Prof. Dr. Sinsi
|
Olanaksızın Gerçeğe Dönüşümü:Mta
Çok sade bir görüntüye sahip MTA tesislerinde son derece karmaşık ve uzmanlaşmış araştırma laboratuvarları var
MTAnın tanınmamasının sorumlusu sokaktaki adam değil Asıl neden, MTA Genel Müdür Yardımcısı Gürkan Tunayın da belirttiği gibi, kurumun içine kapanık resmi yapısından kaynaklanıyor Aslında MTA, yerbilimlerinde dünya çapında dev bir kuruluş Öylesine ki, MAT (Maden Analizleri ve Teknolojisi) Daire Başkanı Dr Jerf Asutayın dediği gibi, Sahip olduğu özellikler bakımından dünyada bir eşi daha yok
Bu anlatılanları vurgulamak için, Gürkan Tunay geçen yıl yaşadıkları bir olayı şöyle aktarıyor: Birleşmiş Milletlerden bir uzman Türkiyede kentsel alanlar planlanırken, deprem, sel, heyelan gibi doğal afetlerin etkisinin jeolojik açıdan incelenmesine ilişkin bir proje hazırlıyor Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerin bu temel jeolojik çalışmaları yapmasının zorunlu olduğunu vurgulamak üzere bir dizi konferanslar düzenlemişler Bu amaçla bir program yapmış ve Türkiyeyi de dahil etmişler Bize de bir görüşme talebi geldi, ben de Jeoloji Daire Başkanı idim ve telefonda, bir Amerikalının geldiği ve yarım saat kadar bir görüşme yapmak istediği söylendi Amerikalı geldi Hazırlıklı olmadığımız için, arkadaşlarla dairemizi tanıtalım neler yaptığımızı gösterelim dedik Bir ara depremlere ilişkin çalışmalarımızdan söz açtık Henüz tamamladığımız yeni raporlarımız vardı Adapazarı, Düzce, Bolu, Yalova bölgelerine ait deprem tehlikesi karşısında kentler için, jeolojik verileri temel alarak hazırladığımız, alternatif yerleşim alanlarını öneren raporlar vardı ABDli uzman bunları görünce heyecanlandı, bütün randevularını iptal edip, bize 2 gününü ayırdı Sonunda, Türkiyeye gelirken sizi Asyalı bir ülke gibi düşünmüştüm, bu kadarını hiç beklemiyordum deyiverdi
Amerikalı Jon L Raunun asıl geliş nedeni, Asya ülkelerini bu tür çalışmalara yönlendirmekmiş ve MTAnın bu tarz bilimsel araştırmalar yapmasını büyük memnunlukla karşılamış Hemen ardından, Peki demiş, bu tip çalışmalarınızı kamuya duyuruyor musunuz? Bizimkiler Hayır, ama raporları ilgili kurum ve kuruluşlara gönderiyoruz deyince bu kez Amerikalı, Peki onlar bu bilgileri kullanıyorlar mı? diye sormuş
Bizimkiler de, Onu bilemeyiz demişler Amerikalı yine çok şaşırmış ve halka da duyurulmadığını öğrenince Amerikanvari bir plan önermiş: Geniş bahçe içindeki MTAnın, hafta sonlarında halka yönelik barbekü partileri verebileceğini, insanların bir taraftan bedava yemek yerken, çalışmalar hakkında da aydınlatılabileceğini söylemiş Sonunda, burada tanıtım adına bir şey yapılamayacağını anlayınca, hazırladıkları deprem projelerinden bazılarını konferanslarla tanıtmak için Jeoloji Dairesi çalışanlarını Bangkoka davet etmiş Tüm masraflarını üstelenmiş, karşılığında da giden bütün bilimsel raporların kendilerinde kalmasını istemiş
MTA binası, Ankaranın Eskişehir yolu çıkışında koru benzeri ağaçlarla donanmış epey genişçe bir arazinin içinde bulunuyor Kurum, ilk kez 22 Haziran 1935 tarihinde, Türkiyenin maden yataklarını araştırmak ve bulmak amacıyla bilimsel araştırmalar yapması için bir enstitü olarak kurulmuş Bilimsel bir kurumun enstitü olması demek, çalışmalarında bilimi ve bilimsel araştırmaları ölçü alması anlamına geliyordu
