Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular > Dualar

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kevser, tatlı

Tatlı Bir Kevser

Eski 08-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tatlı Bir Kevser




İnsanlığa rahmet olarak gönderilen bütün Peygamberler ve Hak dostları; darlıkta ve bollukta, ıztırapta ve sürurda, gönüllerini dâimâ Hak Teâlâ’ya döndürmüşler ve bir niyâz iklîminde yaşamışlardır Onlar, her hâlükârda Rabb’e yakarış hâlinde olmanın lüzûmunu, hâl ve davranışlarıyla tâlim eden ebediyet rehberleridir
Allâh’a sığınmak, bir yaratılış kânunu ve kulluk muktezâsıdır Yerde ve göklerde ne varsa, ilâhî takdîre râm olmuş bir hâlde, O sonsuz kudret sâhibini lisân-ı hâl ile zikretmekte ve O’na yalvarışta bulunmaktadır Gerçek bir dînî terbiye de, duâ hâlini mü’minin rûhunda sürekli kılmayı hedefler Zîrâ duâ, kalbde Allâh’a açılan en yüce kapının anahtarıdır
Duâ tekrarlandıkça derûnî duyuşlar olarak mü’minin rûhuna nakşolur, şahsiyetine karışıp onun bir husûsiyeti hâline gelir Bu sebepledir ki, yüksek rûhlar, devamlı duâ hâlinde yaşarlar Zîrâ onların kalbleri, duâya sarılmanın ehemmiyetine dâir şu âyet-i kerîmedeki ilâhî îkaz ile ürperiş hâlindedir:
Cenâb-ı Hak buyurur:
قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ
(Rasûlüm!) De ki: Sizin kulluk, duâ ve yalvarmanız olmasa, Rabb’im size ne diye değer versin!? (Ne kıymetiniz var!?)…” (el-Furkan, 77)
İşte bir mü’minin rûhunda, Rabb’e duâ ile yakarış duygularının dâimî hâle gelmesi, Allâh ile kul arasında mânevî bir bağ tesis eder Vecd hâlindeki duâlar ise, gönlün ilâhî rahmetle kucaklaşma anlarıdır
Duâda istenen, ilâhî rahmet ve merhamettir Bu itibarla duâda yüreklerden ilâhî dergâha yükselecek ilk ifâde; âsîlik, günahkârlık, zayıflık ve acziyetin îtirâfı olmalıdır Duâ, sonsuz kudret sâhibi Cenâb-ı Hakk’a, acziyetimizi müdrik bir şekilde yönelerek, O’nun huzûrunda teslîmiyet ve sükûnetle boyun eğmemizdir Gerçekten, duâlara acziyet ve kusûrunu îtiraf ile başlamak, merhamet-i ilâhiyyeyi dâvette ve dolayısıyla duânın makbûl olmasında, büyük bir tesiri hâizdir Nitekim Âdem ile Havvâ -aleyhimesselâm- âyet-i kerîmede bildirildiği üzere, duâlarında Cenâb-ı Hakk’a şöyle ilticâ etmişlerdir:
(Âdem ile zevcesi) dediler ki: Ey Rabb’imiz! Biz kendimize zulmettik Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyân edenlerden oluruz (el-A’raf, 23)
Bir başka âyet-i kerîmede de Yûnus -aleyhisselâm-’ın Hakk’a ilticâsı şöyle bildirilmektedir:
“Zünnûn’u da (Yunus’u da zikret) O öfkeli bir hâlde geçip gitmiş, bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti Nihayet karanlıklar içinde: «Sen’den başka hiçbir ilâh yoktur Sen’i tenzîh ederim Gerçekten ben zâlimlerden oldum!» diye niyâz etti (el-Enbiyâ, 87)
Cihangir Sultan I Murad Hân’ın Kosova önlerindeki şu duâsı, acziyetini îtiraf ile yapılan duânın berekâtına ne muhteşem bir örnektir:
“Yâ İlâhî! Mülk de, bu kul da Sen’indir Ben âciz bir kulum Benim niyetimi ve sırlarımı en iyi Sen bilirsin ki, mal ve mülk maksadım değildir Yalnız Sen’in rızânı isterim…
