İslam Kulluk Ve İbadet |
08-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İslam Kulluk Ve İbadetKulluk ve ibadet İslam'da ibadetler çok çeşitlidir ve dindeki durumları farklıdır İslam'da kişi, yaptığı her ibadetle sevap kazanırken şart olmasına rağmen yapmadığı ibadetlerle günaha girer[50] Kur'an'da inananların yapması emredilen eylemler farz hükmündedir Kulluğun İslam akidesinin bir parçasını teşkil edip etmediği tartışılmıştır Maturidiyye ve Eş'ariyye mezheplerine göre ibadet, imanın ve dolayısıyla akidenin bir parçası değildir; kişinin ibadetlerini aksatması veya ibadet etmemesi onu dinden çıkarmaz[51] Bununla birlikte kişinin bağlılığının azalabileceği ve imanının daha zayıflayacağı (korumasız bir hale geleceği) benzeri fikirler de sık sık öne sürülür[52] Selefiyye, Hariciyye, Mutezile, Zeydiyye gibi mezheplere göre ibadet, imanın bir parçasıdır[53][54] Buradan hareketle ibadetin seviyesine göre kişinin imanının artıp azalabileceği fikri de ortaya atılmıştır ve bu mezhepler imanın artıp eksilebileceğini ileri sürmüşlerdir[55][56] Kur'an'da ibadetin imanın bir parçası olduğuna dair bariz bir ifade yoktur; bununla birlikte ibadeti imanın bir parçası sayan alimler ve mezhepler çeşitli ayet (örneğin Nisa Suresi 93 ayet gibi) ve hadisleri farklı şekillerde yorumlayarak ibadetin imanın bir parçası olduğu fikrini savunmuşlardır[57] İbadetin imanın bir parçası olmadığını savunan alimler ve mezhepler, Kur'an'da geçen Müslüman (İslam'a giren) ve Mü'min (İslam dinine inanan) ayrımına dikkat çekmişlerdir[58]; Hucurat suresi 14 ayeti gibi: " Bedeviler: 'İman ettik' dediler De ki: 'Siz henüz iman etmediniz, fakat henüz iman kalplerinizin içine girmemiş olduğu halde 'İslam'a girdik' deyin Eğer Allah'a ve peygamberine itaat ederseniz, size amellerinizden hiçbir şey eksiklemez; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edendir' "[59] İslam'ın Beş Şartı İslam'ın Beş Şartı "Şehadet" sözcüğünün hat sanatıyla yazılmış bir örneği Namaz kılan bir Müslüman (Çeçenya) İslam dininin emrettiği, yapılmasını farz (gerekli) kıldığı kullukların bütünüdür İslam dini, kutsal kitabı olan Kur'an'da farz olarak emredilen her ibadet ve eylemin yapılması, inananlara şarttır Bununla birlikte özellikle 5 ibadet geleneksel olarak İslam'ın Beş Şartı adıyla yaygınca bilinmekte ve özellikle vurgulanmaktadır Özellikle Sünni İslam'da bu beş şartın İslam'ın beş şartı olarak anlaşılması ve oluşan gelenek, Muhammed'in, Abdullah bin Ömer'in babası Ömer bin Hattab aracılığıyla aktardığı, sahih olduğu kabul edilen ve tanınmış bir hadis olan Cibril Hadisi kaynaklıdır Hadiste, İslam'da vahiy meleği olarak kabul edilen Cebrail (Cibril) farklı bir kılığa bürünerek peygamber ve arkadaşlarını ziyaret eder, peygambere çeşitli sorular sorar Bu sorulardan biri ve aldığı yanıt şöyledir: "'Ya Muhammed! Bana İslam'ın ne olduğunu söyle' dedi Muhammed: 'İslam; Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir' buyurdu O zat: 'Doğru söyledin' dedi Babam dedi ki: 'Biz buna hayret ettik Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu'"[48] Bu hadisten yola çıkarak İslam'ın beş şartı adıyla şu ibadetler temel kabul edilmiştir:[60] Kelime-i şehadet getirmek, Namaz kılmak, Oruç tutmak, Zekat vermek, Hacca gitmek Bu ibadetlerin hepsi Kur'an'da emredilen ibadetlerdir ve İslam'da Kur'an'da emredilen şeyleri yerine getirmek farz olduğu için bu ibadetler de Kur'an'da bahsi geçen diğer ibadetler gibi farzdırlar Fürü el-DinKabe'yi tavaf eden, ibadet eden Müslümanlar Hac zamanında kutsal sayılan bu topraklara gidip ibadet yapmak İslam'da önemli bir ibadettir Zaman zaman Füru-ı Din olarak da anılan, Şiilikte din vazifelerin belirli bir kısmına verilen isim İslam'ın Beş Şartı benzeri bir kavram olan Fürü el-Din, İslam'ın Beş Şartı'nda