Prof. Dr. Sinsi
|
Prof. Dr. Osman Tekinel: Uygulamalı Bilginin Zaferi
Tarımda sulama konusu, Prof Tekinelin uzmanlık alanlarından sadece birisi Çukurova Üniversitesinde öğretim görevlisiyken, ekip olarak 1970lerde Hollandaya bir inceleme gezisine gidiyorlar Burada, bitkilerin köklerinde toplanan fazla suları atmaya yarayan, plastikten drenaj boruları sistemiyle tanışıyorlar
Çok devrimci sayılan sistem, 50 mlik zıvanalı, yivlidelikli plastik boru-ların halka haline getirilip araziye, 5 dakika gibi çok kısa bir sürede döşene-bilme kolaylığı sağlıyor Türkiyeye dönünce, Prof Tekinel, sistemi, fakültede bir dizi konferansla tanıtıyor Tanıtımların birine merhum Özdemir Sabancı ile Hacı Sabancı da davet ediliyor Konuyu, Sabancılar çok tutuyorlar ve maki-neler getirtildiğinde üretimin gerçekleşme olasılığını sorunca, Prof Tekinel, Eğer isterseniz pek tabii diye yanıtlıyor
Kısa bir süre sonra, Sabancılar makineleri getirtmiş üretime başlamışlar bile Ama ne olduysa bundan sonra olmuş Sabancılar, ürettikleri bu yeni sistem plastik boruları satamamışlar ve neredeyse bir stadyum dolusu boru ellerinde kalmış Sabancılar, hemen Prof Tekineli arayıp bunları kimsenin almadığını, dahası kimsenin bilmediğini söyleyip akıl danışmışlar
Prof Tekinel, bunun yeni bir sistem olduğunu; Türkiyeye ilk kez kendisinin getirip tanıttığını; kimsenin bilmemesinin doğal olduğunu söylemiş ve yardım sözü vermiş Ortadoğu ülkelerinin tarım bakanlıklarıyla üniversitelerine 400 kadar mektup yazmışlar Bir yıl sonra Pilsa, önce Abudabide ardından da Suudi Arabistan ve Irakta bayilikler açmış, boruların satışı adeta patlamış
Prof Dr Osman Tekinel, 1936 İzmit doğumlu Yüksek öğrenimini AÜ Ziraat Fakültesinde başlamış, 1959 yılı haziran ayında da mezun olmuş Ardından, hocası kendisini, o dönemdeki adı Kültür Teknik olan, ama günümüzde Ta-rımsal Sulama denilen bölüme asistan olarak almış 1962de tamamladığı doktora tezinin konusu, Samsun Tütün İşletmeleri, Yapısal Durum, Sorunlar ve Çözüm Önerileri olarak belirlenmiş
Giderek bilimsel kariyerinin sınırlarını genişleten Prof Tekinel, eğitimine, hocası Prof Dr Sabahattin Özbekin desteğiyle, bir NATO bursu alarak ABDde devam etmiş Burada iki yıl kalan Tekinel, bu süre içinde Riversideda 6 ay dünyanın en tanınmış tuzluluk (salinity) laboratuarında, 1,5 yıl da California Üniversitesinde, Davies Campuste sulama ve drenaj konularında, doktora sonrası eğitime katılmış
Prof Dr Osman Tekinelin Türkiye tarımına getirdiği yenilik ve ilklerden biri de, damla sulama sistemi Bu serüveni şöyle anlatıyor: 1970lerde Çukurovadayken, İsraile gittik Burada Prof Goldberg adında, tanınmış ve Türkiyeyi de çok seven bir hoca bize, benim damla sulama denilen bir yöntemim var İklim de benziyor, bunu size de vereyim, Çukurovada kullanın dedi Onun gönderdiği ekipmanlarla, önce narenciyede olmak üzere Çukurovada çalışmalara başladık Sonra, tüm Türkiyeye yayıldı Sistemin çalışma şekli, bitkinin sadece köküne sürekli akan damlalar şeklinde ve 1 atmosfer basınçta su verilmesi ilkesine dayanıyor
