|  | Friedrich Hegel |  | 
|  08-23-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Friedrich HegelHEGEL, Georg Wilhelm Friedrich: Büyük bir sistem kurarak, Kant'ın imkansız olduğunu söylediği şeyi gerçekleştirmiş, yani rasyonel bir metafizik kurmuş olan ünlü Alman filozofu  1770-1831 yılları arasında yaşamış olan Hegel'in temel eserleri: Phanomenologie des Geistes (Tinin Fenomenolojisi), Wissenschaft der Logik (Mantık Bilimi), Enzyklopadie der Philosophischen Wissenschaften im Grundrisse (Felsefi Bilimler Ansiklopedisi), Grundlinien der Philosophie des Rechts (Hukuk Felsefesinin İlkeleri)  Metafiziği: Alman idealizminin kurucusu olan Kant, aklın kendisinin a priori kategorileri ve bilginin formlarını, kalıplarını sağladığı için, bilginin mümkün olduğunu söylemişti  O bilginin, bu a priori kalıplarının insandan, içeriğinin ise dış dünyadan, insanın dışındaki gerçeklikten geldiğini savunmuştu  Buna göre, insan zihni, bilgiye a priori, deneyden bağımsız olan formları, kategorileri sağlar, bu formların malzemesi, içeriği ise insandan bağımsızdır, dışarıdan gelir  Hegel, işte bu noktada bilginin formları kadar içeriğinin de zihnin eseri, ürünü olması gerektiğini savunur  Demek ki, bilginin tüm ögeleri zihnin eseridir  Hegel'e göre, insan, bilgide kendisinin dışında olan, kendisinin yaratmadığı ve insandan bağımsız olan bir dünyayı tecrübe etmektedir  Bu doğal dünya bütünüyle zihnin eseridir, fakat biz insanların zihinlerinin eseri değildir; bilgimizin nesneleri bizim zihinlerimiz tarafından yaratılmamıştır  Bundan Hegel'e göre, şu sonuç çikar: Bu dünya, bu dünyayı meydana getiren ve bilgimizin konusu olan nesneler, sonlu bireyin, insanın zihninden başka bir zihnin eseri olmalıdır  Bilginin nesneleri ve dolayısıyla bütün bir evren mutlak bir öznenin, mutlak bir Zihin, Akıl ya da Tinin ürünüdür  Hegel'in Tin, Geist, İde, Mutlak, Mutlak Zihin adını verdiği bu tinsel varlık, tüm bireysel, sonlu insan ruhlarının dışındaki nesnel bir varlık olup, Tanrı'dan başka bir şey değildir  Hegel, Mutlak Zihnin, Geist'in özüne, insan aklı tarafından nüfuz edildiğine inanır, çünkü Mutlak Zihin, insan aklının işleyişinde olduğu kadar, doğada da açığa çikar  Yani, Geist kendisini Hegel'e göre, doğada ve insan aklında ifade eder  Ona göre, gerçekliğin tümü yalnızca bir İde, Mutlak ya da Nesnel Akıl, bir Mutlak Tin aracılığıyla anlaşilabilir  Bu Mutlak Akıl, dünya tarihi boyunca bir evrim süreci içinde olmuştur  Mutlak Akıl aşkın, kendi kendisine yeten, kendi kendisinin mutlak olarak bilincinde olan, tam olarak bağımsız bir varlık olmaya çalismaktadir  Söz konusu evrim süreci, mutlak Aklın tam olarak rasyonel ve anlaşilır bir varlık haline gelme çabasidir  Düşünce ile varlığın, mantık ile metafiziğin bir ve aynı gerçekliğin iki farklı yüzü olduğunu söyleyen Hegel'de Mutlak Zihin statik bir varlık değil, fakat dinamik bir süreçtir  Bu Mutlak Zihin, dünyadan ayrı bir varlık değil, fakat özel bir bakış açısından görüldüğünde, dünyadır  Hegel'in dinamik bir süreç olarak betimlediği bu mutlak varlık, onun diyalektik adını verdiği üçlü adımlardan oluşan hareketlerle değişir ve gelişir  İşte dünya, varlık, kültür ve uygarlık dediğimiz herşey, Mutlak Zihnin üçlü adımlarından oluşan diyalektik hareketlerinden meydana gelir  Evren, kendisinde mutlak Aklın amaçları ya da hedeflerinin gerçekleştiği bir evrim sürecidir  Hegel'in bu anlayışı, teleolojik ya da organik bir anlayıştır  Evrimde en önemli şey, başlangıçta varolandan ziyade, sonuçta ortaya çikandir  Hakikat bütündedir, ama bütün yalnızca evrim süreci tamamlandığında gerçekleşir  Mutlak olan özü itibariyle bir sonuç, bir tamamlanmadır  Felsefe, buna göre, sonuçlarla ilgilenir; o, bir evrenin başka bir evreden nasıl zorunlu olarak çiktigini göstermek durumundadır  Bu hareket doğada ve hatta tarihte bilinçsiz olarak gerçekleşir  Hegel'e göre, düşünür bu sürecin bilincinde olabilir; o bu süreci betimleyebilir  Düşünür evrenin anlamını bildiği, evrensel dinamik aklın kategorilerini, işlemlerini yakaladığı zaman, en yüksek bilgi düzeyine yükselir  Filozofun zihnindeki kavramların diyalektik evrimi, dünyanın nesnel evrimiyle çakisi; öznel düşüncenin evrimi ve kategorileri, evrenin kategorileriyle bir ve aynıdır  Düşünce ve varlık özdestir  Yöntem: Mutlak varlığın bilgi ya da düşünce süreciyle doğal süreci kapsayan gelişme süreci, Hegel'e göre, diyalektik yoluyla gerçekleşir  Diyalektik, hem düşünmenin hem de bütün varlığın gelişme biçimidir  Düşünme de varlık da hep karşitların içinden geçerek, karşitları uzlaştırarak gelişir  Felsefenin görevi şeylerin doğasını anlamak, şeylerin doğasının, varoluşunun, özünün ve amacının ne olduğunu bildirmek ise eğer, felsefenin yöntemi bu amaca uygun bir yöntem olmak durumundadır  Yöntem, evrendeki rasyonel süreci yeniden yaratıp ifade etmelidir  Bu amaca ise, Hegel'e göre, gizemli bir biçimde, dahinin sezgileriyle veya daha özel bir yolla ulaşilamaz  Hegel felsefenin, Kant'ın da belirtmiş olduğu gibi, kavramsal bilgi olduğunu öne sürer  Fakat biz gerçekliği soyut kavramlarla tüketemeyiz; zira gerçeklik, soyut kavramların gereği gibi yansıtamayacağı, hareket halindeki dinamik bir süreçtir  Çünkü gerçeklik olumsuzlamalarla, çeliskilerle ve karşitlıklarla doludur  Bir şeyi gerçekte olduğu şekliyle anlatabilmek için, Hegel'e göre, onun hakkındaki tüm doğruları ifade etmemiz, onun tüm çeliskilerini belirtmemiz ve bu çeliskilerin nasıl uzlaştırıldığını göstermemiz gerekir  Bu ise, diyalektik yöntemle olur  Buna göre, düşünce diyalektik olarak ilerlediğinde, en basit, en soyut ve içerik bakımından en boş olan kavramlardan daha kompleks, daha somut ve daha zengin kavramlara doğru ilerler  Hegel'in diyalektik yöntem adını verdiği bu yönteme göre, biz işe soyut ve tümel bir kavramla başlarız (tez); bu kavram bir çeliskiye yol açar (antitez); birbirlerine çelisik olan bu iki fikir, ilk iki kavramın bir birliğini ifade eden üçüncü bir kavramda uzlaştırılır (sentez)  Yeni kavram da yeni birtakım problem ve çeliskilere yol açar, öyle ki bunların da başka kavramlarda çözümlenmesi gerekir  Diyalektik süreç, bundan dolayı kendisinde tüm karşitlıkların hem barındığı ve hem de çözüldügü, nihai ve en yüksek kavrama ulaşilıncaya kadar sürer  Bununla birlikte, tek bir kavram, en yüksek kavram bile olsa, bütün bir gerçekliği göstermez  Tüm kavramlar yalnızca kısmi doğrulardır  Bilgi bütün bir kavramlar sisteminden meydana gelir  Doğruluk ve bilgi, tıpkı rasyonel gerçekliğin kendisi gibi, canlı bir mantıksal süreçtir  Buna göre, bir düşünce zorunlu olarak başka bir düşünceden çikar; bir düşünce, başka bir düşünce meydana getirmek üzere kendisiyle birleşeceği düşüncede, bir çeliskiye yol açar  Diyalektik hareket düşüncenin mantıksal olarak kendi kendisini açmasıdır  Hegel'e göre, filozofun yapması gereken şey, düşüncenin tanımlanan şekilde kendi mantıksal akışını izlemesine izin vermektir  Bu süreç tam olarak ve gereği gibi gerçekleştirildiğinde, dünyadaki süreçle bir ve aynı olan bir süreçtir  Hegel'e göre, Mutlak'ın, Geist'in diyalektik hareketinin birinci adımında O, kendisindedir  Burada Geist, henüz bir imkanlar ülkesidir  O, kuvve halinde olan gücünün henüz gerçekleştirmemiştir (Tez)  Bununla birlikte, onun kendisini bilmesi, tanıması için, Geist'in kendisine bir gerçeklik kazandırması gerekir  Geist, Mutlak Zihin bu amaçla kendisini ilk olarak doğada gerçekleştirir (Antitez)  Doğa, dünya dediğimiz şey, Hegel'e göre, karşitlaşmış, farklılaşmış hale gelen mutlak varlıktır  Soyut ve farklılaşmamış halde bulunan İde'nin tek tek varlıklar haline gelerek kendi dışında bir varlık haline dönüşmesidir  O, şimdi kendisinden başka bir şey olmuş, özüne aykırı düşmüştür  Geist, Mutlak Zihin doğada kendisine yabancılaşmış, kendi özü ile çelisik bir duruma düşmüştür  Bu çeliski, diyalektik sürecin üçüncü basamağında, kültür dünyasında ortadan kalkar (Sentez)  Bununla da, Geist yeniden kendini bulur, kendine döner, ancak o, bu kez bilincine tam olarak varmış, özgürlüge kavuşmuş durumdadır  Çünkü, Geist'in yasası, doğal dünyada zorunluluk, buna karşin kültür dünyasında özgürlüktür  Kültür felsefesi: Geist, kendisini kültür dünyasında diyalektiğin üçlü hareketi gereğince, Sübjektif Geist (Öznel Ruh), Objektif Geist (Nesnel Ruh) ve Mutlak Geist (Mutlak Ruh) olarak açar  Buna göre, subjektif Geist en alt düzeyinden en üst düzeyine kadar insan ruhunu meydana getirir  Geist, kendisine yönelmiş özgür bir varlık, kendisini bilip tanıyan bağımsız bir gerçeklik haline gelmek için, doğadan yavaş yavaş sıyrılır  