da olan dört ibadeti (namaz, oruç, zekat ve hac) kapsadığı gibi başka bazı İslami vazifeleri de barındırır Fürü el-Din 10 unsurdan oluşur ve şöyledir: Namaz kılmak, Oruç tutmak, Hacca gitmek, Zekat vermek, Hums vermek, Cihat etmek, Emr-i bi'l ma'rüf yani iyiliği emretmek, nasihat etmek, Nehy-i anil münker yani kötülükten men etmek, Tevella yani Ehl-i Beyt ve takipçilerini sevmek, Teberra yani Ehl-i Beyt'in düşmanı olan kişileri sevmemek Bu unsurlardan Hums, Şiilikte ödenmesi gereken ve alınan, sahip olunan eşyanın beşte birlik değerine denk gelen bir vergidir Şii inancında özel bir yeri olan bu vergi Muhammed'in bir yakını veya soyundan gelen bir kimse[61], yetimler, ihtiyaç sahipleri veya yurdundan ayrı düşmüş ve yurduna dönecek maddi imkanı bulunmayan kişilerin hakkı olarak tanımlanır[62] Hums hususunda Sünni Şii ayrılığının başlıca sebebi, Şiilikte bu verginin asıl kaynağı olarak görülen Kur'an'daki Enfal Suresinin 41 ayetinin yorumlanmasındaki bir farklılığa dayanır[63][62] Ayette sözü geçen ganimet anlamındaki sözcük, Sünni alimlerce sadece savaşta kazanılan mal ve maddi varlık olarak tanımlanırken, Şiilere göre genel bir "kar" anlamı barındırmaktadır ve bu sebeple karın söz konusu olduğu her durumda beşte birlik bir kısım vergi olarak verilmelidir[62]Ramazan ayında oruç tutan Müslümanlar iftarı beklerken; Kahire, Mısır İslam'ın bir unsuru olarak sayılan cihat, her ne kadar Allah adına savaşmak anlamına gelse de, her zaman fiziki bir savaşı tanımlamaz ve daha genel bir anlama sahiptir[64] Buna göre büyük cihat kişinin kendi nefsiyle olan savaştır ve daha zordur[64] Kişinin İslam adına yaptığı farklı emek ve çabalar cihat tanımına girebilir[64] Emr-i bi'l ma'rüf ve nehy-i anil münker ile kasıt inananların diğer kişileri Allah'ın emrettiklerine davet etmesi, iyi şeyleri nasihat etmesi, kötü şeylerdense alı koyması, men etmesidir Bu iki kural aslında Kur'an'da anlamsal açıdan benzer şekillerde (Al-i İmran suresi, Tevbe suresi gibi) birçok yerde geçmektedir ve Sünnilikte de önemli bir yere ve öneme sahiptir Bununla birlikte Sünnilikte klasikleşmiş İslam'ın Beş Şartı arasında sayılmaz Şiilikte imametin amentülerinde yer alması ve imametin sahabeden peygamberin akrabası ve damadı olan Ali ile olan ilişkisi hasebiyle, Ehli Beyt yani Muhammed'in ev ahalisi ve soyundan gelenlerin, Ali ve onun soyundan gelenlerin çok özel bir yeri vardır Tevella esasına göre Ehl-i Beyt'i sevmek ve Ehl-i Beyt'in takipçilerini, sevenlerini sevmek şarttır Nitekim bu esas Şiilere göre Şura suresinin 23 ayetine dayanır Ayet Sünni alimlerince farklı, Şii alimlerince farklı ele alınmıştır Şii alimlerine göre ayetin meali şöyleyken: "Bu, Allah'ın, inanan ve iyi işlerde bulunan kullarını müjdelemesidir işte De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükafatını arttırırız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, iyiliğe, mükafatla karşılık verir"[65] Sünni alimleri ayeti şöyle yorumlarlar: "İşte bu müjdeyle Allah, iman edip iyi iyi işler yapan kullarım müjdeliyor De ki: "Buna karşı sizden yakınlıkta sevgiden başka bir karşılık istemem" Her kim çalışır da bir güzellik kazanırsa ona orada daha fazla bir güzellik veririz; çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, çokça şükrün karşılığını verendir"[66] Şiilere göre ayette geçen ve yakınlık arz eden sözcük ile kasıt peygamberin ailesi ve soyuyken, Sünni alimlere göre kasıt bu değildir Nitekim ilgili esasın, her ne kadar Ehl-i Beyt genel olarak Sünnilikte sevgiyle anılsa da, Sünni inancında özel bir yerinin olmamasının sebebi budur Tevellaya benzer olarak, teberra yani inananların Ehl-i Beyt'i sevmeyenleri sevmemeleri, Ehl-i Beyt düşmanlarına düşman olmaları anlamına gelir ve Şiilikte önemli bir yere sahiptir Kaynak : Wikipedia |
|