Doğal olarak, yine enstitü yapısı nedeniyle özerk olması gerekti Böylece aklına esen yetkilinin, özellikle de politikacıların bilime karışması önlenmiş oluyordu MTA, 13 Aralık 1983 tarihine kadar bir enstitü olarak çalışıyor ve bu tarihte, bir KHK kararıyla genel müdürlük yapısına indirgeniyor Yine de MTA araştırmacılarının sağlam bilimsel arka planı nedeniyle, kurum bilimsel çalışmalarındaki düzeyinden hiçbir şey yitirmemiş Öyle ki, kurumda sadece 2002 yılında 69 tane bilimsel proje yürütülüyor
Teknolojik düzeydeki araştırmaların sayısı ise, yine 2002 için 6 Teknolojik araştırmalardan bir örnek vermek gerekirse, MAT Dairesi bünyesinde yapılan bir bilimsel araştırma çalışması sonucunda, linyit kömüründen dumansız özel bir ev yakıtı üretilmiş Türkiyedeki linyit rezervleri ve kentlerdeki hava kirlenmesi göz önüne alındığında, bu yeni buluş ekonomik ve çevresel açıdan son derece önemli Oysa Daire başkanı Dr Jerf Asutay, buluşla özel ya da başka bir sektörün ilgilenmediğini belirtiyor
MTA mağaracılık çalışmalarıyla jeolojiye destek vermenin yanı sıra ülkenin karstik yapısını da araştırıyor
MTA, yapı itibariyle değişik bilimsel araştırma birimleri şeklinde örgütlenmiş Jeotermal Enerji Aramaları ve bunlara ilişkin projeler buna iyi bir örnek Bölüm İbrahim Akkuş yönetiminde çalışıyor Türkiyede jeotermal enerji çalışmaları, 1962 yılında enerji envanterinin hazırlanmasıyla başlamış Dünyadaki jeotermal enerjinin sıcaklığına göre yapılan standartlara dayanarak, Türkiyede de çok sayıda Düşük Sıcaklıklı Sahalar (20-700 C), Orta Sıcaklıklı Sahalar (70-1500 C) ve Yüksek Sıcaklıklı Sahalar (150 ve üstü) saptanmış Ancak ilginç olan, Türkiyedeki jeotermal enerjinin büyük ölçüde Batı Anadoluda toplanmış olması
İbrahim Akkuşun bildirdiğine göre, Türkiyede toplam 600 civarındaki sıcak su kaynağının bulunduğu 170 jeotermal alandan 90 tanesi konut ısıtmaya, 10 tanesi saha elektrik üretimine, geri kalanlar da sera ve kaplıca gibi değişik konularda yararlanılmaya uygun İbrahim Akkuş, elektrik üretimine uygun sahalardan Denizli-Kızıldere alanının önemini vurguluyor: 1968 yılında keşfedilen bu sahada, 2420 C ile Türkiyenin en yüksek sıcaklığına ulaştık Ayrıca, yine burada 20,6 MW elektrik kapasiteli bir santral kuruldu Bu santral, günde net 12 MW elektrik üretiyor ve Türkiyenin ilk ticari jeotermal santrali unvana sahip
MTAnın öncülüğündeki jeotermal enerjinin geleceğini ve bunun ülkeye olan katkılarını sayısal olarak anlatmak gerektiğinde İbrahim Akkuş şunları söylüyor: Türkiye jeotermal enerji bakımından Avrupada birinci, dünyada da yedinci sırada Türkiyenin görünür termal kapasitesi 3173 MWt civarında Türkiyenin muhtemel jeotermal ısı potansiyeli, teorik de olsa, 31 500 MWt olarak tahmin ediliyor Bu sayı, görünür kapasitenin yaklaşık 10 katı  Uluslararası Jeotermal Kurumu Avrupa Masası Ekim 2001de, bunların tümünün değerlendirilmesi durumunda, ulusal ekonomiye yılda 20 milyar dolarlık net katma değer sağlanacağını açıkladı
Genel Müdür Yardımcısı Gürkan Tunay  
İrfan Unutmaz
Dr Erdem Çörekçioğlu başkanlığındaki Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Dairesi rutin toplantılarından birini yapıyor  