O, henüz gelişmemiş bir ruh halindedir ve bu haliyle antropoloji biliminin araştırma ve inceleme konusu olur  Ruhun henüz doğadan tümüyle sıyrılamadığı bu aşamada, ona karşilık gelen kavrayış biçimi duyumdur  Ruh, daha sonraki aşamada 'duygu' ya da hissetmeye geçer  Hissetmenin en gelişmiş ve tamamlanmış şekli 'kendini hissetme'dir ve bu bilince giden bir ara basamaktır  Bilinç, böylelikle duyum, algı ve anlayış aşamalarından geçerek kendini özgür bir Ben (Ruh, Zihin) olarak tanır  O, bundan sonra başka benleri de tanır ve kabul eder  Böylelikle, Geist kendisini Nesnel Ruh olarak gerçekleştirir ve ortaya ahlaklılık ve Devlet çikar  Bu durum benin kendi içinde kalmaktan kurtularak genel kurallara ve öznellikten nesnelliğe yükselmesi demektir  Böylece, herkes için geçerli olan, herkesi kavrayan nesnel Ruh ortaya çikmis olur  Tarih dediğimiz şey, Hegel'e göre, halklarda beliren Ruhun gelişmesinden başka bir şey değildir  Tarihin belli bir anında, belli bir halk, Ruhun gelişmesini üzerine alır  Ruhun hukuk, devlet, ahlak ve tarih alanındaki bu nesnelleşmesi boyunca kendine dönmesi, kendini tanıması, mutlak Ruhun bilincine varması söz konusudur  Özel isteklerin, tutkuların ve eğilimlerin alanında, herkes işçin geçerli nesnel ilkeleri ortaya koyarak, onları hukuk, ahlak, devlet şeklinde kabul eden Ruh, bütün koşullardan sıyrılarak kendini tanımaya, kendi özünü farketmeye başlar  Böylelikle, Mutlak Ruh haline gelir  Mutlak Ruh da üç adımlı bir hareketle gerçekleşir  Onun birinci aşaması sanat (tez), ikinci aşaması ise dindir (antitez)  Buna karşin, onun üçüncü aşaması felsefedir (sentez)  Felsefe, Hegel'e göre, hem sanatın hem de dinin aşilması ve onların içlerinde taşidıkları hakikatin daha üst bir düzeyde kavranmasıdır  Felsefe, Geist'ı, mutlak varlık olarak kavrar ve onu hem maddi olmayan bir düşünce, hem de elle tutulup gözle görülebilen bütün varlıkların birliği olarak kavrar  | 
|   | 
|  | 
|  | Friedrich Hegel |  | 
|  08-23-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Friedrich HegelGünümüzde Almanya'nın güneybatısında yer alan Stuttgart, Württemberg'de doğan idealist Alman filozoftur  Etkisi, hem onu takdir edenler (Bradley, Sartre, Küng, Bauer, Stirner, Marx) hem de acımasızca eleştirenler (Kierkegaard, Schopenhauer, Nietzsche, Heiddegger, Schelling) gibi çok farklı konumlardaki insanlar üzerinde çok geniş bir yelpazede olmuştur   Felsefenin sürekli tartışılan sorunlarının fasit dairesinin dışına çıkmak için, muhtemelen felsefede ilk kez, tarih ve yapının önemli olduğunu ileri sürdü  Efendi-köle diyalektiğinin kavramsallaştırması özfarkındalık oluşması için ötekinin öneminin altını çizdi  Bir memurun oğluydu  Tübingen'de ilahiyat okuduktan sonra Bern ve Frankfurt'ta felsefe öğretmenliğine başladı  1805'te Jena üniversitesine profesör oldu  Başlangıçta Schelling'in öznel idealizm felsefesine inanmış görünüyordu, sonradan kendine ayrı bir sistem kurup onun savunmasını yapmaya başladı  Kurduğu bu felsefe sistemini 'phanomenologie des Geistes' adındaki eserinde anlatmıştır  Bir süre Nürnberg'de kaldıktan sonra Berlin ve Heidelberg üniversitesinde profesörlük yaptı  Bu devrede yazdığı eserler arasında 'Mantık Bilimi' ve 'Felsefe Ansiklopedisi' dikkati çekti  Hegel'in kurduğu sisteme 'diyalektik mantık' denilir  Buna göre bir fikir(yani tez), karşısındaki başka bir tezle (anti-tezle) karışır, bundan yeni bir anlayış doğar ki buna sentez denilir  Hegel, Kant'ın felsefesine inanmakla beraber onun fikirlerini yetersiz buluyordu  Kant'ın aksine insanların her şeyi öğrenebileceklerine inanmıştı  Hegel'e göre dünya demek mantık demekti  İnsanlar mantığın sınırlarını çözdükleri anda beşerin sınırlarını da çözmüş olacaklardı  Hegel'e göre, biricik, canlı felsefe, çelişmelerin -daha doğrusu karşıtların- felsefesidir; çiçek, meyvenin ortaya çıkmasına yol açar, ama meyvenin ortaya çıkması için de, çiçeğin ortadan kalkması gereklidir  Demek ki üremenin gerçeği, hem çiçek hem meyve olmaktır  Ölüm hem ortadan kaldırmadır, hem yeniden doğuşu sağlayan koşuldur  Hegel ömrünün son yıllarını Berlin'de geçirdi  1831 yazı ve sonbaharı boyunca süren kolera salgınının son kurbanlarında biri oldu  14 Kasım'da kısa süren bir hastalıktan sonra aniden ölmüştür  1770-1831 yılları arasında yaşamış olan Hegel'in temel eserleri: Phanomenologie des Geistes (Tinin Fenomenolojisi), Wissenschaft der Logik (Mantık Bilimi), Enzyklopadie der Philosophischen Wissenschaften im Grundrisse (Felsefi Bilimler Ansiklopedisi), Grundlinien der Philosophie des Rechts (Hukuk Felsefesinin İlkeleri)  | 
