Hacı Bektaş-İ Veli |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Hacı Bektaş-İ VeliHacı Bektaş-ı Veli (1281 - 1338) Gerçek ismi, Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata olan , Hacı Bektaş-ı Veli Horasan'ın Nişabûr şehrinde 1281 senesinde doğdu İlk eğitimini Şeyh Lokman-ı Perende’den aldı Lokman-ı Perende, Horasan İran'ın doğusunda ve kuzeydoğusunda yer alan bölgeye verilen isim Farsça bir kelime olan Horasan "Güneşin yükseldiği yer" anlamına gelir Sasaniler zamanında ülkenin kuzeydoğuna bu isim verildi![]() Ahmed Yesevi’nin halifelerinden olup, zahir ve batın ilimlerinde derin bilgilere sahipti Bektaş Veli Lokman-ı Perende’nin gözdesiydi Ve rivayetlere göre kendinde olağanüstü haller gerçekleşiyordu Hacı Bektaş-ı Veli, eğitimini tamamladıktan sonra Ahmet Yesevi (1093 - 1156) Osmanlı topraklarında doğmasa da, Osmanlı döneminde yaşamasa da Ahmet Yesevi'nin Osmanlı İmparatorluğu üzerinde önemli etkileri olmuştur Etkileri günümüze kadar ulaşan Ahmet Yesevi, 11 Yüzyılın ikinci yarısında bugünkü Kazakistan'ın Çimkent şehrinin doğusundaki Sayram kasabasında doğmuştur Sayram, o dönemde önemli bir kültür ve ticaret merkezidir Babasının ölümünden sonra, ablası ile birlikte Sayram yakınlarındaki Yesi'ye yerleşen Yesevi, Anadolu'ya geldi Halka doğru yolu göstermeye başlayan ve kıymetli talebeler yetiştiren Hacı Bektaş-ı Veli, kısa zamanda tanınarak büyük rağbet gördü Bu sırada Anadolu'da dini, iktisadi, askeri ve sosyal teşekkül olan ve kendisinin de bağlı olduğu "Ahilik Teşkilatı" ile büyük hizmetler yapan Hacı Bektaş-ı Veli ve talebeleri, Osmanlı sultanları tarafından da sevildi ve hürmet gördü Bu sıralarda kuruluş devrinde olan Osmanlı Devleti'nin sağlam temeller üzerine oturmasında büyük hizmetleri oldu Sultan Orhan zamanında teşkil edilen “Yeniçeri Ordusu”na dua ederek, askerlerin sırtlarını sıvazladı Böylece Hacı Bektaş-ı Veli'yi kendilerine manevi pir olarak kabul eden Yeniçeri Ordusu, manevi hayatını ve disiplinini ona bağladı Hacı Bektaş-ı Veli, asırlarca Yeniçeriliğin piri, üstadı ve manevi hamisi olarak bilindi Bu bağlılık ve muhabbet, Yeniçerilerin sulh zamanındaki talimleri ve harplerdeki gayret ve kahramanlıklarında çok müsbet neticeler verdi Bütün bunlar, halk ile Yeniçeriler arasındaki yakınlığı kuvvetlendirdi Yeniçeriler, dervişler gibi cihad azmiyle dolu ve görülmemiş derecede kahraman ve fedakar oluşlarında, bu hadiseler müsbet tesirler gösterdi Yeniçerilerin; "Allah, Allah! İllallah! Baş uryan, sine püryan, kılıç al kan Bu meydanda nice başlar kesilir Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan! Kulluğumuz padişaha ayan! Üçler, yediler, kırklar! Gülbang-i Muhammedi, Nûr-i Nebi, Kerem-i Ali![]() ![]() Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli![]() ![]() " diyerek savaşa başlamaları, bunun manidar bir ifadesidir Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat adlı Arapça bir eseri vardır 1338 senesinde vefat eden Hacı Bektaş-ı Veli'nin derslerini ve sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlananlara, tasavvuftaki usûle uyularak "Bektaşi" denildi Makalat'ın asıl nüshaları tetkik edildiğinde, onun; İslam dinine sıkı sıkıya ve sağlam bir şekilde bağlı, İslamiyete uymayan davranışlara şiddetle karşı çıkar Öğüt “Tarikatın, tasavvuf yolunun ilk makamı, bir alime canı gönülden bağlanıp, tövbe etmektir Tövbe, canı gönülden olan pişmanlıktır ve mutlaka yapılmalıdır Tövbe ederken gözyaşı dökmelidir Tövbeyi kabul edecek Allahü Tealadır Tövbe ettikten sonra O'na tevekkül etmelidir İkinci makamı, talebe olmaktır Üçüncü makamı, mücahede, nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır Dördüncü makamı, hocaya hizmettir Beşinci makamı, korkudur Altıncı makamı, ümitli olmaktır Yedinci makamı, şevktir ve fakirliktir Marifetin birinci makamı edep, ikinci makamı, korkudur Üçüncü makamı, az yemektir Dördüncü makamı, sabır ve kanattır Beşinci bakamı, utanmaktır Altıncı makamı, cömertliktir Yedinci makamı, ilimdir Sekizinci makamı, marifettir Dokuzuncu makamı, kendi nefsini bilmektir " Menkıbe Hacı Bektaş-ı Veli, her gün gelip, şimdiki dergahının bulunduğu yere otururdu Onu sevenler; "Galiba Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri burada bir dergah bina edilmesini istiyor, o yüzden gelip buraya oturuyor" dediler Daha sonra Hacı Bektaş-ı Veli'nin hizmetini gören Sarı İsmail'e, Hacı Bektaş'ı sevenlerden biri, buraya bir dergah yaptırmaya niyet ettiğini söyledi Sarı İsmail de, gelip durumu hocasına arz etti Hacı Bektaş-ı Veli; "Ona söyle Bir usta getirsin Biz istediğimiz büyüklükte bir daire çizelim Ayrıca yeteri kadar taş getirtip, yonttursun, hazır etsin " dedi Sarı İsmail, bu durumu o şahsa bildirince, çok sevindi ve hemen bir mimar getirdi Hacı Bektaş-ı Veli de kalkıp, mübarek eliyle şimdiki dergahın bulunduğu yeri çizdi O mimar da, dergahın inşası için yetecek kadar taş getirtip yontturdu Taşların yontulma işinin bittiği gecenin sabahı, herkes, dergahın yapılmış olduğunu gördü Dergahı yaptıracak kimse, derhal Sarı İsmail'in yanına gelip; "Ben bu binanın yaptırılması için usta getirdim, taş getirdim ve yaptırma sevabına kavuşmak istedim Fakat her kimse bir gecede yaptırmış " diyerek üzüntülerini belirtti Sarı İsmail, durumu derhal hocası Hacı Bektaş-ı Veli'ye bildirdi Bunun üzerine Hacı Bektaş-ı Veli; "Ey İsmail! O beni sevene söyle, bu dergahı zahirden birisi gelip yaptırmadı Allahü Tealanın izni ile bir anda yapıldı Sevabı yine onun amel defterine yazılmıştır " dedi İsmail durumu derhal o kimseye bildirdi O zat da Allahü Tealaya şükür secdesi yaptı Anadolu kelimesi Yunanca güneşin doğduğu yer anlamına gelen "Anatoli"dan doğmuştur Romalılar, kendi topraklarına göre doğuda kaldığından buraya doğu toprağı anlamında Thema Anadolia demişlerdir Anadolu isminin bir bölge adı olması ise Selçukluların Anadoluya gelmesiyle başladı![]() |
|
|
|