|  | Şeyh Abdurrahman Eşşaviri |  | 
|  08-23-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Şeyh Abdurrahman EşşaviriŞeyh Abdurrahman Eşşaviri ŞEYH ABDURRAHMÂN EŞŞÂVİRÎ Anadolu velîlerinden  1899 (H  1317) senesinde Eruh’a bağlı Şavira köyünde doğdu  Hazret-i Ömer’in neslindendir  1974 (H  1394) senesinde Siirt’e yaptığı bir ziyâret sırasında vefât etti  Kendi köyü Şavir’de defnedildi  Tahsil çağına gelince önce babasından okudu  Babası birinci dünyâ savaşından hemen önce vefât etti  Âilenin yaşça en büyüğü olduğundan âilesini geçindirmek için tahsili terketmek zorunda kaldı  Yirmi yaşında evlendi  Ancak tahsil yapamadığı için câhil kalmaktan çok üzgündü  Her şeye rağmen tahsile karar verdi  Bu durumu hanımına söyleyince, hanımı buna râzı olmadı  Bunun üzerine hanımından ayrıldı  Tahsile başladı  Önce Nivili’deki Molla Yahyâ’nın yanına gidip ondan ders aldı  Sonra Güveş’e gidip bir müddet de Molla Muhammed'den ders aldı  Ardından Fârikîn'de Tivanikli Molla Zâhir'e gitti  Bu zâttan ders aldığı sırada Molla Câmî kitabını okurken, dedesi Şeyh Abdullah'ı rüyâsında görürdü  Dedesi ona metin okurdu  Şerh-ül-Akâid kitabına kadar geldiğinde teberrük için iki veya üç dersi de, Feth-ül-Celîl Şerhu Mutavvel-il-Hıbrî Molla Halil kitabının müellifi küçük Molla Hasan'dan aldı  Bu tahsilden sonra tasavvufta Nakşî yolu şeyhlerinden Şeyh İbrâhim Halebi hazretlerinin yanına gidip ona talebe oldu  Bu hocasından hem ilimde hem de tasavvufta icâzet aldı  Hocasının vefâtından sonra Van’da bulunan Şeyh Ramazan hazretlerine tâbi oldu  Şeyh Ramazan Efendiye tâbi olmasının sebebi şöyledir: Şeyh Ramazan Efendi Siirt’te talebelerinden Hacı Receb’in evinde sohbet ediyordu  Sohbetinde sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmı medhediyor ve medhini şiir şeklinde söylüyordu  Bu sohbette Şeyh Abdurrahmân da vardı  Bir ara Şeyh Ramazan Efendiye; “Resûlullah'ı öyle medhediyorsun ki sanki karşınızda görüyor gibisiniz  ” dedi  “Evet Resûlullah’ı görüyorum  ” deyince; "Biz bunca yıl ilim tahsili ile meşgul olduk göremedik  Siz nasıl görüyorsunuz  ” dedi  “Resûlullah’ı görmek istiyor musunuz?” diye sordu  “Elbette görmek isterim  ” dedi  Sohbet bitip cemâat dağıldıktan sonra gusül abdesti almasını söyledi  Sonra yanına oturup; “Gözlerini kapa  " dedi  Anında kendini Medîne-i münevverede Şeyh Ramazan Efendi ile birlikte Resûlullah’ın huzûrunda buldu  Peygamber efendimiz Şeyh Abdurrahmân’a oturmasını Şeyh Ramazan’a da huzurda bulunanlara su dağıtmasını emir buyurdu  Şeyh Ramazan Efendinin bu kerâmetini görünce; “Vallahi bütün insanlar benden yüz çevirse, ben Şeyh Ramazan hazretlerini terk etmem  ” diyerek ona talebe oldu  Talebelerinden Sûfi Nûreddîn şöyle anlatmıştır: “Şeyh Abdurrahmân hazretleri bir sene hacca gitti  Ben de kendisiyle gitmek istedim, fakat bana; “Bu sefer benimle gelme  Allahü teâlâ izin verirse gelecek sene gidersin  Tabi nasib olursa, nasib olmazsa o başka  " buyurdu  Fakat nasib olmadı gidemedim  Üçüncü sene hocam Şeyh Abdurrahmân hazretleri gitmediği için bana yine nasib olmadı  Bu sefer bana buyurdu ki: “Benimle hacca gitmen nasib olmadı  Fakat inşâallah öyle birisiyle gideceksin ki kesinlikle derecesi bizden aşağı değildir  ” Aradan yirmi seneye yakın zaman geçti  Siirt’ten zamânın meşhur zâtlarından Seyyid Tâhir'in kalabalık bir kâfile ile hacca gideceğini duydum  O sıralarda geceleri rüyâmda hep hocam Şeyh Abdurrahmân hazretlerini gördüm  Bana; “O vakit geldi!” buyurdu  Bunun üzerine derhal hazırlanıp Siirt’e gittim  Seyyid Tâhir hazretlerini ziyâret edip, kendileri ile birlikte hacca gitmek istediğimi söyledim  Bana hemen pasaportu hazırlamamı söyledi ve; “İnşâallahü teâlâ bizimle geleceksin  ” dedi  Hazırlığımı tamamladım ve Seyyid Tâhir hazretleriyle birlikte hacca gittim  ” Bir talebesi de şöyle anlatmıştır: "Bir defâsında namaz kılmak için kalkmıştık  Namaza duracağımız sırada; “Herkes hocamın kerâmet sâhibi olduğunu söylüyor  Keşke ben de bir kerâmetini görseydim  ” diye kalbimden geçirdim  Tam bu sırada bana dönüp; “Oğlum neden rahat durmuyorsun?” buyurdu  Böylece kalbimden geçeni okuyup kerâmetini gösterdi  ” Resûlullah’ın ahlâkı ile ahlâklanmıştı  İnsanlara iyi muâmele ederdi  Son derece mütevâzi idi  Evine gelen misâfirlerin ve talebelerinin hizmetini kendisi görür, devamlı tebessüm ederdi  Ömrünü ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirdi  | 
|   | 
|  | 
|  |