Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
fünun, serveti

Servet-İ Fünun

Eski 08-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Servet-İ Fünun




SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATINI HAZIRLAYAN SİYASAL VE SOSYAL SEBEPLERAvrupai Türk edebiyatının ikinci ve toplu hareketi 1895 yılında, Servet-i Fünûn mecmuasında toplanan genç edebiyatçılar tarafından yapıldı Türkler'in tarih boyunca oluşturdukları sözlü ve yazılı edebiyat geleneğini ve bu geleneğin ürünlerini içerir Türk edebiyatı tarihsel gelişimi içinde üç ana bölümde incelenmektedir: İslamlık'tan önceki Türk edebiyatı, İslam uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatı, batı uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatı Bu sınıflandırma Türkler'in girdikleri din ve kültür çevrelerinin belirleyici etkisi göz önüne alınarak yapılmıştırİslamlık'tan Önceki Türk EdebiyatıTarih araştırma

II Abdülhamitin saltanat dönemi edebiyatı üç bölümde incelenmektedir:


1Dönem: Tanzimat edebiyatı ile, Servet-i Fünûn edebiyatı arası


2Dönemi: Servet-i Fünûn edebiyatı oluşturur Bu da ancak beş altı yıl devam edebildi


3 Dönem: Bu dönem Servet-i Fünûndan sonra II Meşrutiyetin ilanına kadar süren dönem


Servet-i Fünûn batı etkisindeki Türk edebiyatının IIönemli safhasıdırBu edebiyat, Sultan Abdülhamit zamanında doğmuş, gelişmiş ve yine bu devirde son bulmuş bir edebiyattır


Türk edebiyatı aşağıda bahsedeceğimiz ideolojiler etrafındaki mücadeleleriyle mühim bir rol oynar Bazen de bizzat hazırladığı bu vakaların kuvvetli tesiri altında kalır


Gelişen ideolojileri şu başlıklar halinde ele alabiliriz:


1 Osmanlıcılık


2İslamcılık


3 Medeniyetçilik


4Türkçülük


Her biri cemiyetin ayrı bir realitesini karşılayan bu ideolojilerin etrafındaki mücadele, belki de Modern Türk Edebiyatının asıl tarihini yapar


Medeniyetçilik ideolojisiyle hareket eden şair ve yazarlardan, Hamit ve Recaizade şu fikirleri ileri sürüyorlardı:


1-İslam medeniyeti devrini tamamlamıştır


2-Batıda düşüncesiyle, sosyolojisiyle ve tekniği ile yeni bir medeniyet çıkmıştır


3-Osmanlı devletini bu medeniyet er-geç yıkacaktır


Bu açıklamalarla Avrupanın tablosunu çiziyorlardı Bu tablo karşısında bizde durum nasıldı?


Bu dönem özellikle imparatorluk üzerinde kötü emeller besleyen, Avrupalı devletlerin bu emellerini gerçekleştirmek için, içte ve dışta çeşitli oyunlar sergilemeye çalıştıkları bir devredirİmparatorluk ise, kendisine ?hasta adam gözüyle bakılan devleti bir müddet daha ayakta tutabilmek için birtakım sıkı tedbirler almak zorunda kalır Bu dönemin sert görünüş hürriyet anlayışını adeta bir fikri sabit hale getiren bu devir gençlerinde ruhi bir bunalım yaratmıştır


Özellikle devletin içten ve dıştan maruz kaldığı bu tehlikeleri önleyebilmek için alınan tedbirler, Tanzimatçıların sahip oldukları hürriyet havasına imkan vermiyorduBu imkansızlık gençleri ruhi bunalımlara sevk ediyordu1877 Osmanlı-Rus harbinin kötü sonuçlanması üzerine,1876da açılan Meclis-i Mebusan tekrar kapatılırDevlet Rumelide istiklalini kazanmaya çalışan azınlıklar karşısında bile zayıf duruma düşerDünyayı kaplayan hürriyet, milliyet ve istiklal cereyanlarının, özellikle batılı büyük devletlerin gayretleriyle hızla gelişmesi, devlet yönetimini de bunaltırBu yüzden alınan tedbirlerin dozu biraz daha artarKendi tebası olan yabancı toplulukların dıştan desteli isyan teşebbüslerini önleme imkanı daralırBüyük devletlerin her zengin coğrafyaya sahip olma istekleri gittikçe bir ihtiras halini alırKendi aydınları tarafından bile desteklenme talihini kaybeden imparatorluk yönetiminin alınan bu sıkı tedbirlerin sebebini açıklayamaması, yönetimi gençlerin gözünde tek suçlu durumuna düşürüyordu


