08-23-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
İbrahim Balaban - Ressam
İbrahim Balaban - Ressam
Doğduğu köyün (Seçköy) üç sınıflı ilkokulunu bitirdikten (1931) sonra, çobanlık, tarım işçiliği yapan, taş kırma işinde çalışan İbrahim Balaban, önce bir kaçakçılığa adı karıştığı için (1937), sonra da adam öldürme suçuyla (1942) tutuklandı Cezaevinde Nazım Hikmet'i tanıyıp ondan resim yapmayı öğrendi 1950' de çıkan aftan yararlanarak serbest kalınca, İstanbul Maya Galerisi'nde açılan bir karma sergiye katıldı 1953'te gene İstanbul'da düzenlediği ilk kişisel sergisiyle, toplumsal gerçekçi akıma yöneldi "Birinci dönem" adını verdiği bu sergiyi, 1959 yılından başlayarak çeşitli aralıklarla Ankara ve İstanbul'da açtığı öteki dönem sergileri izledi 1961'de İstanbul'da Yeni Dal Grubu'na katıldı Özellikle üçüncü ve dördüncü dönem sergilerini, büyük iller dışında Bursa, Denizli, Aydın, Konya, Burdur ve Antalya'ya da götüren sanatçı, bu dönem resimlerini "Dağınık", "Nakışsı", "Ağıraksak" gibi Özgün adlar altında topladı 1979-1980 yıllarında Almanya ve Hollanda'da kişisel sergiler açtı Sanata ve toplumsallığa ilişkin görüşlerini, düşüncelerini Balaban (1962), İz (1965),Şair Baba ve Damdaküer (1968), İzdüşümü (1969) adlı kitaplarında kendine özgü bir anlatımla dile getirdi
HALK RESMİ GELENEĞİ VE ÇAĞDAŞLIK
Kendi kendini yetiştirmiş bir ressam olan Balaban'ın yapıtlarında, anonim halk resmi geleneği egemen öğe olarak önemini korumakla birlikte, toplumsallığın düşünsel bir eğilimle aynı düzeyde anlam kazanmış olması, bu resmi, dar feodal kalıpların üstüne çıkarmıştır Bu nedenle Balaban'a biçim ve içeriğiyle halk geleneklerinden esinlenen, ama bu geleneği çağdaş bir tabana oturtmaya çalışan bir sanatçı gözüyle bakılabilir Konularını genellikle karasabana tutsak olan köy yaşamından, Anadolu insanının gerçekliğinden ve halk efsanelerinin yaygın niteliğinden alan Balaban'a göre, her doğal görüntü, bir resim konusu olamaz Köyde doğup büyümüş olması nedeniyle tütün, pamuk, üzüm, ipek kozası üretiminde işçi olarak çalışmasına karşın, kendi deyimiyle "bunlara değgin bir tablo yapmamıştır" Çünkü bunlar birer görsel gereç olmakla birlikte, "konulu" değildir Konuysa, gene Balaban'a göre, bir "öz"dür; resim konuları, kendi içlerinde kabuklaşarak resme dönüşürler Konusuz resim de olabilir ama, bunların öncelikle bir "biçim" kazanmaları, böylece resimleşmeleri gerekir
|
|
|