Yâ İlâhî! Bu mü’min askerleri küffâr elinde mağlûb edip helâk eyleme! Onlara öyle bir zafer lutfet ki, bütün müslümanlar bayram etsin! Dilersen o bayram gününde şu Murad kulun yolunda kurbân olsun!
Nitekim bu samîmî duânın ardından o âna kadar ortalığı birbirine katmakta olan fırtına dinmiş, iki üç kat daha kalabalık bir orduya karşı, sekiz saat süren kanlı bir savaşın ardından nihâyet zafer müyesser olmuştur
Sultan Murad Han, harp sonrası gâzîleri ziyâret edip ihtiyaçlarıyla ilgilenirken, yaralı bir Sırp askeri tarafından sinsice hançerlenerek şehâdet şerbetini içmiş, böylece duâsı kâmilen kabûl olmuştur
Yüksek ruhların lisânı ve sözlerin en güzeli olan samîmî duâlar, nûrdan ve sevdâdan doğar Ümitsize hayat verir, kırık kalbleri tesellî eder İhlâs, samîmiyet ve gözyaşlarıyla yapılan duâlar, ilâhî rahmetin zuhûruna bir dâvettir Duâda kalbe huzur bahşeden, Rabb’e teslîmiyet sırrı gizlidir
Bizlere duâyı yaşayışıyla en güzel tâlim eden, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir O, gözyaşları içinde ve ayakları şişinceye kadar kıldığı namazlara ilâveten yaptığı duâlarda sık sık:
“Allâh’ım! Sen’in gazabından rızâna, azâbından affına ve Sen’den yine Sana sığınırım! Sen’i lâyık olduğun şekilde medh ü senâdan âcizim! Sen kendini nasıl medh ü senâ etmişsen öylesin!” (Müslim, Salât, 222) diyerek, acziyet duyguları içinde Cenâb-ı Hakk’a ilticâ ederdi Ayrıca duânın ehemmiyetini şöyle ifâde buyururdu:
“Duâ, ibâdettir İbâdetin iliği ve özüdür Allâh katında O’na duâ etmekten daha kıymetli bir şey olamaz Allâh, kendisinden bir şey istemeyeni (duâ etmeyi kendisine yediremeyeni) azâba uğratır Sıkıntı ve darlık zamanında duâsının kabûl olmasını isteyen kimse, bolluk ve rahatlık zamanında da duâyı bol yapsın Rabb’iniz Hayy ü Kerîm’dir; bir kul elini açınca onu boş bırakmaz Kime ki duâ kapıları açılmıştır, ona hikmet kapıları açılmış demektir Duâ, rahmet kapılarının anahtarı, mü’minin silâhı, dînin direği, göklerin ve yeryüzünün nûrudur(Rûdânî, Cem‘u’l-Fevâid, 9219-20-21-22-25)
İnsanoğluna zulmeden, zayıfı hor görüp ezen ve gâfilâne bir hayat sürenlerden ziyâde; ümitsizlik içinde inleyen bir yetimin yüzünü güldürebilen ve dertli insanlara huzur bahşedenlerin ettiği duâların makbûl olduğu bir gerçektir Hakîkaten, kendisini günahsız gören mütekebbirlerin duâları değil, günahlarının affı için gözlerinden gönüllerine durmadan yaş akıtan Hak âşıklarının duâları, kabûle şâyândır
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- da duânın kabûlünü temin sadedinde şöyle buyurur:
“Nedâmet ateşiyle dolu bir gönülle ve nemli gözlerle duâ ve tevbe et! Zîrâ çiçekler, güneşli ve ıslak yerlerde açar!”
Dolayısıyla duânın kabûlü için talebin sırf lafzen ifâde edilmesi kâfî gelmez Duâları, “havf ve recâ” yâni korku ile ümid duygularıyla yapmaya gayret etmelidir Kalb, duânın yüklendiği mânâya âit arzularla titremelidir Ayrıca duâ, bir günahın affedilmesi istikâmetinde ise, o günahın bir daha işlenmemesi husûsunda kat’î bir azim ve kararlılıkla îfâ edilmelidir
