Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
felsefik, hikayeler

Felsefik Hikayeler

Eski 08-23-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Felsefik Hikayeler




BABANIN NASİHATI
Evvel zamanda, aklı başında, yüce, zengin bir adam varmış Bu adamın bir de oğlu varmış
Bu oğlan yetişme çağındayken babası aniden hastalanmış Oğlu, babasının yanına gittiğinde, adam:
“Ey oğlum, artık dünyadan ayrılma vaktim gelmiştir Benim sana söyleyecek çok önemli sözlerim,
nasihatlerim olacak” demiş Oğlu da: “Tamam babacığım, nasihatlerin başım üstüne, sen nasıl
istersen ben öyle yaparım” demişBabası: “Ey oğlum, benim ölümümden sonra sen, haftada bir evlen,
attan başka bir şeye binme ve baldan başka bir şey de yeme” demiş
Kısa bir zaman sonra babası vefat etmiş Oğlan da babasının dediği gibi her hafta bir kızla evlenip,
attan başka hiçbir bineğe binmemiş ve baldan başka hiçbir şey yememiş
Böylece biraz zaman geçtikten sonra oğlan babasından kalan mirası tüketmiş,
sonra da yemeğe ekmek bulamayacak hale gelmiş
Oğlanın bu durumunu gören hanımları da onu terk etmiş,
kendisi ise onun bunun kapısında gezerek ekmek dilenmeye başlamış
Oğlan, dilendiği bir gün, yaşlı bir adama rastlamış Yaşlı adam, bu oğlanın babasını hatırlamış
ve oğlanın nasıl oldu da bu hale düştüğünü oğlandan sormuş Bunun üzerine oğlan başından
geçenleri tek tek anlatmış yaşlı adamaOğlanın söylediklerini dinleyen yaşlı adam,
kafasını sallayarak: “Oğlum sen babanın ne demek istediğini tam olarak anlamamışsın
Onun ‘Her hafta bir kızla evlen’ dediği, ‘Git çalış, zahmet çek,
haftada bir gün karının yanında olsan karın sana bir kız gibi görünür
dediğidir ‘Attan başka bir şeye binme’ dediği ise,
‘Çalışarak yorulduktan sonra eşeğe binsen de, ata binmiş gibi olursun’ dediğidir
‘Baldan başka bir şey yeme’ dediği ise, ‘Zahmet çekerek onun meyvesini yesen,
baldan daha tatlıdır’ dediğidir Sen bunları anlamamışsın ay oğul!” demiş yaşlı adam
Oğlan: “Ah, böyle mi olacaktı?” diyerek hayıflanmış
Oğlan, babasının vasiyetini tam olarak anladıktan
sonra tekrar çalışmaya başlamış ve zengin olup muradına ermiş

Son insanlar Bizden sonra bir iki nesil daha ya var ya yok
Son zamanlar yaşanıyor
dünya dönmekten bıkmış usanmış çatırdıyor
İnsanlar hâlâ akıllanmamış uslanmamış
Yaşamak daha da zor olmuş
insanlar insanlıktan çıkmış
farkında değiliz ama galiba sonumuz gelmiş

Katliamlar
Dünya kan gölüne dönmüş binlerce çocuk daha yaşamadan ölmüş
Irklar bir birine kanlı bıçaklı olmuş dinler arasında savaşlar çıkmış
Ölüm toplu halde olur hale gelmiş tarlalar çiçek yerine ceset dolmuş
Analar doğmamış çocuklarına kıymış
evlatlar Babalarına kıymış
zulüm artmış zalim çoğalmış
Katliam toplu halde apaçık yapılır hale gelmiş
İnsanlar ölüm kokusunu duymaz
kanın allığını görmez olmuş

İlim ve Tarih
Artik Tarihi unutmak mümkün değil tarih kayıt edilmiş
Geleceğin farkı kalmamış geçmişten
İİnsan ders almamış tarihten
Zaman yok artık burada olup biteni oradaki biliyor
İlim almış başını uçsuz bucaksız bir yola gitmiş
Vereme çare bulunmuş mahsuller 10 katini verir olmuş