|   | 
|  | 
|  | Friedrich Hegel |  | 
|  08-23-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Friedrich HegelFriedrich Hegel ve Mutlak İdealizm Hegel felsefesi her şeyden önce bireylerin kendi kendilerine ilişkin olarak özgür bir bilince ulaştıkları bir insanlık tarihi felsefesidir  Ama bilinç kendi başına özgür değildir; bilincin özgürleşmesi 'Tinin fenolojisinde'nde betimlenen karmaşık bir süreçle gerçekleşir  Bu eserde Hegel, bilincin bütün dünya ölçeğinde kendi kendini nasıl sınadığını ve yalın bir öznel kesinlik ile kendi kendinin nesnel bilgisine nasıl ulaştığını ortaya koyar  Bilinç, dünyanın bilincine vararak, kendi kendisinin bilincine de, 'efendi ile köle arasındaki diyalektik olarak adlandırılan yolla' varacaktır  Gerçekte bu diyalektik, her biri kendisini olduğu gibi tanıtmak isteyen iki bilinç biçimi arasındaki kölelik ve egemenliklerini insanlık içinde -çünkü insanlık hayvanlardan kesinlikle farklı olarak, yaşamı aşma yeteneğine sahiptir- betimler  Her biri bunu bir ölüm kalım savaşı içinde, hem kendisi hem öteki için yapacaktır  Köle kaybedecek, yaşam önünde diz çökecek ve efendi için çalışarak ona hizmet edecektir  Ancak köle (Marx'ta proleter) esaretinden de bu çalışma içinde ve bunun sayesinde kurtulacaktır; çünkü dünyayı dönüştürerek, kendi kendisine bağımsızlığa ulaşmanın somut araçlarını verecektir  Bu süreç sonunda, bilinç Akıl'a ulaşır  Dünya ona yabancı olmaktan çıkar; dünyaya ilişkin bilgisi onun gerçek bilgisidir, ve onun gerçek bilgisi de dünyaya ilişkin bilgisidir  Ama bilinç artık sadece bireyin bilinci değildir; bilinç, içinde 'ben'in biz olduğu, biz'in ben olduğu' tinsel bir topluluğun bilincidir  ve bu da Tin'den başka bir şey değildir  Tin, tarihsel gelişim kilit anları olan belli sayıda 'figures' aracılığıyla tarih boyunca kendini ortaya koymuştur  Bu kilit anlar yunan etiğinden, Hegel'in dönemindeki çağdaş Prusya'ya kadar uzanır  Bu süreç sonunda ancak bilinç, Tinin kendi bilinci haline gelerek mutlak bilgiye ulaşır; filozof da böyle bir bilginin yorumcusu olur  | 
|   | 
|  | 
|  | Friedrich Hegel |  | 
|  08-23-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Friedrich HegelFriedrich Hegel ve Kültür Felsefesi Friedrich Hegel'in Kültür Felsefesi Anlayışı Geist, kendisini kültür dünyasında diyalektiğin üçlü hareketi gereğince, Sübjektif Geist (Öznel Tin), Objektif Geist (Nesnel Tin) ve Mutlak Geist (Mutlak Tin) olarak açar  Buna göre, subjektif Geist en alt düzeyinden en üst düzeyine kadar insan ruhunu meydana getirir  Geist, kendisine yönelmiş özgür bir varlık, kendisini bilip tanıyan bağımsız bir gerçeklik haline gelmek için, doğadan yavaş yavaş sıyrılır  O, henüz gelişmemiş bir ruh halindedir ve bu haliyle antropoloji biliminin araştırma ve inceleme konusu olur  Ruhun henüz doğadan tümüyle sıyrılamadığı bu aşamada, ona karşılık gelen kavrayış biçimi duyumdur  Ruh, daha sonraki aşamada 'duygu' ya da hissetmeye geçer  Hissetmenin en gelişmiş ve tamamlanmış şekli 'kendini hissetme'dir ve bu bilince giden bir ara basamaktır  Bilinç, böylelikle duyum, algı ve anlayış aşamalarından geçerek kendini özgür bir Ben (Ruh, Zihin) olarak tanır  O, bundan sonra başka benleri de tanır ve kabul eder  Böylelikle, Geist kendisini Nesnel Ruh olarak gerçekleştirir ve ortaya ahlaklılık ve Devlet çıkar  Bu durum benin kendi içinde kalmaktan kurtularak genel kurallara ve öznellikten nesnelliğe yükselmesi demektir  Böylece, herkes için geçerli olan, herkesi kavrayan nesnel Ruh ortaya çıkmış olur  Tarih dediğimiz şey, Hegel'e göre, halklarda beliren Ruhun gelişmesinden başka bir şey değildir  Tarihin belli bir anında, belli bir halk, Ruhun gelişmesini üzerine alır  Ruhun hukuk, devlet, ahlak ve tarih alanındaki bu nesnelleşmesi boyunca kendine dönmesi, kendini tanıması, mutlak Ruhun bilincine varması söz konusudur  Özel isteklerin, tutkuların ve eğilimlerin alanında, herkes için geçerli nesnel ilkeleri ortaya koyarak, onları hukuk, ahlak, devlet şeklinde kabul eden Ruh, bütün koşullardan sıyrılarak kendini tanımaya, kendi özünü fark etmeye başlar  Böylelikle, Mutlak Ruh haline gelir  Mutlak Ruh da üç adımlı bir hareketle gerçekleşir  Onun birinci aşaması sanat (tez), ikinci aşaması ise dindir (antitez)  Buna karşın, onun üçüncü aşaması felsefedir (sentez)  Felsefe, Hegel'e göre, hem sanatın hem de dinin aşılması ve onların içlerinde taşıdıkları hakikatin daha üst bir düzeyde kavranmasıdır  Felsefe, Geist'ı, mutlak varlık olarak kavrar ve onu hem maddi olmayan bir düşünce, hem de elle tutulup gözle görülebilen bütün varlıkların birliği olarak kavrar  | 