İdealist fikirlerle ortaya çıkan Sultan İkinci Abdülhamid, 21 Eylül 1842 tarihinde İstanbul'da doğdu Babası Sultan Birinci Abdülmecid, annesi Tir-i Müjgan Kadın Efendi'dir Annesi Çerkezdir Sultan İkinci Abdülhamid çok küçük yaşta iken annesini kaybettiği için öksüz büyüdü ve onu üvey annesi Piristu Kadın yetiştirdi Çocukluğunda çok zayıf bir bünyeye sahip olan Sultan İkinci Abdülhamid sık sık hasta olurdu

Jön Türklerin dış tehlikeler karşısında tam bir milli bütünlük içerisinde bulunulmak yerine, işi Ermenilerle iş birliği yapacak kadar ileri götürmeleri, yönetimin aldığı tedbirleri daha da arttırmasına yol açarBu arada saray yönetimi içinde, hoşnutsuzluğu gittikçe nefrete dönüşen bu gençleri dış tehlikeler karşısında uyanık olmaya çağıracak tecrübeli ve bilgili kişiler bulunmamaktaydı Devletin maruz kaldığı bu tehlikeler karşısında bir kısım münevverler hadiselere kayıtsız kalırken, bir kısmı ise kendisini koyu bir Avrupa perestliğin kucağına atıyordu Babıalinin nüfusunu Abdülhamit, tamamıyla ortadan kaldırıp, Yıldızı hakim vaziyete getirmiş,iktidar mevkilerine kendine uygun adamları geçirmek suretiyle, mutlak bir disiplin mekanizması kurmuştuBu hakimiyetini kontrol altında tutabilmek için bir hafiye teşkilatı kurmuştuBu öyle yaygınlaştı ki herkes padişaha yaranmak için birer hafiye kesilmişti


Çizdiğimiz bu siyasi tablonun karşısına medeniyetçiler şu görüşlerini ileri sürdüler:


1-Batıdaki düşünceleri, yaşayışları, tekniği aynen almalıyız


2-Bir Avrupalı gibi olursak, onlara benzediğimiz için Avrupalılar bize saldırmazlar


Medeniyetçiler, daha önce açıkladıkları gibi ?İslam medeniyeti devrini tamamlamıştır derlerken, Avrupalıların (Hıristiyan) medeniyet ve tekniğinin hızla geliştiğini ileri sürmekteydilerHalbuki şunu unutuyorlardı, hayran oldukları bu medeniyet, bir zamanlar Osmanlı devletinin himmetine muhtaç ve Osmanlı-İslam medeniyeti hayranı idiOnlar Orta çağ engizisyonunu yaşarken, bizde ilim ve fen canlı bir şekilde devam ediyordu Batı; düşüncede, sosyolojide ve teknikte bir gelişme göstermiştirAma Servet-i Fünûn gençliğine göre biz bunların hepsini aynen almalıyız Ama şunu akıl edemediler ki; her milletin düşünce, yaşayış ve sosyal yapısı farklıdır


Bu bunalımlı ve buhranlarla dolu zor dönem 1908de son bulur Devlet yönetimi İttihat ve Terakki cemiyetinin eline geçer Fakat felaketler zinciri yine de son bulmaz Devlet İttihat ve Terakkinin tecrübesiz hareketi sonucu Balkan harbinin getirdiği başarısızlıklarla sürüklenir


Bu edebiyat o dönemin siyasi durumu, anlatırken d belirtildiği gibi, hürriyetsizlik anlayışının o dönem gençlerince bir bunalım olarak görüldüğü devrede kurulduBu dönem, batının sadece edebiyat kaynağı olarak görüldüğü gibi, hürriyet kaynağı olarak ta görüldüğü devredir Bu dönemde batıya olan hayranlık had safhaya ulaşmıştır Bu siyasi dönemde yetişip edebiyat yapmaya çalıştırlarBöyle bir durum bütün millette doğurduğu hastalık, melankoli, hayattan bezginlik ve kaygısızlık şüphesiz onlarında ruhunda aynı tesiri uyandıracaktı


