Prof. Dr. Sinsi
|
Peygamberimizin Espri Ve Şakaları
İslâm, ölçülü olmak şartıyla mizah ve şakalaşmaya kucak açar İslâmî ölçüleri korumak kaydıyla yer verilen şaka ve mizah hem dinlendirici olur, hem de insanlar arasında muhabbet ve sevginin artmasına vesile olur Şakaya yer vermemek ciddiyet olarak kabul edilse de, her şeyin fazlası ifrattır ve hoş karşılanmaz Yani somurtkanlar fazla sevilmez Kur'an'da birkaç ayette geçen, meyve anlamındaki fakihe kökünden gelen fukâhe kelimesi, şaka yapmak, eğlenmek, dostluk oluşturan sohbet, konuşma demektir Yâsin Sûresinin 55 âyetinde cennetliklerin, yaptıkları işten memnun olarak birbiriyle konuşup şakalaştıkları imrendirici bir üslûpla anlatılır Bu ayetlerden, dostluğu pekiştirecek, ruhu ferahlatacak tarzda uygun olarak yapılan eğlence ve şakanın tasvip edildiği anlaşılır Şakanın Arapçası fükâhe ve mizahtır Dikkatleri toplamak, çevredekilerin usanmamalarını sağlamak ve sevgiyi perçinlemek için, sınırları belli ve dozu ayarlı şaka ve mizahın önemi inkâr edilemez İslâm'ın önem verdiği hususlardan olan Müslümanlar arası kardeşlik, sevgi, insanlara tebliğ, dâvet ve, kalpleri ısındırma, muhabbet, hoşgörü, müsâmaha ve af gibi özelliklerin pekişmesi açısından ve bunlara hizmet edici olan şaka ve tebessümün/güler yüzün önemi büyüktür
Hadis kitaplarımızın hepsinde (Kitab veya bab, yani müstakil bir bölüm veya alt başlık şeklinde) şaka ve mizaha yer verilir Çünkü Resûlullah'ın hayatında şakaya sıkça rastlanır Enes (r a ): "Resûlullah, çocuklarla şakalaşmada insanların en önde olanıydı" der Kadın, erkek, çocuk, ihtiyar, kendisiyle temasta olanlara yaptığı şakalardan pek çok örneğe hadis kitaplarında rastlarız O devamlı mütebessim idi Tebessümle sırıtma ve kahkaha çok farklı şeylerdir O'nun suratı asık değildi; onca zulüm, onca işkence, onca açlık, Yahudilerin hainlikleri, münafıkların nifakları, dağların taşıyamayacağı onca yüke rağmen, tebessümü yüzünden hiç eksik olmazdı
Hz Peygamber (s a s ) ve ashabının arkadaşlarıyla şakalaştıkları çokça görülmüştür Ashâb, Resûlullah'a; "Yâ Resûlallah, Sen bizimle şaka yapıyorsun!" demişlerdi Resûlullah (s a s ): "Ben (şaka bile olsa) sadece doğruyu konuşurum; haktan başka bir şey söylemem " (Tirmizî, Birr 57, hadis no: 1991) buyurdu O, çok şen, neşeli ve latif bir insandı Ciddi ve zor bir işle görevli olmasına rağmen, alışılmış liderlerin aksine; arkadaşlığı ne sıkıcı, ne kasvetli, ne de monotondu Bilakis tatlı, sevinçli ve neşe doluydu Ashabının, aralarında yaptıkları şakalara uzun süre güldüğü olur, kendisi de onlarla şakalaşırdı Abdullah bin Hâris (r a ), Resûlullah (s a s )'tan daha hoş ve tebessüm dolu kimse görmediğini söylemiştir Câbir bin Semûre'nin anlattığına göre, Resûlullah, kendisini Müslüman olduğu andan itibaren daima iyi