Kurbağa testi
Kurbağa kaynar suya atılmış
yandığını anında fark etmiş ve fırlayıp kaçmış
Kurbağa soğuk suda yavaş, yavaş kaynatılmış
hiçbir şeyin farkına varmadan haşlanmış
Dünya kaynıyor ama biz farkına varmıyoruz
Kurbağa misali halimizden memnun yaşıyoruz

Takıntılar avutuyor bizi
Uyanamamışız bizi ufak tefek takıntılar uyutmuş
Kimimiz paraya takmış kazandıkça kazanmış yine doymamış
Kimimiz fakirliğe takmış açlıkla mücadele ede, ede kendini kaybetmiş
Kimimiz politika ideoloji yolunda ezmiş ezilmiş kendini unutmuş
Kimimiz eğlenceye dalmış bir gece orada bir gece burada kimliğini kaybetmiş

Ben uyandım keşke uyanmaz olsaydım su çoktan kaynamış geç kalınmış…
ÖNYARGI
Birbirlerini çok seven, fakir oldukları kadar kimsesiz bir çift
Sadece küçük bir tarlaları ve tarlanın yanında tek odalı derme çatma bir evleri var
Ama günlerden bir gün adamın ölümü daha kötü günlerin başlamasına sebep
çünkü kadın hamile

Tüm acısına rağmen geçirdiği hamilelik döneminde,
karnında taşıdığı bebeği ile sürekli konuşarak avunur kadın
Ve günlerden bir gün doğum gerçekleşir nur topu gibi bir bebektir bu
her gün onunla tarlaya gider, sırtında taşır akşama kadar çalışır ve birlikte eve dönerler
bebek büyürken yine günlerden bir gün bir kunduz bulurlar
her gün onlarla birlikte ve onları takip ederek eve gider kunduz
Sabah yine onları bekler ve onlarla tarlaya gider
Kadın kunduzla bebeği hiç yalnız bırakmaz tabiî ki
Bir süre sonra evde birlikte yaşamaya başlarlar
Bebek evde uyurken kadın da evin önünü süpürmek ister
kısa bir süre de olsageri geldiğinde kunduzun ağzı kan içindedir
hemen elindeki süpürgenin sopasıyla kunduza vura vura öldürür
hemen bebeğin yanına gelir

BEBEK MIŞIL MIŞIL UYURKEN
AYAKUCUNDA KAFASI KOPARTILMIŞ BİR YILAN BULUR ANNE

Yalnız Adam ve kırlangı



Karli bir kis günüymüsYagan kardan üsümüs kücük kirlangic,yalniz
adamin penceresinin disina gelip gagasiyla cami tikirdatmis,adeta adamin
onun iceri girmesine müsaade etmesini istemis
Yalniz adam bu istegi görmüs,"olmaz alamam,git basimdan" der gibi kusu
kovalamis,sonra da kendi kendine söylenmis; " Hih,cami tikirdatmakla
kendisini iceri alacagimi mi saniyor acaba?"
Gecenin ilerleyen saatlerinde cani sikilmis,rüzgar ve soguk arttikca
yalniz adami daha baska düsünceler sarmis,kirlangicin arkadasligini geri
tepmekten biraz pismanlik duymus
"Keske kusu iceri alsaydimOna biraz yiyecek verirdimMinik kus oradan
oraya ucar,neseli sesler cikarir,civildar,yalnizligimi
paylasirdi"demisErtesi sabah ilk is pencereyi acip,etrafina bakinmis adamBelki
kirlangic oralarda biryerlerde olabilir diye düsünmüsAma görememis zavalli
kirlangiciUzun kis gecmis,yine yaz gelmisEtrafta kirlangiclar
civildayarak ucmaya baslayinca yalniz adam heyecanla cami sonuna kadar
acip,kusu beklemisAma hic gelen olmamisOnun hevesle havada ucan kuslara
baktigini gören komsusu hikayeyi ögrenince hafif buruk bir sesle
:"Sevgili komsum,anlasilan sen kirlangiclarin sadece 6 aylik bir ömürleri
oldugunu bilmiyordun"demisBunu isiten yalniz adam cok daha üzülmüs ama
üzülmek icin de artik cok gec kaldigini anlamis