İrfan UnutmazMTA, Türkiyede jeotermal konusunda her tür araştırmalar yapan tek kurum ve özel konumu onu hakem durumuna da getiriyor Çünkü, henüz çağdaş bir jeotermal yasası yok Diğer kuruluşlar, bir sorun çıktığında MTAya görüş soruyorlar MTA yurtiçi yerel çalışmaların dışında, jeotermal alanda yabancılarla da ortak projeler yürütüyor
İbrahim Akkuş Japonlarla yapılan ortak bir çalışmayı örnek veriyor: Kızıldere akışkanında bor miktarı çok fazla ve bu bor çevreye, özellikle tarımsal alanlara zarar veriyor Borun ortamdan uzaklaştırılması gerekiyordu Biz de Kızılderede bir reenjeksiyon kuyusu açtık Japonlarla, bu boru geri kazanabilme konusunda ortak bir proje yürüttük Elde etmek olası, ama ekonomik açıdan maliyeti çok yüksek çıktı
MTAnın temel işlevinin maden konusunda araştırmalar yapmak olduğunu belirten Murat Ovayurt, Maden Etüt ve Arama Dairesi Başkanı ve Türkiyenin madenlerini ham değil, mamul olarak satması gerektiğini söylüyor Türkiyede madenin ham olarak bulunduğu ve işlenen sahaların tamamı MTAnın bulduğu yerler Bu konuda biz uzmanlaşmış bir kuruluşuz
Ovayurt, Türkiyenin ortak ve oturmuş bir madencilik politikası olmadığı için, firmaların dışarı karşı kendi aralarında rekabete kalkıştığını söyleyerek feldispatı örnek gösteriyor: Geçen yıllarda feldispat dışsatımı 2 milyon tona kadar çıktı Ama tonu 8 -10 dolarlara kadar düştü Oysa 30 dolara satmak mümkündü Bu pek anlamlı ve kârlı değil Çünkü sodyum feldispatı dışarı satıyoruz, ama dışarıdan da potasyum feldispat satın alıyoruz Yabancılar kendi içlerinde böyle bir rekabete girmiyorlar
Bor ve trona gibi dünya rezervlerinin en önemli kısmını barındırdığımız madenlerin dışında da, çok çeşitli maden kaynaklarımız olduğunu görüyoruz Ancak bunlar, ülkenin ekonomik kalkınması için yeterli sayılmıyor Bütün bu maddelere ilişkin araştırmalar ve bulgular MTA tarafından gerçekleştiriliyor Bu açıdan bakınca, MTA yurt çapında madenlere ilişkin çok sayıda proje yürütüyor Örneğin, Manisa ve Sakarya civarında titan, Eskişehir yakınlarında florit ve toryum, Sivas yakınlarında stronsiyum araştırmaları 
Tabii MTAnın bor ve trona gibi önemli yataklara ilişkin çalışmaları da bütün hızıyla devam ediyor Burada, Murat Ovayurta göre vurgulanması gereken asıl nokta şu: Modern teknolojide yoğun şekilde kullanılan bu madenlerin bizde kullanım ve işleme teknolojisi bulunmadığından, hepsini ham olarak ihraç ediyoruz Örneğin, stronsiyumun tonu 40-50 dolardan satılıyormuş Üstelik, stronsiyum dünyada da çok az bulunuyor Ağırlıkla elektronik teknolojisinde, uçak ve kimya sanayii teknolojisinde kullanılıyor ve biz ham satıyoruz Mamul ürünler ise, ham madene göre 10 ile 50 katı yüksek satılıyor Benzer önemde olan diğer bazı özel madenler arasında olivin, zeolit ve manyezit sayılabilir Yine Eskişehir dolaylarında nadir toprak elementleri var ve bunların tamamı MTAnın başarılı araştırmalar listesinde yer alıyor
Dr Jerf Asulay, ürettikleri kurşun geçirmez seramik ile siyanürlü altını (sağda) gösteriyor
İrfan Unutmaz
İrfan UnutmazMTAnın bir başka önemli birimi de, Dr Erdem Çörekçioğlu başkanlığındaki Uzaktan Algılama Merkezi MTA bünyesinde 1975 yılında kurulmuş olan merkezin amacı, uydulardan alınan her tür görüntünün merkezdeki özel laboratuvarlarda işlenerek, MTAnın yaptığı maden arama ve jeoloji çalışmalarına destek vermek Bu temel amacın dışında, merkezin kendine özgü bilimsel projeleri de var