ve hoş bir şekilde karşılamıştı, hatta Onun tebessüm etmediğini hiç görmediğini söylemiştir O'nun en yakınında bulunan, çocukluğundan itibaren Efendimiz'e hizmet eden Enes (r a ): "Resûlullah, hanımlarıyla beraber olduğu zaman insanların en hoşu ve en şakacısıydı" demiştir Peygamberimiz aile içinde mükemmel bir eş, şefkatli ve sevimli bir babaydı Zaman zaman eşleriyle de şaka yapar, onlarla olan samimiyetini geliştirirdi
Hazret-i Âişe genç ve zeki bir hanım olduğu için Peygamberimiz ona ayrı bir ilgi gösterirdi
Hazret-i Âişe anlatıyor:
"Ben zayıf, ince belli genç bir hanımdım Bir seferde Peygamberimizle birlikte bir yolculuğa çıktım Peygamberimiz bir yerde Sahabîlere:
"Siz ilerleyin" dedi Onlar gidince ikimiz arkada yalnız başına kaldık Bana:
"Gel seninle yarışalım" dedi ve koşmaya başladık Ben kendisini geçtim
"Aradan birkaç yıl geçmişti Yine onunla birlikte bir yolculukta iken bir yerde Sahabîlere:
"Siz ilerleyin" dedi ve ikimiz yalnız kaldık
"Gel yarışalım" dedi O zamanlar ben kilo almıştım Önceki yarışmayı da unutmuştum Koşmaya başladık Fakat bu sefer de o beni geçti Gülümseyerek:
"Bu defaki benim seni geçişim, o gün beni geçişine bedel olsun' buyurdu "Kocanın eşi ile şakalaşması ve oynaşması, aralarındaki sevgiyi arttıracağı için O'nun diliyle tasvip, hatta teşvik edilmiştir (Ebû Dâvud, Edeb 84, 85, 149; İbn Mâce, Cihad 40; Ahmed bin Hanbel, II/352, 364, III/67, V/32)
Yine bir gün Âişe validemizle Hz Sevde annemiz Peygamberimizle birlikte hane-i saadetlerinde yemekte bulamaç aşını yerken Sevde (r a ): "Bu yemeği sevmiyorum" dedi Âişe (r a ): "Yemezsen yemeği yüzüne sürerim" diyerek Hz Sevde'nin yüzüne, sonra da Hz Sevde, Hz Âişe'nin yüzüne birer parmak bulamaç sürerek şakalaşmışlar, Hz Peygamber de bunları devamlı bir gülümsemeyle izlemişti Resûlullah çokça tebessüm etmeyi ve nezaketle şaka yapmayı severdi Ebû Hureyre (r a )'nin rivayetine göre Peygamberimiz, şakalaşmak derecesine varan samimi söz ve davranışlarla ashabının içine, onlardan biri gibi karışırdı Latif latifeler yapar, şakalarında yanlış ve yalan söz bulunmazdı
Enes (r a ) anlatıyor: "Bir adam Peygamber (s a s )'e gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Beni bir deveye bindir!" dedi Resûlullah da: "Ben seni devenin yavrusuna bindireceğim!" buyurdu Adam: "Ya Resûlallah, ben deve yavrusunu ne yapayım (ona binilmez ki)!" deyince Hz Peygamber: "Acaba deveyi deveden başka bir mahlûk mu doğurur? (Her deve, bir devenin yavrusu değil midir?)" buyurdular" (Tirmizî, Birr 57; Ebû Dâvud, Edeb 84, 92) Peygamberimiz, bu sözüyle hem şaka yapmakta, hem de insana bir söz işitince iyice düşünüp derinliğini, muhtevasını kavramadan reddetmemesi, itirazda acele etmemesi gerektiğini göstermektedir