Bu uygulamayla büyük bir su tasarrufu yapılıyor ve suyun içine gübre de katılabiliyordu Tabii suyun sadece bitkinin köküne damlatılması, yabani bitkilerin gelişmesini de önlüyordu Bu ayarlı akış, verim ve kaliteyi en az yüzde 40 artırmaktaydı
Osman Tekinel, 1964 yılının sonunda Türkiyeye döndüğünde, hocası Prof Dr Sabahattin Özbek Tarım Bakanlığı müsteşarı oluyor Yine Prof Özbekin de etkisiyle, dönemin hükümeti Prof Tekinelden, Şanlıurfa ve köylerinde bir toprak reformunun yapılıp yapılamayacağına ilişkin bir tez çalışması yapmasını istiyor Böylece, Toprak İskân Genel Müdürlüğünden 25 kadar yüksek ziraat mühendisiyle birlikte, Şanlıurfanın tüm köylerinde iki yıl süren çalışmalar yapıyorlar
Çalışmanın sonunda, bölgedeki 644 köyde yaşayan 55 bin çiftçi ailesinden, yaklaşık yüzde 60ının hiç toprağı olmadığını, yüzde 20sinin ise, sınırlı toprağa sahip olduğunu saptamışlar Prof Tekinel araştırmaların sonucunu, Topraksız çiftçi sayısı o denli çoktu ki, bölge koşullarında eldeki arazi miktarıyla topraksız çiftçilerin yarısına bile toprak dağıtılamayacağı gerçeğiyle yüz yüze kaldık şeklinde açıklıyor Daha sonra ben bu çalışmayı ilerletip, Şanlıurfa ilinin kültür teknik sorunları ve çözüm önerileri başlıklı bir doçentlik tezi hazırladım Bu çalışmalar, aynı zamanda bugünkü GAP sulamasına ilişkin ilk temel çalışmalardı
Ankara Üniversitesi, 1970 yılında Adanada bir Ziraat Fakültesi kurmayı planlayınca Osman Tekinel de Adanaya gitmiş ve 1973te profesörlük unvanını almış Ziraat Fakültesinde yapılan ilk dekanlık seçimlerinde de dekan olmuş ve 1976-79 iki devre dekanlık yapmış
1980 yılında, 12 Eylülden sonra hükümet değişince, Prof Tekinelin ABDye gitmesine neden olan Sabahattin Özbek, Tarım Bakanlığına getirilmiş 1982de de, Prof Dr Osman Tekinele Tarım Bakanlığı müsteşarlığı görevi verilmiş Bu görev sırasında Prof Pekinel, çok iyi olduğuna inandığı bazı yenilikler gerçekleştirmiş
Bunların başında, tarım alanlarında nadasın daraltılması geliyor Böylelikle, yalnızca GAPta bir milyon hektardan fazla arazinin tarımsal olarak kullanılabilirliği sağlanmış Diğer önemli çalışma ise, ikinci
ürün projesi: Prof Tekinel bunu şöyle anlatıyor Türkiyede, o zamana kadar ikinci ürün diye bir şey uygulanmazdı Örneğin pamuk ekiyorsunuz, nisan ya da mayısta, bilemediniz ekimin sonunda bu pamuk hasat ediliyor Sonra, ertesi yılın mayısına kadar, arazi neredeyse 6 ay boş kalıyordu Bu boş devrede ikinci bir ürünün ekilebileceğini düşündük
Bu konuda üç yıl bilimsel çalışmalar yaptık ve işe Çukurovadan başladık Buğdaydan sonra araziye ikinci bir ürün olarak, yem bitkilerinin uygun olduğunu saptayıp uygulamaya geçtik
Yem bitkilerinin yararlı yönü, köklerinin toprakta derinlere doğru yuvalar açması Bitki hasat edilince kökler toprak altında çürüyor ve yerlerinde toprakta boşluklar oluşuyor Ardından, üstüne pamuk ekilince, pamuğun kökleri bu boşlukları izleyip,150-180 cm derinlere kadar gidebiliyor ve aşağıdaki su ve gübreyi alınca pamuk verimi artıyor Pamukta verimi artıran bu ikinci ürün projesi kendisini kanıtlayınca, Çukurovanın her yerinde uygulamaya geçilmiş