Bu cereyanın edebiyatçıları, şark kültüründen evvel ve şark edebiyatından önce batı edebiyatını tanımışlardır Hatta aralarında bunu bir iftihar vesilesi sayanlar da vardır Sosyal meselelerin serbestçe konuşulamayışı,bu hususta kendini göstermek isteyen iradelerin susturuluşu, herkeste bir neme lazımcılık hissi doğurmuştuHerkes kendi derdine ve kendi keyfine düşmüş,sosyal sorumluluk duygusu tamamen yok olmuştuMeseleleri söz söylemek olan edebiyatçılar başka mevzular aramaya başlamışlardı Şu fikirleri ileri sürdüler:


a-Avrupa imparatorluk ve derebeylik dönemini aşmıştır(1789 Fransız ihtilali ile)


b-Avrupa da (bilhassa Fransada) burjuvazi adı verdiğimiz şehirlilerle işçiler gibi iki tabaka vardır Bu iki tabakanın çekişmesiyle iki edebiyatta buna bağlıdır Bizde de benzeri yapılar gerçekleşmediği takdirde, edebiyatımızın gelişmesi mümkün değildir


Servet-i Fünün Sanat Anlayışının Başlangıcı:


Tevfik Fikret ve Ahmet İhsan Recaizade Mahmut Ekremin talebeleri olmak dolayısıyla onunla yakından temasta idiler Halid, İzmirde üstadı eserlerinden tanıyor, hatta görüşüp konuşuyorlardı HCahit ise daha birleşmeden önce Fikreti tanıyordu Kısaca bu edebiyat cereyanı içindekiler birbirlerini daha önceden tanımış ve kaynaşmışlardı


Servet-i Fünûncuların düzenli tahsil görmeleri, okudukları Avrupai mekteplerde, Avrupalı edipleri yakından öğrenmeleri ve hemen hemen hepsinin orta tabaka ailelerden gelmeleri, onlarda ortak bir sanat zevkinin doğmasına yol açmıştır Fakat aynı sanat zevkine sahip olmalarına rağmen bu zevki aksettirişleri farklıdır


Bu edebiyatta Tanzimatta olduğu gibi bir siyasi ve aktif bir fonksiyon yoktur Aşırı alafrangalılık bu edebiyatın en çok kınanan özelliklerindendir Memleket meseleleri ve Anadolu insanının yaşayışı,bazı küçük denemeler dışında bu edebiyatta mevcut değildirYaşadıkları siyasi devir onları hakikatten kaçmalarına,günlük meselelerle ilgilenmemelerine sebep olmuş Hüzne düşkünlük ferdiyetçilik gibi duygularını beslemiştir


Solgun çiçeklerden, düşmüş sarı yapraklardan bahseden ve kadın denince bunun bile veremlisinin makbul sayıldığı bu dönemin özelliği,onların özel hayatlarına girmiştirVerem, intihar, kimsesizlik ve inziva, aşkı ölümle neticelenmek, sarı-siyah gibi daha çok hastalığı ve ölümü temsil renkler, karanlık mevzular onların ortak sanat çizgileridir


Servet-i Fünûn Edebiyatı 1895 yılında başladı Bu yılın sonlarında Recaizadenin teşvik ve aracılığıyla, Servet-i Fünûn mecmuasının baş muharrirliği, onun en kıymetli talebesi Tevfik Fikrete verildi Bu sanat çizgisine dahil olup başka dergilerde (Mektep, Maarif, Hazine-i Fünûn, Mirsat ve Malumat) yazan birçok şair ve yazar Servet-i Fünûnda toplandı Hep birden Servet-i Fünûn edebiyatı denilen bir edebi çığırı açtılarSERVET-İ FÜNUN EDEBİYAT ANLAYIŞI:1 Çağdaş Fransız edebiyatına benzer eserler ver*mek ve bu eserlerde sanat için sanat anlayışına bağlı kalmaktır


2 Servet-i Fünûncuların örnek aldıkları Fransız yazarları, realist*lerle natüralistlerdir Aynı edebiyatın şiirde yaptığı yeniliklerde kısmen Parnasse, kısmen Symbolisme akımlarının izleri vardır


3 Bu edebiyatın bir diğer özelliği, Avrupa tipi eserler vermek yolunda Tanzimat edebiyatından daha becerikli, daha çalışkan oluşudur


4 Servet-i Fünûncular, kendi*lerinden önceki Avrupaî Türk edebiyatını hem iptidaî, hem yetersiz buluyorlardı Onlara göre, Tanzimat edebiyatı: "J-J Rousseau'dan beş on sayfa, La Fontaine' den birkaç efsane, Vefik Paşa'nın Moliere adaptasyonları, sayısı onu geçmediği halde sanat bakımından hiç de başarılı sayılamayacak birkaç hikâye"den ibaret*ti Servet-i Fünûncular, Türkiye'ye tam anlamıyla Avrupai bir edebiyat getirdiklerine inanıyorlardı


