![]() |
Fıkıh |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() FıkıhKavram İkinci bölümde de ifade edildiği gibi, fıkıh kelimesi sözlükte "bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, iç yüzünü ve inceliklerini kavramak" anlamına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öte yandan, Kur'an ve Sünnet'te yer alan amelî hükümlerin, ilke ve amaçların anlaşılması, yorumlanması ve günlük hayatın bu çizgide düzenlenmesi konusunda İslâm toplumlarının tarihî süreç itibariyle zengin ve çok çeşitli bir tecrübe birikimine sahip olduğu, nasların açık ifadelerinin çerçevelediği ortak alan etrafında zengin bir hukuk kültür ve geleneğinin oluştuğu da bilinmektedir ![]() ![]() ![]() Bu itibarla İslâm fıkhı veya İslâm hukuku denince, sadece Kur'an ve Sünnet'in amelî hükümleri değil de İslâm toplumlarının bu ortak alan etrafında geliştirdiği hukuk kültür ve geleneği, uygulama zenginliği kastedilir ![]() ![]() Bu arada, fıkhın hukuka göre daha kapsamlı bir kavram olduğunu da özellikle vurgulamaya ihtiyaç vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ***alıntıdır*** |
![]() |
![]() |
![]() |
Fıkıh |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() FıkıhKaynak Ve Metot A) GENEL OLARAK Kur'ân-ı Kerîm ve Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() B) DELİLLER Fıkıh ve usûl-i fıkıh bilginleri sağlıklı bir zihinsel işlemde, araştırılan hususa dair hüküm vermeye ulaştıran veya bir hükmün kanıtlanmasını sağlayan vasıtaya, daha özel ifadeyle araştırılan hususta şer`î-amelî nitelikteki hükme ulaştıran vasıtaya delil derler ![]() ![]() ![]() ![]() Şer`î deliller, üzerinde ittifak edilen-ihtilâf edilen deliller şeklinde bir ayırıma da tâbi tutulabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh literatüründe yaygın genel kabule göre şer`î delillerden Kitap, Sünnet, icmâ ve kıyas aslî deliller; istihsan, istislah (mesâlih-i mürsele), istishâb, sedd-i zerâyi` gibi deliller de fer`î veya tâli deliller grubunda yer alır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Kitap Kitap, yani Kur'an Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak Kur'an âyetleri İslâm'ın aslî kaynağı, Kur'an hükümleri de yine İslâm'ın aslî ahkâmı olmakla birlikte, tafsilî ve cüz'î âyetlerin bile fıkhî hükme ne ölçüde ve ne yönde delâlet ettiği hususu ciddi bir bilimsel çabayı ve metodolojiyi gerektirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Sünnet Sünnet fıkıh usulünde, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh kültüründe yer alan bazı bilgilerin hadis kitaplarında yer alan bazı hadislere aykırı gibi görünmesi, âlimlerin Hz ![]() ![]() ![]() ![]() c) İcmâ Fıkıh usulü terimi olarak icmâ' "Muhammed (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İcmâ müctehidlerin, şer`î bir meselenin hükmüne dair görüşlerini aynı yönde olmak üzere tek tek açıklamaları yoluyla meydana gelebileceği gibi (sarih icmâ), şer`î bir mesele hakkında bir veya birkaç müctehid görüş belirttikten sonra, bu görüşten haberdar olan o devirdeki diğer müctehidlerin açıkça aynı yönde kanaat belirtmemekle birlikte itiraz beyanında da bulunmayıp sükût etmeleri suretiyle de (sükûtî icmâ) oluşabilir ![]() ![]() ![]() İcmâ teorisinin İslâm muhitinde hicrî II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu durumda icmâın misyonunu iki ana noktada özetlemek uygun olur: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() d) Kıyas Fıkıh usulü terimi olarak kıyas, "naslarda (Kitap ve Sünnet'te) hükmü bulunmayan fıkhî meseleye, aralarındaki illet (gerekçe) birliği sebebiyle, naslarda düzenlenmiş meselenin hükmünü vermek" şeklinde tanımlanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yukarıda anılan rükünlerin bulunması, kıyas işleminin varlığından söz edilebilmesi için gerekli olmakla beraber, bu rükünlerin bulunması yapılan