Prof. Dr. Sinsi
|
Haliç
Haliç
Piyer Loti'den görünümü Haliç Alm Goldenes Horn (n), Fr Gorne dOr (f) İng Golden Horn İstanbulda Sarayburnu Yarımadası ile şehrin Beyoğlu yerleşme alanı arasında bulunan tabiî bir iç liman Bizanslılar Chrysokeras, İngilizler Golden Horn ve Fransızlar Gorne dOr ismini vermişlerdir ki her üç kelime de "Altın Boynuz" demektir
Haliç, İstanbul'un İstanbul ve Beyoğlu semtlerini ayıran koy, yani İstanbul'un iç limanıdır Bizanslılar zamanında Khrysokeras (İstanbul, Marmara Bölgesi'nde il ve Türkiye'nin en büyük kenti Tarih boyunca çeşitli imparatorluklara başkentlik yapan, 133 milyar dolarlık yıllık üretimiyle Dünyada 34 sırada yer alır Türkiye'nin kültür ve finans merkezidir İstanbul, 41° K, 29° D koordinatlarında yer alır Marmara kıyısı ve İstanbul Boğazı (Boğaziçi) boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur
Altınboynuz) adı verilen bu koya, Osmanlı devrinde Halic-i Konstantiniye de denirdi İstanbul Halic'i, Kağıthane ve Alibey derelerinin birleşen ağzının deniz istilasına uğramasıyla oluştu Haliç, sözü geçen iki akarsu kavşağından Sarayburnu- Tophane arasına kadar, Kuzeybatı- Güneydoğu doğrultusunda 8 km uzanır En geniş yeri, Kasımpaşa- Cibali arasında 700 metreye varır Derinliği, yukarı kesimde vapurların işlemesini güçleştirecek kadar azdır Ve bu kesim derelerin getirdiği alüvyonlar yüzünden hızlı bir dolma halindedir Aşağı kesimde ise derinlik fazladır Unkapanı(Atatürk) köprüsü altında 40, Karaköy köprüsü altında da 60 metreyi bulur
Osmanlı devrinde güneyde İstanbul şehrinin, surlarının boyladığı Haliç'in başka kesimlerinde, Eyüp ve
Kasımpaşa gibi şehir semtleri çevresinde bağ ve bahçeler arasında konaklar vardı ve kayıklarla Kağıthaneye gezmeye gidilirdi
Tarih boyunca İstanbul'un gelişmesine coğrafi konumu kadar, doğal ve çok emin bir liman olan Haliç'te etkin olmuştur Liman Avrupa yakasını ikiye ayırır Yaklaşık 8 km uzunluğunda olup en geniş yeri Boğaz tarafındaki girişidir; dip tarafta iki dere sularını Halice boşaltır Gel-git olayı ve akıntı yoktur Etraftaki bereketi topraklar, bol balık, tatlı su dereleri ve şeklinden dolayı "Altın Boynuz" ismi bereket sembolü anlamında verilmişti Bizans devrinde girişe gerilen zincir düşman donanmaları kuşatmasını önlerdi Haliç kıyıları zaman, zaman bazıları askeri amaçlı olan köprüler ile bağlanmıştı Halen 5 köprü metro için planlanmaktadır İskelelerden Asya yakasına, Boğaziçi ve Adalara ulaşımı sağlayan vapur seferleri gün boyu hareketlidir Topkapı Sarayı Harem bölümü Halici kuş bakışı seyreder Sahilde bulunan saraya ait Sepetçiler Kasrı halen Uluslar Arası Gazeteciler camiasına tahsis edilmiştir Avrupa trenlerinin son durağı 1890 tarihli Sirkeci İstasyonu burada bulunur Eskisi Haliç içlerine taşınan yeni Galata köprüsü türünün en büyük örneğidir Orta kısmı belirli günlerde açılır ve büyük tonajlı gemilerin trafiğine olanak sağlanır Köprü üstü yaya ve oto trafiği ile ve de sunduğu manzara ile hareketli ve güzeldir 1950 Yıllarından itibaren başlayan kirlenme 1980 den beri süregelen çalışmalar ile düzelmiştir En büyük hamlelerden birisi sonucu Haliç kıyılarında dört binden fazla yapı istimlak edilip, iş yerleri şehir dışındaki yeni merkezlere nakledilmiş, kıyılar park ve bahçeler ile çevrilmiş, ilk defa inşa edilen dev kanal sistemleri ve kolektörler ile sular temizlenmiştir Sahil boyu