Prof. Dr. Sinsi
|
İnsan Hakları
Alm Menschenrechte, Fr les droites humaine, İng Human rights İnsanların, renk, ırk, dil farkı gözetmeden siyâsî (politik), iktisâdî (ekonomik), içtimâî (sosyal) haklarını korumak, garanti altına almak ve bu hakların kullanılmasını temin etmek
İnsan hakları, ırk, Irk, bir canlı türünde aynı karakteri taşıyan canlıların oluşturduğu alt bölüm Aynı türün çeşitli üyelerinden birine diğerine nazaran fenotipik bakımdan daha fazla benzer olan bireyler topluluğudur
din, Din, insanın kutsal saydığı gerçeklikle ilişkisi; bu ilişkinin çerçevesini oluşturan inançlar, öğretiler, değer yargılan, davranış kuralları, tapınma biçimleri ve kurumsal yapılar Dinlerin temelini oluşturan kutsal gerçekliğin doğaüstü ya da kişileşmiş bir varlık, bu anlamda bir "tanrı" biçiminde tasarımlanması zorunlu değildir; bu tür bir "tanrı" kavramını bütünüyle ya da büyük ölçüde dışlayan dinler de vardır Dolayısıyla din kavramı, insanın Tanrı'yla ya da tanrılarla ilişkisinden çok
dil ve Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan sesli ya da yazılı simgeler sistemi Dil simgelerine "gösterge" adı verilir Bu göstergeler, saymaca bir nitelik taşır; anlamlan doğal bir bağlantıdan kaynaklanmayıp toplumsal bir anlaşmadan, bireyler arasında üstü kapalı bir uzlaşmadan doğar Bu tanıma göre dil, yalnızca insan toplumlarında bulunan bir yetenektir Hayvan türleri de sesler ve beden hareketlerinin yardımıyla birbirleriyle iletişim kurar, hatta birçokları bir noktaya kadar insan dil
cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır Bu haklardan yararlanmak bakımından vatandaş ve yabancı arasında fark yoktur Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali içerir Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile getirirler İnsan hakları terimini daha çok tabiî hukuk anlayışına mensup yazarlar kullanmaktadır
İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır İnsan hakları, her bir bireye bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü sağlar Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı olmak ve bu hakları çiğnememe zorunluluğu ile dengelenmektedir Bir başka deyişle, birçok hakkın yanında bir sorumlulukta bulunmaktadır
Tüm erkek, kadın ve çocukların temel insan hak ve özgürlüklerinin belirlendiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (The Universal Declaration of Human Rights) 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından benimsenmiştir Bu bildirge birçok ulusal ve uluslararası yasanın temelini oluşturur
İnsan, medeni yaşamak için yaratılmıştır Medeniyet ise, tâmîr-i bilâd ve terfih-i ibâddır Yâni beldeleri bayındır hâle getirmek, memleketleri kalkındırmak, fennî her çeşit gelişmeyi insanların, milletlerin hürriyetleri, râhat ve huzûr içinde yaşamaları için kullanmak demektir İlk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselâmdan îtibâren insanlar, medenî olarak yaşamış ve şahsî haklarını kullanmışlardır Peygamberlerin bildirdiklerine îmân edip bu yolda gittikleri müddetçe, insanlık huzûr içinde yaşamıştır
İnsanlar, ilâhî dinlerden uzaklaşınca sâhib oldukları bütün haklardan mahrûm kaldılar Zâlim diktatörlerin, kralların zulmü altında inlediler Siyâsî, iktisâdî ve içtimâî haklarını elde edebilmek için mücâdeleye başladılar Milâdî altıncı yüzyılda İslâmiyetin doğuşu ile insanlık, medenî hakların zirvesine ulaştı Peygamber efendimizin Vedâ Hutbesinde bu husus açıkça görülmektedir İslâmiyetin yayıldığı, hâkim olduğu yerlerde din, dil, ırk farkı gözetmeksizin bütün insanlar, insanlık hak ve hürriyetlerini asırlarca kullandılar, adâlet içinde müreffeh bir hayat yaşadılar Bu haklardan mahrum kalan milletler ise mücâdelelerini devâm ettirdiler Ancak 18 yüzyılda Fransız İhtilâli ile bâzı haklar elde edebildi 20 yüzyıldaki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile de bu hakları genişlettiler Halbuki İslâmiyet, Fransız İhtilâlinden 12, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden 14 asır önce insanların hak ve hürriyetlerini garanti altına almıştı Vedâ Hutbesinde; "Ey insanlar! Rabbiniz birdir Babanız da birdir; hepiniz Âdemin çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır Allah katında en kıymetliniz, takvâsı en çok olanınızdır Arabın Arab olmayana bir üstünlüğü yoktur Üstünlük ancak takvâ iledir " "Kimin yanında bir emânet varsa onu sâhibine versin Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız " "Kan dâvâları tamâmen kaldırılmıştır " "Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allahü teâlâdan