Enes (r a ), Resûlullah'ın, kendisine: "Ey iki kulaklı!" diye hitab ettiğini, bu sözüyle şaka yapmayı kastettiğini rivayet etmiştir (Tirmizî, Birr 57; Ebû Dâvud, Edeb 92) Yine Enes (r a ) diyor ki: "Allah'ın elçisi, biz çocukken yanımıza gelir, bize karışırdı (bizimle beraber otururdu); benim Ebû Umeyr adında bir kardeşim vardı, çok sevdiği ve sık sık oynadığı bir kuşu vardı Ona: "Ey Ebû Umeyr, Ne yaptı nuğayr (Nugayr, serçeye benzeyen kırmızı gagalı bir kuştur )derdi " (Buhârî, Edeb 81, 112; Müslim, Edeb 30; Tirmizî, Birr 57; Ebû Dâvud, Edeb 69; İbn Mâce, Edeb 24) Enes'in anlattığına göre, yaşlı bir kadın Resûlullah'a gelmiş ve Cennet'e gidebilmesi için Ona dua etmesini rica etmiştir Allah Resulü'nün ona: "Hiçbir ihtiyar kadın Cennet'e girmeyecektir!" demesi üzerine, kadın üzülerek ağlamaya başlamıştı Bunun üzerine, buyurdu ki: "O gün sen ihtiyar olmayacaksın ki Yüce Allah: 'Biz onları yeniden inşâ etmişiz, onları bâkireler yapmışızdır' (56/Vâkıa, 35-36) buyurmuştur " (Tirmizî, Şemâil)
Hz Süheyb anlatıyor: Gözüm ağrıdığı halde hurma yiyordum Bunu gören Hz Peygamber: "Gözün ağrıdığı halde hurma mı yiyorsun?" diye şaka ile takıldı Ben de: "Ey Allah'ın Resulü, ben ancak ağrımayan tarafla yiyorum" cevabını verince, Resûlullah tebessüm etti Ümmü Eymen adlı bir kadın, Hz Peygamber'e gelerek, "kocam seni eve davet ediyor" dedi Peygamberimiz: "Kocan kim? Şu gözünde ak olan adam, değil mi?" dedi (Kadın "Vallahi gözünde ak yok" dedi "Hayır, var!" buyurdu Kadın, yine: "Hayır, vallahi yok!" deyince Hz Peygamber: "Herkesin gözünde ak vardır" dedi Güzel sözlü Güzel Peygamber, "ak" kelimesi ile gözün koyu renkli halkasını çevreleyen beyaz tabakayı kastediyordu Fakat bu söz, gözdeki kısmî körlüğü de ifade ettiğinden kadın, bu şekilde anlamıştı Hz Peygamber, bu sözüyle aynı zamanda cinas yapmıştı
Sahabeler arasında şakalarıyla meşhur olanlar vardır Nuayman, Ebû Hureyre, Abdullah İbn Huzâfe, Zeyd İbn Sâbit, Büreydetu'l-Eslemî gibi Hatta sert mizaçlı Hz Ömer'in bile şakalarına rastlanır Bunları, büyük ölçüde Resûlullah'ın müsamahasıyla, bu yoldaki örnekliğiyle izah edebiliriz Esasen fıtrattan gelen bir meyil olan şakacılığa Resûlullah müdahale etmemiş, sadece bazı sınırları beyan etmiştir Şakacılığı en çok meşhur olan Nuayman (r a ), Resûlullah'a bile birçok kez şaka yapmıştır Anlattığına göre, Medine pazarına turfanda veya güzel bir yiyecek gelince onu veresiye alır, Resûlullah'a "hediye" olarak getirir, ödeme zamanı gelince, Hz Peygamber'e gelerek, "hediye"sinin borcunu isterdi Resûlullah: "Sen onu bana hediye etmiştin, ne oldu?" deyince, "Bu güzel şeyi Sana lâyık gördüm, param olmadığı için böyle yaptım" derdi Resûlullah da Nuayman'ı hep gülerek karşılar ve ona hiç kızmazdı Hatta onunla karşılaşınca kendini gülmekten alamadığı olurdu Nuayman'ın bir sefer sırasında, arkadaşı Süveybit'i "köle" diye satması da onun meşhur şakalarından biridir Bu olay üzerine Resûlullah ve ashabı bir yıl güldüler Nuayman’ın yaptığı şakalar bazen aşırıya kaçardı Fakat yine de Peygamberimiz (sav) onu anlayışla karşılardı