5 Servet-i Fünûncular, herhangi bir halk sınıfına hitap etmekten uzak kalmışlardır Servet-i Fünûncular, yurt çoğunluğunun bedii-içtimai ihtiyaçlarını dü*şünmemiş: Yurdun, İstanbul dışı hayatiyle çok az ilgilenmiş, mevzularını Avrupa*lılaşmış aydınların hayatından almış ve yine onlar için yazılmış bir salon edebiyatı meydana getirmişlerdir


6 Eserlerini mübalağalı derecede aristokrat bir dille yazma*ları, baskısı yüzünden hiç bir sosyal hareketin başına geç*mek imkânı bulamayışları; nihayet, karakter bakımından toplumcu olmaktan çok, sanatkâr bir ruh taşımaları, onları daha çok yüksek sanat eseri oluşturma anlayışına bağlı bı*rakmıştırSERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATINDA DİL ANLAYIŞI:1 Servet-i Fünûn yazarları, Namık Kemal'den çok, Abdülhak Hamid'in eserlerindeki yeni ve göz alıcı Osmanlı Türkçesini beğenmişlerdir


2 Servet-i Fünûn lisanı fazla külfetli ve aristokrat bir dildirYazılarında süslü cümleler kullanarak, zarif, ahenkli, fakat işitilmemiş kelimeler sıralamak hevesindedirler


3 On*lar, bilhassa Farsça kelimelerin söylenişinde âdeta bir alafrangalık buluyor, Farisî terkiplerle birleşik sıfatları, Fransızca söyleyişleri andırdıkları ve herkesçe bilin*meyen sözler oldukları için, zevk ve hevesle kullanıyorlardı


4 Fransızcada rastla*dıkları Neige d'or (Altın kar) terkibini Farsça, berf-i zerrîn ifadesiyle, Frisson iamineux (Işıklı titreyiş) terkibini, lerze-i rûşen şekliyle Fârisîleştirmekte özel ahenk buluyorlardı


5 Dilde milliyetçilik hareketleri*nin kuvvetli bir çığır halini almadığı o devirde, halk Türkçesinin inceliklerini bil*meyen Servet-i Fünûncular için, Servet-i Fünûn dilinden başka bir lisan kullan*mak kolay değildi


6 Servet-i Fünûn lisanı, sade Türkçe bakımından za*rarlı olmuş, fakat edebiyat sanatının gelişmesine ve daha zengin bir ifade va*sıtası bulmasına hizmet etmiştir


7 Fikret'in, Cenab'ın, Süleyman Nazif'in şiir ve ne*sirlerinde örneklerini gördüğünüz ve Halid Ziya'nın yazılarında süslü cümleleriy*le karşılaştığınız Servet-i Fünıın dili, sanatkârlarının zevkle, hatta sevgiyle kul*landıkları bir lisandı


8 Bu dil, aşırı bir şekilde Farisî terkipleri ve birtakım Ede*biyat-ı Cedîde vasf-ı terkibîleri ile, yani Fars kaidesiyle yapılan birleşik sıfatlar*la süsleniyor, kolaylığını, ahengini ve akıcılığını bu güzel, fakat yabancı unsur*lardan alıyordu


9 Zaman zaman: Sâât-ı semenfâm = Yasemin renkli saatler gibi, devrin klasik lisan kurallarına ve klasik söyleyiş mantığına aykırı olarak yapılan bu yabancı terkiplerin Servet-i Fünûn diline -bütün itirazlara rağmen- bir ve*cize zarifliği ve bir vecize zenginliği verdiği meydandadır


10 Servet-i Fünûn Edebiyatı'nın en önemli başarısı, edebiyat türlerinde yaptığı yeniliklerde ve bu türlere daha Avrupaî bir görüşle bakmasındadır Bu sebeple, Edebiyat-ı Cedide'yi, belli başlı edebiyat türlerine göre gözden geçirmek yoluyla tanıtmak daha yerinde olurSERVET-İ FÜNUN ŞİİRİ1 Edebiyat-ı Cedide şiiri, gerek dil, gerek şekil, gerek şiir anlayışı bakımından Tanzimat şiirinden epey fark*lıdır Servet-I Fünûn şiirinde her şeyden önce, bir musiki zevki ve kuvvetli bir musiki lisanı vardır Bu lisan, dış musikisi, vezin ve şekil kusurluğu bakımından en ziyade Fikret'in nazmında gelişmiş; iç musikîsi, yani doyurucu şiir olabilmek özelliğini de en çok Cenab'ın şiirlerinde göstermiştir