-DIKKATLI OLUNFARKINDA OLUNKENDINIZE BIR SORUNACABA SIZ KAC
KIRLANGIC KOVALADINIZ?
-HAYATTA BAZI FIRSATLAR VARDIR KI SADECE BIR KEZ KARSIMIZA
CIKARLARDEGERINI BILEMEZSEK KACIP GIDERLERVE ASLA GERI GELMEZLER
------

Ağacın aşkı

Bir yeşil tepenin yamacında yaşlı bir ağaç yaşarmış
Bir tarafı uçurum bir tarafı yeşillik çimenmiş
Çok yıllar yaşamış, çok günler, çok insanlar görmüş
Ama bu güne kadar onun gibisini hiç görmemiş
Onun gibi güzeline ömrünce rastlamamış
Güzel bir kızmış bu, yaşlı ağacın yamacında dolaşırmış
Güzel olduğu kadarda soğukmuş
Ağaca sırtını yaslar onunla derdini paylaşırmış
Kızın derdi yalnızlıkmış
Eh buna da biraz kendi sebep olmuş
Hiç bir şeyi beğenmez kendinden başkasını da sevmezmiş
Ağaç yüreğine söz geçirememiş ve kıza âşık oluvermiş
Gel gelelim o güzel kız onu hiç görmezmiş
Sadece gölgesinden faydalanır ve orada eğlenirmiş
Yaşlı ağaç ateşsiz yanmış, yanıp tutuşmuş
Kıza yalvarmış yakarmış, bir kere bana bak,
belki sende beni seversin demiş
Ama güzel kız ona hiç bakmamış
Sadece gölgesinde dinlenmiş
Her gün ağacın yanına gelir yeşil tarafında eğlenirmiş
Aradan zaman geçmiş, ağaç kızdan umudu kesmiş
Yüreğindeki aşkı söküp atmış,
yerini de umursamazlığa vermiş yanına da birazcık nefret katmış
Nede olsa bir zaman o kız onun yüreğini yakmış
Kız geldiğinde gözlerini yummuş kızı duymamış
İşte o günden sonra ağaç duygularını bedeninden atmış
Yine o güzel günlerden biriymiş kız her zamanki gibi gelmiş
Ama bu gün o olağan günlerden değilmiş
Ne olduysa kız ağacın yeşil tarafından uçurum tarafına geçivermiş
Kızın ayağı uçuruma kaymış tam yuvarlanmaya başlamış
Anında ağaca sarılmış ağacın dallarını yakalamış
Sımsıkı tutmuş bırakmamış, kızın ağırlığı ağacı yerinden sarsmış
Ağaç bir kıza bakmış birde uçuruma
Sonrada kızın gözlerine bakmış kız ona gene bakmamış
Kız sadece tutunacak dal aramış
Ağaç, bırak beni aşağıda daha sağlam dallar var onları yakalarsın demiş
Kız ağacı dinlememiş, inadından vazgeçmemiş
Hem ağacı bırakmamış, hem de ağaca bakmamış
Toprak ağaçla kızı fazla çekmemiş
Yeter artık sizinle uğraşamam demiş
Onları uçuruma bırakıvermiş
Kız hem kendine, hem ağaca yazık etmiş, inadına kurban gitmiş
Giderken ağacıda yerinden yurdundan etmiş



1904 yılında Benedictus adli bir Fransız bilgini labaratuvarinda calisyordu
Rafların birinde içi bos bir şişeyi almak isterken elinden düşürdü
Tas zemin üzerine düsen sise belki bin parça olmuş, fakat
parçalar birbirinden ayrılmamıştı, sise gene eski biçimini muhafaza ediyordu
Bu olay Benedictus' u çok şaşırttı
Düşündü, düşündü sonunda şişeye bir kolodyon bileşiği koymuş olduğunu
hatırladı Bileşikteki eritici madde zamanla uçmuş , geriye kalan selüloz nitrat ,
şişenin duvarlarına sıvanmıştı İlk bakışta şişeyi
bos sanması bileşiğin saydamlığından ötürü idi
Birkaç gün sonra gazetelerde bir otomobil kazası okudu
Otomobilde bulunanlardan biri ,kırılıp dağılan cam parçalarından ciddi bir
bicimde yaralanmıştı Benedictus kararını vermişti
Bu konuda ilk adımları atacaktı ve artik oto camları kırıldığı zaman
dağılmayacaktı

