sizi kollarımız arasına alırız Arkanızı dönerseniz, sizi rezil edecek surette kovarız!" diyorlar, defler, darbukalar çalarak saflar arasında dolaşıyorlar, kocalarını harbe sürüklüyorlardı
Harbin başında Ebû Âmir, yüzelli kişi Ve ortaya atıldı; Ebû Âmir Evs kabilesindendi Kendisine Ebû Âmir Râhib denirdi Mekkeli muhâcirlerin Medı-neye hicreti esnasında hasedinden dayanamadı Kendi adamlarıyla birlikte Medineden Mekke'ye gitmişti Şimdi, Medinelilere güvenerek Mekkelilerle birlikte Uhud savaşma karıştı, ensâra karşı: - Ey Ensari Beni tanıyor musunuz? Ben Ebû Âmir'im!" sözleriyle Medinelileri kandıracağını ummuş, fakat ensâr tarafından: - "Bre fâsık herif!" diye hücuma uğrayınca, beklemediği bu muameleden müteessir olarak savaşa katılmış, harb sahasında birçok çukurlar (Kurt kuyuları) açmıştı: (257)
Uhud cengi, Arab geleneklerine (an'anesine) göre mübareze (teker teker çarpışma) şeklinde başladı Önce, Kureyşin alemdarı Talha, müslüman-lara meydan okudu: - "Ey Muhammedin Ashabı! Sizin kılıcınızla bizim gideceğimiz yer cehennem, bizim kılıçlarımızla sizin gideceğiniz yer, cennet olduğunu söylüyorsunuz İçinizde, benim kılıcımla ölerek cennete gitmek veya beni öldürerek cehenneme gönderecek kimse yok mu?" diye gururlandı Hemen Hazreti Ali atıldı: - "işte ben varım!" diye cevap verdi ve bir hamlede Talhayı öldürerek arzusuna kavuşturdu Bunu gören Talhanın kardeşi Osman, Kureyşin bayrağını eline aldı, ortaya çıktı Osrnanı da Hazreti Hamza, kardeşi Talhanın yanına gönderdi Osmandan sonra sancağı Ebû Saîd yakaladı Onu da Sa'd ibni Ebî Vakkas okla devirdi Bu suretle Kureyşin bütün bayrakdarları birer birer düşüyor, Abdüddar oğullarından, baba, oğul, kardeş ve amca olarak yedi kişi, arka arkaya, sancak altında can veriyordu
Rasûl-i Ekrem, elinde tuttuğu bir kılıcı ashabına uzatarak:
"Hakkını ödemek şartıyle bu kılıcı kim ister!" diye teklifte bulundu: (258)
Ensârdan Ebû Dücâne adında cesur bir zat, Hazreti Peygambere yaklaşarak sordu:
- "Yâ Rasûl ! Bunun hakkı ne?" Rasûl-i Ekrem de:
-- "Bununla eyilip bükülünceye kadar, düşmanla harb etmek!" cevabını verdi
Artık, harb kızışmıştı, islâm ordusu, düşmanın merkezine kadar sokuldu Kureyşin bayrakdarları birer birer ölmüş, yere düşen bayrağı kaldıracak kimse bulunamamıştı Sağ ve sol kanatları da bozuldu Rasûl-i Ekremin mücâhid ordusunda bulunan Hamza Ali, Sa'd ibni Ebî Vakkas, Ebû Dücâne gibi kahramanlar sayesinde düşman bozguna uğradı Yirmiden fazla telefat veren Kureyşin def çalan kadınları bile feryat ve figan kopararak dağlara sığındı (259)
İman Kudreti karşısında, sayıca malzemece üstünlük fayda vermedi Uhud savaşının birinci safhası bu suretle sona ermiş, zafer müslümanlar tarafından kazanılmış gibi görünüyordu
Ancak, müslümanlar düşmanlarını kovalarken harb sahasından uzaklaştılar Sonra da ganimet toplamaya koyuldular Ganimetler ise pek boldu Düşmanın ana kuvvetini sonuna kadar takip ederek sonucu almayı ihmal ettiler Ellerine geçirdikleri üstünlükten faydalanamadılar Büyük fırsatı kaçırdılar
Okçular tepesi denilen "Ayneyn" boğazını tutmuş bulunan okçular, bu hali yüksekten görerek dayanamadılar:
- "Ne duruyoruz? İslâm ordusu harbi kazandı Düşman bozuldu Savaş bitti Üstünlük bizde kaldı Düşmanı kovalıyan kardeşlerimize katılalım Biraz da biz ganimet malı alalım!" dediler: (260)
Okçuların kumandanı Abdullah, Rasûl-i Ekremin kesin emrini bunlara hatırlattı Dinletemedi Bunlar, Bedir Gazasında olduğu gibi, düşmanın geri dö-nemiyeceğini sandılar Hazreti Peygamberin tenbihini unuttular Yerlerini boşalttılar Ganimet sevdasına kapıldılar Emir Abdullah, sekiz arkadaşıyla yapayalnız "Ayneyn"de kalakaldı
O zaman, düşmanın sağ kolu kumandanı Hâlid bin Velid, henüz müslüman değildi Savaşın başında, Hazreti Zübeyr karşısında geri çekilmek zorunda kalmıştı Fakat, fırsat gözlüyordu Müslüman okçularının yerlerini bırakarak dağıldıklarını görünce, yanında bulunan ikiyüzelli kadar süvari kuvvetiyle derhal hücuma geçti Yerlerinde sebat etmiş bulunan okçular emîri Abdullah ile sekiz arkadaşını şehid ederek Ayneyn vadisine hâkim oldu İslâm ordusunun sol cenahından dolaşarak arkasını çevirdi Birdenbire bağırarak orduyu yardı
Kureyşîler, Hâlid'in sesini tanıyorlardı Müslümanların çevrildiğini anladılar Bozulan ve fakat sonuna kadar takip edilmeyen düşman geri döndü Tecavüze geçti Dağa kaçmış olan Hind'in kafilesi de def çalarak aşağıya indi
İslâm ordusu, bir taraftan Hâlid'in süvarileri, diğer taraftan Ebûsüfyan'-ın piyadeleri karşısında iki düşman arasında sıkışıp kaldı
Hâlid, bu manevrasını daha önce bir iki defa tatbik etmek istemiş, fakat, okçuların, karşılamaları yüzünden başaramamıştı Şimdi zafer yer değiştirdi Müslümanlar harbi kazanmışken kaybetmiş, bir saat önce "birlik" halinde döğüşen müslümanlar, artık, canlarını kurtarmayı düşünmeğe başlamışlardı (261)
O sırada Rasûl-i Ekremin amcası Hazreti Hamza, harb sahasında bir taraftan öbür tarafa koşuyor, müşrikleri dağıtmaya çabalıyor, elinde kılıç, her tarafa ölümler saçıyordu Kureyşin ileri gelenlerinden sekizini vurarak yere serivermişti
Hamza'yı öldürmek için daha önce, Hind ile sözleşmiş olan habeşli Vahşî, kendisine vadedilen mükâfatı düşünüyor, fakat Hamzanın karşısına çıkmağa cesaret edemiyordu Savaşın başındanberi bir taşın arkasına gizlenmiş, Hamzayı gözleriyle adım adım izliyor, Hamza ise, önüne geleni tepelemeğe devam ediyordu
Tam bu esnada Hamza, Vahşînin önüne gelmiş, orada Abdül'uzzâ oğlu Sibah'ı bir kılıçta yere yatırmıştı Vahşî bu fırsatı kaçırmadı Zencilerin millî silâhı olan harbesini (kısa mızrağını), gizlendiği yerden attı Kahramanlar kahramanı Hamza'yı iki uyluğu üstünden vurarak şehîd etti Hemen koşarak geldi Hamzayı öldürdüğünü Hind'e müjdeledi
Ebûsüfyan'ın karısı, bu haberden son derece sevinç duydu Hamza'ya doğru koşa koşa geldi; karaciğerini çıkardı, ağzına alarak ısırdı ve emdi, fakat yutamadı (262) Vahşîyi mükâfatlandırdı ve kölelikten kurtardı (263)
Allanın Arslanı Hamzanın şehid düşmesi, İslâm ordusunu perişan etti Harbin en şiddetli anında: "Arkanıza bakın, ey cemaat!" diye bir ses yükseldi Bu ses, müslümanlar arasında şaşkınlığı artırmaya sebep oldu Artık, müslümanlar ne yapacaklarını bilemiyorlardı Aralarında kararlaştırılmış olan "Emit,