kıyasın geçerli olduğuna hükmetmek için yeterli değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Batı hukuk metodolojisi incelemelerinde de, kanunda özel olarak düzenlenmemiş meseleleri çözümlerken (kanun boşluklarını doldururken) -kanun koyucu tarafından başka bir yol öngörülmemişse- yargıcın başvurabileceği imkânların başında kıyas metodunu uygulamanın yer aldığı kabul edilmektedir ![]() ![]() Kıyasın İslâm hukuk metodolojisinde çok önemli bir yere sahip olmasına ve fıkıh usulü müelliflerince çok önce ayırımlara (kıyâs-ı şebeh, kıyâs-ı ille vb ![]() ![]() Öte yandan, İslâm hukuk terminolojisinde ve özellikle Hanefî fıkıh ve fıkıh usulü eserlerinde kıyasın daima teknik ve dar anlamda (cüz'îden cüz'îye geçiş, temsil, analogie anlamında) kullanılmadığına, pek çok yerde kıyasın genel kaide veya nastan çıkan genel nitelikli hüküm anlamına geldiğine, dolayısıyla buradaki istidlâlin külden cüze geçiş tarzında olduğuna dikkat edilmelidir ![]() ![]() ![]() e) İstihsan İstihsan, müctehidin bir meselede, özel bir delil sebebiyle, o meselenin benzerlerinde verdiği hükümden vazgeçip başka bir çözümü benimsemesi, ya da iki farklı kıyas imkânı bulunduğunda, ilk bakışta dikkat çekmeyen kıyası (kapalı kıyası) gerekçe birliği açısından daha güçlü bulduğu için açık kıyasa tercih etmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Genel hükümden istisna yoluyla yapılan istihsanı şöyle açıklamak mümkündür: Nassın genelinden çıkan anlamın veya fıkıhta yahut bir mezhepte benimsenmiş yerleşik kuralın bazı durumlarda katı biçimde uygulanması, fıkhî hükümlerin genel amaçları ve ilkeleri ile bağdaşmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kapalı kıyas istihsanı ise bir meseleye çözüm aranırken, birbiriyle çatışan ve biri açık diğeri kapalı iki kıyas imkânı bulunan durumlarda gerçekleşir ![]() Genel hükümden istisna yoluyla yapılan istihsan, müctehidi benzeri meselelerdeki hükümden vazgeçip başka bir hüküm vermeye yönelten gerekçe açısından bazı ayırım ve adlandırmalara tâbi tutulur ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca istihsan kavramının "hakkaniyet", "hüsnüniyet", "hakkın kötüye kullanılmaması", "kolaylık" gibi hukuk ilke ve kavramlarının yoğun biçimde uygulanmasına imkân veren zengin bir içeriğe sahip olduğu da söylenebilir ![]() ![]() f) İstislâh (Mesâlih-i Mürsele) İslâm hukuk terminolojisinde maslaha terimi geniş anlamda kullanıldığında, hem "yarar sağlama"yı hem "zararı savma"yı ifade eder ![]() Maslahanın bu iki yönü ayrı ayrı anlatılmak istendiğinde birincisi için "celbü'l-menfaa" (veya celbü'l-maslaha), ikincisi için "der'ü'l-mefsede" veya "def`ü'l-mefsede" tabiri kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() İstislâh, hukuk kuralları ile toplumsal vâkıa arasında dengenin kurulmasına, nasların ilke ve amaçları ile kamu yararının birlikte gözetilmesine ve bu uyum içerisinde çözümler üretilmesine imkân vermekte olduğundan fıkıh usulünde fevkalâde önemi hâiz olmuştur ![]() ![]() ![]() g) Örf ve Âdet Örflerin hukuk kurallarına benzeyen ve hukuk kurallarından farklılıklar gösteren yönleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an ve Sünnet'in hukukî düzenlemelerinde, sosyal realitenin ve insanların alışkanlıklarının göz ardı edilmediği, köklü değişikliklerde tedrîcîlik metodunun uygulandığı, kendi ilkelerine ters düşmeyen kurum ve kuralların ise korunduğu görülür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() h) İstishâb Fıkıh usulü terimi olarak istishâb, daha önce varlığı bilinen bir durumun -aksine delil bulunmadıkça- varlığını koruduğuna hükmetme yöntemidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstishâb, önceden varlığı bilinen hüküm itibariyle üç nevidir: a) İbâha-i Asliyye İstishâbı ![]() ![]() ![]() b) Berâet-i Zimme İstishâbı ![]() ![]() ![]() c) Vasıf İstishâbı ![]() ![]() ![]() ı) Sahâbe Sözü ![]() Fıkıh usulü bilginlerine göre, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() j) İslâm Öncesi Şeriatlar Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() k) Sedd-i Zerâi` Harama, kötü ve zararlı bir sonuca vasıta olan davranışların yasaklanması, kötülüğe giden yolların kapatılması demek olan sedd-i zerâi`, bütün İslâm âlimlerince benimsenen bir ilke olmakla birlikte daha çok Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde telaffuz edilen ve sıklıkla işletilen bir metot olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukçuları kötülüğe, haram ve zararlı olan şeye götürüp götürmemesi açısından fiilleri üç kısma ayırırlar: a) Aslen câiz olmakla birlikte kötülüğe götürmesi çok şüpheli veya nâdir olan davranışlar aslî hükmü üzere bırakılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() C) RE'Y ve İCTİHAD Re'y ve ictihad, en genel anlamıyla, aslî iki delil olan Kur'an ve Sünnet'i, sayılan metotları ve benzerlerini kullanarak anlama, yorumlama ve metinle akıl ve toplum arasını buluşturma faaliyetidir ![]() Sözlükte "şahsî görüş, düşünce ve kanaat" mânasına gelen re'y kelimesi fıkıh literatüründe "hakkında açık bir nas yani âyet veya hadis metni bulunmayan fıkhî bir konuda müctehidin belli metotlar uygulayarak ulaştığı şahsî görüş" anlamında kullanılan bir terimdir ![]() ![]() ![]() ![]() Son ve evrensel ilâhî din olan İslâm'ın, farklı dönem ve bölgelerde insanoğlunun karşılaştığı problemlere genel veya özel çözüm getirebilmesi, insanı iyi, doğru ve güzele yönlendirebilmesi için Kitap ve Sünnet'in anlaşılması, yorumlanması ve sınırlı nasların sınırsız olaylara uzanması demek olan ictihad faaliyetine, hem dinî bir vecîbe hem de amelî bir zaruret olarak ihtiyaç vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Günümüzde müslümanların, gerek dinlerini daha iyi anlayıp dinî ahkâmı günlük hayatlarına ve canlı problemlerine intibak ettirebilmeleri gerekse kendileriyle ve dinleriyle uyum ve barış içinde yaşayabilmeleri için ictihad ve re'y faaliyetine eskiye göre daha çok ihtiyaçları vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ***Alıntıdır*** |
![]() |
![]() |
![]() |
Fıkıh |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() FıkıhMükellefiyet Ve Hüküm İslâmî terminolojide mükellefiyet, kişinin dinin hitabına muhatap olması halini ifade eden bir terimdir ![]() ![]() ![]() ![]() A) EHLİYET Ehliyet, kişinin dinî ve hukukî hükme konu (muhatap) olmaya elverişli oluşu demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukunda ehliyet kavramı, kişinin hak ve borçlarının sabit olması, dinî ödevlerle mükellef tutulması, hukukî işlem ve davranışlarının geçerliliği, toplumsal ve cezaî sorumluluk taşıyabilmesi gibi farklı kademelerdeki hak ve yükümlülükleri kapsadığından ehliyetin buna uygun bazı ayırım ve kademelendirmelere tâbi tutulması kaçınılmaz olmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vücûb ehliyeti, kişinin haklara sahip olabilme ve borç altına girebilme ehliyetidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kişinin iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ana hatlarıyla olsun ayırabilmesi demek olan temyiz, edâ ehliyetinin başlangıcıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Henüz bulûğa ermemiş fakat temyiz çağına gelmiş çocuklar ise eksik edâ ehliyetine sahiptir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Biyolojik ergenlik demek olan bulûğ, kişinin çocukluk döneminden çıkıp yetişkin insanlar grubuna katıldığı hayatının önemli bir dönüm noktasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dinî ve hukukî sorumluk için kişinin edâ (teklif) ehliyetine sahip bulunması şart olduğundan bu ehliyeti yok eden veya azaltan her kalıcı veya ârızî durum haliyle kişinin mükellefiyetini de yakından etkiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() B) HÜKÜM İslâm dininin, insanların dünya ve âhiret mutluluğunu sağlamak üzere getirdiği kuralların bütününe şer`î hükümler (ahkâm-ı şer`îyye) veya ilâhî hükümler (ahkâm-ı ilâhiyye) tabir edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Amelî hükümler, itikadî hükümlere nisbetle ikinci derecede oldukları için bunlara ahkâm-ı fer`iyye de denilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dinî hükümler bu şekilde üç gruba ayrılsa bile, Kur'an ve Sünnet'te yer alan bir hükmün hangi grupta yer aldığına bakılmaksızın doğruluğuna ve geçerliliğine inanmak aynı zamanda itikadî bir vecîbedir ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh usulünde hüküm önce vaz`î hüküm-teklifî hüküm şeklinde iki gruba ayrılır ![]() ![]() a) Vaz`î Hüküm İki durum arasında şâriin kurduğu bağı ifade eden vaz`î hüküm, kendi içinde sebep, şart ve mâni` şeklinde üçe ayrılır ![]() ![]() Sebep ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rükün ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şart ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mâni` ![]() ![]() ![]() ![]() Gerek ibadet gerekse muâmelât türünden olsun mükelleften sâdır olan şer`î-hukukî nitelikteki fiiller, yukarıda sözü edilen rükün ve şartları taşıyıp taşımamasına göre sahih-bâtıl veya sahih-fâsid ve bâtıl şeklinde bir ayırıma ve nitelendirmeye tâbi tutulur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbadetlere gelince, fakihler butlân ile fesadın ibadetlerde aynı anlama ve sonuca sahip olduğunda görüş birliğindedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fesadın sözlükte "bozulma", ifsadın "bozma", fâsidin de "bozuk" olan şey" anlamına geldiğini biliyoruz ![]() ![]() ![]() Esasen müfsid, şer`î-teklifî hükmün çeşitli ayırımlarında yer almamakla birlikte mükellefin fiilleri grubuna alınıp kişinin bilmesi gereken temel ilmihal bilgileri arasında sayılması, bir bakıma şer`î hükmün vaz`î hüküm grubunda yer alan ve yukarıda özetle temas edilen sebep, rükün, şart, mâni, sıhhat, fesad ve butlân gibi ayırım ve kavramların ibadetler ve ahvâl-i şahsiyye alanındaki önemli sonuçlarını göstermeyi ve mükellefi bu konuda bilgilendirmeyi amaçlar ![]() ![]() devamı alttadır ![]() ****alıntıdır**** |
![]() |
![]() |
![]() |
Fıkıh |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Fıkıhb) Teklifî Hükümler (Mükellefin Fiilleri) Teklifî hüküm ise, şâriin mükelleften bir fiili yapmasını veya yapmamasını istemesi veya onu yapıp yapmama arasında serbest bırakması demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh usulü âlimlerinin çoğunluğu şer`î hükmü Allah'ın mükelleflerin fiillerine ilişkin hitabı, Hanefîler ise bu hitabın neticesi olarak tanımlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öte yandan, arada yakın ilişki bulunmakla birlikte vaz`î hükmün rükün, sebep, şart, mâni veya sıhhat, fesad, butlân, nefâz, lüzum gibi alt bölüm ve ayırımları ilk bakışta ef`âl-i mükellefînin kapsamı dışında görünmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() aa) Beş Temel Teklifî Hüküm 1 ![]() Dinî literatürde vâcip, Hanefîler hariç fakihlerin çoğunluğuna göre, kesin bir delille ve kesin bir surette yapılması istenen dinî yükümlülüğü ifade ederse de Hanefîler bunu farz ve vâcip şeklinde iki kademede ele almayı uygun görürler ![]() a) Farz Sözlükte "bir şeyi kesinleştirmek, takdir etmek, pay ve parçalara ayırmak, belirlenmiş şey ve pay" anlamlarına gelen farz fıkıh ilminde, Allah ve Resulü'nün mükelleften yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği fiil demektir ![]() Hanefîler delilin kat`î veya zannî oluşuna göre bir ayırım yaparak, bir fiilin yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda istendiğini gösteren delil kat`î ise bunu farz, zannî ise bunu vâcip terimiyle ifade ederler ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefîler'in farz-vâcip ayırımının bazı itikadî ve fıkhî sonuçları vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir fiilin farz olduğunu gösteren delillerin başlıcaları şunlardır: a) Şâriin bir fiilin yapılmasını emir sigası ile istemesi ve aksine delâlet eden bir karînenin bulunmaması ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Farz, mükellefin ifa sorumluluğu açısından farz-ı ayın ve farz-ı kifâye şeklinde iki kısma ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Vâcip Sözlükte "sabit, lâzım, var ve gerekli olan şey" anlamına gelen vâcip fıkıh ilminde fakihlerin çoğunluğuna göre farz ile eş anlamlı olup şâriin mükelleften yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği fiil demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefîler'e göre vâcip iki kısma ayrılır: a) Kat`î bir delile yakın derecede kuvvetli görünen zannî bir delille sabit olan vâcipler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vâcibin inkârı küfrü gerektirmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() Mendup, teşvik edilen, yapılması kesin olmayan bir tarzda istenen, yani farz ve vâcip olmayan davranışların genel adıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Sünnet Sünnet, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sünnet kendi içinde üç kısma ayrılır: Müekked sünnet, gayr-i müekked sünnet, zevâid sünnet ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Farz namazlardan önce ve sonra kılınması sünnet olan namazlar için, Şâfiî mezhebinde ayrıca vitir namazı ve şevvalde tutulan altı gün oruç için revâtib sünnet tabiri kullanılır ![]() ![]() b) Müstehap Sözlükte, "sevimli olan, tercih edilen ve güzel bulunan iş" demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() Mubah kelimesi sözlükte "açığa çıkan, açıklanan, serbest bırakılan şey" demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh usulünde şer`î-teklifî hüküm beş kategoride ele alınır ![]() ![]() ![]() ![]() Bir fiilin mubah olduğu; şâriin o şeyin helâl ve mubah olduğunu bildirmesiyle (meselâ bk ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mubahın hükmü, yapılıp yapılmamasının dinen eşit değer hükmünde olması, yapılmasında da yapılmamasında da sevap ve günahın olmamasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada ayrıca mubahla yakın anlam ilişkisi olan, yer yer eş anlamlı olarak kullanılan câiz ve helâl kavramlarına da temas etmekte yarar vardır ![]() a) Câiz Câiz sözlükte "geçip gitmek, mümkün, serbest ve geçerli olmak" anlamlarına gelen "cevâz" kökünden türetilmiş bir isim olup fıkıh terimi olarak, dinen veya hukuken yapılmasına müsaade edilen fiilleri ifade eder ![]() ![]() Kur'ân-ı Kerîm'de birçok fiilin serbest olduğu ve yasak olmadığı değişik ifade tarzlarıyla belirtilmiş olmakla beraber "câiz" lafzı geçmemektedir ![]() ![]() Câiz kelimesi daha çok sonraki devirlerde karşılarına çıkan yeni meseleleri Kur'an ve Sünnet'in hüküm ve ilkeleri ışığında değerlendirmeye ve çözmeye çalışan İslâm hukukçularınca dinî bir terim olarak geliştirilmiş ve "câiz-câiz değil" hükmü olayın dinî açıdan değerlendirmesini ifadede kullanılmaya başlanmıştır ![]() ![]() ![]() Öte yandan, ilk devir İslâm hukukçuları bilhassa "haram" hükmünü Allah'ın yetkisinde gördüklerinden haram ve helâl tabirlerini çok az ve dikkatle kullanmışlar, kendi ictihad ve yorumları sonucu ulaştıkları serbestliği veya sakıncayı ise "câiz ve câiz değil" tabirleriyle ifade etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Helâl "Haram"ın karşıtı olan "helâl", sözlükte bir fiilin mubah, câiz ve serbest olması ve yasağın kalkması gibi anlamlara gelir ![]() ![]() ![]() Helâl de esasında câiz ve mubahla eş anlamlı olmakla birlikte, dinî literatürde daha çok haramın zıt anlamlısı olarak yani bir şeyin yasaklanmamış ve