Erdem Çörekçioğlu, bu projelerle bir tür uzaktan algılama, araştırma ve geliştirme çalışmaları yaptıklarını belirtiyor: Bugüne kadar yaptığımız, genellikle uydu görüntülerinden yararlanarak yer yüzeyindeki çizgisel yapıları, fayları belirlemekti Maden aramalarında yardımcı olacak verileri saptama ve litolojik haritalama, denizlerdeki çevre kirliliği, madencilik çalışmaları sonunda ortaya çıkan çevresel tahribatın saptanmasına yönelik projeler bunlar Ayrıca şu sıralar, diri fay haritaları ve heyelan haritaları ya da tehlike analizlerini yapıyoruz
Özellikle, 17 Ağustos depreminden sonra televizyonlarda dizi dizi uzman öğretim görevlileri çok sayıda deprem teorileriyle boy göstermişlerdi Bu uzmanlar, depremler üzerine birbirlerine karşıt yaklaşımlarla tartışırlarken, önlerinde ortak bir MTA haritası duruyordu Yani MTA, uzun yıllardan beri haritalama çalışmalarını gerçekleştirmemiş olsaydı, hemen hiçbir uzman deprem konusunda bir fikir öne süremezdi MTA Türkiye’de 5 549 adet 1/25 000 jeoloji haritası hazırlamış
Üstelik, bu haritalama alanında çok sayıda ulusal ve uluslararası projeler üzerinde çalışılıyor İşte böylesine yoğun bir birikime sahip olan merkez, son dönemde Japonyanın sağladığı olanaklarla tüm sistem ve aletlerini yenileyerek, çalışmalarının neredeyse tümünü uluslararası araştırma ortamına taşımış Bütün bu hareketliliğin sonucunda, önce teknoloji, ardından bilgi transferi, sonra da yerli ve yabancı uzmanların yetiştirilmesine yönelik bir eğitim seferberliği başlatmış
Türkiyenin her yerinden alınan tüm sondaj örnekleri MTAda arşivleniyor
MTAnın bünyesindeki temel jeoloji araştırmaları ise, Yavuz Sütçünün başkanlığındaki Jeoloji Etütleri Dairesinde yapılıyor Jeoloji, kurumun varlığını dayandırdığı temel araştırma alanlarından birisi Günümüzde yapılan çalışmaların başında, 1960larda yapılmış jeoloji haritalarının yenilenmesi geliyor
Yavuz Sütçü çalışmaları şöyle özetliyor: Bu konudaki hedefimiz, üniversite, özel sektör ve kamu kuruluşlarının temel yerbilimleri konusundaki altyapısal bilgi gereksinimlerini karşılamak Birimimizde, bu amaçla çok sayıda önemli projeler yürütülüyor Kocaeli Yarımadasında deprem ve jeolojik yapının sorunlarına ilişkin bir proje yürütüyoruz; bu çalışmanın sınırları İstanbula kadar ulaştı Yurdun çeşitli bölgelerinde buna benzer irili ufaklı birçok proje yürütülüyor Gerçekleştirdiğimiz haritalamaların bir amacı da, bölgenin jeodinamik evrimini göstermeye yönelik Örneğin, dünya literatürüne girmiş olan Divriği demir cevheri yataklarının kökeni bilim çevrelerinde hâlâ tartışılıyor Tabii evrimsel köken araştırmaları jeoloji biliminin temeli sayılıyor