- Şüphesiz ki Allah, size vaadini yerine getirdi Allah'ın inayetiyle (ilk hamlede) onları (düşmanlarınızı) öldürüyordunuz Fakat, sevdiğiniz (zaferi) Allah, size gösterdikten sonra, zaaf göstererek, verilen emirde çekiştiniz Kiminiz dünya (ganimet) istedi Kiminiz âhiret (şehîdlik) diledi Sonra, sizi denemek için onlardan geri çevirdi Allah, muhakkak ki suçunuzu bağışladı Zaten, Allah'ın fazl ve keremi mü'minleredir
Emit! = Öldür, öldür!" parolasını bile unutmuşlardı: (264) Birbirlerine girdiler Kargaşalık arttıkça arttı Müslüman müslümanı öldürmeye kalktı Hattâ, Huzeyfenin babası bile bir müslüman eliyle yere yuvarlanmıştı Ensârdan pek çok zevat şehîd düştü
Öte yanda, Kareydin azılıları (İbni Şihâb, Utbe, İbni Kamie, Übeyy-ibni Halef), her ne pahasına olursa olsun, Rasûl-i Ekremi öldürmeyi aralarında kararlaştırmışlardı Müslümanların bozulduğu Hazreti Peygamberin yalnız bırakıldığı en nazik bir zamanda, Rasûl-i Ekremin karargâhına doğru ilerlediler Yanına kadar sokuldular Hattâ Übey: "Muhammed'i öldüreceğim!" diye yemin bile etmiş, fakat Rasûl-i Ekremin: "Ben seni öldürürüm!'" diye okuna sarıldığını görünce kaçmağa başlamıştı O zaman Rasûl-i Ekrem: - "Nereye kaçıyorsun, yalancı!" diyerek kendisini okla yaralamış, Übey de aldığı yaranın tesiriyle, boğa gibi bağırarak yere düşmüştü (265)
Kılıçlar sakırdıyor, oklar atılıyor, taşlar yağmur gibi Rasûl-i Ekreme yağıyordu Sa'd İbni Ebî Vakkas'ın müşrik kardeşi Utbe'nin attığı bir taşla, Peygamberimizin alt dudağı yarıldı Bir dişi kırıldı İbni Hişamın attığı ok da Hazreti Peygamberi alnından yaraladı
Rasûl-i Ekreme karşı yapılan bu hücumlar, dalgalar gibi, arka arkaya geliyordu Bu hücumlardan birini Ali karşıladı ve Hamza gibi Allah'ın diğer bir arslanı olduğunu gösterdi
Diğer saldırışı da ensardan Kâ'b kızı Nesibe önledi Ümmü Umâre denilen İslâm'ın bu kahraman kadını, şecaatte herkesi nayretler ıçmde bırakmıştı Kureyşin azılı meşhurlarından İbni Kamıe, bizzat Rasûlüllaha saldırıyordu Nesibe Hatun yetişti İbni Kamıeye üç kere kılıç çaldı Fakat kestiremedi Çünkü, İbni Kamienin üzerinde iki zırh vardı Fakat İbni Kamie, Nesibeyi omu-zundan yaraladı
Rivayete göre, İbni Kamie, Rasûl-i Ekreme de iki kılıç sallamıştı Bu kılıç darbesi, Rasûl-i Ekremi sarstı Harbin başında, Ebû Âmirin kazdırdığı kurt kuyularından birine yanüstü düşüverdi Hemen Ali yetişerek Rasûl-i Ekremin eline yapıştı Talha da Peygamberi kucaklayarak ayağa kaldırdı: (266) Yalnız, Hazreti Peygamberin zırhından iki halka yüzüne batmış, yanağını yarmıştı
Ancak, burada hayretle temaşa edilecek tablo şuydu: Düşman her taraftan kendisini ok yağmuruna tutarken, Rasûl-i Ekrem:
- "Yâ Rabbi! Kavmimi affet! Onlar câhil ne yaptıklarını bilmiyorlar Onlara hidâyet eyle!" diye dua ediyordu
Harbin en nazik dakikasında, Peygamberimizin ölüm şayiası çıktı, İbni Kamie, islâm askerinin alemdarı Mus'ab'ı Peygamber zannıyle şehîd etmişti Mus'ab ibni Umeyrin yüzü Rasûl-i Ekremin yüzüne benziyordu
İbni Kamie derhal Ebûsüfyana koşmuş: "Muhammed'i öldürdüm!" diye müjdelemişti Müşrikler, bundan son derece sevinç duydular Hattâ içlerinden hm dağ basma çıkarak yüksek sesle bağırdı: "Muhammed öldürüldü!" diyordu
