08-21-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Batıcılık
Tanzimat'tan sonra
Osmanlı Devleti'ni kurtarmak ve modernleştirmek yolunda ortaya çıkan fikir akımlarından biri de Garpçılıktır Fikrin kökenini ıslahat faaliyetlerinin başlangıcı ile bütünleştirmek mümkündür Bu yüzden, I Meşrutiyet'e gelinceye kadar Batılaşma hareketinin önderleri, ya padişahların bizzat kendileri ya da onların desteklediği devlet adamlarıdır Durum böyle olunca, hareketin kapsamı Gülhane Hatt-ı Hümayunu gibi hükümdarla tebaa arasındaki münasebetlerin yeni hukuk esaslarına göre ayarlanmasından ibaret kaldı Bunun en önemli sebebi de Osmanlılar ve Avrupalıların karşılıklı siyasî ve sosyal münasebetlerinde, inanç ve kültür farklılığının mevcudiyeti ve Osmanlı Müslüman toplumunun kendisini kültürel bakımdan Avrupalılardan üstün saymasıydı
I Meşrutiyet, Batılılaşma hareketlerinde bir dönüm noktasını teşkil eder Bu akımın etrafında toplananlar, fikirlerini çoğunlukla "İçtihad" dergisinde ortaya atarlar Ancak, Garpçıların da kendi aralarında tam bir fikir birliği içinde oldukları söylenemez Gerilemenin bir dizi gerekçeleri arasında "aydınları" baş sorumlu tutmaları ve "kendisine nur verilmeyenden nur istemeye hakkımız yoktur" ifadeleri dikkat çekicidir Bununla birlikte iyimserdirler Uçurumun kenarına gelmiş tek İslam Devleti'nin her şeye rağmen kalkınabileceğine inanmışlardır Bir şartla ki, sosyal inkılap yapılsın Bu ilmî bir metotla olabilir
Batıcılara göre Osmanlı Devleti'nin en büyük problemi Batılı olmamaktan kaynaklanmaktadır Dolayısı ile tek kuruluş yolu vardır o da bu yüzyılın fikir ve ihtiyaçlarına uygun medenî bir devlet ve millet halini almaktır Yani ilmî manasıyla "Garplılaşmaktır" "Nur ondadır " Ona gitmek mecburidir "Çünkü ikinci bir medeniyet yoktur " Batıcılar bu noktada ikiye ayrıldılar Batı'nın bir bütün olduğunu gülü ve dikeni ile benimsenmesini savunan Abdullah Cevdet ve arkadaşları birinci grubu oluşturur Bu noktada Abdullah Cevdet Batıyla çatışmayı "Bal kabağının Krupp güllesiyle çarpışması" olarak değerlendirir ve tatlı fakat boş bir hayal olduğunu ifade eder
İkinci grubu oluşturan Celal Nuri ve arkadaşları ise Batının yalnız teknolojisinin alınması gerektiğini, Osmanlı Devleti hakkında düşmanca duygular besleyen Batıya kültürel açıdan karşı çıkılmasının kaçınılmaz olduğunu savunur
Batıcıların belli başlı tezlerini şu şekilde özetlemek mümkündür
Batılaşmak, yani Batı devletlerine benzer bir hale gelmek kaçınılmazdır
İmparatorluğun gelişmesine ve ilerlemesine din, tek başına bir engel değildir Fakat İslamiyet'in yanlış yorumlanması ve bir dizi batıl itikatların gelişmesi kalkınmaya engel olmaktadır
Özel teşebbüsün desteklenmesi gerekmektedir
Batıcılar "İttihad-ı Anasır" yani Osmanlı birliğine taraftardırlar Bu anlamda Tanzimat ve Tanzimatçılığı savunmaktadırlar
Bu görüşlerin yanı sıra Batıcılar o dönem için radikal diyebileceğimiz fikirleri de savunmaktadırlar Bunların arasında padişahın tek eşli olması, fes'in atılarak şapkanın benimsenmesi, kadınların diledikleri tarzda giyinmelerine ve dolaşmalarına izin verilmesi, mevcut alfabenin atılarak Latin harflerinin kabul edilmesi, okuyuculuk, üfürücülük, falcılık vb davranışların yasaklanması, medreselerin kapatılarak batı kolejleri tipinde okulların açılması, birer tembellik yuvası olan tekke ve zaviyelerin kapatılması
Batıcılık düşüncesini savunanlar siyasî partilerden doğrudan destek görmediler Ancak, fikirlerinin önemli bir kısmı Cumhuriyet'in ilanından sonra uygulama alanı buldu
Osmanlı İmparatorluğu'nda II Meşrutiyetin ilanından itibaren başlayan özgürlükçü hava içinde çeşitli siyasal düşünce ve eylemlerin yanında "Sosyalizm"düşüncesi de gündeme geldi Ancak son derece zayıf bir akım olarak kaldı Parti, 1908 yılı sonundaki grev hareketleri ve 1909 yılında parlamento da uzun tartışmalara sebep olan "işçi sendikaları" tartışmalarından sonra Eylül 1910'da "Osmanlı Sosyalist Fır-kası" adı ile kuruldu Parti, beyannamesinde "Sosyalizm"in Osmanlı İmparatorluğu'nda uygulamasını istemiştir Gerek beyanname ve gerekse parti programındaki fikirler sosyalizmin klasik açıklamalarından öteye gitmemiştir
Osmanlı Sosyalistleri fikirlerini partinin kuruluşundan önce şubat 1910'da Hüseyin Hilmi (Sosyalist Hilmi) tarafından çıkarılmaya başlanan "İştirak" dergisinde açıklamışlardır Ayrıca çok şikayetçi oldukları "basın hürriyetinin" fena uygulanması yüzünden kısa ömürlü olan günlük gazeteleri de vardı
Parti, işçi meselelerinin tartışılması üzerinde kurulmasına rağmen; partinin parlamento içinde işçi sorunları, ya da sosyalist düşüncelerin tartışılması gibi konularda hiçbir katkısı olmadı Bunun belki de en önemli sebebi, partinin milletvekilinin bulunmaması ve parlamentodan da partiye hiçbir katılımın olmamasıdır
Osmanlı sosyalistleri insicamlı ve devamlı olmayan fikirleri içinde Batılaşma meselesini sosyalizmin gerçekleşmesine bağlamıştır Bu bakımdan, iki devrelik bir program teklif ettikleri görülmektedir Birinci devre siyasidir Diğer devrenin ise sosyalist olması gerekir Siyasi devre 10 Temmuz 1908'de meşrutiyetle gerçekleşmiştir Bu devrede kısa açıklamalar yapan sosyalistler ihtilâlci ve savaşçı düşüncelerini ortaya koymaktan çekinmediler "10 Temmuz hürriyeti gerçi harben  feth olunmadı, alındı " Osmanlı sosyalistlerine göre "Hürriyet ancak harp ve darp ile" büyük fedakarlıklarla, "parça parça feth olunur" Bu bakımdan 10 Temmuz sosyalist bir hareket değildir O halde yeni bir devrime gerek vardır Ancak, devrimden sonra nasıl bir uygulamaya geçileceği ya da toplum refahının arttırılacağı konusunda her hangi bir çözüm yolu önermemiştir çünkü, yeterli bilgi birikimi, kadrosu ve alt yapısı yoktur Kaynaklar
|
|
|