|   | 
|  | 
|  | Friedrich Hegel |  | 
|  08-23-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Friedrich HegelFriedrich Hegel ve Metafizik Friedrich Hegel'in Metafizik Anlayışı Alman idealizminin kurucusu olan Kant, aklın kendisinin a priori kategorileri ve bilginin formlarını, kalıplarını sağladığı için, bilginin mümkün olduğunu söylemişti  O bilginin, bu a priori kalıplarının insandan, içeriğinin ise dış dünyadan, insanın dışındaki gerçeklikten geldiğini savunmuştu  Buna göre, insan zihni, bilgiye a priori, deneyden bağımsız olan formları, kategorileri sağlar, bu formların malzemesi, içeriği ise insandan bağımsızdır, dışarıdan gelir   Hegel, işte bu noktada bilginin formları kadar içeriğinin de zihnin eseri, ürünü olması gerektiğini savunur  Demek ki, bilginin tüm öğeleri zihnin eseridir  Hegel'e göre, insan, bilgide kendisinin dışında olan, kendisinin yaratmadığı ve insandan bağımsız olan bir dünyayı tecrübe etmektedir  Bu doğal dünya bütünüyle zihnin eseridir, fakat biz insanların zihinlerinin eseri değildir; bilgimizin nesneleri bizim zihinlerimiz tarafından yaratılmamıştır   Bundan Hegel'e göre, şu sonuç çıkar: Bu dünya, bu dünyayı meydana getiren ve bilgimizin konusu olan nesneler, sonlu bireyin, insanın zihninden başka bir zihnin eseri olmalıdır  Bilginin nesneleri ve dolayısıyla bütün bir evren mutlak bir öznenin, mutlak bir Zihin, Akıl ya da Tinin ürünüdür  Hegel'in Tin, Geist, İde, Mutlak, Mutlak Zihin adını verdiği bu tinsel varlık, tüm bireysel, sonlu insan ruhlarının dışındaki nesnel bir varlık olup, Tanrı'dan başka bir şey değildir  Hegel, Mutlak Zihnin, Geist'in özüne, insan aklı tarafından nüfuz edildiğine inanır, çünkü Mutlak Zihin, insan aklının işleyişinde olduğu kadar, doğada da açığa çıkar  Yani, Geist kendisini Hegel'e göre, doğada ve insan aklında ifade eder  Ona göre, gerçekliğin tümü yalnızca bir İde, Mutlak ya da Nesnel Akıl, bir Mutlak Tin aracılığıyla anlaşılabilir  Bu Mutlak Akıl, dünya tarihi boyunca bir evrim süreci içinde olmuştur  Mutlak Akıl aşkın, kendi kendisine yeten, kendi kendisinin mutlak olarak bilincinde olan, tam olarak bağımsız bir varlık olmaya çalışmaktadır  Söz konusu evrim süreci, mutlak Aklın tam olarak rasyonel ve anlaşılır bir varlık haline gelme çabasıdır   Düşünce ile varlığın, mantık ile metafiziğin bir ve aynı gerçekliğin iki farklı yüzü olduğunu söyleyen Hegel'de Mutlak Zihin statik bir varlık değil, fakat dinamik bir süreçtir  Bu Mutlak Zihin, dünyadan ayrı bir varlık değil, fakat özel bir bakış açısından görüldüğünde, dünyadır  Hegel'in dinamik bir süreç olarak betimlediği bu mutlak varlık, onun diyalektik adını verdiği üçlü adımlardan oluşan hareketlerle değişir ve gelişir  İşte dünya, varlık, kültür ve uygarlık dediğimiz her şey, Mutlak Zihnin üçlü adımlarından oluşan diyalektik hareketlerinden meydana gelir   Evren, kendisinde mutlak Aklın amaçları ya da hedeflerinin gerçekleştiği bir evrim sürecidir  Hegel'in bu anlayışı, teleolojik ya da organik bir anlayıştır  Evrimde en önemli şey, başlangıçta var olandan ziyade, sonuçta ortaya çıkandır  Hakikat bütündedir, ama bütün yalnızca evrim süreci tamamlandığında gerçekleşir  Mutlak olan özü itibariyle bir sonuç, bir tamamlanmadır  Felsefe, buna göre, sonuçlarla ilgilenir; o, bir evrenin başka bir evreden nasıl zorunlu olarak çıktığını göstermek durumundadır  Bu hareket doğada ve hatta tarihte bilinçsiz olarak gerçekleşir  Hegel'e göre, düşünür bu sürecin bilincinde olabilir; o bu süreci betimleyebilir  Düşünür evrenin anlamını bildiği, evrensel dinamik aklın kategorilerini, işlemlerini yakaladığı zaman, en yüksek bilgi düzeyine yükselir  Filozofun zihnindeki kavramların diyalektik evrimi, dünyanın nesnel evrimiyle çakişı; öznel düşüncenin evrimi ve kategorileri, evrenin kategorileriyle bir ve aynıdır  Düşünce ve varlık özdeştir  | 