Prof Dr Osman Tekinel bir bilim adamı olduğu için, politik arenada fazla kalmak istememiş; yeniden Adanaya üniversiteye dönmüş Ancak, kısa süre sonra da DPTden bir teklif almış GAP projesiyle ilgili teklif, Buraya sulama henüz gelmeden, size bir arazi tahsis edelim, sulama geldiğinde orada hangi bitkilerin uygun olarak yetiştirileceğini araştırın, şeklinde oluyor Böylece, burada ana proje olarak 34, alt proje olarak da toplam 150 kadar proje yürüt-tük Tam sekiz yıl sürdü Her tür bitkinin, bu bölgede yetiştirilme olanaklarını, sulamasını, gübrelenmesini, ilaçlanmasını, ekimini, biçilmesini, depolanmasını, paketlenmesini, hatta satış olanağını bile araştırdık Sekizinci yılın sonunda elde edilen araştırmalar, tam 84 yayına konu oldu Bugün GAP bölgesinde bitkiler başarıyla ekiliyorsa, o bizim deneylerimizin bir sonucudur Şöyle ki, akla gelebilen her bitkiden, örneğin pamuktan 36, buğdaydan 110, arpadan 36, çilekten 100 çeşit denedik Üstelik bunların tohumlarını ya da örneklerini alırken de, dünyada Türkiye ile aynı enlem üzerindeki ülkelerden olmasına özen gösterdik
Türkiyenin içindeki koşullar 1990lı yıllardan itibaren değişmeye başlayınca, 1994 Nisan ayında, Prof Dr Osman Tekinel dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirelden önemli bir haber almış Gelen talimat, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde istenmeyen bir şeyler oluyor, burasını düzeltmen için seni bu üniversiteye rektör olarak atadık şeklindeymiş Osman Tekinel gelen yazı için, Emir büyük yerdendi ve ertesi günü gidip göreve başladık diyor
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesine rektör atanmak, Prof Dr Osman Tekinel için akademik yaşamının ikinci dönemi olmuş Çünkü, şimdiye kadar yaptığı tüm bilimsel araştırmalar, 10a yakın kitap, 500 kadar yerli yabancı yayın ve birçok konferanstan sonra, sıra büyük bir üniversitenin yükünü de taşımaya gelmiş
Böylece Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde Prof Dr Osman Tekinel ile başlayan bilimsel çalışmalar, üniversitenin hemen bütün dallarına yayılmış ve birçok alanda, deyim yerindeyse uluslararası düzeye ulaşmış
Örneğin, Ziraat Fakültesinde dünyanın en büyük cevizleri üretilmiş Buluşun kısa öyküsünü Dr Mehmet Sütyemez şöyle özetliyor: Kahramanmaraş çevresinde başlatılan ceviz seleksiyon çalışmaları yaklaşık 7 yıl sürdü Sonuçta kalite ve verim bakımından üstün 171 tip tespit ettik Bunların ilk 20 tanesini çoğaltıp fidanlarını üretmeye başladık Aralarında, dünyanın en ağırı dediğimiz tane başına 26 gram gelen Sütyemez-1 ile yine dünyada tek olan ve bir salkımda 26-28-30 tane ceviz bulunabilen Maraş-12 ceviz tiplerimiz bulu-nuyor Bu ilk 20nin de ilk 5inde yer alan tipleri karşılıklı melezleyerek, bunlardan daha verimli ve kaliteli çeşitler üretmeyi de hedefliyoruz
Yine aynı fakülteden Prof Dr Nurettin Kaşka yönetiminde bir başka ekip de meyvecilik araştırmaları yapıyor Kaşkanın belirttiğine göre, yaklaşık 50 çeşit badem üzerinde çalışıyorlar Bademin en büyük sorunu erken çiçek açması ve bu nedenle don ve soğuk karşısında verimini kaybetmesi Bu nedenle
ekip, geç çiçek açan ve kendi kendini tozlayabilen badem çeşitleri üzerinde çalışıyorlar