Politikanin gercekleri

Çocuk babasina sorar " Baba, politika gerçekten nedir ?"
Baba söyle der Bak ogluml, ben eve para getiriyorum, öyleyse ben bir Kapitalistim
Annen parayi yönetir, öyleyse o da Hükümettir
Deden, paranin dogru idare edilip edilmedigine dikkat eder, öyleyse o da Sendikadir
Hizmetçi kiz ise isci sinifidir
Bizlerin ise tek hedefi vardir, senin rahatligin Dolayisi ile sende Halksin
Ve sargi bezi içinde yatan küçük kardesin ise Gelecektir
Oglum anlayabildin mi ?
Çocuk düsünür ve babasina bu gece anlattiklarinin üzerinde düsünecegini söyler
Gece yarisi çocuk uyanir
Çünkü küçük kardesi sargisina pislemistir ve bagirmaktadir
Ne yapacagini bilemeyen çocuk, anne ve babasinin yatak odasina gider
Annesi yalniz ve derin bir sekilde yatmaktadir, öyle ki onu uyandiramaz
Böylece hizmetçi kizin odasina gider Bakar ki babasi hizmetçi kizla yataktadir
Dedesi de pencereden gizlice onlari seyretmektedir !!!
Hepsi öyle mesguldürler ki, çocugun orada oldugunun farkina bile varmazlar
Çocuk hiçbir sey yapamadan yatagina geri döner
Ertesi sabah, baba çocuguna kendince politikanin ne oldugunu anlatmasini ister
" EVET" diye cevaplar çocuk
Kapitalizm isci sinifini kötüye kullaniyor
Sendika bunu seyrediyor
Bu arada hükümet uyuyor
Halk ise dikkate alinmiyor
Ve gelecek bokun içinde yatiyor
Politika budur
Ask = Ses ve Koku
Ask dedigin bundan ibaretKoku ve Ses
Hayatimiz boyunca duydugunuz bütün sesler arasinda en
az tanidigimiz,daha dogrusu hiç tanimadigimiz tek ses,
kendi sesimizdir Baska sesler bize birçok seyi hatirlattigi
halde kendi sesimiz bize hiçbir sey hatirlatmaz Sesimiz,
hafizamizda tek bir isik bile yakmazKendi sesimiz bize yabancidir
Kendi kokumuzu da alamayizKokumuz da yabancidir bize
Bu kadar yakin olup da sesine ve kokusuna yabanci
oldugumuz tek insan kendimiziz Belki de bu yüzden
kendimizi tanimayiz Belki de bu yüzden bir baska insanin
sesine ve kokusuna bu kadar çok ihtiyaç duyuyoruz Belki
de bu yüzden asik oluyoruz Belki de, bir baskasinin sesini
ve kokusunu kendi sesimizin ve kokumuzun yerine
koymaya, bir baskasinin sesini ve kokusunu bir parçamiz
gibi hissetmeye ask diyoruz Belki de, sevdigimiz insanin
sesine dogru akip gitmemiz, aslinda kendimize dogruyaptigimiz bir
yolculuk
Kendi sesimize ve kokumuza hafizamizda yer yokBiz kendimize
yabanciyiz
O yüzden baskalarinin sesiyle sevinip, baskalarinin sesiyleaci
duyuyoruz
Aski aramak, hep kendi sesimizi, kendi kokumuzu aramak belki
Hafizamizda bizi dolastiracak bir kilavuzu bulmayaçalismak
Terkedildigimizde duydugumuz aci, bir parçamizikaybetmekten
Terkettigimizde ardimizda biraktigimiz keder, terkettigimiz
insanin sesini ve kokusunu kendimizle birlikte götürerek
geride biraktigmiz bosluktanAski yasarken bunu hiç bitmeyecegini
sanmamiz,
bize
bagislanan büyük yanilgi sonucu, asik oldugumuz insanin
sesini ve kokusunu kendi parçamiz sanmamizdan
Sesler ve kokular olmasa geçmisimiz olmazdi
Sesler ve kokular olmasa asklar olmazdi
Sesler ve kokular olmasa acilar ve sevinçler olmazdi
Seslerini kokularini istediklerimizin, vücutlarini da
isteyecegiz Seni seviyorum dedigimizde, sen benim sesim
ve kokumsun demek isteyecegiz Kendi hafizamizda
baskalarinin sesleri ve kokularini kilavuz yapip
dolasabilecegiz ancak Kendi geçmisimize ancakbaskalariyla
ulasabilecegiz
Ask tanrisi, dünyayi yanilin emriyle yaratacakHep yanilacagiz
Hep yanilip yanildigimiz için hep aci çekecegiz
Ama sevinçlerimizi de bu yanilgiya borçlu olacagiz
yanildigimiz sürece sevecegizSonra yanildigimizi anlayacagiz
Ve gidip yeniden yanilacagiz

