Şimdi bir şarkı dola diline, rengi kırmızı tadı limoni olsun

Hayatın bir şarkı kadar kısa olduğu, o şarkı kadar da güzel söylemiş olduğunu düşün

İçinde biraz sen biraz da düşlerinin sakladığı gizemli bir mağara, kapısında adaletsiz zamanın beklediği!!
Rastlantıların kol gezdiği gece gibi karanlık, sis bulutlarının örtü olduğu geçmişe bir yolculuk,
nereye bile sormadan kendine


/ öylesine bir gidiş işte!
Şimdi bir şarkı dola diline


/ adı GEL yada GİT olsun

Seçeneklerin çok olmadığı tek tıklama


/ son nefes gibi, sade ve eskiyi bitiriş, yeniye kol kanat geriş olsun !
Pekte bir şey anlamadığımız yaşamın, cömertçe harcadığı otuz yılın sorguları da olsun içinde

İsyankar olmadan rastlantıları teğet geçişlerimize, dürüst ve kendimize yontmadığımız hesaplaşma olsun, limoni bir tat içtikçe ekşisin yürek !!
Farklı bir zamanın farklı kollarında, durağan olmayan bir kucaklama ile hasretin zemzem suyuna bandırıp ahlarımızı, öylece geçip gidelim bu köprüden

Karşı yaka hep görünür olsun


/ gülümsesin gözlerimize !!
Şu an bir ağır yük ki sırtımda sorma ! ikiye katlanmış yürek ve kimden hamile kaldığı belli olmayan çaresiz bir kadın gibi


/ karnım burnumda dolaşıyorum

Sancılarım sahipsiz / ol orta dağıtmışım kendimi, ödediğim bedellerin kefesine ! bir tarafı ağır basan yanım hep sana yakın
Veremediklerimle veremeyeceklerim arasında, yakamoz ışıklar kaçışıyor

Olmazlarınla korkular üçgeninde, doksanlık açılar çizmeye çalışan bir yürekle yatıyorum her gece

Uyumak ve uyanmanın korkusu ! boş bulmak istemediğim sol yanımla alakalı

Çıplak yatışlarım geceye bulaşmış bir elin parmakları, hep karanlık suskunluk isteği ! kirli mendil gibi savrulan aşkların soluk yaprakları
ve sen


/ ve yüzün


/ ve ellerin


/ ve gülüşün, umutlarımın dokuz tahta örtülü mezarı
Senden aldıklarımla döllendirdiğim gelecek, melez korkular çocuğu

Hep elinden oyuncağı alınacak korkusu ile gezen kedi kıvraklığı bir yürek

Sen bende bir tında uçuşacak kalabalık güvercin sürüsüsün, kanatlarında realizmi taşıyan

Asla geri dönmeyecek göçtüğü sahilleri yabanların işgal ettiği ! hunharca geleceğine taş dökülen bir sahil, dalgaların acımasızca dövdüğü
Ve sen / gözlerini aşkın işgaline bulamış, elleri sıcaklığında terleyen susuz dudaklar memleketi

Omuzlarını dolu zannettiği sepetlerin urganları acıtan, kırmızı yüreğini beyaz teniyle örtmeye çalışan gerçek ! dolduramam ki aşk sepetini
Biliyorum ! kapasitesinin üstünde yük taşımış, mekanizması yıpranmış bir asansör gibi çok insanlar taşıdın yüreğinin en üst katına

Orada kalmasını istediğin değerli eşyalar, altında ezilmekten zevk aldığın sorumluluklar ve bazen gururunu zorlayan pekiler dolandı da diline,sen yine de usanmadın korkmadın ve belki sende olan herkes için her yokuşun bir inişi vardı da, bir senin olmadı rahat inişin ! mangal bir yüreğin tam ortasına doğru!!
Sana göre kalemin hep beyaz yazdı da gönül sayfalarını, kömür karası eller değdi tenine

Belki hep renk cümbüşü yağlı boya tablo işledin hayatı da, yakıcı güneşler soldurdu tuvalini

Ve belki titrek bir dudak dindirirdi susuzluğunu ama hep yetmişlik şişeler doldurdu bardağını
Ve senin şefkatin, merhametin, fırtınalara korkusuzca açtığın bağrın cesaretin ! kancık yüreklerde karşılık buldu

Yanılma, hüsran, yarıdan geri dönme tüketti inancını

Sen bir güldün serin rüzgarlarla her daim öpüşen, lakin mendebur fırtınalar döktü yapraklarını
Şimdi açmaya korkan gonca yüreğinle sen ! yine yeni güneşler peşindesin

Hallaç pamuğu gibi dağılan gönül bahçeni yeniden yeşillendirme derdindesin

Yaşadığın meşakkatli bir hayatla, şiirlerin isyankar dizelerindesin !!
Yeni yüzler, yeni düşler çıksa da karşına, gözlerindeki tanıdık figürlerle hep aynıyı görüyorsun

Sözler aynı / sevişler aynı / öpüşler aynı / heyecanlar aynı ! aynı olan hiçbir şeyi istemiyorsun

Geçmişinde silik namelerin doldurduğu defteri, bir kenarından ateşe verip yakıp yıkıp her şeyi, kendini yollara da vuramıyorsun!
Var olan gerçeklerinle, kör düğüm yaptığın düşlerin altında eziliyor asla ağlamıyorsun