Türkiye için önemli meyvelerin başında ise elma geliyor Türkiyenin bir Amasya elması var ki, üstüne yok Dünyada her yıl yeni yeni güzel elma çeşit-leri çıkıyor; ama, ben bizim Amasyayı tercih ederim, harika bir çeşittir Amasya, yalnız 1 yıl meyve veriyor 1 yıl vermiyor Ben yıllar önce bir doktora çalışması yaptırdım Niğde de Öğrenciye dedim ki, her yıl meyve veren A-masya var mı, tahmin etmiyoruz, ama bakalım
Öğrenci aradı ve inanır mısınız 52 tane buldu Özellikleri birbirinden farklıydı tabii Sonra bunları 3-4 yıl gözledik, suyu bol olan yerde kokusu, tadı, iriliği mükemmel sonuç veriyordu Bunlara KAŞEL (Kaşkanın Kaşı, Münir Eltezin Elin aldık) elmaları dedik, 52 tane Kaşelimiz var şimdi
Üniversitenin Orman Fakültesinde ise, Doç Dr Mehmet Hakkı Alma, farklı buluşlardan söz açıyor Organik atıklardan, odun, buğday sapı, ayçiçeği sapı, pamuk sapı gibi atıklardan sunta yapıyorlar Uluslararası düzeyde 100 kadar yayını olan araştırmacının buluşları arasında, yine tarımsal organik atıklardan ürettiği bakalit türü yeni bir plastik madde de var Araştırmacı, bu yeni ürünü odun talaşı, ağaç kabuğu, ceviz kabuğu, asma budama çubukları, pamuk ve buğday sapı gibi organik atıkların toplamından oluşturmuş Doç Dr Alma, ayrıca yine odunsu doğal atıklardan poliüretan köpük de elde etmiş
Endüstride strafor denilen ve polietilen gibi petrol türevi kimyasallardan üretilen köpüğün, doğal odun atıklarından elde edilmesini Doç Dr Alma, çevre açısından gerçek bir devrim olarak nitelendiriyor: Petrol türevlerinden yapılmış sentetik kökenli köpük doğada çürüyüp bozulması son derece güç bir kirletici atık madde oluştururken, bizim doğal yollarla ürettiğimiz köpük atıldığında doğada kolayca dönüşüyor
Buluşlarından dolayı, 1996 TÜBİTAK Hüsamettin Tuğaç Eğitim Vakfı Araştırma Ödülü ile ODTÜ Prof Dr M Parlar Eğitim Vakfı 1998 Araştırma Teşvik Ödüllerini alan bilim adamının bir başka buluşu da, asma budama çubukları ve pamuk saplarından elde ettiği bir tutkal türü Rezol tipi denilen bu tutkallar, daha çok sunta ve kontrplak gibi odun esaslı maddelerin yapıştırılmasında kullanılıyor Doç Dr Hakkı Almanın ürettiği bu organik ürünlerin, kimyasal yönüyle doğada çabuk eriyebilen yapısı yanında, sentetik kimyasallar gibi kanserojen etkisi de bulunmuyor
Yine Orman Fakültesinde yapılan bir başka ilginç çalışma , Doç Dr Mehmet Kanatın yönetiminde sürüyor Özelikle kızılçam ormanlarına büyük zarar veren çam keseböceğine karşı yapılan biyolojik mücadelede, fakültenin özel laboratuvarında üretilen Calosoma sycophanta türünde bir böcek kullanılıyor Bu böceğin erginleri ve larvaları, çam keseböceğinin larvalarını ve pupalarını parçalayarak yiyor
Böceğin diğer iyi bir yönü, sadece çam keseböceğini değil, birçok başka zararlıyı da yiyip yok etmesi 
Üniversitenin biyolojik yöntemle yaptığı benzer bir mücadele örneği de, Prof Dr Cengiz Bahadıroğlunun yönettiği Sivrisineklerle Balıklı Mücadele projesi 1998 yılında başlatılan projenin kapsamı, Gambusia affinis adındaki mi-nik balığın üretilip, bölge sivrisineklerinin yumurtladığı sulak alanlara salınarak, larva ve pupaların bu balık tarafından tüketilmesine ilişkin tüm çalışmaları içeriyor