devam eden surlardan ancak, ikinci Atatürk köprüsü sonrası ile üçüncü, eski Galata Köprüsü civarında ki bölümler zamanımıza gelebilmiştir Balat semtinde sahildeki dökme demirden yapılma küçük Bulgar kilisesi ve az ötede Fener Rum Ortodoks Patrikliği Baş kilisesi ve tesisleri yer almıştır Karşı kıyıda; Kasımpaşada'ki büyük sahil binası (19 yy ) Deniz Kuvvetlerine aittir Gemi çıpa ve demirleri atölyesi olan eski, 8 kubbeli bir yapı Koç ailesi tarafından tamir ettirilip maket, model, makine ve denizcilik alet ve edavatının teşhir edildiği bir müze haline getirilmiştir Aynı semtteki Aynalı Kavak Kasrı Haliç Saraylarının günümüze gelmiş tek kısmıdır ve müze olarak ziyarete açıktır Tarihçe Haliçe kuşbakışı bakıldığında Kâğıthane veAlibeyköyü suları ile birlikte bir geyik boynuzu görüntüsündedir Sularının temiz ve berrak olduğu zamanlarda, akşam güneşi vurunca suları altın rengini alırdı Bu yüzden Halice "Altın Boynuz" ismi verilmiştir Ayrıca en büyük gemilerin bile barınabildiği bir iç liman olduğu için deniz ticâreti yönünden ehemmiyetliydi İki kıyısında da verimli ve zengin işyerleri bulunurdu Sularında ise çeşitli ve nefis balıklar cirit atardı Her ne kadar Haliç, güzellik ve zenginlik bakımından Boğaziçi ile boy ölçüşemese bile güvenlik bakımından korunma ve sığınma yeriydi
Târihte, İstanbulun ilk iskanının bu tabiî limanın dip kısmında iki akarsu arasındaki arâzide olduğu tahmin edilmektedir Zamanla büyüyen şehir birçok defa düşman hücumlarına mâruz kalmıştır Bizanslılar Haliç girişini Sarayburnu-Galata arasına gerdikleri bir zincirle kapamışlar, yüzyıllar boyunca düşman gemileri Haliçe girememişti 1203de Bizans, Dördüncü Haçlı Seferi ordusu tarafından kuşatılmış ve 6 Temmuzda Haliçe girilmiştir İkinci olarak 1453 yılı 22-23 Nisan gecesi Fâtih Sultan Mehmed Han İstanbul muhâsarasında 70 parça gemiyi karadan kızaklar üzerinden yürüterek Galata sırtlarından Haliçe indirmiş, şehrin fethi bundan sonra kolaylaşmıştır
Osmanlı Devleti zamanında Haliçe çok önem verilmiş, 1615 senesinde Kasımpaşada tersane inşaa edilmiştir On sekizinci yüzyılda Kaptanı Derya Hasan Paşa da burada muhteşem bir bina yaptırmış ve kaptan paşaların ikametlerine tahsis etmiştir Bugün bu bina Kasımpaşa Deniz Hastanesi olarak kullanılmaktadır Kasımpaşa iskelesinin yanında, denize doğru uzanan kısımda bahçe içindeki yalı eski Bahriye Nezâreti (Deniz Savunma Bakanlığı) idi
Sultan Üçüncü Ahmed zamanında Haliçin kuzey batısında şiirlere konu olan Sâdâbât yıkılmışsa da, Kâğıthâne Deresi, severek gidilen bir gezi ve istirahat yeri olarak kalmıştı Kâğıthâne Deresi, Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinde de, temiz havası bol bir mesire yeriydi
Osmanlı devrinde Haliçte hazret-i Ebû Eyyüb-el-Ensârînin Türbesi ve çevresi büyük bir önem kazanmıştı Bu semt dînî bir ziyaret merkezi, hem de burada inşâ edilen türbelerle, ölümle hayatın iç içe olduğu bir yer hâlini aldı ve Eyübün yakınında şehrin en büyük mezarlıklarından biri doğup gelişti Bu mezarları gölgeleyen serviler de, Haliçin yeşiline yeşillik kattı
Haliçin yeşili, şehir halkının yalnızca dînî hislerine değil, gezme, eğlenme ihtiyacına da cevap veriyordu Türk devrinde bu liman, bir ticâret ve gemi tezgâhları bölgesi hâlini alırken, aynı zamanda ticâret ve savaş gemilerinin barınağı, yukarı kesim ise çok sevilen bir mesire ve sayfiye yeri olmuştur Tıpkı Boğaziçi gibi, köşklerin, yalıların, sarayların sıralandığı bir alan durumundaydı
