09-30-2008
|
#1
|
Berna
|
Gelebilseydik Bir Kerecik Gözgöze Ey Yaşamak...
Ayna ve kadın 
Tahmin edileceği üzere uzunca bir süredir birbirlerinin yüzüne bakıyorlar Kadın güzelleşme telaşında  Dudaklarını kızıllaştırıyor önce Rujun ucu aynada geziniyor Yanaklarında utangaç bir allık beliriyor
Fırça aynanın yüzünde geziniyor Saçlarına geliyor sıra Takılar aynaya takılıyor Kulağının aynadaki görüntüsüne bir küpe resmi iliştiriyor Boynunun göründüğü yere güzel bir gerdanlık çiziyor
Hayır, hayır! Ayna karşısında bir makyaj değil bu Ayna üzerinde! Kadın kendisini değil de aynadaki görüntüsünü süslemektedir Makyajını aynanın yüzüne işlemektedir Bir o kadar garip, bir o kadar da acı 
Makyajının bittiğini düşünüp gitmeye kalkarsa  Derin bir hayal kırıklığı Buruk bir hüsran Tuhaf bir aldanış Aynaya yapılan makyaj ne aynaya yakışır, ne de ayna karşısında duraklayanda kalır Kadının yüzüne, saçlarına, kulaklarına, gözlerine yapıştırdığı ziynetler çözülür Adımını atar atmaz, makyajı dağılır Ardı sıra gelmez güzelliği Hepsi ayna üzerinde kalıverir
Gençliğiyle ve gençliğine denk gelen güzelliğiyle övünen bir insanın da farklı bir şey yapmadığını düşünüyorum Söz gelimi 2008 yılında gençliği ve güzelliğiyle övünen biri, büyük bir ihtimalle 2008 yılında genç olma sırasının kendisinde olduğunu da biliyor olmalıdır
Biliyor (mu?) Sadece sıranın kendinde olduğunu Ama sadece sıranın kendine geldiğini Sıra dediğin gelir de geçer de 
Yirmilik delikanlı şimdi aynalara bakıp övünüyorsa, övündüğünden çok yerinme ve utanma da borçlanır Niye mi? Henüz sıranın kendisinde olmadığı, gençlik ve güzellik sırasının başkalarında olduğu, ancak bir pıhtı halinde var olabildiği, kendisini aynaların bile ciddiye almadığı, “olsa da bir olmasa da bir” “şey” olduğu o günlere, meselâ, 1988 ve önceki yıllara da yazıklanmalıdır Ve dahi şu anın pıhtılarına, bir çiğnemlik etlerine, düşecek olsa pekâlâ çöpe atılabilir zavallı ceninlerine, meselâ 2018’lerde bir derin mahcubiyet ödeyeceğini hatırında tutmalıdır
Zamanın üzerimizdeki hükmü bugünler için gençlik olabilir, yaşlılık da olabilir, hayat da olabilir, ölüm de olabilir, henüz doğmamışlık da olabilir Bu, bir ayna yüzeyine yapıştırılmış/çizilmiş süslerden kendi yüzümüze güzellik devşirmeye benzer
Oysa, aynaların bize yansıttığı bize kalmayacak  Bir başka yılın aynasında yüzümüzde kırışıklıklar olacak, daha ötede bir aynada ise üzerimize toprak yığını ve en fazla soğuk bir taş düşecek
Nasibimiz bize kalansa, gençlik de değil nasibimiz, ihtiyarlık da  Ölüm de nasip değil, hayat da
Sahip olmak, sahip olduğumuzun bizde kalmasını, bizim de onda kalmamızı gerektirir
Ama 
Zenginlik de yoksulluk da, başarı da başarısızlık da gelip geçer sadece Bir süreliğine yanımızda tutulur hallerimiz Karşılıklı iki trenin gelip geçişi gibi Bir aralık Bir anlık Bir yan yanalık
Şu nebevî gölge meselinde olduğu gibi: “Ben ve dünyanın misali bir ağaç gölgesinde dinlenen yolcunun misali gibidir ” Yolcu olduğunu unutup ağaç gölgesinde ebedî konaklamaya kalksan bile, gölge senin üzerinde kalmaz Kalkar ve gider
“Günler insanlar arasında dolaştırılır” der Kur’ân
Demek ki günler kadar asıl değiliz Günler değil, insanlar gelip geçiyor günlerin önünden
Sabit olan günler, insanlar değişken Bir nöbetçi gibi şimdilik dikildiğimiz bir kulübeciktir yıllar Halden hale yuvarlanıyor bedenlerimiz Eksiliyor Eskiyor Yaşadığımız her hâl, bize bir ara uğrayan bir misafir Seferde hallerimiz Bizde kalmaya kararlı değil Vedası kavuşmasında başlıyor her lezzetin
Saklandığımız haz kuytularında eskidiğimizi unuttururuz kendimize Her sabahın bir bugünümüzü daha dün ettiğini bilmez gibiyiz Her nefesin hesaptan düşüldüğünü hissetmeyiz Kendimizi kendi ellerimizle iteriz unutuşun kuyusuna Kalbimize uzanan umutlar bir ucuzcu bezirgânın elleri gibi satışa götürür bizi Avuntu köşelerinde suskun birer sürgündür sevinçlerimiz Baktığımız her köşede ölü bir deniz Sanki yüzlerimiz bin kevgir Üst üste durmuyor haz tuğlalarımız Vedaları emziriyor gözlerimiz Ne kadar acı ka(y)nıyor suskunluklarımızın dibinde bir bilseydik Gelip geçeniz biz Dökülüyor bir bir metal sevinçlerimiz Kısalıyor günlerimiz Uzuyor gölgelerimiz
“yanaşsaydın yandaşım olsaydın bir sığınak
yağmur altında sığındığım bir kerpiç evcik
olsaydın olduğumu anlasaydım
oldu olacak gelebilseydik bir kerecik göz göze ey yaşamak ”
(Yusuf Özkan Özburun)
“Ve’l asr Hüsrandadır insan ”
|
|
|