Paracelsus Temel Tezi: İatrokimya |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Paracelsus Temel Tezi: İatrokimyaTemel tezi: iatrokimya Aynı şekilde, Paracelsus, yeni cerrahi ile ilgili olarak şöyle demektedir: Cerrahiinsanın kemiklerini ve diğer yapısını bilmek zorundadır; aksi taktirde nasıl teşhis koyabilirsiniz? Sadece dış yapıyı bilmeniz yetmez, aynı zamanda iç yapıyı da bilmek zorundasınız, bütün ven ve arterleri, sinirleri, kemikleri, onların şekil ve uzunluklarını, yerlerini bilmek zorundasınız Aynı şekilde, İbn-i Sinagibi, Paracelsus'da cerrahi müdahale için anatomibilmek gerektiğini ileri sürer Ona göre, cerrah, bir berberin ya da bir kasabın tendonları ya da lifleri ayırmasından daha çok şey bilmek zorundadır Hatta cerrahın ne gibi bir bilgi sahibi olması gerektiğini bir örnekle şöyle belirtmektedir Cerrah hastanın mizacını bilmek zorundadır aksi taktirde yanlış bir ilaç verir, ve hastayı harap eder, o kesilmiş bir bacak yerine yeni bir bacak koyamaz Ben Veriul'da bir berber-cerrah gördüm O kesilmiş bir kulağı bir nevi yapıştırıcı ile yerine yapıştırmaya çalışıyordu Bu yapılan hareket mucize olarak nitelendirildi; sevinç çığlıkları atıldı; ancak, kulak ertesi günü düştü Aynı şekilde bacak da yapıştırıldığında o da düşecektir Burada Paracelsus, devrindeki organ reparasyon ameliyatları konusundaki çalışmalara karşı çıkmaktadır Bu tip çalışmalar Ambroise Pare dahil birçok cerrahın ilgisini çekmiştir Paracelsus'a göre, bir cerrah bütün bitkileri tanımak, bilmek zorundadır; onları nasıl kullanacağını, onların çok hızla mı yoksa yavaş mı etki ettiğini bilmek zorundadır Ayrıca, onların etkilerinin bilinmesi gerekir, etkilerinin kaslar mı, kemikler mi yoksa damarlar üzerinde mi olduğunun cerrah tarafından bilinmesi lazımdır Örneğin balsamın kırık için mi, yoksa yaralarda mı etkin olduğunun bilinmesi gerekir Buna ilave olarak, yaranın açık ve korumasız olmasına göre, uygun bir pansumanla, yarayı temizleyip, onu dış etkilerden korumalıdır Mümkün olduğu kadar doğanın tedavi gücünün yarayı iyileştirmesine yardımcı olmalıdır Bu da her şeyden önce iyi beslenme ile mümkün olur Bursalı Ali Efendi'nin Cerrahnameadlı eserinde cerrahiyi nasıl tanımladığına bakalım: 'fennü cerahat sanattır; onda vücutta arız olan çeşitli durumlar ele alınır; vücudun alışık olduğu hale iade edilmesi için yapılan işlemlerdir Örneğin oluşmuş şişlerin tedavisi gibi: Cerrahi'yi bu şekilde belirleyen Ali Münşide, Paracelsus ve İbn-i Sinagibi bu sanatı icra edebilmek için anatomi bilmenin önemini vurgulamaktadır Ayrıca, yine Paracelsus gibi, onun da cerrahinin felsefi yanıolduğunu vurguladığını görmekteyiz Cerrahname, incelendiğinde, genellikle, tedavinin, Paracelsus'un önermiş olduğu gibi, daha çok medikal olarak yürütüldüğü belirlenmektedir Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi, Cerrahname tipik bir cerrahi kitabı değildir Muhtemelen yazarımız Ali Münşi, Paracelsus ve ondan bir süre sonra yaşamış olan Hildanus'un (1560-1624) etkisiyle böyle bir eser kaleme almış olmalıdır Cerrahname'de Hildanus'un adına, Galenve İbn-i Sna'nın yanı sıra sık sık rastlanmaktadır Hildanus devrinde Almanya'da cerrahinin kurucusu olarak kabul edilmiş bir bilim adamıdır Onun Observationes Medico-Chirurgicae(Basel1606) adlı eserindeki kangren olaylarındaki amputasyon ve özellikle de kalça amputasyonundaki bağlama tekniği ile ilgili açıklamalarıyla dikkati çekmiştir Bilindiği gibi o devir, cerrahinin henüz bilim olma yolunda önemli adımlar atmakta olduğu bir zaman kesitini oluşturmakta idi Ancak hekimimiz Bursalı Aliüzerinde bu iki bilim adamından 'Paracelsus'un etkisinin daha baskın olduğu, Cerrahnameve onun diğer eserlerinden anlaşılmaktadır Cerrahname, adlı eserinde Bursalı Ali Münşi'nin cerrahi vakalarda çok ilaçla tedaviyi tercih etmesi de bunun delili olarak kabul edilebilir Ayrıca, etkilendiği bilim adamlarında da görüldüğü gibi, Ali Münşi'de de, Galenve diğer klasik tıp yazarlarının etkisinin devam etmekte olduğu da aşikardır![]() Kaynak: Cerrahname eserinde Paracelsus etkisi Osmanlı Tıbbına Etkileri Paracelsus, varlıkların hepsinin ortak bir temeli olduğunu ileri sürdü; bu temel, daha önce ileri sürülen 4 elementin yanı sıra, onun materia prima (ilk maddeler) adını verdiği tuz, civa ve kükürtten oluşuyordu ![]() Bunlardan civa ve kükürt, İslam Dünyası'nda, transformasyon Teorisi kapsamı içinde, temel iki element olarak sunulmuştu Bu yedi temel element, canlı veya cansız bütün varlığın temel maddesini oluşturuyordu Öyleyse aslında canlılar ve cansızlar özde farklılık göstermezler; temel yapı olarak aynıdırlar Demek ki, onların işlevleri arasında da benzerlikler olmalıdır![]() Bu ilkeden hareket eden Paracelsus, kimyada kabul edilmiş yasa ve ilkelerin, aslında canlılar için de geçerli olduğunu savundu Bir canlı, belli bir kimyasal yapıya sahipse, buna bağlı olarak o yapıda oluşacak bozukluklar, doğal ki kimyasal kökenli olacak ve kimyasal ilkelerin açıklama modelleriyle anlaşılabileceklerdir; bu durumda yapının düzeltilebilmesi de, ancak kimyasal maddelerle olanaklı olacaktır: Bu anlayışa iatrokimya denmiştir![]() Bu kurama dayanarak, Paracelsus, vücut işlevlerinin, örneğin midenin işleyişinin kimyasal bir süreç oluşturduğunu ileri sürer Mide sindirim görevini besin maddelerini ısıtıp, ıslatarak veya onları bazı hareketlerle parçalayarak değil; midenin salgıladığı bazı sıvılar vasıtasıyla onu kimyasal bazı değişimlere tabi tutar Bu yaklaşımı temel alan sonraki yüzyıllarda, bazı bilim adamları, araştırmalarını salgı bezleri üzerinde yoğunlaştırmışlardır![]() Kaynak : Wikipedia |
|
|
|