Bütün nehirler içine akıyor da bir türlü taşamıyorsun

Hızlı bir debide akan ve yatağını değiştirmiş üzerine doğru gelecek, seni sel sularına katacak, azgın dalgalarında yüzdürecek, sahillerinde bereketli deltalar oluşturacak ama kurumayacak ! içinde düşlerinin olduğu suları tarlalarına salacak koca bir nehir bekliyorsun
aslında sen ! daracık omuzlarında hasretle beklenen sevdalar taşıyorsun

Kalbura dönmüş bir yürekte kalan son damlayla yeşerecek sevda fidanını besliyorsun
Ne kadar güçlü görünsen de bir ceylan kadar ürkek ve savunmasızsın

Bu yanını hüzünlerinle gizlemeye çalışıyor, o yanına değen tüm elleri yakıyorsun

Haklısın


/ artık ellerin samimi sıcaklığına inanmıyorsun

Üzerinden kayıp meçhule gidecek bir el istemiyorsun

Hep kalsın yapışsın sıcaklığı ! her daim aynı olsun ve hep hissedilsin

Bu yüzden içinde yanan ve seni eriten ateşi dışarıya yansıtmıyorsun
Aslında sen ! cücüğü küf kokan soyuldukça gerçek yüzünden utanacağın soğan misali bir sevda istemiyorsun
Aslında sen ! bardakta su, iki tarafından da aynı yüzün göründüğü berrak yudumlamalar bekliyorsun

Susuzluğun kol gezdiği çöllerinde, bir ömür yeter dediğin içi dolu tek bir damla düşsün avucunun tam ortasına ! bunu bekliyor, istiyor ve tek bunun için bedevileşiyorsun!!
Aslında sen ! kumdan tepeler aşıp gözlerinde seraba dönüşecek, kör bir kuyuya dalmak istemiyorsun

Çıplak ayaklarınla kat ettiğin kumdan yolların sonunda, kucaklayacağın bir deniz olsun ! tenini sarıp sarmalayacak ummanın kollarında öleyim istiyorsun
Kızgın kumlarda kavrulan tabanların, çöl soğuğunda buza kesmiş bedenin, gözlerini doldurmuş kum taneciklerinin, ruhuna verdiği sancıyı umursamıyorsun

Yüreğine yediğin darbelerin, çıyan ısırığından daha da öldürücü bir zehir olduğunu biliyor ! bu yüzden yalın ayak çıyanlar üzerinde yürüyorsun / direniyorsun
Tüm bir ömrü tek nefeste soluyup içine almış müptela bir yürek taşıyorsun

Her şeye evet ama suskunluğa, hadi bir daha yüreğim demeye hayır diyorsun

Bitecekse başlamasın başlayacaksa asla bitmesin istiyorsun

Geçmiş fırtınaları unutmadan yelkenlerimizi sağlam direklere bağlayıp, bu mavi yolculuğa öyle çıkalım ! alabora olmasın düşlerimiz, yanımızda azık umutlarımız olsun, ısıracağımız bir dilim ekmek olmasa bile ısıracağımız çatlak iki dudak olsun ! doyacağımız tek nefes / bunu mu bekliyorsun
Hep arayışla geçen ! yarınlarına aldanışların lanet tohumları ekilmiş, kızarmış bir yürekle işe yaramaz, elde var bir bile diyemeyeceğim balon bir hayatın tam da otuzuncu durağında dimdik karşımda duruyorsun

Gözlerim de sönmüş feri görmüyor musun ! alnımdaki çizgiler hayatın kahpe façaları, şakaklarımdaki kar taneleri, hep kış yüreğin ayazı boranı korkmuyor musun!
Ve düşük yapmış ! yeni ceninlerin bebeklere dönüşemeyeceği boş bir rahim yüreğim

Kanayan hırpalanan, damarlarında asiliğin dolaştığı ortadan ikiye yarılmış, ölümcül bir sessizlikte ecelini bekleyen ! ağır pençe darbesi yemiş güzel gözlü bir ceylan leşi / tiksinmiyor musun!
Ve yaralarım ! kabuk bağlamayan, kanımı bitiren, oluk oluk yüreğimi dolduran ağır yaralarım

Sinek ısırığı mı zannediyorsun !
Gücenme bana ! ben sana asla gücenmedim

Kustuklarım iğrendirmesin seni

İnan ki yıllardır midemi bulandıran, sancılarıyla kansere dönüşen, içimden bir yolunu bulup da atamadıklarım bunlar ! şimdi sana kusuyorum

Çünkü içimde tek temiz kalan yerde saklanan, yanındayım sesi kulaklarımda çınlayan, elini her daim açık tutan, kapısı kapanmayan bir ev var ! içinde de sen
ne olursa olsun

/ savaş bu yürekle
çünkü ben iyi biliyorum ki
en zengin topraklar büyük savaşlardan sonra elde edilmiştir
gücüm yok / savaşamam çekiliyorum dersen
esir düşer / nemrut bir kumandanın elinde oyuncak olursun

unutma kaybedeceksen bile şerefinle kaybetmelisin