Bir gün çölde yaşayan bedevi Araplardan birisi Peygamberimiz (sav)’i ziyarete gelmişti Devesini Mescidin avlusuna bağlayıp içeri girmişti
Sahabîlerden birisi deveyi görünce Nuayman'a:
"Şu deveyi kessen de etini yesek, eti çok özledik Nasıl olsa Peygamberimiz (sav) devenin parasını ödeyecektir "
Nuayman da itiraz etmedi ve deveyi yere yatırdı, kesti ve başladı yüzmeye
Devenin sahibi Peygamberimiz (sav)’in huzurundan çıkınca bir de ne görsün, devesinin derisi yüzülüyor
"Eyvah! Devemi kesmişler" diye feryada başladı
Peygamber (sav) Efendimiz dışarı çıktı:
"Bunu kim yaptı?" diye sordu
"Nuayman yaptı" dediler
Nuayman kaçmıştı Peygamber (sav) Efendimiz Nuayman'ın peşine düştü, aramaya koyuldu
Sonunda Duabaa adında bir kadının evinin bahçesinde buldu Nuayman evin avlusundaki çukura girmiş, üzerini de hurma ağacı yaprağı ile örtmüştü
Peygamberimiz (sav) eve girince birisi bir taraftan yüksek sesle:
"Biz onu görmedik" diyor, bir taraftan da parmağıyla Nuayman'ın saklandığı çukura işaret ediyordu
Peygamberimiz (sav) gitti, onu çukurdan çıkardı Nuayman'ın yüzü gözü toz toprak içinde kalmıştı Peygamberimiz (sav) sordu:
"Niçin böyle yaptın?"
Nuayman:
"Yâ Resulallah, size burada olduğumu söyleyenler yaptırdılar bana  "
Peygamber (sav) Efendimiz bir yandan Nuayman'ın yüzünü gözünü siliyor, diğer yandan da gülüyordu Peygamberimiz (sav) daha sonra deve sahibine devesinin parasını ödedi ve işi tatlıya bağladı
Ensardan mizahçı/şakacı bir zat vardı (Bir gün yine) Konuşup yanındakileri güldürürken Resûlullah (s a s ) elindeki çubuğu (şaka yollu) adamın böğrüne dürttü Bunun üzerine adam: "Ey Allah'ın Resulü, (canımı yaktınız ) Müsaade edin kısas yapayım!" dedi Allah Resulü de: "Haydi yap!" buyurdu Adam: "Ama üzerinizde gömlek var, benim üzerimde yoktu (kısasın tam olması için çıkarmalısınız!" dedi Adamın talebi üzerine, Peygamberimiz gömleğini kaldırıp böğrünü açtı Adam, Resûlullah'ı kucaklayıp böğrünü saygıyla öpmeye başladı ve: "Ben bunu arzu etmiştim ey Allah'ın Resulü!" dedi (Ebû Dâvud, Edeb 160, hadis no: 5224)
Zahir bin Harun adlı bir zat, çölden hediyelerle birlikte Resûlullah'a gelirdi Resûlullah da ayrılacağı zaman Zahir'in ihtiyaçlarını tedarik ederdi Resûlullah: "Zahir, bizim çölde yaşayanımızı temsil eder, Biz de onun şehirde yaşayanını temsil ederiz" buyururdu Sert yapılı ve biraz da yakışıklı olmayan bir adam olmasına rağmen onu severdi Bir gün Resûlullah, ürünlerini sattığı sırada Zahir'e yaklaşmış ve arkadan ona sarılmıştı; Zahir arkasına dönemiyor, kim olduğunu göremiyordu "Bırak gideyim, Kimsin sen?" dedi Fakat arkasına döndüğünde Resûlullah'ı görünce sırtını Resûlullah'ın göğsüne yasladı Resûlullah: "Kim bir köle satın alacak?" dedi Zahir; "Ey Allah'ın Resulü! Allah için, işe yaramaz bu mal!" deyince, Resûlullah şöyle cevap vermişti: "Hayır; Allah indinde, senin değerin yüksektir "