Boyu yaklaşık 8 km, en geniş yeri (Kasımpaşa-Cibâli arası) 700 m olan Haliç, kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanmaktadır ve etrafı dik yamaçlarla çevrilmiştir İstanbulun hâkim rüzgârlarından poyraz kuzeydoğudan, lodos ise bunun tam tersi güneybatıdan yâni boylamasına olan yönünden dik istikamette eser Etrafındaki sırtlar iskan sahaları olup poyraz ve lodosu kesmektedirler Sonuç olarak Haliç, rüzgârlara karşı oldukça korunmalı olduğundan, tersane (gemi yapım yeri) için fevkalade uygun bir iç limandır
Haliçin etrâfındaki toprakların verimliliği, tabiî güzelliği, deniz ve kara ulaşımına çok uygun bulunması, çok emin bir iç liman olması gibi câzip özellikler, bu semtin çok çabuk gelişmesinde büyük rolü olmuştur Osmanlılar devrinde bu semtte bir taraftan yalılar, kasırlar (Sepetçiler Kasrı, Aynalı Kavak Kasrı gibi), park ve bahçeler yapılırken, diğer taraftan da tersâne ve iskeleler kurulmuş ve zamanla Haliç bir ticâret ve sanâyi merkezine dönüşmüştür Ancak bu gelişmenin çevreye verebileceği zarar vaktinde anlaşılmış ve bunu önlemek için zamânın idârecileri bâzı tedbirler almışlardır Meselâ, Mustafa Paşanın Netâyic-ül Vukûât kitabında belirtildiği gibi, Fâtih Sultan Mehmed, Haliçin dolma ve kirlenme tehlikesinden korunması için özel bir ferman çıkarmıştır Bu fermana göre Kâğıthâne sırtları tarımdan men edilmiş ve bu sâhada ağaçlandırma faaliyetleri başlatılmıştır Ayrıca, Haliçin etraftan sürüklenen rüsûbâttan (tortu ve çöküntülerden) temizlenmesini teşvik etmek gâyesi ile Haliçin dibinden çıkartılan kili kullanan porselen işletmeleri vergiden muâf tutulmuştur Haliçe karşı gösterilen bu hassâsiyet, yirminci yüzyılda devâm etmemiştir Nüfûsun hızlı artışı, plânsız sanâyileşme ve şehircilik kurallarına uymadan gelişigüzel kurulan yanlış yerleşme merkezleri, Haliçin kirli ve düzensiz bir hüviyete bürünmesine sebebiyet vermiştir
Haliçin etrâfında yaşayan nüfusun artıkları 200den fazla irili ufaklı deşarjla Haliçe akıtılmaktadır Bu deşarjların ne büyüklükte bir nüfusa hizmet ettiği bilinmiyorsa da, bir milyonun üzerinde olduğu söylenebilir
Haliç ve onu besleyen Kâğıthâne ve Alibeyköy derelerinin kenarlarında bulunan ve artıklarını Haliçe akıtan endüstri kuruluşları, Haliçin kirlenmesinde en önemli sebeptir Haliçe akıtılan endüstriyel artıkların BOİ (biyokimyâsal oksijen ihtiyâcı) yönünden meydana getirdikleri kirlenme 1 720 747 kişilik bir nüfusun meydana getireceği kirlenmeye eş değerdir Bu değerin, 1960dan bu yana kurulan endüstrilerden dolayı üç milyonluk eşdeğer nüfûsu geçmiş olacağı tahmin edilmektedir Haliçe bir yılda bırakılan endüstriyel sıvı atık miktârı 1,9 milyon tonun üzerindedir Sâdece, Eyüp kazâsında bulunan endüstri kuruluşlarından Haliçe verdikleri atıklar 4,2 ton/günBOİ ve 6,3 ton/gün askı hâlinde katı madde ihtivâ etmektedir Sütlücedeki mezbaha tesislerinin atıklarındaki ortalama BOİ değeri ise, 1700 mg/ltden fazladır
1980 öncesinde belediyelerin katı atık toplama açısından yetersiz olması netîcesinde, Haliçin sâhillerinde bulunan birçok kuruluş, çöplerini doğrudan doğruya Haliçe atmak sûretiyle yok etme yoluna başvurmuşlardır Bu bölgede bulunan endüstri kuruluşlarının senede yaklaşık 49 500 ton katı atık meydana getirdikleri tesbit edilmiştir Bu atıkların bir kısmının, Haliçe atıldığı düşünülürse, katı atıkların da Haliçin kirlenmesinde önemli bir yeri olduğu anlaşılır