Karisik ama Dogru Yetismis bir kizi olan bir dulla evlendimBabam uvey kizima asik
oldu,evlendiBu sekilde babam benim damadim oldu,
üvey kizim da babamin karisi olmasi dolayisiyla benim annem oldu
Benim karim bir oglan cocuk dogurdu
Bu cocuk tabiatiyla babamin kayinbiraderi ve
benim uvey annemin biraderi olmasi nedeniyle de benim dayim oldu
Babamin karisi da bir oglan Çocuk dogurdu
Tabii dogan bu cocuk benim kardesim oldu
fakat ayni zamanda kizimin oglu olmasi dolayisiyla da torunum oldu
Boylece, karim da annemin annesi olmasi nedeniyle benim büyük annem oldu
Diger taraftan ben de karimin kocasi,ayni zamanda onun torunu oldugumdan,
bir kimsenin buyuk annesinin kocasi da buyuk babasi olacagindan dolayi,
kendi kendimin buyuk babasi oldum

Kapıyı hızlı çarpıp çıkma Geri dönmek zorunda kalabilirsin" demiş büyüklerimiz

"Kapıdan kapıya değişir" diye düşünebilirsiniz Değişmez aslında
Öfke, hırs ya da intikam, kalbinizi kapının çarpma hızından daha hızlı çarpar

Sevgilinizi, işinizi ya da en iyi arkadaşınızı terk ederken çarptığınız kapılar aynıdır
Hepsinde geride bıraktığınız insanlar vardır Onları“sizsizliğe” mahkum edip mutlu olurken, farkında olmadan kendinizi de onlardan “eksiltmiş” olursunuz

Bazen çarpma öncesinde “neden” sorusu gelir Gelmezse bilin ki çarptığınız kapı bir daha size hiç açılmayacaktır
Hayat politika gibi değildir Pişkinlik ve yüzsüzlük kaldırmaz
Pişmanlığa bile esnekliği çok azdır
Terazisi, “ çıkarlardan” çok,“duygularla” tartar
Kefe'nin birine kırık bir kalp koyduğunuzda, diğerine ne koyarsanız koyun dengelemez
Kalp cam gibidir Kırıkları yapıştırsanız da izleri yok edemezsiniz


Sevgilinizi, “sevgisizlikten” değil,“bencillikten” terk ediyorsanız, bundan sonra çarpacağınız daha çok kapı var demektir
Her “çarpıntı” hayatınıza attığınız bir çarpıdır Bu çarpı, matematikteki görevini üstlenip “artırıcı” etki yapmaz Görevini, “eksi”ye devreder

İşyerinizi, yeni bir iş bulduğunuz için terk ediyorsanız, kapıdan girerken verdiğiniz sözleri hatırlamanız gerekir
Kimse hayatını aynı işyerinde geçirmek zorunda değilse de, sözlerini tutmak zorundadır
Tabi bu sözleri tutmak kendi elinde olduğu sürece

Yasal zorunlulukları bir kenara atın Patronun sizi Pazartesi çağırıp, Salı günü atma lüksünü de
Patron sizi gönderirken, geride kalanların durumundan çok kurumun devamlılığını düşünür
Kurum yoksa iş de yoktur
Hedeflenen satışa, kâra ve verimliliğe ulaşmadıkça Pazartesi-Salı döngüsünden sıyrılmak da mümkün olmaz

Siz giderken durum biraz daha farklıdır
Sevgilinizi terk etme nedeniniz işiniz için de ortaya çıkarsa“çarpı” işaretinin “eksiltici”etkisi bir kez daha devreye girer
Elinizdeki işleri devretmeden, geride kalanları zor durumda bırakarak “çarparsanız” bu kez birden çok kişiyi hayatınızdan eksiltirsiniz



En iyi arkadaşınızı terk ediyorsanız vay halinize

Kaç kişinin “en iyi” arkadaşı vardır?

