Prof. Dr. Sinsi
|
Şakir Ağa
Ahmet I döneminde Kırım'dan göç eden Tatar Osmanoğlu ailesinden ve Hayriyye tüccarından (devletçe tanınmış büyük tüccar sınıfı) Ahmet Emin Ağa'nın oğlu olan Şakir Ağa küçük yaşta annesini yitirince, teyzesi tarafından büyütüldü Müziğe çocuk yaşlarında ilgi duyunca, teyzesi kendisine bir keman hocası tuttu Küçük Şakir, kısa sürede büyük bir ilerleme gösterdi Ancak ailesinin, özellikle babasının müzikle uğraşmasını istememesi nedeniyle müziği bıraktı Ama bu durum çocuk çağında Şakir Ağa'nın üstünde büyük ve ters bir tepki yarattı, ruhsal bir bunalım geçirmesine neden oldu Hekimlerin ve aile dostlarının araya girmesi, ayrıca bir aile yakınının aracılığıyla Enderun'a çırak girmesi ve bu yolla müziğe yeniden kavuşması, hastalığının geçmesini sağladı Enderun'da Selim III ün hazine kethüdası Salih Bey'in dairesinde yetişti, ilk müzik derslerini de Hanende Başçavuş Mustafa Ağa'dan aldı Buradaki öğrenimini başarıyla tamamlayan Şakir Ağa, çağdaşı Hammamizade İsmail Dede'den de Enderun' da meşk etti Sesi çok parlak ve okuyuş üslubu olağanüstü olan Şakir Ağa ile İsmail Dede Efendi arasında kısa zamanda büyük bir rekabet başladı; bu durum padişah huzurunda bile sürdü Selim III tahttan indirilince, İsmail Dede Efendi saraydan ayrıldı ama Şakir Ağa kaldı 1808'de Mahmut II padişah olduğunda Şakir Ağa, yetkin bir müzikçi olarak yetişmiş durumdaydı, keman ve tanbur çaldığı gibi, olağanüstü bir hanende olarak da ün yapmıştı Bu sırada Hazine Odası' nın üyesi ve çavuş rütbesinde bulunuyordu Mustafa IV'ün kısa saltanatı sırasında evine çekilen Şakir Ağa, Mahmut II'nin tahta çıkmasıyla yeniden saraya döndü Padişahın tahta çıkışından birkaç yıl sonra musahip-i şehryâri (padişah nedimi) oldu 1821'de sarayda müezzinbaşılığa (ser müezzin-i şehryâri) atandı Bu görevini sekiz yıl sürdüren Şakir Ağa 1829'da imâm-ı sultanilik unvanı kendisine verilmediği için üzülüp saraydan ayrıldı ve hâcegânlık payesi aldı Saraya arada sırada gidiyordu Saltanatının ilk yılında yaşadığı Abdülmecid I den büyük ilgi gördü Hat sanatında da başarılı olduğunu öğrendiğimiz Şakir Ağa 63 yaşmda öldü ve Eyüp Camisi mihrabı önüne gömüldü
Şakir Ağa'nm kardeşi Mustafa Ağa kemanidir ve Mahmut II döneminde saray küme faslında çalmıştır, aynı zamanda da bestecidir Şakir Ağa'nm torunuysa oyun yazarı Musahipzade Celal'dir
besteciliği
Olağanüstü anlatım yeteneği ve yüksek sanat gücüyle klasik Türk müziğinin en büyük bestecileri arasında yer alan Şakir Ağa'nın günümüzde elde bulunan yapıtlarının sayısı 70 kadardır; bu yapıtların çoğunluğunu şarkılar oluşturmaktadır Bu durum göz önünde bulundurulursa, Türk müziğinde şarkı formunun gelişmesinde ve yaygınlaşmasında en büyük rolü oynayan Hacı Arif Bey'den önce gelen en büyük şarkı bestecisi olarak Şakir Ağa'nın anılması gerekir Büyük formda (beste, ağır ve yürük semai, vb ) bestelediği bazı yapıtlarının kaybolduğu sanılmaktadır
Eserleri:Ferahnak kâr (hafif): Sakî be-nûr-i bade, ber-efrûz-i câm-ı mâ (tamamlanmamıştır) Ferahnak beste (ağır çenber): Meyi eder bu hüsn île kim görse ey gül-fem seni Ferahnak (yürük semai): Bir dilbere dil düşdü ki mahbûb-ı dilimdir Ferahnak şarkı (ağır aksak semai): Ey şâh-ı melek-hûy, kadd-i bâlâyı ferahnak Evcârâ şarkı (ağır aksak semai): Efsun okur uşşâkına ol gamze-i câdû Müstear şarkı (aksak): Evvel benim nazh yârim, severim kimseler bilmez Dügâh şarkı (aksak): Ne yamandır dil-i bîçâreye olsa müşteri Rast şarkı (aksak): Hiç bulunmaz böyle dil-bâz, neler etdi bana bu yaz Rast şarkı (düyek): Her dilden ol meh çalmıyor Rast şarkı (ağır aksak): Mûy-i julidem olupdur serde anka İanesi (söz: Has-bî) Buselik şarkı (Türk aksağı): Dün Acemaşiran şarkı (sofyan): Bakma sakın benden yana
|