Prof. Dr. Sinsi
|
Eşref Üren - Ressam
Eşref Üren - Ressam
Abdülhamit II'nin yakın dostu ve Galatasaray bölgesi muhafızı Fehim Paşa'nın oğlu olan Eşref Üren önce doğduğu yerde mahalle mektebine devam etti, bir ara Galatasaray'da okudu, "Frere"lere yazıldı Babası Bursa'ya sürgüne gönderilince, öğrenimini orada Tarım Okulu'nda sürdürdü Meşrutiyetle birlikte aile dağılınca, geçim zorluklarıyla karşılaştı Öğrenciyken 1916'da teğmen rütbesiyle orduya katıldı Mütareke'den kısa bir süre önce Çanakkale'ye gönderildi İki yıl sonra terhis olunca, Halkalı Ziraat Mektebi'nde sütçülük kursunu tamamladı Ama bu mesleğe bir türlü ısınamamıştı Bursa Tarım Okulu'nda okurken, bir gün İbrahim Çallı'yı açık havada Yeşil Türbe'nin resmini yaparken izlemiş ve o gün ressam olmaya karar vermişti Resim, sanatına küçük yaşlardan beri ilgi duymaktaydı O zamanlar Sağlık Müzesi'nin bir köşesinde eğitim yapan Sanayi-î Nefise Mek-tebi'ne (Güzel Sanatlar Akademisi) konuk öğrenci olarak kaydını yaptırdı Hikmet Onat'ın yanında atölye çalışmalarına katıldı Okul dışında Muazzez Bey adlı bir öğretmenden özel dersler aldı Bir ara Feyhaman Duranın atölyesine devam etti 1925'te Galatasaray'da düzenlenmekte olan geleneksel sergiye ilk kez katıldı Afgan kralının, bir tablosunu satın alması üzerine, 1928 de kendi olanaklarıyla Parise’e gitti Kişiliğini buluncaya kadar etkisinde kaldığı Andre Lhote' un yanında bir süre çalıştı Dönüşünde Erzurum ve Sivas Öğretmen Okullarında resim öğretmeni olarak görev yaptı D Grubu'na, 1943'te düzenlenen dokuzuncu sergi nedeniyle katıldı 1938'de ikinci kez kendi hesabına gittiği Paris'te Othon Friesz atölyesinde çalıştı Savaş çıkınca yurda dönmek zorunda kaldı Sürekli olarak yaşayacağı Ankara'ya yerleşti On dört tablosuyla katıldığı 1942'deki 4 Devlet Sergisi'nde üçüncülük, 1945'te ikincilik, 1964'teki 25 sergideyse Paris 'ten Pont Marie adlı tablosuyla birincilik ödülünü kazandı 1939'da yurt gezileri programı çerçevesinde Yozgat ve Kayseri'ye gönderildi 10Mayıs 1947'de ilk kişisel sergisini, Ankara'da Halkevi'ne bağlı küçük bir galeride açtı Bir yıl sonra Ahmet Çanakçılı Ödülü'nü kazandı Ankara'da sürdürdüğü öğretmenlik mesleğinden 1955'te emekliye ayrıldı 1962'de iki yıl kalacağı Paris'e üçüncü kez, gene kendi hesabına gitti 1987'de Ankara' daki Doğuş Galerisi'nde bütün dönemlerini içeren geniş bir sergisi düzenlendi Bu sergiyi, 1970'ten sonra Ankara ve İstanbul'da açtığı başka sergiler izledi
1981'de Atatürk Sanat Armağanı'nı kazandı Ayrıca Devlet Sanatçılığı Onur Belgesi aldı İlk dönem çalışmalarını da kapsayan 50'nin üstündeki tablolarını, Türkiye İş Bankası'na armağan etti (aynı koleksiyonda, eşi ressam Melâhat Üren'in [1918-1969] de resimleri bulunmaktadır) Geri kalan tablolarının önemli bir bölümü, resmi ve özel koleksiyonlardadır
SANATI
Eşref Üren sanat anlayışını, bir yerde şöyle dile getirmişti: "Resim anlayışını kısaca Lhote'un öğrettiğinden hareketle, doğayı sanatçıya özgü duyarlı değişikliklerle yansıtmaya dayanır " Ne var ki Lhote tekniğini anımsatan kübist dönemi, daha çok 1928-1940 yılları arasındadır Eşref Üren 1940'lardan sonra, bu tekniği büyük ölçüde yumuşatmış, birçok kaynakta yanlış olarak izlenimci diye adlandırılan kendine özgü sanat anlayışına ulaşmış ve yaşamının sonuna kadar bu anlayışa içtenlikle bağlı kalmıştır Onun alışılmış disiplinlere uymayan akademik eğitimi, kısa bir süre sonra kendi yolunu saptamakta etkili olmuş ve daha çok, kendi kendini yetiştiren sanatçılarda görülebilecek içten, yapmacıksız, özverili ve duyarlı bir peyzajcılıkta karar kılmıştır Genellikle peyzaj ve natürmort türlerine yakınlık duymuş, doğada gördüğü ve algıladığı gerçeklikleri tablolarına rahat ve zorlamasız bir uyumla yansıtmış, zaman zaman da portre türüne yönelmiştir Ondaki renkçilik, doku tadını ön planda tutar Yeşilin değişik tonları, griler, sarı ve maviler, genellikle ağır basar Toprak vazolar içine yerleştirilmiş, gelişigüzel görünüşlü kır çiçekleri, gösterişsiz oda içleri, sokak araları, parklar, bulvarlar, kar altındaki evler, güneş alımda oynayan çocuklar, yollarda gezinen insanlar, sayfiye yerleri, ıssız kıyılar, Eşref Üren'i ilgilendiren başlıca konular arasındadır
Denebilir ki, resimlerinde bütünüyle, Ankara peyzajına yönelmiş, birçok ressama ilginç görünmeyecek konuları, büyük bir sanatçı tutkusu ye sevecenliği içinde ele almıştır İzlenimciliğin formüllerine bağlı kalmak yerine, gönlünün ve beğenisinin sesine kulak vermiş, özgür ve bağımsız bir sanatçı eğilimiyle çalışmayı tercih etmiştir Onun bu tutumu, izlenimcilerden çok, Batı'da Bonnard ve arkadaşlarının öncülüğünü yaptığı içtenci eğilimleri akla getirir Bu yönüyle, Türkiye'de geç dönem izlenimci akımın temsilciliğini yapmış olan 1910 kuşağından ve onları izleyenlerden ayrılır Gruplara girmiş olmakla birlikte, çağdaş resmimizdeki kadrocu hareketlerden ayrı bir tutum izlemiş olduğu için, özgün kökenli anlayışların öncüleri arasında, ayrıcalıklı bir yere sahip sanatçılarımızdan biridir
|