“En iyi” arkadaşı edinmek kaç yıllık emek ister?

“Kaç yılda” edinilen “en iyi” arkadaş, “kaç saniyede” harcanır?

“En iyi”nin boşalttığı yeri doldurmak için kaç tane“iyi” gerekir?



Kapıları çarptıktan sonra kafayı çarpmamak için düşünmekte fayda var

“ … Babam ve ben, yumurtalardan ve kasvetli kompartmandan biraz olsun uzaklaşmak için sahanlığa gittik
Sahanlıkta yan yana çömelmiş iki yaşlı adam vardı Yüzleri yıpranmış ve sertti, çok yaşlı ve çok sevimliydiler Ortalarında süslü bir pipo vardı……………………………, arada sırada derin ve keyifli bir nefes çekiyorlardı, gözlerinde hiçbir ifade yoktu…

……

Babam nereye gittiklerini sordu, adamlardan biri ağır bir aksanla yanıtladı

“Varanasi”

Niçin ?

“ Sanyas” diye söze girdi diğer adam, bir ciğer dolusu limon aromalı dumanı dışarı üflerken Sanyas sessizlik anlamına gelen bir terimdir, yaşlı insanlar kendilerini emekliye ayırıp Varanasi şehrine gittiklerinde yaptıkları şey

Övgü’nün sözlük anlamını bulmak kolay… Sözlük anlamı bir beğeniyi açığa vurmak diye özetlenebilir…Oysa yaşam içinde bulduğu anlam bu kadar yalın değil… Yaşam içerisinde bu alanda ciddi bir kafa karışıklığı yaşadığımızı düşünmeden edemiyorum…İltifat etmekten yalakalığa uzanan geniş bir yelpazeyi övgü olarak tanımlıyoruz ! ( Her alanda kafamız karışık ya gerçi… Aslında karışık kafa iyidir diye düşünenlerdenim… Ancak sözünü ettiğim bu tür bir kafa karışıklığı değil ve sanırım bu ayrı bir tartışma konusu)

Hayatın pratiğinden bakmayı seviyorum, yine öyle devam edeyim…

Birisine bir övgüde bulundunuz, yani bir beğeninizi ifade ettiniz…Örneğin “Türkçeyi güzel kullanıyorsun” dediniz… Diyelim ki, bu kişi de bu övgüyü reddeden bir tavır sergiledi… Bir sonraki karşılaşmanızda övgünüzü kabul etmediğini belirten bir davranış yaptı Neden ? Şimdi iç dinamiklere bakalım, yani kafa karışıklığına :

* “yüzünüze karşı sizi övenin yüzüne toprak atın “ ( Hadis-i şerif )
* “övgü yağdıranlar övülmeyi bekleyenlerdir “ ( La Rochefoucauld )

Peki övülen ne idi ? Toplumda yaygınlaşması doğru bir davranış… İnsanın kendi dilini öğrenmesinin ve güzel kullanmasının , bu konuda eğitimli olmasının ve örnek teşkil etmesinin topluma, insanlığa zararlı bir yanı var mı ?

Peki övgüyü kabul etmek istemediği için, ikinci karşılaşmada güzel Türkçe’den vazgeçme davranışı göstermiş olan ne yapmış oldu ? Hadis-i Şerif ya da entellektüel açıdan onaylanabilir bir davranış sergilemiş gibi görünse de…Geri adım attı, sanırım…… Bu davranış, neye övgü oldu peki… ?

Lafın özü : Ego’yu (nefs’i) şişirmekle övgüyü kabul etmek karıştırılmasın, derim…İyi yaptığımız, insanlığın, yaşadığımız toplumun hayrına, faydasına olan davranışlar gösterdiğimizde aldığımız övgüleri kabul etmek, o davranışları pekiştirmemize ve daha da geliştirerek sürdürmemize yardım edebilir…Sanırım ince ayrım, bu övgüleri kabul etmekte değildir, övgüleri kabul ettikten sonra ne yaptığımız, nasıl davrandığımızdadır… İçinizde artık sizden daha iyi, daha güzel Türkçe kullanabilen birileri olamayacağına dair bir duygu oluştu ise, uğraşmanız gereken şey bu duygudur Ama güzel Türkçe’den vazgeçmek değildir…… !!!!