Görüldüğü gibi Kahramanmaraş Sİ Üniversitesindeki bilimsel araştırmaların tarımsal ve bitkisel yoğunluğu, hiç kuşku yok ki, Prof Dr Osman Tekinelin önemli etkisinden kaynaklanıyor Bunun en çarpıcı sonuçlarından birisi de, yine Ziraat Fakültesi bünyesinde yürütülen pamuk üzerindeki bilimsel-teknolojik araştırmalar Konunun ağırlığı, 1995 yılında Azerbaycandan davet edilen Prof Dr Sefer Mustafayev üzerinde toplanmış Yaklaşık 50 yıldır pamuk ıslahı üzerinde çalışan bilim adamının, kendisinin elde ettiği üç ayrı pamuk çeşidi patenti de var Bu arada, insan gücü yerine makine ile yapılacak hasat için, özel bir dalsız pamuk da geliştirmişler
Prof Dr Mustafayev tarafından Kahramanmaraşta başlatılan önemli projelerden birisi, pamuğun tarlada üretimiyle birlikte renkli olarak yetiştirilmesi Giysilerin sentetik boyalarla renklendirilmesi sonucu, özellikle çocuklarda or-taya çıkan alerjik durumların önlenmesi için, pamuğun tarlada renkli üretimi, bütün dünyada üzerinde durulan bir konu
Prof Mustafayev de, Türkiyeye gelirken, renkli pamuğa ilişkin bazı tohumları da beraberinde getirmiş ve Kahramanmaraşta deneylere başlamışlar Sonuçta beyaz pamuk dışında, açık ve koyu deve tüyü, açık ve koyu griye bakan krem ve çağla yeşili renkleri tarlada üretmeyi başarmışlar Şimdi bütün dikkatleri ana renkleri yakalamakta yoğunlaşmış
Prof Mustafayevin ilgilendiği bir diğer sorun, Türkiyede geciken pamuk hasadı Türkiyede pamuğun hasadı eylül ayının sonu ve ekimi bulabiliyor Böylece üretici ikinci ürünü ekemiyor Sefer Mustafayev diyor ki; Biz Azerbaycanda mutasyon yöntemleriyle erkenci pamuk çeşitleri elde ettik Bunların bir kısmını Azerbaycandan Kahramanmaraşa getirdim 4 yıl boyunca, buradaki yerli çeşitlerle karşılaştırmalı olarak denedik ve araştırınca gördük ki, Türki-ye’de de erkenci pamuk çeşitleri var
Azerbaycandayken Milli Akademinin Genetik ve Seleksiyon Enstitüsünde, mutasyon yöntemiyle erkenci pamuk çeşidi elde etmiştik Gelirken o tohumları da getirdim ve burada bunları ekerek yerli standart çeşitlerle karşılaştırdık Sonuçta Türkiye koşullarına uygun, zarif, uzun lifli pamuk çeşidi olan Ağdaş 21 belirlendi Bunun lifleri ve özellikleri diğer uzun liflilere çok benziyordu ve 2-4 gün gecikmeyle kozaları açılıyordu Ama, bu pamuk tohumu Türkiyede henüz kullanılmıyor
Oysa Türkiye için çok önemliydi ve hâlâ geliştirmek için çalışıyoruz
Yürütülen araştırmalar sonucunda, Ağdaş-17 adı verilen yeni bir pamuk çeşi-di de bulunmuş Mustafayevin bir başka tescilli pamuğu da, ötekilere göre 7-10 gün arasında erkenci hasat özelliği gösteren Ağdaş-3
Ancak Prof Mustafayevin önem verdiği bir diğer alan var ki, gerçekten uzun uzun anlatılmaya değer bir teknolojik yenilik sayılıyor Kısaca Şoklama makinesi olarak adlandıracağımız bu teknolojik ürünün esası, tohumların yük-sek gerilimli elektrik enerjisinden geçirilerek, verim üzerinde fazladan bir olumlu değer elde etmeye dayanıyor Aletin geliştiricisi Prof Dr Sefer Mustafayev bunu şöyle anlatıyor Şoklama makinesine yerleştirilen tohumlara, ekimden önce yüksel gerilimli elektrik akımı uyguluyoruz Bunlar, şoklanmamış olanlara göre erken çimlenme veriyor Ayrıca, yüzde 15-18 verim artışı da sağlıyor Etkinin nedenini soruşturduk ve elektrik şokunun tohumun içindeki fermentlerin daha hızlı çalışmasını etkilediği ortaya çıktı Bu makinemiz de patentlidir Kahramanmaraşta pamuktan sonra kırmızıbiber, mısır ve yonca tohumlarını şokladık