|   | 
|  | 
|  | Friedrich Hegel |  | 
|  08-23-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Friedrich HegelHegel ve Diyalektik Hegel'in Diyalektik Anlayışı Mutlak varlığın bilgi ya da düşünce süreciyle doğal süreci kapsayan gelişme süreci, Hegel'e göre, diyalektik yoluyla gerçekleşir  Diyalektik, hem düşünmenin hem de bütün varlığın gelişme biçimidir  Düşünme de varlık da hep karşıtların içinden geçerek, karşıtları uzlaştırarak gelişir  Felsefenin görevi şeylerin doğasını anlamak, şeylerin doğasının, var oluşunun, özünün ve amacının ne olduğunu bildirmek ise eğer, felsefenin yöntemi bu amaca uygun bir yöntem olmak durumundadır   Yöntem, evrendeki rasyonel süreci yeniden yaratıp ifade etmelidir  Bu amaca ise, Hegel'e göre, gizemli bir biçimde, dahinin sezgileriyle veya daha özel bir yolla ulaşılamaz  Hegel felsefenin, Kant'ın da belirtmiş olduğu gibi, kavramsal bilgi olduğunu öne sürer  Fakat biz gerçekliği soyut kavramlarla tüketemeyiz; zira gerçeklik, soyut kavramların gereği gibi yansıtamayacağı, hareket halindeki dinamik bir süreçtir  Çünkü gerçeklik olumsuzlamalarla, çelişkilerle ve karşıtlıklarla doludur   Bir şeyi gerçekte olduğu şekliyle anlatabilmek için, Hegel'e göre, onun hakkındaki tüm doğruları ifade etmemiz, onun tüm çelişkilerini belirtmemiz ve bu çelişkilerin nasıl uzlaştırıldığını göstermemiz gerekir  Bu ise, diyalektik yöntemle olur  Buna göre, düşünce diyalektik olarak ilerlediğinde, en basit, en soyut ve içerik bakımından en boş olan kavramlardan daha kompleks, daha somut ve daha zengin kavramlara doğru ilerler  Hegel'in diyalektik yöntem adını verdiği bu yönteme göre, biz işe soyut ve tümel bir kavramla başlarız (tez); bu kavram bir çelişkiye yol açar (antitez); birbirlerine çelişik olan bu iki fikir, ilk iki kavramın bir birliğini ifade eden üçüncü bir kavramda uzlaştırılır (sentez)  Yeni kavram da yeni birtakım problem ve çelişkilere yol açar, öyle ki bunların da başka kavramlarda çözümlenmesi gerekir   Diyalektik süreç, bundan dolayı kendisinde tüm karşıtlıkların hem barındığı ve hem de çözüldüğü, nihai ve en yüksek kavrama ulaşılıncaya kadar sürer  Bununla birlikte, tek bir kavram, en yüksek kavram bile olsa, bütün bir gerçekliği göstermez  Tüm kavramlar yalnızca kısmi doğrulardır  Bilgi bütün bir kavramlar sisteminden meydana gelir  Doğruluk ve bilgi, tıpkı rasyonel gerçekliğin kendisi gibi, canlı bir mantıksal süreçtir  Buna göre, bir düşünce zorunlu olarak başka bir düşünceden çıkar; bir düşünce, başka bir düşünce meydana getirmek üzere kendisiyle birleşeceği düşüncede, bir çelişkiye yol açar  Diyalektik hareket düşüncenin mantıksal olarak kendi kendisini açmasıdır   Hegel'e göre, filozofun yapması gereken şey, düşüncenin tanımlanan şekilde kendi mantıksal akışını izlemesine izin vermektir  Bu süreç tam olarak ve gereği gibi gerçekleştirildiğinde, dünyadaki süreçle bir ve aynı olan bir süreçtir  Hegel'e göre, Mutlak'ın, Geist'in diyalektik hareketinin birinci adımında O, kendisindedir  Burada Geist, henüz bir imkanlar ülkesidir  O, kuvve halinde olan gücünün henüz gerçekleştirmemiştir (Tez)  Bununla birlikte, onun kendisini bilmesi, tanıması için, Geist'in kendisine bir gerçeklik kazandırması gerekir  Geist, Mutlak Zihin bu amaçla kendisini ilk olarak doğada gerçekleştirir (Antitez)  Doğa, dünya dediğimiz şey, Hegel'e göre, karşıtlaşmış, farklılaşmış hale gelen mutlak varlıktır  Soyut ve farklılaşmamış halde bulunan İde'nin tek tek varlıklar haline gelerek kendi dışında bir varlık haline dönüşmesidir  O, şimdi kendisinden başka bir şey olmuş, özüne aykırı düşmüştür  Geist, Mutlak Zihin doğada kendisine yabancılaşmış, kendi özü ile çelişik bir duruma düşmüştür  Bu çelişki, diyalektik sürecin üçüncü basamağında, kültür dünyasında ortadan kalkar (Sentez)  Bununla da, Geist yeniden kendini bulur, kendine döner, ancak o, bu kez bilincine tam olarak varmış, özgürlüğe kavuşmuş durumdadır  Çünkü, Geist'in yasası, doğal dünyada zorunluluk, buna karşın kültür dünyasında özgürlüktür  | 
|   | 
|  | 
|  | Friedrich Hegel |  | 