Bir zamanlar, birbirine bitişik iki çiftlikte yaşayan iki erkek kardeş vardı Günlerden birgün bu iki kardeş arasında bir anlaşmazlık başgösterdi İki kardeş arasında o zamana değin ilk kez görülen bu anlaşmazlık,giderek büyüdü ve kardeşler arasında ayrılığa neden oldu

İki kardeş, birbirlerine yalnızca küsmekle kalmadılar, yıllardır ortaklaşa kullandıkları tarım makinelerine değin sahip oldukları tüm araç gereçlerini ve mal varlıklarını da ayırdılar

Küçük bir yanlış anlama sonucu başlayan anlaşmazlığı izleyen ayrılık , giderek büyüyen bir uçuruma dönüştü ve en sonunda yerini, karşılıklı
kullanılan hoş olmayan sözlere bıraktı Bunun arkasından da beklenenler
oldu ve kardeşler arasında önce şiddetli bir kavga, sonra da ürkütücü bir
sessizlik yaşanmaya başladı

Bir sabah, bu iki kardeşten büyüğünün kapısına bir usta geldi Elinde büyük bir marangoz çantası vardı Evsahibinden geçici bir iş
istedi: "Yapılacak ufak tefek bir işiniz varsa, size yardımcı olmak isterim" dedi "Elimden hemen her iş gelir Birkaç gün çalışırım, işi bitiririm"

Büyük kardeşin aklına o an bir "iş" geldi "Evet, sana göre bir işim var" dedi ve küçük kardeşinin çiftliğini işaret etti: "Şu derenin karşısındaki çiftlik, komşumundur Daha doğrusu, benim küçük kardeşime aittir o çiftlik Geçen haftaya dek benim çiftliğimle onun çiftliği arasında bir otlak vardı Sonra o, buldozeriyle oraya ırmak bendi yaptı ve şimdi aramızda,
otlak yerine, çiftliklerimizi birbirinden ayıran bir dere var" Büyük kardeşin söylediklerini dikkatle dinledikten sonra marangoz
sordu:"Benden ne yapmamı istiyorsunuz?" dedi

Büyük kardeş once kuşkusunu,sonra da kararını açıkladı:"Kardeşim bunu, bana acı vermek için yapmış olabilir" dedi "Fakat şimdi ben, onun yaptığından daha büyük bir şey yapacağım" Bunları söyledikten sonra adamı aldı, ahırların olduğu yere götürdü ve duvarın dibinde yığılı duran kütükleri gösterdi: "Senden, bu kütükleri kullanarak, iki çiftlik arasında üç metre yükseklikte bir çit yapmanı istiyorum" dedi "Kaç gün çalışırsan çalış, nasıl yaparsan yap ama bana öyle bir çit yap ki, gözlerim kardeşimin çiftliğini artık görmek zorunda kalmasın" İş arayan usta, başını salladı: "Sanırım durumu anladım, efendim" dedi "Şimdi bana çivilerin, kazma küreğin yerini gösterin ki hemen işime
başlayayım"

Büyük kardeş ustaya kazma, küreğin ve çivilerin olduğu yeri gösterdikten sonra, alışveriş yapmak için kasabaya gitti Usta ise,
tüm gün boyunca ölçerek, keserek, çivileyerek sıkı bir biçimde çalışmaya
koyuldu Akşam güneş batarken o işini bitirmiş, çiftlik sahibi büyük
kardeş ise alışverişini tamamlamış, kasabadan dönüyordu

Çiftliğe gelir gelmez ustanın yaptıklarına baktı ve şaşkınlıktan gözleri,
yuvalarından fırlayacakmış gibi açıldı Karşısında, yapılmasını
istediği, çit yoktu ama, derenin bir yakasından öteki yakasına uzanan
görkemli bir köprü vardı Biri kendi çiftliğinin toprağına, öteki küçük
kardesinin çiftliğinin toprağına oturtulmuş sağlam iki ayak üzerinde,
yanlarındaki korkuluklarına varıncaya dek tüm ayrıntılarıyla yapılmış
ve tam anlamıyla "usta işi" denilecek kusursuzlukta bir köprü
uzanıyordu