Artık, islâm ordusunda umumî bir panik başlamıştı Rasûl-i Ekrem:
"Ey Allah'ın kulları bana geliniz! Ey Allah'ın kulları, bana geliniz!" diyor, kaçanları yanma çağırıyordu Fakat ilk zamanlar, Rasûl-i Ekremin bu daveti kimsenin kulağına girmiyordu: (267) Çünkü, ilk zaferden sonra, bek-lenmedik bu felaket ruhları sarsmıştı
O zamanlar müslümanlar üçe bölünmüş oldu:
Birincisi, harb sahasından uzaklaşanlardı Bunlar, Rasûl-i Ekremin şehîd edildiğini duyunca, yıldırımla vurulmuşa döndüler, "Peygamber öldükten sonra, biz burada ne diye duralım!" diyorlardı Hazreti Osman, bunların içindeydi Bunlardan birtakımı, yurtlarını korumak için Medineye gitmişler, fakat, müslüman kadınları tarafından taşla, toprakla karşılanarak memleketlerine sokulmamışlardı Birçoğu da Uhud dağına çekilmişlerdi (268)
- Muhammed'de ancak, bir rasûldür Ondan evvel peygamberler hep geldi geçti Şayet o ölseydi yahut öldürülseydi, siz gerisin geriye mi dönecektiniz?
İkinci kısım, Rasûl-i Ekremi görmedikleri halde, "Muhammed öldüyse, Allah bakîdir!" diyerek harbe devam ediyorlardı! "Enes ibni Nadr", bu kahramanların başında geliyordu Nadr oğlu Enes, meşhur "Enes ibni Mâlik" in amcasıydı Taberî der ki:
- "Halk ve bazı muhacirlerle ensârın yeis içinde oturup dertleştiklerini gören Enes, ne yaptıklarını sormuş, içlerinde bulunan Ömer'den "Peygamberimizin ölümü" cevabını alınca, bunlara: - "Rasûl-i Ekrem şehîd olduktan sonra, yaşayıp da ne yapacaksınız? Siz de onun gibi, savaşarak şehîd olun!" demiş, kendisi de harbe atılarak şehîd oluncaya kadar savaşmıştı İbni Hişâm'a göre, Hazreti Enesin yetmiş yerinde yarası vardı
Üçüncü kısım Rasûl-i Ekremi görenler ve hizmetinde bulunanlardı Peygamberle beraber muharebenin sonuna kadar sebat eden bu ashabın sayısı hakkında çeşitli rivayet var: İmam-ı Müslim, bunların yedisinin ensâr, ikisinin muhacir olduğunu söylüyor Neseî, onbiri ensârdan, biri muhacirden ibaret bulunduğunu rivayet eder İbni Sa'd, ondört zâtın ismini vermektedir Mevâhib-i Ledünniyye ise, Rasûl-i Ekremin yanında yedisi ensâr, yedisi muhacir olarak ondört sahâbî kaldığı, muhacirlerin birinin Hazreti Ebûbekr olduğunu yazmaktadır: (269)
Uhud gazvesi de üç safhaya ayrılmaktadır:
Birinci safhada müslümanlar zaferi kazanmış gibi görünüyordu İkinci safhası, müslümanların felâketiyle sona erdi Üçüncü safha, müslümanlar için, müdafaa safhası oldu
Uhud Gazasının bu üçüncü safhası, Nadroğlu Enes'in mücahedesiyle başladı Müdafaa şeklinde devam etti Enes'in bu kahramanlığı, diğer müs-lümanlara da örnek oldu
Ancak, ashab, savaşın bu korkunç safhasında Rasûl-i Ekremi bir türlü bulamıyorlardı Halbuki, Allah'ın büyük elçisi "Kutup yıldızı" gibi, hiç yerinden ayrılmamıştı (270) Müşrikler, harbin ikinci safhasında İslâm ordusuna yetmiş şehîd verdirerek dağıtmışlardı (271) Fakat, bütün uğraşmalarına rağmen hedeflerine varamamışlar, Rasûl-i Ekremi öldürmeye bir türlü ulaşamamışlardı
Bu hengâmede, Rasûlüllahı ilk gören zat, Ka'b ibni Mâlik oldu Şair Kâ'b, Hazreti Peygamberi gözlerinden tanıyarak, yüksek sesle:
- "Müjde, ey mü'minler! Rasûlüllah burada!" diye bağırmıştı Fakat Kâ'-bın bu sesini hem müslümanlar duymuş, hem de müşrikler işitmişti Hemen otuza yakın ashab Peygamberin etrafında toplanı vermişti (272) Rasûl-i Ekremin çevresinde kümeleşenler: Muhacirlerden Hazreti Ebûbekr ve Ömer, Alî, Abdurrahman, Sa'd ibni Ebî Vakkas, Zübeyr, Talha, Ebû Ubeyde ve Mikdâd, ensârdan Ebû Dücâne, Habbâb, Âsım, Sehl, Sa'd ibni Muâz, Üseyd, Sa'd ibni Ubâde, Muhammed ibni Mesleme idi
Müşrikler de bütün kuvvetleriyle o tarafa yüklendi Birer ikişer biriken, Rasûl-i Ekremin etrafında bir daire çeviren ashab, Peygamberlerini koruyorlar, müşriklerin bütün saldırışlarını durduruyorlardı (273) Ebû Dücâne, Rasûl-i Ekremin kalkanıydı Hazreti Peygamberden aldığı kılıcın hakkını ödüyordu Birçok yerinden de yara almıştı Talha ile Sa'd ibni Ebî Vakkas, Rasûl-i Ekremin yanından hiç ayrılmıyordu Sa'd pek atıcı idi Rasûl-i Ekrem de ona:
- "Yâ Sa'd! Anam, babam sana fedâ olsun! At!" diyordu Talha da düşman kılıçlarına karşı kollarını siper yapmış, Rasûl-i Ekremi korumaya çalışıyordu Hattâ bir kolu kesilen Talha çolak, Abdurrahman da topal olmuştu
Rasûl-i Ekremin yanağına batmış olan iki halkayı, Ebû Ubeyde ön dişleriyle çıkardı Fakat, çıkarırken, kendisinin iki dişi düşmüştü
Rasûl-i Ekremin ölüm şayiası, Medine'ye de yayılmıştı Peygamberimizin bütün dostları, harb sahasına koştu Kızı Fâtıma da yanına ondört müslüman kadını almış, Uhuda kadar gelmişti Hazreti Âişe'nin yardımıyla babasını buldu Yarasını sardı
Müslüman kadınlarının harblerde yaralıları tedavi etmeleri, şehîdleri savaş dışına çıkarmaları ve gazilere su taşımaları gibi, ordunun geri hizmetlerini yapmaları, Uhud Gazasında başladı: bu hal bütün harblerde gelenek oldu: (274)
Kureyş kadınları, Bedir Harbinin öcünü almak için, harb sahasının tenhalığından faydalanmışlardı Uhudda şehîd düşen müslüman ölülerinin burunlarını, kulaklarını kestiler Karınlarını yardılar Hele "Muâviye"nin anası, Ebûsüfyanın karısı Hind, Hazreti Hamza'nın karaciğerini çıkararak çiğnemekle kalmadı Aynı zamanda, şehîdlerin kesilmiş âzasından gerdanlık yaparak boynuna taktı (275)
Müşriklerin yapmış olduğu son saldırış hareketi de bu suretle durdurulunca, Rasûl-i Ekrem, bir avuç mücâhid ashabiyle, Uhud dağında bir tepeye sığındı İslâm cemaatinin bu topluluğunu uzaktan kollayan Ebûsüfyan da hemen bir tümenle, Rasûl-i Ekremin çıktığı tepenin karşısında başka bir tepeyi işgal etti
Ancak, Ebûsüfyan, hâlâ Hazreti Muhammed -sall u aleyhi ve sellem-in sağ olup olmadığında şüphe ediyordu Bu şüphesini gidermek için, İslâm topluluğuna karşı üç defa seslendi: - "İçinizde Muhammed var mıdır?" dedi Fakat Rasûl-i Ekremin tenbihi üzerine, kendisine hiç cevap verilmedi Sonra, Ebûsüfyan, ayni tarzda Ebûbekr! sordu:
- "Ebûbekr aranızda mı?" diye sordu Yine cevap alamadı Daha sonra Ömeri sordu:
- "Ömer aranızda var mı?" Yine cevap verilmediğini görünce:
- "Demek ki, bunların üçü de ölmüş, artık iş bitmiş " deyince Ömer dayanamadı:
- "Sus, yalan söylüyorsun, ey Allah'ın düşmanı! Bu saydıklarının hepsi sağ Hepsi burada!" diye haykırdı O zaman Ebûsüfyanla Ömer arasında şöyle bir konuşma yapıldı Ebûsüfyan:
- "Âli ol Hübel, aziz ol Hübel!" diyerek Kâ'bedeki en büyük putu saygı ile andı Ömer de (Rasûl-i Ekremin emriyle):
- "Allah âlâ ve eceli" diye karşılık verdi  Ebûsüfyan:
- "Bizim Uzzâmız var, sizin yok " deyince Ömer:
- "Allah bizim mevlâmız Sizin yok " diye mukabele etti
- "Harb nöbetledir Bugün biz "Bedr"in intikamını sizden aldık " diyerek, Ebûsüfyan gururlanmak istedi Fakat, Ömer de gayet makul cevaplar verdi:
- "Evet, ama, yine eşit değiliz Bizim ölülerimiz cennette Sizinkiler cehennemde  "
- "Ya Ömer, Allah için doğru söyle! Biz, Muhammed'i öldürdük mü?"
Ömer, Ebûsüfyana cevap verdi:
- "Yok, v i Şimdi, Rasûl-i Ekrem, senin bu sözlerini işitiyor " dedi
Hazreti Ömerle Ebûsüfyanın iki tepe arasında yaptıkları karşılıklı bu konuşmadan sonra, iki ordu birbirinden ayrıldı
Rasûl-i Ekrem, Uhud şehîdlerin!, kanlı elbiseleriyle ikişer ikişer gömdürdü Bu gazadan tam sekiz yıl sonra da cenaze namazlarını kıldı (276)
Müşrikler, Uhud Harbinde müslümanlara üstün gelmişler, fakat, zaferlerinden faydalanamamışlardı Tamamiyle müdafaasız bırakılmış bulunan Medineyi istilâ edememişlerdi, içlerine büyük bir korku girmiş, gayelerine ulaşamamışlardı Hattâ, müslümanlardan tek bir esir bile alamadan Mekke yolunu tutup gitmişlerdi
Ancak, yolda akılları başlarına geldi Müslümanları mahvetmediklerine pişman oldular O zaman, Ebûsüfyan durumu görüşmek üzere, ordunun ileri gelenlerini topladı Yoldan geri dönmeyi, müslümanlara tekrar saldırmayı konuştular
Vakıa, müslümanlar Uhudda büyük bir felâkete uğramışlardı Kureyşin yirmi ölüsüne karşı, yetmiş şehîd verdikten başka, aldıkları yaralar yüzünden halsiz de kalmışlardı Başlarında bulunan Rasûl-i Ekrem bile ölüm tehlikesi geçirmişti Fakat azimleri kavî, îmanları sağlamdı
Medine'ye döndükten bir gün sonraydı: Müslümanların ezilmiş olduğu ileri sürülerek, müşriklerin tekrar geri gelmek istediklerini Rasûl-i Ekrem duymuştu Esasen böyle bir saldırışı hesap ediyor, endişeli bulunuyordu Düşmana karşı bir gösteriş yapılması arzusunu açıkladı Ashabına:
- "Arkadaşlarından düşmanları kim takip etmek ister?" diye bir teklif ileri sürdü Rasûl-i Ekremin bu davetini derhal yetmiş kişi kabul etti ve ortaya atıldı (277) içlerinde Hazreti Ebûbekr ile Zübeyr de vardı Bu askerî birlik hemen hazırlandı Düşmanın arkasına düştü Başlarında da Rasûlüllah Efendimiz bulunuyordu: (278)
- Onlar ki yaralandıktan sonra, Allah'a, Peygambere (davette) icabet ettiler Onlardan iyilik işleyenlerle (fenalıktan) kaçınanlar hakkında büyük bir mükâfat var
Medine'den sekiz kilometre uzakta "Hamrâü'l-esed" denilen yere kadar varıldı Kendilerinin Rasûl-i Ekrem tarafından takip edildiğini duyunca, Ebûsüfyan ordusu geri dönmekten, müslümanlara saldırmaktan vazgeçti Hemen, güney istikametinde yollarına koyuldu Rasûl-i Ekrem de Medine'ye avdet etti
Müşrikler, Uhud Gazvesinde zaferi kazandıklarını sanarak sevinç içinde kalmışlardı Fakat, mağlûp ettikleri kanaatinde bulundukları müslümanlar üzerine gitmekten kesin olarak çekinmişlerdi Bu bakımdan, Uhud savaşını müşrikler için bir "zafer" müslümanlar için de bir "mağlûbiyet" şeklinde göstermek, acaba tarîhî hakikate uygun düşer mi? 