kınanmamış olduğunu bildiren bir terim olarak kullanılır ![]() ![]() ![]() 4 ![]() Mekruh sözlükte "sevilmeyip kerih, nahoş görülen şey" demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir fiilin mekruh olduğunu tesbit edebilmek için nasların iyi incelenmesi gerekir ![]() a) Şâri`, bir fiilin yapılmamasını istemek üzere kerâhet lafzını kullanmış olabilir ![]() ![]() b) Şâri`, bir fiilin yapılmamasını istemek üzere, kendisinde haramlığa değil, mekruhluğa delâlet eden bir karînenin bulunduğu yasaklama ifadesi kullanmış olabilir ![]() ![]() c) Şâri` bazan da fiilin yapılmamasının tercihe şayan olduğunu dolaylı bir üslûpla istemiş olabilir ![]() ![]() ![]() Mekruh fiil işleyen cezayı hak etmez; bazan kınanma ve azarlamaya müstehak olur ![]() ![]() Bu açıklamalar fakihlerin çoğunluğuna göredir ![]() a) Tahrîmen Mekruh Bu, şâriin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği bir fiil olmakla birlikte, bu talep haber-i vâhid gibi zannî bir delil ile sabit olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakihlerin çoğunluğu haramı, tahrîmen mekruhu da kapsayacak şekilde tanımlar ![]() ![]() ![]() ![]() b) Tenzîhen Mekruh Bu, şâriin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dinî literatürde yer alan ve özellikle ibadetler alanında sıklıkla söz konusu edilen mekruhlar -mendublarda olduğu gibi- mükellefleri dinî hayata, haramdan, kötü ve çirkin işlerden uzak durmaya hazırlayıcı, dinî vecîbelerin daha anlamlı ve verimli şekilde ifa edilmesini destekleyici bir işlev taşır ![]() ![]() ![]() 5 ![]() Teklifî hükümlerden biri olan haram; sözlükte "yasak, memnu" demek olup helâlin zıddıdır ![]() ![]() ![]() Haram ve mekruh, şâriin yasakladığı, yapılmasını istemediği fiillerin iki nevidir ![]() ![]() Çoğunluğunu Hanefîler'in teşkil ettiği bir grup İslâm hukukçusu ve usulcüsü, bir fiilin haram hükmünü alabilmesi için hem Kur'an âyetleri, mütevâtir ve meşhur sünnet gibi sübûtu kesin (veya kesine yakın) bir delilin, hem de bu delilin açık ifadesinin bulunmasını şart koşarlar ![]() ![]() ![]() a) Haram Fiillerin Nevileri Haram fiiller iki nevidir: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberimiz bir hadisinde "Bir kimse, din kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık etmesin, başkasının evlenme teklifinde bulunduğu kadına evlenme teklifinde bulunmasın" (Buhârî, "Büyû`", 58; Müslim, "Nikâh", 38) buyurarak, hadiste zikredilen durumlarda alım satım ve nikâh sözleşmesini yasaklamıştır ![]() ![]() Yine, cuma namazı ile yükümlü kişi bakımından cuma namazı esnasında alışverişle meşgul olmak, haksız olarak ele geçirilen arazide namaz kılmak, dinen yasak birer fiil olmakla beraber, yasaklık fiilin mahiyeti ile değil, onu çevreleyen zaman veya mekân faktörü ile ilgilidir ![]() ![]() ![]() b) Haramlık Hükmü İfade Eden Lafızlar Âyet ve hadisler bir şeyin haram olduğunu değişik üslûp ve ifade tarzlarıyla bildirirler: a) Bazan âyet ve hadislerde, bir şeyin haram olduğu "haram" lafzıyla açıkça ifade edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Bazan, "Bir müslümanın malı, rızâsı olmadıkça, bir başkasına helâl olmaz" (Müsned, V, 72) hadisinde olduğu gibi, o şeyin helâl olmadığı bildirilir ![]() c) Bazan bir işin yapılması yasaklanır, ondan uzak durulması istenir ![]() ![]() d) Bazan da bir fiilin işlenmesine ceza tertip edilir ![]() ![]() c) Haram Hükmünü Belirleme Yetkisi Haram ve gayri meşrû, dinî bir kavram olup bunu tayin de sadece Allah'ın tasarrufunda olan bir konudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an'ın konuyla ilgili başka bir âyeti ise şöyledir: "Diliniz yalana alışmış olduğu için her şeye "şu haramdır, bu helâldir" demeyin ![]() ![]() Ancak, Kur'an ve Sünnet haramı belirlerken ayrıntıdan ziyade kaideyi ve belirli durumların hükmünü vazetmekte olup, bu genel kuralın her devirde anlaşılıp