Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
islamin, köprüsüdür, zekat

Zekât İslâm'in Köprüsüdür

Eski 08-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zekât İslâm'in Köprüsüdür




NAMAZI DOSDOĞRU KILIN
VE ZEKÂTI DA VERİN
"Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı da verin…"(1)
İslâm'ın, imandan sonra ilk akla gelen iki rüknünden birincisi namaz, ikincisi de zekâttır Bir hadis–i şerifte Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"İslâm beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hac etmek, ramazan orucunu tutmak"(2)
Kur'an–ı Kerim, pek çok yerde namazla zekâtı hep yan yana zikreder "Namaz kılın!" derken arkasından da "Zekât verin!"diye emreder Aralarında çok kuvvetli bir bağ vardır
Zekât, namazın kardeşidir Namaz beden ile yapılan, zekât ise mal ile yapılan bir ibadettir Namaz dinin direği, zekât ise kantarası yani köprüsüdür Biri dini, diğeri de asayişi muhafaza eden iki ilâhî esastırlar
Enes b Mâlik Radıyallahu Anh'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Namazla zekâtı birleştirinceye kadar, zekât vermeyen bir adamın Allahu Teâlâ namazını kabul etmez Şüphesiz ki, Allahu Teâlâ namazla zekâtı, Kur'an'da yan yana zikretmek sûretiyle birleştirmiştir, siz onların arasını ayırmayın"(3)
Bu hadis–i şeriften anlaşıldığı üzere Allahu Teâlâ namazı ancak zekâtla kabul etmektedir
"Ruhu'l–Beyan" tefsirinde zikredildiğine göre: Rivayet olunur ki, bir kere Musa Aleyhisselâm huşû ve huzur ile namaz kılan bir adama rastladığında:
"Ya Rabbi! bu kulun ne güzel namaz kılıyor" dedi Allahu Teâlâ da:
"Eğer o, her gün ve gecede bin rekât namaz kılsa, bin köle azat etse, bin cenaze namazı kılsa, bin kere hac etse, bin kere gazada bulunsa, malının zekâtını ödemedikçe bunlar ona fayda vermez" buyurdu(4)
Zekâtın namazla aynı ehemmiyet çerçevesinde emredilmesi, İslâm dininin sadece uhrevî hayat ve ibadetle meşgul olmadığı, aynı zamanda dünya hayatını da tanzim eden bir din olduğu anlaşılmaktadır Zira namaz dendiğinde âhirete yönelik uhrevî bir ibadet akla gelirken, zekât denilince para ile alâkalı sosyal yaşantı akla gelir Dolayısıyla, ihtiyaçların ve eksiklerin giderilmesi, bir şeyin alınıp satılması, ticaret hayatı gibi şeyler hep paraya dayanır Rabbimiz namazla, zekâtı bir arada zikredince, İslâm dininin; âhiret hayatını dünya hayatından, dünya hayatını da âhiret hayatından ayırmayan ve ikisini bir arada mütalaa eden bir din olduğu anlaşılmış oluyor Demek ki, zekât verilerek hem maddî ve dünyevî hayatımız tanzim edilmiş olacak, hem de Allahın rızası elde edilerek ebedî hayat kazanılmış olacaktır
Zekât: lügat mânası olarak; temizlik, çoğalma, bereket, mânalarını taşır Istılahta ise;
"Nisab miktarı bir malın belli bir miktarını, belli bir zaman sonra Allah'ın Kur'an–ı Kerim'de saydığı sekiz sınıftan birisine veya bir kaçına Allah rızası için vermektir" Fakirin hakkı içinden çıkarılarak malı; cimrilik kirinden arındırarak da şahsı temizlediği ve malda berekete sebep olduğu için bu malî ibadete zekât denilmiştir Nitekim Kur'an–ı Kerim'de "(Ey Muhammed!) Mallarının bir kısmını kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak al"(5) buyrulmuştur
Zekât hicretin ikinci yılında ramazan ayından evvel farz kılınmıştır Farziyeti Kitap, sünnet ve icma–ı ümmet ile sabittir Zekât, kulların kulluk görevindeki sadakatlerine delâlet eder Bu sebepledir ki, zekâta "sadaka" da denmiştir Bununla beraber "sadaka" ifadesi, zekâttan daha kapsamlı mâna taşıyarak, vacibleri de, nafileleri de içine alır