Haliçe bağlı en önemli iki dere olan Kâğıthâne ve Alibeyköyün sâhib oldukları 181 600 m2 ve 192 400 m2lik havzalarında oldukça dik meyilli yamaçlar bulunmaktadır Bu iki derenin havzasında, bitki örtüsünün tahrîbi, havzada mevcut ve açılmakta olan taş ocakları, mermer ve tuğla ocakları dolayısıyla moloz ve katı maddelerin kolayca sürüklenebilir halde olması ve yağmur suyu direnaj sisteminin bulunmayışı, o arâziyi erozyona müsâit bir hâle getirmiştir Her yıl Kâğıthâne Deresinden 54 bin m3, Alibeyköy Deresinde bulunan barajdan îtibâren Haliçe kadar 17 kilometrekarelik alanda da 5100 m3 tortu ve artık Haliçe taşınmaktadır
Bu tortu ve artık Haliç için bir su kirletme kaynağı olmaktan başka, her geçen yıl Haliç tabanının biraz daha dolmasına sebeb olmaktadır Bu dolma senede 6-10 santimetrelik derinlik azalmasına sebebiyet vermiştir
Bunlara ilâveten, gemi söküm yerlerinde denize atılan atıklar, bir ek kirletici kaynağı oldu Ayrıca çöp dökme yeri olarak kullanılan Habibler Köyü ve Levend Oto Sanâyi Sitesinden sızan sular da Haliçe karışıyor ve kirlenmeyi arttırıyor
Yabancıların "Altın Boynuz" dediği Haliçin bu hâli bütün dünyânın da ilgilenmesine sebeb oldu Yapılan incelemelerde *****tar, Hasköy, Sirkeci, Beyoğlu İstiklal Caddesi, Eyüp, Ayvansaray gibi semtlerde hava, Ankaranın Çankaya havasından daha kirli olduğu görüldü Pisliğinden geçilmeyen Haliç hakkında basında zaman zaman yazılar çıktı Çeşitli kişi ve kuruluşlarca yazılar yazıldı Fakat ilk ciddi teşebbüs, 5 Haziran 1981de yapılan "Çevre Günü Sempozyumu"ndan sonra oldu Bu sempozyumdan sonra; Haliç Üst Kurulu, buna bağlı olarak Haliç Çalışma Grubu kuruldu 1 Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, İstanbul Belediye Başkanlığı, Boğaziçi Üniversitesi, İTÜ, İÜ, İSKİ Genel Müdürlüğü gibi, 18 kısım ve kuruluşun temsilcilerinden meydana gelen üst kurulun başkanlığı İstanbul Vâlisine verildi
Kurul, Haliç çevresinde bulunan, 696 fabrika ve 2020 küçük esnafa âit iş yerini kaldırmaya karar verdi İstimlâk bedeli, çevre düzenlemesi, kollektör için gerekli maddi kaynak temin edildikten sonra, üç basamakta temizlik hareketine başlandı: 1) Haliçi kirlendiren sebeplerin durdurulması; 2) Çevrenin tanzimi; 3) Haliçin sularının temizlenmesi
Haliçin temizlenmesi için Çerkezköy ve Tuzlada 600 bin metre kare arsa istimlâk edildi İlk yıkım çalışmaları 23 Mayıs 1984 günü başladı
Haliçten 44 mavna 19 batık gemi çıkarıldı 696 fabrika ve 2020 küçük esnafa ait işyeri yıkıldı Böylece çevrede bir milyon metrekarelik alan açıldı Bir yandan da bu açılan alanlar yeşillendirildi Oyun bahçeleri yapıldı
Haliçe olan akıntıları Marmara Denizine ve Karadenize akıtacak kollektör çalışmalarına başlandı
Eyüp, Haliç ve Fatih tünelleri ile taşınacak sıvı atıkları, Yenikapıdaki ön arıtma tesislerine getirecek olan Alibeyköy kollektörü yapıldı Katı atıklar burada alıkonulduktan sonra fizikî arıtma yapılacak Arıtmadan geçen atıksu Ahırkapı deniz deşarjından kıyıdan 6200 m açıkta ve deniz seviyesinden 60 m derinliğe pompalanacaktı
12 Temmuz 1988 günü Güney kollektörü de tamamlanarak hizmete açıldı Haliçe akan kanalizasyon atıkları kollektörle Marmaraya verilmeye başlandı Ancak, 1989dan sonra bu faaliyetler durdu Kasımpaşa, Beyoğlu
|