Herkes gibi Peygamberimiz (sav) de şaka yapar, lâtifeli konuşur, ama hiçbir zaman yalan söylemezdi Çünkü şaka yollu da olsa, yalan yalandır
Bunun yanında, Peygamberimiz (sav) insanlarla alay etmez, hafife almaz, dalga geçmez, küçük düşürmez, mahcup etmez, zor durumda bırakmaz, "işletme" gibi olumsuz tavırları hoş karşılamazdı
Peygamberimiz (sav)’in yaptığı şakalar yerli yerinde ve mesaj doluydu Lüzumsuz ve yersiz değildi Daha çok gönül alıcı ve sevindirici şakalar yapardı Çocuklarla, hanımlarıyla, yaşlı ve kimsesiz kişilerle şakalaşması bu türdendi
Peygamberimiz (sav) kimsesiz, fakir, yoksul, herkesin yüz vermediği, ilgilenmediği insanlarla küçük şakalar yapar, kalplerini kazanırdı
Ebû Hüreyre'nin rivayetine göre Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Kul şaka ile de olsa yalanı, doğru bile olsa lüzumsuz tartışmayı bırakmadıkça tam inanmış bir mü'min olamaz "
Bunun yanında, Peygamberimiz insanlarla alay etmez, hafife almaz, dalga geçmez, küçük düşürmez, mahcup etmez, zor durumda bırakmaz, "işletme" gibi olumsuz tavırları hoş karşılamazdı Peygamberimizin yaptığı şakalar yerli yerinde ve mesaj doluydu Lüzumsuz ve yersiz değildi Daha çok gönül alıcı ve sevindirici şakalar yapardı Çocuklarla, hanımlarıyla, yaşlı ve kimsesiz kişilerle şakalaşması bu türdendi Peygamberimiz çocukları çok severdi Onlarla ilgilenir, sevindirirdi Çocuklar Peygamberimizden hiç kaçmazlar, nerede görseler hemen yanına gelirler, çevresini sararlardı
Peygamber Efendimizin kendi aile içindeki bir latifesini de Numan bin Beşir rivayet ediyor:
"Bir gün Hazret-i Ebû Bekir, Peygamber Efendimizin huzuruna girmek için izin istedi Kızı ve Peygamberimizin hanımı Âişe'nin Efendimize bağırdığını işitti
"Resulullaha nasıl bağırırsın?' diye elini kaldırarak bir tokat atmaya davrandı Fakat Peygamberimiz bırakmadı Ebû Bekir kızgın olarak ayrıldı, çıktı
"Ebû Bekir çıktıktan sonra Peygamber Efendimiz Âişe' ye:
"Gördün mü, seni nasıl kurtardım adamın elinden  ' dedi
"Aradan birkaç gün geçtikten sonra Ebû Bekir tekrar müsaade isteyerek Peygamberimizin huzuruna girdi Bu sefer Efendimizle Âişe'yi barışmış görünce sevindi ve Peygamberimize dönerek şöyle dedi:
"Beni nasıl kavganıza kattıysanız, barışınıza da katar mısınız?"
"Peygamberimiz:
"Kattık, kattık' buyurdu "
Peygamberimizin aile içinde şöyle bir latifesi de olmuştu:
Adamın biri Peygamberimizin amcasıoğlu Abdullah bin Abbas'a sordu:
"Peygamber Efendimiz şaka yapar mıydı?"
