|  | Laz Kemençesi |  | 
|  08-21-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Laz KemençesiBoyu 47-61 cm, boyun (Rumca gula) 7-11 cm, kafa (Rumca kefal) 7-10 cm uzunluğunda gövde 7-11 cm genişliğin-de olup, burguluğu, boynu ve gövdesi tek bir ağaç parçasından yontulup oyularak yapılan, ayakta veya diz üstünde tutularak çalınan üç telli bir yaylı çalgının adı   Bilinen en eski yaylı enstruman olan rebap (Arapça rababah) Avrupaya, 9  yüz-yılda Bizans üzerinden (lira) ve 11  yüzyılda Müslüman Arapların kontrolü altında olduğu dönemde İspanya üzerinden rebec adıyla iki koldan yayılmıştır  Rebek, Ortaçağ ve Erken Rönesans dönemi boyunca yoğun olarak kullanılmıştır  Rebekde atası, rebap gibi armut biçiminde gövdeye sahip olup ve aynı şekilde beşli aralıklarla (örneğin G [sol] ?D [re] ?A ([la]) akort ediliyordu   15  yüzyıla değin tiz sesli bir enstruman olan rebec bu dönemde daha kalın sesli bir enstrumana dönüşse de 16  yüzyıldan itibaren kemanın yaygınlaşmasıyla popülaritesini yitirmiş ve 18  yüzyılda tamamen or-tadan kaybolmuştur  Buna karşın, rebekin varyantları, Balkan müziğinde Slav guslası ve Bulgar gadulkası varlığını günümüzde de sürdürmektedir   Ege bölgesine özgü Yunan lirasının ise kaynağı Bizans üzerinden doğrudan Arap rebapından gelişmiş bir çeşit lute olup, antik Yunan çalgısı olan liranın adı uygunsuz bir tanımlamayla bu yaylı çalgıya konulmuştur   Armut biçimli Yunan lirası, 15  yüzyılda, İtalyada lira da braccio olarak adlandırılan kemanın atasına dönüşmüştür  Orjinal re-bapta klavye bölümü bulunmayıp, teller parmaklarla durdurularak çalınmaktaydı ve bu haliyle Ortadoğu üzerinden, Afrika, Orta Asya, Kuzey Hindistan ve Güney Doğu Asyaya yayılmış, farklı bölgelerde küçük değişikliklere uğrayıp farklı isimler almıştı   MS 711 yılında Arap fatihler, Hindistan ve Orta Asyaya, Mogol ve Türkmen fatihler ise Yakın Doğuya akınlar yaptığında Ortadoğu ve Uzakdoğu kültürleri dolayısıyla müzikleri arasında da etkileşim başlamıştı   Hindistan (raga) ve Arap (makam) mü-zik modları arasında benzerlikleri belki bu dönemlerde şekillenmiş olabilir  Özellikle Türk ve Moğolların bu etkileşimde taşıyıcı bir rol üstlenmesi de mümkündür  Çin nefesli çalgısı "sona" muhtemelen Orta Do-ğuda sorna/zurna olarak bilinen enstrumandan gelişmiş olmalıdır  Aynı şekilde Hint lutu "sitar" ile Fars "setarı", elle çalınan telli bir çalgı olan Çin y"ang chin"inin de kaynağı Orta Doğu "santuru" olmalıdır   Kemençenin, formunun ne zaman ve ne sebeple Kapadokya kemanesinden farklılaştığı henüz aydınlanmamıştır   Kemençe, Farsça "küçük keman" anlamına gelmekte olup Giresun, Trabzon, Batı Rize ve Kuzey Gümüşhanede Türkler ve (1923 öncesinde) Rumlar tarafından çalınmakta, Rizenin doğusunda yerini tuluma, Samsun ve batısında ise zurnaya bırakmaktadır   Trabzonun pek çok köyüne kemençe bu yüzyılda girmiş ve gelenksel enstruman olan şimşir kavalın yerini almıştır   Antik Yunanlılar, dinsel olmayan şarkılarına ve danslarına eşlik etmek için flüt ve o-tuz telli kanuna benzeyen bir çalgı kullan-maktaydılar  Bizans dönemince bunlara org, ziller ve lirada eklenmiştir  Talbot, Bizansta liranın, Arap kültürüne ve Arap kızlarının rakslarına meraklı olan Theophilos zamanın-da tanındığı söylentisine karşın, bu çalgının çok eskilerden beri bilindiğini kaydetmiştir BGY 201 Evliya Çelebinin notlarında (17  yüzyıl) Trabzon Lazları tarafından icat edildiği belirtilen ve dankiyo (< Antik Yunanca to ankiyo "hayvan derisi") olarak adlandırılan tulum ise bugün Trabzonda nerdeyse hiç çalın-madığı gibi, dankiyo adı da halk hafıza-sından tamamıyla silinmiştir  Bununla birlikte bazı Holo (bugünkü Köprübaşı ve Çaykara) köylerinde (1970 lere kadar) Müslümanlar, Maçka civarında (1923e