Paleontoloji Birimi de Jeoloji Dairesinin içinde yer alıyor Birim, makro ve mikro olmak üzere farklı fosil grupları üzerinde çalışıyor Makropaleontoloji, paleontolog Gerçek Saraç yönetiminde ve molüskler, mercanlar ve memeli fosilleri üzerinde araştırmalar yapılıyor Mikropaleontolojiden Erkan Ekmekçi ise, bölümde 15 kişilik bir kadro ile görev yaptıklarını söyleyerek, birimin çalışmalarını şöyle özetliyor: Mikropaleontologlar olarak bizler, burada 5 ayrı fosil grubu üzerinde çalışmalar yapıyoruz Bulunan ve üzerinde çalışılan fosillerin tanımlanması, jeoloji projelerine temel oluşturacak bilgiye dönüştürülmesi, araştırmalarımızın ağırlıklı yönünü oluşturuyor Ayrıca, stratigrafik amaca yönelik sonuçlara ulaşıyoruz Ülkemizdeki kayaçların büyük kısmı kireçtaşı kayalarından oluşmuş Torosların büyük bir kısmında olduğu gibi  Kireçtaşları, fosilleri elde edebilmemiz için önemli bir kayaç grubunu oluşturuyor Alınan kayaçlar, kesit haline getirilip mikroskopta incelendikten sonra tanımlanıyor Foraminifera, konodont, radyolarya, ostrakoda ve nannoplanktonlar gibi 5 farklı dalda çalışmalar sürüyor Bu çalışmalarda çıkan sonuçlar bilimsel makaleler olarak uluslararası dergilerde yayımlanıyor ve elde edilen sonuçlar yine bütün jeoloji projelerinde kullanılıyor Paleontolojide öncelikli olarak şu soruya yanıt bulmak gerekiyor: Bulunan herhangi bir taşın yaşı nedir ya da hangi jeolojik zamanda bu taş çökeldi? Bunun yanıtı da paleontolojik araştırmalarla bulunuyor Araştırmalar sonucunda bir yaş dizilimi ortaya çıkıyor ve o taşın çökelmiş olduğu ortam konusunda da bilgi veriyor Sığ deniz, rif, derin deniz gibi  
Mikropaleontoloji biriminde, daha önce Türkiyede çalışılmayan radyolarya konusu ilk kez MTAda çalışılmış Erkan Ekmekçi; Radyolaryanın çalışılmasıyla birlikte, daha önce yaş verilemeyen radyolaryalı kayaçlara yaş vermeye başladık diyerek konunun bilimsel önemini vurguluyor
Yaş verilemiyordu, çünkü bu organizmalar tanınmıyordu Şimdi ise, radyolarya çalışmaları o dönemdeki kayaçların tarihlenmesini sağlıyor Tabii, bulunduğu bölgelerin jeolojik evriminin anlaşılmasında çok büyük katkıları oldu Konodontlarla ilgili ayrıntılı çalışmalar da yoktu; o sorunu da yurtdışı bağlantılarla çözmeye uğraşıyoruz Radyolarya, derin deniz ortamlarında yaşayan bir canlı türü Mikropaleontoloji alanında daha önce literatürde yayımlanmamış, bilinmeyen birçok yeni tür ve cinsi anlatan ayrıca, literatürde yayımlanmış ve bilinen fosillerin Türkiyedeki dağılımlarıyla ilgili yayımlarımız var Bu türden bilimsel araştırmalar yanında bize ait projeler de bulunuyor Trias-Jura geçişiyle ilgili bir projemiz var Bu geçişte, sınırda olan olayları ortaya çıkartmaya çalışıyoruz Hangi fosil grupları o sınırdan öteye geçebildi, hangileri geçemedi ve o sırada neler oldu? Bunlar hep paleontolojinin konusu Dinozorların yok olduğu 65 milyon yıl önceki Kretase-Tersiyer sınırı gibi Türkiyede paleontolojiye yönelik çok yoğun çalışmalar henüz yok İşte biz ekip bu farkı kapatmaya çalışıyoruz Yurtdışında paleocoğrafya haritaları yapılıyor, ama bunların Türkiye kısmı boştur MTA bunu da gidermeye çalışıyor
Deniz Bilimlerinden Şükrü Yurtsever, Türkiyenin taşıdığı deprem risklerinden dolayı, araştırmaların deprem ve ağırlıklı olarak da Marmara Denizine yönelmiş MTAnın Şükrü Yurtseverin yürütücülüğünde, İTÜ Maden Fak Jeoloji Bölümünün desteği ile sürdürdüğü en önemli araştırma projesi, Marmara Denizi Güney Şelfi Batı Kesiminin araştırılması üzerinde yoğunlaşmış Biz Marmaranın güneyini araştırıyoruz diye giriyor konuya Şükrü Yurtsever Deprem ve KAFnın etkisiyle Marmara Denizinin kuzeyi yoğun araştırmalara konu oluşturuyor Tabii burası tek başına yalıtılmış bir sistem değil Marmaranın bir de güneyi var ve biz sorunu buradan araştırıyoruz Buna bağlı olarak, Marmara Denizinin son 20-30 bin yıllık evrimini açıklamaya çalışıyoruz Proje henüz sürüyor
