Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Türkçesi Edebiyatı - 18. Yüzyıl
On sekizinci yüzyılda Osmanlı Edebiyatı, devletin düştüğü iç ve dış sarsıntılara rağmen 17 yüzyıldaki kuvvet ve kudretinden bir şey kaybetmez Yalnız bu asrın edebiyatında cemiyete dönüklük ve bir mahallîlik rüzgârı esmektedir Devrin sanata düşkün ve milletinin refahını temine çalışan hükümdarları mevcuttur Bu padişahların hayatlarında ve zamanlarında cereyan eden hâdiseler de birbirlerine benzerlik gösterir Asrın başında Sultan Üçüncü Ahmed Han vardır Şairdir ve sanata düşkünlüğü, bir başka hususiyetidir Devlet, Avrupa devletlerinde olup bitenlere yabancı değildir Asrın sonunda ise, Sultan Üçüncü Selim Han görülür O da sanata ve şiire düşkün, dîvân sahibi bir şairdir Fakat ne yazık ki, her iki padişah da isyanla sukût edecektir İki hükümdarın müşterek taraflarından biri, ikisinin de hattat olmasıdır
Sultan Üçüncü Ahmed’in zamanında; Melikü’ş-Şûarâ ve Reîs-i Şâirân unvanları ile taltif edilen Osmanzâde Tâib (ölm 1724), Seyyid Vehbi (ölm 1736), Neylî, Kâmî (ölm 1724), Sultan Üçüncü Ahmed’in nedimlerinden Ahmed Dürrî (ölm 1722), Nâbî ve Rûhî ekollerinin bir nevî takipçisi olan Sâmî, İstanbullu Nâzım, Selim Efendi (1661-1725), Damad İbrâhim Paşa, Nedim’in dostu İzzet Ali Paşa (ölm 1739) ve şair Nedim (ölm 1730) gibi şairler vardır Bunların hemen hepsi, açık lisana yönelen ve mahallîleşme cereyanına açık şairlerdir
Bunların içinde Nedim, çağında sönük bir şair olarak görünse bile yerli bir edebiyat akımının kudretli temsilcisi olarak görülür Fakat hayatı hakkında tam ve teferruatlı bilgi yoktur Lisanı temiz ve âhenklidir Sâde ve samimi bir söyleyişe sahiptir Bir bakıma şiirlerinde semt semt İstanbul’u verir Bu, onun zarif bir İstanbul çocuğu olmasından ileri gelmektedir Halk edebiyatında, 17 yüzyılın Karacaoğlan’ı ne ise 18 asrın Divan Edebiyatında Nedim de, o mesabededir İstanbul Türkçesi'ni kullanan Nedim aynı zamanda hayatın da şairidir Hece vezniyle söylediği türküsü onu bir açıdan Halk Edebiyatına yöneltmiştir Zamanın büyük müderrisleri içinde yer alır Bu münasebetle Dîvân’ından başka Arapça'dan tercüme eserleri de vardır Patrona Halil İsyanı gibi meşum bir isyan, memleketin pekçok değerlerini alıp götürdüğü gibi, Nedim’i de almıştır
Asrın ziyneti olan diğer şairler; Tokatlı Kânî (1712-1792), Râsih, Koca Ragıb Paşa (1699-1765), Haşmet (ölm 1768), Fitnat Hanım (1780) ve Şeyh Gâlib'dir (ölm 1757-1799) Bunlar arasında Koca Ragıb Paşa ile Şeyh Galib’in değerleri büyüktür
Koca Ragıb Paşa, manâ derinliği veren beyitleriyle Türk tefekkür edebiyatında müstesna bir mevkie sahiptir 1756 tarihinden itibaren, ölünceye kadar sadrazamlık yapmış ve sarayın damadı olmuştur O, Osmanlı-Türk devletinin haysiyet ve şerefini yükseltmiş, itibarını Avrupa devletlerine karşı muhafaza etmiştir Kaynaklar onun âlim, fâzıl, şair ve büyük vezir olduğunda müttefiktirler Zaten isminin başında yer alan “Koca” kelimesi, bunu ziyadesiyle ifade etmektedir Onun Dîvân’ı ve Münşaâtı’ndan başka, Fethiyye-i Belgrad adlı siyasî bir risalesi vardır Ayrıca Tahkîk ve Tevfîk başlığı ile yazdığı siyasî raporu mevcuttur
