Prof. Dr. Sinsi
|
Ratip Aşir Acudoğlu
İlköğrenimini Mahmudiye Rüştiyesinde, orta öğrenimini Ankara Sultanisi'nde tamamladıktan sonra, 1918' de Sanayi-i Nefise Mektebi'nin (Güzel Sanatlar Akademisi) Heykel Bölümü'ne giren Ratip-Aşir Acudoğu, İhsan Özsoy'dan heykel sanatıyla ilgili temel bilgileri aldı İki yıl öğrenim gördükten sonra Almanya' ya gitti Asıl amacı oradan Fransa' ya geçerek Maillol'un yanında çalışmaktı ama, Paris'e gitmeyi başardığı halde, Maillol ders vermediği için bu amacına ulaşamadı İki yıl kadar Münih'te Blecker'in atölyesinde çalıştı 1925'te yurda dönünce, Avrupa sınavlarına katılarak Paris'e gitti; julian Akademisi'nde Landowski ve Bourchard'ın atölyelerinde çalıştı Ama, söz konusu sanatçılar, heykelin akademik disiplinini uygulayan ve bu yolda eğitim veren kişiler olduklarından, Ratip Aşir zaman buldukça, kendine usta olarak seçtiği Maillol ve Bourdelle' in atölyelerine giderek, onların önerilerinden yararlandı Üç yıl sonra yurda döndü ve Edirne Öğretmen Okulu resim öğretmenliğine atandı Bu okulda kendisine verilen bir heykel atölyesinde, ilk anıt çalışmalarını gerçekleştirdi: Menemen' deki Kubilay Anıtı, bu dönemin ürünüdür On yıl sonra, 1939'daki Erzincan depremi nedeniyle, İnönü'ye bir şükran anıtı olarak, sipariş edilen anıt-heykeli hazırladı Edirne' den sonra İstanbul'da Zeyrek, Bakırköy ve Beykoz ortaokullarında resim öğretmenliği görevini sürdürdü 1957'de Çubuklu Ortaokulu'nda görevliyken öldü
ANIT HEYKELLER
Ratip Aşir Acudoğu, heykel sanatımızda yabancı sanatçılar tarafından başlatılan anıt türündeki heykel
geleneğini, Türk sanatçılarının yapıtlarına aktaran kuşağın öncülerinden biridir Elimizdeki yapıtları az sayıda olmakla birlikte, özellikle üç önemli anıt-heykelinde (Ankara Ziraat Fakültesi önündeki"Atatürk heykeli, Erzincan'daki İnönü heykeli ve Menemen'deki Şehit Kubilay heykeli), Cumhuriyet'in sanatla bütünleşen çağdaş ve gerçekçi ideolojisi gözlenebilir İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'ndeki tek alçı heykeli Fahriye Yen büstüyse, sanatçının Maillol heykellerine bağlı yönünün başlıca örneğidir
Anıt heykelciliği, kendi kuşağının öteki sanatçıları gibi Acudoğu'yu da belli ilkeler doğrultusunda çalışmaya yöneltmiş, bu ilkeler arasında, anıt heykelciliğini belli işlevler üstüne oturtma çabası her zaman önemli yer tutmuştur Sipariş kurallarına uyma zorunluluğu ve konu sınırlaması, özgür yaratıcılığı bir anlamda ister istemez sınırlandırmış da olsa, bu sınırlamaya karşın, Türkiye'de 1930 yıllarında anıt heykelciliğinde ortaya çıkan seçeneklerin, Acudoğu'nun sanatında kesin yorum biçimini belirlediği söylenebilir Söz konusu yorumda, gerçekçilik temel ölçü olarak alınmış, güncel gelişmeler karşısında her türlü abartmadan uzak kalınmaya özen gösterilmiştir Amaç, yaşanan dönemin tanığı olmak, hem toplumsal, hem sanatsal açıdan yeni devlet bilincinin oluşmasına katkıda bulunmaktır Yapıtlarında bu ilkeden hareket eden Acudoğu, çevre ve tarih olgusunu sürekli göz önünde tutup, bu olgular ile heykelin çağdaşlık boyutu arasında nesnel ilişkiler kurmuş bir sanatçıdır
|