Rivâyet edilir ki Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-, düşkünlük içinde duâ eden bir adama rastladı ve onun zâhirî hâline bakarak duâsının kabûl olmasını gönülden arzu etti O sırada Allâh Teâlâ’dan Mûsâ -aleyhisselâm-’a şöyle bir vahiy geldi:
“Ben o kuluma senden daha çok merhametliyim O, diliyle Bana duâ ediyor; fakat kalbi, sâhip olduğu koyun sürüsündedir
Mûsâ -aleyhisselâm- bu durumu bildirince, adam derhal kendini toparladı ve hâlis bir gönülle Allâh Teâlâ’ya yöneldi
Diğer taraftan bir din kardeşinin gıyâbında yapılan duâ da sür’atle müstecâb olur Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Bir mü’minin diğer bir mü’mine gıyâbında duâsından daha çabuk kabûl edilen hiçbir duâ yoktur (Tirmizî, Birr, 50) buyurmuştur
İnsanlar, duâsı kabûl olacağı zannını taşıdıkları kimselerden duâ talebinde bulunurlar Hâlbuki duânın kabûlünü temin eden asıl sebep, ihlâs ve samîmiyettir Bu demektir ki, bir günahkârın dahî, mü’min kardeşi için samîmî olarak yürekten yapacağı bir duâ, Allâh katındaki mevkii kendisinden üstün zannedilen bir başkasının gönülsüz duâsından daha hayırlıdır
Nitekim Hazret-i Mevlânâ’nın, bir şefkat ve merhamet okyanusu olan sînesinden yükselen şu feryat pek mânidardır:
“Ey Rabb’im! Eğer Sen’in merhametini yalnız sâlihlerin ümîd etmesi gerekiyorsa, mücrimler kime gidip sığınsınlar?
“Ey yüce Allâh’ım! Eğer Sen, yalnız has kullarını kabûl ediyorsan, mücrimler kime gidip yakarsınlar?
Gerçekten bir kul, günahkâr bile olsa, bu hâl, Cenâb-ı Hakk’ın onu terk etmiş olduğu mânâsına gelmez Bu sebeple bir şahsın, kimin duâsı hürmetine murâdına nâil olacağını, yalnız Allâh Teâlâ bilir Bu îtibarla, kim olursa olsun, Allâh’ın kullarından birinin kalbî duâlarını alabilmekteki değeri idrâk etmelidir
Birgün Mâruf-i Kerhî Hazretleri, çarşıda bir sakaya rastlar Saka:
“–Allâh rızâsı için benim suyumdan içiniz” diye seslenir
Mâruf-i Kerhî Hazretleri, “Allâh rızâsı için” diyen sakanın bu duâsını almak niyetiyle nâfile oruçlu olduğu hâlde o sudan alır ve içer
Mâruf-i Kerhî vefât ettikten sonra evliyâdan bir zât, onu rüyâsında güzel bir mevkîde görür ve:
“–Cenâb-ı Hak hangi amelin sebebiyle sana bu ikramda bulundu?” diye sorar O da:
“–Sakanın Allâh rızâsını taleb ederek ettiği duâ ile” der
Mazlum ve gönlü kırık mü’minlerin duâsını almak kadar, onların bedduâlarından sakınmak da aynı derecede mühim bir meseledir
Nitekim Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad, şehrin kalesini tamamladığında, Hazret-i Mevlânâ’nın babası Bahâeddin Veled’den teberrüken kaleyi görmesini ve kale hakkındaki fikrini beyân etmesini ricâ eder Bahâeddin Veled Hazretleri, gidip yapılanları görür ve şöyle der:
“Kaleniz, sel felâketlerini, düşman akınlarını önlemek için fevkalâde güzel ve kuvvetli görünüyor Lâkin sen, idâren altındaki mazlumların, ezilen insanların bedduâ oklarına karşı hangi tedbiri aldın? Çünkü onların bedduâ okları, yalnız senin kalen gibi bir kaleyi değil, yüzbinlerce kale burcunu deler geçer ve dünyayı harâbeye çevirir