Arkadaşların verdiği bilgiye göre, hepsinde, bitkilerin az ya da çok bir erkenci ürün verme eğilimi gözlenmiş
Şoklama makinesinin içindeki tohumlara, tohumuna göre değişen ölçüde olmak üzere, 5 000-30 000 volt arasında bir elektrik uygulanıyor Örneğin mısıra 15 000 volt, kırmızıbibere 10 000 volt, pamuğa ise 25-30 000 volt elektrik verilmesi gerekiyor Şoklanmış tohumların işe yaraması için, şoklamanın bi-timinden en geç 10-15 saat sonra ekilmesi özellikle zorunlu; aksi taktirde etki kayboluyor
Prof Mustafayeve göre, Bu makine bütün tohumlarda işe yarayacak, ama, her tohum türü için verilecek volt miktarının ne olacağını önce-den uzun uzun deneyerek bulmak gerekiyor
Doç Dr Adnan Küçükönder, bu üniversitenin Fen Fakültesi Fizik Bölümünde görevli Kendisi, atom fiziği alanında; x ışını floresans tesir kesitleri, x ışını şiddet oranları ve x ışınlarının floresans verimi gibi, saf bilimsel konular üze-rinde çalışıyor Yaptığı çalışma, buluş ve araştırmalar, dünyanın sayılı ve önde gelen A sınıfı bilimsel fizik dergilerinde yayımlanıyor
Araştırmalarının önemini anlatabilmek için, kısa bir ön giriş gerekiyor Bir atomu çevreleyen elektronlar, atomun etrafında değişik yörüngelerde dönüyorlar Dıştan bu elektronlara bir uyarı yapıldığında, yani gamma ya da x ışını gönderildiğinde, bu elektron bir özel x ışını salarak, bir alt yörüngeye geçiyor Konuya verilen isim, chemical effect Bundan sonrasını Dr Küçüköndere bırakalım:
Atomlardan çıkan x ışınlarının sayıları ve enerjileri önemlidir; çünkü bunlar, o atomun parmak izleri gibidir 1990lı yıllarda yaptığımız ilk çalışmalarda, bir atomu uyardıktan sonra gelen x ışınlarının sayılarıyla ilgili çalışmalar yaptık Daha önceki araştırmalarda, bir atomdan ya da bileşiklerinden gelen x ışını sayılarının aynı olduğu biliniyor Fakat bizim yaptığımız çalışmalarda, 3D elementleriyle bu işe başladık 3D elementleri, titanyumdan atom numarası 30a kadar, çinko, bakır, demir, krom, mangan, kobalt, vanadyum gibi elementleri ve bileşiklerini inceleyerek, bunların, atomlarının uyarılması sonucu gelen x ışını sayılarının aynı olmadığını gördük Çalışmaların sonuçlarını, çeşitli A ve B sınıfı bilim dergilerinde yayımladık Dışarıda çok ilgi çekti ve epeyce araştırmacı, konuya çok sayıda gönderme yaptı
Daha açık bir anlatımla çalışmalarının amacını şöyle örnekleyerek anlatıyor Dr Küçükönder: Daha önce bir elementin, örneğin bakır elementinin atomundan gelen x ışını sayıları ile yine bakırın oluşturduğu bileşiklerin atomla-rından gelen x ışını sayılarının aynı olduğu savunuluyordu Biz ise, bunun tersini gösterdik ve dedik ki, element formundaki maddelerle, bunların bileşiklerinden gelen x ışını sayıları aynı değil ve bunların sayıları da farklı Belirttiğim gibi, bu dünya literatüründe epey bir ses getirdi