|  08-23-2012 | #7 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Friedrich HegelDiyalektik Yöntem Nedir? Şimdiki sorumuz, öteki kategorileri varlıktan nasıl çıkarsayacağımızdır  Hangi yöntemi kullanacağız? İlk kategoriye şans veya kaprisle karar veremeyeceğimiz gibi, çıkarsama yöntemimiz de rasgele aklımıza gelen bir yöntem olamaz  Burada da, çıkarsamayı biz yapmıyoruz  Biz kendi aklımızla kategoriler arasında bağlantılar yaratmıyoruz: Çıkarsama, aklın bizden bağımsız olarak yer alan nesnel bir sürecidir - şüphesiz zaman içinde bir süreç değil, mantıkî bir süreçtir bu  Bizim görevimiz kategorileri çıkarsayacağımız yöntemi icat etmek değil, kategorilerin kendilerini çıkarsama yöntemlerini keşfetmektir  Yukarıda daha genel ve soyut kavramın her zaman daha az genel ve soyut olana öncel olacağını görmüştük  Bu ilke yalnız vârlığın ilk kategori olduğunu göstermiyor, daha sonraki kategorilerin sırasını da belirliyor  Düşüncede, nesnel akılda,' daha soyut kavram her zaman daha az soyut kavrama öncel olacaktır  Dolayısıyla Mantık summum genus'dan yani varlıktan başlayarak, art arda özgülleşmelerden geçerek, en az soyut kavrama kadar gelecektir  Yöntemimiz cinsten türe geçmek, türü yeni bir cins alarak ele aldıktan sonra buradan yeni ve daha aşağı bir türe geçerek devam etmektir  Ama, cinsten türe geçebilmemiz için cinse bir ayırt katmamız gerekir  Dolayısıyla ilerleme sıramız cins, ayırt, tür (şeklinde olacaktır  Sonra türü yeni bir cins olarak ele alırken yeni bir türe çevirmek için yeni bir ayırt bulmalıyız   Yöntemimiz baş- tan sona kadar bu cins, ayırt, tür üçlüsünün ritmi için- de ilerleyecektir  * Burada ayırt kelimesini “differentia” karşılığı kullanıyoruz  Türkçe felsefe dilinde buna “ayrım” da deniyor  Ancak, “ayırım”ı başka yerlerde “distinction” karşılığında kullandığımız için bu kavramı “ayırt” kelime'siyle karşılamayı tercih ettik  Bu son paragrafta anlatılan “cins, ayırt-tür” üçlüsü Hegel diyalektiğinin ünlü “tez-antitez-sentez” üçlüsü ile özdeştir Ama varlık gibi bir soyutlamadan başlarsak, bundan ayırt ve türü nasıl çıkarsayabiliriz  Bütün mantıkî çıkarsamalarda, ereğin sebepte ya da öncelde içerilmiş olması zorunludur   Biçimsel mantığın bu ilkesinin bozulması meşru olmayan süreç yanıltısını getirir: Öncülde olmayan bir şey sonuçta da olamaz  Bu aslında eski er nihilo nihil fit ilkesidir  Hiçten bir şey çıkmaz ve bir şeyden, içinde olmayanı alamazsınız  Basit betimsel mantık için ne kadar geçerliyse Hegelci Mantık için de o kadar geçerlidir bu  Bir kategoriden, A'dan, bir başka kategoriyi, B'yi çıkarsayacaksak, bunu ancak, A; B'yi içeriyorsa yapabiliriz  Ama A kategorisinin B kategorisini içerdiğini gösterebilirsek, bu zaten A'dan B'yi çıkarsamak demektir  Çıkarsamanın biçimsel mantıkta anlamı budur; buradaki anlamı da gene budur  Şimdi, türü cinsten nasıl çıkarsayabiliriz? Cinsin türü içerdiğini nasıl göstereceğiz? Cinsten türe varmak için ayırtını da eklemeliyiz  Dolayısıyla, cinsin âyırtı içerdiğini de göstermeliyiz  Oysa cins, özellikle ayırtı dışarıda kalmak üzere tanımlanmıştır  Bundan ayırtlarını çıkarsamak meşru olmayan bir akıl yürütme süreci gibi görülebilir  Platon'un idealarının soyut evrenseller olduğuna işaret ettiğimizde bunu görmüştük  Kırmızı, yeşil, mavi idealar'ı renk ideasından çıkarsanan, az, çünkü renk ideası bu, aşağı ideaları içermez  Sadece kırmızı, yeşil ve mavide ortak olanı içerir  Kırmızının kırmızılığı yeşil ve mavinin özelliği değildir, dolayısıyla, da renk ideasının içinde değildir  Aşağı idealara özgü olan, ayırtları, yüksek ideanın özellikle dışında bırakılmıştır: 'Aynı şekilde varlık kategorisi de her şeyde ortak olanı içerir, ama bütün özgül ayrım ve belirlemeleri dışarıda bırakır, dolayısıyla da herhangi bir ayrım veya belirlemenin varlıktan çıkarsanması imkansız görünür   Örneğin, neden, etki, töz, nicelik, varlığın özgül çeşitleridir ve bunların fikri varlık kavramının dışındadır, dolayısıyla da ondan çıkarsanamaz  O 'halde, herhangi bir çıkarsama nasıl mümkün olabilir? Bu sorunun çözümü Hegelci felsefenin temel ilkesini, ünlü diyalektik yöntemi meydana getirir  O zamana kadar sanıldığı gibi, bir evrenselin mutla,k olarak ayırtlarını dışarıda bırakmayacağının keşfine dayanır  Hegel bir kavramın kendi karşıtını gizli şekilde kendi içinde