En iyisi sen, adâlet ve iyilikten kale burçları yap ve sâlihlerden, hayırlı duâ askerleri teşkîl etmeye gayret et Böylesi senin için surlardan daha emindir Zîrâ halkın ve dünyanın güven ve huzuru o duâ askerleriyle sağlanır
Hakîkaten, mü’minlerin her türlü nâiliyet, muvaffakıyet ve zaferleri, gösterilen gayret ve çabaların yanısıra, ihlâslı duâların da bir berekâtıdır
Yaşayıp hissedebildiğimiz nisbette bizler için ebedî saâdet rehberi olan Kur’ân-ı Kerîm, duânın en büyük tâlimlerini ihtivâ eder Yüce Rabb’imiz duâ husûsunda âyet-i kerîmelerde şöyle buyurur:
“De ki: Ne dersiniz; size Allâh’ın azâbı gelse veya o kıyâmet gelip çatıverse, Allâh’tan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)! Bilâkis yalnız Allâh’a yalvarırsınız O da (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız belâyı dilerse kaldırır ve siz ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz (el-En’am, 40-41)
“Rabb’inize yalvara yakara ve gizlice duâ edin Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez (el-A’raf, 55)
Âhiretimizi kurtarabilmenin yegâne sermâyesi olan şu fânî dünya hayâtında hatırdan çıkarmamamız gereken en mühim duâlardan biri de hüsn-i hâtime ile ölebilmeyi dilemektir Âyet-i kerîmede Rabb’imiz:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ
“Ey îmân edenler! Allâh’tan, O’na lâyık bir takvâ ile korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin!” (Âl-i İmrân, 102) buyurmaktadır
Her mü’minin, bir ömür boyunca gösterdiği gayretler, son nefesi güzelce verebilme saâdetine kavuşmak içindir Zîrâ, peygamberlerin dışında kimse teminat altında değildir Evliyâullâh bile dâimâ son nefes endişesi taşımışlardır
Her ne kadar kimin ne hâl üzere öleceği meçhûl ise de, umûmiyetle her insanın yaşadığı hâl üzere öldüğü bir gerçektir Bu sebeple son nefesimizi îmân ile verebilmek için sırât-ı müstakîm üzere bulunup dâimâ Cenâb-ı Hakk’a duâ ve istiğfâr hâlinde yaşamamız îcâb eder Âyet-i kerîmede bildirildiği üzere Yûsuf -aleyhisselâm- şöyle duâ ederdi:
تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
“…(Allâh’ım!) Canımı müslüman olarak al ve beni sâlih kullarının arasına ilhâk eyle! (Yûsuf, 101)
Allâh Teâlâ’nın akl-ı selîm sâhipleri diye övdüğü sâlih kullarının duâsı ise yine Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bildirilmektedir:
رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الأبْرَار
“…Ey Rabb’imiz! Artık bizim günahlarımızı bağışla! Kötülüklerimizi ört! Rûhumuzu sâlihlerle birlikte al!” (Âl-i İmrân, 193)
Mûsâ -aleyhisselâm-’ın mûcizesi karşısında henüz yeni îmâna ermiş sihirbazların Firavun’un işkence ile öldürme tehditlerine aldırış etmeyip, Cenâb-ı Hakk’a o canhıraş niyazlarında, zulümden kurtulmayı değil de, bir îmân zaafına uğramadan müslüman olarak canlarını teslîm edebilmeyi dilemeleri, bizler için ne büyük bir îkaz ve ibrettir