ZENGİNLERİN MALLARINDA,

FAKİR VE YOKSULLARIN HAKKI VARDIR
Bütün mal ve mülkün gerçek sahibi ve yaratıcısı Hz Allah'tır Allahu Teâlâ bir imtihan vesilesi olmak üzere kullarının bazılarına bolluk ve genişlik, bazılarına da darlık ve yokluk vermiştir Bir âyet–i celilede şöyle buyrulmuştur:
"Allah rızık konusunda sizin bazınızı, bazınıza üstün kılmıştır"(6) Mevlâ Teâlâ kişilerin tasarrufuna emanet ettiği maldan servet üstünlüğü bulunanların, belli bir miktarını, fakire, fukaraya ödemesi gereken bir borç kıldı Yani zekât zengin malına karışmış olan fakirin hakkıdır Nitekim yüce Allah "Zenginlerin mallarında, fakir ve yoksulların hakkı vardır"(7) buyurmaktadır Bu itibarla zekât vermemek, fakirin hakkını yemektir Artık bu hakkı özürsüz olarak geciktirmek caiz olmaz
Efendimiz bir hadis–i şerifte:
"Zekât İslâm'ın köprüsüdür"(8) buyurmuştur Zekât; fakir ile zengin arasına atılmış olan, onları birleştiren bir köprüdür Zekât vermek sûretiyle, zenginin malı kirden, ruhu cimrilikten temizlendiği gibi, fakirin de gönlü kinden temizlenir Kıskançlık ve haset ortadan kalkar Böylece cemiyetin iki zümresi arasında bir sosyal yardımlaşma gerçekleşir Zengin ve fakir birbirine kardeşçe ve sevgiyle yaklaşarak sulha kavuşur Böylece cemiyette huzur ve barış sağlanmış olur
Zekât sadece zengin ile fakirin arasındaki bir köprü değil, aynı zamanda madde ile mânayı, dünya ile âhireti, fânî ile bâkîyi, Allah ile kulu birleştiren bir köprüdür
Zekâtı verenler dünyada ödenmesi gereken bir borçtan, âhirette ise azaptan kurtularak sevaba müstahak olurlar Zekâtı vermeyenler ise, büyük bir günah işlemiş olurlar
Kur'an–ı Kerim müşrikleri kötülerken, onların vasıflarından birinin zekât vermemek olduğunu zikreder ve "Yazıklar olsun o müşriklere ki, onlar zekât vermezler ve âhireti de inkâr ederler"(9) buyurur Burada zekâtın ve âhirete imanın, mü'minlerin iki temel özelliği olduğuna da vurgu yapılmıştır

ALLAH'IN VERDİĞİ MALDA

CİMRİLİK YAPILMAZ
Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh şöyle demiştir Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm şöyle buyurdu:
"Kim ki Allah kendisine mal verir de o malın zekâtını vermezse, kıyamet gününde zekâtı verilmeyen mal, sahibi için çok zehirli erkek bir yılan sûretine konulur Bu yılanın iki gözü üstünde iki nokta vardır Bu azgın yılan kıyamet gününde mal sahibinin boynuna gerdanlık yapılır Sonra yılan ağzıyla sahibinin çenesini iki taraftan yakalar Sonra 'Ben senin dünyada çok sevdiğin malınım, ben senin hazinenim" der Bundan sonra Efendimiz şu mealdeki âyeti okudu: "Allah'ın fazlından kendilerine verdiğini (harcamakta) cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için bir hayır olduğunu sanmasınlar Bilakis bu onlar için şerdir Onların cimrilik ettikleri şey kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır"(10)
"Ruhu'l–Beyan" tefsirinde zikredildiğine göre, cömertlik saadet sebebi olduğu gibi, cimrilik de şekavet sebebidir Zira Allahu Teâlâ, az önce zikrettiğimiz Âl–i İmran sûresi 180 âyet–i celilesinde, kuluna verdiği malın, fazl–u kereminden ibaret olduğunu beyan ettikten sonra, cimrilerin mallarının kendileri hakkında tam bir şer olduğunu açıklayarak, cimrilik yüzünden Mevlâ'nın fazlının, kahra dönüşeceğine işaret etmiştir
Yani kullar cimrilik yüzünden, Allahu Teâlâ'nın ihsan ettiği malları, kendileri hakkında şer yapmaktadırlar Hâlbuki kullar, o fazl–u keremden ibaret olan malları cömertçe isti'mal etseydiler, elbette onu kendileri hakkında büyük bir hayır vesilesi yapmış olacaklar ve böylece cennet ehlinden olacaklardı
Allah'ın fazlından kendisine verdiği malda cimrilik edip, o malı, mülkü, altını, gümüşü yığıp da zekâtını vermeyenler için pek acıklı bir azap olduğu hakkında pek çok âyet–i kerime ve hadis–i şerif vardır Bir âyet–i kerimede Rabbimiz "…Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlara acı verici bir azabı müjdele (Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla, onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denir ki): İşte bu, kendiniz için biriktirdiğiniz (servet)dir Artık yığmakta olduğunuz şeyleri(n azabını) tadın"(11)