2 Ede*biyat-ı Cedîde şairleri, açık ve kapalı hecelerden kurulu Türkçeye Divan edebiyatı yüzyıllarının kazandırdığı üçüncü heceyi, yani, uzun heceyi mısralarında Türk*çenin tabiî bir sesi gibi kullanmışlardır


3 Servet-i Fünûn şairleri, aruzun Türk dili musikisine en uygun kalıplarına zevkle ve ihtimamla seçerek kullanmış, Türkçeyi bu vezinlere yerleştirmekte ustalık göstermişlerdir


4 Edebiyat-ı Cedide şairlerinin nazım şekilleri bakımından yaptıkları değişik*lik, Avrupa şiirinin klasik bir nazım şekli olan sonnet'yi kullanmaları ve yine aruz vezniyle bir serbest nazım hareketi yapmalarıdır


5 Onların, Divan şiirindeki müstezat şeklini genişleterek yaptıkları bir serbest nazım cereyanı, bilhassa Fikret ve Cenab gibi şairler tarafından başarıyle yürütül*müştür


6 Kafiye anlayışları da şekilden çok ses benzerliğine dayanır Ser*vet-i Fünûncular bu anlayışı, Recaîzade Ekrem'in, kafiye göz için değil, kulak içindir· cümlesiyle ifade ediyorlardı


7 Divan şiirinde bir mısra, ya da bir beyitte tamamlanan manzum cümle an*layışı da, kesin olarak Servet-i Fünûncular tarafından değiştirilmiştir Bir sözün bir beyitte başlayıp, diğer bir -veya birkaç- beyit boyunca de*vam ederek, bir başka beytin ortalarında bitmesi tarzındaki serbest söyleyişi, ke*sin olarak -ve âdeta kendi şiirlerinin karakteristik vasfı halinde- tatbik eden şairler, Servet-i Fünûn şairleridir


8 Edebiyat-ı Cedîdecilerin şiirde yaptıkları diğer bir yenilik de, onun mevzuu*nu genişletmiş olmalarıdır: Şiirimizde önce Hamid'in eserlerinde başlayan bu çe*şitlilik, Servet-i Fünûncuların elinde hızla yayılmış ve Türk dilini hayatın iyi, kötü, çirkin, güzel, her hali, her duygusu, her düşüncesi, her sesi, her hadisesi için şiir söylemek yolunda bir gelişmeye ulaştırmıştır Ancak bu çeşitlilik, şiirleşen heyecanların yüceliğine engel olmamış, Servet-i Fünûncular, âdî duyguları, âdi sözlerle söyleyip, şiiri bayağılığa düşürmemişlerdirSERVET-İ FÜNÛN HİKÂYE VE ROMANI :1 Bu edebî tür, daha Tanzimat yıl*larında bile, yeni şiirin gördüğü ölçüde itiraz görmemiş, bünyesindeki Avrupaî yenilikleri Türk hayat ve edebiyatına daha kolay kabul ettirmiştir Bunun baş*lıca sebebi, gazeteciliğin kuruluşundan beri edebiyatta nesrin daha geniş bir rağ*bet görmesi, nazmın ise hemen yalnız şiirde kullanılan bir ifade vasıtası haline gelmesidir


2 Roman, Türk edebiyatında âdeta yepyeni bir edebî tür diye karşı*lanmış, onun, eski ve manzum Şark hikâyelerinin yerini aldığı, muhafazakârlarca fark edilmemiştir Bu sebeple, önce tercüme eserlerle başlayan Avrupaî Türk ro*manı, kısa zamanda telif eserlerin yazılmasını teşvik eden, geniş bir rağbet gör*müştür


3 Servet-i Fünûn romancıları arasında ilk öğrenimlerinden beri, Avrupa dillerini ve edebiyatlarını öğrenmiş bulunanlar vardı Bunlar, roman zevkini ya doğrudan doğruya Batı edebiyatından, yahut yine Batı tesiri altında gelişen Tan*zimat romanından almış bulunuyorlardı Yeni romancılar, eski Türk edebiyatına zevk, şekil ve edebî anlayış bakımından bağlı bulunmadıkları için, Türkiye'de Av*rupaî roman ve hikâyenin gelişmesi yolunda tam bir cesaretle ve geriye bakma*dan çalışabilmişlerdir