Yaklaşık 150 kadar yayın yaptık Bu konunun adı chemical effect ve Türkçesi ise, x ışını şiddet oranlarına kimyasal etki Aynı zamanda, bu etkiyi radyoaktif olarak bozunan elementlerde de araştırdık
Doğal radyoaktivitenin sergilendiği bazı maddeler ile radyoaktif olmayan maddelerden gelen x ışınlarını da karşılaştırdık Örneğin sezyum atomu; bu, doğada radyoaktif, alıp saydık ve bunlardan gelen x ışınlarıyla radyoaktif olmayan sezyumu da ışınlayıp saydık İkisinin de yine farklı olduğunu belirledik Dolayısıyla, ister radyoaktif olsun isterse olmasın, elementlerden ya da bileşiklerden gelen x ışını sayılarının aynı olmadığı, çalışmalarımızla ortaya çıkmış oldu
Birden kavranması çok güç; ama, Doç Küçükönderin çalışmalarıyla ortaya çıkan sonuca göre, daha önce dünya literatürüne geçmiş tüm çalışmaların hatalı olduğu kesinleşiyor Nedenini yine Doç Küçükönder açıklıyor:
Örneğin, bir bilim adamı titanyum oksit çalışmış; ama, çalışmasında x ışını çıkışı itibariyle titanyum oksit olarak çalıştığını belirtmeye gerek bile duymadan saf titanyumun x ışını değerini vermiş, aynı olduğunu kabul ederek
Oysa, kesinlikle titanyum oksit olarak belirtilmesi gerekiyor Çünkü gelen x ışını değerleri itibariyle, titanyum ile titanyum oksit arasında sayısal bakımdan fark var Element radyoaktif ise, atomun dış kabuğuna bir etki gerekmiyor Radyoaktif olduğu için zaten otomatik olarak dışarıya x ışını veriyor
Radyoaktif değilse, dışarıdan bir gamma, x ışını, herhangi bir parçacık, elektron, nötron ya da proton bombardımanı yaparak, bu element veya bileşiği uyarıyorsunuz Dolayısıyla, elektron kabuklarından x ışını çıkmasını sağlıyorsunuz Sonuçta ortaya, daha önce hesaba katılmamış çok önemli bir fark çıkıyor
Doç Dr Adnan Küçükönder bu inanılmaz bulgusunun sonucunu, saf element ya da bileşiklerinden başka, bunların alaşımları üzerinde de denemek istemiş Sonuç değişmiyordu Element ve bileşik formunda 100e yakın maddeyi çalışmıştık, ardından alaşım formuna geçtik Alaşımlarda da kimyasal etkinin varlığı gözüktü En son yaptığımız çalışmada, dünya literatüründeki brom ve iyot bileşikleriyle ilgili çalışmalara ağırlık verdik Bu çalışmaların yayımlandığı bilim dergilerinde, ele alınan brom ve iyotlar, bileşik olarak değil de, sanki saf elementmiş gibi gösterilmişti
Bu ise, üzerinde çalıştığımız kimyasal etki yö-nünden büyük hataydı Biz halojenlerin; flor, klor, brom, iyot gibi saf element formunda olamayacağını, bunların, doğada daima bileşik formunda olduğunu; böylece, bunlarla ilgili yayınlar yapılırken, artık, kesinlikle bulunan sonuçların hangi maddeyle çalışıldıysa doğrudan o maddenin isminin verilmesi gerektiğini belirttik
European Journal of Physics 2001in son sayısında yayımlandı Çalışmalarda verilen örnek maddenin element mi, bileşik mi, yoksa alaşım mı olduğu dikkate alınmamış Oysa, bunların hepsinden çıkan x ışını sayısı farklı Maddenin yapısındaki atomdan çıkan x ışınları, maddenin adeta parmak izi sayılıyor, yani enerji, sayısı ve şiddet oranları hep değişiyor Bundan sonraki tüm çalışmalarda, buna özellikle dikkat edilecektir dememiz mümkün; yanı sıra, dünya literatürüne önemli katkıda bulunduğumuz söyle-nebilir Atom fiziğinin en azından bir bölümü yeniden yazılacakmış gibi gözüküyor Tabii büyük ölçüde Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fizik Bölümü ve Atom Fiziği Laboratuvarından