uygulanabilir tarzda takdim edilmesini o devrin İslâm toplumuna, yetkili ve bilgili İslâm bilginlerine bırakmıştır ![]() ![]() d) Haramdan Kaçınmanın Önemi Müslümanlar, Allah'ın yasaklarını gerek maddî unsur ve gerekse nihaî hedef itibariyle iyi kavrayabildikleri ölçüde iyi müslüman olurlar, lâyık oldukları ölçüde dünyevî ve uhrevî karşılığa ulaşırlar ![]() ![]() ![]() Öte yandan İslâm dininin bir şeyi haram kılışı ve gayri meşrû olarak nitelendirmesi birçok hikmete dayanır ![]() ![]() ![]() Ayrıca, dinin haram ve gayri meşru olarak ilân edip kaçınılmasını istediği şeyler, müslümanın dünyasını zehir edecek, ona soluk aldırmayacak yoğunlukta ve ağırlıkta ve onu mahrumiyetler içinde bırakacak tarzda da değildir ![]() ![]() ![]() Eşyada aslolan helâl ve serbest oluştur ![]() ![]() ![]() Şunu da belirtmek gerekir ki, bir hususun şâri` tarafından açıkça ve doğrudan haram kılınması ile dolaylı olarak yasaklanması arasında ince bir fark bulunduğu gibi, bir işin naslar tarafından ilke olarak haram kılınması ile İslâm bilginlerinin bir fiili o yasağın kapsamında kabul etmeleri arasında da belli ölçüde fark vardır ![]() ![]() ![]() Hile ve dolaylı yollar gayri meşrû olanı helâl kılmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Samimi bir müslüman, hâricî şartlar, toplumun kötü gidişatı ne olursa olsun her yer ve zamanda dosdoğru olan, dinin ahkâmını uygulayan, güvenilen ve inanılan bir kimse olmak, istikameti ve hayatı ile İslâm'ın tebliğcisi ve iyi örneği olmak zorundadır ![]() bb) Azîmet ve Ruhsat Sözlükte azîmet "bir şeye kesin olarak yönelmek, niyetlenmek" anlamındadır ![]() ![]() Azîmet farz, vâcip, sünnet, müstehap niteliğindeki bir davranışın yapılmasını; haram, mekruh gibi davranışların da yapılmamasını ifade eden bütün teklifî hükümleri içine alır ![]() ![]() ![]() ***alıntıdır*** |
![]() |
![]() |
![]() |
Fıkıh |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() FıkıhAzîmetin karşıtı ruhsattır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dinin teklifî hükümleri incelendiğinde birkaç çeşit ruhsatın bulunduğu görülür ![]() a) Haramı İşleme Ruhsatı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Vâcibi Terketme Ruhsatı ![]() ![]() ![]() ![]() Ölüm tehlikesi gibi ağır sonuçların söz konusu olmadığı durumlarda azîmete göre mi, ruhsata göre mi davranmanın daha sevap olduğu hususunda İslâm âlimleri farklı görüşler ileri sürmüşlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() c) Genel Kurala Aykırı Bazı Akidleri ve Hukukî İşlemleri Yapabilme Ruhsatı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() d) Önceki semavî dinlerde mevcut ağır hükümlerin İslâm'da kaldırılmış olması da, ilâhî teşriin genel seyri içinde İslâm ümmeti için ruhsat hükmündedir ![]() ![]() ***alıntıdır*** |
![]() |
![]() |
![]() |
Fıkıh |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Fıkıhİlmihal İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir ![]() ![]() Fıkıh ilminin tarihî gelişimi hatırlanırsa, ilk dönemlerdeki yoğun ictihad ve fetva faaliyetinin mezheplerin teşekkülü ile belirli bir sisteme oturduğu, orta dönemlerden itibaren fıkıh mezheplerinin hem toplumda hukukî istikrar ve güveni, uygulama ve yargı birliğini sağlamada hem de fertlere ibadet ve ahvâl-i şahsiyye alanında rehberlik etmede önemli bir rol üstlendikleri bilinmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm toplumunda her dönemde canlı bir şekilde var olan fetva verme (iftâ) faaliyeti de dinî hükümlerin ve mezhep görüşlerinin âdeta günlük hayata uyarlaması mahiyetindedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlmihal bilgilerinin başında inanç, ahlâk ve ibadet esasları ile hemen herkesin günlük hayatta karşılaştığı meselelere ilişkin temel hükümler gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ***alıntıdır*** |
![]() |
![]() |
|