bulundurabileceğini, bu karşıtın oradan çıkarılarak ya da çıkarsanarak ayırt görevini yapacağını yani cinsi türe dönüştüreceğini buldu  Diyalektik yöntemi açıklamanın en basit yolu somut bir örneğini vermek, sonra da içerdiği genel mantık ilkelerini ortaya koymak olacaktır  Örnek olarak Hegelci Mantığın ilk kategoriler üçlüsünü ele alıyoruz varlık, yokluk, oluş  Varlık kategorisiyle başlıyoruz   Katıksız kategoriyi düşünmemiz gerekiyor, bu kalem, şu kitap, bu masa, şu sandalye gibi herhangi bir tikel varlık aidini değil  Bütün özgül belirlemelerden soyutlamalıyız onu  Bu soyut fikre; istersek, somut bir nesneden, sözgelişi şu masadan varabiliriz  Bütün niteliklerinden, dört köşeliğinden, kahverengiliğinden, katılığından, hattâ masalığından soyutlamalıyız onu  Sadece =olduğunu~, varlığını, evrendeki başka bütün nesnelerle ortak yanını düşünmeliyiz  Böyle bir varlıkta hiçbir belirleme kalmaz, çünkü bütün belirlemelerinden soyutlanmıştır  Dolayısıyla mutlak olarak belirlenmemiş ve özelliksizdir, tamamen boştur, katıksız bir boşluktur vacuum  Hiçbir içeriği yoktur, çünkü ne çeşitten olursa olsun içerik özgül bir belirleme olur  Bu mutlak boşluk, hiç- bir şey değildir; her şeyin, bütün belirlemelerin, niteliğin, özelliğin yokluğudur  Ama bu, her şeyin yokluğu, açıkça hiçliktir  Boşluk, yoklukla aynı şeydir  Böylece katıksız varlık kavramının yokluk kavramını içerdiği görülür  Ama bir kategorinin ötekini içerdiğini göstermek, bir kategoriyi bir kategoriden çıkarsamak demektir  Böylece yokluk kategorisini varlık kâtegorisinden çıkarsamış oluyoruz  Varlığın yokluk olduğu, ya da varlıkla yokluğun özdeş olduğu önermesi, belli bir çeşit varlığın, örneğin bu masanın yoklukla aynı şey olduğu ya da yemek yemenin yemek yememekle aynı şey olduğu gibi saçma, bir anlamda anlaşılmamalıdır  varlık kategorisi bir soyutlamadır, oysa masa ve yemek somut nesnelerdir ve varlığın yanı sıra türlü özgül belirlenmeyle donanmışlardır  Masanın dört köşeliği, kahverengiliği, katılığı gibi bütün özgül ~belirlemelerden soyutladıktan sonra kal,an katıksız soyut varlık fikrin- den söz ediyoruz  Yokluk düşüncesiyle aynı alan bu tamamen boş varlık fikridir  Aynı şeyi başka bir biçimde de anlatabiliriz  Bir şeyin «olduğunu", ama bu “olma”sı dışında hiç bir nitelik ya da karakteristiği olmadığını söylemek - bu şeyin hiçbir şey olmadığını söylemekle birdir  Masa dört köşe, kahverengi, katıdır  şimdi biçimini yok edelim, katılığını, rengini, bütün niteliklerini alalım, geriye hiçbir şey kalmaz  Masanın “olduğunu” ama “olma” dışında hiçbir nitelik ya da özelliği olmadığını Söylemek, masanın «olmadığını>, söylemekle aynı şeydir  Demek ki katıksızca “almak”, başka herhangi bir belirlemeye uğramaksızın «olmak», olmamakla eştir  Varlık, yok - varlıkla ya da yokluklar özdeşir  Özdeş olduklarına göre birbirlerine dönerler  Varlık yokluğa döner  Ve tersine, yokluk da gene varlığa döner; çünkü yokluk fikri boşluk fikridir ve bu boşluk katıksız varlıktır  Her kategorinin böylece öbür kategori içinde kaybolması sonucu üçüncü bu fikir ortaya çıkar ki bu da varlık ile yokluğun birbirlerine geçişleri fikridir   Bu, oluş kategorisidir  Parmenides oluşu incelemiş ve yalnız iki biçimi, yokluğun varlığa ve varlığın yokluğa geçişi biçimlerinin olduğunu söylemişti  Birinci biçim başlangıç, doğuş, varlık durumu- geliştir; ikincisi sona ermek, bitmek, yok almaktır  Böylece şimdi üç kategorimiz oldu  Varlıkla başlamıştık  Bundan yokluğu çıkarsadık  Bu ikisi arasındaki ilişkilerden de oluş çıkarsadık  Bunlar, Hegelci Mantığın ilk üç kategorisidir  Şimdi burada söz konusu olan genel  yöntem ilkelerini ele alalım  Bir kere bu üç kategori sırayla cins, ayırt, türdür  Yok varlıkla varlık fikirlerini birleştirdiğimizde oluş fikrine geliriz  Yok varlık ya da yokluk, yani ikinci kategori, dolayısıyla ayırt'tır  Varlık, yokluk, oluş ilk Hegelci üçlüdür   * Burada ayırt kelimesini differentian karşılığı kullanıyoruz  Türkçe felsefe dilinde buna ayrım da deniyor  Ancak, I “ayırım”başka yerlerde “distinction”~ karşılığında kul1andığımız için bu kavramı “ayırt” kelime'siyle karşılamayı tercih ettik  Bu son paragrafta anlatılan “cins,ayırt-tür” üçlüsü Hegel' diyalektiğinin ünlü “tez-antitez-sentez” üçlüsü ile özdeştir  | 
|   | 
|  | 
|  |