4Tanzimat'ın hikâye ve romanı, Fransız romantiklerinden biraz da realistler*den örnek almıştı Servet-i Fünûn romancılarına örnek olanlar da, genel olarak realist ve natüralist Fransız edebiyatıyle, yine Fransa'da bir psikolojik roman çı*ğırı açan yazarlardır


5 Batı'ya dönüşün kuvvetli oluşu ve eski Doğu'dan hatıra taşımayışı yüzünden, Servet-i Fünûn romanının yalnız roman mimarîsi değil, hayatı ve kahramanları da biraz Avrupaîdir Bununla beraber, Edebiyat-ı Cedîde romancılarının roman dünyamıza içinde bulundukları sosyal hayattan bazı kuvvetli tipler ve sahneler getirdikleri inkâr olunamaz Halid Ziya'nın Mai ve Siyah romanındaki Ahmet Ce*mil tipi, Aşk-ı Memnu'daki Firdevs Hanım, Nihâl ve Bihter, o devir İstanbul'unda yaşamışlardı


6 Servet-i Fünûn'un küçük hikâyesi, daha çok, Sami Paşazade Sezaî'nin ulaş*tığı merhaleden harekete geçmiş durumdadır Servet-i Fünûn yazarlarının kitaplar dolusu küçük hikâyeler yazmaları çok önemlidir, Bu yazarların yaşadıkları çağ*lar, Türkiye'de küçük hikâye edebiyatının altın devri sayılır Küçük hikâyenin, yazarlar ve okuyanlar arasında gördüğü rağbet, Servet-i Fünûn'dan sonra da yeni birtakım küçük hikâyecilerin yetişmesini sağlamıştırİlgili konular

Tevfik Fikret

Cenab Şehabeddin Halit Ziya Uşaklıgil

Mehmet Rauf 12 Ağustos 1875 tarihinde İstanbul'da doğdu İlk ve orta öğrenimini Balat'daki mahalle mektebiyle, Soğukçeşme Askeri Rüşdiyesi'nde gören Mehmet Raûf, Bahriye mektebini bitirerek (1893) deniz subayı oldu 1894'de staj için Girit'e, 1895'de Kiel kanalının açılış merasiminde bulunmak üzere Almanya'ya gönderildi ve dönüşünde Trabya'da elçilik gemilerinin irtibat subaylığına atandı Üç kez evlenen (ilki Tevfik Fikret'in halasının kızıdır) ve çeşitli gönül maceraları peşinde sürüklenen Mehmet Rauf 190

Süleyman Nazif Süleyman Nazif Servet-i fünun şairi 1869 senesinde Diyarbakır'da doğdu Babası şair ve tarihçi Said Paşadır Tahsile 1874'te Maraş'ta başladı Maraş'tan Diyarbakır'a döndüklerinde, Nazif rüştiye (ortaokul)de tahsiline devam etti 1879'da Mardin'e babasının yanına döndüğünde, babasından dersler almaya ve bir ermeni papazından Fransızca öğrenmeye başladı 1892 yılında babasını kaybettikten sonra, Sırrı Paşanın valiliği sırasında Diyarbakır'da bazı görevlerde bulundu ve 1893 yılında Meclis-

Faik Ali Ozansoy Faik Ali Ozansoy Servet-i Fünun şairlerinden 1875te Diyarbakırda doğdu Diyarbakırlı Said Paşanın küçük oğlu ve aynı devir şairlerinden Süleyman Nazifin kardeşidir İlk öğrenimini Diyarbakırda tamamladıktan sonra, İstanbuldaki Mekteb-i Mülkiyeye girdi


Okulu bitirdikten sonra birçok yerlerde kaymakamlık ve mutasarrıflık görevlerinde bulundu Mütareke yıllarında Diyarbakır valiliği yaptı Ebu Bekr Hazem Beyin dahiliye nazırlığı sırasında müsteşarlığa getirildi ise de, iki ay sonra

Ali Ekrem Bolayır (A Nadir) Süleyman Nesib Hüseyin Suat Yalçın Hüseyin Siret Özsever Celal Sahir Erozan Hüseyin Cahit Yalçın Ahmet Hikmet Müftüoğlu Kaynak Doç Dr Gıyasettin Aytaş http://w3gaziedutr/web/giyaytas/servetihtm

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.