"Evet, yapardı "
"Şakalarından bir örnek verir misiniz?"
"Bir gün hanımına bol bir elbise giydirdikten sonra;
"Güle güle giy, Allah'a şükret ve gelinler gibi yerde sürü' diye takıldı "
Avf bin Mâlik anlatıyor:
"Tebuk savaşında Peygamberimizin huzuruna gittim Deriden yapılmış bir çadırın yanındaydı Kapıdan selâm verdim Selâmımı aldı ve bana:
"Buyur, gir' dedi
"Bütün vücudumla mı gireyim?' dedim
"Bütününle gir' dedi ve girdim
"Çadır küçük olduğu için Avf şakayla, 'Bütün vücudumla mı gireyim?' demişti "
Peygamber efendimiz(s a v) Hz Ebebekir(r a ) ile beraber bir ağaç altında oturmuş hurma yiyorlarmış ve Hz Ebubekir(r a )y ediği hurma çekirdeklerini Efendimizin önüne koyuyormuş Belli bir zaman sonra Ebubekir (r a ) Efendimiz(s a v) e dönerek "Ya Resulallah, ne kadar çok acıkmışsınız, bakın önünüzde ne kadar çok hurma çekirdeği var " demiş Efendimiz(s av ) tebessüm ederek Ebubekir(r a ) "Ya Ebabekİr sen benden daha çok acıKmışsın ki hurmaları çekirdekleriyle beraber yemişsin " der 
Böylece Peygamberimiz şakaya şakayla karşılık vermişti
Hz Peygamber ve ashabının yaptığı bu tür şakalar, kırıcı ve yalan cinsinden olmayan şakalardır Böylesi şakalar, insanlar arasında muhabbeti arttırır Resûlullah (s a s ) şaka adabıyla ilgili uyarılarda da bulunmuştur Meselâ şakada yalana yer verilmemelidir "Cemaati/toplumu güldürmek için yalan konuşanların vay haline, vay haline, vay haline!" (Ebû Dâvud, Edeb 88; Tirmizî, Zühd 8) "  Şaka da olsa yalanı terk edene Cennetin ortasında bir makam (köşk) söz veriyorum " (Ebû Dâvud, Edeb 8) Şaka yoluyla başkası küçük duruma düşürülmemelidir (Tirmizî, Birr 58) Ateşle, silahla korkutarak şaka yapılmamalıdır Şaka, caiz sınırlarda bile olsa ifrata gidilmemeli, özellikle insanları güldürmek meslek haline getirilmemelidir Bir kısım mubahlar vardır ki, onlar çok sık yapıldığı zaman günaha dönüşebilir Şakanın eziyet, sıkıntı verici ve rahatsız edici olanı da yasaktır El şakaları ve öldürücü, yaralayıcı âletlerle yapılan şakalar tehlikeli olabileceğinden yasaklanmıştır
Bütün bunlarla birlikte, Yüce Resul, çok gülmeyi, özellikle kahkaha atmayı hoş görmez, hiçbir konuda aşırılığı sevmezdi Geceleri teheccüd için ayırdığı saatlerde, secde yerini ıslatacak kadar gözlerinden inci gibi yaşlar döküldüğü olurdu Sebebi sorulduğunda, verdiği cevap şuydu: "Şükreden bir kul olmayayım mı?" (Buhârî, Teheccüd 6, Rikak 19; Müslim, Sıfatu'l-Münâfıkîn 18) O, şükrettiğini, geceleri nafile ibadetlerle Allah'a gösterirken; gündüzleri tebessümü, hoşgörüsü, iyimserliği ve sevecenliğiyle insanlara ispat ediyordu Çünkü surat asılarak, şikâyetler edilerek şükreden bir kul olunamazdı Efendimiz'in gözünden akan yaşlar, insanlarla değil; sadece Rabbiyle baş başa olduğu, secdelerle süslü gecelerin incileriydi "Benim bildiğimi bilseniz, az güler, çok