Diğer taraftan, duâlarda ilâhî lutfa kavuşacak olan, sâdece gür sesle ve bir gösteri edâsıyla söylenen, riyâkârâne, yapmacık ve kalbin iştirâk etmediği parlak cümleler, ciğerleri yırtarcasına bağırmalar ve nümâyişli sözler değildir Şâyet böyle olsaydı, bütün bunların zıddına, iniltiden öteye sesi çıkmayan, kanlı gözyaşlarıyla yakaran muzdarip bir hastanın veya kendi nefesine sözü geçmeyecek derecede zayıf gariplerin duâlarının kabul görmemesi gerekirdi Böyle bir düşünceye sâhip olmaksa, gönül ve hâl lisânını bilmemek ve âdeta yok farzetmektir
Duâda bu gibi taşkınlıklarda bulunmak, aslında duânın özünü, rûhâniyetini ve kudsiyetini zaafa uğratır Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, böyle duâ edenler hakkında:
“Bir zümre gelip, duâlarda haddi aşacaklardır…” (Ebû Dâvud, Vitr, 23) buyurarak bu hâle düşmekten îkâz etmişlerdir
Yine bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:
“Siz bir sağıra duâ etmiyorsunuz İşitici ve size pek yakın bir Allâh’a niyâz ediyorsunuz (Buhârî, Cihad, 131)
Cenâb-ı Hak, samîmî duâları reddetmez Lâkin bütün samîmiyetine rağmen, kader-i mutlak’a muvâfık düşmeyen bâzı taleplere de icâbet buyurmaz Bundan dolayı duâ eden, hiçbir zaman bezginlik göstermeyip duâya devâm etmelidir Zîrâ böyle hâllerde duânın karşılığı âhiret âlemine havâle edilmiş demektir
Duânın vecdine dalan bir kalb, en yüce kapıya ilticâ etmiş bulunduğunun idrâkinde olmalıdır Duâ kapısında bir teveccüh ümîdiyle bekleyen gönüller, o rahmet eşiğinde bir ömür bile beklemekten usanmazlar Zîrâ onların âleminde duâ ve gözyaşı, ilâhî rahmetten neş’et ettiği için, mahzun gönüllere tesellî ve huzur bahşeden bir saâdet iksîri ve Hakk’ın sevdâsıyla yanık yüreklerin içtikçe ferahladığı tatlı bir kevser gibidir
Unutmamalıyız ki, insan olmanın gerçek şeref ve haysiyetine günahlarımızdan affolunarak ulaşabiliriz Ölümle birlikte ebedî affın sırrına ermek ve Hakk’ın sonsuz lutuflarını tatmak isteyenler, öncelikle gönül bahçelerindeki güllerden vecd hâlindeki duâ ve niyazlar ile af râyihası çıkarma gayreti içinde olmalıdırlar Biz de niyaz ederiz ki, sonsuz kudret ve merhamet sâhibi Rabb’imiz bize acısın ve üzerimize af lutuflarını yağdırsın
Yâ Rabbî! Aşk, vecd ve samîmî gözyaşlarıyla ilâhî rahmet ve mağfiretinden nasîb alabilmemizi lutfeyle! İlâhî rızâna nâiliyet ümidiyle, yarattıklarına merhameti, gönüllerimizin tükenmez hazînesi eyle! İhlâslı kullarının feyizli duâları hürmetine, mübârek vatanımıza saâdet ve dirlik, milletimize hak ve hayırda birlik ihsân eyle!
Âmîn!




alıntı


Alıntı Yaparak Cevapla

Tatlı Bir Kevser

Eski 08-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tatlı Bir Kevser




Yâ Rabbî! Aşk, vecd ve samîmî gözyaşlarıyla ilâhî rahmet ve mağfiretinden nasîb alabilmemizi lutfeyle! İlâhî rızâna nâiliyet ümidiyle, yarattıklarına merhameti, gönüllerimizin tükenmez hazînesi eyle! İhlâslı kullarının feyizli duâları hürmetine, mübârek vatanımıza saâdet ve dirlik, milletimize hak ve hayırda birlik ihsân eyle!
Âmîn!



AminMevla razı olsun bu güzel yazıyı vesilenle okuduk

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.