MTAnın elinde deniz araştırmalarında kullandığı MTA Sismik-1 adında bir gemi bulunuyor Bölümün üzerinde çalıştığı projelerden biri, Japonlarla birlikte yürütülen Marmara Denizinin geçmiş depremlerle oluşan şoklar sonucunda Marmaranın derin havzalarına taşınan kırıntılarla ilgili
Yapılan bütün araştırma projelerinin bilime yaptığı katkıları şöyle değerlendiriyor Şükrü Yurtsever: Aldığımız jeolojik örnekler üzerinde kimyasal, minerolojik ve paleontolojik çalışmalar yapılıyor Bunlarla, Marmara Denizinin son 30 bin yıla kadar bilinmeyenlerini açıklıyoruz Bu, Marmaranın evrimini veriyor KAFı etkileyen fayları ortaya çıkarıyoruz Marmaraya dipten bakıldığında, 3 derin havza ile karşılaşılıyor Bunların her birinin oluşumları kısmen birbirinden farklı Bu da, KAFın karadakinden farklı davrandığını gösteriyor Sonuçta yapılan tüm araştırmalar, her bakımdan özgün ve Türkiye ile MTAnın damgasını yemiş olması bakımından çok önemli
MTA bünyesindeki, Doğal Afetler ve Çevre Koordinatörlüğünün işlevini Dr Tamer Yiğitduman, kısaca şöyle açıklıyor Koordinatörlüğümüzü, adından da anlaşılacağı gibi iki bölümde incelemek olası  Amacımızı, öncelikle ülkenin ulusal temelde doğal afet potansiyelini ortaya çıkarmaya yönelik çalışmalar olarak belirtebiliriz Doğal afetin kaynağını bilmeden onunla savaşmanın olanağı yok Çalışmalarımızda, afet öncesi araştırmalar üzerinde yoğunlaşıyoruz Bu konuda yapmış olduğumuz ve dünyada çok az sayıda ülkenin sahip olduğu diri fay haritası var Bu harita, depreme neden olabilecek aktif fayların ortaya çıkarıldığı ve bunların çalışıldığı bir proje Aynı amaçla yürüttüğümüz ikinci proje de, heyelanlarla ilgili Türkiyede üretilip basılmış tek diri fay haritaları MTAda geliştirildi Yine ulusal boyutta, yaklaşık 1/3i bitmiş bir heyelan araştırması sürdürülüyor ve buna bağlı olarak 1/25 000 ölçekli Türkiye Heyelan haritaları hazırlanıyor Ayrıca, Türkiyede afetler açısından önemli taşkın olayları için tasarlanan yeni projeler var Paleosismolojik çalışmalar da çok önemli ve bunun temelinde hendek türü uygulamalar yer alıyor Bu çalışmaların amacı, eski depremleri araştırmak Sistemin çalışma tarzı, aktif faylar üzerinde hendek duvarlarındaki eski katmanların C14 yönteminin yardımıyla incelenmesine dayandırılıyor
MTAyı belki de eşsiz yapan yönlerinden biri de, bünyesinde barındırdığı birbirinden farklı birimlerin varlığı MTA, bu yönüyle enstitülerden oluşmuş bir mega kurum gibi  Daireler ve birimler, yaptıkları araştırma sonuçlarını işbirliği içinde kullansalar da, kimi bölümler ayrı ve özerk bir konumda yeniden yapılanacak kadar yoğun Bunların başında, Maden Analizleri ve Teknolojisi Daire Başkanlığı ya da kısa adıyla MAT Dairesi geliyor Daire başkanı Dr Jerf Asutay, Amerikadaki bağımsız Jeoloji Sörveyinin karşılığı olan Jeoloji Dairesinin ve yine ABDde bağımsız olan Bureau of Mineın karşılığı Maden Dairesinin de MTAnın kapsamında bulunduğunu belirtiyor Dahası diye devam ediyor Dr Asutay, sondaj grupları ABDde ayrı ayrıdır, oysa Türkiye’de tüm sondaj gurupları MTAnın içinde yer alıyor Bu durumda MTA, maden arayan, sondaj yapan, haritalar üreten ve ayrıca, bizim gibi analizler yapıp maden teknolojisi üreten bir kuruluş haline gelmiş Böyle multi-disipliner bir kuruluşun dünyada başka bir örneği yok