Osmanlı Türk Edebiyatının bu asırdaki en kudretli temsilcisi, Şeyh Gâlib’dir O, aynı zamanda Türk Divan Edebiyatının da en son temsilcisi durumundadır Divan şiiri, en kudretli sözlerini, bu son temsilcisiyle söylemiştir Mevlevî bir aileye mensup olan Gâlib Esad (1757-1799), ilk tahsilini babasından yapmıştır Hocaları arasında Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Hüseyin Dede ile dil ve edebiyat muallimi Hoca Neş’et de vardır Asıl adı Mehmed olmasına rağmen şiirlerinde kullandığı Esad mahlasını hocası Neş’et vermiştir Mevlevîliği sayesinde devrin hükümdarı Sultan Üçüncü Selim Han'dan iltifat görmüş, Galata Mevlevîhânesi'nin şeyhsiz kalması üzerine, 34 yaşında buranın şeyhliğine tayin edilmiştir Üçüncü Selim Hanın icraatları üzerine söylediği tarih manzumeleri ve padişaha sunduğu kasideleri vardır Bu büyük şair, 42 yaşındayken bir mîrâc gecesi vefat etmiştir Şiirinde; manâ, duygu, tarz, tesir bakımından Bâkî, Nef’î, Fuzûlî, Nedim, Nâbî gibi geçmiş Osmanlı şairlerinin aksi vardır O, şuârânın (şairlerin) büyüklerini hakkıyla tanımış ve her birinin verdiği hava ile şiirini ortaya koymuştur Galib’in bir tarafı da Halk edebiyatına yöneliktir Bu tesir, 17 yüzyıl tekke şairi Âdem Dede’den gelmektedir Tarih manzumelerinin yanında Dîvân’ı ve Hüsnü Aşk adlı bir mesnevîsi vardır Bu itibarla o, asrın Mesnevî edebiyatı içinde yer alır
Mesnevî edebiyatı bu asırda varlığını, Süleymân Mehmed Nahîfî (1643-1778), Sünbülzâde Vehbî (ölm 1809), Enderunlu Fâzıl (ölm 1810) gibi şahsiyetlerle sürdürmüştür Nahîfî daha çok Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin Mesnevî-i Şerîf’ini aynı vezinde manzum olarak tercüme etmiştir Ayrıca, Dîvân’ı, Kasîde-i Bürde Tahmis ve Şerhi, Bânet Suâd Tahmisi ve Hilyetü’l-Envâr’ı, sevilen ve çok okunan eserleridir
Sünbülzâde Vehbi, Reisü’ş-şâirân (Şâirler reisî) unvanını alan bir divan şâiridir Ancak Nâbî yolunda oğlu Lütfullah için yazdığı Lütfiyye’siyle mesnevî şâirleri içinde de yer alır Ayrıca Farsça-Türkçe lügat olan Tuhfe-i Vehbî’siyle Arapça'dan Türkçe'ye Nuhbe-i Vehbî’sini yazmış ve bir bakıma lügatçilik sahasında yer işgal etmiştir Her iki lügat de manzumdur Şevkengîz ve Münşeât’ını da zikretmek gerekir
Bu yüzyılın bir başka mesnevî şâiri Fâzıl-ı Enderûn’dur Hûbannâme, Zenânnâme ve Çenginâme adlı eserleri vardır Fâzıl, eserlerinde daha çok mahallîdir Nedim tarzını, kendisine göre devam ettirmiştir Subhizâde Feyzullah da asrın bir başka mesnevî şâiridir
Asrın tarih yazarlarına gelince, bunlar, eserlerini mensur olarak vermişlerdir Eserleri daha ziyade kendi isimleriyle anılır Başlıcaları: Râşid’in (ölm 1735) tarihinden başka, Sıhhatnâme ve Fütühâtnâme’si vardır Münşeât’ı iki ayrı mecmuada toplanmıştır Kendi adı ile anılan Râşid Tarihi ise, Nâimâ’nın bir devamı durumundadır
İlmi, efendiliği, hoşsohbeti, zekiliği sayesinde sevilmiş olan Çelebizâde Âsım (1685-1760), hem şair hem de hattattır Dîvân’ı, Münşeât’ı, Acâibü’l-Letâif adlı küçük bir tercümesi vardır Çelebizâde Tarihi’niyse, mesleği icabı ortaya koymuştur