Büyük kardeş, hâlâ geçmeyen- şaşkınlığıyla bu köprüyü seyrederken, karşıdan birinin geldiğini gördü Dikkatle baktığında gelen kişinin, komşusu, yani küçük kardeşi olduğunu anladı Kardeşi, kollarını iki yana açmış olarak köprünün karşı ucundan kendisine doğru yürüyordu
"Benim sana karşı yaptığım bunca haksızlığa ve söylediğim bunca kötü sözlere karşın sen, bu köprüyü yaptırarak ne denli iyi ve ne denli büyük bir insan olduğunu gösterdin" dedi ağabeyine "Şimdi bir büyüklük daha yap ve sen de kollarını açarak bana gel"

Köprünün iki ucundan ortaya doğru yürüyen kardeşler, köprünün ortasında bir araya geldiler ve özlemle kucaklaştılar Büyük kardeş bir ara arkasına baktığında, çantasını toplayıp, oradan ayrılmakta olan ustayı gördü "Gitme, dur, bekle" diye seslendi ona "Sana yaptıracağım
birkaç iş daha var, çiftliğimde"

Usta gülümsedi: "Ben buradaki işimi tamamladım, gitmem gerek" dedi ve ekledi: "Yapmam gereken daha birçok köprü var"



gösterdikten sonra, alışveriş yapmak için kasabaya gitti Usta ise,
tüm gün boyunca ölçerek, keserek, çivileyerek sıkı bir biçimde çalışmaya
koyuldu Akşam güneş batarken o işini bitirmiş, çiftlik sahibi büyük
kardeş ise alışverişini tamamlamış, kasabadan dönüyordu

Çiftliğe gelir gelmez ustanın yaptıklarına baktı ve şaşkınlıktan gözleri,
yuvalarından fırlayacakmış gibi açıldı Karşısında, yapılmasını
istediği, çit yoktu ama, derenin bir yakasından öteki yakasına uzanan
görkemli bir köprü vardı Biri kendi çiftliğinin toprağına, öteki küçük
kardesinin çiftliğinin toprağına oturtulmuş sağlam iki ayak üzerinde,
yanlarındaki korkuluklarına varıncaya dek tüm ayrıntılarıyla yapılmış
ve tam anlamıyla "usta işi" denilecek kusursuzlukta bir köprü
uzanıyordu

Büyük kardeş, hâlâ geçmeyen- şaşkınlığıyla bu köprüyü seyrederken, karşıdan birinin geldiğini gördü Dikkatle baktığında gelen kişinin, komşusu, yani küçük kardeşi olduğunu anladı Kardeşi, kollarını iki yana açmış olarak köprünün karşı ucundan kendisine doğru yürüyordu
"Benim sana karşı yaptığım bunca haksızlığa ve söylediğim bunca kötü sözlere karşın sen, bu köprüyü yaptırarak ne denli iyi ve ne denli büyük bir insan olduğunu gösterdin" dedi ağabeyine "Şimdi bir büyüklük daha yap ve sen de kollarını açarak bana gel"

Köprünün iki ucundan ortaya doğru yürüyen kardeşler, köprünün ortasında bir araya geldiler ve özlemle kucaklaştılar Büyük kardeş bir ara arkasına baktığında, çantasını toplayıp, oradan ayrılmakta olan ustayı gördü "Gitme, dur, bekle" diye seslendi ona "Sana yaptıracağım
birkaç iş daha var, çiftliğimde"

Usta gülümsedi: "Ben buradaki işimi tamamladım, gitmem gerek" dedi ve ekledi: "Yapmam gereken daha birçok köprü var"



…………

“ Sonunda çok ilginç bir yolculuk olacak bu” dedi babam, gözlerini dışarıdaki tozlu arazi üzerinde asılı duran sarı pus tabakasına dikmiş halde

“Nasıl Varanasi mi ? “

“ Hepsi bu evlat,” dedi sevecen bir tavırla, “hepsi bu”……

Tanıdık Yabancılar
Gotham Chopra
Sayfalar : 239-241





Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.