MAT Dairesinin temel amacı, MTAnın bulduğu madenlerin kimyasal analizlerini yapmak ve bunların, cevher zenginleştirme yöntemleriyle nasıl elde edilebileceğini araştırmak Bu amaca yönelik, kurumun içinde çok büyük pilot tesisler kurulmuş Ayrıca MAT, Türkiyede konusunda tam bir hakem konumunda Asutay, bölümündeki laboratuvarların ve pilot tesislerinin Türkiyede üniversiteler dahil hiçbir birimde bulunmadığını vurguluyor
Bunlar tam anlamıyla araştırma laboratuvarları ve biz MTAnın tüm araştırmalarına büyük katkılarda bulunuyoruz Ayrıca, yurtdışından gelen tüm madenlerin analizlerini de bizler yapıyoruz Yanı sıra, cevher teknolojisiyle ilgili araştırmalar da yapıyoruz Bitmedi, 1990lı yılların başından itibaren malzeme araştırmaları birimi kurduk, bunun amacı da metalurji ve seramik gibi diğer bazı alanlarda yeni malzemelerin üretilmesine yönelik araştırma ve çalışmalar yapmak Kısaca, bir tür yeni teknolojiler üretimi gibi  Türkiyede bu gibi çalışmaların artması gerek ve MTA olarak bu konuda öncüyüz Buna örnek vermek gerekirse, biz ilk defa Türkiyede kurşun geçirmez seramik parçaları ve bu parçalardan yapılmış çelik yelek ürettik Tabii bu üretim deneysel temelde yürütülüyor Aynı şekilde zeolitten tuğla, tavan kaplamaları yaptık
MATnın bir başka yöntemsel araştırmasını da Alev Özbay, bentolitlerin sanayide ağartma toprağı şeklinde kullanılan özelliğinden yararlanarak gerçekleştiriyor Ancak sektörde şu anda farklı farklı maddeler, yağlar kullanılıyor ve bunların belli bir standardı yok, bu da değerlerde oynamalara neden oluyor Biz şimdi, soruna ortak bir metot geliştirmek şeklinde bir yöntem belirlemesi yapıyoruz
MAT Dairesinin yaptığı keşif-yöntem türü araştırmalar çok, fakat bazıları gerçekten önemli Örneğin siyanürlü altın ve gümüş elde edimini, MAT Dairesi Bergamadan yıllar önce gerçekleştirmiş Dahası, dev bir pilot tesis (fabrika) bile kurmuşlar Bir benzer örnek de, Yozgat-Sorgun ile Aydın-Söke kökenli uranyum cevherinden laboratuvar düzeyinde sarı pasta üretimini gerçekleştirmiş olmaları Sarı pasta, nükleer enerji üretiminin kilit maddesi sayılıyor ve 1980lerden önce gerçekleştirilmiş Son yıllarda ortaya çıkmış olan nükleer santraller ve ihalesi tartışması düşünüldüğünde, MTAnın toplumun ne denli ilerisinde olduğu gerçeği de kendiliğinden ortaya çıkıyor
MTAnın çalışmaları kuşkusuz bu kadarla sınırlı değil Üstelik biraz daha ayrıntıya girildiğinde, kurum hakkında bir makale değil, bir ansiklopedi bile yazılabileceği anlaşılıyor Kurumda konuştuğumuz kişilerin önemli bölümünü de yazıya aktaramadık Ancak Tanıtma ve Araştırma Dairesi Başkanı Sevim Yıldırımın dediği gibi, 15 bin bilimsel rapor, binlerce ulusal ve uluslararası araştırmaya ilişkin makale, 125 sayısı henüz çıkmış olan uluslararası bilimsel dergisiyle, MTAnın tanıtılıp algılanması oldukça zor Ama bir o kadar da önemli bir bilimsel kurum  
İrfan Unutmaz irfanunutmaz@dbr com tr
Kaynak: focusdergisi com tr
|