Silâhtar Fındıklılı Mehmed Ağa'nın (1658-1724) en mühim eserleri, Zeyl-i Fezleke ile Silâhtar Tarihi’dir Defterdar Mehmed Paşanın Zübdetü’l-Vakâyı’i ve Vâsıf Efendinin (ölm 1806) Mehâsinü’l-Asâr ve Hakâyık-ul-Ahbâr tarihleri, bu asrın zikredilmesi gereken eserleridir
Tezkireler bu asırda da varlıklarını devam ettirirler Ancak 17 asır tezkirelerinden pek farklı değillerdir Safaî’nin Safaî Tezkiresi; İsmâil Beliğ Efendinin, Güldeste-i Riyâz-ı İrfan’ı ve Nuhbetü’l-Âsâr fi Zeyl-i Zübdetü’l-Eş’âr’ı; Sâlim’in Sâlim Tezkiresi, Râmiz’in Âdâb-ı Zürefâ’sı; Safvet Mustafa Efendinin Safvet Tezkiresi, Âkif Beyin Mir’ât-ı Şiir’i zikre değer eserlerdir Bunlara ilâve olarak Şeyhi’nin Vakâyi-i Fudalâ’sını bir de Mehmed Emin Tezkiresi’ni zikretmek yerinde olur
Mevlevî Tezkiresi olarak bu asırda Sâkıb Dede'nin (ölm 1732) Sefine-i Nefise-i Mevleviyye’si vardır Esrar Dede’nin yazdığı tezkirenin adı ise; Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye’dir
Bu asırda, seyahat edebiyatı içinde sefaretnâmeler ortaya çıkmıştır Bunların yazarları, eserlerinin adından da anlaşılacağı üzere yabancı ülkelerde sefirlik vazifesinde bulunmuşlardır Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi Sefâretnâme-i Fransa adlı eseriyle bu sahada ön planda gelir Ahmed Resmî Efendi (1700-1738) de Prusya Sefâretnâmesi’ni sâde, renkli ve gerçekçi bir şekilde yazmıştır
Aziz Efendi (ölm 1798), Osmanlının Berlin Büyükelçisi olmasına rağmen Muhayyelât’ı ile şöhret bulmuştur
On sekizinci yüzyılda Halk edebiyatı, Tekke kolunda Diyarbekirli Ahmed Mürşidî ve Erzurumlu İbrâhim Hakkı ile temsil edilir Ahmed Efendinin eserinin adı Pendnâme olup 10 000 beyte yakındır İbrâhim Hakkı ise İlâhînâme olarak adlandırdığı dîvânında şiirlerini toplamıştır Ayrıca, Mârifetnâmesi, büyük bir ilimler ansiklopedisidir Onun bütün eserleri, şeyhi İsmâil Fakîrullah’ın tembihleri ve irşâdları üzerine kurulmuştur 1703 yılında Hasankalesi’nde doğmuş ve 1780 yılında Tillo’da vefat etmiştir Şiirlerinde; “Ferdî”, Şeyhine bağlılığını gösteren “Fakîrî” ve bilhassa “Hakkî” mahlâsını kullanmıştır Her iki şair de şiirlerinde, pek az olarak kullandıkları heceyle olan şiirler bir tarafa bırakılırsa, aruz veznini kullanmışlardır
Saz şairleri, bu devirde daha çok savaşları konu almışlardır Bunlardan Âşık Ravzî, Âşık Nûrî önde gelen şairlerdir Devrin iç meselelerini dile getiren şairlerin başında, Hükmî mahlâsını kullanan bir halk şairi görülür Pazvandoğlu Osman ise Derûnî mahlasıyla şiirler söylemiştir Yine bu yüzyılda Cezayir’de Magrib Ocakları'nda vazifeli ordu şairleri vardır Benli Ali, Kara Hamza, Nahdî, Magriblioğlu ve Seferlioğlu bu ocağa mensup şairlerdir Levnî, halk şairleri arasında zikredilirse de o, daha çok tezhip ve minyatür sanatında asrın en büyük ustasıdır Bu yüzyılda azınlıklar, bilhassa Ermeniler arasından aşug adı verilen halk şâirleri de yetişmiştir Âşık Mecnûnî, Âşık Vartan ve Âşık Güvân bunlardan birkaçıdır
Türk Edebiyatının bundan sonraki devresine Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı denir
|