Prof Dr Osman Tekinel yönetimindeki Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde yürütülen çok sayıda bilimsel araştırma, gerek bilime ve teknolojiye, gerekse toplum ve insan sağlığına ilişkin doğrudan katkılar sağlamayı amaçlıyor Bunlardan bir tanesi de, yörede dünya çapında ünlenmiş ve yine çok miktarlarda tüketilen kırmızıbiber Bu çalışmaların sonucunun, özellikle Türkiyede, önce insan sağlığına, ardından da ekonomiye yıkıcı olumsuzluklar getirmiş olduğu söylenebilir
Konunun uzmanı ve araştırıcısı Prof Dr Kurtuluş Tuncer, sorunu şöyle özetliyor: 1993te Almanyaya Kahramanmaraştan gönderilen 500 ton kırmızıbiberin, yapılan bir analiz sonucu aflatoksin içerdiği anlaşılınca, biberler imha edilmiş Bununla da kalmayarak, biberin imha masrafları da firmaya ödetilmişti Bu tarihten günümüze yaklaşık 9 yıl geçmiş olmasına karşın, Türkiye kırmızıbiberini dışsatıma sokmayı başaramadı Oysa Türkiye, kırmızıbiber üretiminde Çin ve Meksikanın ardından dünyada üçüncü sırayı alırken, dışsatımı aflatoksin zehri sayesinde sıfırlanmıştır
Aflatoksin, bilimsel adları Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus olan küf mantarlarının salgıladığı öldürücü bir zehir Bu küf mantarları, günlerce süren kurutulması sonunda topraktan bibere geçiyor Ve neredeyse Türkiye biberlerinin tamamında bulunuyor Çünkü köylüler, kesinlikle toprak üstünde kurutmadan vazgeçemiyor Böylece bu mantarlar, biberleri yiyen insanların karaciğerinde depolanıyor ve hiçbir şekilde dışarı atılamıyor
Karaciğerde depolanan mantarların salgıladığı zehirli ve kanserojen aflatoksin maddesi de, belli bir düzeyden sonra, kişide, Prof Tuncerin bildirdiğine göre, aflatoksikozis, karaciğer kanseri, Hint çocuk horozu, Reye sendromu, ensefalopati, iç organlarda yağ dejenerasyonu, mutajenite ve nefrotoksisite gibi ölümcül hastalıklara neden oluyor Kuşkusuz, bu sorun insanlar kadar hayvanlar için de geçerli
Bu mantarların hedefi olamamak için yapılması ge-reken tek ve sağlıklı şey, biberin yerde kurutulmaması Kahramanmaraşta bu, bir tek Kahramanmaraş Sİ Üniversitesiyle işbirliği içindeki Müsan tesisle-rinde yapılıyor Tesislerde biber mikro dalga fırınlarında kurutuluyor
Kuruluş, bu uygulaması nedeniyle, TÜBİTAKın 1996 yılında verdiği Ürün Geliştirme Ödülünü almış Tabii biberlerin evde yıkandıktan sonra nemsiz bir yere asılarak kurutulması da söz konusu ve en sağlıklısı
Prof Dr Osman Tekinel’in rektörlüğünü yapıp tüm araştırmalarına yön verdiği Sütçü İmam Üniversitesindeki bilimsel araştırmalar ve yeni gelişmeler bu kadarla bitmiyor Burada önemli ve bilim adına belirtilmesi gereken yön, ilk yıllarında kaderine terk edilen bir eğitim kurumunun, pozitif düşüncenin yön-lendirmesiyle, gerek ülke gerekse uluslararası düzeyde bilime yaptığı katkının değerini vurgulamak olacaktır
İrfan UNUTMAZ irfanunutmaz@journalist com
Kaynak: focusdergisi com tr
|