ağlardınız!" buyuran o büyük zatın insanların içinde, çevresine huzur ve saadet dağıtan tebessümü, şükrünün dışa yansımasıydı O'nu örnek alması gereken mümin, içinden duâ, haşyet, takvâ, İslâm'ın derdi, Müslümanların durumları ve bunları düşünmenin, tefekkürün gereği mahzun bir gönül taşımalı Ama insanlara gülümseyen, şükrettiği yüzünden belli olan bir çehre aydınlatmalı zâlimlerin kararttığı çevreyi İçi ağlasa bile dışı gülmeli Müslüman'ın Bir Müslüman'a surat asmanın karşısındakine hakaret ve kul hakkına tecavüz olduğunu bilmeli, kardeşlerine merhametinin izleri yüzünden okunabilmeli
İnsan, diliyle olduğu gibi haliyle, tavrıyla, yüzüyle de devamlı şükretmeli, hamdetmeli Seviyesizce cıvıklık, şuh kahkahalar, boş vermiş tavır, vur patlasın çal oynasın anlayışı müminden ne kadar uzak olmalıysa; karamsarlık ve ümitsizlik taşıyan bunalımlı bir yüz de o derece çirkin kabul edilmeli İslam, insana huzur verir Câhiliyye düzenini muazzam bir inkılâpla deviren peygamber nizamının ve o çağın adı "asr-ı saadet", yani mutluluk çağıdır Müslüman dünyada da haseneler içindedir Etrafındaki güzelliklere karşı gözü kör değildir Yaratılanı sever, Yaratan'dan ötürü İçinde yarım bardak su olan kabın dolu tarafını görür Ama gücü ve imkânı el veriyorsa, boş kısmını önce kendisi doldurmaya çalışır
Unutmayalım; O, bizden çok daha fazla eziyet ve sıkıntılara muhataptı O, hepimizden daha fazla açlıkla (geçim sıkıntısıyla) karşı karşıyaydı O, en sorumlumuzdan daha çok mesûliyet ve yük taşıyordu Bizim hiç birimizle kıyaslanmayacak kadar kuşatıcı ve ezici problemin çözümüyle uğraşıyordu Ama bizden çok farklı olarak hiç şikâyetçi değildi, suratı asık, stres yüklü, bezgin, sıkıntılı, karamsar  değildi Her konuda olduğu gibi, O bize bu konuda da örnek (33/Ahzâb, 21) olmalı, O'nun bu sünnetini ihya ederek ihya olmalı, O'nun saadet asrını her şeyiyle zamanımıza taşımalıyız İnsanlar içinde tebessümlü bir yüzle, huzurlu, mutmain bir duruşla bulunamayan; gece teheccüd seccadesine de gözlerinden inciler saçamaz
Ümmetin fesâdının zirvede olduğu şu yerde ve şu zamanda, unutulan bir sünneti ihyâ ederek olsun, şehit sevâbına ulaşalım: Çevremizdeki tüm Müslümanlara karşı neşeli, şakacı olalım Tebessümümüz, gülen yüzümüz, huzur kaynağını bulduğumuzun ilânı, saadeti bu asra taşımanın yansıması olsun Dilin şikâyeti, suratın asıklığı, daha çok küfrün/nankörlüğün göstergesi, stres ve ruhî bunalımlar da kalpteki nifak hastalığının belirtisi olabilir; gülen yüzün çoğunlukla şükrün ifadesi olduğu gibi Dilimizle sunamadığımız mesajı, hiç değilse yüzümüzle verelim Yüzümüz davet etsin huzura ve cennete öncelikle Yüzümüze bakan bize hayran olsun, bize benzemeye, bizim gibi olmaya çalışsın Önce yüzümüz, sonra sözümüz nefret ettirici değil, müjdeleyici olsun!
(Çeşitli kaynaklardan derlemedir )

|