Uhud Gazvesi ve Hamrâü'l-esed vak'ası, hicretin üçüncü yılı olayla-rındandı
Dördüncü senesi hâdiseleri arasında "Racî"' vak'ası ve "Bi'r-i Meûne" vak'asıyle, yahudilerle yapılan "Benî Nadr Gazvesi" ve dînî hükümlerden içki ve kumar yasağı vardı (279)
Beşinci hicret yılında da hicâb âyeti geldi (280) Mekkeli müşriklerle "Hendek Gazvesi" ve yahudilerle "Benî Kurayza" gazası bu yıl içinde yapıldı
Hicâb (tesettür, örtünmek) âyetleri ikiye ayrıldı Bir takımı bütün müslümanlar hakkında gelen âyetlerdir (281) Bir kısmı da Rasûl-i Ekremin zevceleri için nazil olmuştur
Ensârdan bir kadın, Rasûl-i Ekreme geldi: Yâ Rasûl ! Ben evimde öyle birhalde bulunurum ki, hiç kimsenin beni o halde görmesini istemem Halbuki çok defa, rahatsız ediliyorum, diye şikâyet edince, âyet nazil oldu:
- Ey inananlar! Kendi evlerinizden başka evlere, sahiplerinden izin almadan girmeyin Bu, sizin için hayırlıdır Nûr Sûresi: 27
Bu surenin 30 ve 31 inci âyetlerinde erkeklerin de kadınların da gözlerini nâmahremden sakınmaları emrolunur Bundan maksat, iffete aykırı hareketlerden çekinmek, sosyal hayatı zehirleyen fuhşun çoğalmasına mâni olmaktır
- Mü'min erkeklere de ki: Gözlerini nâmahremden sakınsınlar, utanacak yerlerini korusunlar Bu hal, onlar için daha nezihtir Allah, onların işlediklerinden haberdardır Nûr Sûresi: 30
- Mü'min kadınlara da söyle: Çözlerini nâmahremden sakınsınlar Irzlarını muhafaza etsinler Ziynetlerini, görünen kısmından uyüz, el, ayak, elbise, yüzük gibi" fazlasını açmasınlar Başörtülerini omuzlarından aşağıya doğru sarkıtsınlar Nûr Sûresi: 31
Ashabdan bazıları, Rasûl-i Ekremin evine izinsiz girer, yemeği beklerlerdi Bazıları da izinli girer, yemekten sonra sohbete dalarlardı Bazı yabancılar da Rasûlullahın zevceleri varken Peygamberle birlikte yemeğe kalırlardı Kur'ân-ı Kerîm bunların hepsini menetmiştir
- Ey Müminler! Vaktine bakmaksızın, davetli bulunduğunuz vakitten başka vakitlerde, Peygamberin evlerine girmeyin Fakat, davetli olduğunuz zaman girin Yemekten sonra dağılın Biribirinizin sözüne dalıp kalmayın Bu hal, Peygamberi incitiyor da kendisi bunu söylemekten utanıyor Allah, doğru sözden çekinmez Peygamberin zevcelerine gerekli bir şey soracağınız vakit, onu perde arkasından sorun Ahzâb Sûresi: 53
|