korkmanızı tavsiye ederim Sizin kadınlar üzerinde, onların da sizin üzerinizde hakları vardır " "Din kardeşinizin hakkına tecâvüz helâl değildir " "Ey insanlar! Allahü teâlâ her hak sâhibine hakkını (Kurân-ı kerîmde) vermiştir " buyrularak insanların can, mal emniyeti, fikir, vicdan hürriyeti gibi bütün hakları teminât altına alınmıştır On dört asır sonra kaleme alınan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki "Herkesin yaşama hürriyeti, hiç kimseye zulmedilemeyeceği, kânun önünde herkesin eşit olduğu, erkek-kadın ve ırk ayırımı yapılmayacağı" gibi değişik maddeler Vedâ Hutbesinde "Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir Hepiniz Âdemin çocuklarısınız  " ifâdesi ile özetlenmektedir Eğer yeryüzündeki insanlar, İslâmiyetin kendilerine temin ettiği bu hak ve hürriyetleri öğrenselerdi seve seve Müslüman olur veya bunların tatbik edilmesini isterlerdi Nitekim batıdaki insan hakları ile alâkalı çalışmalar, İslâmiyetin tesiri ile olmuştur
Bilhassa ortaçağda, Müslümanların hâkim oldukları yerlerde, Müslüman olsun veya olmasın herkese âdil muâmele yapılıyordu Renk, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkes inancında, ibâdetinde mülk edinmede, ticâret yapmakta, mahkemelere mürâcaatta hep hürdü Aynı çağda Hıristiyan âleminde ise durum, İslâm âleminin tam aksineydi Hıristiyanlar, kendi dindaşlarına bile zulüm, işkence yapmaktan geri durmuyorlardı Asîl denilen îtibârlı âileler ile kilisenin haklı-haksız her dedikleri oluyor, istekleri yerine getiriliyordu İslâm âlemindeki huzûru, refahı, adâleti işiten, bizzât gidip gören Hıristiyan ülke insanları, kendilerinin de Müslümanlarca yönetilmesini, arzû eder hâle geldiler Hıristiyan batı dünyâsındaki reform hareketlerinin itici gücü, İslâm âlemi oldu
Batı dünyâsında hor görülen, ezilen insanlar; İslâm âleminden görüp öğrendikleri hürriyet düşüncesinden etkilendikçe Avrupada insan hakları konusunda gelişmeler başladı 18 yüzyılda yaşıyan John Locke, Montesquieu, Voltaire ve Jean Jacques Rousseau gibi filozofların bu gelişmelere önemli katkıları oldu İnsan hakları olarak istenenler ise, kânun önünde eşitlik, kişinin güvenliği, düşünce-inanç hürriyeti, siyâsî ve mülkiyet hakları gibi şeylerdi
Batı dünyâsındaki bu mücâdele, ancak Birinci Dünyâ Savaşından sonra devletler tarafından kabul edilip müzâkere edilmeye başlandı İlk olarak 1919da "Milletler Cemiyeti" kuruldu Bu cemiyette ezilen, hor görülen insanların durumu, çalışma şartlarının düzeltilmesi, kadın ve çocukların durumu gibi konular ele alındı Bu cemiyetin akabinde bunun yerine 1945 senesinde Birleşmiş Milletler kuruldu Bünyesinde hemen hemen her konu ile alâkalı bölümler, konseyler teşkil edildi İnsan haklarının korunması husûsunu, Ekonomik ve Sosyal Konseye bağlı olarak çalışan İnsan Hakları Komisyonu üzerine aldı
Bu teşkilâtlanmanın akabinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 10 Aralık 1948 târihinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini hazırlayıp kabûl etti Beyannamede bütün insanlar ve devletler için geçerli olacak ortak ölçüler kondu Bunlar , kânun önünde eşitlik, keyfî yakalama ve tutuklamalara karşı korunma, âdil yargılama, mülkiyet, din ve vicdan hürriyeti, toplantı yapma, dernek kurma hürriyeti gibi hususlardı
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, çeşitli senelerde toplanarak mevcut hak ve hürriyetleri genişletici kararlar aldı ise de, bunları tatbik gücünden mahrumdu Zâten her devlet, içinde bulunduğu çeşitli şartlar sebebiyle alınan bu kararları uygulayacak durumda değildi Hâlen de durum geçerliliğini devam ettirmektedir Bir de Birleşmiş Milletlerin iktisâden gelişmiş, süper devletlerden meydana gelen dâimî üyelerinin menfaatleri söz konusu olunca, bu hakların kullanılması kullandırılması daha da güçleşmektedir
Birleşmiş Milletlerin ve ILOnun hazırlayarak uygulamaya sokmaya çalıştığı diğer mühim sözleşmeler arasında; soykırımın önlenmesi ve uygulayanların cezâlandırılması, savaş esirlerine insanca muâmele edilmesi, mültecilerin durumu, köleliğin zorla çalıştırmanın kaldırılması, ırk ayrımının önlenmesi ve uygulayanların cezâlandırılması, işkence ve keyfî işlemlere karşı korunma gibi hususlar da vardır Fakat bütün bunlar Hıristiyan batı dünyâsının menfaatleri ile çatıştığı zaman uygulamadan kalkmakta ve âdetâ bunların tersinin uygulanıldığına şâhid olunmaktadır Çünkü BM kararlarının mutlak müeyyide (yaptırım) gücü yoktur Sâdece aldığı kararları îlân ederek mânevî bir baskı niteliği taşır Kaynak Rehber Ansiklopedisi
|