kadar) Rumlar tarafından ama tulum adıyla çalın-dığı bilinmektedir  Biraz da İslami taassubun müzik aletlerine ve çalgılı eğlenceye bakış açısı yüzünden (bazı Of köylerinde bugün bile horon oynamak ve çalgı çalmak günah olduğu gerekçesiyle yaşlılar tarafından yasaklanmıştır), daha çok mübadele öncesi Rumlar tarafından kullanılan kemençenin, tulum akortuyla da (A [la] ? A [la] ? D [re]) çalınması, sembolik olarak dankiyo > kemençe dönüşmesinin bir sosyal olgu olarak ise koyun çobanlığı yapıp göçebe hayat sü-ren dağlıların, zamanla sahil kentlerine yerleşip kent kültürüne adapte olmalarıyla ilgili olabilir   Kemençe, Doğu Karadeniz Rumları tarafından, Anadoluda yaşadıkları dönemlerde lira olarak adlandırılmamıştır ve Girit kemençesi de aynen Kapadokya kemanesi ya da Yörük kemençeleri gibi rebapın şekil ve çalma tekniği açısından az farklılaşmış türe-vidir  Oysa Karadeniz kemençesi ya da Ana-doluda tanındığı diğer isimiyle Laz kemençesi, Farsça bir isim taşımaktadır   Ağasar ve Giresun Çepnileri tarafından yaygın kullanımına rağmen, Anadolunun di-ğer bölgelerine dağılmış Çepni Türkmenlerinde bilinmemesi (örneğin oldukça yakın olan Sivas ve Kastamonu Çepnilerinde), Hemşinlilerin (Trabzon kültürüne adapte olmuş Cimil vadisi hariç), Lazların, Haltların (Gümüşhane, Bayburt, Erzurum) bu enst-rumanı tanımaması, yöreye başka bir bölgeden taşınmış olsa bile Trabzon ve merkez ve sahil ilçelerinde geliştiğine işaret etmektedir  Rizede kemençenin varoluşuna dair bir söylence de derlenmiştir: "Rizede yaşayan iki aileden birisinin oğlu öbürünün kızına sevdalıdır  İki sevdalı kavuşacakları günü düşünüp, düşler kurarken ailelerin arası açılır   Gençler bir türlü ailelerine söz geçiremezler  Sonunda kavuşma umudunu yitirmekte ol-duğunu görüp ormana kaçarlar  Aileleri ardlarını bırakmaz  Bir koruluğun kıyısında gençleri kıstırırlar  Kurtulamayacaklarını anlayan gençler, kucaklaşır, birlikte yakarırlar   ?Bizi bunların elinden kurtar Tanrım  Dal olup bölüşelim, saz olup söyleşelim Az sonra köklenmeye, dallanıp budaklanmaya başladıklarını duyumsarlar  Yüzlerinde mutlu bir gülücükle son kez kucaklaşırlar  Kız li-mon, delikanlı servi ağacı olmuştur  Bir süre sonra limon ağacından kemençe, Servi ağacından da yay yapılır  Bir araya gelince saz olup söyleşir, söz olup sevdalarını dile geti-rirler  Böylelikle sonsuza dek kavuşmuş olurlar" Bu hikayenin ilginç yanı kemençe ve yayın bahsi geçen ağaç türlerinden kesinlikle imal edilmemesidir  Bu da hikayenin dışardan ta-şındığını ya da başka inanışın, motifin kemençeye yakıştırıldığını göstermektedir   Kemençenin gövdesi dut, karadut veya erik ağacından tamamen elde oyularak yapılmaktadır  Sürmene Belediye Binasının yanıbaşındaki küçük dükkanında çalışan, kemençe yapımcısı Hasan Sancak basit bir çan (tiz sesli) kemençeyi 3 gün, iyi bir kalın sesli kemençeyi ise 15 günde imal ettiğini belirtmektedir  Geçmişte kullanılan bağırsak teller yerini zamanla metal olanlara bırak-mıştır  Kemençe (E [mi] ?A [la] ?D [re]) olarak akort edilmekte ve sol elin parmak uçları aynı anda bir veya daha fazla teli tu-tarken sağ el yardımıyla kullanılan parmak kalınlığında at kılı takılmış bir yay yardımıyla ses çıkarılmaktadır   Kemençeyi oluşturan parçalar şunlardır (paratez içindekiler Karadeniz Rumcası karşılıkları): tepe (korphe), kafa (kefal), kulaklar, boyun (godika), kravat/ dil (glossa), gövde (skaphe), kapak (skepasma), skolek/solucan/ yılan/ ses deliği (skolekia), köprü/ eşek (kordhokrites/ gaidaros/ kavalos), pehlivan/ kuyruk/palikar (palaistes/oura/palikar), yanak-lar (maghoula) ve yay (toksiri) Kaynakça: Özhan Öztürk "Karadeniz: Ansiklopedik Sözlük"  2 Vol  Heyamola Publishing  Istanbul  2005  ISBN 975-6121-00-9  | 
|   | 
|  | 
|  |