GÖKLERİN VE YERİN
MİRASI ALLAH'INDIR
Allahu Teâlâ burada cimrinin uzuvlarından alın, yan ve sırtlarının dağlanacağını beyan buyurmuştur Bunun sebebi; çoğu kere zengin, zekât isteyecek olan fakiri görünce yüzünü ekşitir İstemeye başladığında ona yan döner, istemekte ısrar ederse yerinden kalkıp sırtını döner ve hiçbir şey vermez İşte bu tavırları Mevlâ beğenmemiş ve azaba müstahak görmüştür
Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh'dan şöyle rivayet edildi:
"Peygamber Efendimiz vefat edince ondan sonra Hz Ebû Bekir hilâfete seçildi Bunun üzerine bedevîlerden bir kısmı irtidat ettiler Ve zekâtlarını vermek istemediler Hz Ebû Bekir onlara karşı savaş kararı alınca Hz Ömer bu karara Efendimizin bir hadis–i şerifini delil göstererek, "Resûlullah "İnsanlar Lâ ilâhe illallah deyinceye kadar onlarla savaşmaya emrolundum Bunu söylediler mi benden mallarını ve nefislerini korurlar İslâm'ın hakkı hariç artık hesapları da Allah'a kalmıştır" buyurmuş iken sen nasıl insanlarla savaşırsın" diyerek karşı çıktı Bunun üzerine Hz Ebû Bekir "Allah'a yemin olsun ki, namazla zekâtın arasını ayıranlarla savaşacağım Zira zekât malın hakkıdır Vallahi Resûlullah'a vermiş oldukları bir oğlağı bile vermekten vazgeçseler, onu almak için onlarla savaşacağım" dedi Hz Ömer sonradan demiştir ki: "Allah'a yemin ederim, anladım ki Ebû Bekir'in bu görüşü, Allah'ın savaş meselesinde ona ilhamından başka bir şey değildi İyice anladım ki bu kararı hakmış"(12)
Zekât vermek, insanı iyilik yapmaya alıştırır ve merhamet duygusunu geliştirir Zekât, sermayenin atıl olmasını önleyerek istihdam alanı oluşturulmasına ve işsizliğin önlenmesine katkıda bulunur Zengin ile fakir arasındaki uçurumun ortadan kalkmasına, yoksulluğun azalmasına, nimetlerin âdil paylaşımına, sosyal adalet ve dayanışmaya katkı sağlar
Zekât görünüşte malı eksiltir Fakat dalları budanan ağaçlarda budama ve ayıklama işlemi, meyvelerin daha sağlıklı ve gür çıkmasını sağladığı gibi; zekât vermek de kazanılan malları birtakım kem nazarlardan korur, güçlendirir, ziyadeleştirir Bu sebeple her yıl mal varlığını titizlikle hesap edip düzenli bir şekilde zekâtlar ödenmelidir Zekâtı ödemeyen Müslümanlar kazandıklarının hayrını göremezler Allah katında da, kullar katında da sorumlu olurlar
Kur'an–ı Kerim'de:
"…Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır…"(13) buyrulmuştur Şöyle ki: Bir kimse vefat edince malı mülkü arkasında kalan kimseye intikal ettiği gibi kıyamette cümle âlem helâk olup Allahu Teâlâ'dan başka mâlik kalmayacağından sanki bütün mallar vefat edenlerden Allahu Teâlâ'ya intikal etmiş, Allah da onlara varis olmuş gibi kabul edilerek, "Göklerin ve yerlerin mirası Allahu Teâlâ'nındır" buyrulmuştur Dolayısıyla bunları Allah'tan kıskanıp da O'nun yolunda harcamak hususunda cimrilik edenler, bu malların kendilerine kalmayacağını düşünmeli ve ne büyük günah işlediklerini anlamalıdırlar



Dipnotlar:
1– Bakara, 43
2– Buhârî, İman 1, 2; Müslim, İman 199–22;
Tirmizî, İman 3; Nesâî, İman 13
3– Deylemî, "Firdevs", 5/133 No: 7725; "Kenzü'l–Ummal",
No: 15788
4– "Ruhu'l–Beyan", 2/134
5– Tevbe, 193
6– Nahl, 71
7– Zariyat, 19
8– Suyutî, "el–Fethu'l–Kebir", 2/145
9– Fussilet, 6, 7
10– Âl–i İmran, 180; Buhârî, Zekât 3
11– Tevbe, 34, 35
12– Buhârî, İ'tisam 2, Zekât 1; Müslim, İman 32 (20);
Ebû Davud, Zekât 1 (1556); Tirmizî, İman 1 (2610)
13– Âl–i İmran, 180

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.